Tumgik
#film senaryosu
turqlands · 9 months
Text
Tumblr media
Hayat, Film Senaryosu...
Sense, Yaşadıklarının Eserisin !
Hayat, Bir Film Şeridi Gibi Akarken...
Şimdi O Güzel,
Yanlış Ne Varsa Senin Eserin !
Nasip PAMUK
21 notes · View notes
girifit · 1 year
Text
cenin pozisyonunda. bir gece yarısı. yaşlar süzülmezken gözlerimden uykusuzluk ile savaşıyorum. bir şeylerin geçeceğine ve iyileşeceğime inanmıyorum. ben bu filmi izledim. sonunu biliyorum. umutsuzluk delip geçiyor sol yanımı. nefesim sekteye uğruyor. sonra bir yerlerimde yara açıyorum. kendi ellerimle yaralar yaratıyorum. derimin dayanıksızlığını izliyorum. ben bu filmi biliyorum. ağlanarak izlenecek bir film bu. senaryosu kan kokuyor. sonu meçhul. bak yazının burasında, senarist gibi tıkandım. devamı gelmeyecek gibi hissediyorum. rüzgâr esiyor. ama artık bana yaşadığımı hissettirmiyor. ben artık yaşamak istiyorum. bu cümleyi yazarken doldu gözlerim. affet. savaşamıyorum.
88 notes · View notes
yedinciisanat · 10 days
Text
Sinematik Düşünce: Challengers/ Rekabet
Tumblr media
Geçtiğimiz ay vizyona giren ve hâlâ vizyonda olan Challengers, Luca Guadagnino tarafından yönetilen bir film. Yönetmen Luca Guadagnino’nun filmleri arasında yer alan 2017 yapımı “Call Me by Your Name” (Beni Adınla Çağır) adlı filmini daha önce izlemiş ve başarılı bulmuştum. Yönetmenin görselliği ön planda tuttuğu ve karakterlerin iç dünyasına inmeyi sevdiğini bu filminde daha net kavradım. Karşılaştırabileceğim kadar çok filmine hâkim olmasam da “Call Me by Your Name” adlı filminde 1980’lerin İtalya’sının yaz dönemini ve rustik atmosferini yansıtan bu filmi birçok unsuruyla “farklı” bulmuştum. Bu yüzden Challengers’da işlediği atmosfer bana kendi tarzından farklı bir atmosferi işliyor hissiyatı verdi. Challengers, profesyonel tenis dünyasında geçen bir aşk üçgenini konu alıyor. Bu aşk üçgeninin, gerçek hayatta da farklı yollarla ve şekillerde karşımıza çıkabileceği düşünüldüğünde, konunun bu kadar "gündelik" seçilmesi, izleyicilerin karakterlerle bağ kurmasını kolaylaştırıyor. Geniş bir tür yelpazesine sahip Challengers, romantik, spor, komedi ve drama türlerini bir araya getirerek bizi perdede karşılıyor.
Film eleştirime gelecek olursak, bu eleştirinin benim fikirlerime dayandığını belirterek başlamak isterim.
Film için toparlanan teknik ekibi çoğu yönüyle eksik buldum. Yönetmenin sıkı çalıştığını ancak gerçek potansiyelini ortaya koymadığını düşünüyorum. Görüntü yönetmeni Sayombhu Mukdeeprom, ismini bu film ile duyduğum bir görüntü yönetmeni olsa da ben genel olarak görsel estetiği başarılı buldum. Yine görüntü yönetmeni için de potansiyelini ortaya koyabileceği bir atmosfer oluşturulmadığını düşünüyorum. Zaman zaman ışıklandırmanın doğru kullanılmadığını düşünsem de filmde kullanılan renk paletinin atmosferle uyumlu olduğunu ve görsel anlamda estetiğime uyduğunu söyleyebilirim. Filmin kurgusu ve düzenlemesinde ise eksik bulduğum parçalar oldu. Bazı sahnelerde geçişleri yeterli ve uygun bulurken, bazı sahnelerde kendimi “Bu geçişi bilmeyen birine mi yaptırdılar?” diye düşünmekten alıkoyamadım. Özellikle etkili sahne geçişleri gördükten sonra, sahne değişimlerinde eksiklik olduğunu gördüğümde ekibin çok iyi kurulmadığını, yönetmeninin gerçek potansiyelini hiçe saydığını ve kendini yeteri kadar filme veremediğini düşünmeye başladım. Bir de geçmişe yapılan git gelin senaryoyla senkronizasyonunu kaybettiği sahneler oldu ve bana, sahne senaryoya sonradan eklenmiş hissiyatı verdi. Artık sonlara yaklaştığımızda ise kamera hareketlerinin hızlandığına şahit oluyoruz. Bu kadar yoğun çekim hareketleri, sona hareket katması gerekirken aksine baş döndürücü ve takip edilemez olmuş. Sanırım yeterli bulduğum tek ekip tasarım ekibiydi. Seçilen kıyafetler, setin kullanımı, dekorasyon her şey birbiriyle uyumluydu ve detaya önem verildiğini hissettim. Parçalar sıra sıra birbirini takip etti ve bence genç/yetişkin dönemini çok güzel izleyenlere aktardı. Son kısım olarak da senaryoyu ele almak istiyorum. Bence bir eksikliği yoktu ancak “Amerikan Sineması” oluşunu sonuna kadar hissettirdi.
Challengers filminin senaryosu, tam anlamıyla bir Amerikan sineması örneği. Bana göre Amerikan sineması, genellikle ticari yönüyle ortaya çıkıyor ve bu filmlerden büyük kazanç elde ettikçe her türlü konuyu filme çekmeye başlıyor. Bu tür filmler, toplumu harekete geçirme amacı gütmüyor. Bu nedenle, Challengers’ın tipik bir Amerikan sineması ürünü olduğunu düşünüyorum. Hatta Amerikalıların yemek yeme tarzıyla filmi tüketme tarzlarının aynı olduğunu düşünüyorum: Her ikisinde de oturup, tüketip kalkıyorsunuz. Düşünmeye veya derinlemesine bir şeyler hissetmeye ihtiyaç duymadan sadece orada bulunuyorsunuz. Bu tür filmlerde senaryo asla tıkanmaz, her zaman akar. Ancak, bu akış o kadar hızlıdır ki karakterlerle bağ kurmak zorlaşır. Ben de filmdeki karakterlerle tam olarak bu sebepten bağ kuramadım. Cinselliğe ve çıplaklığa açık olmama rağmen, filmdeki bu unsurların çok ve yersiz olduğunu düşündüm. Senaryoyu kapsayan olay örgüsü dışında, bu unsurlar senaryodan bağımsız olarak zihnimizi fazlasıyla dolduruyor. Filmi izlerken, senaryo hakkında bir kere bile düşünememiş olmaktan rahatsızlık duydum. Kısacası, bu film fast food gibi tüketilmek için yapılmış. Seyirciyi müşteri, filmi ise bir ürün olarak gösteriyor: Otur, tüket ve kalk. Filmlerin bu şekilde tüketilmesinden hoşnut olmadığım için, Challengers benim tercih edeceğim bir yapım değil. Ancak, Amerikan sinemasını seviyorsanız ve yoğun bir günün ardından senaryoyu düşünmeden film izlemek istiyorsanız, bu film listeniz için ideal olabilir.
Sevgiyle kalın, Yedinci Sanat.
6 notes · View notes
yakazakalb · 10 months
Text
Hayatımda izlemeyebileceğim en güzel filmin en harika sahnesi ve repliği ile uyandım güne. Ama ilk cümle aklımda değil. Film yok, filmin en güzel sahnesi var. Ve o sahneden tüm filmi gözünüzde canlandırabiliyorsunuz.
Öyle bir film olsaydı kesin izlerdim. Yoksa film senaryosu mu yazmalıyım. Bu bir işaret mii bhhffbbjjj
.
.
+ peki sen siyah kedileri sever misin?
- auuy yok, evet. (esas çocuk esas kızın kucağına yanlarına gelen siyah kediyi bırakır.) The end...
***
Böyle güzel süprizli şeylerle uyayanlar size de günaydın. Hayat her zaman kötü sürprizler yapmıyor. 🌱🍃🌱
10 notes · View notes
baybaykus · 7 months
Text
Tumblr media
Film senaryosu değil Türkiye: Savcı, polis, imam, milletvekili herkes işin içinde...
İş insanı Fehmi Öztürk, 2014 yılında Fırat Muşlu ile ortaklık kurdu, 2017 yılında bu ortaklığa son vermek istedi. Ancak ortağı uzlaşmaya yanaşmadı.
Uzlaşma olmayınca eski AKP Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten’in ve Süleymancılar cemaatinden bir imamın bulunduğu 5 kişilik bir heyet görüşme için Öztürk'ü çağırdı.
Silahlı adamlarının gölgesinde yapılan görüşmede, imzalatılan tarihsiz belgeler ve senetlerle Öztürk, 360 milyon dolar değerindeki kentsel dönüşüm ve AVM projesini devretmek zorunda kaldı.
Mal varlığı elinden giden Öztürk hakkını mahkemede aramaya karar verdi, devreye Süleyman Soylu’nun eniştesi Abdulkadir Işık girdi. Öztürk'e mali polislere 1.5 milyon para dağıtılarak davasının kapatılmak istendiğini, kendisinin bu işi çözebileceğini ancak paranın %10'unun gideceğini söyledi.
Bu görüşmeden kısa süre sonra Öztürk öldüresiye dövüldü. 7 saat süren ameliyat sonrası bir gözünde kalıcı görme kaybı oluştu.
Ancak iş burada bitmedi. Öztürk'ü darp eden Cem Özmüş Kartal'da uğradığı silahlı saldırıda yaşamını yitirdi. Özmüş’ün öldürülmesine yardım eden İhsan Boyabat ise etkin pişmanlıktan yararlanmak için İstanbul Anadolu Adliyesi’ne giderken öldürüldü.
Malvarlığı elinden alınan Fehmi Öztürk hakkında dava sürerken, hazırlanan bilirkişi raporunun da sahte olduğu ortaya çıktı. Sahte bilirkişi raporunda imzası olduğu belirtilen Cumhuriyet Savcısı Erkal K. hakkında soruşturma açılması için HSK'ya dosya gönderildi.
Mahkeme, Özütürk’ün mal varlığının iadesine ve imzalatılan senetlerin geçerli olmadığına karar verdi. Ancak, beş kişilik heyet ve Fırat Muşlu bu kararı istinaf mahkemesine taşıdı.
(BirGün - İsmail Arı)
5 notes · View notes
kurtarici0 · 1 year
Text
Puahauahskssjf hayatımda bu kadar büyük rastlantı yaşamamıştım ,film senaryosu gibi şuanda
19 notes · View notes
alyaalexandrovic · 1 year
Text
Tumblr media
“Hayatta öğrenebileceğin en harika şey: yalnızca sevmek ve karşılığında sevilmek olacaktır.”
🥀
Moulin Rouge Film İncelemesi: Psikolojik Tepkisellik mi Aşk mı?
**Bu yazı Moulin Rouge filminin psikolojik açıdan incelenmesini içerir. Moulin Rouge filmini izlemediyseniz veya bir filmi izlemeden önce analiz okumayı sevmeyenlerdenseniz okumaya devam etmemenizi öneririm, bol miktarda spoiler içerir. Popüler şarkıların uyarlamalarıyla, renklerin etkileyici kullanımıyla izleyiciyi hem güldüren hem ağlatan hem de imgelerin kullanımıyla şaşırtan müzikal film; Moulin Rouge. Klasik bir aşk üçgeni senaryosu, izleyelim...
Tumblr media
Popüler şarkıların uyarlamalarıyla, renklerin etkileyici kullanımıyla izleyiciyi hem güldüren hem ağlatan hem de imgelerin kullanımıyla şaşırtan müzikal film; Moulin Rouge. Klasik bir aşk üçgeni senaryosu, izleyelim zaman geçsin derseniz keyif alacağınız bir film ve filmde psikolojik ögelere de oldukça yer verilmiş.
Bir yanda 1900lerin Parisinde maceracı bir yazar olan Christian, bir yanda ekonomik gücü ve unvanı ile The Duke (Dük), ikisinin arasında da dönemin en ünlü gece kulübü olan Moulin Rouge’un en gözdesi, Christian’ın deyimiyle “Aşkını erkeklere satan bir fahişe” Satin…
Tumblr media
Satin, zengin bir eş bulup kankan dansçısı olarak sürdürdüğü yaşamını değiştirmek istemektedir. Filmdeki her şarkının anlamlı bir hikayesi olduğu gibi, Sparkling Diamonds şarkısı da Satin’in hayata bakışını göstermektedir ve Dük’ün kendisini artist yapacağına inanmaktadır. Satin, tesadüfler sonucunda odasında Dük sandığı Christian ile karşılaşır ve macera başlar.
Christian, Satin’i gerçek aşkın varlığına ikna etmeye çalışsa da Satin “I am a material girl” diyerek onu reddeder. Bu reddetmeden sonra Satin’in gerçek aşka kapılması çok sürmez, Christian’a tutulur ama bir yandan da Moulin Rouge’u kurtarabilmek için Dük ile beraber olmak zorunluluğu oluşmuştur. Hikaye böyle akar gider…
Tumblr media Tumblr media
Renkler içinde insanı büyüleyen bu filme psikanalitik yaklaşımla baktığımızda Eros ve Logos’un savaşını görmekteyiz. Film sadece aşkın değil ölümün de hikayesini anlatır. İki temel dürtü; Cinsellik ve şiddet, aşk ve ölüm… İki kavramı da göstermek için en güzel yol: “Rouge” yani kırmızının kullanımı… Satin’in kızıl olması, dekorun kırmızılarla dolu olması, Red Lights göndermeleri, Roxanne, Meet me in the Red Room gibi şarkılardaki kırmızı renk film boyunca hep baskındır. Kırmızı; aşkın, günahın, tutkunun ve ölümün rengidir.
Tumblr media
Filmde özellikle sosyal psikoloji temelli birçok kurama rastlanıyor. Sternberg’in Üçgen Aşk Kuramı’ndan, Festinger’in Bilişsel Çelişki Kuramı’na, kıskançlık ve saldırganlık konularından Sosyal Değiş Tokuş Kuramı’na kadar birçok konunun işlendiğini açıkça görebilirsiniz. İzlerken önünüze bir sosyal psikoloji kitabı koyup “Aaa bundan da örnek varmış” diyebileceğiniz bir film.
Birey, sahip olduğu iki düşüncenin çatıştığı durumlarda bu çatışmanın yarattığı rahatsızlığı azaltmak için çeşitli yollara başvurur, buna da bilişsel çelişki denir. Yapmak zorunda olduğu seçimlerde Satin’in bilişsel çelişki yaşadığını izliyoruz. Çelişen bilişlerin önemini azaltma yolu olarak Christian’ın: “Hayatta en önemli olan şey sevmek ve karşılığında sevilmektir.” sözünü benimsemeyi ve buna göre yaşamayı seçer. Davranışlarını bu yeni bilişine göre şekillendirir. Bilişsel çelişkiyi azaltmak için seçtiğimiz seçeneğin olumlu yanlarını yüceltirken olumsuz yanlarını küçümseriz ki Satin’in yaptığı da tam olarak budur. Seçimler üzerine olan bu filmde görebileceğimiz konulardan biri de seçimlerimizden bahseden tepkisellik teorisidir.
Peki nedir bu tepkisellik teorisi?
Zaten yapmayı planladığınız bir şeyi sırf başka biri söyledi diye yapmamaya karar verdiğiniz oldu mu? Rahat rahat otururken aile bireylerinizden birinin “Hadi git ders çalış.” dediğinde çalışmaya dayalı bütün içsel motivasyonunuzun yıkıldığı, yine aile bireylerinizden biri çoraplarınızı giymenizi söylediğinde üşümenize rağmen giymek istemediğiniz zamanlar oldu mu? Peki bunun nedeni ne olabilir, inatçı veya dik başlı biri olmanız mı?
Tepkisellik teorisi, bu durumu bireyin kişiliğininin bir parçası ile açıklamaktan ziyade diyor ki: Birey, seçmekte özgür olduğunu düşündüğü bir davranış engellendiğinde veya ne yapması gerektiği söylendiğinde doğan tepkisellik nedeniyle tehdit edilen davranışı istediği gibi yapar. (Miron &Brehm, 2006).
Satin Dük’ü seçmesi için zorlanır, eğer Dük’ü seçmezse Dük, Moulin Rouge’u kapattıracaktır. Satin’in akıl hocası Zidler, onun Christianla yakınlaşmasını fark eder ve Satin’e “Gideceksin ve Christiandan ayrılacaksın, Dük seni bu hayatı yaşamaktan kurtaracak, senin bir yazar parçasıyla işin olamaz.” der. Satin’in bu sözler üzerine Christian’a daha da bağlandığını görüyoruz.
Yine bu teoriye göre, birey seçim özgürlüğü elde edemediği davranışın çekiciliğini azaltır ve başta reddettiği davranışın çekiciliğini arttırabilir. (Miron & Brehm, 2006).
Satin, Dük ile olması gerektiğini düşünüyordu ve bu konuda seçim özgürlüğü yoktu. Seçim özgürlüğüne sahip olmaması sebebiyle de aslında maddiyatın o kadar da önemli olmadığına, hayatta en önemli şeyin sevgi olduğuna kendini inandırmış olabilir. İki seçenek arasında kendi özgür iradesiyle hareket edebileceği tek seçenek Christian’dır.
Tumblr media
Bir kişi iki çekici alternatif arasında seçim yaptığında, daha çekici olanı seçmeyi düşündüğü için tepkisellik yaşayacak ve sonuç olarak diğer alternatifi daha çekici bulmaya başlayacaktır (Miron & Brehm, 2006).
Christian ve Satin’in fil odasında karşılaştıkları sahnede Satin, etkilendiği bu adamın Dük olmadığını öğrendiğinde hayal kırıklığı yaşar çünkü Dük parası ve unvanıyla ona o güne kadar hayal ettiği yaşamı verecek kişidir ve böylece daha çekici gelen alternatiftir. Satin maddeye önem veren bir kadın olmasına rağmen ona bunları sunmayan Christian’ı seçmeye bu şekilde karar verir.
Birey özgür seçim yapamazsa hayal kırıklığı doğar, bu da saldırganlığa yol açar, saldırganlığın en önemli sebeplerinden birinin ise engellenme olduğunu biliyoruz.
Tumblr media
Satin ve Christian’ın özgür tercihleri Montmartre’den kaçıp gitmek olsa da Satin verem olduğunu öğrenir ve ölüm özgürce bir seçim yapabileceği bir konu değildir fakat Christian’ı ölümden kurtarmak Satin’in özgürce seçebileceği bir seçenektir. Bu yüzden Christian’dan ayrılır. Christian’ın beraber olmak için planlar yaptığı kadının Dük’ü seçmesiyle engellenme yaşaması buna bağlı olarak hayal kırıklığı ve saldırganlık tepkisi göstermesi; Dük’ün de aynı şekilde kandırıldığını ve planlarının engellendiğini fark etmesiyle karşı saftakileri öldürmeye varan planlar yapmaya başlaması seçim özgürlükleri elinden alınan iki adamın tepkiselliğini gösterir bizlere.
Tumblr media
Hayatı boyunca birileri tarafından seçimleri konusunda yönlendirilmiş bir kadın özgür bireysel seçimini yapabilmişken ve sonunda sevgilisine kavuşmuşken seçme özgürlüğü olmayan bir hastalığın elinde ölüp gider.
Yazardan ufak bir not: Kadınlık özellikle o dönemin ataerkilliğinde bir eğlence ve sömürü nesnesiyken Cristian’ın Satin’e olan sonsuz aşkı ve Satin’in aldığı kararlar kadının özgürleşmesinin sembolleri gibiydi.
Bu yazı Hacettepe Üniversitesi Sosyal Psikoloji ve Sinema dersinde hazırladığım bir analizden uyarlanmıştır.
Kaynak: Miron, A. M., & Brehm, J. W. (2006). Reactance Theory – 40 Years Later. Zeitschrift für Sozialpsychologie, 37(1), 9-18
4 notes · View notes
animeblogsblogs · 1 year
Text
Lilo ve Stitch
Lilo ve Stitch
Filmin konusu annesiyle babasını kaybetmiş ve ablası ile yalınız yaşayan küçük bir kızın tek dileği olan en iyi melekle arkadaş olmak istemesini anlatır.
Tumblr media
Film 2002 yılında Walt Disney Pictures tarafından yapılmıştır. Yönetmenliğini Dean Deblois ve Chris Sanders yapmıştır. Filmin senaryosu karanlık bir tondaydı ve Lilo' nun annesi trafik kazasında hayatını kaybediyordu. Ancak daha sonra senaryo değiştirildi ve hikaye çocuk dostu hale getirildi. Filmde Elvis Presley' in şarkıları da yer almaktadır çünkü Lilo Elvis' in büyük bir hayranıdır. Ayrıca filmin soundtrack albümünde Mark Keali' i Ho' omalu and the Kamehameha Schools Children' s Chorus tarafından seslendirilen geleneksel Hawaii şarkıları da bulunmaktadır. Animasyon filmine ek olarak ''Lilo & Stitch: The Series'' adlı televizyon dizisi yayınlanmıştır. Dizi 3 sezon boyunca devam etmiş ve toplam 65 bölüm yayınlanmıştır.
Film dünya genelinde yaklaşık 273 milyon dolar hasılat elde etti. Filmin yapımcıları Hawaii kültürüne saygı göstermek için hikayeyi bu adalarda işlediler. Bu nedenle filmin çoğu sahnesinin arka planında tropikal manzaralar yer alır. Lilo karakterinin adı aslında ''Lilou'' düşünülmüştü ama yönetmenlerin kulağına ''Lilo'' daha hoş geldiği için değiştirildi. Filmde yer alan Elvis Presley' in şarkısı ''Burning Love'' , Amerikan Billboard Hot 100 listesine girmiş ve büyük bir popülerlik kazanmıştır.
youtube
Filmin yapımında kullanılan 3D animasyon teknolojisi o dönem oldukça yenilikçi ve ilericiydi. Bu nedenle film, hem görsel olarak etkileyici hem de teknik açıdan başarılı bir yapım olarak değerlendirilir.
Filmin ana karakterleri:
Lilo Pelekai: Küçük kız, kardeşi Nani ile birlikte yaşayan yalnız bir kızdır. Elvis Presley' e olan hayranlığı ile tanınan Lilo, sadece gerçek arkadaşına ihtiyaç duyar.
Stitch( Deney 626): Uzaydan kaçarak Hawaii' ye gelmiş bir uzaylı yaratıktır. Başlangıçta Lilo ile arkadaşlık yapmak için değil de peşindeki uzaylılardan korunmak için ona yaklaşmıştır ama daha sonra Lilo ile gerçekten dost olurlar.
Nani Pelekai: Lilo' nun ablasıdır ve ailenin geçimini sağlamak için çalışan tek kişidir. Ancak işler yolunda gitmez ve Nani ve Liloyu kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalır.
David Kawena: Nani' nin erkek arkadaşıdır ve turistlik turlar düzenleyen bir şirkette çalışmaktadır.
Cobra Bubbles: Bir CIA ajanı olan Cobra Bubbles, Stitch' i yakalamaya çalışan insanlar arasındadır.
Filmin yan karakterleri:
Jumba Jookiba: Çılgın uzaylı bilim adamıdır, denek 626' yı o yaratmıştır.
Pleakley: Birleşik Galaktik Federasyonda çalışmaktadır. Jumba ile Stitch' in peşine düşer.
Captain Gantu: Birleşik Galaktik Federasyonda binbaşıdır ve Stitch' i yakalamaya çalışır.
SPOİLER İÇEREN KISIM
Filmin en başında Jumba deney 626' ya hayat vermiştir, tam o sırada yasa dışı deneyler yaptığı için Birleşik Galaktik Federasyonu Jumba ve deney 626' yı tutuklarlar. General denek 626' ya iyi olduğunu kanıtlamasını ister ama 626 kötü olduğunu kanıtlar, onu yüksek güvenlikli bir hücreye kapatırlar. Deney 626 zekası sayesinde hücreden kaçar ve polis aracını çalıp dünyaya Hawaii' ye düşer. General onu yakalayıp geri getirmeleri için Jumba ve Pleakleyi görevlendirir. Stitch gemiden indikten kısa bir süre sonra oto yolda onu tırlar ezer ve bayılır. Sonraki gün 626 bir barınakta uyanır, Lilo o barınağa köpek sahiplenmeye gelir. Stitch' i görür ve onu sahiplenip Stitch adını verir. 626 Lilo' nun yanında iken ona saldıramayacaklarını anlar ve Lilo' nun yanından ayrılmaz, Stitch yüzünden Nani işten kovulur. Sonraki gün Cobra Bubbles Lİloyu denetlemeye gider ve Naniye işsiz olursa Liloyu elinden alacağını söyler. Stitch büyük şehirde olmadığı için yaratılma amacını kaybeder ve ailesini aramaya başlar. Jumba ile Pleakley Stitch' i yakalayamadığı için Gantu onu yakalamaya gelir. Gantu Stitch' i yakalarken onunla beraber Liloyu da yakalar, uzay aracı kalktığında Stitch kaçmayı başarır ama Lilo başaramaz. Liloyu kurtarmak için Jumba' nın uzay aracına binerler, Stitch Liloyu kurtardıktan sonra yakalanır. Birleşik Galaktik Federasyonu tam onu götürecekken Lilo onu sahiplendiğini söyler General Stitch' in iyi olduğunu anladığı için onu dünyada sürgüne bırakır. Stitch ailesini bulmuştur artık.
SON
Film hakkındaki yorumum:
Bu filmi her yaştan insanın izleyebilmesi bence çok güzel çünkü her yaştan kitleye hitap ediyor. Film bize Hawaii kültürünü tanıtıyor. Bu sayede yeni kültürleri öğrenmemizi tanımamızı sağlıyor. Filmde kullanılan teknolojiler filme gerçekçilik katmıştır. Uzaylıları filmde tatlı göstermeleri benim beğenimi kazandı. Filmde beni en etkileyen kısım Stitch' in var oluş amacını yitirip yeni bir amaç bulmasıydı. Çünkü hayatta hepimizin böyle hissettiği zamanlar vardır. Filmde ailenin önemine vurgu yapılması gerçekten filmi harika yapıyor.
Sizin düşünceleriniz ne film hakkında konuşmak isterseniz gelin konuşalım.
Eksik veya hatalı olduğum bir yer varsa özür dilerim.
Okuduğunuz için teşekkürler.
2 notes · View notes
temkinlifuturist · 1 year
Text
Wunderwaffen
Tumblr media
Çizgiroman okumayı ve çizgiroman dükkanlarını gezmeyi çok severim. Yine bu gezmelerden birisinde raflarda WUNDERWAFFEN adlı dergi boyu bir çizgiromana rastladım. Alfa Yayınları tarafından Türkçeye çevrilmiş ve basılmıştı. Eski nesil uçakları sevdiğim için sayfalarındaki görseller ilgimi çekmişti. Çizgiromanın çizilme tarihi 2011. Bu nedenle dehşet bir taraviri kolleksiyonuna sahip dostumdan yardım istedim ve elindeki taraviri malzemeyi edindim. Kolleksiyonun biraz eksikleri olmasına rağmen seri hakkında fikir edinmemi sağlamıştı.
Tumblr media
Serinin yazarı Richard D. Nolane. 1955 doğumlu Fransız yazar-çizer.
Dergi Fransız Soleil Yayıncılığın çalışması. Bu ekip “ikinci dünya savaşı bu şekilde bitmeseydi bugün neler yaşardık” senaryosunun pek çok versiyonuna çalışmış. Ekipte ana çizim MAZA’ya ait. Ancak ilginç bir şekilde Sırp kökenli çizerlerin desteği yoğun. Jovan Ukropina, Zeljko Vladetic, Desimir Miljic, Desko, Marko Nikolic.
Tumblr media
Digikore Studios çizimleri renklendirmiş. Bu stüdyo grafik renklendirme, VFX üzerine grafik animasyon stüdyosu. Çizgi roman, bilgisayar oyunları ve film görsel efektleri üzerine çalışıyor. VFX üzerine çalışan ekibin hemen hepsi Hintli. Jumanji, Stranger Things, Transformars, Titanic 3D, Vortex, Expandables, Ninja Turtles, Need for Speed, Hayalet Sürücü, Deadpool gibi pek çok sinema filminde çalışmış. Holivut’un vazgeçilmez firmalarından. ( https://digikorevfx.com/ )
Wunderwaffen’de Ana çizer olarak MAZA adı geçiyor ve bazı çizgiroman sitelerinde 1924 doğumlu Kübalı sanatçı Heriberto Maza olduğu yazılıyor. Soleil Yayıncılığın sayfasında MAZA nın kim olduğu konusu muallakta bırakılmış. Azıcık karıştırınca bu çizerin 1965 Bosna-Hersek doğumlu MAZA olduğu ortaya çıkıyor. Yine de asıl adını bulamadım.
Tumblr media
https://mazastrip.blogspot.com/
Wunderwaffen birkaç alt seri ile birlikte yayınlanmış.
Wunderwaffen 25  sayılık, 21. Sayı Mayıs 2023’te yayınlanmış – İlk sayısı 2012 de yayınlanmış.
Wunderwaffen -Mission Secrets -3 sayı  (2019-2021-2022)
Wunderwaffen – Spaca Reich – 5 sayı – 2015 -2017-2018- 2019- 2022 ye aralıklı yayın
Wunderwaffen – Zeppelin’s War -  4 sayı -2014-2016 – 2018- 2021
Tumblr media
Serinin yaratıcısı Nolane ve Maza’nın dünyasında  takvim 1946 yılında durmuş. Normandiya çıkarması başarısızlığa uğramış. Savaş havada sürüyor. Almanların güç uğruna savaş teknolojisinde başlattığı yarışa Amerikalılar, ucundan Fransızlar ve bozguncu olarak İngilizler katılıyor.
Tumblr media
Maza’nın havacılık terminolojisi, uçaklar, uçuş tarihi, uçuş teknolojileri konusunda oldukça kapsamlı bir bilgisi var. Uçak modellerini çok iyi yansıtmış. Savaş sahneleri göz alıcı.    
Ağırlıklı olarak savaş sanayinde ortaya çıkan fantastik denemeleri, devamlılığı olmayan veya üstü örtülmüş çalışmaları göz önüne çıkartan bir öyküleme. Wunderwaffen tarihi değiştirebilecek konseptlere ve uçak tasarımlarını inceleyen, havacılık temalı bir dizi olarak tasarlanmış.
What if
Eğer böyle olmasaydı, zamanın akışı nasıl olurdu çeşitlemesinin Nazi Almanyası ve Hitler karakteri üzerindeki örneklerinden birisi. Nazi Almanyasının bütün karakterleri (Gobbels, Goering, Hesse vd) her macerada boy gösteriyor. Askeri olarak Alman ordusu, araçlar, rütbeler, olay kurgusu çok iyi çalışılmış. Sonra da gerçek zaman akışı Normandiya çıkartmasında kırılarak “eğer ollmasaydı ne olurdu” senaryosu yazılmış.
Tumblr media
Bu seri ile ilgili pek çok eleştiri var. Nazi propagandası yaptıkları iddia ediliyor. Seriyi oluşturan ekibin ağırlıklı Sırp kökenli olması şüpheleri arttırıyor. Nazi Almanyasının görkemi, kudreti, gücü resimlerde yansıtılıyor.
Ancak komplo teorilerini kıran bir durum söz konusu. O da bütün görsel Nazi ihtişamına karşın, öykü senaryosu, anlatılanlar, kahramanların konuşmaları bu etkiyi köreltiyor ve başka tarafa akıtıyor. Ciddi bir sistem eleştirisi var, Hitler saplantılı bir ruh hastası olarak kimlikleniyor, Hitler, Himmler’in kuklası halinde, etrafındaki herkes güç sarhoşu ve kişisel çıkarlar peşinde. Diğer taraftan Amerikan, İngiliz ve Fransız başkanları ve diğer siyasetçilerin kirliliği, çıkarcılığı, sahtekarlığı, kumpasları epeyce ortaya dökülmüş. Churchill’in entrikaları, Amerikan Başkanı Lindberg’in Hitler özentisi güç yönetimi epeyce kurcalanmış. Bir tek De Goulle hakkında yandan çarklı yaklaşımlar var.  Malum dergi Fransız kökenli. O kadar da olsun.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Seride Nazi Almanyasının askeri teknolojide yaptığı gizli çalışmalar senaryonun taşıyıcı parçası olmuş.
Ben okuduğum kadarıyla ilginç buldum. Hatta bazı tarihi olaylar hakkında hatırlatmalar iyi oldu. 
Teknolojinin NİYE insanları yok ederken bu kadar ilerleyebildiğini yeniden fark ederek hafifçe ürperdim.
İyi ürpermeler.
6 notes · View notes
sudenurrkya · 1 year
Text
cenin pozisyonunda. bir gece yarısı. yaşlar süzülmezken gözlerimden uykusuzluk ile savaşıyorum. bir şeylerin geçeceğine ve iyileşeceğime inanmıyorum. ben bu filmi izledim. sonunu biliyorum. umutsuzluk delip geçiyor sol yanımı. nefesim sekteye uğruyor. sonra bir yerlerimde yara açıyorum. kendi ellerimle yaralar yaratıyorum. derimin dayanıksızlığını izliyorum. ben bu filmi biliyorum. ağlanarak izlenecek bir film bu. senaryosu kan kokuyor. sonu meçhul. bak yazının burasında, senarist gibi tıkandım. devamı gelmeyecek gibi hissediyorum. rüzgâr esiyor. ama artık bana yaşadığımı hissettirmiyor. ben artık yaşamak istiyorum. bu cümleyi yazarken doldu gözlerim. affet. savaşamıyorum.
2 notes · View notes
hopsivava · 2 years
Text
Netflix deki Athena filmini bitirdim. Kurgusu, senaryosu, oyunculuğu, vermek istediği fikir iyidir kötüdür bunların hepsini geçtim. Hepsi berbat olsun ama o nasıl bir çekimdir. O nasıl sahneler? Siz o açılış sahnesini (yaklaşık 12-13 dk) nasıl çektiniz. Arkada gerçekleşen olayları figüranları nasıl öyle senkronize edebildiniz?
Hayran kaldım resmen. Çekim açısına, senkronizeye, görselliğe o kadar odaklandım ki çoğu olayı kaçırdım. Ve dönüp anlamaya çalışmadım bile. Çünkü film bir şey anlatmaktan çok yönetmenin Showunu göstermeyi amaçlamış gibiydi.
2 notes · View notes
aylakmadamfilm · 2 years
Photo
Tumblr media
Film
Sen Yaşamaya Bak
    Aslı Enver ve Kaan Urgancıoğlu'nun oynadığı komedi-romantik-dram türünde film.  basit bir senaryosu, aman aman görselleri olmayan ama tatlı, sıcak bir film olmuş. tatlı ve çerezlik bir film.
Yolun Açık Olsun
Harika bir yerli yapım olmuş. belli bir sadelikle ilerlemesinin yanında derin ve verdiği mesajlar çok iyi işlenmiştir. İnanılmaz güzel bir film olmuş, ben çok beğendim. Şehit ve gazi haberlerinin bir ailenin evine nasıl da ateş gibi düştüğünü anlatan kült yapım. Bir film ancak bu kadar düzgün anlatır derdini.
4 notes · View notes
filmboxvia · 1 day
Text
"Challengers": Aşk, Rekabet ve Kayıplar Üzerine Bir Film
Tumblr media
Luca Guadagnino'nun son filmi "Challengers", tenis dünyasının rekabet dolu atmosferini, aşk ve kişisel mücadelelerle harmanlayan çarpıcı bir yapım olarak karşımıza çıkıyor. Filmin başrollerinde Zendaya, Mike Faist ve Josh O'Connor yer alıyor. Bu güçlü oyuncu kadrosu, senarist Justin Kuritzkes'in kaleminden çıkan derinlikli karakterleri başarıyla canlandırıyor.
Zendaya, kariyerini bir sakatlık nedeniyle sonlandıran ve menajerlik yapmaya başlayan, Williams kardeşlerden biri gibi bir genç tenis profesyoneli olan Tashi'yi canlandırıyor. Tek müşterisi kocası Art (West Side Story'de Riff'i oynayan Mike Faist). Art, büyük ölçüde Tashi'nin rehberliği ve sadakati sayesinde erkekler tenisinde baskın bir konumda. Hikaye başladığında Art, varoluşsal bir kriz yaşıyor. Tashi, onun enerjisini yeniden bulması umuduyla onu düşük seviyeli bir şampiyonluk maçına sokma fikrini ortaya atıyor.
Tumblr media
Ancak burada gizli bir gündem var, motivasyonlarını ve entrikalarını tam olarak anlayamadığımız bir gündem: Maçta yer alması beklenen oyunculardan biri, Tashi aralarına girdiğinden beri Art'ın en iyi arkadaşı olan Patrick'tir (Josh O'Connor). Tashi'nin turnuva sırasında Art ve Patrick'in paylaştığı motel odasını ziyaret ettiği, yatağa gizlice sokulduğu ve iki adamla aynı anda öpüştüğü uzun bir flashback sahnesi, "Challengers"ın birçok göz alıcı olmayan gösterisinden biridir. Art ve Patrick o kadar yakın ve fiziksel olarak rahattırlar ki sevgili sanılabilirler ve Tashi, bu durumu izlerken kendi eserini memnuniyetle izler.Tashi'yi tam olarak ne yönlendiriyor? Film, onun psikolojisinin kenarlarında gezinmemize izin veriyor, ancak duygusal iç dünyasına dair net bir çıkarım yapmamıza olanak tanımıyor.Ne durum ama! Bu istikrarsızlık, "Challengers"ı Justin Kuritzkes'in senaryosu ve Marco Costa'nın kurgusunun geçmiş/şimdiki zaman anlatımı karmaşıklığına rağmen ayakta tutuyor. İlişkinin yükselişini ve düşüşünü zaman içinde sıçrayarak deşifre eden canlı bir sinematik alt tür var—iki mükemmel örnek "Blue Valentine" ve "Two for the Road"—ve bu film, bu geleneği panache ile sürdürüyor. Birlikte ele alındığında, bir tenis hayranının boks filmi yanıtı gibi hissettiren birçok muhteşem bloklanmış, çerçevelenmiş ve düzenlenmiş atletik yarışma sahnesi ekliyor. (Atticus Ross ve Trent Reznor'un müziği ısrarlı, acımasız ve yüksek sesli, eski Hollywood melodramında tam stüdyo orkestrasının techno havasında yeni hali.) Yine de "Challengers"ın zevkleri içgüdüsel, sezgisel, bazen hayvansı. Karmaşık yapıya rağmen, "Ben bir sanat filmiyim ve sizi insan kalbinin ve zihninin gizli köşelerine götürüp, gördüklerinizin karmaşıklıklarını düşündüreceğim" diyen hiçbir şey yok.
Tumblr media
Film boyunca hiçbir felsefi veya örtülü an yok ve bunun bir kusur olduğunu düşünüp düşünmediğinizi de umursamıyor gibi görünüyor çünkü bir profesyonel sporcu gibi adeta "bölgede". Sadece kazanmak istiyor.
1 note · View note
korelist · 1 month
Text
Tumblr media
CONNECT // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb : 6,5 Benim puanım: 6
Drama: Connect
Hangul: 커넥트
Director: Takashi Miike
Writer: Shin Dae-Sung (webcomic), Masaru Nakamura
Date: 2022
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Jung Hae-In, Ko Kyoung-Pyo, Kim Hye-Jun
Connect Japon stüdyoları tarafından yapımcılığı üstlenilen ilk Güney Kore dizisidir. İlk gösterimi 27. Busan Uluslararası Film Festivali’nde yapılmış. Yani aslında festival yapımı diyebiliriz. Keza sanat filmlerinin o durağanlığını buram buram taşıyor. Aynı zamanda kendisi Connect isimli webtoon’dan uyarlanmış.
Açıkçası çok detaylı araştırmadım ama başı sonu olmayan, üzerine çok düşünülmemiş, düşünüldüyse bile bunu izleyici ile paylaşmamış bir senaryosu vardı. Sizi bir dünyaya tepeden bırakıyorlar. Etrafınızda olan biteni anlayana kadar ışıklar kapanıyor.
Dizi ortalama 40’ar dk’lık 6 bölümden oluşuyor. Kore standartlarına göre 3 bölümlük seri bile yapabilirlermiş. Ha Dong-Soo (Jung Hae-In)’nin organ mafyası tarafından kaçırılması dizinin merkezini oluşturuyor. Dünyadan kendini soyutlamış bir şekilde kendi halinde yaşayan karakterimizin tek başardığı şey internete yüklediği şarkısı. Dong-Soo, bir anda kaçırılıp kendisini bıçak altında buluyor. Göğsü açılıp gözleri çıkartılan Dong-Soo için ilk etapta “konuk oyuncuyu niye afişe koymuşlar” diye düşünürken tek gözünü de alıp ameliyat masasından kaçtığını görüyoruz.
Boş kalan gözünü bantlayıp, sıkıcı boş hayatına geri dönen karakterimiz çok geçmeden yerinde olmayan gözünden de görmeye başlıyor. Diğer gözünü alan kişi ise polisin uzun süredir aradığı bir seri katil çıkmasın mı!!!
Kayıp gözü ile gördüğü görüntüleri kendine rehber edip katilin peşine düşüyor. Amacı hem gözünü geri almak hem seri katili durdurmak hem de organ mafyasını yakalamak olan bu doğaüstü karakterimizin yaşadıklarını izliyoruz. Bu arada neden olduğunu bilmiyoruz, yaralanmıyor. Kesilen yerleri tekrar birleşiyor, akan kanı tekrar geri vücuduna giriyor. Yani konuyu neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Belki webtoon’u okusaydım biraz daha konunun içine girebilirdim ama bu haliyle dizinin hiçbir noktası beni içine çekmedi.
İzleyip bitirmemin tek nedeni Jung Hae-In’in oyunculuğunu beğeniyor olmam ve dizinin 6 bölüm olmasıydı. Ne yazık ki Hae-In’in oyunculuk yapmasını gerektiren bir durum olmadı. Yaklaşık 4 saatlik bir sanat filmi izlemiş gibi oldum. Söylenecek çok da bir şey yok aslında, konuyu bir yerinden biliyorsanız ve hakimseniz açın izleyin. Yok benim alakam yok diyorsanız hiç gerek yok.
OST:
Ha Beomseok - My Noise
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
0 notes
onlyalperend · 3 months
Text
Tumblr media
Film heyecan verici, gergin,zarif ve şaşırtıcı.Ana üçlünün iyi performansları var.Filmin harika sanat yönetmenliği, iyi fotoğraf, güzel manzara, iyi müzik, iyi ritim ve ilginç bir senaryosu var. . The film is exciting, tense, elegant and surprising, has good performances from the main trio, great art direction, good photography, beautiful scenery, good soundtrack, good rhythm and an interesting script.
Kül simdi sadece @netflixturkiye `de yayinda! Kacirmayin! don`t miss #Ashes now only on @netflix !
0 notes
gamerbulten · 4 months
Link
Planet of the Apes 4: Senaryo Yakında Bitiyor 20th Century Studios tarafından yapılan ...
0 notes