Tumgik
#DiniHikaye
esitemiz · 1 year
Text
Kadın ve Vali
Tumblr media
Bir zamanlar vâlilik yapan birisinin çok güzel bir bahçesi vardı. Rengârenk çiçeklerle donatılmış, tam bir zevk ve sefâ yeriydi. Bir gün vâli, bu bahçeye geldi. Vâli, bir bahane ile kadının kocası olan bahçıvanı, bir iş için dışarıya gönderdi. Kadına da dedi ki: -Bahçenin kapılarını kapat. Hiç bir kapı açık kalmasın! Kadın, akıllı ve namuslu idi. Vâlinin kendisine kötü niyet taşıdığını anladı. Gidip bir ağacın arkasına saklandı ve biraz sonra gelip dedi ki: -Kapıları kapattım. Yanlız bir tanesi kaldı. Onu kapatmaya gücüm yetmiyor. Ne kadar uğraşsam da kapatamıyorum. -O, hangi kapıdır? -Bu kapı, Allahü teâlânın (Basir) sıfatıyla bizi gördüğü kapıdır. Vâli, bu sözü duyunca, pişman olup tövbe etti. Bir daha aklına böyle kötülükler getirmemek için, Allahü teâlânın sevgili kullarından birinin bulunduğu yere gidip, onun sohbetinde yetişti. Allahü teâlânın sevgili kullarından biri oldu.   Basir : Her şeyi gören.   Allah her şeyi, herkesin yaptığını görür. Onun görmesine hiç bir şey engel olamaz. Allah'ın,  kalpteki  fısıltıları, beyindeki oluşumları, fikirdeki  gizliliklei, kalplerdekini, zifiri karanlık bir  gecede kapkara bir taşın üzerinde yürüyen simsiyah bir karıncayı ve çıkardığı sesi  görür ,  duyar, bilir. İbadette ihlas, kulun Allah'ı görmemesine rağmen, Allah'ın onu gördüğünü   bilmesi ve onu görür gibi ibadet etmesidir. Read the full article
0 notes
gajder · 4 years
Text
Dilgüşa İle Bedbin (Ferahlık Veren ve Karamsar)
Tumblr media
Dilgüşa İle Bedbin (Ferahlık Veren ve Karamsar) Zamanın birinde Dilgüşa ve Bedbin adında ahiretlik iki güzel kul yaşarmış, Rableri biribirlerine karşı öyle tatlı bir muhabbet vermiş ki onlara, yolda biri Dilgüşayı görse Bedbi'nin, Bedbini görse Dilgüşa'nın yakınlarda olduğunu bilir, bu iki güzel dostu adeta tek bir insan gibi görüp öyle muamele ederlermiş, mesala Dilgüşa'ya bir ikram olunacaksa mutlaka Bedbin'e de aynısı sarılır, Bedbin de o ikramdan nasiplenmez ise Dilgüşa'nın memnun olmayacağı bilinirmiş. Günlerden bir gün Bedbin yine fıtratı üzre gözleri buğlanmış, ifadesi derinleşmiş otururken, Dilgüşası yanına oturup selam vermiş. Gönlüne yine her ne dokunduysa bitap düşmüş Bedbin selamı kafasıyla almakla yetinmiş. - Kardeşimi hüzünlü görüyorum demiş Dilgüşa soran bakışlarıyla, sonra Bedbi'nin daha bir derinleşmiş bakışları - “Ömürsüz işler sokağındayım” diyebilmiş sadece. - Bu nasıl bir sokakmış ki kardeşimin gönlünü hüzünle doldurmuş demiş Dilgüşası. - Oldukça kalabalık, hayli gürültülü bir yer… diye başlamış Bedbin, hemen yanıbaşımda “sevilmeye değerim” kahvesinde kibirliler volta atıyor, onun solunda “beni sevin” parkında depresifler “var olmamak” acısı çekiyor, köşede ise kullan-at kalpler satan seyyar satıcılar, anlık sevgiler, hazlar pazarlıyor… bense o sokakta “malayani” oteli müdavimiyim, hani yanında “irade” satan bir esnaf vardı, iflas etti. Üst katlardayım, deniz görüyor odam, hem öyle bir deniz ki “onu” anmayı bıraktığım her vakit, derinliği, sarp sivri kayaları daha bir haşinleşen sadece izlemekle dahi boğulduğum koca bir “şükürsüzlük denizi”… - Ahh güzel kardeşim demiş Dilgüşa sen ne hoş bir hal üzeresin öyle maşallah maşallah… Suratı asılıvermiş Bedbi'nin - Biz ismi ile müsemma kardeşimizle ferahlık bulmayı umalım, o halimizi makaraya alır olsun… deyivermiş. - Ne haddime, hiç makaraya alır olurmuyum, aksine bakışında “görünenin arkasını görmek” rızkına rastladım hoşuma gitti, bu sebeple öyle ifade etmiş bulundum, durda ahvalini birde ben sana anlatayım: “Ömürsüz işler” sokağında oluşunu bilmen, yaşadığımız dünya hayatının bitmeye tükenmeye mahkum olduğunu, “ölüm” hakikatini aklında tuttuğunu gösterir ki tüm bunlar hakikat yolunun temel taşlarıdır. “Sevilmeye değerim” lafzını sınırlı bir mekanda gidip gelen ve hiçbir ilerleme kat edemeyen “kibirliler” güruhuna atfetmen Rabbimizin belki de en sevmediği hasletlerden biri olan “kibirin” kişiyi “ömürsüz işler” sokağı yani dünya hayatında, sahte geçimliklerle hep yaşayacakmış vehmine mahkum olduklarını bildiğine dalalettir ki buda rızası dairesinde kalmak lütfu için müthiş bir rızıktır. “Beni sevin parkında “var olmamak” acısı çeken depresifler” cümlen ile “varlığını duyumsayabilmek” için herkesin şen şakrak olduğu, oyunlar oynadığı park ortamında, yani dünya hayatının eğlencelik sahnelerinde, dikkat çekip, muhabbetlerin odağı olmak dileyen fakat bundan geliri olan ömürsüz sevgi kırıntısının, insan ruhunu doyuramayacak silik bir şöhretlik oluşunun kişiyi depresyona yönlendirdiğini bildiğine işaret eder ki bu da seni hakikat sevgisine yönlendirir ve tabiri caizsse, ne kadar şükretsen az derler ya işte öyle kıymetli bir hediyedir. Gelelim “kullan-at” kalpler satan seyyar satıcılarına, bu benzetmen ise dünya hayatının nefse hoş gelen, göz boyayan, sadece yolcu olduğumuz bu mevcut mekanı adeta “yaşanmaya değer bir yer” kılan arzuları, hazları içerir ki, hem kullan hem at sözünden bu haz ve arzuların yine ruhu doyurmaya kani gelmediğini bildiğini anlatır ki bu seni “ruhu doyurmaya” muktedir olan tek yola iteleyiverir. Birde kendini “şükürsüzlük denizi” manzaralı “malayani” evine girdirmen ve bu durumun yine senin ifadenle “boğdurucu” olması, kalbinin şükre muhtaç halini okuyabildiğine, şükür edilecek biricik makamın güzelliğine layık hiçbir şükür bulunmadığından ise bir kolunda nefsi, bir kolunda şeytanı ile var olmuş senin iki yandan olan bu çekiştirmeye karşın iradeni devamlı taze tutman gerektiğini bildiğine işarettit, hatta tazeleme yolunda eksikliğini farkedip(ki buda bir mimettir) irade eksikliğini “iflas etmiş irade satan esnaf” olarak nitelendirmen ile de sorunu nerden çözmeye başlayabileceğin bilgisine mazhar olduğunu gösterir ki, a benim güzel kardeşim üzerine yağmur gibi inmiş bu rızıkları hatırlatmam bile en sevgilinin kıymetli kulcuğuna bir lütfu daha değilde nedir??? Dilgüşa rahmet pınarına düşmüş boğulurum sanan arkadaşına tatlı tatlı bakıp gülümsedi, Bedbin ise kardeşinin bakışına mest olmuş, hüznü dağılıp gitmiş halde kalktı, kardeşine teşekkür etmeden önce yanıbaşlarında ki çeşmeden abdest tazeleyip, bez çantasından ayırmadığı seccadesini çıkarıp gözleri yaşlı iki rekatcık bir şükür namazı eda etti, Rabbisine tövbe ile yakardı… Tüm bunlar olurken Dilgüşa da hüznü dağıtanın kendisi değilde Rabbisi olduğunu bilip tek kelime etmeden tövbe kapısına yönelen böylesine derin bir kardeşciği olduğu için Rabbisine şükretti, nihayet Dilgüşa'nın yanına gelebilen Bedbin'in dilinden sadece şu sözler döküldü; - Şifamı Dilgüşasıyla hatırlatan Rabbime hamdolsun çünki ben daha tatlı bir vesile bilmiyorum… Dostluk, kardeşlik ne güzeldi ve lazımdı keşke bilselerdi bu muhabbetleri Rablerinin o denli hoşuna gitmişti ki onları hakikaten “ahiretlik” dostlar yazmıştı, bizi tatlı vesilelerle ihtar eden Rabbimiz ne tatlıydı, ona şükürler olsundu… Yazar - Rümeysa Kırış   Read the full article
0 notes
tabuakademi · 4 years
Photo
Tumblr media
Bu muhteşem hikayeden çıkaracağımız çok dersler var. Okuduktan sonra beğenirseniz daha çok kişi bu güzelliği görmüş olur. #eğitim #okul #öğrenci #hikaye #dinihikaye #tabuakademi #inkılaptarihi #Atatürk #test #LGS #bilgiyarışmasi #deneme #özlüsözler #atasözleri #vecize #sözler #anlamlısözler #edebiyat #felsefe #kişiselgelişim #kitap #motivasyon #mutluluk #spor #aktivite (Bursa) https://www.instagram.com/p/CAC1jUSJzFE/?igshid=upfyxn3d9887
0 notes
nefiserra-blog · 4 years
Photo
Tumblr media
KÖRDÜĞÜM - Umut- Çöküş Bölüm 9 (on Wattpad) https://www.wattpad.com/867577385-k%C3%B6rd%C3%BC%C4%9F%C3%BCm-umut-%C3%A7%C3%B6k%C3%BC%C5%9F-b%C3%B6l%C3%BCm-9?utm_source=web&utm_medium=tumblr&utm_content=share_reading&wp_uname=nefise_serra&wp_originator=wSlF56hFzENkoy%2FWNOId%2Ba9ABEyokfMoc1uZ3idasn42svPC6p818l26U8GI83uKjSqZougQKi0uxAXWdHY6PNeywTAL6LBSIeDavFk9Ye7GBfHxqlcOdhwssgDTpK15 Mürşid'in hikayesi bu. Kapalı bir çevrede büyümüş muhafazakar bir gencin aşka düşüşünün hikayesi. Derin ve içten başlayan sevgisinin günden güne değişimini anlatacak size.
0 notes
damlasuakpinar · 6 years
Photo
Tumblr media
HİKAYE SİTESİ - link https://goo.gl/Rcevkz 
DİNİ HİKAYELER - KORKU HİKAYELERİ ve ÇEŞİTLİ MASALLAR
0 notes
dilanulusa-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
islami sözler ve dini hikayeler 2 (Wattpad'de) http://my.w.tt/UiNb/wO3sk1jtaF islami sözler ve dini hikayeler 1' in devamıdır.
0 notes
bakmisonline · 3 years
Video
Ahit Sandığı ve Hz Süleyman'ın Yüzüğü Bulundu - Hz Mehdi Hayatta 2021
Ahit sandığı ve Hz Süleyman'ın yüzüğü mührü bulundu. Hz Mehdi hayatta olabilir mi? Kıyamet alametleri gerçekleşmeye devam ediyor! Ahit sandığı  Kuran, İncil ve Tevrat'ta anlatılıyor. Kıyamete yakın ortaya çıkarak Hz mehdi nin eline geçecek. Peki dünya da yaşanan gelişmelere baktığımızda Hz Mehdi hayatta diyebilir miyiz? ÜCRETSİZ abone olmayı unutmayın; https://www.youtube.com/channel/UCvK1KHz3hjm5K8WDywxgKsA?sub_confirmation=1 Popüler Videolar: - 2021 Türkiye ve Dünya Kehanetleri - Azerbaycanlı Şaman https://youtu.be/G1kg5RUFEIs - TARİHİ UFO PROJESİ - Sahte Uzaylı İstilası https://youtu.be/zpt68IIrFag - KURAN DA ZAMAN YOLCUSU GİZEMİ! https://youtu.be/M1vSu2Ix-bI - KABE KİMLERİN ELİNDE? KABE İMAMI SUDEYS YAHUDİ HUTBESİ https://youtu.be/3Ul-lsxyuIU - 21 ARALIK'TA NE OLACAK? Kehanetler https://youtu.be/wxYBPtbTJWQ - Simpson'lar ve Gerçekleşen Kehanetleri - THE SIMPSONS 2021 https://youtu.be/o32MwmxlJtI Ve daha fazlası kanalımızda... Popüler Oynatma Listelerimiz; Zombi Videoları: https://bit.ly/37r2uSi Türkiye ve Dünya Kehanetleri: https://bit.ly/31rrTaK Gündem videoları: https://bit.ly/2FRu7c2 Gizlenen Türk Tarihi: https://bit.ly/3meN6wN Kıyamet Sonrası Bilim Kurgu: https://bit.ly/3dNqwbC Epifiz bezi ve 3. Göz hakkında: https://bit.ly/3o7Aj0R Mehdi ve Deccal Videoları: https://bit.ly/35jYfFt Dünya bunu konuşuyor! Son dakika: https://bit.ly/3o9fdiJ Konu hakkında daha fazla detay web sitemizde; https://www.bakmis.com/ Bakmış en çok merak edilen konuların başında gelen kehanetler ve komplo teorileri, gizli bilgiler, ilginç bilgiler hakkındaki araştırmalara yer veriyorum. Gizemli olayları ve merak edilen ilginç çalışmaları detaylı bir şekilde eğlenceli olarak inceliyorum. Hemen yerinizi alın! #ahitsandığı #hzmehdi #dinivideolar #dinihikaye #bilgi ÜCRETSİZ abone olmayı unutmayın; http://bit.ly/2ReyspU ÜCRETLİ abone olup kanalımıza destek olmak için; https://bit.ly/2TfiSwY Sosyal Medya Takip edin son dakika gelişmelerinden haberdar olun: İnstagram: https://www.instagram.com/bakmisonline/ Pinterest: https://tr.pinterest.com/bakmisonline/ İletişim için; [email protected]
0 notes
esitemiz · 1 year
Text
İmanı olmayanın hayrı
Tumblr media
Cüneyd-i Bağdadî (k.s.) bir kış gününde bir mecûsînin kuşlara yem dağıttığını görür ve aralarında şöyle bir konuşma geçer: - Sen hayır yapıyorum diye kendini boşuna aldatıyorsun. Allah evvelâ îmanı farz kılmış, geri kalan hayır-hasenatı ondan sonra emretmiştir. İman etmedikçe senin bu yaptığın iyilik Allah indinde makbule geçmez - Ben de biliyorum kabul olunmıyacağını. Fakat Allah bu yaptığımı görmez, bilmez mi? dedi. - Elbette görür ve bilir. - Öyleyse o da bana yeter, der ve bildiğine devam eder. Aradan zaman geçer. Cüneyd-i Bağdadî Hazretler bir hac mevsiminde  Mescid-i Haram'ı tavaf ederken bir adamın ellerini açmış Allaha yalvarmakta olduğunu, hatta gözlerinden sel gibi yaşlar akıttığını görür. İyice dikkat eder, o zatın karlı bir havada kuşlara yem veren mecûsî olduğunu anlar. Tavaftan sonra yanına yaklaşıp hemen kollarından yakalar. Mecûsîde onu tanır ve şçyle der: - İşte Allah gördü ve bildi, deyip kelime-i şehadet getirip  ruhunu oracıkta teslim eder. O anda Cüneyd-i Bağdadî (k.s.) Allah tarafından şöyle hitap olunur: - Ya Cüneyd! Sen Beytimi arzu ederek geldin ona kavuştun. O ise beni arzu ederek geldi bana kavuştu. Bir mecûsînin bile  mubarek bir ayda Allah rızası için hayırda bulunması nelere vesile oluyor .... Allah cümlemizin sonunu hayreyleye!.. Read the full article
0 notes
esitemiz · 1 year
Text
İhtiyar Mecusi
Tumblr media
İran da İslam'ıon yeni yeni yayılmaya başladığı bir zaman...  İhtiyar bir mecusi bir odaya çekilmiş, kapıyı üzerine kapamış, kimse ile görüşmüyordu. Bunun bir putu vardı. Vaktini hep onun hizmetine hasretmişti. Zaman olur mecusinin bir sıkıntısı zuhur eder, kime koşacak, tabi yıllarca hizmetyinde bulunduğu putuna ve koşar, sıkıntısının giderileceği umuduyla, putunun önünde yalvarır, yakarır, yatar, yuvarlanır ve derki. - Hey put! Aciz kaldım, canıma tak etti. Ban merhamet et, yardım et, sıkıntımı  gider. Huzurda bir müddet daha kalır, fakat işleri yoluna girmez, hani  nerdeyse daha da kötüye gider. Put'un ne kabajhati varki, altı üstüğ bir put, ne karşısındaki  mecusinin anlattıklarını, yalvarmalarını, yakarmalarını duyabiliyor, ne de kendine yaptığı hizmeti görüp ona şahit olabiliyor, altı üstü bir taş bir odun parçası, üzerine konan sineği kovalamaktan aciz, başına eden güvercinlerin pisliğini mecusi temizlemezse pislik çamurundan çıkmaktan aciz. Mecusi, isteği olmayınca bütün bu düşünceler ister istemez aklından bir filim şeridi gibi bir anda akıp geçiyor, kızıyor ve başlıyor puta söylenmeye: - Bu kadar sene sana taptım, saçlarımı, sakallarımı senin yolunda ağarttım, Yapılması, muhim olan bir işim var. Yapmıyacaksan beni  bırak, şu anda Müslümanların Allah'ından diliyorum, der ve diler. Mecusi daha putun karşısında, yüzü toprakta iken, Allah onun muradını yerine getirir. Odadan çıkmadan sıkıntısının giderilmiş olduğu müjdesini  alır. Olanı biteni bir mecliste anlattığıda oradaki hakikatleri  aramakla meşgul olan bir zat, düşüncelere dalar ve aklından şunları geçirir: - Bir sersem, adi, batıla tapan, başı henüz puthane şarabı ile sarhoş, gönlünü küfürden, elini  hıyanetten çekmemiş olan böyle birinin Cenab-ı Hak dileğine anında cevap verdi. O anda gönül kulağına şu kelimeler dökülür: - O aklı eksik ihtiyar, putun önünde çok yalvardı. Fakat sözü makbule geçmedi, istediği olmadı. Onun niyazı eğer bizim dergahımızda kabul edilmeseydi, sanem ile Samed* arasında ne fark olurdu?" Ey dost! Gönlünü Samed'e bağla ki, insanlar sanemden daha acizdirler. Eğer bu kapıya baş koyarsan, eli boş dönmezsin. ......................... Samed: Cenab-ı Hak'kın güzel isimlerinden. Muhtaç olunan ihtiyaçsız,  İnsan ve bütün varlıkların istek ve ihtiyaçlarını karşılayan yegane merci. Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, her noksanlıktan münezzeh ve müstağni olan Allah, ihtiyaç ve isteklerden  uzak kalmaları hiçbir zaman söz konusu olmayan bütün varlık aleminin yöneldiği yüce zattır.  Kainatta her şey, varlığını sürdürebilmek ve ihtiyaçlarını karşılamak üzere, şuurlu ya da  şuursuz olarak O'na bakar. Read the full article
0 notes
esitemiz · 1 year
Text
HRİSTİYAN VE ALİ (a.s)’IN ZIRHI
Tumblr media
Ali (a.s)’ın, halifeliği zamanında, Kufe’de zırhı kayboldu. Bir müddet sonra bir Hrıstiyan’ın yanında ortaya çıktı. Ali onu hakimin huzuruna götürdü. “Bu zırh benim malımdır; onu ne sattım, ne de birine bağışladım; şimdi onu, bu adamın yanında buldum.” diye iddia etti. Hakim: “Halife iddiasını söyledi, sen ne dersin?” diye Hıristiyan’a sordu. O, bu zırhın, kendi malı olduğunu, aynı zamanda halifenin sözünü yalanlamadığını, söyledi. Hakim Ali’ye dönerek “Sen iddia ettin, bu şahıs ise inkar ediyor. Bu durumda iddian için şahit getirmen lazım” dedi. Ali güldü ve “Hakim doğru söylüyor, şimdi şahit getirmem gerek, fakat hiç bir şahidim yok” dedi. Hakim, iddia edenin şahidinin olmamasına dayanarak, ırıstiyan’ın lehine karar verdi. O da zırhı aldı ve gitti. Fakat, zırhın, kimin malı olduğunu daha iyi bilen Hristiyan’ ın, bir kaç adım yürüdükten sonra vicdanı uyandı ve geri dönerek “Böylesine bir hükümet ve davranış şekli alelade insanların keyfinden değil, peygamberlerin hükümet tarzıdır” dedi ve “Zırh Ali’nindir” diye itiraf etti. Kısa bir zaman sonra, onu, müslüman olarak Ali (a.s)’ın sancağı altında, Nehrivan harbinde, savaşırken gördüler.   El- İmam Ali Savt-ül Adalet-ül İnsaniyet, S. 63 ve devamı Bihar C: 9 Tebriz basımı S. 598. Read the full article
0 notes
esitemiz · 1 year
Text
Hızır Olduğunu Söylerim
Tumblr media
Ramazan... Cuma günü... Cuma vakti... Cami... Cemaat tek tük camiye girmekte. İmam kürsüde... Girenlerin arasında... O... Hızır... Hızır a.s. da genç ihtiyar arasında onlardan biri gibi gidiyor bir köşeye oturuyor. Kürsüde imam sohbete başlıyor... Hızır'ın yanına  kırklarında bir adam gelip oturuyor. Cami yavaş yavaş  dolmakta. Adam, bir müddet sonra uyuklar bir vaziyette sallanıyor, ha uyudu ha uyuyacak. Hızır a.s. adamı dürtüklüyor: - Uyuyacaksın, der. Adam: - Uyumam, beni rahat bırak. Hızır a.s. ses etmez, ancak ezan okundu okunacak, adam ha uyudu ha uyuyacak, bir daha dürtükleyerek: - Uyuyacaksın dedim, der. Adam: - Ben de sana uyumam, beni rahat bırak dedim. Rahat bırak beni. Rahat bırak yoksa, Hızır olduğunu söylerim. Buradan çıkamazsın. Bu kalabalık sakalında bir tel bırakmaz. Hızır a.s. susar ve gözlerine kapar, boynunu büker Allah'a yönelerek: - Ya Rabbim! Bu nasıl iştir. Bu kulun benim kim olduğumu bildi. Bu nasıl iştirki bendeki listede bunun ismi yok. Cevap gelir: - Sana verilen listede beni sevenlerin isimleri var. O ise benim sevdiklerimden... Allah sevdiklerinden etsin... Sevmek, seviyorum demek bir iddia. İş sevilenlerden olmak... Read the full article
0 notes
esitemiz · 1 year
Text
Hızır Geliyor
Tumblr media
Hoca, medresede ders verirken talebenin biri bazen ayağa kalkar. Hoca sebebini  sorar. Talebe: - Efendim Hızır geliyor da ondan. Hoca: - Ben niçin göremem? Talebe : - Sorayım efendim, deyip tekrar geldiğinde sorar. Hızır Aleyhisselam'ın: - Hocan süsü ile çok uğraşıyor. Medreseye gelirken ayna önünde, cübbe sarık şöyle mi yakıştı, böyle mi yakıştı, diye fazlameşgul oluyor. bu gibi haller manevi terakkiye manidir, buyurduğunu hocaya bildirdiği günden itibaren, ayna karşısına geçmeyi terkedip, süslenmekten uzak kalan hoca efendinin, sarığı eskiyip sallanmaya bvaşaldığından "Saçaklı Hoca" ismi verilmiştir. (Rahmetullahi Aleyh) Terakk-i maneviye mani olan zinetten uzak kalmalı. Hatıratım, Ali Erol Read the full article
0 notes
esitemiz · 1 year
Text
Hızır ve Gelin
Tumblr media
1930'lu yıllar. Rize. Anzer, halkın kendi tabiri ile Ancer. Dünyaca balı ile meşhur olan Ancer. Binlerce poleni ve şifayı içinde barındıran balıyla meşhur Ancer. Kış. Yaylacılık yapan Ancerlilerin bir kısmı aşağıya Rize'ye şehre inmemiş, kışlamışlar. Yazdan yığdıkları otlarıyla, mallarını kışdan çıkarıp, bahara eriştirmenin çabası içindeler. Evet hepsinin mal tabir ettiği koyunları, sığırları var, tektük birkaç tanesinin de kara kovanı var. Şifa niyetine ilaç niyetine küçük bir kavanozu dolduracak kadar balları olurdu çoğunun. O da kış  bitmeden tükenir giderdi. Meryem. Lezgilerin kızı Meryem. Yeni  gelin, beyini gurbete Samsun'a göndermiş. O da o kış yaylada kışlamış. Sabaha kadar kar yağmıştır. Tam kürekle yolu açayım deyip, kapıya yönelmekte iken, kapısı çalınır. Kapıyı açari. İhtiyar bir adam selam verir ve: - Kızım, ben Aşağı Ancerdenim, gelinim aş eriyor, canı bal çekti, Allah rızası için, bir  iki kaşık bal verirmisin? Meryem gelin düşünmez bile, Allah rızası değil mi der, dibinde üç dört kaşık bal kalmış olan kavonozu getirir , onun da yarısını ihtiyar'a verir. İhtiyar: - Allah razı olsun kızım, artsın eksilmesin der. Meryem, kavanozu koymak için geri döner. Kavanozun ağzını kapatayım derken birde ne görsün, kavanoz ağzına kadar bal ile dolu. Meseleyi anlar, kapıya koşar, kar ile dolu yaylanın uçsuzluklarına bakar. Ne bir insan vardır ne de kar da bir iz. Gelen Hızırdır. Aradan üç dört ay geçer, her gün bal yediği halde kavanoz her seferinde ağzına kadar bal ile doludur. Sırrını hiç  kimseye açmaz. Yaza doğru beyi gurbetten gelir. Beyine her öğün bal verir. Bal bitmez, hem ancer balı olacak, bütün kış kalacak birde her öğün kaşık kaşık yenecek, bal bitmeyecek. Beyini merak sarar, sorar, cevap alamaz. Beyi en sonunda: - Ne olur beni  seviyorsan söyle ne oluyor. bunda bir iş var. Meryem dayanamaz ve  ağzı kapalı kavonozu da alır ve olayı anlatır. Kavanozu açıp işte bak ağzına kadar dolu demek istediğinde bir de ne görsün? Kavonozun dibinde iki kaşık bal kalmış. Evet, gerçek yaşanmış  bir olay... Belki  sizin başınıza da geldi, belki  gelebilir. Meryem'in kavonozundaki  bal bitmeyecekti. Sizin de belki  cebinizdeki  araba parasını verdiğiniz bir ihtiyar ardından elinizi her cebinizdeki cüzdana attığınızda tükenmeyecek para... Ama sakın ha. Sakın ha. Hızır ile karşılaştığınızı ve sırrınızı kimseye söylemeyin.... "Bir Demet" Read the full article
0 notes
esitemiz · 1 year
Text
Harun Reşit ile İhtiyar
Harun Reşit Veziri ile  birlikte tedbili kıyafet dolaşırken bahçesinde hurma fidanları diken bir ihtiyar görür. Selam verir ve aralarında şu konuşma geçer: - Kolay gelsin, ne yapıyorsun böyle? - Hurma fidanları dikiyorum. - Peki bu diktiğin hurma fidanları ne zamana kadar büyür ve meyve vermeye başlar? - Kim bilir belki on, belki  yirmi sene sonra yetişir ve meyve vermeye başlar. - Peki onların meyvelerini  görebilecekmisin? - Bu yaşlı halimle belki  göremem. Ama bizden öncekilerin diktikleri ağaçların meyvelerini biz yedik. Biz de bizden sonrakilerin istifadeleri için bu hurma fidanlarını dikiyoruz. Bu cevap Harun Reşid'in hoşuna gider ve bir kese altın verir. İhtiyar, Allah'a hamdeder ve: - Diktiğim ağaçlar hemen meyve verdi. Bu söz üzerine Harun Reşid bir kese daha altın verir ve ihtiyar yine Allah'a hamdeder ve: - Herkesin diktiği meyve ağaçları yılda bir defa mahsül verir, benim diktiğim fidan hem hemen meyve verdi hemde senede iki defa ürün vermeye başladı. Read the full article
1 note · View note
esitemiz · 1 year
Text
Hallaç Mansur
Tumblr media
Hüseyin Mansur... Bağdat... Mansur bir gün tanıdığı bir hallacın dükkanına uğrar. Mansur bir müddet sohbetten sonra, hallac arkadaşından rica da bulunur, arkadaşı kırmaz dükkanı ona emanet ede nasılsa kısa bir müddet içinde geri dönerim diye ayrılır. Ayrılır da iş pek rast gitmez, dönmek de dönemez bayağı gecikir. Darlanmasından dolayı biraz sitemli Mansur'a: - Hüseyin, senin işini halledeyim derken, kendi işimdende geri kaldım, müşterilere ne diyeceğim şimdi der? Mansur, gülümser, bunlar için mi üzülüyorsun der gibi parmağını henüz atılmamış  pamuklara doğru uzatınca pamuklar tel tel olup bir tarafa, süprüntüsü, işe yaramazı bir tarafa ayrılır. Arkadaş hayret içinde kalır ve bunu kısa zamanda işitmeyen kalmaz. Ve Hallaç diye anılmaya başlar. ... Ve dün dünyayı ayağa kaldıran malum sada: -" Enelhak!" Hak benim! Büyük bir sarsıntı. Hayret. Dehşet. İsyan ve itham: - Küfür. - Mansur, Hak O'dur de, Hak benim deme. - Bundan böyle onunla kimse konuşmasın.. Zindanda... İdam fermanı... Halk akın akın ona koşmakta. Gene ölçüye sığmayan sözler. Halife, iki defa  iki büyük zatı gönderir: - Sözünden dön, tövbe et, özür dile... Hallaç. - Sözü kim söylediyse, özürü de dilesin. Zindan... Her yerde Mansur'u aradılar. Yok. Ertesi  gece ne zindan ne Mansur. Üçüncü gece herşey yerli yerinde... Sordular ve Mansur cevapladı: - İlk gece beni aradınız, bulamadınız, ondaydım... Ertesi gece ne ben vardım ne de zindan, O buradaydı... Ve her şeyin yeri yerinde olduğu gece, yerli yerine gelmesi gereken gece. Ta ki, O'nun kanunu korunsun, emri yerine gelsin. Her gün bin rekat namaz... Soru: - Hem "Hak benim" diyorsun, hem bu kadar namaz kılıyorsun, söyle namazı kjimin için kılyorsun? Cebvap: - Birbirimizin kadrini yine biz biliriz. Peki sizi zindandan kurtarayım mı? - Nasıl olur? Elini kaldırır, parmak uçlarıyla işaret ettiği noktalarda kapılar, kapıların açıldığı yollarda da emin gizli yollar açılır, mahpusların ayaklarındaki zinzirler çözülür. Sorarlar: - Ya sen kendini niçin kurtarmıyorsun? - Biaz allah'ın esiriyiz, kurtulmak istemeyiz.. Hakkın bize suçlaması vardır, bizi suçlandıran haktır, bize düşen cezamızı beklemektir. Mahşeri bir gün... Herkes orada... Mansur getiriliyor ve hala aynı nida: - " Enelhak!" Hak benim! Bir derviş yaklşır ve sorar: - Aşk nedir? - Bugün ve yarın görürüsün! O gün asıldı ve bir gün sonra yakıldı. Darağacında.... Mansura soruluyor: - Tasavvuf nedir? - En aşağı derecesi bende gözüken bu hal. - Ya ileri derecesi? - Onu görmeye yol gerek,  o da sizde yok. Taşlar... Kan... Kasnlar içindeki Mansur... Ses yok.. Tebessüm... O esnada bir dost taş yerine bir gül atar. Bir inilti... Bir iniltiki  yürekler titrer ve sorarlar: - Taş  yağmuru altında inlemedinde bir güle karşı ne diye böyle inledin? - Taş atanlar, halden anlamazlarki attıkları taşlar bizi incitsin. Ama ya halden anlayanlar, değil taş gül atsalar dahi o gül incitir, inletir. Son sözleri: - Allahım; bana senin için bu işkenceyi reva görenlerden rahmetini esirgeme! Senin aşkın uğruna bana bu işkenceyi yapan ve canımdan ayıran bu kullarını affet affet. Aşkın hürmetine affet... Gece,  küllerinin  Dicle'ye döküldüğü günün gecesi... Bir derviş Dicle'ye ulaşmak için yürüyor... Mansur'un vasiyeti aklında: - Cesedimi yaktıktan sonra küllerim Dicle'ye dökülecek. Korkarım Dicle taşar, Bağdat'ı yutar. İstemem Bağdat'a bir şey olmasın... O gece hırkamı nehrin kenarına getir ve sulara at.. Derviş acele acele yürüyor. Dizle kabarıyor kabarıyor.. Sular tam Bağdatı almak üzereyken, hırka sulara kavuşuyor.... Öldüürldüğü  gece talebelerinden İbrahim Hatekoğlu rüyasında Allah'ı görüyoır ve soruyor: - Allahım, ne sırdır ki, kulun Hüseyin Mansur'u bu hale getirdin? Cevap: - Kendi sırrımı ona açtım, o, herkese gösterdi. Ben, ona bahşettim; o halkı kendi nefsine davet etti. Read the full article
1 note · View note
esitemiz · 1 year
Text
Gerçek anlaşılınca...
Tumblr media
Zülkarneyn Aleyhisselam ordusuyla gece yolda giderken ordusuna: - Ayağınıza takılan şeyleri toplayın, diye emir verir. Ordu bu emri duyunca; içlerinden bir grup: -Çok yürüdük, çok yorgunuz. Gece vakti bir de ayağımızı takılan şeyleri toplayarak boşuna ağırlık mı yapacağız. Hiçbir şey toplamayalım, diyerek hiçbir şey toplamıyorlar. İkinci grup ise; - Madem Komutanımız emretti, birazcık toplayalım, emre muhalefet etmeyelim. Zira ordun komutanına itaat etmek gerekir,  diyerek az bir şey topluyorlar. Üçüncü grup ise; -Komutanımız bir şeyi boşuna emretmez. Muhakkak bildiği bir şey vardır. Bir hikmete vardır, diyerek bütün abalarını ağzına kadar doldururlar. Sabah olduğunda bir de bakıyorlar ki, meğer bir altın madeninden geçmişler de, ayaklarına değen şeylerin altın olduğunun farkına varamamışlar. Bunu anlayınca: Hiç almayan birinci grup; -Ah niçin almadık! Nasıl dinlemedik komutanımızın sözünü. Keşke alsaydık! Bir tane bari alsaydık diyerek pişman oluyorlar. Az alan ikinci grup ise; -Ah ne olaydı da biraz daha fazla alsaydık. Ceplerimizi, abalarımızı hınca hınç doldursaydık diye sitem ediyorlar kendilerine. Çok alan üçüncü grup ise: - Keşke gereksiz, lüzumu olmayan eşyalarımı atsaydım, daha çok toplasaydım. Her şeyimizi doldursaydık, daha fazla alsaydık diyerek, fazla almalarına rağmen üzülüyorlar. İşte bu misalde olduğu gibi, Ahirette bütün insanlarda bunun gibi ağıtlarda bulunacak. Kafir olan; - Keşke iman etseydik, keşke inansaydık da hiç olmasa Cehenneme girdikten sonra iman etmemiz sonucunda Cennete girseydik,ebedi cehennemden kurtulsaydık, Mü’min, fakat az sevabı olan; -Keşke biraz daha sevap işleseydim de, biraz daha ikrama mazhar olsaydım. Mü’min,çok sevabı olan ise; -Ah ne olaydı da Makamımı biraz daha yükseltecek bir vakit daha namaz kılsaydım, biraz daha fazla sadaka verseydim,oruç tutsaydım, biraz daha sevap işleyecek ameller yapsaydım... diyeceklerdir. Rabbim bu misallerden ders almak nasip etsin... Read the full article
0 notes