Tumgik
sifahane · 5 years
Text
Astroloji Eğitimi
Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi http://www.sifahanemerkezi.com/astroloji-egitimi/
Astroloji Eğitimi
Burada Jyotish astrolojisini öğrenebilir, Vedik astrolojinin temellerini öğrenebilir ve kendi haritanızı veya akrabalarınızın haritasını nasıl çıkaracağınızı öğrenebilirsiniz. Kendinizi ve çevrenizdeki insanları derinden anlamayı öğreneceksiniz, eylemlerinin nedenlerini ve motivasyonlarını öğrenecek, bilinçaltı programları anlayacak ve büyüme fırsatlarını görecek, hayattaki zor dönemleri tanımlayabilecek ve bu dönemlerden uyumlu bir şekilde geçmeyi öğreneceksiniz. Kendinizi nasıl değiştireceğinizi öğreneceksiniz. Ders, Uluslararası Rami Bleckt akademisi mezunu Elena Çelik tarafından verilmektedir. İletişim: [email protected], Skype: rivariva07.
Astroloji Danışmanlığı
Vedik astroloji Jyotish, bir kişinin kozmik güçlerle kişisel ilişkiler kurmasına yardımcı olur — gezegenlerin enerjisi, ruhun potansiyelini açığa çıkarır ve sevdiklerinizle ve kendimizle uyumlu ilişkiler kurmamızı sağlar.
Doğum haritanızı oluşturmak ve hayatınızı uyumlu hale getirmek için bir eylem planı almak için profesyonel bir astrolog-danışman ile kişisel bir konsültasyona kaydolmanız gerekir.
Konsültasyonda şunları öğreneceksiniz:
— Göreviniz ve yetenekleriniz;
— bilinçaltı programlarınız ve karmik görevleriniz;
— hastalıklara yatkınlık ve alınması gereken önlemler;
— hayatınızdaki zor dönemler ve bunlarla nasıl başa çıkılacağı;
— mutlu olmanızı engelleyen nedir;
— renklerin, taşların ve yemeklerin hakkında.
Edinilen bilgiler sayesinde ilişkilerinizi geliştirebilir, karmik görevinize göre bir ders seçebilir, daha sağlıklı ve sonuç olarak daha mutlu bir insan olabilirsiniz.
Doğum haritasının derlenmesi için, doğum tarihini ve yerini, zamanı mümkün olduğunca doğru bir şekilde vermelisiniz.
Doğum zamanınızı bilmiyorsanız, analiz Numeroloji haritasında yapılır.
İletişim: [email protected], Skype: rivariva07.
Kozmetoloji  
Tıbbi ve estetik kozmetoloji hizmetleri:
— cilt temizliği;
— botoks;
— LED maskesi;
— mezoterapi, biorevitalizasyon;
— dudak dolgusu, nazolabial burun kenarı dolgusu;
— 3D mesothread örümcek ağı estetiği;
— selülit karşıtı program;
— saç büyümesi için lazer terapi.
Uzman ile görüşme ücretsizdir. İletişim: +9 0242 511 07 47.
YOGA
Yoga programı
Yoga uygulamaları, beden ve ruhun uyumunu hızlı bir şekilde gerçekleştirmenin etkili bir yoludur.
Yoga kulübümüzde profesyonel bir eğitmen eşliğinde 1saat 30 dakika içinde yapılan uygulamalar şunlardır:
— solunum uygulamaları;
— Ana asanalar — sayıları ve karmaşıklığı katılımcıların eğitimine bağlıdır;
— çakraların incelenmesi;
— meditasyon;
— rahatlatıcı teknikler.
Hazırlık seviyelerine göre 4–5 kişilik gruplar oluşturulmakta, her katılımcı bireysel bir program ve ödev almaktadır. İletişim: 0242 511 07 47
2 notes · View notes
sifahane · 5 years
Text
Ayağı kesilme noktasına gelen egzama hastası çareyi Alanya’da buldu
Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi http://www.sifahanemerkezi.com/ayagi-kesilme-noktasina-gelen-egzama-hastasi-careyi-alanyada-buldu/
Ayağı kesilme noktasına gelen egzama hastası çareyi Alanya’da buldu
Alanya’da yaşayan 56 yaşındaki Yusuf Ziya Arslan, yaklaşık 4 yıldır 2 bacağındaki egzama hastalığı nedeniyle Ankara ve Alanya’da bulunan çeşitli hastanelere giderek şifa aradı. Birçok tedaviye rağmen egzamanın gittikçe artmasından endişelenen ve sağ bacağı dizden itibaren kesilme noktasına gelen Arslan, son olarak Alanya’da özel bir sağlık merkezine geldi. Burada Dr. Recep Çelik tarafından tedaviye alınan Arslan’a akupunktur ve ozon gibi çeşitli uygulamalar yapıldı. Yaklaşık 4 aydır tedavisi süren Arslan eski sağlığına kavuştu.
“HER GİTTİĞİM YERDE BACAĞIMIN KESİLECEĞİNİ SÖYLEDİLER”
Tedavi merkezine geldiğinde son aşamada olduğunu ve bacağını kaybetme korkusu yaşadığını belirten Arslan, “Geldiğimde işin doğrusu tedavilerin cevap vermediği ve son noktaydı. Her gittiğim yerde sağ bacağımın dizden itibaren kesilecek olduğunu söylediler. Artık umudum biterek bacağımın kesileceği korkusuyla geldim. Burada yapılan tedaviyle sağlığıma kavuştum . Şu anda bacağımda herhangi bir kaşıntı, akma, sancı gibi benzeri hiçbir şey şikayetim kalmadı ve hastalığı yendim”dedi.
“AKUPUNKTUR TEDAVİSİ UYGULAYIP BESLENMEYİ DÜZENLEDİK”
Uyguladığı tedavi hakkında bilgi veren Dr. Recep Çelik ise Ziya Arslan’ın 2 ayağında da egzama şikayetiyle geldiğini ve çok büyük korkularının olduğunu söyledi. Çelik, “Hastanın kendi ifadesiyle söylediği gibi ayağım kesilecek diye bir korkusu vardı. Bize geldikten sonra biz 4 ay içerisinde bir taraftan beslenmesini düzenledik, diğer taraftan da akupunktur ve ozon tedavisi uygulayarak hastamızı tedavi ettik. Şu anki hali oldukça iyi ve herhangi bir sorun yok” şeklinde konuştu.
0 notes
sifahane · 6 years
Text
AĞIR (TOKSİK) METALLERLERİN EGZAMADAKİ ROLÜ NASILDIR.
Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi http://www.sifahanemerkezi.com/agir-toksik-metallerlerin-egzamadaki-rolu-nasildir/
AĞIR (TOKSİK) METALLERLERİN EGZAMADAKİ ROLÜ NASILDIR.
Candida rahatsızlığı olan hastaslarda Civa, Bakir, Alüminyum, Bizmut, ve Arsenik gibi toksik metaller bulunma ihtimali yüksektir. Bizim ülkemizde sanayileşmeme her bölgede olmadığı için şanslı sayılırız. Ama bu da hiçbir zaman ağır metal tehdidi yok anlamına gelmez. Ağır metalleri düşünmek, akıldan çıkarmamak gerekli. Diş dolgu (amalgam) tedavisi görenlerde özellikle civa, ana oto yol kenarlarında oturan ailelerde kurşun, çiftçilikle uğraşan ailelerde çoklu ağır metal toksitesi sonuç olarak ta buna bağlı hastalıkların yüzdesi artmaktadır. Örnek; lösemi gibi. -Bu metaller Candidayi kontrol eden bağışıklık sistemini devre dışı bırakıyor ya da Candidanın aşırı çoğalmasını kontrol eden yararlı bakteriler üzerine toksik etki ile barsak florasını bozuyor. -Diğer taraftan mikro elementlerle yarışa girerek onların yerine metabolik olaylarda yer alarak fonksiyonların bozulmasına sebep olarak hastalıklar oluşuyor. Civa, çoğu zaman diş dolguları, bakır musluk suyunda bulunur. Bu gibi ağır metaller barsaktan geçerken, toksik etkilerinden dolayı iyi yararlı bakterilerin ölümüne sebep olarak florayı bozarlar. Candida üzerine toksik etkileri yok gibidir, çünkü kandidalar kısa bir süre içinde karşı reaksiyon geliştirerek kendini korumaya alırlar. Ortamı buldukça gelişir ve çoğalır koloni oluştururlar. Toksik metallerin en iyi tespiti dışkı ve idrar analizi ile yapılır.. Ağır metallerin vücuttan idrar yoluyla da atılır. Ağır metaller vücuttan atılması çok kolay değildir. Çok etkili dikkatli yöntemlerle yapılmalıdır. Bu konuda uzmanlaşmış doktorlardan yardım almak gerekir. Kural olarak önce mantar tedavi edilmeli daha sonra mantara sebep olan ağır metaller vücuttan atılması gereklidir. Gelişi güzel yapılan ağır metal detox tedavisi daha elim sonuçları doğurabilir. Barsaktan uzaklaştırılan toksik metaller mayalarla etkileşim yaparak vücuda dağılması sağlayabilir. NOT. Ağır metal detox tedavisinde ilk şart metallerden önce Candidadan kurtulmak olmalıdır.
1 note · View note
sifahane · 6 years
Text
EGZAMA HASTALIKLARINDA PROBİOTIK KULLANIMI?
Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi http://www.sifahanemerkezi.com/egzama-hastaliklarinda-probiotik-kullanimi/
EGZAMA HASTALIKLARINDA PROBİOTIK KULLANIMI?
Her canlı barsağında olduğu gibi insanbarsağındada trilyonlarca mikro-canlılar yaşamaktadır. Bu canlı ortamına“mikrobiyota” denmektedir. Mikrobiyotayı yaklaşık dört yüze yakın mikro-canlı türü oluşturmaktadır. Mikrobiyotayı oluşturan patojen ve patojen olmayan(yararlı) bakteriler bir doğal denge içine olmak zorundadırlar ki sağlıklı hayat sürdürülebilsin. Eğer denge, patojen bakteriler lehine değişecek olursa o zaman hastalıklar oluşmaya başlar. Hemen hemen her hastalığın altında bozulmuş bir barsak mikrobiyotası yatmaktadır. NEDEN PROBİYOTİK KULLANIYORUZ ? Barsak mikrobiyotasını oluşturan bakterilerin yararlı olanlarının birkaç türü laktik asit üreten laktobasillusgrubu, bifidobasil grububakterilerdir.Bunlar kalınbarsakta yaşarlar ve sindirime katılamayan atıklardan oligopolisakkaritleri yiyecek olarak kullanarak kalın barsak için gerekli olan laktik asiti,bütirikasiti üreterek kolon pHsınıoluşturarak ederek sindirime yardımcı olurlar. Dolayısı ile kalın barsakta biriken atıkların kullanılabilir olanını işler ve işe yaramaz olanların anal yolla dişarıatımasına yardımcı olurlar. Laktobasilluslar, kandidanınbarsak endotel hücresine tutunmasını engeller dolayısı ile kandidanın koloni oluşturmasını engelleyerek hastalıkların oluşmasına mani olurlar.Eğer hastalık oluşmuşsa demek oluyorkicandida barsak duvarında koloni oluşturmuştur.İşte bu durumda tedavide probiyotik vererek candidayla yer değiştirme işlemi yapmak anlamına gelmektedir. Barsakta yaşayan tüm mikro-organizmalar barsak içinde kendi metaboliterini üretirler. Çok çok alkali diyet kolondaasiditeyi düşürebilir ,pH yükselirse, kandida hücreleri patogen formuna geçer. Kandida alkali ortamda çoğalarak patogenformuna geçerek amonyak salgılar. Bu gaz kolonpHsını daha da alkali hale getirir; ve kendisine yaşayacak ortam sağlar. Bu durumdan kaçınmanın en kolay yolu; diyetinize laktobasillus eklemektir. Bu kadar hayati önemi olan probiyotikler nasıl kullanılmalı dozu ne olmalı, kullanılan probiyotiklerin özellikleri ne olmalı? Probiyotik Seçimi Probiyotik seçimi önemlidir. Bazı probiyotikler 1,5 milyon 3 farklı türden bakteri içerirken, bazısı 30 milyon bakteri ve farklı 8 tür çerir. 1-İyi bir probiyotikte kaç farklı bakteri kolonisi ve koloni bakteri sayısı ne olmalıdır? Kapsül başına 30 milyon bakteri tercih olmalıdır. Günde 2 kez/eğer rahatsız ediyorsa tek kapsül de olur. 2-Bakteriler hangi türü içermelidir? Özelliklelaktobasillus, bifidobakterium ya da bifidobasillus olmalıdır. Laktobasillus: Laktik asit üretip,barsak içi florayı asitik olmasını sağlar ve candidapatogenformuna dönüşüşemez dolayısı ile doğal barsak içi flora oluşur ve atık maddeler barsaktan düzenli olarak fecesle dışarı atılır. , Bifidobakterium: Bebeklerde bulunur.Anneden bebeğe doğum kanalından doğarken geçer ve bebek ilk barsak florasının temelinini oluşturur. Bu sebepden dolayı normal doğum bebeğin sağlığı açısından çok önemlidir. Her iki bakteri de eğer sindirim sistemi her hangi bir nedenle zarar görmemiş ve bebek normal doğumla gelmiş ise doğal olarak bulunur. İYİ BİR PROBİYOTİK KAÇ TÜR BAKTERİ İÇERMELİ VE KOLONİ KAÇ MİLYON OLMALI? İyi bir probiyotik 8 farklı tür içermelive koloni sayıları aşağıdaki gibi olmalıdır. (Doğduğumuzda sterildik ve anne sütü ile beslendiğimiz süre içinde bakterilerialdık.Barsak floramız oluştu. Ama candidaher hangi bir nedenlebarsakta çoğalarak normal flora kayboldu. Geri dönmenin en iyi yolu bakterileri yeniden yerleştirmektir.) Bakteri koloni oluşturan birimler(CFU) .Laktobasillus A.(12 milyon CFU) .Bifidobakteriumlactik(12 milyon CFU) .Laktobasilluscasei(1 milyon CFU) .Bifidobasillusbreve(1 milyon CFU) .Laktobasillussalivarus(1 milyon CFU) .Laktobasillusplantarum (1 milyon CFU) .Bifidobasilluslongum(1 milyon CFU) .Bifidobasillusrhamnosus(1 milyon CFU) 4-Probiyotikler raflarda saklanabilir mi? Çoğu rafta saklanamaz belirli sıcaklık altında saklanması gerekmektedir. Canlı bakteriler olduğu için soğuk zincir önemlidir. Bu sebepten rafta saklanabilecek olanları tercih edilmeli.Rafda saklananlarda vardır. 5-İyi bir probiyotik başka ne içermelidir? a-Kapsülü selüloz olan probiyotik daha iyidir. b- Probiyotik bakteriyi taşıyan lifler bitkisel kökenli fiberler olmalıdır. c-Magnezyum stearat içermelidir. Bu yağ Hindistan cevizinden elde edilmiştir. d-Silikon dioksit içermelidir.Topaklanmayı önler, kemik sağlığı içinde önemlidir. Dikkat: maltodekstrin, sellulaz ve dekstroz içermemelidir. PROBİYOTİKLER HANGİ TOZDA KULLANILMALIDIR? Kişiden kişiye değişmekle birlikte ve hastalığın ağırlığına göre doz değişir.Probiyotik kullanımı gelişi güzel ve bilinçsizce tüketilmememli ve muhakkak surette uygulama dozajı ve zamanı bir hekim tarafından düzenlenmelidir. 1-Barsak florasında ki iyi bakterilerin (yararlı bakterilerin)ve patojen bakterilerin oranı 2-Hastalığın yapılan tedavinin etkinliği ve etkinsizliği(örn: eğer patojen bakteri faaliyeti çok yüksekse önce uzun bir sure diyetle patojenlerin beslenmesi engellenerek bir kısmının kendi kendine ölümü sağlanarak aktifliği bozulur). Patojen bakterinin sayısı en aza düştükten sonra patojen bakterilerinin yaptığı rahatsızlıklar geriledikten sonra probiyotikler eklenir. 3-Gelişi güzel probiyotik kullanımı, patojenlerle ve probiyotiklerin savaşı sonrasında çok yoğun olarak bakteri ölümlerine bağlı olarak vücutta gaz çıkmasına neden olur.Toksik etkileride hastayı rahatsız eder. 4-Yüksek doz (4 gr.)’dan başlanır veya düşük dozla (1 gr.)’la başlanıp sonrasında yükseltilebilir.
0 notes
sifahane · 6 years
Text
Egzama ya neden olan viral ve immünolojik yükler
Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi http://www.sifahanemerkezi.com/egzama-ya-neden-olan-viral-ve-immunolojik-yukler/
Egzama ya neden olan viral ve immünolojik yükler
*a. immünolojik yükler.* İmunolojik açıdan bakıldığında alerjiler subklinik enfeksiyonların sonucunda ortaya çıkmaktadır .Geçirilmiş bir viral enfeksiyondan baki kalan virüs artıkları adrenal bez üzerinde yük oluşturur.Bağışıklık sistemi bunlarla uğraşır. Bunlara aşılar da dahil olabilir. Bu durumda laktoz intoleransı olan çocuklarda akla gelecek ilk soru şu olmalıdır: Çocuk tüberküloz (BCG) aşısı oldu mu? Çocuğun hayatının ilk günlerinde yapılan bu BCG aşısı belki de bağışıklık sisteminin maruz kaldığı ilk büyük saldırı olmaktadır ve ortaya çıkabilecek nörodermatit sendromunun tek başına katalizörü olabilmektedir. Normalde laktoz intoleransı olan nörodermatit hastalarında BCG aşısı pozitiftir. Tüberküloz aşısını (eğer yapılması şart görülüyorsa) sadece çocuğun ilk yaşına girmesinden ve bağışıklık sisteminin daha gelişmiş hale gelmesinden sonra yapılmalıdır. Genel olarak imünizasyon, çocuk ilk yaşına bastıktan sonra ve aşılama sırasında tam olarak sağlıklı olduğundan emin olundukça gerçekleştirilmelidir. Aksi halde beden iki cephede savaşmak durumunda kalacaktır. Tetanoz aşılarının ise çocuk iki yaşını doldurduktan sonra yapılması gerekmektedir. Egzema /Nörodermatit olan hastaların hastalığının altında yatan neden aşağıdaki infeksiyonlardan birisidir. Herpes, özellikle HHV6 Varicella (Suçiçeği) Cytomegalo virus EBV BCG Kızamık (Morbillinum) Rubella (Kızamıkçık) Tifo Dengue ateşi Coxsackie A ve B türleri Çiçek Hastalığı Vaccinium Distemper Tüberküloz Polyo (Çocuk Felci) b. İmünizasyon Yükleri Nörodermatitin patojenitesinde her zaman önemli bir rol oynar. BCG aşısı Kızamık, Kabakulak Rubella (MMR) aşısı Diphtheria Toxoid (DPT) imünizasyonu Tetanoz-dipteri (TD) imünizasyonu Kızamık da sıklıkla pozitif çıkar. İnluensa asısı Polio aşısı *Uyarı*: Aşılar içinde belli bir miktar koruyucu bulunur. Thiomersal’ın içinde civa bulunur, hastalara verilen dozun içinde formaldehit bulunur.
0 notes
sifahane · 6 years
Text
ETKİLİ, SAĞLIK VE KALICI ZAYIFLAMA YÖNTEMLERİ
Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi http://www.sifahanemerkezi.com/etkili-saglik-ve-kalici-zayiflama-yontemleri/
ETKİLİ, SAĞLIK VE KALICI ZAYIFLAMA YÖNTEMLERİ
1. Gıda tolerans testi ile size zararlı olan gıdaların tespiti. Gıda intoleransı testi: Sağlıklı olduğunu düşünerek yediğimiz birçok gıda, vücudumuz tarafından sindirilemiyor veya bakteri, virüs gibi yabancı madde olarak algılıyor olabilir. Bu da bağışıklık istemini aktifleştirerek vücudun tepki vermesine sebep veriyor. Bu süreçte vücutta başka cilt hastalıkları, sindirim sistemi hastalıkları, bazı kas hastalıkları ve kilo problemleri olmak üzere birçok hastalığın oluşmasında aktif rol oynuyor. Gıda intoleransı kişiye özeldir ve yapılan test ile hangi gıdalara karşı intolerans(duyarlı) olduğu tespit edilerek beslenme düzeninden çıkartılır. 2. Barsak florasının düzeltilerek tekrar kilo alımının engellenmesi. Barsak florası: Barsak ta insan vücudunda bulunan hücrelerin toplamdan 10 kat daha fazla bakteri yaşar ve sağlık bir insanda bunların büyük çoğunluğunun yararlı olması gerekir. Uygun beslenme şeklinin dışında bir beslenme düzeni ile bu yararlı yönünde değişime uyar ve barsak florası bozulur. Bozulmuş bir barsak florası kilo problemi başta olmak üzere birçok sağlık sorunlarına öncülük yapar. Uygun bir tedavi ile ve sonrasında probiyotik kullanımı ile barsak florası düzeltilebilir. Oluşabilecek birçok sağlık probleminden korunabilir. 3. Biyorezonans yöntemi ile kiloya sebep olan ve çok ilgi duyulan gıdalara karşı isteğin ve ilginin azaltılması. Biyorezonans: Uygun olmayan gıdalara karşı ilginin azaltılmasıdır. İlginin fazla olduğu gıdalar üzerinden bağımlılık terapisidir. Özellikle karbonhidrat grubu gıdalar üzerinden yapıldığından iştah azalır ve kilo verimi hızlanır. Ayrıca metabolizmada yavaşlamaya yol açar. Diyet yapamama veya kilo verememeye neden olan bir çok sebebi ortadan kaldırmak için uygulanır. 4. Etkinliği ispatlanmış Akupunktur tedavisi ile konforlu ve stressiz zayıflama süreci Akupunktur: Dünya sağlık örgütü(who)nun raporlarına göre obezite ve aşırı kilo, akupunkturla tedavi edilebilen hastalıklar grubundadır. Kilo kontrolünde akupunkturun etkisi; beynin hipotomus bölgesinde bulunan iştah merkezinin baskılanması ile iştah azaltması, mide barsak sisteminin düzenlenmesi ile midede oluşan kaşıntı, yanma, bulantı hissinin ortadan kaybolması, metabolizma hızının ayarlanması, en önemlisi de vücutta seratonin ve endorfin mutlu ve huzurlu hissetmeyi sağlayan hormonların salımı ile zayıflama sürecinin stressiz ve rahat geçirilmesini sağlar.
0 notes
sifahane · 6 years
Text
Fibromiyalji; Halk arasında kas romatizması olarak da bilinir
Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi http://www.sifahanemerkezi.com/fibromiyalji-halk-arasinda-kas-romatizmasi-olarak-da-bilinir/
Fibromiyalji; Halk arasında kas romatizması olarak da bilinir
FİBROMİYALJİ (KAS ROMATİZMASI) NEDİR, BELİRTİLERİ NELERDİR?
Son yıllarda fibromiyalji adı sıkça konuşulmaktadır. Bu da bize bu hastalığın ciddi bir şekilde artış gösterdiğini, gelecek günlerde toplumu daha fazla rahatsız edeceğini ve ekonomik kayıplara neden olacağını göstermektedir.
Fibromiyalji hastalığına genel anlamda anlaşılmasının kolay olması için kas romatizması da denilmektedir. Kaslarda romatizmal bir yangı (iltihap) söz konusudur. Bu rahatsızlık vücuttaki tüm kasları tuttuğu gibi, bölgesel olarak da kas veya kas gruplarını tutabilir ve ağrıya neden olur. En çok şikayet, sırt ve boyun kaslarının tutulmasına bağlı ağrılardır.
Kadınlarda, erkeklere göre fibromiyalji görülme sıklığı daha yüksektir. 35 – 60 yaş arasında fibromiyalji görülme oranı yüksektir. Ancak gençlerde de fibromiyalji az da olsa görülmektedir.
Son yıllarda toplumun rafine edilmiş gıdalar, endüstriyel ve hazır gıdalarla daha fazla beslenmeye başlaması bir neden olabilir. Fibromiyalji hastalarının çoğu depresyonda olan hastalardır. Fibromiyalji ve depresyon iç içedir. Tedavide ilk önce hasta depresyondan kurtarılmalıdır.
FİBROMİYALJİ HASTALIĞININ BELİRTİLERİ:
Fibromiyalji hastalarında esas şikayet ağrıdır. Ağrı ile birlikte eklemlerde hareket kısıtlılığı vardır. Özellikle baş ve boynu sağa sola, öne arkaya çevirmekte zorluk çekerler. Hangi kas grubunu tutarsa onunla ilgili şikayetler vardır. Örnek olarak hastalık göğüs kafesi kaslarını tutarsa nefes alıp verirken ağrı hissederler, kalça kaslarını tutarsa yürümekte zorluk çekerler.
Fibromiyalji hastaları genel olarak yorgun olurlar, istirahat ile dinlenemezler. Hafif bir hareket, yürümek, ayağa kalkmak dahi yorar. Devamlı ağır bir yük taşımış gibi yorgun olduklarını söylerler.
Fibromiyalji hastalarının ciddi uyku sorunları vardır. Bir kısmı çok uzun süreli uyumak isterken, bir kısmı da ağrılardan dolayı uyumakta zorlanırlar. Yatakta sık sık pozisyon değiştirirler. Ağrı dan dolayı zorlukla hareket ederler.
Fibromiyalji hastaları sabahları yataktan dinç kalkamazlar, hep yorgundurlar ve yatmak isterler.
Fibromiyalji hastalarının çoğunda sabahları yataktan kalktıktan sonra kaslarda sertlik vardır. Bazen en küçük eforlu bir hareket dahi yaygın ağrı oluşturur.
Hastaların çoğunda keyifsizlik vardır. Zamanla kendi iç dünyalarına çekilerek yaşarlar, çoğunluğu antidepresan ilaçlar kullanır.
Fibromiyalji hastalarının bağırsak problemleri, uzun süreli kabızlık veya ishal hikayeleri vardır. Bu en önemli olan şikâyetlerden biridir.
Fibromiyalji hastalarında baş ağrısı vardır.
FİBROMİYALJİ’DE TANI
Fibromyalji’de tanıda en önemli kriter iyi bir anamnez, ayrıntılı ve kapsamlı bir muayene dir. Hastanın hikâyesi, hareket sistemi muayenesi ve nörolojik muayene bulguları çok önemlidir. Genellikle bunlarla fibromiyalji tanısı konur. Tanıya yardımcı veya destekleyici özel bir laboratuar bulgusu yoktur. Rutin tetkikler ve görüntüleme yöntemleri tanıya yardımcı olmaz. Ancak sedimantasyon yüksek olabilir, IgG yüksekliği olabilir. Hastalığı belirleyen özel bir yöntem yoktur.
Fibromiyalji’nin nedeni
Hastalığın sebebi olarak mezenkim (bağ dokusu) dokusunun pH değerinin asidik tarafa kayması söylenmektedir. Buna sebep;
1. Düşük değerli karbonhidratlar tüketmek,( bakkal gıdaları, abur cuburlar vs). 2. Çok fazla hayvansal protein tüketmek (et, süt, yumurta vb.) 3. Sık sık antibiyotik kullanmak, 4. Kortizon ve analjezik ilaçlar kullanmak 5.Ağır metallere maruz kalmak (civa, kurşun, alüminyum vs) 6.Rafine edilmiş gıdalarla beslenmek (un, seker, süt vs).
Yukardaki gibi beslenme, bazik olması gereken bağ dokusunu asik tarafa kaydırır.Hücreler arası intersitiel doku pHsı asitik olduğu da hücre beslenmesi, iyon alış verişi bozulur.Metabolik atıklar intersitiel dokuda birikerek toksite oluşturur.Vucudun detoks sistemleri iyi çalışamaz dolayısı ilr hastalık ortaya çıkar.
Tedavide bağ dokusunun bazik pH da olması gereklidir.Aksi taktirde tedavi oldukça zordur.Bunun için 200 ml su içine bir yemek kaşığı yemek sodası(sodyum karbonat) her gün yatmadan içilmelidir.
FİBROMİYALJİ TEDAVİSİ
Hasta bize müracaat ettiğinde öncelikle iyi bir sorgulama (anamnez) ve iyi bir fizik muayene yapılır. Buradan aldığımız bilgiler ışığında hastaya gerekli testleri yaparız. Bu testler kısaca şunlardır;
1.GIDA TESTİ:
Bu test ile vücut için zararlı olan ya da vücudun tolere edemediği gıdaları tesbit edilir.
2.HORMON TESTİ:
Eksikliği ile depresyona sebep olan hormonları(seratonin dopamin ,noradrenalin) ve yine bu hormonların yapımında rol alan (triptafon tirozin), vitamin ve mineralleri (vitamin B6, B12, magnezyum, Cvit, niasin, çinko ) test ederiz.
3.BAĞIRSAK FLORASI TESTİ:
Gastrointestinal sistemin fonksiyonlarını değerlendirien bir testdir. Konstipasyon(kabızlık), diyare, gaz, şişkinlik, geğirme, yanma gibi şikayetleri varsa tedavi ederiz. Bağırsak fonksiyonları bozuk ise (disbiyoz varsa) tedavide başarıya ulaşmak zordur. Bu durumda bağırsaklardan yukardaki hormonların yapı taşları olan aminoasit, mineral ve vitaminleri iyi emilemez.
4.AĞIR METAL TESTİ:
Vücutta bulunabilecek ağır metalleri tespit eder. Detox ve çelesyon yolları ile vücuttan atarız .
5.TOKSİK MADDE TESTİ:
Vücudumuza toksik maddeler sindirim, solunum, deri yolu ile girer ve özellikle yağ dokusunda birikir. Bu dokular içinde beyin ve pankreas gibi organlar sayılabilir. Tedavide bu maddeler birikim yaptığı dokudan detox yöntemleri ile uzaklaştırılır.
6.PH TESTİ:
Fibromyalji hastalarının mezenkim dokusunun pH snı belirler ve tedavide normal pH da olmasını sağlarız.
Fibromiyalji hastaları genelde depresyonlu hastalardır. Bu nedenle depresyon tedavisi de mutlaka yapılmalıdır.
Yukardaki testler yapıldıktan sonra vücut için zararlı olan gıdaları diyetten kaldırırız. Eksik olan hormon, vitamin ve mineralleri veririz. Barsak florasını düzenleriz. Toksik olan maddeleri Detox ve şelasyon yolu ile vücuttan temizleriz.
Yukardaki işlemlerin yanında kliniğimizde halen kullanılmakta olan Acugraph cihazı ile vücudumuzda bulunan meridyenler üzerindeki enerji seviyeleri ölçülür. Özellikle akupunktur noktaları üzerinde yapılan ölçümlerde, enerji düzeyleri normalden daha fazla veya az ise, bu noktalara tek kullanımlık akupunktur iğneleri yerleştirilerek bozulan enerji dengesinin yeniden normal hale getirilmesi sağlanır. Ayrıca akupunktur tedavisi, bu hastaların ağrılarının kısa sürede giderilmesinde çok önemli bir yere sahiptir.
Tedavide her iki yöntem eş zamanlı olarak yapılır. Bu sırada gereksiz ilaç zorunlu olmadıkça kullanılmamalıdır, ilaçların faydadan çok zararları vardır,
Belirlenen sebepler bir bir uzaklaştırılmaya başladıktan sonra, akupunktur tedavisinin yardımıyla hastaların ağrıları yavaş yavaş kaybolmaya başlar. Burada asıl önemli olan vücudu rahatsız eden sebep veya sebeplerin ortadan kalkması ile birlikte vücudun kendi kendini tamir etme sürecinin başlamasıdır.
“EĞER VÜCUDA KENDİ KENDİNİ TEDAVİ ETME FIRSATINI VERİLİRSE, VÜCUT KENDİNİ HASTALIKLARDAN KORUR.”
FİBROMİYALJİ HASTALIĞINDAN NASIL KORUNMALI ?
1.Yaradılış fıtratına (doğasına) uygun beslenmek yani doğal ve taze besinleri tüketmek. 2.Vücudun tolere edeceği gıdaları tüketmek , 3.Yeterli su tüketmek (2,5 -3 Lt ) 4.Rafine gıdalardan sakınmak gereklidir.
DAHA FAZLA BİLGİ ALMAK İÇİN TIKLAYINIZ; FİBROMYALJİ TEŞHİS VE TEDAVİSİ
UYARI! www.sifahanemerkezi.com, www.ilacsiztedavimerkezi.com, www.recepcelik.com.tr internet sitelerinde yayınlanan yazı, kısmen resim ve videoların her türlü hakkı Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi’ne aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez.
0 notes
sifahane · 6 years
Text
Alerjik Problemlerin Toplumda Yaygınlığı ve Nedenleri
Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi http://www.sifahanemerkezi.com/alerjik-problemlerin-toplumda-yayginligi-ve-nedenleri/
Alerjik Problemlerin Toplumda Yaygınlığı ve Nedenleri
Çocuklarda görülen alerjilere karşı hassaslıkla ilgili çalışmalarda sonuçlar oldukça ciddidir. Büyük şehirlerde yaşayan çocukların %30 unda sebebi bilinmeyen atopik hipersensivite mevcut,%12 sinde alerjik rinit, %10 unda egzama ve %5 inde astım rahatsızlığı görülmektedir. Ancak burada önemli olan şikayetlerin ve klinik tablonun farklı farklı olması deyil, bu rahatsızlıkların altında yatan hastalıklara, şikayetlere sebep olan etmen in aynı kaynaktan olduğudur. Yukarıdaki dört hastalıkta menşeyini aynı yerden almaktadır. Örnek süt intoleransı olan çocuklarda alerjik reaksiyon kiminde egzama, ,kiminde tonsillit, kiminde alerjik bronşit, kiminde alerjik astım olarak zuhur edebilir, burada merkezde olan süt intoleransıdır, semtomların farklı oluşu organların zayıf halka olarak süt intoleransına verdiği cevaplardır. Alerji izole bir hastalık deyildir komleks bir tedavi gerektiren immun sistem hastalığıdır.
İmmunolojik reaksiyonu iki seviye üzerinden inceleyebiliriz.
1-Kalıcı viral yükler ve immunizasyon yükleri; bunlar,viral infeksiyonlardan sonra virüs kalıntıları(DND izleri ) bazı dokularda afiniteleri nedeni ile birikirler intolerans etki yapan gıdalarla birleşerek hapten oluşmasına neden olurlar. oluşan haptenleri vücut yabancı madde olarak algılar ve antikorlar oluşturarak kendisini korumak için reaksiyon gösterir hastalık oluşur.
2-Bağırsak florası bozulması; Bağırsak florası yada intestinal flora,intestinal eko sistem hiç bir zaman göz ardı edilemez .İntestinal florada dost ve (dost olmayan) patogen bakteriler bir denge içinde yaşarlar. simbiyotik(birbirlerinden faydalanarak ) .Herhangi bir nedenle denge bozulacak olursa, ister antibiyotik kullanımı sonucu, ister ağır metallerin toksik etkisi sonucu, ister endüstriel karbonhidratla meslenme neticesi , denge patogen bakteriler lehine bozulmaya başlayınca patogen olan mantar ürer.
Bu patogen bakterilerin bir tarafdan bağırsak duvarında koloni yaparak üremesi nedeni ile bağırsak hastalığı oluşturur.
Diğer bir etki üremesi sırasında oluşan toksinlerin kan dolaşımına geçerek dokularda birikmesi sonucu dokunun hassasiyetine bağlı hastalıklar oluşur.
Özellikle bağırsak cidarına yerleşen mantar immun sistemin gözleri olan peyer plakları üzerini kapatarak immuniteyi bozarak hastalık nedeni olur.
Bozulmuş mide bağırsak fonksiyonu nedeni ile mineral ve vitaminler amino asitlerin absorbsiyonu bozularak yetersizliğe bağli hastalıklar oluşur
I. Nörodermatit in Gelişiminde Rol Oynayan Çoklu Nedenler
Yapısal ve psikosomatik unsurlar
Eğer(alerji) nörodermatit hastadan alınan anamnezde otonom sinir sistemi üzerinde belirgin bir stres olduğu tespit edilir. Ve tedavi bu anlamda düzenlenmeli, harmonizasyon sağlanmalıdır. Bundan dolayı egzama hastalığının altındaki neden stres denmektedir. Buna yönelik ilaçlar verilmekte, faydası olmakla birlikte yetersiz bir tedavidir. Valerian türü ilaçlar çocuklara stres için verilebilir. Bu ilacı alan çocuklar daha uzun süreler konsantre olabilmekte ve böylece okul performanslarında iyileşme görülmektedir.
Yetişkinlerde görülen nörodermatit vakalarında sorunun kaynağı genellikle simpatik ve parasyipatik yada yin ve yang arasındaki dengesizlikten kaynaklanır. Yin ve yang arasındaki dengesizliği yok etmedikçe tedavi de başarı sağlamak mümkün olmaz.
Sağlıklı bir bireyde (yin ,yang ) otonom sinir sistemi ahenk içinde olmalıdır.
Sistemik Yükler
a. Jeopatik Stres
b. ‘Elektrokirlilik , her ikiside etkisini sempatik aktiviteyi artırarak yapar.
Elektro-kirlilik nörodermatitte sorun gibi olan sempatik aktiviteyi artırarak etkili olur. Bu nedenle büyük önem taşır. Elimizden düşürmediğimiz, gece uyku da dahi yanımızda ve yatağımızda olan cep telofonları, bilgisayarlar ,elektronik aletler daimi olarak elektro kirlilik yayar ve strese neden olarak alerjiyi tetikler.
Bulunduğu yere elektrik enerjisi radyasyon yayan elektrostres (Elektro-kirlilik), gece boyunca terlemeye neden olur. Kaşıntı oluşmasını önemli oranda arttırır.
Jeopatik stresle beraber elektro-kirlilik tüm OSS (Otonomik Sinir Sistemi)’ni irite eder. Çocuklarda huy değişikliğine neden olurlar. Bazıları ulaşılamaz, içine kapanık ,konuşmayan kontak kurulamayan depresif yapıda cocuklar, bazıları agresif, hırçın, kavgacı karakterde olurlar. Bazılarında da hiperaktivite sendromlu tip geliştirebilir.
Bu türden çocukları ayırt etmek kolaydır çünkü stres bölgesinden kademeli olarak çıkıp sabaha karşı yatağın bir köşesine kıvrılıp uyuya kalırlar.
Enürezi (gece yatağa işeme) başka bir belirleyici olabilir.
Buna göre, doğal olarak; bebek telsizleri, yaylı yataklar, su yatakları, duvarlarda büyük aynalar aynalar, cep telofonları, bilgisayarlar, televizyon, digital telefonlar uyuma alanınının yakınında bulundurulmaması gerekir .Uykuda odada mümkünse ışıklar söndürülmeli.
c. Asidoz
Her alerjik rahtsızlık, bir sempatik aktivitenin yükselmesi sonucu olur(Yang Yin e oranla yükselmiştir).Başka bir deyişle yang durumu asit-baz dengesini asitik tarafa kaydırmıştır. Her alerjik hastalıkta vücut asidik tarafa kaymıştır. Alerjik vakalardan sabah alınacak idrar örneğinde idrar pH 6’dan düşük olacaktır. Hastaya öncelikle histamin salınımını azaltmak, kaşıntıyı engellemek gerekir, bunun içinde sözü edilen bu pH değerini bazik tarafa kaydırmak gerekir. Sabah idrarının pH değerini 6.8-7.4 aralığına çıkarabilmek amacıyla hastaya yaklaşık 200 ml saflaştırılmış su içine 1 tatlı kaşığı veya fazla baz(yemek sodası )karışımı ekleyip her akşam yatmadan önce içilmelidir.
Oetinger’e Göre Baz Karışımı 430g sodyum bikarbonat, 25g kalsiyum sitrat, 25g potasyum sitrat, 10g magnezyum sitrat, 10g kalsiyum fosfat .
d. Mezenkim ve Retiküloendotelyal sistem (RES)
Asidoz mezenkim hücreleri arası sıvının bazik olması gerekir. Bazik ortamda hücreler arası besin, iyon alış verişi iyidir. Hücre içi metobolizma sonucu oluşan atıklar hücreler arası intersitiel aralığa boşaltılır. Buradan genel dolaşıma geçerek dışarı atılır. Eğer intersitiel aralık asidik olursa burası jel kıvamındadır dolayısı ile atıklar iyi bir şekilde dışarı atılamaz ve biriken atıklara karşı reaksiyonlar gelişerek hastalıklar zuhur eder.
e. Ağır Metaller ve Diğer Antagonistler
Nörodermatit hastası insanların yaklaşık %80’i ağır metal yükü altındadır. Baş suçlular Cıva (Hg), Kadmiyum (Cd) ve Kurşun (Pb)’dur. Ağır metalle vücudumuza sindirim, solunum ve temas yolu ile girerler. Sindirimle giren toksik metaller bağırsakta bulunan iyi bakterileri toksik etkileri ile yok ederler. Mantarların bağırsakta tutunmasına ve üremesine yardım ederler (Mantarlar üzerine etkileri yoktur).Böylelikle disbiyisis yolu ile hastalıklar oluşur.
Ağır metaller metabolizmada eser elementlerle yarışa girerek eser elementlerin yerine geçer ve bir çok enzimin yapısını bozarak metobolik faaliyetleri bozarak zarar verir.hastalık nedeni olur. Çinko (Zn), demir (Fe) ve bakır (Cu) gibi imünolojik olarak önemi olan metallere engel olduğundan, bir çok enzimin faal hale geçmesini engellediğinden ağır metaller konusu büyük önem taşır. (örneğin sadece Çinko inhibisyonunda 140’tan fazla enzim etkilenmektedir)
Genel kural: Hg, Cd, Pb maddeleri Cu, Fe ve Zn maddelerinin inaktif olmasına neden olur
Egzama hastalarının tamamında değişik oranlarda Çinko eksikliği tespit edildiğinden çinko takviyesi yapmak gereklidir. Nikel, krom ve kobalt metal grubu da önem taşımaktadır. Bu metallerin nörodermatit hastalığını tetiklerler. Erkekler genellikle krom intoleransı geliştirirken kadınlar da genellikle nikel intoleransı geliştirir.
Arsenik, alüminyum ve berilyum maddeleri de önde gelen suçlular arasında sayılabilir. Bunların kaynağı ağırlıklı olarak katı atık yakma tesisleridir.
Ağır metaller bağırsakların mukoza membranları üzerinde toksik bir etki yaratır ve böylece: a. Mantarların yerleşmesi kolaylaşmakta b. makro moleküller bağırsak duvarlarından daha kolay geçebildiğinden olası herhangi bir alerjik reaksiyon güçlenmektedir
3. (Gizli) Temel Alerjenler
Bu alerji türlerinin, geleneksel IgE alerjilerine kıyasla patojenik düzeyde sorun çıkarmaya daha yatkın oldukları anlaşılmıştır.
Gerçek sorun teşkil edenler sadece süt ve buğday/spelt dir (ve belli bir orana kadar diğer tüm tahıllar). Sözü geçen tahılın binyıllar süren bir optimizasyon sürecine maruz kalması; bu sürecin protein yapılarında değişikliğe neden olması ve dolayısıyla bağışıklık sistemini rahatsız etmesi, bu durumun açıklaması olabilir. Bu ‘tarihöncesi’ gıdaların beden sistemine genetik olarak kilitlenmiş olduğu söylenebilir.
Bu maddelere gizli denmesinin nedeni, intolerans sözkonusu maddenin belirli bir dönem katiyetle kullanılmaması ve ardından tekrar kullanılmaya başlanmasıyla ortaya çıkmasıdır. Örneğin, süt intoleransı olan bir hastanın mandıra ürünleri tüketmesini tamamen engellerseniz semptomlar büyük olasılıkla daha da kötü olacaktır. Böylelikle hastada, uyuşturucuyu bırakma aşamasında olan bir bağımlının geri-çekilme (yokluk sendromu) belirtilerinde olduğu gibi alerjene karşı engel olunamaz bir istek ortaya çıkmaktadır. Yaklaşık beş gün boyunca alerjenin hiç tüketilmemesi ve ardından tekrar yenmesi sonucu çok ciddi tepkilere neden olabilir. Tepkiler çoğunlukla deri ve de bağırsaklarda kendini gösterirken, bedenin tümünde kötü-hissetme hali gelişmesi olasılığı yüksektir. Alerjenlerin belirlenmesi bu sayede olmaktadır ve bir anlamda tüm alerjenleri ortaya çıkarmak için kullanılabilir.
Peki IgE alerjilerine kıyaslandığında, gizli alerjenlerin patojenik potansiyeli neden bu kadar yüksek ve beden üzerindeki sistematik etkisi nasıl bu kadar ciddi olabiliyor? Selye’ye göre bunun nedeni gizli alerjenlerin baskısı altında olan bağışıklık sisteminin tekrar tamir etme hali içinde olmasıdır.
Bu adaptasyon süreci imünolojik rezervlerden sürekli olarak kaynak emer ve ortaya çıkan eksiklik akut sorunlarla kısmi olarak yetersiz derecede baş edilmesine neden olur. Başka bir deyişle, bağışıklık sistemi üzerinde daima ek bir yük bulunur. Bu husus alerjenin nötrleştirilmesi dahil çok büyük önem taşır.
4. Gıda İntoleransları
Süt Etkileri
Doğum sonrası altı hafta emzirilen bir bebeğe ilk defa inek sütü verildiğinde, bebeğin süt intoleransı varsa kusma ve ishal semptomları baş gösterir. Bu semptomlar bir süre sonra yok olabilir ve süte tolerans varmış gibi görünebilir. Gerçekte ise ortaya çıkan hayli kuşkulu bir alışma sürecidir ve bundan böyle bedenin bağışıklık sistemi üzerinde daimi bir yük bindirecektir ki; böylelikle tüm edinilmiş yapısal ve kalıtsal zayıflıklar kendilerini daha kolay ortaya çıkarabilecek duruma gelirler. Bu durum temel alerjenlerin poli-morbiditesini açıklamaktadır. Bu türden çocuklar erken yaşlarda orta kulak enfeksiyonları ve kulak polipleri geliştirirken; ilerleyen yaşlarda da sürekli tekrar eden bademcik sıkıntısı çekerler. Ergenlik dönemindeyse migren ortaya çıkabilir. Yetişkinlik dönemindeyse, çoğunlukla sinüzit ve bununla bağlantılı sorunlar yaşarlar. Bu enfeksiyonlarsa daha sonra gelişecek hastalıkların temelini oluşturabilir. Tüm bu belirtilerin tek nedeni tek başına süt intoleransıdır!
Not: Bebeğini emzirmekte olan, laktoz intoleranslı bir annenin de hiç süt içmemesi gerekir çünkü genel olarak alerjenlerin bir çoğu anneden çocuğa emzirilen anne sütünden aktarılmaktadır.
Buğdayın Etkileri
Normal koşullarda buğday kaynaklı nörodermatit, sadece iki yaşın üstündeki çocuklarda gözlemlenebilir. Cocuk buğday ürünlerini ilk kez tüketmeye başladıktan bir süre sonra ortaya çıkar.
Ne yazık ki, kılçıksız buğdayın da alerjenler arasında listelenmesi gerekmektedir; çünkü buğday gibi bu tahılında verimliliğini arttırmak için yapılan çalışmaların doğrudan bir sonucu olarak hipo-alerjenik özelliklerini yitimiş olması sözkonusudur. Tahıl intoleransı da ilerleyen yaşlarda bronşit, astım veya romatizmal artrit şeklinde kendini gösterebilir. Esasında buğday ve süt intoleransları kendilerine has spesifik lokal etkilere bile neden olabilmektedir.
SÜT:Bademcikler dahil kafa bölgesi tutar. BUĞDAY:Aşağı solunum yolları, akciğerler ve de eklemleri tutar.Eğer süt ve buğday yapısal alerjenler olarak kabul edilirse aşağıdakiler içinde etkili oldukları anlamına gelir. Süt ve buğday Mezenkim, Kişilik, Yapı içne girmiştir. Bu da söz konusu alerjenlerin ortadan kaldırılmasının neden bu denli zor olduğunu açıklamaktadır. Gerçekten etkili olacak terapi yapısal terapiyi içermelidir
DAHA FAZLA BİLGİ ALMAK İÇİN TIKLAYINIZ; Alerji nedir ve nasıl tedavi edilir?
UYARI! www.sifahanemerkezi.com, www.ilacsiztedavimerkezi.com, www.recepcelik.com.tr internet sitelerinde yayınlanan yazı, kısmen resim ve videoların her türlü hakkı Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi’ne aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez.
0 notes
sifahane · 6 years
Text
Sedef Hastalığı nedir? Belirtileri ve tedavileri nelerdir?
Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi http://www.sifahanemerkezi.com/sedef-hastaligi-nedir-belirtileri-ve-tedavileri-nelerdir/
Sedef Hastalığı nedir? Belirtileri ve tedavileri nelerdir?
SEDEF HASTALIĞI TEDAVİ EDİLEBİLİR Mİ?
Sedef hastalığı kesinlikle tedavi edilir. Toplum tarafından çok tartışılan ve yorum yapılan, istismara çok açık bir hastalıktır. Hekim olmayan kişilerde bu hastalığı tedavi ettikleri söylenir.
Tedavide sabır ister, bu hasta ve hekim için çok sabır ister. Hasta ve hekim birbirine güvenmeli ve itimat sağlamalıdır.
SEDEF HASTALIĞI NEDENLERİ
Çin tıbbına göre boğaz enfeksiyonundan sonra ortaya çıkan sedef vardır. Bu sedefin tedavisi kolaydır (rüzgar ısı tipi) altta yatan besin   intoleransıdır.
SEDEF HASTALIĞI ÇEŞİTLERİ
Klasik Tip Sedef; Kabuklarla seyreden sedef hastalığı, dirsek, diz, koltuk altı, saçlı deri, kol ve bacağın ön yüzünde sıklıkla görülen tiptir. Çok fazla dökülme gösterir.
Eritrodermik Tip Sedef; Tüm vücutta kırmızı zemin üzerinde soyulma ve kabuklanma ile görülür. Klasik tip sedefe benzemez.
Püstüler Tip Sedef; Kırmızı sedef plaklarının üzerine iltihaplanma ve sivilcelerin yerleşmesi ile oluşan sedef tipidir.
Damla Tip Sedef; Daha çok çocukluk çağında görülür. İltihaplı boğaz enfeksiyonları, herhangi bir kesi, travma, üzüntü ve cerrahi operasyon sonrası görülür. Tüm vücutta damla gibi kabuklu yaralar seyreder. Geniş yer kaplar.
SEDEF HASTALIĞI ÖLDÜRÜR MÜ?
Sedef hastalığı öldürmez. Ancak sedef hastalarının içe kapanık dışa çok açılamayan ve vücutta ki sedef nedeni ile kendilerini saklayan hep içlerinde bir üzüntü vardır. Benim tanıdığım bazı sedef hastaları hastalıkları nedeni ile toplumdan uzak dururlar ve lezyonları göstermemek için yazın dahi uzun kollu giyinirler.
SEDEF HASTALIĞI BULAŞICIMIDIR?
Sedef hastalığı kesinlikle bulaşıcı değildir. Çünkü hastanın beslenme, sosyal kişiliğine bağlıdır. Bulunduğu sosyal çevreye bağlı olarak gelişir.
SEDEF HASTALIĞI GEÇER Mİ?
Sedef hastalığının birçok çeşidi var ve bunlar farklı nedenlere bağlıdır. Hangi tip sedef olduğu belirlenirse hasta ve doktor iyi bir itimat, güven oluşturularak tedavi başlanırsa sedefi oluşturan alt yapı belirlenirse sedef hastasının tedavisi kesinlikle yapılır.
SEDEF HASTALIĞI
Sedef hastalığında kesin bu ilaç iyidir. Bu ilaç tedavi eder diye bir şey yok anca sedefin semptomlarına yönelik ilaçlar vardır. Bunlar kremler, kortizonlu kortizonsuz immunun sitemi baskılayan ilaçlardır.
Sedef hastalığı kronik seyirlidir ve hastaların çoğunda deride plaklar ve kepeklenme görülür. Vakaların dörtte birinde hastalık çok yaygındır. DAHA FAZLA BİLGİ İÇİN TIKLAYINIZ; Sedef Hastalığı nedir? Belirtileri ve tedavileri nelerdir?
UYARI! www.sifahanemerkezi.com, www.ilacsiztedavimerkezi.com, www.recepcelik.com.tr internet sitelerinde yayınlanan yazı, kısmen resim ve videoların her türlü hakkı Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi’ne aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez.
0 notes
sifahane · 6 years
Text
Obezite Nedir, Obezite Nedenleri ve Tedavisi
Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi http://www.sifahanemerkezi.com/obezite-nedir-obezite-nedenleri-ve-tedavisi/
Obezite Nedir, Obezite Nedenleri ve Tedavisi
OBEZİTE NEDİR?
Obezite günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en önemli sağlık sorunları arasında yer almaktadır. Obezite genel olarak bedenin yağ kütlesinin yağsız kütleye oranının aşırı artması sonucu boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının arzu edilen düzeyin üstüne çıkmasıdır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından da obezite, sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi olarak tanımlanmıştır.
Günümüzde obezite çocuklardan yaşlılara kadar herkeste görülmektedir ve obezite hastalarının sayıları her geçen gün artmaktadır. Teknolojinin ilerlemesi, iş yoğunluğunun ve stresin artması, beslenme alışkanlıklarının değişmesi gibi birçok neden toplumdaki obez kişilerin sayılarının artmasına neden olmaktadır.
Kişinin tıbben obez olup olmadığının belirlenmesi adına çeşitli hesaplama yöntemleri kullanılsa da, vücuttaki yağ oranının ölçümünde en yaygın olarak kullanılan belirleme yöntemi “Vücut Kitle Endeksi”(VKİ) ya da İngilizce tanımla Body Mass Index (BMI) dir. Vücut kitle endeksini hesaplamak için kişinin kilosunun, boyunun karesine bölünmesi gerekir. Bu işlemden çıkan sonuç kişinin kilosunun tıbben ne anlama geldiği konusunda bilgi vermektedir.
Amerikan Sağlık Enstitüsü’ne göre VKİ;
20 – 24.9 ise normal
25 – 29.9 ise fazla kilolu
30 – 34.9 ise obez
35 – 39.5 ise ağır obez
40 – 49.9 ise aşırı (morbid) obez
50 ve üzeri ise süper obez diye kabul edilmektedir.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2014’ teki açıkladığı verilere göre; ülkemizde obez bireylerin oranı %20’dir.(Bu oran 2003 de %12 – 2008 de %15,8 – 2010 da %16,9 – 2012 de %17,2 dir). Cinsiyet yönünden bakıldığında ise; kadınların %24,5’i obez, %29,3’ü ise fazla kiloludur. Erkeklerde ise bu oranlar sırasıyla, %15,3 ve %38,2’dir.
OBEZİTE NEDENLERİ VE RİSK FAKTÖRLERİ
Obeziteye neden olan etmenler tam olarak açıklanamamakla birlikte aşırı ve yanlış beslenme ve fiziksel aktivite yetersizliği obezitenin en önemli nedenleri olarak kabul edilmektedir. Bu faktörlerin yanı sıra genetik, çevresel, nörolojik, fizyolojik, biyokimyasal, sosyo-kültürel ve psikolojik pek çok faktör birbiri ile ilişkili olarak obezite oluşumuna neden olmaktadır.
Sürekli olarak Yüksek Kalorili Yiyecekleri Tercih Etmek
Kalori, gıdaların ne kadar enerji değerine sahip olduğunu gösteren ölçü birimidir. Ortalama seviyede fiziksel aktivite içinde olan kişinin sağlıklı bir şekilde kilo vermesi için günde yaklaşık 2.500 kalori alması gerekmektedir. Diğer yandan, ortalama fiziksel aktivite içinde olan bir kadının günde yaklaşık 2.000 kaloriye ihtiyacı bulunmaktadır. Kalori yakma açısından kadınlar ve erkeklerin vücutları farklılıklar gösterebilmektedir.
Bu kalori miktarı yüksek gibi görünebilmektedir, ancak belirli yiyecek türleri ile bu kaloriye ulaşmak oldukça kolaydır. Örneğin, bir hamburger, patates kızartması ya da milkshake ile tek öğünde bütün bu kaloriyi almak mümkündür.
Obezitenin başlamasına yol açan durum ise, birçok insanın fiziksel olarak aktif olmamasına rağmen gün içinde bu hesaplanan kalorilerden çok daha fazlasını almasıdır. Enerji olarak tüketilmeyen bu kaloriler vücutta yağ olarak depolanmaktadır.
Yanlış Beslenme
Obezite kısa sürede oluşan bir sağlık sorunu değildir. Genellikle yanlış beslenme nedeniyle zaman içinde oluşmaktadır. Zayıf bir beslenme ve yanlış yaşam tarzı seçimlerinin bir sonucu olarak kademeli bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Çok fazla kalori tüketmek: Yağ ve şeker açısından yüksek gıdaları, çok miktarda işlenmiş gıdaları veya fast food olarak tabir edilen yiyecekleri yemeyi tercih etmek değerinden fazla kalori almaya yol açmaktadır.
Çok fazla alkol içmek: Alkol çok fazla kalori içermektedir, bu nedenle de, çok fazla alkol tüketen insanların kilo problemi de olmaktadır.
Çok fazla yemek: Tek öğünde çok fazla yemek veya öğün sonrası yağ ve şeker açısından yüksek olan tatlı yiyecekleri tüketmek gereksiz kalori alınımına yol açmaktadır. (4)
İhtiyaç duyulandan daha büyük porsiyon yemek: Büyük tabaklarda yemek yemek kişiyi daha fazla yemeye teşvik edebilmektedir. Herkesin büyük porsiyonlarla yemek yediği bir ailede büyümek çoğu zaman buna yol açabilmektedir.
Çok fazla şekerli içecek içmek: Şekerli gazoz, kola, alkolsüz içecekler ve meyve suları da dâhil pek çok içecek gereksiz kalori alımına yol açmaktadır.
İyi hissetmek için yemek: Depresyon ya da benzeri ruhsal bir durum nedeniyle yemek yedikçe iyi hissetmek, bu nedenle de, sürekli yemek yemek ihtiyaç duyulandan fazla kalorinin alınmasına neden olmaktadır.
Sağlıksız beslenme alışkanlıkları genellikle ailede başlayan alışkanlıklarla şekillenmektedir.
Fiziksel Aktivite Eksikliği
Vücut için her açıdan faydalı ve gerekli olan fiziksel aktivite eksikliği, obeziteye yol açan oldukça önemli bir nedendir. Çoğu insan, iş nedeniyle günün büyük bölümünü bir masada oturup çalışarak geçirmektedir. İş dışı zamanlarda da yürümek veya bisiklet sürmek yerine çoğu zaman araba kullanımı tercih edilmektedir.
Günümüzde çoğu insan yoğun iş saatleri nedeniyle, işten geri kalan zamanlarını evde TV izleyerek, internette gezinerek ya da bilgisayar oyunları oynayarak geçirmeyi tercih etmektedir. Nadiren de olsa, düzenli olarak spor yapmayı hayatlarının bir parçası haline getiren insanlarda bulunmaktadır. Ancak, hafif ya da orta seviye egzersizi bile hayatınıza dâhil etmiyorsanız, vücut yenilen gıdaları enerjiye döndüremeyecektir ve yine sonuç olarak, vücut bu kaloriyi yağ olarak depolayacaktır.
Genetik Faktörler
Obezitenin aileden geldiğine ya da kalıtsal olduğuna dair bazı fikirler bulunmaktadır. Ancak, obeziteye neden olabilen nadir genetik koşullar dışında, çoğu insanın kilo vermesine hiçbir engel bulunmamaktadır.
Aile bireylerinden gelen bazı genetik özelliklerin kilo vermeyi daha zor bir hale getirdiği doğru olabilir, ancak bu kilo vermenin imkansız olduğu anlamına gelmemektedir.
Birçok vakada, obezite çocukluktan başlayan ve kademeli olarak ilerleyen bir sağlık durumudur. Bunun nedeni, aileden edinilen kötü beslenme alışkanlıkları ve çevresel faktörlerdir.
Tıbbi Koşullar
Bazen obezitenin nedeni altta yatan başka bir tıbbi durum olabilmektedir. Obeziteye neden olabilecek bazı tıbbi koşullar şunlardır:
Hipotiroidi ya da tiroid yetmezliği: Tiroid bezinin metabolizmanın hızlı çalışmasına yardımcı olan hormonları yeteri kadar üretemediği bir durumdur.
Cushing sendromu: Steroid hormonlarının aşırı üretimine neden olan nadir bir bozukluktur.
Altta yatan tıbbi neden teşhis ve tedavi edildikten sonra kilo vermek için çoğu zaman bir engel oluşturmamaktadır.
OBEZİTE İLE GELİŞEN SAĞLIK SORUNLARI
Kilo fazlalığı ve obezite ile ilgili olan en büyük sağlık sorunları şunlar:
Tip 2 diyabet
Kalp damar hastalıkları ve hipertansiyon
Solunum sistemi hastalıkları (uyku apnesi sendromu)
Bazı kanser türleri
Osteoartrit
Psikolojik sorunlar
Yaşam kalitesinde düşme
Tip 2 diyabet
Obeziteyle en çok bağlantısı olan hastalık, Tip 2 diyabet (genelde yetişkinlikte ortaya çıkan ve kilo fazlalığı ile bağlantılı diyabet tipi) veya insüline bağlı olmayan diabet. Kilo fazlalığı ne kadar yüksekse Tip 2 Diyabete yakalanma riski de artar. Obez olan kadınlar, sağlıklı kadınlara kıyasla 12 kat daha fazla Tip 2 diyabete yakalanma riski taşırlar. Risk; özellikle ailesinde diyabet geçmişi olanlarda Vucut Kitle İndeksi’nin de artmasıyla yükselir, kilo vermeyle azalır.
Kalp Damar Hastalıkları ve Hipertansiyon
Obezite hipertansiyon ve yüksek kolesterol de dahil, birçok kalp damar hastalığı riskini artırır. Kadınlarda obezite, yaş ve tansiyondan sonra, kalp damar hastalıklarının tahmin edilmesinde en güçlü üçüncü faktördür.
Obez bir kadının kalp krizi riski aynı yaştaki zayıf bir kadına göre yaklaşık üç kat fazladır Obez kişiler, kanda yüksek trigliseritler (kandaki yağ), düşük yoğunluklu LDL (“kötü kolesterol”) ve daha az yüksek yoğunluklu HDL (“iyi kolesterol”) sahip olmaya eğilimlidir. Böyle bir metabolizma profili yağın yüksek oranda göbek çevresinde yoğunlaştığı kişilerde koroner kalp hastalıkları riskinin artmasıyla ilişkilendirilir. Kilo kaybı ile trigliseritlerin seviyesinde belirgin oranda iyileşme sağlanır.
10 kg’lik ağırlık azalması, LDL kolesterol seviyelerinde %15 azalma ve HDL kolesterolde %8 artış sağlayabilir
Hipertansiyon (yüksek tansiyon) ile obezite arasındaki ilişkinin kanıtlanmış olmasının yanı sıra, obeziteden kaynaklanan hipertansiyonun Batı nüfusundaki oranı %30-65 olarak tahmin ediliyor. Tansiyon Beden Kitle İndeksi’nin artmasıyla yükselir.
Her 10 kg’lik ağırlık artışında tansiyon, 2-3 mmHg yükselir. Buna karşılık kilo kaybı, tansiyonda düşüş sağlar ve genellikle vücut ağırlığının %1 azalması tansiyonu 1-2 mmHg düşürür.
Fazla kilolu kişilerde hipertansiyonun görülme sıklığı fazla kilolu olmayanlara oranla yaklaşık üç kat fazladır.
Kanser
Obezite ve kanser arasındaki bağlantı daha az ilişkilendirilmiş olsa da, bazı araştırmalar fazla kilo ile özellikle hormona bağlı kanser türleri ve sindirim sistemi kanserleri gibi belirli kanser vakaları arasında bağlantı olduğunu tespit ediyor.
Obez kadınlarda göğüs, yumurtalık ve rahim ağzı kanseri ile endromatriyal kanserin arttığı kanıtlanırken, erkeklerde prostat kanseri ve rektal kanser riskinin arttığına dair bazı kanıtlar bulunmuştur. En belirgin ilişki, obezitenin hem erkek hem de kadınlarda riski neredeyse üç kat arttırdığı kolon kanserinde gözleniyor.
Osteoartrit
Diz gibi ağırlık taşıyan eklemlerdeki dejeneratif hastalıklar, obezitenin yaygın komplikasyonları arasında yer alır. Bunun nedeni olarak genellikle eklemlerdeki aşırı ağırlıktan kaynaklanan mekanik hasar olduğu düşünülüyor. Ayrıca obez kişilerde bel ağrıları da yaygın şekilde görülüyor.
Psikolojik Etkenler
Obezite birçok Avrupa ülkesinde, hem istenmeyen vücut görüntüsü, hem de karakter zaafı olarak düşünüldüğü için, son derece kınanan bir durumdur. Obez insanlar bu ayrımcılıkla baş etmek zorunda bırakılıyor Kompulsif (önlenemeyen bir dürtüyle yapılan) aşırı yeme de obez insanlar arasında daha sık görülüyor. Bu yeme bozukluğuna sahip birçok kişinin geçmişinde hem aşırı yeme ve içme, hem de ağırlık dalgalanmaları bulunuyor.
OBEZİTE VE GRİP
Michigan Üniversitesi’nden epidemiyolog Aubree Gordon obeziteyle grip arasındaki ilişki konusunda 9 yıl önce çalışmaya başladı. Gordon, 2009 yılındaki grip salgını sırasında obez bireylerin daha büyük risk taşıdıklarının görüldüğünü söylüyor. Bununla birlikte araştırmalar obez kişilerin grip aşısından faydalanamadıklarına işaret ediyor.
Gordon’un Nikaragua Sağlık Bakanlığı’yla yaptığı işbirliği çerçevesinde 3 yıl süren araştırmada 320 evden toplam 1783 kişi üzerinde çalışma yapıldı. Araştırmacılar en az bir kişinin grip hastası olduğu evleri ziyaret ettiler. Uzmanlar iki hafta süresince birkaç günde bir örnekler alarak, hasta olan kişileri ve araştırmaya katılan diğer evlerdeki kişileri takip ettiler.
Gordon ve meslektaşları araştırma sonuçlarını incelediklerinde: Obez olan kişiler obez olmayanlara göre yüzde 42 oranında daha uzun süre grip mikrobunu yaymaya devam etti. Bu da fazladan ortalama 1,5 gün kadar bir süre daha virüsün yayılması anlamına geliyor.
Önceki araştırmalar da obez olan kişilerin daha yüksek kronik ateşle karşılaştıklarını ve bağışıklık sistemlerinin daha zayıf olduğunu ortaya koymuştu.
OBEZİTE VE BAĞIRSAK FLORASI (mikrobiyota)
İnsan vücudunda 100 trilyon hücre bulunduğu tahmin ediliyor. Bunun 10 katı kadar da yararlı bakterilerimiz var. Vücudun deri, ağız, vajina, bağırsaklar gibi çeşitli bölgelerinde yerleşmiş bu bakterilere o bölgenin “florası”, yeni adıyla “mikrobiyota”sı deniyor. Bağırsaktaki mikrobiyota ise 2 kilo ağırlığında ve hem işlevi hem de ağırlığı nedeniyle artık bir organ olarak kabul ediliyor.
Bağırsak ‘mikrobiyota’sında en azından bin farklı türden bakteri bulunuyor. Bu bakteriler bebeğin dünyaya gelişinin üçüncü gününden itibaren oluşmaya başlıyor. Mide ve ince bağırsaklar tarafından sindirilemeyen besinlerin sindirimine yardım eden, B ve K vitaminlerinin yapımını sağlayan, hastalık yapabilecek bakterilerin yerleşmesine mani olan bu bakterilerin en önemli özelliği ise bağırsak duvarında bir bariyer vazifesi görmesi.
Sağlıklı bir insanda iyi/kötü bakteri oranı 80/20 olmalıdır.
Yapılan araştırmalarda antibiyotik alan hayvan deneylerinde aynı besini alan ve aynı ortamda yaşayan farelerde %42 daha fazla yağ kütlesine sahip olduğu görülmüş. Barsak florası bozulmuş hayvan ve insan deneklerde kilo alımının hızlandığı tespit edilmiş.
Peki Bağırsak florası kilomuzu nasıl etkiliyor?
Burada birkaç mekanizma var. İlki besinlerin emilimi ile ilgili ve barsak florası besinlerin değişiminden ve emiliminden sorumlu. Bozuk barsak floralı bireylerde yağ ve karbonhidrat emiliminin fazla olduğu gözlenir.
İkinci durum ise inflamasyon (iltihap oluşumu). Ancak bu bölgesel iltihaplı durumlarla karıştırılmamalı. Barsaktaki kötü bakterilerin artması ile vucudun genelinde oluşan bağışıklık hücrelerinin fazlalığı yağ depolanmasını artırmaktadır.
Üçüncü konu ise metobolik etmenler. Bozuk bir barsak florası insülin ve leptin salınımını bozabilir. İnsülin direnci oluşturur ve bu da tip 2 diabetle seyreden obeziteye neden olur. Leptin hormonu ise vücutta ne kadar yağ depolandığını veya depolanması gerektiğini beyne bildiren hormondur. Bir anlamda Açlık/Tokluk hormonudur. Leptin metabolizması bozulduğunda beyin ne kadar yemesi gerektiğine karar veremez ve kontrolsüz olarak yemek yeme durumu ortaya çıkar. Uygun Leptin seviyesi ile uzun süre tok kalabilir ve yağ yakımını artırabilirsiniz.
Sonuç olarak bozuk barsak florasına sahip bireylerin daha kilolu bireyler olduğunu söylemek hiç de zor değil. Ayrıca toplumda az beslenmelerine ve diyet yapmalarına rağmen kilo veremeyen bireylerin aslında tedavi edilmesi gerekli bir bozulmuş barsak florası sahip olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.
OBEZİTE NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Temel anlamda obezite tedavisi medikal tedavi ve cerrahi tedavi olmak üzere ikiye ayrılır. Tıbbın bütün dallarında olduğu gibi koruyucu sağlık hizmetleri ve problem gelişmeden önce alınan tedbirler çok önemlidir. Lakin diyet, egzersiz ve ilaç tedavileri gibi klasik yöntemler obezite problemi yaşayan bireylerde bir çok faktörden dolayı çokta işe yaramamaktadır.
Araştırmacılar, barsak florasını düzelterek obezite ve insülin direnciyle mücadele etmenin mümkün olduğunu keşfetmiştir. Bu nedenle obezite tedavisinde öncelikli yapılması gereken bozulmuş olan barsak florasını sağlıklı bakteri oranını artıracak şekilde düzeltmektir. Bu noktada yapılması gereken ilk işlem, tamamen güvenilir bir yöntem olan BİYOREZONANS ile vucutta bulunan bakteri, mantar, virüs gibi mikropların ve metabolizmayı etkileyen toksin (vücuda zararlı zehir özellikli maddeler),ağır metallerin ve beslenmeye yön verecek allerjilerin tespiti ayrıntılı olarak yapılması dır. Gene aynı yöntemi kullanarak ve ek işlemlerle tüm zararlı madde ve mikropların vücuttan uzaklaştırılması , bozuk barsak florasının düzeltilmesi ve ek olarak yararlı bakterilerin (Probiyotik ve Prebiyotik) miktarını artırması obezite tedavisinin ilk basamağını oluşturur.
AKUPUNKTUR İLE OBEZİTE TEDAVİSİ
Akupunkturun zayıflamadaki etkileri 1. İştah ve acıkma hissini en aza indirir. Akupunktur beyindeki hipotalamus bölgesinde noradrenalin seviyesini düşürüp, seratonin yani mutluluk hormonunun seviyesini artırır. Bu şekilde yemeyerek de mutlu olmamızı sağlar. 2. Midede kazınma, yanma ve ekşimeyi önler. Kulaktan yapılan akupunktur, kulaktan mide ve bağırsaklara kadar uzanan sinir uçlarını uyararak mide asidini azaltır. Kontrol altına alınan mide asiditesi sayesinde , diyete bağlı olarak boşalan midede herhangi bir rahatsızlık olmaz. Keyifle diyet uygulanır. 3. Düşük kalorili beslenmeye bağlı olarak oluşan halsizlik ve bitkinliği önler. Tam tersi zinde olmamızı ve daha çok enerji vererek kolay kilo vermemizi sağlar. 4. Akupunktur uygulaması sırasında; vücutta seratonin ve endorfin hormonlarının seviyesi rtmaktadır. Bu da diyet yapan kişiye huzur verir. Böylece kişide istediği her şeyi yiyememekten dolayı oluşan stres ve gerginlik yaşanmaz. Sonuçta; kişi sakin ve huzurlu bir şekilde diyetine devam eder. 5. Metabolizma hızını düzenleyici rolü vardır. Akupunkturla tedavi gören kişinin metabolizma hızı arttığı için diğer kişilere göre, zorlanmadan daha kolay kilo verir. Bunların hepsi bir araya gelince kişinin kilo vermemesi için hiçbir sebep yoktur.
Akupunktur tedavisi haftada 1 veya 2 kez yapılır. Vereceğiniz kilo miktarı yaşa, cinsiyete, ilaç kullanımına göre değişir. Bu oran yaklaşık 2 ayda mevcut kilonuzun % 10-15 i kadardır. Uluslar arası standart haftada 0. 5-1 kg yani ayda 2-4 kg dır. Akupunkturda ayda 4-8 kg zayıflama normal kabul edilir. Sağlıklı ve kalıcı zayıflamak için kişi;hızlı kilo vermekten kaçınmalıdır. Tedaviyi maroton gibi değerlendirirsek , hızlı koşarak değil , tempolu ve standart koşarak marotonu tamamlayabiliriz. Hangi kiloda olursak olalım , hiçbir yan etkisi olmayan akupunktur tedavisi ile istediğimiz ideal kiloya ulaştıktan sonra, bu kiloyu koruma programına geçilir. Bunun için akupunktura 4-6 ay süreli ayda 1 veya 2 kez ile devam edilir. İdeal kilomuzu koruma esnasında diyet değil sağlıklı ve dengeli beslenme yapılır. Böylece kilolar sabitlenir ve formumuz korunmuş olur. Akupunktur yöntemiyle zayıflamak isteyenlere başlangıç aşamasında haftada 2 kez uygulma yapılır. Daha sonra bu uygulama haftada bir kez uygulanarak sürdürülür. Toplamda 10-12 seans sonrası 1 kür olarak değerlendirilir ve 1 kür sonrasında ilk sene ayda 1 seans sonraki senelerde 2-3 ayda 1 seans hatırlatma akupunkturu ile kilo kontrolü devam ettirilir.
Günümüzde obezite hala, gereğinden fazla gıda tüketimi sonucu ortaya çıkan bir durum olarak görülüyor. Obezitenin kozmetik bir konu değil, tedavi edilmesi gereken ciddi bir hastalık olduğu bilinmiyor. Sonuç olarak obezite; anormal veya aşırı yağ birikimi olarak tanımlanan, yan etkileri ile beraber düşünülünce sağlığa ciddi ölçüde zarar verebilen kronik bir hastalıktır.
DAHA FAZLA BİLGİ ALMAK İÇİN TIKLAYIN; Obezite Nedir, Obezite Nedenleri ve Testi
UYARI! www.sifahanemerkezi.com, www.ilacsiztedavimerkezi.com, www.recepcelik.com.tr internet sitelerinde yayınlanan yazı, kısmen resim ve videoların her türlü hakkı Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi’ne aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez.
1 note · View note
sifahane · 6 years
Text
Panik atak nedir? Panik atak belirtileri nedirdir? Nasıl tedavi edilir?
Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi http://www.sifahanemerkezi.com/panik-atak-nedir-panik-atak-belirtileri-nedirdir-nasil-tedavi-edilir/
Panik atak nedir? Panik atak belirtileri nedirdir? Nasıl tedavi edilir?
PANİK ATAK NEDİR?
Panik atak, hiç beklenmedik bir anda insanın dehşete düşmesi, korku dolu nöbettir. Panik atak aniden başlar. Çok kısa sürede yoğun bir hal alır bir saat içinde normal hale geri döner. Ruhsal kaygıları fiziksel etkileşimi devam eder. Atağın ne zaman geleceğini kestirmek mümkün değildir, ancak en sevinçli anda veya üzüntülü bir durumda da gelebilir. Atak sırasında ölüm korkusu hakimdir. Kişi boğulacağını veya kalp krizi geçirip öleceğini düşünür. Bunun yanında nefes almada zorluk veya kalpte taşikardi veya bradikardi olabilir.
PANİK ATAK BELİRTİLERİ NELERDİR?
Kalbin fazla çalışması ile hızlı çarpması
Nefes alıp vermenin arttığı hatta nefes alamadığı(nefes açlığı)
Baş dönmesi
Göz kararması
Yüzde kızarma, morarma hatta soluk bir yüz
Terleme
Yüzde boyunda karıncalanma baştan kaynar su iniyormuş gibi ifade edebilir.Başta ölüm korkusu hastayı huzursuz eder.
Kalp krizinin belirtilerine benzeyen semptomlar gösterir.
Nefes alıp vermesi astım krizine benzer bu nedenle ölüyorum düşüncesi hakimdir. Ancak 10 dk ile 1 saat içinde hasta bir şey olmadan rahatlar.
PANİK ATAK NEDENLERİ
İnsanoğlunun hayatı boyunca hayatta kalma içgüdüsü ve başarılı bir hayat sürmesi iç dünyasında doğuştan vardır. Bu kaygı olmak zorundadır. İnsanı hayatta başarılı kılmanın yollarından biri kaygıdır. Bu doğuştan gelen kaygı yok ise çalışma başarılı olma, bir şeyler yapma, faydalı olma, üretme derdi olmaz. Önemli olan bu kaygının ve korkunun dozunu iyi kontrol edebilmek, bunu hastalık düzeyine çıkarmamaktır. Kaygıyı büyütmemek ve kontrol altında tutmaktır. Bu kaygıyı hastalık haline getiren sosyal sebepler;
Genetik yatkınlık (anne ve babadan)
Problemli bir evlilik yapmak
Problemli bir evlikten oluşan çocuk olmak
İşini ve aşını kaybetmek veya kaybetme korkusu
Her an en yakınındaki insanları kaybetme korkusu
Kendine güvenini kaybetmek, başarısızlık duygusuna kapılmak gibi çok şey kaygıyı tetikler ve büyütür hastalık haline dönmesini sağlar.
PANİK ATAK NASIL OLUŞUR?
Kaygıyı oluşturan uyaranlar beyinde amigdala denen bölgeye bütün duygularla taşınır. Dışarıdan uyaranlar geldiği gibi içten gelen duygularda(üzüntü, sevinç, keder vs) buraya ulaşır. Böylece gelen uyarılara cevap olarak bazı hormonlar mediatörler salınır. Örnek; adrenalin salımına bağlı olarak kalp atışı hızlı çalışır. Taşikardi, terleme artar. Nefes alıp vermesi değişir, zorlaşır ve hızlı alıp verir.
PANİK ATAĞA SEBEP OLAN HASTALIKLAR NELERDİR?
Kalp hastalıkları
Tiroid hastalıkları özellikle hipertiroidi bunlara benzer birçok hastalık kişide panik atağı uyaran tetikleyen olabilir.
Kan şekerinin düzensizliği hipoglisemi veya hiperglisemi özellikle hipoglisemi panik atak krizlerine benzer kriz gelmesini tetikler.
Aşırı uyaranlarda panik atak krizine yol açar veya atağı derinleştirir.
Aşırı kahve tüketmek, eroin-morfin gibi uyaranlarda panik atak sebebi olur.
PANİK ATAK KRİZİ NASIL GEÇER?
Tedavide, hasta ile hekim arasında iyi bir güven ortamı oluşturulması gerekir. Panik atağı oluşturan etmenler hekim tarafından iyi bir anemnizle etraflıca araştırılmalı altta yatan olay veya nedenler bulunmalıdır. Panik atağı tetikleyen sebepler iyice araştırılmalıdır. Tedavide zaman kaybetmek panik atağın daha büyük bir kaygıya dönüşmesine kişiyi ele geçirmesine engel olunmalıdır. Doğru tedavi yöntemleri ile hasta rahatlıkla panik atak ortamından kurtulur.
Çağımızda en çok artma eğilimi gösteren ruhsal bozuklukların başında panik atak bozukluğu geliyor. İŞTE PANİK ATAK TEŞHİS VE TEDAVİSİ; Panik atak nedir? Belirtileri neler? Nasıl tedavi edilir?
UYARI! www.sifahanemerkezi.com, www.ilacsiztedavimerkezi.com, www.recepcelik.com.tr internet sitelerinde yayınlanan yazı, kısmen resim ve videoların her türlü hakkı Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi’ne aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez.
0 notes
sifahane · 6 years
Text
Sülük tedavisi nedir, neye iyi gelir, nasıl tedavi eder?
Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi http://www.sifahanemerkezi.com/suluk-tedavisi-nedir-neye-iyi-gelir-nasil-tedavi-eder/
Sülük tedavisi nedir, neye iyi gelir, nasıl tedavi eder?
SÜLÜK NEDİR?
Latince ismi ile Hirudoterapi Sülüklerle yapılan tedavi anlamına gelmektedir. Sülük tedavisi günümüzde birçok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır. Eski çağdan beri ülkelerde kullanılmakta olan bir tedavidir. Eski Türkler ve atalarımız çoğu zaman sülük tedavisinde kullanmışlardır. En iyi bilinen Osmanlı Rus savaşlarında yara tedavisinde kullanılmıştır. Şuanda ülkemizde doktorlar tarafından kullanılmaktadır.
SÜLÜK NASIL TEDAVİ EDER?
Bu salgı, 100’ün üzerinde biyoaktif madde içermektedir. Başlıca bu maddeler kanın pıhtılaşmasını engelleyici, oluşmuş pıhtıyı eritici, ağrı kesici, mikrop öldürücü, tansiyon dengeleyici, kas gevşetici, bağışıklık sistemini düzenleyici ve stres giderici etkilere sahiptir. Ayrıca sinir hücreleri ve liflerinin tamir edilmesini hızlandıran enzimlerdir.
SÜLÜK HANGİ HASTALIKLARI TEDAVİ EDER?
Dolaşım sistemi hastalarında, venöz yetmezliğinde, venöz trombozda, koroner arter hastalıklarında, varislerde,
Romatizmal hastalıklarda( iltihaplı ve iltihapsız eklem romatizmalarında,yumuşak doku romatizmalarında,)
Cinsel rahatsızlıklarda (İktidarsızlık, cinsel güç arttırıcı etki (afrodizyak), üreme organı rahatsızlıkları ve kısırlıkta,)
Nörolojik hastalıklarda (epilepsi, yüksek tansiyon, felç, kısmi felç)
Deri hastalıklarında (sedef, egzama,sivilce ve akne gibi)
Gastrointestinal sistem hastalıklarında (hemoroit)
Göz hastalıklarında özellikle göz tansiyonu (glokom) ve buna bağlı görme kayıplarında,
Ağrılarda (migrende ve her türlü baş ağrısı, fibromiyalji, eklem ve kas ağrılarında )
Hormonsal bozukluklarda (troid hastalıklar,obezite,böbrek üstü bezi hastalıklarında
Solunum yolu hastalıklarında (astım ve bronşial hatalıklar)
Yanık vakaları, iyileşmeyen yaralar ve ameliyat izleri, kangren gibi rahatsızlıklarda,
Kulak rahatsızlıklarında (Meniere Hastalığında,tinnitusda ve bazı işitme kayıplarında) başarıyla kullanılmaktadır.
Ayrıca Ortopedi ve Rekonstrüktif Cerrahi kapsamında, kangren gelişmekte olan kopan organ tamirlerinde de tüm dünyada yaygın biçimde kullanılmaktadır.
Son olarak sülüğün güçlü antioksidan etkisi nedeniyle Koruyucu Tıpta da kullanımından bahsetmek gerekir ki; yılda bir defa yapılan Sülük Tedavisi, o yıl içinde enfeksiyonlar başta olmak üzere birçok hastalığa karşı koruyucu etki göstermektedir.
SÜLÜK NASIL TEDAVİ EDER?
Tıbbi Sülükler sanıldığı gibi kirli kanı emerek tedavi yapmazlar. Tedavi edici özelliği kanı emerken diğer bir yandan vücuda tükürük salgısını vererek hastanın tedavisini sağlar. Tedavi edici özellik vücuda verilen salgıda gizlidir.
Hirudin ,heparine göre 1000 kat daha etkilidir.Damar içinde trombositlerin yan yana gelmelerini engelleyerek trombus oluşmasını engellerler. Diğer taraftan damar içi trombusu yani kan pıhtısını eritirler
Destabilase
Hirustasin
Bdellins
Hyaluronidase
Tryptaseinhibitor
Eglins
FactorXainhibitor
Complementinhibitors
Carboxypeptidase A inhibitors
Histaminelikesubstances
Acetylcholine
AnestheticssubsctanceAyrıca sülüğün salyası bakterilere karşı koyucu antibakteriyel özelliğe sahiptir
SÜLÜK TEDAVİ
Kürler şeklinde yapılır. Her kür 3 seanstır. Her seansta kullanılacak sülük miktarı kişinin hastalığına, yaşına, kan değerlerine bağlıdır. Normal şartlarda sülük adedi 3(üç) ile 5(beş) arasındadır. Her sülük 5/15 cc kan emebilir. Her seans arası üç gündür. Hasta sülük tedavisine alındıktan sonra sülüğün ısırdığı yerde 4ile 24 saat arasında hafif kanama sızıntı şeklinde görülebilir. Duruma göre bandajlama işlemi yapılır. Bir gün sonra bandaj açılır. Sülüğün ısırdığı yerde Mercedes amblemine benzer kesi vardır.Isırık bölgesinde hafif kızarıklık ve kaşıntı olabilir. Kürler arası 3 ay gibidir. Yılda üç kür yeterlidir. Koruyucu olarak yılda bir kez sülük tedavisi yapılır.
SÜLÜĞÜN ZARARLARI NELERDİR?
Kanama diatezleri olan hastalarda,
Kanser hastalarında,
Kan hastalıklarında(özellikle hemofili de kanı durdurmak güçtür.)
Derin anemisi olanlar hastalarda sülük tedavisi yapılmaz.
Kanamaya meyili olan hastalara sülük yapılırsa, kanamayı arttırır ve hasta kan kaybı ve hatta kanama durulamazsa hayati tehlike oluşturur.
Kanser tedavilerinde bir taraftan kan yeter değilse kanamaya meyil vardır. Diğer taraftan bağışıklık sistemi bozukluktur ve onu daha da bozarak zara verir.
Doğuştan kan hastalığı olan(hemofili gibi)hastalarda kanı durdurmak zor olduğu için hastaya zarar verebilir.
Derin anemisi olan hastalarda sülük tedavisi yapılmaz, hastanın yeteri kadar kanı yoktur. Gelişi güzel yere sülük konmamalıdır.
Konu hakkında daha detaylı bilgi almak için lütfen tıklayınız; Sülük tedavisi
UYARI! www.sifahanemerkezi.com, www.ilacsiztedavimerkezi.com, www.recepcelik.com.tr internet sitelerinde yayınlanan yazı, kısmen resim ve videoların her türlü hakkı Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi’ne aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez.
0 notes
sifahane · 6 years
Text
Egzama nedir? Neden olur? Belirtileri ve tedavi yöntemleri
Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi http://www.sifahanemerkezi.com/egzama-nedir-neden-olur-belirtileri-ve-tedavi-yontemleri/
Egzama nedir? Neden olur? Belirtileri ve tedavi yöntemleri
Egzama bir deri hastalığıdır. Her yaşta görülebilir. Enflamasyon karakterlidir. Vücudun her alanında gözükür. Deride sıcaklık, kuruluk, kızarıklık, yer yer çatlaklıklar, kanama, pullanma, döküntü, bazen akıntılı yara ve lezyonlu karaktere sahiptir. Egzamanın neden oluşuna bağlı olarak vücudun bazı bölgelerinde daha yoğundur. Tedavisi KESİNLİKLE mümkündür. Egzamayı oluşturan neden ortadan kaldırılarak tedavi başlanmalıdır. Bu gün için egzama tedavisinde bazı topikal ilaçlar kullanılmaktadır. Ancak bunlar semptomlara yöneliktir. Neden ortadan kalkmadan uzun süreli tedavi etmek zordur.
EGZAMA ÇEŞİTLERİ
Oluşturan nedenler oluştuğu yaşa vücutta tuttuğu yere göre egzamalar sınıflandırılabilir. Bunlardan; atopik egzama çocukluk ve bebeklik yaşlarında görülür. Bu egzamaya atopik dermatit de denir. Sebebi çok net bilinmez ancak gebelik döneminde anne beslenmesi, çocuğun doğum şekli(sezaryen)vs. çocuğun doğum sonrası beslenmesi hatta anne doğum sonrası beslenmesi de buna etki eder. Atopik egzamada aşırı duyarlılık olabilir.( anne ve babadan çocuğa genetik geçiş) Deterjanlar, kimyasallar çocuk beslenmesi, çocuk giysileri de egzamayı provoke edebilir. Diş çıkarma, basit bademcik iltihabı Bebeklik çocukluk döneminde verilen özellikle A.B ve ilaçlar Kedi,köpek tüyleri vs. Çocuklarda görülen atopik egzama veya atopik dermatit yüzde, yanakta, alında, saçlı deride, boyunda, ensede, ellerde, ayaklarda lezyonlar görülür.
İLERİ YAŞLARDA GÖRÜLEN ATOPİK EGZAMA
45-50 yaş grubu üzerinde görülür. Deri kuru, çatlat, kırmızı, eritemlidir Daha çok kışın soğukta ortaya çıkar. Bacağın alt kısmında ayaklarda ve ellerde lezyon daha fazladır.
SEBOREİK EGZAMA (SEBOREİK DERMATİT) NEDİR?
Yeni doğan konak olarak tanınır. Saçlı deride daha fazla gözükür. Geniş pul pul döküntüler vardır. Bebeklerin bez bölgesinde de seboreik lezyonlar görülebilir.. Genç yetişkinlerde gözüken seboreik dermatit burun kenarı boyunca, kaşlarda, göz çevresinde, saçlı deride, kulak arkasında, sebese bezlerinin bulunduğu yerlerde fazla görülür. Kaşıntı, soyulma,akıntı, kabuklanma karakterlidir.
SEBOREİK DERMATİT TEDAVİSİ
Tedavi edilir. Ancak 6 ay ile 1 yıl arasında lezyonlar tamamen kaybolur.
DİSKOİT EGZAMA
Diskoit egzama kenarları belirgin; pullarla kaplı, yamalarla karakterize olan bir egzama tipidir. Yetişkinlerde çok yaygındır ve enflamasyon karakterlidir. En çok extremitelerde görülür.
VARİKOZ EGZAMA
Kronik venöz yetmezlikten sonra bacakların alt kısımlarında görülen inflamasyon purpura pigmentasyonu vardır.
EGZAMA BULAŞICIMIDIR?
Egzama kesinlikle bulaşıcı değildir. Çünkü kişiye özgüdür. Altta yatan sebep mikrobik bir ajan değildir. Sonradan açık yaraya mikrop bulaşırsa orası enfekte olur.
EGZAMA BAŞLANGICI
Egzamanın tipine bağlıdır. Bebeklerde görülen atopik dermatit doğumda başlayabilir. Çocukluk çağında da çok sık görülür. İleri yaşlarda görülen atopik dermatit 50 yaş üzerinde görülür. Seboreik dermatit çocuklukta, bebeklik çağında görülebilir. Yetişkinde, yetişkinliğe geçiş döneminde daha yoğun gözükür.30/35 yaşına kadar devam eder.
EGZAMA NEDEN OLUR
Egzamanın nedenleri çokludur. Yine tek bir nedenle izah edemeyiz. Genetik geçiş(anne ve babadan geçişler) yatkınlık Beslenme alışkanlığı (endüstriyel gıdalarla beslenme) Süt ve süt ürünleri ile beslenme(özellikle inek sütü) Çocuk doğum şekli(sezaryen) Giysiler, takılar, metaller Kedi, köpek tüyleri Diş çıkarmalar İlaçlar sayılabilir ve daha da çoğaltabilir.
EGZAMA NASIL GEÇER
Hastalığın nedeni veya nedenleri tespit etmek altında yatan nedenleri ortadan kaldırmakla tedavi başlar. Genellikle iyi bir diye ve akupunktur tedavisini ekleyerek tedavi edir.
EGZAMADA İLAÇLAR
Şimdiye kadar egzama da kullanılan ilaçlar nedene yönelik değildi. Semptomlara yönelik tedavi, pomatlar(antihistaminik kortizonlu ilaçlar), nemlendiriciler, antibiyotikli merhemler kullanılmakta Egzamaya altında yatan etmenler bulunup tedavi buna yönelik yapılırsa %100 tedavi yapılır.
SAÇTA EGZAMA
Saçlı deride görülen egzama hastayı çok fazla rahatsız eder ve tedavide zorlar. Özellikle çocuklar da görülen atopik egzama (konak) gençlerde görülen seboreik dermatit hastayı çok fazla rahatsız eder. Kafada kaşıntı, akıntı, yara ağrıya nedendir ve huzursuz eder. Aynı zamanda saç dökülme nedenlerinden biridir.
EGZAMADA BİTKİSEL İLAÇLAR
Egzamada çeşitli bitkisel ilaçlar vardır. Ancak bir doktor gözetiminde yapılması daha doğrudur. Bilimselli kanıtlanmış bitkiler ve ilaçlar kullanılmalıdır.
AKUPUNKTURLA EGZAMA TEDAVİ EDİLİR Mİ?
Akupunktur la egzama tedavisi mümkündür. Egzamayı oluşturan sebepler akupunktur tıbbına göre yang(ısı ve nem)tır. Isı ve nem vücutta dengesi sağlanarak tedavisi %100 mümkündür.
0 notes
sifahane · 6 years
Text
DEPRESYON NEDİR? DEPRESYONLU HASTA KENDİNİ NASIL HİSSEDER?
Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi http://www.sifahanemerkezi.com/depresyon-nedir-depresyonlu-hasta-kendini-nasil-hisseder/
DEPRESYON NEDİR? DEPRESYONLU HASTA KENDİNİ NASIL HİSSEDER?
DEPRESYON NEDİR?
Depresyon; kişinin daha önce severek, isteyerek, hoşlanarak yaptığı işlerden ve alışkanlıklardan bir süre sonra zevk alamaması ve yapmak istememesidir. Ayrıca ruhen ve bedenen yaşadığı yorgunluk ve bitkinlik haline denir.
DEPRESYONLU HASTA KENDİNİ NASIL HİSSEDER?
Kişi kendini üzgün ve endişeli hisseder.
Her şeyi olumsuz yönü ile algılar öyle olduğunu söyler, olaylara olumsuz bakar, hep negatiftir. Geçmişte olanlarla kendini suçlar ve sorumlu tutar. Depresyonlu hasta hep kendini düşünür, kendini düşünmekten alıkoyamaz. Depresyonlu hasta geleceği ile hem umutsuz hem de karasızdır. Depresyon hastası çaresizdir, hayatının anlamsız olduğunu düşünür. Depresyonlu hasta sosyal ilişkileri bozuktur.
DEPRESYONUN BELİRTİLERİ NELERDİR?
Depresyon bir ruhsal birde fiziksel belirtileri vardır.
1-Daha önce severek isteyerek yaptığı işlerden aynı zevki hazzı almamaktadır. Bu işler ona zor gelir.
2-Çabuk sinirlenir, olaylara karşı toleransı azalmıştır.
3-Kendini hep üzgün hisseder, duygusal çöküntü ve duygusal yorgunluk vardır.
4-Uyku sorunu yaşar, düzensiz bir uyku çok uyuma, uyku arasında sık sık uyanma, uykusuzluk çekme, az uyuma gibi problemleri vardır.
5-Kendini değersiz işe yaramaz biri olarak görür, ölmeyi düşünür.
6-Vücudun fonksiyonları azalmıştır. İş yapmak hareket etmek istemez, cinsel arzuları azalmıştır. Yorgunluk hisleri artar.
7-Geçmişi ve geleceği karanlık olarak düşünür. Bütün kötü olaylardan kendini sorumlu tutar.İntihar planları dahi yapar.
Fiziksel belirti olarak, daima çok yemek ister, mutluluk verir fazla yemek, damak tatları mutlu eder. Mutluluğu yemeklerde bulurlar hazlarını yemekle tatmin ederler, sindirim şikayetleri vardır. Şişmandırlar, erkeklerde sertleşmede güçlük olabilir. Cinsel isteksizlik depresyona katkı sağlar ve depresyonu derinleştirir.
Hep yorgundurlar, hareket etmek istemezler, kas ağrıları vardır. Elleri hep kalp bölgesinde ve hep nabız ve tansiyon ölçtürürler.
DEPRESYONU NELER TETİKLER
Hayatta bazı olaylar depresyonu derinleştirir, kişinin çok sevdiği birinin ölmesi, eşinden ayrılmak, uzun süre vatandan ayrı kalmak, evlilikte yaşanan sorunlar, çocukluk döneminde yaşanan sorunlu yaşam, işsizlik, borçlu yaşamak, işini kaybetmek bunun gibi birçok neden sayılabilir.
Kişinin depresyonda obezlik oluşması, kilo verdikçe depresyondan çıkması hiç de nadir değildir.(obezite de depresyon nedenidir)
Beyin ve kalp hastalıkları olan kişilerde beyin ve kalp damar tıkanıklığı, beyin kanaması troid bezi hastalıklarında da depresyon şikayetleri görülmektedir.
Bazı mükemmeliyetçi ve aşırı duygusal kişilerde görülür.
DEPRESYON ÇEŞİTLERİ
Depresyon birden farklı türle kendini gösterir.
A-Major depresif
Depresyon türleri içinde en şiddetli olandır, üzüntü hali denir ve inatçıdır. Kendini işe yaramaz değersiz anlamsız olarak tanımlar ve hisseder. Günlük aktiviteleri azalmıştır. Uyku düzeni bozuktur. Hep düşüncelidir. Düşünce ve hareketlerde azalma vardır yada uyuması bozuktur. Hep yorgun bitkindir, karar vermede güçlük odaklanmada zorluk vardır
0 notes
sifahane · 6 years
Text
Candida Mantarı: Belirtileri, Tedavisi ve Prensibi
Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi http://www.sifahanemerkezi.com/candida-mantari-belirtileri-tedavisi-ve-prensibi/
Candida Mantarı: Belirtileri, Tedavisi ve Prensibi
CANDİDA TEDAVİSİ VE PRENSİPLERİ
Candida; bukalemun gibidir. Bulunduğu ortama göre şekil değiştirir. Hızlı bir şekilde mayaya dönüşebilir. Düzensiz ve yedi günden fazla antifungal kullanımda Candida direnç geliştirir. Antifungalların kullanımı bu yüzden önemlidir. Bağırsaktaki mantar rahatsızlıklarında (Candidiazis) bazı şikayetler görülür. Bu şikayetler; 1) Besin emilim yetersizliğine (vitamin, mineral, aminoasit, yağ asidi) bağlı olarak ortaya çıkan şikâyetler; halsizlik, yorgunluk, vitamin yetersizliği vs. 2) Mantarın bağırsak da beslenmesi sonucu oluşan atıkların vücuda kan yoluyla geçerek, toksik etki oluşturmasına bağlı şikâyetler. (astım, migren, demans, hiperaktivite vs.) Candida Tedavisinde yukarıdaki şikayetlerin giderilmesi için kullanılan besinler, vitaminler, mineraller, aminoasitler Candida için iyi bir vasattır, çoğalmasını ve üremesini sağlar. Candida tedavisinde esas olan candidanın beslenmesini, çoğalmasını sağlayan besinlerden yoksun beslenmektir. Bu nedenle bağırsaktaki candida tam olarak yok olana kadar gıda diyeti yapılmalıdır. Yine candida yok olana kadar özellikle vitaminler, mineraller, aminoasitler oral yolla verilmemelidir. Gıda diyeti sürecinde candida beslenmesi ve çoğalması durur. Daha ilerisinde candida toplu halde öldürülür. Böylece ölen mantarlardan çıkan toksik maddeler zaman zaman şikâyetleri artırır.
Oksidatif stres” Candida membranına veya zarına oxidative stres oluşturarak Candidayı öldürür; . Yüksek dozda antioksidan içeren vitaminler (C vitamini gibi) ise Candidayı ölümden korur.
“Toksik metaller(gümüş, bakır, civa vs) ve hormonlardaki dengesizlik Candidanın çoğalmasında en önemli iki sebeptir.”
CANDİDA- HORMON İLİŞKİSİ:
Östrojen ve kortizol düzeylerinin yükselmesi ve Testosteron DHEA, Progesteron hormonlarındaki düşüş Candidayı besler ve çoğaltır. Candida tiroit bezine saldırarak bağışıklık sistemini uyarır, Hashimoto (hipotiroitit) hastalığına sebep olur. Uzun süren stres, bağışıklık sistemini baskılar kortizol seviyesini düşürür (östrojen gibi), buna bağlı olarak kan şekeri yükselir (Candidayı çevreleyen mukustaki şeker miktarı artar buda Candidayı besler).
CANDİDA-AĞIR METAL İLİŞKİSİ
Candidiaziste Civa, Bakir, Demir, Alüminyum, Bizmut ve Arsenik gibi toksik metaller bulunur. Bu metaller Candidayı kontrol eden bağışıklık sistemini devre dışı bırakır ya da Candidanın çoğalmasını kontrol eden yararlı bağırsak florasını bozar. Civa, Bakır, çoğu zaman diş dolguları ve musluk suyunda bulunur. Toksik metaller bağırsaktan transit geçen Candidanın bağırsak mukozasında tutunmasına sebep olur. Daha ilerisinde ise candida kolonisi oluşturur. Dışkı testi ile bağırsaktaki candida ve toksik metaller hakkında bilgi edinilebilir. Çünkü toksik metallerin vücuttan atılım yolu dışkıdır. Toksik metaller özellikle civa, kurşun bağışıklık sistemini baskılayarak antikorlarının oluşmasını engeller bu yolla da Candida ve patogen bakterilerin çoğalmasına sebep olur. Toksik metaller vücuttan uzaklaştırılmaz ise mantar tedavisi zorlaşır, mantarların daha geniş alana yayılmasına sebep olur.
Metallerin yanında mayalardan kurtulmak şarttır; metalleri mayalardan uzaklaştırmak için selasyon tedavisi yapılması gereklidir. Böylelikle Candidalardan daha erken kurtulabiliriz.
Candida tedavisi 5 fazda yapılır; 1-Faz 0: Faz 0’ın amacı bağırsak mukozasındaki parazitleri ortadan kaldırmaktır. Bu fazda bağırsak lümeni içerisinde yaşayan özellikle parazitler Candida, Clostridium vs gibi patojenleri belirlemek ve parazitlerden kurtulmak için tedavinin sürecidir. Parazitler bağırsak içerisindeki yararlı bakterileri (laktobasil bakterileri) toksinleri ile öldürür ve çoğalmasını engeller. Dolayısıyla candida ve diğer patogenlerin çoğalmasına neden olur. Parazitler bir taraftan immun sistemi baskılayarak patojenlerin çoğalmasına sebep olur.
Hangi tür parazit varsa onun antidotu verilir. Faz 0 da tedavi ajanı hastanın hikâyesi ve o günkü şikâyetlerine göre seçilmelidir.
Faz 0 da ve faz 1 den önce yapılan testler, faz 1 in gerekli olduğunu göstermektedir; Pek çok durumda, hastanın, hormon dengesizlikleri ve “Sızıntılı Gut Sendromu” için test Faz 0 başladığında talep edilmektedir.
2-Faz 1: Faz 1 in amacı vücuttaki Candidaları ortadan kaldırmak ve yok etmektir. Bu fazda bağırsaklarda, kanda, lenfte ve hayati organlardaki Candidalar yok eden rotasyon programıdır. Hastada hangi tip Candidanın var olduğunu tespit ettikten sonra, candidalara uygun ve etkili olan 5 ana candida yokedici seçilir. Sıra ile her bir candida yok edici 4 gün ara ile 20 güne tamamlanır. Bu süreç en az 4-6 ay kadar devam eder. Bu rotasyon, Candidanın maddeye karsı bir direnci kırılana kadar devam ettirilir ve defalarca tekrar edilir. Eğer hastanın kliniğinde ve test sonuçlarında değişiklik olmazsa dozlar % 50, % 100 veya% 150 oranında arttırılır.Yinede klinikte ve idrar testinde düzelmeler olmazsa bu durumda hormonal dengesizlikten şüphe edilir ve dozlar düşürülerek hormonal dengesizlik düzeltilir. (örneğin;Zencefil, Çörekotu, Keten tohumu, Ceviz kabuğu, Kekik çayı, Zeytin yaprağı, Sarımsak, Dut yaprağı, Biberiye, kullanılabilir.)
FAZ 2 : FAZ 2 NİN AMACI, a) Bağırsak mukozasında gömülü olan candidaları yok etmektir; Candida yok edilemediyse, eninde sonunda 6 ay ile 1 yıl içinde nüks eder.
b) Bağırsak dostu olan yararlı bakterilerin çoğalmasını sağlayarak(laktik asit bakterileri), patojenleri azaltır. NOT; Faz 0 yada Faz 1 de patojenler faydalı bakterilere yaşam hakkı vermediğinden bu fazlarda faydalı bakteriler yeteri kadar bulunmazlar.
c) Gıda alerjileri, gıda intoleransı ve kimyasal hassasiyetlerin neden olduğu bağırsak hasarında(sızıntılı bağırsak sendromu) bağırsak tamir edilmeli. Bu eylemlerin her birinin kendi alt fazı olabilir. Bu faz hastanın klinik verilerine ve test sonuçlarına bağlı olarak , 2-4 ay veya daha uzun sürebilir.
FAZ3: Bu fazın amacı, hastanın kaybettiği enerjiyi yerine koymaktır;
Ağır metaller ve toksik maddelerden vücudu kurtarmak gerekir. Toksik metaller vücuttan şelasyon yapılarak atılır (DMPS veya DMSA ile idrar testi gibi). Toksik metaller, dengeli besin alımını engellerler ya da bozarlar. Her besin eksikliği, hormonal bozukluk, nörotransmiter dengesizliği, toksik metalin var olduğu anlamına gelmez ancak sebep olurlar. NOT.önce mantardan kurtulmak daha sonra da toksik metallerden kurtulmak gerekir.aksi taktirde mantarın yayılmasına sebep olunur.
TESTLER: a) Mineral analiz (saç testi) b) DMPS veya DMSA ile idrar testi c) Genetik testi önemlidir. Candidiazis genetik yatkınlığın önemi oldukça değerlidir.
CANDİDA TEDAVİSİNDE YAPILAN EN ÖNEMLİ HATA NEDİR:
Candidiazisde vitamin, mineral, aminoasit yetersizliği sonucu oluşan yorgunluk bitkinlik gibi şikatyetlerin tedavisinde kullanılan bu ajanlar Candidayı besler ve çoğaltır .Buda şikayetlerin dahada artmasınına sebeb olur. Candida tedavisinde vitamin, aminoasit, mineral takviyeleri dönem dönem kötü sonuçlar verebilir. Bu nedenle faz3 te vitamin takviyesi yapılmamalıdır.
FAZ 4 Buradaki amaç immün sistemi güçlendirmektir(uyarmak); Candida ya da herhangi bir kronik infeksiyon semptomların(şikayetler)ın tekrar etmesini önlemek amacıyla, uygun ve güçlü bağışıklık fonksiyonuna gerek vardır.Bunu sağlamak gereklidir.
Not : Faz1-2-3 tamamen uygulandıktan sonra, bağışıklık sistemini mükemmel bir şekilde restore edilmelidir. Eğer vücutta eksiklikler ve ağır metaller hala varsa,güçlü immünite sağlanamaz; Eğer aktif bir Candida enfeksiyonu varsa , kesinlikle bağışıklık sistemi restore edilemez.Önce candida yok edilmelidir. Bu aşamada kullanılan birçok bağışıklık sistemini uyaran BİTKİSEL ve GLAND ekstreleri de bulunmaktadır.Bunlar, özel bir kan / doku mineral testine göre belirlenir. Birçoğu 4-6 gün verilir . 2-4 gün bırakılır; Bu kişinin maddeye karsı geliştireceği vücut direncini engeller. Bu durumda bağışıklık sistemini uyaran mineraler , vitaminler, Gemanium(İt üzümü, rojiberi) Ekinezya (papatya) ve birçok diğer maddeler alınmalıdır;
CANDİDA TESTİ:
Bağırsak içerisindeki patogen bakterilerin ( candidanın parazitlerin ) atıklarını, serbest radikallerin etkileşimi sonucu ortaya çıkan alkolü, test eder;
Bakteriler, mayalar ve parazitler, kendilerine özgü “organik asitler” üretir; Bu organizmalar tarafından üretilen organik asitler belirleyici olur. Bu kimyasallar bu patogenlerin belirleyicisi olurlar. Biz, Candidanın aşırı çoğalmasını bu atıkları ölçerek anlarız.
Zayıf bir bağışıklık sistemine sahip olunmasına rağmen, düşük seviyelerde “Candida semptomları” yasayabilirsiniz. Bu organizmaları öldürünce organik asitler veya atik ürünleri artacaktır; Çünkü ölmekte olan bu organizma ayrışmakta ve bu kimyasallar açığa çıkmaktadır; Yaptığımız ilk Candida testi, bir temel olarak hizmet vermektedir. İlk olarak idrar testi yapılır; Bu genellikle, toksik kimyasal maddeler veya vücutta toksik metallerin düzeylerini ölçmek içindir;
Önce temel bir test yapılır sonra 3-4 hafta boyunca faz0 programı uygulanır; Faz 0 bağırsak astarındaki Candida, bakteriler ve parazitler kaldırmak ve çıkarmak için tasarlanmıştır; Bunun sonucunda önceki ve şimdiki durumu kontrol etmek için tekrar idrar testi yapılır;
2; İdrar testi faz 0 esnasında tespit edilemeyen (bağırsak dışında lokalize olmuş) patogenlerin var olduğunu gösterir. İkinci testteki artış, Candidaları tam olarak saptayamamaktan ve immün sistemin devreye girmemesinden kaynaklanır; Diğer durumlarda düşebilir ama bu Candida tarafından oluşan birincil enfeksiyon değildir, ancak bu parazitlerden kaynaklanmıştır; Bazı durumlarda da, faz0 dan etkilenmeyerek candida seviyesinin 1; Ve 2; Testte fazla olduğu saptanmıştır;
Bu, candidaların bağırsaktan tasınmış ve vücudun diğer bölgelerini işgal eden Candida kolonilerinin olduğunu gösterir. bu da faz0 da yapılan temizlik, candidaların sayısını değiştirmediğini gösterir;
Candida temizleme programı başladığında organizmaların öldürülmesinin bir sonucu olarak daha yüksek organik asit düzeyleri bekliyoruz. Testte asit düzeyinin azalmasına bakarak bağırsaktaki candida miktarı hakkında bilgi sahibi olur ve tedaviyi yönlendiririz. Hangi aşamada olduğumuzu belirleriz. BUNA GÖRE FAZDAN FAZA GEÇİMEMİZ KOLAYLAŞIR.
Hasta tedavi sırasında kendini daha ( candidaların ölmesinden dolayı )kötü hissedebilir, bu da kişide candidaların var ölen candida toksinlerinin vücudu zehirlediğini anlatır.yada candida varlığını ğösterir. Daha önceki kötü olma sebeplerini de candidaya bağlayabiliriz Ve bu durum konsültasyonu gerektirebilir; Candida testi CHROMagar olarak adlandırılan gelişmiş bir diski kültürü ile test ediliyordu.
CHROMagar testi kişinin vücudundaki candida türlerini tanımlar; Bakteri ve parazitler ve candida tüm durumlarda beraber olurlar ve bunlar Candida çevrelerler. Tedavide beraber ortadan kaldırmak gerekir aksi takdirde tedavide başarısızlık olur. Patogen bakteriler ve parazitler laktik asit üreten bakterilerin büyümesini ve çoğalmasını engeller. Candida büyümesini engelleyen dost bakterileri öldürür; Bu da kişinin antibiyotik kullandıkça Candida hızlı tekrar büyümesine neden olur. Tedavide kullanılan ilaçlar veya bitkisellerin diski kültürü üzerinde belirlenen tüm organizmaları öldürmesi gerekir.
Neden Candida ya ait şikâyetler varken test değerleri normal çıkıyor. Genelde tüm hastalar aynı durumdan yakınıyorlar, Candida belirtilerinin hepsini taşımış olmama rağmen, neden testlerim normal; Çünkü Candida belirleme testleri çok özeldir. Ancak doktorlar genel testleri uyguluyorlar. Candida testi çok hassas ve özeldir. Candida testi, standart kan ve idrar testleri gibi değildir. Doktorun Candida hakkında bilgiye sahip olması gerekir; Ayrıca normal ve standart laboratuar çalışması Candidayı gösterebilir; Vücutta Candida tarafından oluşan tahribat Standart kan ve idrar testlerinde görülecektir. Eğer Candida için yapılan bir test negatif çıkarsa, bunun sebebi Candidanın ölmüş olmasından ya da gizlenmesindendir; Beslenip beslenmemesine göre metabolik faaliyetleri değişiklik gösterebilir; Büyüme hızına etki eden sebeplerden biridir;
Candidayı bulmak için Candidayı ortaya çıkaran testti ( kışkırtıcı test) yapmak gereklidir. Bu test genelde, vücutta saklı olan toksik metallerin yada zararlı maddelerin bulunmasıyla yapılır; Bu test türü, Candida ve diğer bir organizmayı rahatsız ederek, çıkarmak amacıyla bağırsak astarından bir madde alarak yapılır; Bu, Candidanın hücrelerinden antijen ve diğer kimyasalların salınmasıyla bulunur; Bu kimyasallar idrarda ölçülür; Bu testi yaparak Candida bulma şansı artar,
Candida hastalarında mide asidinin önemi Sağlıklı bir asit / baz dengesi vücut için çok önemlidir; Vücudunuz üst düzeyde çalışır Mide Asit ve baz dengesi kurar. Sindirim ağızda başlar ( ağız alkalin pH’da en iyi şekilde çalışır).Lokmayı Aşağı taşır. Midede sindirim asidik pH gerektirir; Oniki parmak bağırsağı için alkaline pH gerekir; Kalın bağırsak hafif asitli ortamda çalışır; Örneğin, mide düşük pH iyi çalışır; Mide yeterli mide asidi elde edemediği takdirde, o zaman çok alkali hale gelir. Bu durum, ince bağırsak (alkali olmalı) çok asitleşmesine neden olabilir;
Düşük mide asidi İnsanlar yaslandıkça, midedeki parietal hücreler çok daha az asit üretir; Bu daha çok 1. Ağır pismiş gıdalar 2. Kırmızı et ve kızartmalar 3. Yapay koruyucu ve kimyasal içeren gıdalar 4. Ve yüksek miktarda fosfor, beyaz seker ve bağışıklık baskılayıcı kimyasallar içeren içecekler 5. Mangalda pişen etler (özellikle çok siyah) Tüketen insanlarda görülür;
Adrenal bezlerinin tükenmesi
Yeterli hidroklorik asit, B12 vitamini absorbe etmek için gereklidir. B12 eksikliği, kas zayıflığı, yorgunluk ve birçok sinir sistemi problemlerine neden olabilir. Sağlıklı mide asidi, demir, kalsiyum, magnezyum, çinko, bakir ve B-kompleks vitaminleri dahil olmak üzere pek çok mineralleri özümsemek için gereklidir. Mide asidi düşük olanlarda genellikle düşük C vitamini seviyeleri gözlemlenmektedir; Düşük ya da yüksek asit miktarı? Düşük mide asidi hazımsızlık neden olabilir; Çok az mide asidi, midede yeteri kadar asit oluşturur; Bazı insanlar midelerinde rahatsız asit hissini (yüksek protein ve yüksek yağ yemek yedikten sonra ortak) rahatlatmak için antiasit alır; Bazıları için bir antiasit geçici mide rahatlatma süreci olsa da, uzun vadede, antiasitler düzenli kullanılması, sorunu daha kötü hale getirir.
Mide rahatsızlıklarına son
Eğer mide asidi düşük ise, yüksek proteinli yemeklerden, özellikle kırmızı etten kaçının; Ağrı olsun ya da olmasın, antiasitler yerine, yemek sonunda kalite sindirim enzimleri almaya başlayabilirsiniz. [Bir ülser varsa, hidroklorik asit almayın;] yeterli tuz aldığınızdan emin olun; Tuzdaki klorür fraksiyonu hidroklorik asit üretimi için gereklidir. Az tuzlu diyet genellikle zaman içinde kötü sindirim neden olur; Kan grubunuz A veya B ise et tüketimini durdurun. 0 kan grubu insanlarının mide asidi üretimi için et tüketmesi şarttır; Aksam 7 den sonra et tüketmeyin;
Doğal antibiyotik Sağlıklı mide asidi, gıdalarda bulunan ve hastalığa neden olan mikrop ve parazitleri öldürmeye yardımcı olur. Mide asidi düşükse mide asit bariyerinden patogen bakteriler bağırsağa ulaşır., ve yok edilemez.Daha sonra enfeksiyonlara yol açabilir; Düşük mide asidi (hipoklorhidri) çok yaygın sağlık sorunlarından biridir. Bu enfeksiyonlar temizlenmezse, zaman içinde hastalıklara neden olur. Yaslandıkça bağırsakta Candida çoğalır. 60 yas üstü insanların % 50sinde düşük mide asidi tanısı var; 80 yas üzeri bu oran %85 lere e kadar çıkıyor, Sağlıklı mide asidi, sağlığı korumak gıdaları doğru sindirmek için çok önemlidir; Hidroklorik asit hastalık yapan mikroplara karşı vücudun ilk savunma hatlarından biridir. Zayıf mide asidi organizmaların yerleşmesini enfeksiyon oluşmasını sağlar. Patogen bakteri virus ve parazitler bağırsakta dysbiosise veya gıda zehirlenmesine neden olabilir. 60 /80 yas arası kişilerin % 20’sinde, bağırsaklarda aşırı patogen bakteri üremesi var. 80 yaş üzerinde, yüzde% 40 daha fazla. Bu anormal aşırı bakteri üremesi daha genç kişilerde de sik görülür; Bu düşük mide asidi ile ilişkilendirildiyse bile, aşırı alkol tüketimi, antibiyotikler ve ağrı kesiciler kullanımı ve kötü beslenmenin sonucudur.
Candida ve sindirim
Lif ve misel maya formları içeren bir beslenme ile yüksek miktarda lif üretilecek bu da vitamin ve laktik asit üreten kolon bakterilerin büyümesini destekleyecektir. Kabızlık önlenmesi için ise laktik asit üretimi önemlidir; Kronik kabızlık ve kronik yorgunluk genellikle Candida aşırı büyümesi ile ilişkilidir; Vücudunuzu candidadan temizleyerek kabızlık probleminizi de ortadan kaldırabiliriz; Kolon vücut için önemli olan laktik asit üretim alanıdır, laktik asit mayası gibidir. Bağırsak florasında bakteriler simbiyotik bir şekilde yasarlar. Candida albicans kötü bir bakteri değildir; Vücudumuz ihtiyaç duyduğu ve genellikle diğer bakteriler ile simbiyotik bir ilişki içinde sessizce yasarlar; Ancak, kolon pH dengesizliğinde ya da Candidanın aşırı büyüme karşısında sorunlar baslar; Alkali kolon önlenebilir veya düzeltilebilir; Dr Bernard Jensen, “ölüm kolon baslar” derdi. Bu uzun yıllar boyunca tekrar tekrar doğrulandı ve bir gerçeği öğretti; Sağlıksız bir kolon derhal detoksifiye edilmez ve korunmazsa, vücudun erken yaslarda dejenere olmaya başlayacaktır; Kolondaki Lifler bağırsak florasının büyümesi için hayati önem taşımaktadır; Düşük lifli bir beslenme alışkanlığı olanlarda ( taze sebze ve meyve ve az-pişirilmiş ) bağırsak florası yeterli laktik asit üretemez ve B vit K vit yeteri kadar üretilmez. Bu vitaminler eksikliğinde, Candida kolayca ürer çoğalır. Mesane enfeksiyonları, yorgunluk, kiloz (ağız köselerinde çatlaklar / çatlakları), tiroit fonksiyon bozukluğu, ağız kokusu, hemoroit, kabızlık, yanma ve ülsere dil, morarma, burun kanamaları, bağırsak duvarı hasarı (sızıntılı bağırsak sendromu), akne, vajinal enfeksiyonlar, adet zorlukları, prostatit görülebilir;
Sindirim sistemi çalışıyorsa sizinde yardımcı olmanız gerekir.
Birincisi, elbette, yemekten 20-30 dakika önce, hidroklorik asit (HCL) ve pepsini yeterli miktarda üretmek için, önce bir bardak su içme gereğidir; Midede hidroklorik asit eksikliği de, protein sindirimi zorlaşır, kalsiyum, demir vit B 12 emilimi zorlaşır Midede aşırı gaz olması sindirim sisteminde Candida ürediğinin göstergesidir. Yine mide pHsi yükselmiştir, gaz oluşturan bakteriler sadece gastrointestinal sistemindedir. Unutmayın sindirim sistemi ağızdan anüse kadar basit bir “tüp” değildir; Tam bir ekolojik sistemdir. Unutmayın Sağlıklı bir gastrointestinal (GI sistem) bir alkali ağız ve tükürükle beraber; yüksek asidik mide; bir alkalin ince bağırsak ve hafif asidik kolondan ibarettir.
Midede Candidanın aşırı çoğalması organ arızalarının erken uyarı, işaretlerindendir; Candida sindirim sisteminde çoğaldığında sindirim fonksiyonunu bozar. Mide reflüsü ya da mide yanmasının tedavisinde mide asidini nötralize etmek yanlıştır; Uzun bir süre antasitlerin kullanımı aşırı aklorhidride neden olabilir. Midede protein sindirimi bozulur, kalsiyum, magnezyum, potasyum ve diğer minerallerin emilimini büyük ölçüde bozulur. Aklorhidride en yaygın semptom bazen çok ciddi olabilen, ishal, deri reaksiyonları, baş ağrısıdır gibi şikayetler olur Mide pH si yükselince Sindirim bozulur emilim fonksiyonunu bozulur. Kolon un asidik olması gerekirken basık olması ya da mide asidinin beklenenden az olması Candida ve diğer maya mantarlarının çoğalmasına neden olabilir. Özellikle bacak krampları, minerallerin emiliminin bozulmasına bağlıdır.
Kaçınılması gereken tedaviler Antasitler , asit-engellemek için tasarlanmış ve aşırı mide asidini tedavi etmek ve ülser tedavisinde kullanılan ilaçlardır; Bu asit baskılayıcı ilaçlar – H2 reseptör blokerleri ve proton pompa inhibitörleri – her ikisi de mide asit üreten mekanizmaları etkileyebilir. Bu ilaçların birkaç şunlardır; Tagamet, Zantac, Pepcid, Axid, Prilosec, Prevacid, aciphex vb. Proton pompasi doğrudan sindirim etkiler. Mide asidi basılayıcılar iki çeşittir, proton pompa inhibitörleri en güçlü olanıdır.
***Düşük Mide Asidinde Semptomlar. • Özellikle yemekten sonra şişkinlik veya geğirme, • Yemekten sonra midede doluluk ve ağırlık • Yemekten sonra midede yanma • Yemekten sonra ya da ara öğün sonrasında bulantı • Hazımsızlık • Bağırsakta gaz • Nefes kokusu • Gıda alerjileri • İshal veya kabızlık • Rektum çevresinde kaşıntı • Zayıf veya kırık tırnak • Yanak ve burunda kan damarları genişlemiş • Cilt yaralanmaları. Ya da akne • Demir eksikliği • Kronik bağırsak parazitleri • Dışkıda sindirilmemiş GIDA • Kronik Candida enfeksiyonu
***Düşük mide asidi sonucunda oluşan hastalıklar • Astım • Osteoporoz • Diyabet • Artirit • Hepatit • Egzema • Akne rosacea • Sedef • Safra kesesi hastalığı • Herpes • Kurdeşen • Hipertroidi • Hipotroidi • Tirotoksitoz • Lupus eritematozus • Myastenia gravis • Pernisiyöz anemi
HCL PROGRAMI: TEDAVİ :asiti düşük ise tedavide HCL takviyesi tedavisi yapılır.Eğer gereğinden fazla olabilir, buda gastrit ülsere neden olabilir. Prosedürün amacı mide asit düzeylerini ilaçlara bağlı olmadan, mide asit üretimi için vücudu uyarmaktır; Yüksek HCL doz belirtileri Mide yanması, Mide ağrısı, reflü, ağız kokusu / bulantı, kabızlık, yumuşak diski, rektumda yanma.
NOT: Elma sirkesi ve HCL TAB, beraber ya da HCL yerine kullanılabilir.
1.Öğün başına 1 HCL tableti alın; 3*3
2.Mide ekşimesi, rektumda yanma, mide ağrısı, bulantı, kokulara karşı hassasiyet, kabızlık, gevşek dışkı, reflü oluşmazsa, yemek başına 2 HCL tableti alabilirsiniz.
3. Mide ekşimesi, rektumda yanma, mide ağrısı, mide asidi fazlalığı, bulantı, kokulara hassasiyet, kabızlık, gevsek dışkı, reflü oluşuncaya kadar HCL’ yi (3, 4, 5, vb yemek başına) yükselterek devam edin.
4.Mide ekşimesi, mide ağrısı, reflü, ağız kokusu, bulantı, kabızlık, gevsek dışkı, rektumda yanma oluşuncaya kadar öğün başına 1’er doz daha yükseltin. Öğün başına 5-20 HCL alınması anormal değildir.
5. Midede ağrı ve yanma hissi, mide bulandırıcı nefes ve bulantı, kabızlık, gevşek dışkı, rektum yanması ya da reflü oluşuncaya kadar doza devam edin. Bu belirtiler olursa midenin yine kendi başına asit üretmeye başladığının bir işaretidir.
6. Midede asit ve yanma belirtileri görülmeye başladığında dozu 1’er azaltarak devam edin. Midede ağrı ve yanma hissi, mide bulandırıcı nefes ve bulantı, kabızlık, gevşek dışkı, rektumda yanma olana kadar bu doz kalır, asit reflü oluşmaya başladığında yemek başına 1’ er doz düşürün.
7. Beslenme uzmanını görene kadar bu süreci devam edin. Özetle; Betain hidroklorür da hidroklorik asit (HCL) veya mide asidi olarak bilinir. Bu proteinlerin sindirimi için mide tarafından üretilir, aynı zamanda sindirimi de uyarır.Yaslandıkça midemiz daha az HCL salgılar; HCL düzeyinin çok düşük olması yiyeceklerin vitamin, mineral ve proteinin absorbe olmamasını sağlar.
Püskürtme, rektal kaşıntı, yemekten sonra meydana gelen yorgunluk, reflü, şişkinlik, gıda alerjileri, düşük mide asidi belirtilerindendir. HCL doğal olarak Candida, parazitler ve sisteme girmeye deneyen bakterileri öldürür; Yeterli düzeyde HCL protein sindirimi ; kalsiyum, B12 vitamini ve demir yeterli emilimi için gereklidir. Sağlıklı mide asidi sağlıklı bir sindirim sistemi için gereklidir. Düşük mide asidi durumunda sindirim iyi olamaz. Düzgün besinlerin alınmaması, sağlık sorunlarına yol açabilir.
8.Candida hastalarında neler nüks olur; Bağırsak florasında Candidanın aşırı çoğaldığı birini anlamak o kadar kolay değildir. Biamonte Merkezi tarafından kullanılan Candida testi ile yapılır. Candida bağırsakta çoğalır ya da ölmeye baslarsa Candida testlerde pozitif çıkar. Candida ölünce parçalanır, protein atıklarını serbest bırakır. Gaita testinde mantara ait çürüyen protein atıklarına tepki verir. Candidanın yayıldığında da ayni durum geçerlidir. Aynı zamanda büyüdükçe metabolizma parçası olarak protein atıklar bırakır. Candida da bizim gibi beslenir ve atık salgılar. Karbonhidrat ve şekere dayalı besinler Candidayı daha da büyütecek ve atıklarını (çis ve kaka) daha çok bırakmasına neden olacaktır. Bu atıklar testle reaksiyona girecek ve Candidanın var olduğu ve seviyesi belirlenecektir.
TEDAVİYİ DURDURMA Bazı hastalar da candidiyazise ait şikâyetlerinin kaybolduğunu ve iyileştiğini düşünerek tedaviyi sonlandırabilir. Sağlıklı bir bağırsak florası oluşturulamadı ise tedavide tamamlanamadan bırakılınca candida tekrardan ürer. Candida kolonilerinin azalmasından dolayı şikâyetler azalır, hafifler, semptomlar azalır. Aslında koloniler yok olmadığı için zamanla candida çoğalır, sikayetler tekrar geri gelir. Sağlıklı bağırsak flora oluşmasını, Beslenme durumumuz, genetik yapı, stres, toksik maddeye maruz kalma, hormonal düzeylerimizi etkiler. Birbirinden farklıdır ve her birimizde farklı seviyelerde tepkiye neden olur. Çoğu zaman doz ayarlanması veya başka bir faktörle düzeltilmesi gerekebilir.
BESLENME HATALARI Fazladan 150 gr karbonhidrat alımı mayaları besleyip onları geri döndürmek için yeterlidir. Gıdaların bağırsakta mayalanması alerjik reaksiyonlara neden olabilir. YANLIŞ DOZ KULLANIMI Bir doz antifungal alımının unutulması bazıları için önemli görülmemektedir; ancak hasta sürekli doz unutuyorsa zamanla programı artık değişmiş ve önerilen aynı program olmaktan çıkar.
FARK EDİLMEYEN SIZINTILI GUT SENDROMU Bu çağda çok yaygın bir durumdur. Bu hastalığın pek çok nedenleri vardır. Bunlardan birkaç otoimmün hastalıklar; IBS, Chrons hastalığı, alerji, astım, gıda duyarlılıkları, kimyasal hassasiyetleri, romatizmalı koşulları vb. belirtileri meydana getiren gut hastalığı iltihaplı ve çok gözenekli hale gelerek kan dolaşımına büyük çapı olan protein, bakteri, mantar, metal ve toksik maddeler sağlayacaktır. Sızıntılı gut sendromunun temelidir. Intestinal mukozanın geçirgenliğini artırarak, antijen ve toksinlerle enflamatuar dejeneratif veya mukozal hasar atrofik ile ilişkilendirilir.
SIZINTILI GUT SENDROMU NEDENİ Bağırsak astarı kendini yaklaşık her 24 saatte bir yeniler. Gut dinlenme sırasında tüm organlardan daha fazla kan kullanır ve herhangi kötü bir durumda en çok kan guttan sağlanır. Sürekli stres durumunda bağırsak her zaman kan ihtiyacında olacak ve astar yenilenemeyecektir. Sızıntılı Gut hastalığının en önemli ve en sık rastlanan nedeni candıdadır. Candida bitki köklerine benzer beslenmeye ve tutunup yerleşmeye koloni yapmaya neden olan kökleri vardır. Bu kökler yiyecek arayarak bağırsak içine girer ve büyür; Bu kökler bağırsak astarına sızar ve sızıntılı gut sendromuna neden olur.
KORTİZOL BAĞLANTISI Stres altında böbreküstü bezleri antienflamatuar kortizol hormonu üretir. Stresin ilk aşamalarında kortizol salgılanır. Bu hormon, dokuların proteinlerini parçalayarak şeker oluşmasını sağlar organların ve kasların beslenmesini sağlar. Bu eylemi DHEA ile dengelenir. DHEA kortizol dengelemek amacıyla salgılanır. DHEA otuz yaslara kadar yüksek dozda devam eder daha sonra doz azalır. DHEA salınırken kortizol yavaşlar ve dokular onarılmaya baslar (DHEA gençlik hormonudur) Stres uzun sürerse kortizol serbest olmaya devam edecektir. Kortizol aynı zamanda bağışıklık sistemini baskılayacak ve kan sekerini yükseltecektir. Bu eylemlerin her ikisi de Candidayı artırabilir ve İmmün yanıtta azalma Candidanın aşırı büyümesine sebep olur. kortizol LAKTIK ASİT ÜRETEN acidophilus gibi Candidaya karşı vücudu koruyan dost bakterileri inhibe edebilir veya öldürebilir. Belirtildiği gibi kortizol da glikoz seviyesini yükseltebilir, Candida kortizoldan kaynaklanan yüksek seker seviyesi ile beslenirler ve doğal olarak çoğalır. Büyük yanılgı Sızıntılı gut sendromu Candidanın şiddetli semptomlarının nedenlerinden; Candida yok edilmesi sonucu klinik tablo genellikle sızıntılı Guta yardımcı olabilir ama kendi başına sızıntılı Gut iyileştirilemez.
Candidayı yok edildikten sonra da, sızıntılı Gut devam eder ve bu yüzden belirtileri devam eder. Hasta sebebin Candida olduğunu sanır ama Candida bitmiştir yok olmuştur. Burada tedavi sızıntılı gut a göre yapılmalıdır.
KABIZLIK Kabızlık candidiazis sonuçlardan biridir. Bunun için ortak çare bol su içmektir. Su yeterli değilse, bağırsaklar yavaş hareket edecektir. Bir oturuşta büyük miktarda su içme, kan hacmindeki suyu artırarak böbreklere uyarı göndererek ve su ve atıklar idrarla atılmasını sağlar. Herhangi bir nedenle barsak florası dengesinin bozulması sonucu bağırsak alkali oluyorsa candida artar ve coloni oluşur. Laktik asit bakteri azlığı bağırsak ph seviyesini yükseltir daha alkali olur. Candida alkalin bağırsak sever. Lactabacıllus Acidophilus laktik asit salgılayarak Candida ve diğer zararlıları öldürür. Ağır metaller Candidaya neden olur ya da kötüleştirir. metaller civa, arsenik, alüminyum, bakir ve demirdir. Bu metaller içme suyunda, yiyeceklerde ve bu kadınların makyaj gibi kişisel bakim ürünlerinde saç bakımı, boya, sanat ve zanaat malzemelerinde elektronik donanım, mücevherlerde bulunur. Birçok kaynakla bulaşabilir; Bu metallerin varlığı saç testi tırnak testi ve dışkı testi ile kontrol edilir.
GENETİK FAKTÖRLER
Bin kişide bir olduğu görülen bireysel genetik özellikler, SNP ler görülür. Bu özellikler siyah aksine kızıl saç yapabilir, uzun veya kısa SNP sadece bir ebeveynden alınabildiğine göre, ikisinden de alınabilir; Araştırdığımız SNP ler aynı zamanda hastalığa en yatkın olanlardır; Bessnp in kesinlikle Candida üzerine yatkınlık oldu ğunu belirlemiştir; Onlar, “EPHX”, “MMP-1” “SOD2″,”GPX1” ve “TNF-a” dir; Hangi SNP in hangi vitamin mineral ve bitkilere ihtiyacı bilinirse, hastalık daha önlenebilir duruma gelir.
Hormonal dengesizlikler ve stres!
Progesteron ve östrojen Hormon tedavilerinin en dikkat edilmesi gereken yani vajinal enfeksiyonlar olmalıdır. Östrojen en dikkat edilmesi gereken hormondur. Östrojen ve progesteron arasındaki dengesizlik Candidaya neden olur Hormonlar, kandan bağırsağa geçerek depolandığı tespit edilmiştir. Östrojen ve progesteron arasındaki dengesizlik koruyucu bakteriler (laktik asit bakterileri) üzerinde olumsuz etkisi vardır. Bu da Candida da aşırı büyümeye neden olur.
Kortizol olduğu gibi, östrojen ve progesteron Candidayı çoğaltır. Hem de birbirleri ile dengesizlik veya fazlalık durumu, Candidanın büyümesinin yanı sıra dost koruyucu bakterilerin de yok olmasına neden olacaktır.
Co-Q10 ve Candida albicans iliksisi CoQ10 aslında özellikle Tums, Rolaids gibi antiasit kullanımında ya da düşük mide asidi gibi durumlarda, üst sindirim sisteminde Candida kolonizasyonu görülebilir; ama hala bu konuda araştırmalar yapılmakta ve Q10 konusuyla Candida arasında bir bağ bulunamamıştır;
UBİKİNON GÜVENLİĞİ 1.Birçok büyük ölçekli klinik çalışmalarda, oral Ubikinon 4 PPM kan düzeylerinde 4ppm olmasının güvenli ve etkili olduğu gösterilmiştir; Buna ek olarak, hatta IV ubikinonun 80 ppm seviyesinde olması için de, olumlu etkileri bildirilmiştir.Yeni bir enjektabl lipozomal Ubikinon Eisaiden edinilebilir. Bir uyarı: alkalinized mide hastalarda Candidanın üst gutta (ölümcül) kolonize olabilir; Çalışmalarımız ubikinonun Candida albicans gelişimini artırdığını gösteriyor. 2. bazı insanlar Q10 sindirimi çok düşük düzeydedir ve bu durum da üst guttaki candida aşırı büyümesinden kaynaklandığını gösterir; Q10 zararlı olmasa da, mide ve üst gutta kolonize olan canidadaya sahip insanlar hastalık yasamaktadır. Q10 candida tarafından tüketilerek insan vücudunun bundan faydalanamamasına neden olur. Çoklu organ yetmezliği ve birçok ölümcül hastalıklara yol açacağı da söylenmektedir. CoQ10 hücrelerimizde oksijen oranını artıracak bir besin olarak bilinir. Candida O2siz ortamda Yasadığı için oksijen üreten her şey candida için inhibasyona neden olacaktır. Candidayı elimine etmek tedavisi, doğru ve yanlış bilinenler
Eğer candida sorununuz varsa, mutlaka doktora görünün; Örneğin karaciğer gibi hayati organlara toksik etki yapar. Gerçek su ki, Candidayı öldürmek için hem ilaca hem diyete ihtiyaç vardır; Diyeti ihmal etmeyin Candida Diyeti Candidayı zayıflatmak için kullanılır; Mantarlar bu diyetten sonra antifungallara daha duyarlı hale gelir. Candida Diyeti Candidayı öldürmek için kullanılmaz; Diyet nadiren de Candidayı öldürebilir. Candida kan damarlarının içine köklerini uzatarak besinini sağlar. Böylelikle gerekli olan kan şekerini alır ve beslenir; Açlık Candidayı öldüremez!
DİYET CANDİDAYİ ZAYIFLATIR, İLAÇLAR ÖLDÜRÜR.
Eğer diyetİ bozarsanız candida geçici olarak artış gösterebilir; diyet bir gün için bozulursa, ama Candida rotasyonu ve faz 0 devam ediyorsa tekrar düzenlenebilir. Büyüme artışı 1-2 gün içinde azaltılabilir; DİYET NE KADAR BOZULURSA CANDİDA O KADAR ARTAR. Candida yok etme programına devam ediyor ama diyete devam etmiyorsa, kişi Candidadan dolayı kendini hasta hissedecektir ve sonra candida öldükten onun atıklarıyla kendisini zehirleyecektir; Böyle bir durumda, faz 0 a devam edilecek ve rotasyon devam edilecektir.
Tedaviler başarısız olabilir
Candida en iyi bilinen ilaç NYTATİN dir. Vajinal ve bağırsak candidalarının tedavisinde etkilidir, Nistatin kan yolu ile vücudun başka yerlerindeki candidaları etkisi yoktur. Lokal bir etkiye sahiptir. Molekül ağırlığı büyük olduğu için porlardan geçemez.
NİZAROL TAB. Candidiazis hastaları midelerinde yeterli asit olmadığı için nizarolı absorbe edemez; Son bulgular bu ilaç ciddi karaciğer hasarı ve hatta ölümcül reaksiyonlara neden olabileceğini gösterdi; Bu ilaçlar sadece toksisite nedeniyle kısa bir süre için alınabilir. Candidaları yok etmek için fazla kullanılmasına gerek yoktur.
Her mayayı öldürmek için farklı bir kimyasala ihtiyaç vardır; Çünkü her dönüşte farklı bir şekilde ortaya çıkar, ayni ilacı kullanmak o ilaca karsı direnç gösterebilirler;
Maya veya candidaları yok etmek için doğada pek bitkisel droglar vardır. .Bunlar Candidiazis semptomlarında azalma oluşturur, ancak sistemik bir candida veya mantar vakasında tedavide bitkisel drogları kullanamayız cevap vermez.
NOT; Undecylenic ve kaprilik asit kana geçerek mantar tedavisinde kullanılır. Kötü sistemik durumlarda onları etkisiz hale getirilir.
Bağırsak mantarı tedavisinde en doğal ve etkili ilaç LAKTIK ASIT bakterileridir. Düzenli kullanıldığı sürece(LACTOBASİLLER)bu bakteriler Candidanın azaltılmasında yada yok edilmesinde doğal ve en iyi yöntemdir. Bunların Bağırsaklarda Candidayla yer değiştirmesi gerek. Normal bağırsak florası olması için bağırsaktan Candida atılmalı ve bağırsaktan temizlenmelidir. Birçok bitki, narenciye ekstreleri ve diğer antifungal ajanlar mayaların yok edilmesinde etkilidirler. Dolayısı ile candidanın sebep olduğu şikayetlerinde azalmasında yok olmasında etkendirler.
TEDAVİ NASIL OLMALI 1. Önce parazitler yok edilmeli; Antibiyotikler dost ve yararlı bakterileri öldürerek Candidanın üremesine neden olur. 2.Bağırsaktan candida temizlenmeli; Candidiazis doğal bitkilerle tedavi edilir. Aynı bitki 7 günden fazla süre tedavide kullanılırsa candida direnç kazanır. Bundan dolayı tedavide rotasyonla 4 gün ara ile 5 farklı antifungal bitki ile düzenli olarak uzun bir süre semptomlar ve şikâyetler bitene kadar sırayla alınır. Bağırsak kıvrımlarında saklanan candidalar tekrar çoğalma nedenidir. Bundan dolayı bağırsak temizliği yapılmalıdır böylece bulabilirsiniz ve daha sonra candidalar geri dönmesin diye bağırsağa dost bakteriler verilmelidir. Inflammasyonu düşürmek için vitamin kompleksleri kullanılır.
3. Candida onların vitamin emilimini engelleyerek eksikliğe neden olur. Simdi kötü reaksiyonlardan korkmadan vitamin alınabilir. 4. Son olarak, bağışıklık sistemi sürekli enfeksiyonla savaşa gerek kalmadan güçlendirilir.
CANDİDA DİYETİ NEDİR Vücuttan Candida ve Mayaları kaldırmak için tasarlanmış bir diyet vardır. Candida, karbonhidratlarca, ekmek, makarna vb. şeker ve meyvelerden, soda, seker vb ve B kompleks vitamini haplarıyla beslendiği için bu diyet onu öldürmeye yöneliktir. Mayanın kan damarları bağırsaklarımıza köklenerek beslenmelerini gerçekleştirirler; Diyete rağmen, Candidayı canlı tutmak için kökleriyle yeterli seker elde edebilir. Diyette oldukları sürece semptomlardan uzak olduğu ama diyetten bir hafta dahi uzak kalınırsa semptomların geri döndüğü görülmüştür. Candida diyeti et, balık, kümes hayvanları ve yumurtaları gibi.
Her türlü sebze (pancar, havuç ve patates nişastalı) dışında yenilebilir. Nişasta ve yüksek şekerden kaçınılmalıdır. Bu kavun, çilek ve ekşi elma gibi düşük şeker içeren meyveler yenebilir. Bu meyve suları ve alkollü içecekler yasaktır. Genellikle bazı alerjik olan fermente gıdalar ve mantarlar tavsiye edilmez.
Glütensiz tahıllar buğday, arpa ve çavdar hariç kullanılabilir. “glüten gibi” alerjik proteinler yulafta vardır. Öte yandan, çavdardaki glüten proteini alerjik değildir. Tüm çavdardaki glüten proteinleri tolere edilebilir boyuttadır. Bu diyet “maya özgür” çavdar ekmeği kullanma imkanı sağlar. Belki, beyaz ya da kahverengi pirinç, mısır, yazılmış, tritikale ve kamut kullanılabilir; Kaplıca, tritikale ve kamut buğday ailesinin bir parçasıdır ama buğdaya göre tolere edildiği görülmektedir.
HİPOGLİSEMİ Hipoglisemi alınan gıdalardan vücut için uygun seker ya da karbonhidrat elde edememe durumudur. Basitçe ifade hipoglisemi seker, alkol, kafein, tütün ve stresten aşırı yüklenmesinden kaynaklanır; Seker veya glikozun fazla artısından dolayı pankreasın aşırı insülin salgılamasından kaynaklanır;
Tüm karbonhidratlar (sebze, meyve ve tahıl gibi basit bir sofra şekeri), sindirim sürecinde basit şekerlere ayrılır. Bu sekerler glikoz olarak kana geçer ve kan şekeri yükselir. Pankreas yükselen kan şekerini normale getirmek için kana insülin hormon salgılar; Glikoz beyin hücreleri de dahil bütün vücut için enerji kaynağıdır.
HİPOGLİSEMİNİN SEMPTOMLARI -Yorgunluk -Tireme -El ve ayaklarda üşüme -Uykusuzluk -Sinirlilik -Baygınlık -Depresyon -Baş ağrısı -Kalp çarpıntısı -Tatlı isteği -Baş dönmesi -Ani açlık -Ağlama nöbetleri -Bulanık görme -İç titremeleri -Ateş patlamaları
BESİN ALERJİLERİ Besin Alerjisi ve besin duyarlılıkları farklıdır; Her ikisi de bağışıklık sistemi üzerine BASKI yapar. Vücutta farklı zamanlarda ve yerlerde ortaya çıkar; Duyarlılıklar bağışıklık sistemini yavaşça tetikler ve zehirli inflamatuvar yanıtları vermesini sağlar, alerji ise kan dolaşımında antikor reaksiyonları tetikleyebilir. Kısacası reaksiyona neden olan inflamasyonlar her iki türde vücudu tahriş edici gibi çalışır.
Gıda duyarlılık belirtileri migren baş ağrısı, baş dönmesi ve yorgunluktan ibarettir. Alerjiler gıda isteklerine neden olur. Candida alerji nedenlerindendir veya olan alerjiyi kötüleştirebilir. Candidalar karbonhidrat ve şeker tüketirken, bir taraftan da gıda alerjisi geliştirmiş olur. Klinik ekolojistler olarak bilinen bu uzmanlar, bu tür migren gibi birçok kronik sağlık sorunları, yorgunluk, depresyon ve artritin gibi gıdalar ve kimyasal alerjilerin nedenlerinin sanayileşmiş ülkelerde yasamalarından kaynaklandığını düşünüyorlar. Ama pek çok alerjinin kaynağı Candidadır; candidadan ve alerjilerden kurtulmak en önemli nedendir.
ADRENALİN YORGUNLUGU Adrenal yorgunluğun sebeplerinden biri de gıda yeme isteğidir. Büyük stres altında, uykusuzluk ya da uyku yoksunluğu yaşıyorsanız büyük olasılıkla zamanınız yorgunlukla geçmiştir. Bu stres sonucu uyarılar adrenal bezleri uyararak zamanla bu bezlerde yorgunluğa sebep olurlar. Kan şekeri düşer ve vücut düşen şekeri kompanse etmek için daima yemek ister.
PMS NEDİR? Kadınlar bu periyotta daima şeker gibi tatlı yeme isterler.(çikolata yemek )Ama doktorlar, PMS i gerçek bir sağlık sorunu olarak PMS tanır; Birçok kadın için, PMS sırasında kadınlar huzursuzdur, kendilerini rahatsız hissederler. Kadının östrojen seviyesi yükselir; Östrojen, insülin gibi kan şekerini düşürür. Bu düşüşü dengelemek için şeker ve karbonhidrat isteği artar ve abur cubur ve tatlı gibi şeyler yemek ister. Metabolizma ve troid fonksiyonlarında da düşüş görülür. Su ve sodyum tutulmasından dolayı belirtiler PMS belirtileri ağırlaşır. PMS aslında bir tür hipoglisemiye neden olur.
KENEVİR
Kenevir; Süper Yiyecek ve çiğ kabuklu kenevir tohumu doğanın mükemmel gıdalarından biridir. Bu optimal sağlık için destek veren en güçlü gıdalarda biridir. Kilo kaybı, artan enerji, hastalık veya yaralanma hızlı kurtarma, kolesterol ve kan basıncı, azalmış inflamasyon, dolaşım ve bağışıklık sistemi iyileşme göstermesinin yanı sıra doğal kan sekeri kontrolü. Sonuç kişiden kişiye değişim göstermiş olmasına rağmen gün içinde önerilen doz 4-5 yemek kasığıdır; Hemp heart kullanan kişilerin vücutları proteinler, temel yağ, vitamin ve Kenevir Hearts ™enzimlerini dengede tutar, seker, nişasta ve doymuş yağ göreli yokluğunda. Hemp hearts, bir kahvaltıda gerekli tüm proteinler ve esansiyel yağların yoğun ve dengeli bir kaynağıdır.
ADRENALİN BEZ UYARANLAR Sıklıkla pantotenik asit, B6 vitamini, C vitamini, bazı deniz tuzu ilave, meyan kökü Adrenal fonksiyonunu yeniden canlandırabilir; Ancak, daha da önemlisi doğru dinlenmedir. Adrenal yorgunluk olmasında, mümkünse bir 8-10 saat uyumak çok önemlidir. Günde 5-6 küçük öğün yemek, kan sekerini dengede tutmak için önemlidir;
Hormon testi, vitamin testi ya da kaslar için yapılabilecek kinesiyoloji testi sizin için doğru seçim olacaktır.
CANDİDANİN GERÇEK NEDENİ Candida albicans bizim bağırsaklarımızda yasayan bir mantar türüdür. Ağız içinde vajinal mukozada da mantar enfeksiyonlarına neden olur. Bağırsakta bulunan laktik asit bakterileri “Acidophilus ve bifidus” denilen vücudumuzda dost ve koruyucu bakteriler Candidanın koloni oluşturmasını engelleyerek etkili olur. Ancak herhangi bir nedenle laktik asit bakterileri azalması veya yok olması candida hücrelerinin kontrol dışı çoğalmasına sebep olur. Candidiazis de sindirim sisteminde şişkinlik, gaz, gıda reaksiyonları ve alerji, kabızlık, ishal ve sindirim şikâyetleri olur. Candida vajinal bölgede, prostatta, kalpte, akciğerde, karaciğerde hastalık oluşturabilir. 1. ANTIBIYOTIKLER: Antibiyotikler Candidanın üremesi ve çoğalmasında en önemli nedendir. Antibiyotikler özellikle ağız yolu ile alındığında barsak florasındaki zararlı bakteri ve yararlı bakterileri de yok eder. Mantarlar üzerine etkisi yoktur. Antibiyotikler mantarların üremesine engel olan bağırsaktaki laktik asit salgılayan bakterileri de öldürerek yapar ve candida çoğalması için ortam oluşur. Akne tedavisi, diş tedavisi, (7-10 gün sık sık) herhangi bir durum için antibiyotik ile tedavi olan herkes, Candida için aday olacaktır. 2. DOGUM KONTROL HAPLARI veya CIHAZI: Oral doğum kontrol haplarında östrojen vardır; Kan şekerini yükselterek yapar. Sentetik bir şekilde alınan östrojenler mayayı üretir; Doğum kontrol haplarının en önemli sorunu maya enfeksiyonu yapmasıdır; Bakırda başka maya destekleyicisidir. Fazla bakir adrenal, troid ve vücudun bağışıklık sistemini baskılayabilir. Bu da vücudu mayalara karşı daha az dirençli yapar; 3. AŞIRI STRES: Stres çeşitli nedenlerden dolayı mayaların çoğalma nedenidir. Stres kortizol ve adrenalin gibi bazı hormonların salınımına neden olur; Kortizol bir taraftan bağışıklık sistemi üzerine baskı yapar, diğer taraftan kan şekerini yükseltir. Kan sekeri yükselmesi maya hücrelerini aşırı bir şekilde besler ve çoğaltır. Bağışıklık fonksiyonunda baskı vücudu mayaya karşı korumakta zorluk oluşturur. Kortizol arttıkça her iki durumda da artış vardır. Stresin Candidayı çoğaltma nedeni budur. Kortizol vücuda bağımlılık yapabilir. İltihap giderici ve şeker yükselticidir. kortizolü düşürerek sinir sistemini rahatlatan birkaç besin vardı.; 4. MUSLUK SUYU TÜKETIMI: Musluk suyunda klor yüksek olduğu için dost bağırsak …
0 notes
sifahane · 6 years
Text
Migren Nedir? Migren Belirtileri, Tanısı ve Tedavi Yöntemleri
Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi http://www.sifahanemerkezi.com/migren-nedir-migren-belirtileri-tanisi-ve-tedavi-yontemleri/
Migren Nedir? Migren Belirtileri, Tanısı ve Tedavi Yöntemleri
Migren nedir?
Baş ağrısı denilince akla ilk gelen migren tipi ağrıdır. Çoğumuz zaman zaman bu tip ağrı çekmişizdir. Migren tipi ağrı, başın tamamını kaplayabileceği gibi, bazen de başın yarısını tutabilir. Bu tip halk arasında yarım baş ağrısı olarak tanımlanır. Migren ağrısı ataklar halinde gelir. Ataklar arasındaki süre kimi insanda kısa, kiminde uzundur. Hasta ağrının geleceğini hisseder, kendine ona göre rahat bir yer arar. Migren tipi ağrının süresi kısa olabileceği gibi, 2-3 günde sürebilir Baş ağrıları içinde, tekrar eden dönemler halinde gelen tipte olanların %50 si migren tipi, %25 migren ve gerilim tipi baş ağrısı, 1/7 si gerilim ve küme tipi baş ağrısıdır.
Kronik baş ağrısı migren midir?
Kronik baş ağrısı yaşadığımız çağın en baştaki sağlık sorunlarından biridir. Kronik baş ağrılarının çeşitli sebepleri vardır. Kronik baş ağrıları kadınlarda erkeklere göre on kat daha fazla görülür. Yapılan araştırmalarda baş ağrısı çekenlerde genetik bir yatkınlık olduğu görülmüştür. Son yıllarda insanların, gerek özel ve gerekse iş hayatları sırasında giderek daha fazla strese maruz kalması, kronik baş ağrılarının bu derecede artışının en önemli sebebi olarak sayılabilir.
Migren ağrısı belirtileri nelerdir?
Ön Aşamada migren nasıldır
Migren ağrısını ışık, yüksek ısı, soğuk, güneş, gürültü, kalabalık, rüzgâr ve nem gibi faktörler başlatabilir. Bu nedenle hasta kendini bunlardan korumak için sessiz, karanlık, gürültüsüz ve yalnız bir ortam arar. Bu aşamada ışığa karşı hassastırlar, görsel problemleri vardır. Baş dönmesi, vücutta karıncalanma, genel bir kırıklık halı vardır. Bu dönemde yapılan tetkiklerde beyin arterlerinde daralma saptanmıştır.
Ağrı aşamasında migren nasıldır?
Zonklayıcı, tek taraflı baş ağrısı, bulantı ve kusma vardır. Yine bu dönemde yapılan tetkiklerde beyin arterlerinde gevşeme ve şişme olduğu saptanmıştır.
Ödem Aşamasında migren nasıldır?
Şişme ve ödem vardır. Kaba, donuk, uzun süreli bir ağrı vardır. Damar dışı çevre dokuya sıvı sızmıştır ve ödem vardır. Migren hastalarında bulantı ve kusmalar olabilir. Kafa içi basınç artmasına bağlı olarak genelde bulantı, kusma, huzursuzluk vardır. Ağrının şiddeti hastadan hastaya değişir, bazen çok şiddetli bazen de daha hafif seyreder, hastanın iştahlıda azalır. Migren hastalarında beyin damarlarında daralma ve genişlemeler olur. Her iki durumda da damar dışına sıvı sızar oluşan ödem sinir uçlarını uyararak ağrı oluşturur, bir taraftan ödemin yaptığı basıya bağlı olarak sıkıcı tarzda ağrı oluşturur Diğer taraftan dokuların yeteri kadar oksijen alamamasına bağlı olarak ağrı oluşur.
Migren ağrısına benzeyen ağrılar
Hasta Bina Sendromu ağrısı migren ağrısı ile karışır Modern ofis içindeki zararlı etkiler sebebi ile oluşan baş ağrısıdır. Hasta moralsiz, yorgun, sık sık uykusuzluk, konsantrasyon bozukluğu, gözlerde irritasyona bağlı yaşarma hisseder.
-Küme Baş ağrısı migren ağrısı ile karışır mı?
Göz etrafında sıkıcı ve baskı yapan şakaklara yayılan ağrı vardır. Göz kızarıktır, sulanır, kaşınır, burun akıntılıdır.
-Gerilim Tipi Baş ağrısı: Sabah kalktığında baş ağrısı vardır, ağrının yeri çok lokalize değildir, bazen haftalarca sürebilir. Sinüzitler ve servikal omurga rahatsızlıkları, çene eklemi rahatsızlıklarında sık görülür. Hasta, yoga, doğa yürüyüşü gibi dinlendirici aktivitelerle rahatlar.
-Stres Baş ağrısı yaparmı? Stresli bir günün sonunda istirahate geçince ortaya çıkan baş ağrısıdır İnsanlar çalışırken strese bağlı olarak beyin damarlarında daralma olur. Stres bitince beyin damarlarında genişleme olur ve bu da damar dışına sıvı sızmasına neden olur. Sonuçta, oluşan ödemin dokulara basınç yapması ve dokuların oksijensiz kalması sonucu baş ağrısı görülür. Kafa derisi kırmızı, sıcak ve ağrılıdır.
-Mevsime Bağlı Baş Ağrısı: Hava değişimine hassas olanlarda görülen baş ağrısıdır. Genelde sinir sistemi zayıf olanlarda havadaki elektromanyetik dalgaların irritasyonuna bağlı olarak damarlarda hassasiyet oluşur. Bunun akabinde de ağrılar oluşur.
Bazı gıdalar migren yapar mı?
Bazı gıdaların hazırlanışı ve yapılışına bağlı olarak histaminhitamın,feniletildiamin,tiramin gibi biyogenaminler oluşur, bu gıdaların çok yenmesi sonucu vücuda geçerler ve ağrıya neden olur,tiamin(Peynir, şarap). Feniletildiamine bağlı (çikolata-kahve) tüketenlerde görülen baş ağrısıdır.
Ataklar geçtiğinde her şey normale döner. Ancak hasta endişeli ve huzursuzdur, çünkü ağrının tekrar geleceğini bilir ve düşünür. Migren tipi baş ağrısı toplumda hiç de azımsanmayacak kadar fazladır.
Migren hastaları gün geçtikçe neden artmaktadır?
Endüstrileşmiş toplumlarda oran kırsal toplumlara göre çok yüksektir. Bu da beslenme alışkanlıklarına bağlıdır. Endüstri toplumunda hazır gıda ve rafine edilmiş gıda tüketimi fazladır (gıdaların hazırlanışı, saklanma şekli, korunması ve sunulma şekli ile ilgilidir). Hazır gıdalarla beslenen toplumlarda oran çok artmaktadır. Bizim toplumumuzda da migren, özellikle son 30 yılda marketlerde satılan paketlenmiş hazır gıdalarla beslenen kişilerin sayısının artışına paralel olarak daha fazla görülmektedir.
Diğer bir sebep de gelişi güzel ilaç kullanımıdır. (özellikle antibiyotikler, steroidler, ağrı kesiciler vs.)
Ağır metaller, toksit metaller migrene sebep olur mu?
Baş ağrısının başka bir sebebi de diş hekimliğinde dolgu malzemesi olarak kullanılan amalgam (civa, gümüş, alüminyum, kalay vs)dır. Normal bağırsak florasının bozulmasına neden olan bütün nedenler, bağırsağın görevi olan emilim ve immunite fonksiyonlarının bozulmasına neden olur.
Kimyasallar migren sebebi olur mu?
Diğer bir sorun da kimyasal toksik maddelerdir. Boyaların içeriğinde olan kimyasallar( kursun, polietilen, benzen, vs), tarımda kullanılan yabancı ot öldürücü kimyasallar, böceklerle mücadele de kullanılan kimyasallar, kişisel temizlikte kullanılan kimyasallar,(saç boyaları, ojeler vs.) insan organizmasının normal olarak çalışmasına ciddi zarar vermektedir, dolayısıyla bunlara bağlı hastalıklarda daha fazla karşımıza çıkmaktadır. Şu anda hastanelerimizin onkoloji kliniğinde tedavi görmekten olan hastaların çoğunluğu kırsal kesimden tarımla uğrasan insanlardır. Bu da bizlere tarımda kullanılan ilaçların tehdidinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
ÇOCUKLARDA MİGREN GÖRÜLÜR MÜ?
Çocuklarda migren daha tipik karakteristikler gösterir ve bu aşamada teraputik bilgi birikimi çok önemli bir yer teşkil eder. Söz konusu çocuklar hassastır, genelde gergin, düzenli ve okulda başarılı olmaya önem verirler. Küçük birer mükemmeliyetçidirler. İlginçtir ki ağrı atağı genellikle stres olmadığı zamanlarda ortaya çıkmaktadır. “Ne zaman olaylar iyiye gitse baş ağrısı belirmekte” ifadesi çok sık duyulmaktadır. Yine bir o kadar ilginci, gerçek çocukluk migreninde erkeklerin genelde daha fazla sıkıntı çekiyor olduğu ve migrenin tipik olarak tek taraflı olmadığıdır. Migrenin yanında pek çok kez abdominal ağrı, bulantı, kusma ve ateşlenme görülür. Bu nedenle bu aşamada diferensiyel tanılama önem kazanmaktadır (örneğin intestinal grip için). Atakların yayılan semptomatolijisi neredeyse her zaman nedenle ilişkilidir. Bir tarafta çözümlenmemiş, eski enfeksiyonlara örneğin kabakulak, kızamık, su çiçeği ve aşılar, diğer yandan gıda ve gıda katkı maddelerine bağlanabilir.
Anemi migren sebebi mi?
Anemi baş ağrısı ve demir eksikliği baş ağrısı beyine tedarik edilen oksijen düzeylerindeki azalmadan kaynaklanır. Bu, örneğin radyoterapiden sonra meydana gelebilir, yani kemik iliği yok edilmişse.
Viral enfeksiyon migren sebebi midir?
Eğer baş ağrısı kafanın içinde aniden ve sık sık yer değiştiriyorsa bu çoğunlukla grip veya Coxsackie gibi viral bir enfeksiyondan kaynaklanmaktadır. Eğer baş ağrısı hızlı ise ve nerdeyse hiç kontrol edilemiyorsa öncelikle Toksoplasmoz ve daha nadir olarak Listerosis veya Malandrinum akla gelmelidir. Eğer ağrı belirsiz, baskıcı ve bulanık ise olayın nedeni bir Candida salgını olabilir. Donuk bir baş ağrısı neredeyse her zaman depresyona işaret eder. Sonuç olarak akşamdan kalma baş ağrıları hakkında birkaç satır: Beyindeki glikoz artığının neden olduğu damar dilatasyonunun tetiklediği kan damarı baş ağrısıdır. Elektrolit seviyesi bozulmuş ve mide asit seviyesi çok yükselmiş olur.
Bağırsak Parazitleri kronik baş ağrısı migren yapar mı?
Parazitler baş ağrısının en büyük nedenlerinden biridir. O kadar büyük bir sorun olmasına rağmen, parazitleri algılamak için çok yetersiz seviyede testler uygulanmaktadır. Sanayileşmiş ülkelerde bazı türdeki parazit salgınları giderek daha baskın hale gelmektedir. En fazla karşılaşılan organizmalar arasında Lamblia, Amipler ve her türden kurtçuktur. Daha önce sözü edilen kurtçuk türleri arasında özellikle Ascaris, Oxyuris ve Taenia/Tenya için test uygulanması gerekmektedir. Filaria kurtçuklarına daha bile sık rastlanmaktadır. Ölü Filaria proteini kısa süreli yüksek ateşlenmeler, lenf damarenflamasyonuna ve hatta başağrısına bile neden olabilir. Genel olarak tüm bu parazitlerin gıda intoleransıyla beraber kronik egzamaya neden olma olasılığı bulunmaktadır.
Sonuçta ortaya çıkan nöropatiyle aşağıdaki semptomlar oluşabilir: Migren, polinöropati, epilepsi ve hiper-aktivite sendromu. Bununla birlikte omurga sorunları ve romatizmal sorunlar da tanımlanmıştır. Temel testler esnasında parazitler için test yapmak zorunluluktur.
Kahve migren ağrısını tetikler mi?
Kahve migren atağını tetikleyebileceği gibi semptomların geçmesine de yardımcı olabilir. Perifer kan damarlarını genişletirken diğer kan damarlarını daraltmaktadır. Bu nedenle kahve migren için tavsiye edilmektedir ancak belirtiler ilk hissedildiği anda sade ve yeterli miktarda tüketilmesi gerekir.
Çikolata migren sebebi mi?
Çikolata feniletildiyamin adında bir migren tetikleyicisi içerir. Buna ek olarak içindeki miktar göz önüne alındığında aynı zamanda kakao, fıstık ezmesi, Peru balsamı, süt, şeker ve koruyucu katkı maddeleri içerir. Ayrıca çocuklar arasında çok sevilen ve tüketilen Nutella benzeri krem-çikolata ürünlerine de dikkat edilmesi gerekir.
Şarap migren ağrısını tetikler mi?
Şarap içtikten sonra ortaya çıkan baş ağrısı sülfür, tiramin veya histamin arasında meydana gelen olumsuz sinerjiden kaynaklanabilir. Sülfürün elma, kuru meyve, hazır çorbalar, marmelat, meşrubat, elma sirkesi ve diğerlerinin yoğunlaştırdığı türden baş ağrılarının önemli bir tetikleyicisi olduğu anlaşılmıştır. Buna ek olarak tüm sülfitlerin, özelliklede tartazin gibi yapay renklendiricilerle beraber astım hastaları için potansiyel olarak tehlikeli bir madde olduğu not edilmelidir.
Glutamat(çin tuzu) içeren gıdalar migren yapar mı?
Bu türden baş ağrıları insanlar arasında “Çin Yemeği Sendromu” olarak da bilinmektedir. Bu madde bir tatlandırıcı ve modifiye edici olarak hareket eder ve testlerde çoğunlukla pozitif çıkar. Baş ağrıları migren seviyesine kadar ulaşabilmektedir. Beraberinde çoğunlukla kalp çarpıntısı, terleme ve boyun tutukluğu gibi belirtiler eşlik eder.
Nitritler baş ağrısı tetikleyici
Önemli baş ağrısı tetikleyicilerinden biridir. Nitritlere çok sık rastlanır ve özellikle bazı et ürünlerinde koruyucu olarak bolca bulunmaktadır. Örnekler: Sosis, hamburger, salam, konserve etler ve donmuş pizza üzerindeki et ürünleri. Bu türden baş ağrıları söz konusu gıdanın tüketilmesinden 30-60 dakika sonra başlar ve çoğunlukla bulantı, kusma ve baş dönmesi ile beraber ortaya çıkar. Sülfür gibi nitritler de astım hastaları için potansiyel olarak tehlikelidir. Nitritler doğum kontrol hapları ile sinerjik olarak etki gösterir ve bu nedenle konu daha da sorunlu bir hal alabilmektedir.
Hormonla baş ağrısı neden olur mu?
Özellikle kadınlarda hormonal yapıda yaşanan rahatsızlıkların şiddetli baş ağrısı ve migren tetikleyebileceğini günümüzde yeterince iyi bilmekteyiz. Cinsel hormonlarda büyük değişiklikler olması halinde benzer etkiler erkeklerde de görülebilmektedir. Kadınlarda bu rahatsızlıklar genelde kalıtımsaldır. Kan damarlarını daraltma etkisine sahip östrojen, LH (luteinik hormon) ve LTH (lüteotropik hormon) hormonları kafa bölgesinde ağrı gelişmesine neden olabilir. Bununla beraber altı çizilmesi gerekir ki esas sorun, hormon seviyesindeki değişiklik değil; bünyenin uyum gösterme kabiliyetindeki yetersizliktir. Menstrüasyon döngüsü esnasında beden metabolik aktivite, sıvı dengesi ve genel sinir sistemi gibi birçok belirgin değişikliklere maruz kalır. Östrojen daha yüksek miktarlarda NaCl tutulumuna neden olur ve bu dokularda daha fazla sıvı bulunmasına neden olur. Bu döngü ödemli şişmelere neden olur ve aynı zamanda mastodini (regl öncesi şiş ve hassas memeler) nedenidir. Bu süreç aynı zamanda dahili basıncın artmasına ve dolayısıyla baş ağrılarına neden olur.
Buna ek olarak östrojen, fibrinleri harekete geçirerek ve fibrinolazı azaltarak kandaki koagülasyon kapasitesini arttırır. Eritrositler kümelenerek kanın kıvamını arttır ve tromboz riskini ortaya çıkarır. Kandaki sorunlu akış karakteristiği östrojen baş ağrısının temelini oluşturur. İşte bu aşamada migren hastalarının doğum kontrol hapı gibi östrojen preparatlarını kullanırken neden dikkatli olmaları gerektiği anlaşılmaktadır. Hapı kullanan baş ağrısı hastalarının en azından üç ay boyunca ara vermeleri tavsiye edilmektedir. Bu süre bedenin eski dengesine ulaşması için gereken süredir. Hapın kullanılmadığı zamanlarda ağrının azalması ve sadece tüketime tekrar başlandığında tekrar ortaya çıkması beklenir. Böyle olması halinde hapın etkisi kanıtlanmış olur. Bu gibi hallerde farklı doğum kontrol yöntemlerinin tercih edilmesi gerekir. Ancak günümüzde böyle hallerde daha düşük östrojen ve daha yüksek progesteron içeren doğum kontrol hapları verilmektedir.
Yumurtlama döneminin başından itibaren progesteron seviyesi doğal olarak arttığından böyle bir uygulama vardır. Ancak eğer östrojen seviyesi daha yüksek olursa baş ağrıları tekrar kendini gösterebilir. Sonuçta işin gerçeği hamilelik ve menopoz döneminde düşük östrojen seviyeleri daha az baş ağrısına neden olur. Bu bağlamda kadınlardaki östrojen seviyesinin erkeklere oranla neredeyse on kat fazla olduğunu unutmamak gerekir. Bu fark iki cins arasındaki baş ağrısı oranıyla örtüşmektedir
Birçok hamile kadının özellikle 3.-6. aylar arasında kendilerini özellikle iyi hissetikleri bilinen bir gerçektir. Hormonal değişiklikler bir yana bunun bir nedeni daha olabilir: daha öncede belirtildiği gibi bebeğin bedeni yüzen (düşmüş) böbrekleri destekleme eğilimindedir, bu sayede tüm olumlu sonuçlarıyla suprarenal bezler tam fonksiyonlarını geri kazanır. Pek çok baş ağrısı hastasının aynı zamanda frijidite, iktidarsızlık ve sapkınlık gibi cinsel sorunlarının olması baş ağrısı ve hormonal seviye arasındaki yakın ilişkiyi desteklemektedir.
Sırt ve boyun ağrıları migrene neden olur mu?
İskelet-kas sisteminin genel olarak bu kadar az ilgi görmesi inanılmazdır çünkü pek çok baş ağrısı bu sistemle bağlantılı olarak ortaya çıkmaktadır. Konu hakkında uzmanların birçoğu baş ağrılarının %80’inin kaynağının omurga rahatsızlıklarında olduğu konusunda hemfikirdir. Vertebral, servikal ve spondilojenik kaynaklı baş ağrılarından söz edilebilir. Başta üniversite mezunları, diş doktorları, kuaförler, boyacı ustaları ve bunun gibi pek çok iş alanının gerektirdiği sorunlu postür nedeniyle belirgin kas spazmları ve bunun soncunda tüm boyun/sırt kaslarında sertleşme vakalarına sıkça rastlanmaktadır. Uzun süreler kötü pozisyonlarda kalmak başka postür sorunları yaratmakta ve bu kas setleşmesine (jeloz) neden olmaktadır. Kişinin bu bölgeleri esnekliğini yitirmiş hale gelmektedir. Bu yoğun ve uzun-vadeli spazmlar sıkıntılı baş ağrılarının gelişmesine neden olabilmektedir.
Migrende kalıcı tedavi olur mu?
Doğru teşhis ve doğru tedavi yöntemi ile migren kesinlikle tedavi edilir. Uzun yıllardır migrenin sebebi olarak stres gösterilmiştir. Migren veya başka bir hastalıkta elbette stresin etkisi vardır. Ancak burada önemli olan stresin var olan problemi arttırdığı, su yüzüne çıkarttığı veya altta yatan sebebi provoke (uyarır) ettiğidir. Ancak şu hususu da belirtmek gerek: Stres olmadan hayat devam edemez.
Tedavide; 1– Hastalık nedeni(ajan veya ajanları ) tespit edilir. 2– Hastalık nedenleri vücuttan uzaklaştırılır. 3– Vücudun hastalığı yenmesine yardımcı olan yöntemlerle tedavi devam eder. 4– Hastaya yapılan tedavide amaç hastaya hiçbir şekilde zarar vermemektir.
Tedavi süreci; Kliniğimizde migren tedavisini nasıl yapıyoruz?
Bizim kliğinimizde hastaların ilk olarak detaylı bir hastalık öyküsü alınır. Fiziki muayenesi yapılır. Daha sonra Biyorezonans test yöntemleriyle hastalığa sebep olan etkenler tespit edilir. Bu uygulamalar her hastaya ve her hastalığa özeldir Bu testlerin yanı sıra kliniğimizde ayrıca ACUGRAPH CİHAZI kullanılarak, hastalar Çin tıbbı açısından değerlendirmektedir. Bu cihaz vücudumuzda bulunan meridyenlerde dolaşan enerjideki eksiklik ve fazlalıkları tespit etmekte ve bunların düzeltilmesine yönelik akupunktur reçeteleri vermektedir. Kronik baş ağrılarının tedavisinde çok önemli bir yeri olduğu herkes tarafından bilinen akupunktur yöntemi, diğer yöntemlerle birlikte kliniğimizde başarı ile uygulanmaktadır. Sonuçta; Vücut için zararlı olan gıdaların diyetten uzaklaştırılması, vücudun metabolik faaliyetlerinin düzeltilmesi ve akupunktur ile vücudun kendi kendini tedavi etme yeteneğinin desteklenmesi ile hastalık tedavi edilmekte ve kesin sonuçlar alınmaktadır. Migren tedavisi mümkün mü?Migren tedavisi yapılabilir mi? 1– Migren ağrılarının oluşmasına sebep olan etkenlerin tespitinden sonra biorezenans tedavi tekniği ile hastaya Detoks yapılır. 2– Tespit edilen ajan gıdalar ise tespit edilen gıdalar beslenmeden çıkarılır. 3– Ajan toksik maddeler ise Detoks ve chelasyon yardımı ile vücuttan uzaklaştırılır. 4– Ajan vitamin ve mineral eksikliği ise eksiklikler yerine konulur. 5– Eğer ajan mide bağırsak bozukluğundan(disbiyozis) ise disbiyozis tedavi edilir. a– Konstipasyon veya diyare varsa tedavi edilir. b– Bağırsak kolon temizliği(EMR) yapılabilir. c– Karaciğer safra yolları temizliği uygulanabilir. d– Mide phsı normal sınırlarına getirilir. e– Bağırsak phsı düzenlenir. f– Eğer pankreasın ekzoprin işlevi düzenlenir. 6– Hastanın yeteri kadar su içmesi düzenlenir. 7– Vücuda herhangi bir zarar vermeden vücudun kendi kendini tedavi etme ve restore etme yeteneğini ortaya çıkarmak için çeşitli yöntemler uygulanır. Bunlardan bir tanesi ve en önemlisi “akupunktur” tedavisidir.( Organ arasındaki ahengi, işleyişi düzenler)
Not: klinikte her hasta önce test edilir, hastalık sebepleri tespit edilir ve tedavisi düzenlenir. MİGREN, AKAPUNKTUR tedavi yöntemi ile destekleyerek çok kısa bir zamanda tedavi edilir. Sağlıklı mutlu günler dilerim.
0 notes
sifahane · 6 years
Text
Yaz Sıcakları Nefesinizi Kesmesin
Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi http://www.sifahanemerkezi.com/yaz-sicaklari-nefesinizi-kesmesin/
Yaz Sıcakları Nefesinizi Kesmesin
Sıcaklarla birlikte nem oranının da artmasıyla özellikle astım ve KOAH hastaları ciddi sorunlar yaşayabiliyor. Yaşlıların daha fazla sıkıntı yaşadığı bu aylarda kalp, diyabet ve böbrek hastalarının kullandıkları ilaçlar ısı dengelemesinde zorluklara neden olabileceği için bu dönemde gerekli tedbirlerin alınması büyük önem taşıyor. Şifahane Sağlıklı Yaşam Merkezi’nden Dr. Recep Çelik, yaz aylarında tetiklenen akciğer hastalıkları ve korunma yolları hakkında bilgi verdi. *Sıcak, nem yüksekliği ve polenler astımı tetikliyor* Amerika’da yapılan bir çalışmada hava sıcaklığındaki 10 derecelik artışın aynı gün içinde acil servise başvuranların sayısını 4.3 kat artırdığını göstermektedir. Vücudun ısı düzenlemesini yapamamasıyla hava kirliliği ve nem yüksekliği 75 yaş üstü insanlarda solunum sistemi hastalıklarına bağlı hastaneye yatışları %90’lara kadar artırmaktadır. Astım, hava yollarında mikrobik olmayan iltihaplanma ve daralmaya bağlı olarak nefes alıp vermede zorlanma, öksürük, göğüste sıkışma gibi belirtilerle ortaya çıkmaktadır. Sıcak, nem yüksekliği ve yaz aylarındaki bazı polenler hastalığın kötüleşmesine neden olabilmektedir.
0 notes