Sonra araya zamanlar girdi, mekanlar girdi, insanlar girdi. Yaşamak, düşlerin büyüklüğüne göre acı veriyordu insana. Yine de dünya, herkesten bir kalıba dökememişti seni. Bir gece yolculuğunda karşılaşmıştık, anımsar mısın? ikimizde içimizdeki çocuğu dışımızdaki büyükle gizliyorduk. Ay ışığının sabaha kadar eksilmediği trenin camlarından, saatlerce bozkırın yalnızlığı akmıştı. Herkesin şarkısını göğsüne düşürdüğü gecenin geç vaktinde, baktığı camlar buğulanan iki iç çekiş olarak kalmıştık. “Gücenik güceniği saçının telinden tanır” demiştim, gözlerimi usulca indirerek suskunluğuna. Yüzünü camlardan toplayıp dönmüştün uzun yolculuğunundan. Gülüşün, derin bir gölün menevişlenmesiydi. Nasıl da yakışmıştı sözüme ve geceye. Gizlice gönenmiştim. Gözlerindeki ağrıya güvenerek uzanmıştım parmaklarına. “Sözcükler çok cılız bir terazidir yüreğin yükünü tartmada” demiştin; “gücenik elbette tanır güceniği, canına yapışmış durgunluktan” Bir şeyin parçalarını bir araya getirmek gibi dönmüştün yeniden camlara. Gece daha mı kolaydı, daha mı zor, seçemez olmuştum. “Her duyguyu dile getirmek gerekmiyor biliyor musun? Nasıl her duyguya isim koymak gerekmiyorsa” Alnındaki bulutları öperek çekilmiştim kıyılarıma. Bunu elbette en iyi ben bilirdim; adını koyduğu her şeye yenilen ben.
Gecenin verdiğini sabaha teslim ederek inmiştik trenden. Senin aklında, benim gövdemde bir karıncalanma, geldiğimiz yol kadar uzun bir suskunlukla bakmıştık denize, bir imkansızlığı ezber eder gibi. Sen yitirdiğini arıyordun, ben koruduğumu koyacak yer bulamıyordum.
Kişi kendi kendisiyle baş başa kalabildiğinde kendini olumlu bir noktada bulamayınca, içinin gittikçe boşalmakta, benliğinin gittikçe bir şeyler yitirmekte olduğunu ayırt ediyor. En azından, bir yoğunluk azalmasıdır bu. Yoğunluğunu yitiren birkaç damla cıva düşünün, civalığı kalır mı onun? İnsanın özü de böyledir. Pisliklere bulaştıkça aşınır, azalır, sonunda yok olur. Ve bu durumdan kurtulmak için sığınılacak, sarınılacak tek şey sevgidir bence. Sevginin kapısını her zaman açık bulabiliyorsunuz. Hele de insan sevgisinin. Öteki çoğu kapılar gibi sırtı dönük durmuyor kişiye. Ve o kapıdan girince içeriye, göz alabildiğine derin bir ırmakla, sonsuzluğa uzanan bir aydınlıkla karşılaşıyorsunuz. Gözleriniz kamaşıyor. Ne demişti Sait Faik “Bir insanı sevmekle başlar her şey” daha da genişletebiliriz: Her şeyi sevmekle başlar, en başta da insan olmak…
Yaşamak, tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek, hayatın sarsılmaz bir mantıkla akıp gidişini seyrederek yaşamak; herkesten daha çok, daha kuvvetli yaşadığını bir âna bir ömür kadar çok hayat doldurduğunu bilerek yaşamak…
Ve bilhassa bütün bunları anlatacak bir insanın mevcut olduğunu düşünerek, onu bekleyerek yaşamak.
Dünyada bundan daha ferah verici bir şey olabilir miydi ?
Yare duyduğum hasreti yine yolla çarpmışken, Gecenin göğsünü yara yara giden bir yolcu otobüsünde, avuçlarımda yarin kokusu, gökte ay, gönlümde ince derin bir sızı 🍂🌙
Sana buraya bazı şeyler koyuyorum. Lazım olursa açar okursun, Olmazsa da olsun, bir zararı yok burada dursun.
Şuraya bir cümle koydum. Bırak, acımızı birileri duysun. Hem zaten şiir niye var? Dünyanın acısını başkaları da duysun!
Acı mıhlanıp bir kalpte durmasın. Ortada dursun. Olur ya biri eline alır okşar, biri alnından öper. Az unutursun.
Buraya tabiatı koydum. Ağaçları, suyu, ovayı, dağı. Onlar bizim kardeşimiz, çok canın sıkılırsa arada onlarla konuşursun.
Buraya, küçük mutlu güneşler koydum. Günlerimiz karanlık ve çok soğuyor bazı akşamlar, ısınırsın.
Buraya, bir inanç bir inat koydum. Tut ki unuttun, tekrar bak, o inat neyse, sen osun.
Buraya yolun yokuşunu koydum. Bildiğim için yokuşu. Zorlanırsa nefesin, unutma, ciğer kendini en çabuk onaran organ, valla bak, aklında bulunsun.
Buraya umutlu günler koydum. Şimdilik uzak gibi görünüyor, ama kimbilir, birazdan uzanıp dokunursun.
Buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak; sen şahane bir okursun. Mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun. N'olcak ki, bırak patronlar seni kovsun!
Burada bir tutam sabır var. Kendiminkinden kopardım bir parça, (bende çok boldur) lazım oldukça ya sabır ya sabır, dokunursun.
Burada güzel çaylar var. Bu aralar senin için çok önemli. Bitki çayları, kış çayları, şuruplar, kompostolar. Demlersin, maksat midene dostluk olsun.
Şuraya Youtube'dan müzikler, Bach dinle filan, koydum. Ama müzik konusunda sen benden daha iyisin, koklayıp buluyorsun.
Buraya bir silkintiotu koydum. Kırk dert bir arada canına yandığım, kırkına birden deva olsun. 🌙🍂 25.01.2024 21.00