Leyla'nın bel ağrıları bir kız kardeş ve sırtını yaslayacağı bir abla istemesi, film boyu kibrinde boğul be adam diye yükseldiğimiz babanın sahneden inerken hayatında ilk defa gördüğü hürmeti yitirirkenki yıkılışı, abilerin bir baltaya sap olma umutlarının ellerinden kayıp gitmesi, hayal kırıklıkları ve o kadar şey yaşandıktan sonra Leyla'nın doğum günü için çerez hazırladığını görmek, aynı evde toplanıp kutlama yapmaları... Fazlasıyla yoran ve kalp kıran bir film.
"Salak değiller. Yoksulluk özgüvenlerini kaybetmelerine ve salak gibi görünmelerine neden oluyor."
Bir gece şeytana uyup iradesiz gibi önüne konan bir dizi yanlışı hiç itiraz etmeden yapan üniversite öğrencisi gencimiz bir anda kendini vahşi bir cinayetin baş şüphelisi olarak buluyor. 3. Sınıf bir avukat genci kurtarmaya çalışıyor. Ama çok da çalışmıyor. Alkol ve uyuşturucunun tüm kötülüklerin anası olduğunu iliklerimize kadar hissettirmesi, avukatın "gerçek" bir davayla uğraşırken geçirdiği karakter gelişimi ve saf bir genci birkaç ayda bambaşka bir insana dönüştüren adaletin ve hapishanenin manyakları ile sevdiğim bir dizi oldu.
Kahramanlaştırılmış karakterlerin ve mucizevi olayların olmaması dizide en sevdiğim şey. Tabii korenin en iyi ağlayan erkek oyuncusu da yine hıçkırıklarını konuşturmuş.
Bir de avukatın yüzü gözü yara içinde mahkemedeki son çırpınışları olan savunması, en iyi mahkeme sahneleri listeme alt sıralardan giriş yaptı.
Taşlıkları serin, suyunun boğazımızdan önce gözlerimizde çağıldadığı bir medeniyetin hanelere, ne hazin ki cehaletten evvel kendi hıyanetimizin saldırısı ile harap oldu. Zikir necis ağızlardan kaçtı Rehavet, ölümcül beden kafesine sindi. İdare-i maslahat siyaset oldu. Kolay ama murdar kazanç iktisat oldu.
Bereket asırlık deyişlerin sağır kelimeleri arasında sırıtıyor. Bereket, "rekolte" kuraklığında.
İnsan, sonluluğun sıkıntısını atmak için sonlu iplere tırmanırken, o aşikâr sırrı, yani sonsuzluk anahtarını bilenler bile ayrıntı sıkıntılarına boyun eğdiler. Şimdi akıllardaki muhasebe, çerçevesi sonsuzluk olan arayışlara yine sonlu fitneler getiriyor. Kalp nerede?
İnanılmaz rahatsız edici, dövülmüş hissi veren o film. 1980'ler Güney Kore taşrasında geçen, bir cinayet vakasının çözülmesinden çok dedektiflerin psikolojik çıkmazlarına ve başarısızlığın sonuçları şiddetlendikçe tutumlarında yaşanan değişime odaklanan tüyler ürpertici bir hikaye
Kaç aydır düzgün alışkanlıklar edinip hayatımı düzene sokmaya çalışıyorum. Ne kadar ölçülü gitsem de kırılma noktalarım çok oluyor. 'That girl' akımına kapıldım ancak bu akım aslında yalnız yaşamayı öğütler gibi göründüğü için beni çok fena yanılttı. Bu yalnız başına olacak bir şey değilmiş, güzel ilişkilerin yoksa yolun sonu tükenmişlik. İnsan yaşamına düzen ve iyi alışkanlıkların yanında muhabbet gerekirmiş, sevdiği insanlar gerekirmiş. Böylece en dönülmez görünen kırılma noktalarında bile sevdiklerinden güç alıp yola devam edebilirsin. Bunu, ablamın muhabbetini tattıktan sonra onu uzak bir yerde bırakıp gelince anladım. Sanırım bir yanımız hep yarım kalmaya mahkum.