Sabahın erken saatleriydi. Alarm sesleri kulağı adeta çınlatıyordu ama kalkmak isteyen kim ki? Yorganı tekrar başına çekip derin rüyalara geri dönmek istedi kadın.
Pencereden garip bir uğultu geliyordu. O tatlı uyku o kadar güzeldi ki kalkıp bakmak ya da alarmı susturmak adeta bir işgenceydi onun için. Fakat o güçlü uğultu dinmek bilmezken insanın merakını uyandıran bir şeyler vardı orada. Önce alarmı susturdu, ardından uyku dolu gözlerle pencereye doğru ilerledi. Ortalıkta hiçbir şey yoktu. Tam boşuna kalktım dercesine söylenecekken dışarı küçük bir su birikintisinden ilerleyen kağıttan bir gemi dikkatini çekti. Gemiyse salına salına rüzgarın da hız verdiği su birikintisinde ilerlemeye devam ediyordu. Kadın, küçük bir çocuk misali merakına yenik düşmüş olacak ki büyük bir heyecanla aşağı indi, dışarı çıktı. O minik geminin nereye varacağını o kadar merak ediyordu ki üstündeki pijamaları bile değiştirmeden çıkmıştı. Yavaş adımlarla minik geminin gittiği yolu yürümeye başladı. Kendince eğleniyordu, sonuçta sabahın bu saatinde kim bir minik gemiye takılıp sokağa çıkardı ki. Gemi rüzgarın da oluşturduğu hızla ilerlemeye devam ediyordu derken bir yerde su birikintisinin de bitmesiyle duraksadı. Kadın o kadar gemiye odaklıydı ki nereye geldiğinin nerede olduğunun bile farkında değildi. Gemiden odağını çekip, kafasını kaldırıp nerede olduğuna baktığında ise dehşete düşmüştü. Etrafında bir sürü cesetle karşı karşıyaydı. Bazı ölü bedenler yerde, bazıları zindan denebilecek küçük kafeslerde can çekişip ölmüş gözüküyorlardı.O minik geminin o minik bir mutluluğun bu kadar yıkım yaratacak bir yere sürüklemesi kadını sarsmakla kalmayıp yıkıp geçmişti.