Tumgik
#tunga uyar
okuryazarlar · 1 month
Text
Tumblr media
26 Mart Dünya Ölmeme Günü:
Masada bulunanlar: Can Yücel, Salim Şengil, Edip Cansever, Tomris Uyar, Muhteşem Sünter, İsa Çelik, Mehmetcan Köksal, Turgut Uyar, Dürnev Tanseli, Nezihe Meriç, Ömer Uluç, Tunga Uyar.
📷: İsa Çelik Arşivi, 26 Mart 1981
26 Mart 1981’de, Can Yücel, Salim Şengil, Nezihe Meriç, Edip Cansever, Tomris Uyar, Turgut Uyar, Tunga Uyar, Muhteşem Sunter, Mehmetcan Köksal, Dürnev Tunaseli, Pertev Tunaseli, Ömer Uluç ve İsa Çelik‘in bir araya geldiği ve Dünya Ölmeme Günü’nün adının konduğu ilk sofrada oturan isimlerden önemli bir kısmı hem kendi kuşağını hem de takip eden kuşakları kelimeleri üzerinden hüzünle, bireysel varoluşun efkarı bol sorunlarıyla, yalnızlıkla, rakı sofralarıyla ve şiirin yepyeni bir haliyle tanıştıran İkinci Yeni şairlerinden oluşuyordu.
Hikayesiyse; 1981 yılının 26 Mart gecesi bahsi geçen ustalar Rumelihisarı'nda bir meyhanede oturup dertleşmişler. Konu ölümden açılınca Turgut Uyar masaya bir şişe rakı daha söylemiş ve rakı gelince o an orada bulunan herkese isimlerini şişenin üstüne yazmalarını istemiş.
Ardından,
“Bakın, seneye tekrar 26 mart gecesinde burada buluşacağız. Bu şişeyi içeceğiz. Öyle ölmek, eksilmek falan yok.” demiş.
Ardından bu bir geleneğe dönüşmüş. Tüm o şairler nerede olurlarsa olsunlar her 26 Mart akşamında aynı meyhaneye gidip, senede bir kez de olsa dostlarının hala hayatta olduğunu görmeye devam etmişler.
Ta ki Turgut Uyar’ın ölümüne dek. Turgut Uyar gittikten sonra bu geleneği sürdürmeyi bırakmışlar. Aralarında oynadıkları bu tatlı ve hüzünlü oyunun ismi ise “Ölmeme Günü” olarak kalmış.
65 notes · View notes
viskiyidir · 6 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
“Ertesi gün için bir şey diyemem ama rakı içtiğin gün ölmezsin.’’
Mart'ın 26'sı “Ölmeme Günü”
10 notes · View notes
mustafasalihbozok · 4 years
Text
Turgut Uyar; Rumelihisarı Mezarlığı'nda toprağa verilirken Edip Cansever, sessizce arkadaşının cenazesi başında durmaktadır. Cansever'in bu sessiz ve düşünceli halini gören Turgut Uyar'ın oğlu Tunga Uyar, şairin yanına yaklaşır, ne olduğunu sorar.
Edip Cansever, şu yanıtı verir:
'Ben kendi ölümümü seyrettim!'
#TurgutUyar
22 Agustos 1985 Anısına saygıyla.
Allah rahmet eylesin 😘
Tumblr media
13 notes · View notes
sybllll · 4 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
#Anma
#TurgutUyar
Doğum: 4 Ağustos 1927
Ankara, Türkiye
Ölüm: 22 Ağustos 1985 (58 yaşında)
İstanbul, Türkiye
Meslek: Şair
Evlilik:
Yezdan Şener (1947–1966)
Tomris Uyar (1969-1985)
Çocuklar:
Bekir Tunga Uyar, Semiramis, Şeyda, Hayri Turgut Uyar
Turgut Uyar, Fatma Hanım ile Hayri Bey'in altı çocuğundan beşincisi olarak 4 Ağustos 1927'de Ankara'da dünyaya geldi. Babası orduda harita binbaşısı olarak görev yapmıştır ve Ankara'nın ilk Latin alfabesiyle yazılan sokak levhalarını geceler boyu çalışarak yazmış bir hattattır. Annesi ise ev hanımıydı. Babasının görevinden ötürü ilköğrenimi farklı şehirlerde okurken ortaöğrenimine maddi nedenlerden dolayı yatılı askerî okulda devam etmek zorunda kalmıştır. Bursa Askerî Işıklar Lisesi'nden 1946 mezun olan Uyar, bu okulda mutsuz olduğunu şu sözlerle dile getirmiştir:
"Asker okullarında hiç mutlu olmadım. Genellikle yatılı okullarda mutlu olan çocuk yoktur sanıyorum. Başkalarının, hatta somut başkalarının değil de, hiç kavrayamadığım bir otoritenin belirlediği ve çoğu zaman saçma bulduğumuz bir şeyler yaşamak..."
Yükseköğrenimini Askerî Memurlar Okulu'nda okurken annesinin isteği üzerine 1947'de Yezdan Şener ile evlenmiştir ve bu evlilikten Semiramis, Tunga ve Şeyda adlarında toplam üç çocuğu olmuştur. Bu okuldan mezun olduktan sonra "kura" ile memur olarak Posof'a atanmıştır. Ayrıca Terme ve Ankara'da da personel subayı olarak görev yapmıştır. 1958'de bu görevden ayrılarak Türkiye Selüloz ve Kâğıt Sanayi'nin Ankara'daki şubesinde çalışmaya başlamış ve 1967'de buradan emekli olarak İstanbul'a yerleşmiştir. 1966'da ilk eşinden boşanmıştır. İstanbul'a yerleştiğinde o dönem Yezdan Şener ile evliliklerinin bitme aşamasına gelmesinin ardından Cemal Süreya ile Tomris Uyar, şiir üzerine mektuplaşmaya başlamıştır.Bu mektuplaşmalar olumlu sonuçlanmıştır.1969'da ise Tomris Uyar ile dünya evine girmişlerdir. Tomris Uyar ile evliliklerinden bir erkek çocukları (Hayri Turgut Uyar) oldu. 22 Ağustos 1985'te sirozdan vefat etmiştir.
💙💙
Turgut Uyar’ın Kaleminden Hayatına Dair Bilmediğimiz 9 Küçük Ayrıntı
1. Merhaba dünya
“Ankara’da doğdum. İlk hatırladığım mekân, iki katlı, iki katı biraz karanlıkça küçük bir ev. Ve bu evde ilk zehirlenme”
2. Kâğıt kalemle ilk tanışma
“Babam harita binbaşısıydı. Çalışkan bir adamdı, çok iyi bir hattattı. Ankara’nın Latin alfabesi ile ilk sokak levhalarını, geceler boyu çalışarak ilk o yazmıştı. Ölümünden on-on beş gün öncesine kadar çalıştı ve her akşam içti rakısını. Seksen yaşını aşmıştı öldüğünde. İstanbul’a göçtük. İlkokula orada başladım. “Hırka-i Şerif İlkokulu” ya da “19. İlkmektep”
3. İlk öğrencilik
“Müziğe ilk yakınlığım alaturkayla olmadı. Oysa babam ut, ölen büyük ablam keman, küçük ablam her türlü telli sazı çalardı. Müzikle ilk yakınlaşmam Necip Celal Antel’in tangolarıyla başlar. Hüzünlü bir çocuktum. Nedense hep ağlamaya hazır. Dördüncü sınıftaydım. Henüz kare’ye murabba, paralelkenar’a mütevaziyüladla, yamuk’a sibinmünharif, çarpma’ya darp, bölme’ye taksim diyorduk. Bir yıl sonra, beşinci sınıfta değişti terimler. Artık nakıs, eksi; mustatil, dikdörtgen olmuştu.”
4. İlk aşk
“İlk aşkım, sarsıcı, hüzünlü, umarsız ilk aşkım o yıla rastlar. Bir mahalle arkadaşımın dayısının kızı. Onun da benden hoşlandığını sanmak istiyordum. Ne var ki, tek yabanlık pantolonumun tam cebinin üstünde kolay kolay saklanamayan bir yırtık vardı.”
5. Özgürlük tutkusu
“Asker okullarında hiç mutlu olmadım. Genellikle yatılı okullarda mutlu olan çocuk yoktur sanıyorum. Başkalarının, hatta somut başkalarının da değil de, hiç kavrayamadığım bir otoritenin belirlediği ve çoğu zaman saçma bulduğumuz bir şeyler yaşamak.”
6. İlk şiir
“İlk şiirim 1947 yılında Yedigün dergisinde yayımlandı. Çok önemsemedim. Heyecanlanmadım. O derginin şiir beğenisinin üst düzeyde olmadığı duygusu vardı içimde. Bir inat sorunuydu benimki. Sonraları, küçücük Kaynak dergisi ile inatlaşmaya başladım. Bir yıl sürdü. Başardım.”
7. Geçim derdi
“1948 yılında kur’a usulü tayinle Posof’a gittim. Yirmi bir yaşında, evli ve bir çocuklu olarak. Posof’a varışımızın ertesi günü, ilk maaşımı, işe geç başladığım için alamadım ve ilk kez borçlandım. Bakkala gidip kuru fasulye almak istedim. Yoktu kuru fasulye veya benzeri yiyecekler. Böylesi kıyı köşe yörelerde, herkesin kışlık yiyeceğini yaz ortalarında edindiğini öğrendim”
8. Şairin doğrusu
“Galiba ilk’ler değil önemli olan. Koşullar. Bir yaşta herkes dünyayı kendine göre görür, kendine göre yorumlar. Bu gördüğü, kurduğu, yorumladığı, genellikle doğrudur, yaratılışı doğrultusundadır.”
9. Her şeyden biraz…
“Her şeyden biraz kalır, diyor bir İtalyan atasözü. En inandığım doğrulardan biri. Söylemeden edemeyeceğim bir doğru da şu: Aşk söz konusu olduğunda, ikinci de, üçüncü de, sonuncu da ilk’tir.”
0 notes
yurekbali · 7 years
Text
Tumblr media
“Edip Cansever” anısına... (8 Ağustos 1928, İstanbul - 28 Mayıs 1986, İstanbul) Hiç böyle ısınmamıştım; daldaki vişneye, vitrindeki aydınlığa, salça kokusuna mutfağımın, akan dereye, uçan buluta, hiç böyle ısınmamıştım yaşamaya... _Edip Cansever, Yaşamak Telâşı Edebiyatımızda “İkinci Yeni Şiiri” dendi mi; Cemal Süreya, Turgut Uyar’la beraber hemen aklımıza gelen isimlerden biridir Edip Cansever. İkinci Yeni’nin en şiir tutkunu ve Türk edebiyatının mihenk taşlarından... Şiirle yatıp, şiirle kalktı Edip Cansever. Şiir onun, vatanıydı... “Benim için tek mutluluk şiir yazmaktır.” diyordu... Ölümünden sonra yakın dostu Cemal Süreya şöyle demişti “Edip Cansever” isimli dörtlüğünde... “Yeşil ipek gömleğinin yakası büyük zamana düşer.  Her şeyin fazlası zararlıdır ya, fazla şiirden öldü Edip Cansever.” Orhan Veli deyimiyle, bir masal kahramanı olan Edip Cansever, 58 yıllık yaşamına 17 şiir kitabı sığdırdı. Duygudan çok düşünceyi ön plana alan yapısıyla şiirleri kolayca ezberde kalmasa da, çok sesli şiiriyle hep sevildi... O “Edip Cansever” ki, yine en yakın dostu Turgut Uyar’ın cenazesinde (22 Ağustos 1985) öyle dalmıştı ki, öylece bakıyordu ki defin işlemlerine; Turgut Uyar’ın Yezdan Şener'den olan son çocuğu, oğlu Tunga Uyar, Edip Cansever’in yanına yaklaşarak, “Edip amca iyi misin?” diye sorduğunda, Edip Cansever, “Ben şimdi kendi cenazemi seyrediyorum.” demişti... Ve Turgut Uyar’ın ardından 9 ay sonra, 28 Mayıs 1986 tarihinde, 58 yaşında ayrıldı aramızdan... 19 yaşında evli, 20’sinde çocuğu olup bir gençken kendini şiire veren, şiirlerinde gelecek günlerin güzelliği kadar yalnızlığı da “Her yalnızlık bir ihtilâldir” diye dile getiren, trenlere çikolata yediren “Umutsuzlar Parkı”nın şiir bekçisi, büyük büyük şair Edip Cansever’in hatırası önünde saygıyla, sevgiyle, bir kırmızı karanfille eğiliyoruz... @yurekbali * * * İdris'le Konuşma / Edip Cansever -İdris, sen ne yapıyorsun kuşların yanında? -İdris'le konuşuyorum. Kuşları okuyorum içimde, ağacın kuşlarını. Yeni pişmiş çilek reçeli gibi kaynayan, dalların üzerinde gemilere dadanan kuşları okuyorum bir de. Göklerde bir başına dolaşan görkemle, büyük denizlerdeki yalnız kuşları ve okuyorum yıllardır bütün yalnızlıkları. Okuyorum da kuş olsun, insan olsun, yalnızlık sevmesini bilmeyenlerin icadı. İşte, suları fiyakayla göğüsleyen yelkovan kuşları geçiyorlar martıların peşi sıra, ve küçük bir evin üst katı martı duvarlarından sümbüller akan. Sanki çok öpüşmelik kuşlar bunlar, çok sevişmelik ve seninle biz iyi ki sevmelerin ustasıyız, güzel şaşkınlıkların. Önce yüreklerimizi alıştırmışız buna, sonra kafalarımızı ki bu yüzden içimiz hiçbir zaman yoksul değil, yoksul olmadı. Bak bu kalın kalın ellerimi soruyordun, bu çürük çürük bakan gözlerimi. Dokunuyor ellerim gördüğün gibi, anlıyor dokunduğunu benden önce. Emiyor suyu gözlerimse, emziriyor güneşi ve uçsuz bucaksız bir maviliği yaratıyor onlar her gün, yaratacaklar elbette. Ve sözgelimi ben, üstünde gökyüzünün kum taşıyan mavnalar gibiyim. Kimi zaman kavuniçi, kimi zaman Osmanlı yeşili, sabahtan akşama seyrederim ve derim ki biz çok değerli bir yüzük taşının halkasında sıralanmışız ana sütü gibi bir aydınlık içinde. Yani şu yeryüzünü bir uçtan bir uca kuşatmışız dik tutarak gövdemizi umutla, bazan da yıkılarak kendiliğimizden ya da bir kurşunla. Ve bu hızlı akışa yaşayıp ölmek deriz. Yaşayıp ölmek, deriz, ne denir daha başka. Denir, çok şeyler denir, biliyorum. Geçecektir hayatımıza mutlaka çok inandığımız bir şeyin çocukluğu, sonra gençliği, sonra oturmuşluğu, sonra hayat hayat gibi olacaktır. Bakma sen, kuşlar bir uçumluktur ne de olsa, denizler bir fırtınalık görkemli. Bizse kendimizi insan olarak bir tohum gibi dikmişiz sonsuzluğa... _Edip Cansever, İdris'le Konuşma * * * _Görsel: Hakan Arslan 
52 notes · View notes
yazardegilim · 7 years
Photo
Tumblr media
26 mart’ın “ölmeme günü” olduğunu biliyor muydunuz? “ölmeme günü” de neymiş demeyin, edebiyatla ilgili kimselerin yakından bildiği, türk şiirinin belki de en önemli isimlerinin farkında olmadan icat ettikleri bir gün bu. tekrarlayalım, adındaki şiir’i de fark edeceksinizdir: “ölmeme günü”
gelelim hikayesine… başını turgut uyar ile edip cansever’in çektiği bir grup şair, bir gün “sevgilileri” ile birlikte rumeli hisarı’ndaki bir meyhanede oturmaktadırlar. her şey yolunda. rakı güzel. muhabbet güzel. dünya güzel.
derken, masadaki hanımlardan biri hastalığından, vücudundaki bir iğneden bahseder; vücudunda dolaşan iğnenin kalbine saplanması korkusuyla yaşadığı endişeyi anlatır. “ölüm” korkusuyla…
bir şişe rakı ister turgut uyar masaya, tüm şairlerin imzalaması için şişeyi, ardından bir geleneği başlatan o cümle gelir: “bu şişeyi al, gelecek sene bugüne kadar sakla, 26 mart’ta burada yine buluşup birlikte içeceğiz bu rakıyı.”
buluşurlar da. rakı güzel. muhabbet güzel. dünya güzel… bu şekilde gelenekselleşen, tesadüf eseri baharın da en güzel günlerine gelen “ölmeme günü”, yetmişlerin sonunda başlayıp 1985’e kadar her yıl yaşatılır.
ta ki turgut uyar 22 ağustos 1985’te “ölüp”, 26 mart 1986 “ölmeme günü” şişesinin boynunu bükük bırakana kadar… rakı güzel. muhabbet güzel. mümkün değil. -ferhan şensoy’un dediği gibi:
"ağustos yirmi iki, dediler "ustan ölmüş", çok komiksin azrail, turgut uyar ölür mü?”
dostlarınızla geçireceğiniz, keyifli bir “ölmeme günü”… kutlamadan.
cemal süreya’nın “ertesi gün için bir şey diyemem ama rakı içtiğin gün ölmezsin” sözünü bugün tekrar düşünmenin keyfi ayrı sadece.
"örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibibir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda"sını edip cansever’in…
"öldüğü gün hepimizi işten attılar" demişti yine cemal süreya, turgut uyar’ın ardından, şüphesiz "ölmeme günü" masasından da.
unutmadan;
can yücel, salim şengil, edip cansever, tomris uyar, muhteşem sünter bir “ölmeme günü” masasında. masanın diğer tarafında ise isa çelik, mehmetcan köksal, turgut uyar, dürnev tanseli, nezihe meriç, ömer uluç, tunga uyar.
- Alıntıdır.
99 notes · View notes