Önce herhalde ben yatağımı sallıyorum dedim uzanıyordum çünkü, sonra baktım masa sallanıyor, böyle böyle aklımızı yitireceğiz herhalde, yorucusun be türküye. Zaten martılar avaz avaz bağırıyor ki bu bunların normal hali ama insanı tedirgin ediyorlar.
NEŞET’İN LEYLA’SI Kıymetli Leyla,büyük usta Neşet hocanın babasının sahne aldığı gazinoda çalışıyordu.Babasını izlemeye giden Neşet Ertaş,bir gün gazino kapısında Leyla hanıma denk gelir ve o gece ustayı uyku tutmaz.Gönlüne bir yıldırım gibi düşen Leyla’yı görmek için her gün gazinoya gitmeye başlar.Leyla’yı her gördüğünde yüreği uyuşan büyük usta,daha fazla dayanamayıp bu dev sevdadan Leyla’ya bahseder.Neşet’i dinleyen Leyla duygularına saygı duyduğunu ama gönlünün onda olmadığını söyler büyük ustaya.Aldığı cevaba çok üzülen Neşet hoca,leylam beni çok üzdün diyememiş de, “ yazımı kışa çevirdin “ diye bir türkü bestelemiş.Özledikçe yazmış büyük usta.Yazdıkça halkın gönlünde taht kurmaya başlamış.Daha önce hiç kullanılmamış bir dille anlatmış leylasını halka.Sokak ortasında duran taşları bile Leyla’nın ayağına takılır diye toplarmış bu kusursuz adam.Bir gece o kadar çok özler ki Leyla’yı,sabaha kadar uyumayarak niye çattın kaşlarını türküsünü besteler.Leyla’nın sebebine bestelediği her eser,koca Türkiye’nin gündemine oturur.Leyla’dan ümidini kesen kor yürekli hoca,eline bağlamasını alıp çaldığı bir akşam üstü gökteki güneşide koynuna alarak çıkıp gelir Neşet’in Leyla’sı Şaşırıp kalan usta,ah leylam,sen leylamısın ay mısın der.? Leyla hanım,bu özel yürekli adamın gökyüzüne yaydığı o kusursuz enerjiye daha fazla kayıtsız kalamayarak teslim olmuştur.Mutluluktan ne yapacağını şaşırmış olan Neşet Ertaş,Leyla’yı orda bırakıp Babasının yanına giderek Leyla’ya olan kıymet yüklü sevdasından bahsetmiş.Bu aşka karşı çıkan baba Muharrem Ertaş,türkücüden gazinocudan gelin olmaz diyerek kovar büyük ustayı.Aylar geçtikçe Leyla’nın aşkı Neşet’in aşkının daha üstüne çıkar.İki aşık birbirini çok severler ve herkesin karşı olduğu bu Sevda’yı evlilikle taçlandırırlar.Birbiriyle konuşmayan Baba ve oğul aynı gazinoda çalışıyorlardı.Bir gün baba Muharrem Ertaş “ evladım “ diye bir türkü besteler Neşet için.İçinde aslı bozuk alma dedim evladım yer alan türküye Babasının Leyla’ya aslı bozuk demesi,Neşet Ertaş’ın yüreğini yangın yerine çevirdi.Kızdı,kırıldı, küstü atasına.Leyla’dan vazgeçmeye niyeti yoktu.Babasına bir türküyle cevap verdi oğlu da.Analar insandır,biz insanoğlu dedi büyük usta.O gecenin sabahı Leyla’nın hamile olduğunu öğrenen Neşet Ertaş,ulu arıyorsan analar ulu,sevmişiz biz onu olmuşuz kulu türküsünü besteler ve ailesiyle bağları tamamen koparır.Sevdiği kadından üç çocuğu olur ustanın.Leylam da leylam der gezer usta.Yere göğe sığdıramaz güzel gözlüsünü.Neşet’e sevgisi biten leyla bir gün ustayı terk eder. Aklını yitirmiş gibi gezen bu değerli üstat,boşa mecnun eylemişim ben beni diye bir türkü düşürür herkesin bağrına.Peşine cahildim dünyanın rengine kandım türküsü gelir bir anda.Evvelim sen oldun,ahirim sensin der.Yıllardır oğluyla konuşmayan babadan,küsmedim Neşetim,kahrettim sana diye bir ağıt gelir.Babasının çok hasta olduğunu duyan Neşet Ertaş,eline küçük bir valiz alarak Almanya’dan babasını görmeye gelir ama yetişemez.Beni babamın ayaklarının dibine gömün diye vasiyet eder.Yıllar sonra Neşet Ertaş hayatını kaybeder ve babasının ayaklarının ucuna gömülür.
Bunu şimdi neden mi paylaştım.?
Dinlediğiniz türkülerin çok kıymetli olduğunu bilin istedim.Kalp yanarsa yürek olur.Hasret çekmeyen bir kişi iki cümle yazamaz.Yazabilmen için,yanman gerek.
Leyla,Neşet’in ailesinin yaşattığı huzursuzluktan ötürü gitmiştir. Dünyada aşık sevmezler arkadaşlar.Bu yüzden nerde birbirini seven bir çift görürseniz elinizden gelen her güzelliği yapın derim ben.
Buradan Anne ve Babalara seslenmek istiyorum.Bu muhteşem hissi Allah herkesin yüreğine koymaz.Evlatlarınızdan mutluluğu esirgemeyin.Bir gönüle bir başka gönül sığdıran yaradandır.Lütfen Allah’ın işine karışmayın
Yollar bir gün yalnızlıkla çınlıyor, bir gün kalabalıkla. Bütün uzaklar yüzünde göllenmiş. Başındaki yazma rüzgârların evi.Elleri yeryüzü bahçeleri.Bütün zamanlara birden bakıyor.Birazdan ya gözyaşına ya bir türküye başlayacak. İçindeki ses gövdesini bir eski rüyaya bırakıyor. Acıdan yapılmış bir dinginlikle gülümsüyor inen akşama.
Yaşamak...
Ey yerlerin ve göklerin bağışı
Bu yalnızlıkta bile nasıl güzelsin.
•
| Şükrü Erbaş - insan bir eksik sözdür
Bir ay doğar ilk akşamdan geceden neydem neydem geceden...
Bugün araba ile işe gelirken radyoda bu türküye denk geldim. Mustafa Özarslan’ın yorumuyla dinlediğim bu türkü beni yıllar öncesine; İlk öğretmenlik yıllarıma götürdü. Şehir merkezinden 40 km uzakta bir köye öğretmen olarak atanmıştım. Okul birleştirilmiş sınıftan oluşan ve benden başka hiç personelin olmadığı tek öğretmenli köy okuluydu işte. Aynı üniversiteden mezun olduğumuz beş arkadaş ile aynı istikametteki farklı köylere atanmıştık. Şehirden geliş gidiş yapmaya karar verdik. Urfalı olan ve en son noktadaki köyde çalışan arkadaş babasının Toros taksisini almıştı. Beyaz Toros. Ben hep arka koltukta ortada otururdum. Ben hariç diğerleri pek konuşmazdı. Bir süre sonra ben de sûkut ettim. Toros’un boyu kısa, şoförlük yapan arkadaşın boyu da babası gibi uzundu. Tavan tamamen kirle kaplanmış; babasının ve arkadaşın başı sürekli tavana değdiği için o alan silinmiş olduğundan temiz kalıyordu. Ve teypte de genelde hep Mustafa Özarslan çalıyordu. Hiç hoşuma gitmiyordu şarkıları. Birkaç defa artık şunu değiştirelim desem de araba sahibi olan arkadaş, ben seviyorum deyip konuyu kapatmıştı. Birde sigarası sönmezdi hiç. Koku, pislik ve sevmediğim türküler eşliğinde gidip geliyorduk işte. Mecbursun, ihtiyacın da var mahkûmsun. Diğer arkadaşlar genelde uyurlardı. Ben ise bazen etrafı izler, bazen de şöförün tepesinde temiz kalan yere gözüm takılı kalır hayallere dalardım.
Yıllar geçti ve ben artık bu türküyü seviyorum. O yıllara götürüyor beni. Genç, idealist, çalışkan yıllarıma… Alışmışlık neticede aşinalığı doğuruyor aşinalık da aşkı, muhabbeti getiriyor. Hani en güzel yemeği hep annemiz yapar ya! Aslında en güzel yemek değildir o. Bize güzel gelmesi aşina olduğumuz içindir. Üniversitede Mardinli ev arkadaşım vardı ne zaman tereyağlı pirinç pilavı yapsam yerken yine annemin pilavı gibi olmuş der duygulanır hatta bazen ağlardı.
Aşk budur işte: “Gönlüm, aşinalıktan müktesep mübtela olmuş gönlüne.”