Tumgik
#su tilkisi
copposetiyim · 3 years
Text
Tumblr media
2K notes · View notes
didarida · 3 years
Text
Tumblr media
4K notes · View notes
Note
Sen anlatsana. Senin de vardır o anlatılmayı bekleyen hikaye şeysinden.
Herkesin anlatacağı bir hikâyesi vardır. Benim ise birden fazla hikâyem var. Anlattığım tek bir hikâyem var onlar arasında en sevdiğim ve en değer verdiğim....
Hayatta bende herkes gibi çok zor şeyler yaşadım. Hayatın gerçekleriyle çok küçük yaşta karşılaştım. Çok zordu o zamanlar taki o güne kadar. Onunla en kötü günümde tanıştım. 21 Eylül günü bir park köşesinde... Benden altı yaş büyüktü. Olmayan abim oldu. Sevmenin sevilmenin ne demek olduğunu o bana öğretti. Bildiği ne var ne yoksa herşeyi öğretti. İki yıl sürdü yakışıklıyla günlerimiz ( ona yakışıklı derdim bana kızardı ama sinirlendirmek hoşuma giderdi. Oda bana tilki derdi minik tilkim diye seslenirdi. Hoş minik tilkisi büyüdü ama o göremedi neyse ....) Kısa bir zaman dilimi olarak görebilirsiniz ama bana bir rüya gibi gelmişti. Elbet bir gün o rüyadan uyanacagimi bilmiyordum ben. Bana baba oldu, anne oldu,abi oldu, abla oldu, arkadaş oldu... O olmasaydı büyük ihtimalle ben yaşamıyor olacaktım. Ne olursa olsun yaşa ve yaşat tilkim dedi. Yasayabildim mi bilinmez yaşattın mı diye sorarsan kendimi bile yasayabildigim muamma. İki yıl fırsat bulduğum her an yakışıklının yanındaydim. O kadar seviyordum ki onu taklit ederdim onu yemek nasıl yer su nasıl içer nefes bile nasıl aldığını taklit ederdim. Konuşmasını, gülmesini... Ben sesli gülerdim onunla tanışmadan önce şimdi ise sessizce gülüyorum yakışıklı gibi... Yaşadığım şeyleri tek yakışıklıya anlatırdım. Küçük bir şey olsa bile gelip ona anlatırdım. Nazım tek ona geçerdi. Yanında nazlanirdim. Onun yanında ağlar onun yanında gülerdim. Onun yanında ben ben olurdum. Ama herşey gibi bunlarda bitti. 27 ocak günü yakışıklı doğduğu gün öldü gözlerimin önünde. Ölmeden önce bile beni düşündü ya... Onu hak etmedim bu dünya onu hak etmedi. Çok temiz bir kalbi vardı. Giderken bile yaşamamı sağladı. Onu toprağa gomerken bir yanımı da onunla beraber toprağa gömdüm. Bana şey demişti ölmeden önce" tilkim ben gidecem ama hep senin o kocaman kalbinde kalacağım, ne kadar miniksen kalbin o kadar büyük miniğim, senin kalbinde olacağım ben benim zarar görmemi istemiyorsan eğer bırakma o kirli elleriyle kalbini kirletmesinler. O kalbin öyle sevgiyle dolu ki minik tilkim nefret ve kin girmesin kalbine. Unutma kalbinde ben olacağım. Her beni özlediğinde ben hep en güzel yerinden olacağım minik tilkim" ah be yakışıklım sen benden gideli üç yıl oluyor ama ilk günkü gibi. Seni ne kadar özlediğimi anlatmaya kelimeler yetmez. Her gün parka giderim belki çıkıpta gelirsin. Ama imkansız olduğunu biliyorum yakışıklı çünkü ellerimle seni toprağa verdim. Toprak aldığını vermiyor be yakışıklı. Ölümü çok basit sanıyorlar yakışıklı yaşat diyorsunda ben kendimi yaşatamıyorum.... Sen gittikten sonra kimseye içimi dokmedim her dolduğumda bir parka gidip otururum.kalbimdeki senle konuşup dururum o bile başımdan fazla yakışıklı buna da şükür. Keşke burda olsaydın yakışıklı ve minik tilkinin ne kadar büyüdüğünü görseydin. Sen olmuşum ben yakışıklı. Herşeyim sen olmuş. O kadar mutluyum ki bunun için. Minik tilkin yakışıklı bir tilki oldu umarım beni izliyorsundur ve gurur duyuyorsundur tilkinle. Hep yakışıklım olacaksın yakışıklım....
İçimden geldiği gibi yazdım umarım uzunluğundan dolayı sıkmamisimdir. Saçma cümleler belki vardır içinde değiştirmeyecegim yakışıklının kusuru bir güzel oluyor:)
39 notes · View notes
edebiyatasigi · 2 years
Text
BİYOMLAR
Tropikal Yağmur Ormanları Biyomu
• Her mevsim sıcak ve yağışlı
Bitki Örtüsü: Geniş yapraklı yüksek boylu, yıl boyu yeşil ağaç topluluğu
Hayvan türleri: Orangutan, Puma, Şempaze, Kaplan, Maymun, Yılan, Yarasa, Jaguar, Timsah
Savan Biyomu
Güney Amerika ve Afrika (Orta kesimi) Hindistan iç kesimlerinde görülür.
Bitki örtüsü: Uzun ot, Kuraklığa dayalı çalı ve küçük ağaçlar
Hayvan Türü: Aslan, Zebra, Zürafa, Fil, Leopar, Çita, Timsah, Sırtlan, Antilop
Çalı Biyomu
Akdeniz iklimlerinde görülür. (Yazları sıcak ve kurak kışları ılık ve yağışlı)
Bitki Örtüsü: Bodur ağaç, Kızıl çam ormanlarının tahrip edilmesiyle yalancı maki
Hayvan Türleri: Puma, Çakal, Yabani koyun/Keçi, Tavşan, Karaca, Kokarca
Tundra Biyomu
Sıcaklığın sadece birkaç ay 0 derecenin üstüne çıktığı ve kışın donan toprakların yazın çözüldüğü tundra ikliminde görülür.
Bitki Örtüsü: Liken, Ot, Yer yer çalı, Yosun
Hayvan Türleri: Misk öküzü, Kutup tilkizi, Kurt, Kar kuşu, Ren geyiği, Kutup ayısı, Karibu, Palyaçi Ördeği..
Çöl Biyomu
Dönenceler çevresinde ve ortakuşağın denizden uzak iç kesimlerinde yıllık yağış miktarının 200 mm'nin altında olduğu alanlarda görülür.
Bitki Örtüsü: Kuraçıl ot, Çalı ve kaktüs
Hayvan türleri: Deve, Kertenkele, Yılan, Karınca, Çöl faresi/tikisi, akrep, örümcek
Çayır Biyomu (Orman üst sınırlarında görülür.)
Orta kuşakta yıllık yağış miktarının az olduğu yağışın belirli mevsimlerinde toplandığı yarı kurak iklimlerde görülür.
Bitki Örtüsü: Bozkır, Çayır ve preri gibi kısa boylu topluluklarından oluşur.
Hayvan türleri: Bizon, Lama, Geyik, Kanguru, Ceylan, Bufalo, Tavşan, Çakal
Kutup Biyomu
sıcaklığın yıl boyunca O derecenin altında olduğu buzul örtüleriyle kaplı antartika ile grönland adasında görülür. Bitki örtüsü yoktur.
Hayvan türleri peguen, kutup tilkisi/Ayısı, Fok
Dağ Biyomu
Himalaya, And, Alp, Kayalık vb. dağların yüksek kesimleriyle düşük sıcaklık olduğu yerlerde
Bitki örtüsü: Iğne yapraklı orman, Alpin çayırları ve bitki örtüsünden yoksun
Hayvan türleri: Dağ keçisi, Kartal, kurt, kar parsı, tibet öküzü
Yaprakları döken Orman Biyomu
Yıl boyunca nem ve yağışın fazla olduğu orta kuşağın kışları ılık yazları serin geçtiği ılıman iklimlerde
Bitki örtüsü: orman altı florası sonbaharda yapraklarını döken ağaçlar
Hayvan türleri: Boz ayı, geyik, sansar, sincap, çakal, tilki, karaca, köstebek, tavşan
İğne yapraklı Orman biyomu
kışın uzun ve soğuk yazın kısa ve serin SERT KARADAL İKLİMDE görülürm
Bitki örtüsü: Çam, göknar, Ladin (soğuğa dayanıklı ağaçlar), Tayga ormanları
Hayvanlar: Kurt, samur, vizon, Geyik, Vaşak, Kunduz, Ayı, karibu, Kar tavşanı
Tatlı Su biyomları
akarsu ve durgun sulardan oluşur.
Bitki örtüsü: kamış, saz, nilüfer, bitkisel planktan
Hayvan türleri: Kurbağa, Balık, solucan, yengeç, yılan, böcek
Tuzlu su biyomlar
deniz ve okyanus gibi tuzlu sularda yaşayan canlıların oluşturduğu biyomlar
Bitki Örtüsü: yosun, planktan
Hayvanlar: Yunus, Balina, köpek balığı, midye, deniz anasız ahtapot, deniz yılanı
0 notes
belkidebirharfimben · 5 years
Text
Bediüzzaman'ın dini 'demokrasi' miydi? (3)
Beni tanıyanlar 'ilkesellik' mevzuuna bir parça takık olduğumu düşünürler. Belki yazılarımda mezkûr bahiste zülf-i yâre dokunan şeylere de rastlamışlardır. Olabilir. Ne diyebilirim ki muhterem kârilerim? Şöhreti taşımak kolay değil. Evet. Doğrudur. Bir parça takığımdır. Yani mesela birisi yanımda "İlkesellik gerektirir ki..." gibilerinden birşeyler dedi mi, Allah Allah, nazenin tüylerim diken diken olur. Dikkatim çınlamaya başlar. Kulaklarım pur tilkisi gibi dikilir. "Vaay! Aaaa! Oooo! Cık, cık, cık. Neden efendim?" Nedeni belki biraz şudur: Ben ilkesellik argümanının, genelde sanılanın aksine, meseleleri 'sabitelere bağlamanın' değil 'sabitelerden kurtarmanın' aracı olduğunu düşünürüm. Zira kanaatimce; fıkhı olan bir dinde ilkelere tutunmak, sabitelik yolunda ileriye doğru değil, geriye doğru gitmektir. Direksiyonda oturanlar farketmese de.
Bunu bana ilk düşündürenlerse modernistlerdir. Onların, başta Kur'an olmak üzere, tüm kudsî metinleri birer 'ilkeler taslağı' haline dönüştürme taleplerinin altında yatan maksat, hepinizin artık malumudur ya, şudur: Eğer bu metinler taslak haline dönüştürülebilirlerse naklettikleri tecrübelerin somuttaki bağlayıcılığı da ortadan kaldırılabilecektir. Aslolanın 'tüm detaylarıyla ora' değil 'oradan ulaşılması gereken ilke' olduğu, tecrübenin içerdiği detayların ancak posa mesabesinde bir kıymet taşıdığı, yani esasında hiçbir kıymet taşımadığı, bu argümanın mü'min kalplerde gıdım gıdım inşa ettiği büyük bir sapmadır.
Misallendirelim: Hani, belki siz de rastlamışsınızdır onlara, müslüman olmaktan muradın 'iyi bir insan olmak' olduğunu söyleyenler vardır. Dedikleri yalan mıdır peki? Elbette değildir. Müslüman olmanın bir yanı elbette 'iyi bir insan olmaya' bakar. Fakat bir müslümana göre 'iyi' nedir? İşte işi ilkelerin yalınlığına götürürseniz 'iyi'nin içini istediğiniz gibi doldurabilirsiniz. Çünkü yalın olanı çarpıtmak kolaylaşır. Ne de olsa somutluğun bağlayıcılığı giysi gibi çıkarılıp atılmıştır. Artık "İyi insan dediğin dostlarıyla her akşam iki kadeh parlatandır!" dense "Ulan ne oluyor?" diyecek bir dayanağınız kalmamıştır.
Fıkhın ilkeye göre zenginliği buradan bize göz kırpar. Ulemamızın, Allah hepsinden razı olsun, gerek Kur'an'daki kıssalarda gerek Asr-ı Saadet anlatılarında, nakledilebilmiş her detayı hakikatin bir parçası olarak görmesi, hepsine ulaşmaya çalışması, hepsini hıfzetmeye gayret etmesi, bir meselede hüküm verirken bütün detayların bilinirliğini önemsemesi, hatta birbiriyle çelişir gibi görünen nakilleri bile beraber masaya yatırması, bütün bunlar işte 'somutluğun bağlayıcılığı'ndan vücud alır. Somutluğundan kurtardığınızda, yani ki detaylarını budadığınızda, bir yönüyle bilmeyi kolayladığınızı sanabilirsiniz. (Basit beyinler böyle düşünür.) Fakat siz aynı zamanda bilgiyi biçmişsinizdir. Farklı durumlarla karşılaştığınızda yanılmanızı engelleyecek inceliklerinden etmişsinizdir. Bakış açınızın kutucuğuna sığsın diye koca manzarayı makaslamışsınızdır. Bu yüzden derim ki muhterem kârilerim: Fıkıh diye birşey varken Hacivat gibi "Yâr bana bir ilkesellik medeeet!" diye nara koyurmanın, hakikate daha iyi sarınmak bağlamında, bir kıymet-i harbiyesi yoktur.
Hatırlarsanız, tabii okuduysanız ancak hatırlarsınız, bir önceki yazımızda Bektaşîlik ile hevâ arasındaki bağı konuşmuştuk. Bediüzzaman'ın Bektaşîlikle ilgili anlattığı bir fıkrayı, yine onun hevâyı tarif için kullandığı bir cümleyle bağlamış ve oradan da yine hevâya atıflı bir ayete doğru salınmıştık. Şimdi yeri geldi. İlkeselliğin basitleştirici mahiyetini konuşurken merhum Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Beş Şehir'de Bektaşîliğe dair söylediği birşeyi de analım: 'Hikaye basitleştirmekten hoşlanan Bektaşî zihniyeti...' Evet. Bence bu tesbitin yazımıza bakan bir tarafı da vardır. Çünkü hem 'ilkesellik' hem 'Bektaşîlik' hem de 'hevâilik' bükebileceği, kaydırabileceği, saptırabileceği, başka anlama getirebileceği bir yalınlık ister. Takdir edersiniz ki birşey basitleştirildikçe, netleştirici detaylarından kurtarıldıkça, onda yanılmak da kolaylaşır.
"Ahmed 27 Haziran 2019 akşamı saat tam 20:00'de ilkesellikle ilgili yazısına başladı!" cümlesini "Ahmed 20:00'de yazılarına başlar!" diye ilkeselleştirseniz, 27 Haziran'da doğruyu tuttursunuz, amma 28 Haziran'da işler karışır. Çünkü Ahmed'in somutluğu daha fazla detay içerir. Belki yazmalarına dair bütün rivayetler toplansa çıkacak ilke şu olacaktır: "Ahmed için belirgin bir yazıya başlama saati söylenemez!" Ancak durun. Acele etmeyin sakın. Bu da tam doğru değildir. Çünkü belki bazı günler de saatle yazıya başlamış olabilir Ahmed. Görüyorsunuz ya. İlkeye bağlamak için illa birşeyleri kapıya atmaya çalışıyorsunuz. (Kaideler istisnayı bozar illa.) Çünkü en özünde mevzuyu basitleştirmek için somutluğu biçiyorsunuz. Fıkıhsa bunu yapmıyor işte.
Fıkıh kitaplarını incelediğimiz muhteşem bir detaycılık görürüz. Aleyhissalatuvesselam seferde nasıl yapmıştır, mukimde nasıl davranmıştır, misafirlikte nasıl eylemiştir, evinde nasıl fiillemiştir, filancayla beraberken neden öyle demiştir, falancayla beraber neden böyle söylemiştir vs. Mümkün mertebe her detayın ortaya çıkarılarak ona ait hükmün/somutluğun ortaya konmaya çalıştığı görülür fıkıh kaynaklarında. Yani her durumun 'kendisine özel olarak' aydınlatılmaya çalışıldığı nazara çarpar. Bu sayede ne başarılır peki?
Elhamdülillah. Yanlış ilkenin yanlış durumda kullanılmasının önüne geçilir. Örneğin: "Sarhoşken namaza yaklaşmayın!" ayetinin "Yatsıyı kıldıktan sonra bir-iki kadeh parlakmakta bir beis yoktur!" diye ilkelenmemesini engelleyen şey fakihlerin o ayetin hükmünün nesholduğunu bize bildirmesidir. Yani fıkhın istisnaları/farklılıkları kollayan mahiyeti ilkesellikte bulunmaz. İlkesellik toptancılıktır. Fıkha kıyasla basitliktir. Kolaycılıktır. Üstünkörülüktür.
Çok konuştum. Yazı da uzadı gitti. Fakat sanıyorum girizgâh kısmında meramımı güzelce anlattım. İnşaallah o uzunluk da kısa gelmedi. Şimdi mevzuun Münazarat okumalarına bakan yüzüne dokunmak istiyorum. Evet. Bediüzzaman'ın Münazarat'ın yazıldığı dönemde konuştuğu bir sosyoloji var. Üzerine konuştuğu bir siyaset var. 'Meşrutiyet-i meşrua' dediği bir sistem var. Var, var, varoğlu var. Münazarat'ı doğru anlamak için öncelikle analiz edilmesi gereken birçok detay var. Fakat Münazarat okumaları yapanların bu hususlara bakmak gibi bir telaşları var mı? İçimden geçeni açıklıkla söyleyeyim muhterem kârilerim: Hak getire! Böyle bir telaşa hiçbir yerde rastlamadım.
Hasbelkader sesimi çıkardığım yerlerde de 'sus-pus' edildim. En nihayet vardığım kanaat şu oldu: Kimse konforunu terketmek istemiyor. Bu zor işe eğilmek istemiyor. Meşrutiyet ile demokrasinin uyumunu, İttihat ve Terakki ile CHP'nin nüanslarını, Bediüzzaman'ın o gün konuştuğu sosyoloji ile bugün bizim sahip olduğumuz sosyojinin ayrımlarını hiçkimse gündemine sokmuyor. 'Kime söylenmiş'i bıraktım 'ne makamda söylenmiş'i umursayan da kalmadı. Halbuki, bırakınız böyle araya asır girmiş farkları, Urfa'dan İzmir'e geçsek ne büyük farklılıklar yaşıyoruz kimse düşünmüyor.
Misalen: Bana sorsanız ki "Çarşafın yasaklanıp-yasaklanmaması hususunda Urfa'da referandum yapılsın mı?" Ben derim ki: "Yapılsın!" Çünkü Urfa'da İslam aleyhinde böyle bir hüküm çıkmayacağına eminimdir. O sosyolojiye, o sosyolojinin inşa ettiği gerçeklere, o gerçeklerin şekillendireceği demokrasiye din namına da güvenirim. Ama beni alıp İzmir'e götürseniz, "Aynısı burada olacak!" derseniz, endişelenirim. Çünkü referandumdan ne çıkacak emin olamam. O sosyolojiye, o sosyolojinin inşa ettiği gerçeklere, o gerçeklerin şekillendirdiği demokrasiye emniyet edemem. Din namına derim ki: "Burada çarşafı oylamak doğru değildir." Hülasa: Sosyolojinin farklılaşması  demokrasinin sonuçlarına din namına beslediğim hisleri de değiştirir/değiştirebilir. En azından "Demokratik olan her zaman dinîdir!" veya "Dinî olan her zaman demokratiktir!" gibi genellemeci bir muğalataya düşmem inşaallah.
Buradan şuraya gelelim: Bediüzzaman Münazarat'ta meşrutiyete geçişte din adına elbette hiçbir endişe duymuyor. Belki iktidarların dine muğayir hareket edeceğini/edebileceğini de sanmıyor. Çünkü Osmanlı sosyolojisi ile konuşuyor. Solculuğun/sekülerliğin, en azından avamî boyutta, 's'si bile görünmemiş bir toplumsallıkta veriyor hükümlerini. Halkın dindarlığı bugüne göre çok çok üst düzeyde. Dinî hayatın tezahürleri sosyal hayatı yönetiyor. Medreseler hayatta. Halife başta. Her eylemin meşruiyet kaynağı olarak mizana vurulduğu yer din. Ve o toplumsallığın inşa edeceği meşrutî sisteme emniyet ediyor Bediüzzaman.
Meselenin bu kısmında hakverilmeyecek birşey yok. Fakat bunu alıp hiçbir incelikli okuma yapmadan günümüze taşımak ne kadar doğru? Mesela; sisteminde Meşihat-ı İslamiye'ye 'denetleyici' bir fonksiyon öngörülen meşrutiyet-i meşruayı, icraatları hakkında Diyanet İşlerine ağız açtırmayan laik demokrasiyle eşleştirmek ne kadar doğru? Mesela; Bediüzzaman'ın 'içinde Kürdistan uleması/meşayihi kadar ulema/meşayih bulunduğunu söylediği' İttihat ve Terakki'yi, dine muarızlığı hakkında çok eleştiler serdettiği CHP ile eşleştirmek ne kadar doğru? Hepsinden önemlisi: O zamanlar şartlarına bağlı olarak söylediği şeylerden kaideler çıkararak onlarla bugünde mesafe almaya çalışmak ne kadar doğru? Allah aşkına elinizi vicdanınıza koyup söyleyin:
Bediüzzaman'ın gözünde Enver Paşa ile Mustafa Kemal bir mi? Bu kişilerin kurduğu/yönettiği teşkilatlara bakışı bir olabilir mi? Bu sathîlik Nurculuk adına da ayıp değil mi? Mecelle'deki kaideleri mi hatırlatacaksınız bana? Onu da yanlış biliyorsunuz. Kaideler Mecelle'de delil getirmek için değil sonucu toparlamak için, desteklemek için, izah etmek için dillendirilir. Deliller yine fıkhın usûlüne bağlıdır. Fakat tabii bunlar yine duymak isteyene. Yoksa köre ne? Hasılı muhterem kârilerim: Münazarat'tan çıkarılan ilkelerin Yeni Said'e pek danışılmaması unutkanlıkla yapılan hatalardan değildir. Ya? Yeni Said dönemindeki tecrübeler Münazarat'taki ilkeleri bozmaya meyyaldir de ondan öyle yapılır. İstisnalar kaideyi bozmaz ama kaideler istisnayı bozar her vakit.
0 notes
copposetiyim · 3 years
Text
Tumblr media
454 notes · View notes
copposetiyim · 3 years
Text
Tumblr media
264 notes · View notes
copposetiyim · 3 years
Text
Tumblr media
383 notes · View notes
copposetiyim · 3 years
Text
Tumblr media
307 notes · View notes
copposetiyim · 3 years
Text
Tumblr media Tumblr media
221 notes · View notes
copposetiyim · 3 years
Text
Tumblr media Tumblr media
255 notes · View notes
copposetiyim · 3 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
168 notes · View notes
didarida · 3 years
Text
Tumblr media Tumblr media
1K notes · View notes
copposetiyim · 3 years
Text
Tumblr media
301 notes · View notes
didarida · 2 years
Text
Tumblr media
95 notes · View notes
didarida · 3 years
Text
Tumblr media Tumblr media
694 notes · View notes