Tumgik
#Demokrasi
tewhid · 16 hours
Text
Korkuyor muyuz hak olanı haykırmaktan? Bence onlar korkuyor hak olanı haykırmamızdan...!
16 notes · View notes
nx1100 · 19 days
Text
Tumblr media
Umutsuz durumlar yoktur.Umutsuz insanlar vardır.Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.
Mustafa Kemal Atatürk
20 notes · View notes
onderkaracay · 26 days
Text
Tumblr media
11 notes · View notes
nefes3534 · 2 months
Text
Tumblr media
15 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 7 months
Text
Tumblr media
Yıl 2003.
ABD askerleri Körfez savaşı sonrasında Irak hazinesine ait altınları ülkelerine götürürken Irak halkı hala kendilerinin bir diktatörün zulmünden kurtarıldıklarına ve ülkelerinin özgür, demokrat bir düzenle huzura kavuşacağına inanıyorlardı.
Sonuç hüsran ve gözyaşı.
.....
The year was 2003. While US soldiers were taking the gold belonging to the Iraqi treasury back to their country after the Gulf war, the Iraqi people still believed that they were saved from the tyranny of a dictator and that their country would find peace with a free, democratic order.
The result is frustration and tears.
25 notes · View notes
yurekbali · 2 months
Text
Tumblr media
13 Şubat 2024 akşamı Tele1 TV’deki programda çok çok güzel ifade etti Prof. Dr. Emre Kongar. “Cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıkın. Demokrasiye oy verin! Cumhuriyete oy verin!” Cumhuriyeti ve demokrasiyi savunan herkesin aklında bulunması ve dile getirilmesi gereken cümleler... * * * “Önümüzde yerel seçimler var. Bırakın şimdi CHP şu ilçede bu adayı çıkarmış bu ilçede bu adayı çıkarmış filan. Burada bir ülkenin nüfusunun ve coğrafyasının, toprağının ve insanının savaşı veriliyor. Ve 31 Mart seçimlerinde buna göre oy kullanın. Bırakın Ahmet’i Mehmet’i Zehra’yı Ayşe’yi Fatma’yı, bırakın bunları. Cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıkın. Bugünkü işte bu siyanürle altın arama, işte emperyalizmin etkisi, iktidarla ilişkisi ve ortaya çıkan facia, sizin 31 Mart’ta sandığa gittiğinizde vereceğiniz oyun rengini tespit etmelidir. Demokrasiye oy verin! Cumhuriyete oy verin! Gidiyor, ne insanımız kaldı ne coğrafyamız ya. Yani, insan isyan ediyor böyle bir şeye. Bırakın Ahmet’i Mehmet’i Zehra’yı Fatma’yı Ayşe’yi! Kim olursa olsun!” - Prof. Dr. Emre Kongar (Tele1 TV, 18 Dakika Programı, Dr. Merdan Yanardağ, 13 Şubat 2024)
10 notes · View notes
kalbi-duam · 2 years
Text
🇹🇷 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır. Tüm şehitlerimizin Ruhu şad olsun.
Tumblr media
🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷
Tumblr media Tumblr media
Bir Ömer gider,
Bin Ömer gelir.
Karanlık yüzlü
hainler ölür ama,
Ömerler Asla.
Mekânın Cennet
Makâmın Âli olsun Yiğidim🇹🇷🤲🏻
221 notes · View notes
dizyarasi · 6 months
Text
Geçmiş değil, bugün gibi yaşıyoruz hâlâ seni...
Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlu olsun.
Tumblr media
14 notes · View notes
kasatiaan · 11 months
Text
Malum kişiye oy verip te gelip fiyatlardan yakınan ülkemin beyinsiz kesimi, artık koyun olduğunuzu kabul etme zamanı gelmedi mi (?)
14 notes · View notes
cagdasyatirim · 2 months
Text
Tumblr media
4 notes · View notes
kaleidistanbul · 3 months
Text
aydınlık, açık zihinlere karşı faşist islamcı şeriat bayrağı açan, hukuksuzluğu, tek tipçi iktidarıyla gençlerin geleceğini elinden alacağını net olarak ifade eden bir diktatörlükte yaşıyoruz ve gençler sesini çıkarmıyor, sokaklara çıkmıyor. Demek ki herkes bu baskıdan memnun !
We live in a dictatorship that raises the flag of fascist Islamist sharia against bright and open minds, and clearly states that it will take away the future of young people with its lawlessness and uniformitarian rule, and young people do not speak out or take to the streets. So everyone is happy with this pressure!
3 notes · View notes
seslimeram · 4 months
Text
Yazgı...
Tumblr media
Bir yazgı kabilinden bildirilen şeylerle hayatın ehven olanla kesişimi yerle bir ediliyor iş bu sahnede. Umudun berhava olunduğu yerin gerçekliği bir yazgıymış gibi duyurulmaya devam olunuyor. Her şey bilakis muktedirin kabulü ile oluşturulurken hayatın sıradan ola gelen insanların elinden çalınması bir mesel olarak görülmez. Bu sizin hakkınız denilerek var edilen cürüm hem hal sahanın yönetim olgusu güncellenir. Kanun, nizam, uygulama, her dem bir üst klanın halkı aşağıda görmesiyle beraber bir vahamet hali bütünüyle bir kör karanlığı yazgı diye bildirir. Bu hallerin yekununda bir yeni yüzyıl söz konusu olabilir mi? Bırakalım yeni yüzyıl metaforunu, geçmişin var edilmiş yıkıcılığının sorgulanmadığı, yüzleşilmediği bir zeminde kader / yazgı insandan yana değişir mi? Devleti yönetenlerin eliyle biçimlendirilen o yazgı mefhumunda genel geçer olmayan yaraların tümüyle birden yüzleşmek, o arafta yaraları sorgulayıp, iyileştirmeye çabalamaya daha çok var mıdır sahi ama sahiden? Bütünüyle normatif yerle yeksan edilip dururken, cürmün cürmü, yıkımın yıkımı tetiklediği bir düzlemde çürümeye bir dur denilebilecek midir gerçekten de? Akla, fikre, bedene doğrudan yöneltilen biyolojik-politik bir sarmalın içinde yaşam idesinin mahvı güncelleniyor. Her şey kader / yazgı diye geçiştiriliyor. Bu kadar kolay mıdır böyle kestirip atmak. Her şey olurken, hiçbir şey olmuyormuş gibi davranılmasına bir son, aleni bir biçimde verilebilecek midir?
Makus kader diye bildirilenlerin devletin ta kendisinin var ettiği eylemlerle birlikte çıktığı ve türetildiği bir zeminde onca badirenin arasında bir yol var mıdır, kalmış mıdır sahiden? Düzen sahiplerinin, devletinden sermayesine hep aynı odaklardan, her dem benzeş mavra, manevraları birlikte şekillendirdiği bir zeminde geleceksizlik bahsi gerçek kılınırken onca yıkımın hesabı her ne olacaktır. Aşina olunan terör, tahakküm, tehdit döngülerinin ara sıra değil doğrudan doğruya kesintisiz yinelendiği bir zeminde o yazgı mefhumu hayatlarımızı topyekun dönüştürmek adına süreğen kılınan bir meseldir. Her şey birbiri içerisine lehim edilmiş giderken, ulaşılan merhale dahilinde canhıraş bir yıkıcılık / duraksamayan bir tam teşekküllü tehdit, kesintisiz bir hedef alma / linç ettirme hallerinin toplamında bir ülkede yaşam idesi kuşatılır. Bugün bu raddede karşımıza çıkan ülke profilinin, ekranlardan açık ve aleni bir biçimde sunulan, gösterilen ve kafamıza kakılıp durulan yer imgesinin her ne şekilde vahameti bina ettiği muhakkaktır. Öylesine, laf olsun diye değil sahiden de cürüm içerisinde yüzen, tek bir gün iyi bir şeyin var edilmesine dahi müsaade edilmeyen bir yer gerçekliğinde onca kötülük de bir kader / yazgı değildir, olmayacaktır da!
Mustafa Bildircin’in BirGün Gazetesindeki haberidir: “Türkiye’de iktidar eliyle yaratılan yoksulluk en çok çocukları etkiledi. Milyonlarca çocuk yoksullukla boğuşurken "Türkiye’de Çocuk Olmanın Bedeli Raporu", yürek yakan tabloyu gözler önüne serdi. CHP Milletvekili Cevdet Akay tarafından hazırlanan rapor, milyonlarca henüz beşikteyken yaşam savaşı vermek zorunda kaldığını ortaya koydu.
Akay’ın çalışmasında, eğitimden sağlığa, çalışma yaşamından sosyal hayata kadar çocukların yaşadığı sorunlara değinildi. Çalışmaya göre, Türkiye’de 15-29 yaş grubunda bulunan ve ne eğitimde ne istihdamda yer alan gençlerin oranı yüzde 28,7’ye ulaştı.
Milyonlarca Çocuk Kayıp
TÜİK verilerinden yararlanılarak hazırlanan raporda, erkek çocukların yüzde 76,2’sinin, kız çocuklarının yüzde 79,6’sının ancak ortaöğretimi tamamlayabildiği belirtildi. İlkokul, ortaokul ve ortaöğretimdeki her 100 çocuktan 9’unun okulu terk ettiği bildirildi. Raporda, 5 yaş grubunda 219 bin, 6-9 yaş grubunda 222 bin, 10-13 yaş grubunda 236 bin ve 14-17 yaş grubunda ise 524 bin olmak üzere toplam 1 milyon 201 çocuk hiçbir okula kayıt olmadığı aktarıldı.
Raporda, ailesinin sosyoekonomik durumu nedeniyle çalışmak zorunda kalan ya da zorla çalıştırılan çocuklara da yer verildi. Resmi verilere göre, 4-11 yaş grubunda 32 bin, 12-14 yaş grubunda 114 bin, 15-17 yaş grubunda ise 574 olmak üzere, Türkiye’de 5-17 yaş grubunda toplam 720 bin çocuk, “Ekonomik faaliyette” yer aldı. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre 2013-2023 döneminde, 888 çocuk işçi yaşamını yitirdi.
Kronik Yetersiz Beslenme
Raporda, 5 yaş altı çocukların yüzde 1,7’sinin akut yetersiz beslenme, yüzde 6’sının ise kronik yetersiz beslenme yaşadığı ifade edildi. Raporda, TÜİK’in Türkiye Çocuk Araştırması’nda yer alan ve çocukların içinde bulunduğu durumu ortaya koyan şu bazı bilgiler sıralandı:
• Her gün peynir ve yoğurt gibi süt ürünlerini tüketemeyen çocuk oranı yüzde 42.2,
• Her gün ekmek veya makarna tüketen çocuk oranı yüzde 62.4,
• Her gün meyve tüketemeyen çocuk oranı yüzde 49,
• Her gün sebze tüketemeyen çocuk oranı yüzde 87,
• Her gün et, tavuk veya balığı tüketemeyen çocuk oranı 87.3...
Çocuk Yoksulluğu
Akay’ın, Türkiye’de Çocuk Olmanın Bedeli çalışmasında yer alan diğer bazı veriler ise şunlar oldu:
• Türkiye, çocuk yoksulluğunda OECD’ye üye 41 ülke arasında yüzde 22 ile en yüksek yoksulluk oranına sahip ikinci ülke.
• 2014’te 11 bin 95 olan, çocukların istismarına ilişkin suç sayısı 2022 itibarıyla 31 bin 885.
Uyuşturucu Batağı
• Türkiye’de 12-17 yaş grubunda olup 18 yaşını doldurmamış hükümlülerin sayısı bin 373’e ulaşıyor.
• Türkiye’de, uyuşturucu kullananların yüzde 69,6’u 15-24 yaş aralığında uyuşturucu kullanmaya başladığını söylüyor.”
Dönüştürülen ülkenin noksansız bir yıkım halinden mürekkep olduğu gerçekliğini daha ne anlatabilir ki? Geleceğini şimdiden mahveden, bunu da en başta çocuklarına karşı tüm tahakküm hamlelerini birlikte var ederek güncelleyen bir yerde nasıl bir istikamet söz konusu edilebilir, düşünür müydünüz? Aralıksız bir biçimde yoksul / yoksun kılma hali bütünlüklü bir biyopolitik tahayyül olarak yinelenip dururken cürmün kıyısında hayatın ehvenle olan bağları nasıl muhafaza edilebilecektir. Gündelik yaşam koşullarının enikonu mahvedildiği, günü gününe yaşanan bir yerdeki imkansızlıklara mahkum edilmiş insanlar karşısında halen masallar anlatılırken bunca kötülüğün ardı neye çıkar. Kolektif bir yıkım halini süreğen kılan bir aklın karşısında çocukların eksik kılındığı, aç konulduğu en çok da umutlarından edildiği bir yerin dört başı mamur olsa ne yazar, her şey aleni bir halde o tersini bildirirken yıkıcılık sahici bir travma olarak hayatta konumlandırılırken sahiden neye yarar. Günlük beslenmeden, bir hakikat haline dönüştürülen çocuk işçiliğinin temel, yaygın bir mefhuma dönüşmesine daha şimdiden geleceğine hiçbir kıymet vermeyen onları duymayan bir ülkede ne kaderdir, hangi şeyler yazgı. Sorgular mıydınız?
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “2024 Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ile bağlı kuruluşların bütçesine dair konuşması sırasında AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin, CHP Muğla Milletvekili Gizem Özcan'ın konuşması kesti, ayağa kalkarak AKP grubunu dışarı çıkmaya çağırdı.
2024 Aile Bakanlığının bütçesinin yoksulluğu daha da artıracağını ifade eden Gizem Özcan, bakanlığın sorunların çözümü noktasında bir perspektife sahip olmadığını belirtti. "Ülkemizde kadınlar için bir karadüzen sürüyor" diyen Özcan'ın kadına yönelik şiddet ve cinayet, yoksulluk ve işsizlik verilerini açıkladığı sırada AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin tarafından sözü kesildi.
Akp’liler Meclisi Terk Etti
Zengin yerinden kalkarak AKP grubunu dışarı çıkmaya çağırdı. AKP'li milletvekilleri ve Zengin Meclis'i terketti. Oturuma verilen aranın ardından görüşmeler yeniden başladı.
"Veriler Neden Paylaşılmıyor?"
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) kadın milletvekilleri, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesine dair konuşmalarında iktidarının kadınlara tek vaadinin onları yok saymak ve nesneleştirmek olduğunu ifade etti.
DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, 6284 sayılı kanunun uygulanmamasını eleştirerek “Bu kanun uygulanıyor olsaydı sadece bu yılın ilk 10 ayında 253 kadın katledilmezdi. Sadece Kasım ayında 33 kadın katledildi. Sizin övdüğünüz, ‘Sahip çıkıyoruz’ dediğiniz ailelerin içerisinde Kasım ayında 33 kadın katledildi. Kadına yönelik şiddet, kadın yoksulluğu verileri neden paylaşılmıyor? Bakanlık ‘Aileye yönelik hizmetlere özen ve önem veriyoruz’ diyor, en son verilerin 2014 yılında paylaşıldığını itiraf ediyor, şaka değil, arkadaşlar, aile içi şiddet araştırmaları en son 2014 yılında paylaşılmış” dedi.
"Çocuklar Okula Aç Gidiyor"
Diyarbakır Milletvekili Adalet Kaya da, AKP’nin iktidarı boyunca zengini daha zengin yoksulu ise daha da yoksul kıldığını belirterek "Türkiye’de en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay, bir önceki yıla göre 1,3 puan artarak yüzde 48’e yükselmiş; en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay ise 0,1 puan azalarak yüzde 6’ya gerilemiştir” dedi. Toplumun geniş kesimlerinde çocukların okula aç gittiğini söyleyen Kaya, “Asgari ücretle büyük kentlerde kira dahi ödenemiyor. Geçim sıkıntısı yurttaşları, özellikle de gençleri yaşamdan koparacak, vazgeçecek noktaya taşıyor. Bu genel tablonun değişmesi için elbette bir bakanlık bütçesinin değişmesi yetmez, bütçe tercihlerinin ve siyasi iktidarın eğilimlerinin değişmesi gerekir. Kadınlar erkekler tarafından katledilmeye ya da şüpheli biçimde yaşamlarını kaybetmeye devam ediyorlar. Hâl böyleyken Erdoğan çıkıp İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin kadına yönelik şiddeti artırmadığını iddia ediyor. 6284 sayılı yasanın uygulanmasını sakatlamış durumdadır” diye konuştu.
"Üniversitelerde Bilim Ortamı Yok"
Diyarbakır Milletvekili Sevilay Çelenk ise, AKP’nin eğitim politikasına tepki gösterdi. 12 Eylül Darbesi’nin ürünü olan YÖK'ü, üniversitelerdeki rektör ve dekan seçimlerini eleştiren Çelenk, "Küçük taşra şehirlerde kurdukları, ahbap çavuş ilişkileriyle akademik kadrolarını doldurdukları ve akademik unvanları ardı ardına verdikleri akademisyenler, akademik yükseltmelerde jürilerde yer alarak üniversitenin geleceğini belirliyorlar. Taşra üniversitelerinde bilim, üniversite ortamı oluşturmak gibi bir amaçları gerçekte yoktur." dedi.
Cezaevlerindeki tutuklu öğrencilere de değinen Çelenk, "70 bine yakın bir rakamdan en son söz edildiğini hatırlıyorum. AKP, öğrenci muhalefetini en berbat darbeci iktidarlardan bile berbat yöntemlerle hep bastırmış ve bastırmaya devam ediyor. Oysaki öğrenci muhalefeti, tarihin her anında ve dünyanın her yerinde vardır. Antik Yunan’a gitseniz, orada da öğrenci muhalefetini görürsünüz. Üstelik AKP'yi iktidara getiren etmenlerden bir tanesi de başörtüsü için haklı bir mücadele veren öğrencilerin muhalefetidir.” ifadelerini kullandı.”
Bir yazgı kabilinden bildirilen şeylerle hayatın ehven olanla kesişimi yerle bir ediliyor iş bu sahnede. Sadece mecliste tek bir gün altı yüz kadar vekilin dönüşümlü var ettiği kavga dövüşün ortasında dahi ol yazgı denilenlerle hakikatin arasındaki uçuruma dair pek çok hal, detay direkt örnekleniyor. Yaşamın kuşatılması mefhumunun nasıl aralıksız bir gerçek haline dönüştürüldüğünün saklanmadığı zeminde, bütçe görüşmelerinin arasında çıkagelen hakikatin detaylarıyla zaten halihazırda var edilmiş katran karası ülkenin hali de dökülüyor, peyderpey. Artık bir izahata, fazladan tek bir cümleye hacet kalmaksızın her insanını gözden yok sayan, detay addeden, onlar için en doğrusu bu diyerek en akla seza işlerin altına imza atılan bir tek adam ülkesinde söz fasarya kılınıyor. Gerisi her dem anlatmaya çalıştığımız yalın bir yıkıcılık meseli, gerisi hep tuhaf bir kokuşmanın sureti temsili. Yazgıymış gibi duyurulan mesellerin kenarında, kıyısında bir acayip kokuşma hal ve istemi aralıksız var ediliyor artık. Yeni yüzyıl cikleti çiğnenip durulurken asıl var edilen şeyin sıradanın hakkının hukukunun gasp olunduğu bir zemin gerçekliği unutturulmak isteniyor. Unutuyor musunuz, sahiden bunca zorbalığın ortasında var edilmiş olagelen her türden tahakküm / yıkım / cendere haline alışıyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Marco Longari/Agence France-Presse — Getty Images / New York Times
3 notes · View notes
onderkaracay · 1 month
Text
Tumblr media
🗣️ Halkçılık Demokrasisi
Toplumun büyük kısmının neden eğitimsiz, mesleksiz ve fakir olması için özel bir çaba gösteriliyor?
Bu zulümden beslenenlerin düzenini kimse bozmasın diye.
Çünkü eğitimsiz, mesleksiz ve fakir kalanların yarısının diğer yarısına düşman edilmesi bu yöntemle mümkün. Onlar kendi aralarında birbirlerini yerken zalimler de onların hakkını yerler.
Ya benden taraf olursun ya da benden taraf olmazsan bertaraf olursun zihniyeti böyle bir ideolojidir.
İnsanlık tarihi bu zulmün örnekleri ile dolu.
Bir tek devrim buna dur diyebilmiştir.
Atatürk'ün halkçılık devrimi.
Halkçılık devrimi aynı zamanda demokrasinin karşılığıydı.
Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur sözü halkçı demokrasiyi savunur.
Halkçılık demokrasisi kodaman besleme düzeni çok partili, ideolojili sömürge düzenine geçene kadar sürdü.
1946 yılında demokrasiye geçilmedi 1946 yılında demokrasiden vazgeçildi.
Halkçılık yerine her mahallede bir milyoner dayatan sömürü düzeni burjuvası içinde Atatürkçü biri olabilir mi? İçlerinden ancak Atatürk ile aldatanlar çıkar.
Halkçılık şura (meclis) sistemidir. Mahalle, köy, kaza, il seçimleri sonrası Türkiye Büyük Millet Meclisi seçilirdi.
Liberal sömürü ile demokrasi bulanık bir hale getirildi.
Bugün seçilecek olanları kodamanlar seçiyor. Holding medyası şişiriyor. Sandık ile bu dayatma meşru hale getiriliyor.
Bugün ki dayatmada halk kendisi soyulsun diye bu soyguna izin veren durumuna düşürülüyor.
Liberal sömürü sermayenin halk üzerinde baskı kurduğu diktatörlüktür.
Kapitalizme alternatif ideoloji sosyalizm de sermaye sınıfı yerine emek sınıfının diktatörlüğünü savunur.
Halkçılık sınıflı imtiyazlı topluma karşıdır.
Halkçılık devrimi kimsenin midesinin ve cebinin kimseden büyük olmaması gerektiğini savunur.
Halkçılık demokrasisinde herkes için zengin olması gereken tek yer devletin kendisidir. Şahısların aşırı zenginleşmesi feodal düzenin bir kalıntısıdır.
Liberal sömürü düzeni ile dünün toprak ağalarının yerini bugün para ağaları tefeciler almıştır. Hepsinin de yasayla korunan bankası vardır. Ağa olarak anılan holding sahiplerinin bankalarının yasal tefecilik dışında hiçbir faaliyetleri yoktur. Üretime ve ticaretin gelişmesine destek vermezler. Verseler bile ipotek karşılığında zenginleşmeye yönelik krediler vererek kredi verdikleri kurumları yutmak için verirler.
Kapitalizm de, sosyalizm de halk üzerinde diktatörlük düzeni kurar.
Halkın kendi iradesini hakim kıldığı, iradesini hukuk kuralı haline getirilebildiği tek yönetim sistemi halkçılık yani ideolojilerden ve siyasi partilerden arındırılmış partisiz ve aracısız şuradır.
Kimin Cumhurbaşkanı, kimin başbakan, kimlerin bakan seçileceğinin önceden bilinmediği bunların kim olacağına en üst şura Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin karar vereceği bir seçim sistemi bizi kodamanların sömürü düzeninin sürdürülebilir olmasını engeller.
Aksi takdirde onlar holding medyası ile halkı kandırmaya devam eder kendi sömürü düzenlerini koruyacak sonucu sandıktan sürekli çıkartırlar.
Belediye başkanlığı seçimlerinin her yerde tek adayı var. Mevcut Cumhurbaşkanı.
Ben varsam doğalgaz var, ben yoksam doğalgaz yok tehdidi ne anlama geliyor?
Zamanı gelince demokrasi tramvaydan inmektir diyen birisinden bu tehdit dışında ne bekliyordunuz?
Bugüne kadar Anayasaya uygun hareket etmeyenler böyle giderse kendi dayatmalarını Anayasa yapacaklar.
Bu gidişle halkçı demokrasiyi, partisiz ve aracısız seçimin ne olduğunu her şeyimizi kaybedince anlayacağız.
Bizim işimiz uyarmak ve tarihe yaşananları not düşmektir. Tarih kimin haklı olduğunu zaman içinde biz görmesek bile yazacaktır.
Önder KARAÇAY
7 notes · View notes
ahmetcumhur-blog · 11 months
Text
Tumblr media
12 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 7 months
Text
Gallipoli wars, Gallipoli, Çanakkale, Türkiye 🇹🇷
TO A PASSENGER
(This poem was written on the slopes of Gallipoli.)
Stop, traveler! You came and stepped on without knowing
This land is the place where an era collapsed.
Bend down and listen, this silent mass
A homeland is where its heart beats.
At the end of this lonely, shadowless road
This mound you see is in Anatolia
For the sake of independence, for the sake of honor
It is the place where the deceased Mehmet lies.
This mound is a big earthquake when it breaks,
As the last piece of the homeland passes by,
The flood in which Mehmed drowned the enemy
It is the place where his holy blood was shed.
Think about the resurrection of blood and bone flesh.
This bump he made is relentlessly tough
At the end of a war, the whole nation
It is the place where he tastes the pleasure of freedom.
Necmettin Halil ONAN
......
BİR YOLCUYA
( Bu şiir Gelibolu yamaçlarında yazıldı.)
Dur yolcu! bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda
Gördüğün bu tümsek, Anadolu'nda
İstiklal uğrunda, namus yolunda
Can veren Mehmet'in yattığı yerdir.
Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed'in düşmanı boğduğu sele
Mübarek kanının akıttığı yerdir.
Düşün ki, haşr olan kan, kemik eti
Yaptığı bu tümsek, amansız çetin
Bir harbin sonunda bütün milletin
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.
Necmettin Halil ONAN
11 notes · View notes
dokunmayincokfenayim · 4 months
Text
Bu şarkıyı dinlemeyen ampulcudur
2 notes · View notes