Tumgik
#sırrısüreyya
mgmstrateji · 2 years
Text
MÜZAKERE TÜM VATANDAŞLARIN HAKLARINI YASALLAŞTIRMAK DEMEKTİR[1]
Tumblr media
İMRALI GÖRÜŞMELERİ - 20 GÜVEN KAYA 20.06.2022 / ANAKARA Ama önce bazı açıklamalar gerekiyor. Uzun zamandır bu konu üzerinde duramadım ve üzerinde çalıştığım konuları size aktaramadım. Bu bölümle birlikte bunu gerçekleştirmek ve kalan diğer beş bölümü de kısa zamanda yayımlamak istiyorum. Bilgiye erişimi olmayan toplumların gelişmesinin söz konusu olmayacağı açıktır. Mevcut zihniyetin istediği budur. Dinler ve bunları sermaye olarak alan dinciler, esasında, tarih bilimine “dinlerin olmadığını ortaya koyabilecek olmasından” dolayı karşıdır. Dolayısıyla arşivsizliği ve hafızasızlığı telkin ederler hatta telkin etmekle kalmaz güçlü hafıza ve kapsamlı arşivlerle mücadele içinde olurlar. Tarih bilimini yok edemeyecekleri açık olduğu için, bu sefer tarihi çarpıtma yoluna giderler. Çok değil 5-10 yıl önce olan görüşmelerin unutulduğunu düşünerek o görüşmeler yapılmamış gibi, o görüşmelerde bir şey konuşulmamış gibi yapmaktadırlar. Oysa kayıtlar orada duruyor ve o görüşmelere katılanlar, yanlışa sapmadan, doğruyu söylüyor… Bulunduğumuz zaman dilimi, laik Türkiye Cumhuriyetini yıkıp, geleceğini iddia ettikleri Mehdi’nin de yardımıyla, kendi meşreplerine göre bir rejim ilan etmeyi düşündükleri 2023 yılında yapılacak seçimin hemen öncesidir. Bunun yanında cumhuriyet tarihinin en kötü ekonomik koşullarının yaşandığı günlerdir. Enflasyon, işsizlik, neredeyse tamamı ülkelerinin istenmeyeni olan dinci göçmenlerin ülkeyi istila ettiği, yasaklamaların, haksız cezalandırmaların zirve yaptığı dönemdir bu dönem ayrıca. Dış politikada da derin çöküş yaşanmaktadır. Katil denilen adamla sarılmalar ve gülücükler poz poz medyada yer almaktadır. Darbecilikle ve darbecilere destekle suçlanan ülkeye gidip para istenmektedir. Parasal ilişkilerin dışında her türlü ilişkinin kesildiği İsrail ile can ciğer kuzu sarması olunmaya başlanmıştır. Darbeci dedikleri Mısır ile açıktan açığa görüşüyorlar. Şam’da kılınacak namaz için yola çıkılıp duvara toslandığında katillikle suçlanan Suriye ile saman altından su yürütülüyor… Bunları çoğaltmak mümkündür. İşte, bu durumdan çıkmak için kullanacakları kapılardan biri Kürt kartıdır. Bunu da el altından piyasaya sürüyorlar… Bir yandan HDP kapatılmaya çabalanıyor ama diğer yandan “yeniden Kürt açılımından” ciddi ciddi bahsediliyor. Mevcut zihniyetin ağzından konuşan gazetecilere, görüşmeler için, İmralı’ya kimin gönderilebileceği fısıldanıyor: Bu kişi kardeşi Mehmet Öcalan da olabilir, yeğeni HDP milletvekili Ömer Öcalan da olabilir gibilerinden… BAKINIZ. Aynı zamanda, geçmişi çelişkilerle dolu, bir başka ağız da benzer cümleleri kuruyor: Kürt sorununun çözümü için yeni bir sürecin başlayabileceğini ama bu “PKK’nın koşulsuz olarak silahlarını bırakmasına bağlıdır.” BAKINIZ. Pek tabi ki bu cümlenin, hayatın içinde yaşamayan ve aklını kullanmayanlar için anlamlı, diğerleri için anlamsız olduğunu söylemek gerek. Hiçbir terörist ya da terör örgütü silahla elde ettiğini silahı bırakarak devam ettiremez ve bunu çok iyi bilir. Ayrıca silah bıraktıktan sonra açılıma gerek var mı? Birileri buna bunu anlatmalı. Bunun yanında ahalinin budala olmadığını da anlatmalı… Pek tabi ki sürekli yalpalamaları da söz konusudur. İmralı’yı ya da HDP’yi bir bakmışsınız lanetliyorlar bir bakmışsınız çözüm ortağı gibi gösteriyorlar: "Bakmayın HDP’yi kapatırız tehditlerine, HDP bugün Cumhur İttifakının varlık sebebidir. AKP ve HDP’nin çizgisi aynıdır. Yeni bir çözüm süreci için toplumun nabzını ölçüyorlar şu anda. Osman Öcalan’ı TRT ekranlarına çıkaranlar, yarın Murat Karayılan’ı TRT ekranlarına taşıyacaklarına dair sinyal verenlere bakarsanız, benim bu dediklerimin ne kadar doğru olduğunu bir kez daha anlarsınız" BAKINIZ. Bunlar konuşur da HDP’den ayrılan ve parti kuran Ayhan Bilgen konuşmaz mı? Kürt sorununa ilişkin yeni yeni bir süreç başlatılabileceği yönünde görüşlerini açıklar. BAKINIZ. Şu tespiti yapmak durumundayım: Türkiye’de terör sorunu yoktur, Kürt meselesi vardır diyen ama birkaç yıl sonra ise bunun tam tersini söyleyen mevcut zihniyetin, adına ne denirse densin hiçbir sorunu ya da meseleyi çözemeyeceği aşikârdır. Bunu herkes bir “kural” olarak alıp cebine koysun. Mevcut zihniyet ve yolunda gidenler, İmralı görüşmelerini, HDP kendi kafasına göre yapmış gibi bir algı yaratmaya çalışıyor. Bu tamamen yanlıştır. Bu diziyi takip edenler, Abdullah Öcalan ile önce devlet heyetinin, o gün veya ertesi gün ise HDP’lilerin görüştüğünü bilir. Ayrıca anılan şahsın, devlet heyeti ile yaptığı görüşmeyi HDP’lilere kısa notlar veya başlıklar halinde verdiğini, açıkladığını, o toplantıda Kandile gidilip gidilmeyeceğini, hükümete nelerin anlatılacağı, nelerin konuşulacağının kararlaştırıldığını ve toplantının bitirildiğini de bilir. Biraz daha açalım. Tüm toplantıya “yetkili” sıfatı ile bir devlet görevlisi tanık oluyor, tutanak tutuyor. Konuşulanlara ait tüm bilgileri, o yetkili, bağlı olduğu yere ve hükümete bildiriyor. Tüm bunlar karşılıklı anlaşma şeklinde yapılıyor. Bunlardan dolayı HDP kanadı suçlanacaksa devlet ve hükümet tarafının da aynı şekilde suçlanması ve bir de fazladan teröristle işbirliği yapma suçunun eklenmesi gerekiyor. BAKINIZ. Önemli not: Kimi okuyucunun sandığının tersine bunu ben yazmıyorum. Alıntılanan eser, konunun sonunda künyesi verilen eserdir. Sadece gereksiz yerleri atıyor ve arada bir saptamalarda bulunuyorum. Katılanlar: Süleyman Sırrı Önder, İdris Baluken, Pervin Buldan Konular: Her zamanki gibi sağlık sorunları (alınmadı), yine kişisel övünmeler, devleti tehditler, cumhurbaşkanı adayı belirlemesi (kısmen alındı), *Konuşma metni içinde geçen koyu yerler vurgulanmak maksadıyla tarafımdan yapılmıştır. *(…) işaretinin görüldüğü yeler bir metnin olduğu ama önemli görülmediği ve kaldırıldığını gösterir. (…) A. Öcalan: (Sırrı’ya dönerek) Size de hayırlı olsun mu diyeyim? Kızınızı nişanlamışsınız. S. S. Önder: Evet Başkanım, değişik bir duygu, teşekkür ederim. A. Öcalan: Bu konudaki yaklaşımım biliniyor. Sabah da biraz düşündüm, bir değerlendirme yapmamın faydalı olacağı düşüncesindeyim. Bu konularda dikkatli olmalısınız. Her evlilik bir köleliği de getirebilir. Burada önemli olan özgür yaşamdır. Erkeğin köleliğine girmek tehlikelidir. Kızınızın erkeği çözümleyerek özgür bir yaşama girmesi önemlidir. Bu konuda siz de yardımcı olmalısınız. Mevcut düzen kız çocuğunu bitirir, öldürür. Çünkü piyasa erkeği kadınla yaşamayı bilemez; hem çaresizdir hem de erkek erkten gelir, güç dayatmasına gidebilir erkek. Sizin bu konuda sağlam bir düşünce sistematiğiniz var, yardımcı olmanız gerekir. S. S. Önder: Bu konudaki uyarılarınızı önemsiyorum Başkanım. A. Öcalan: Evlatlarınızla ilgilenmeniz önemlidir. Hegel’in meşhur bir çözümlemesi var, Hegel doğanın bir oyunundan bahseder. “Canlılar bir yavruları olduğunda ölüme karşı kendini koruma yoluna gidiyor, canlıların üremesi ölüme bir meydan okumadır” der. Yani üreme ölüm korkusuna karşı bir tepkidir. Bu doğa kanununu evrenin oluşumunda da görebilirsiniz. Büyük soğuk karanlığa karşı galaksilerin, güneşin, yıldızların oluşumu, ışınların saçımı vb. bana göre karanlığa bir yanıttır. İnsanda bu farklı bir şeye bürünür, insanlar çoğalarak kendilerini güvenceye aldıklarını sanırlar. Bu bir savunma reaksiyonudur, fakat en geri bir biyolojik cevaptır. Kürtlerde de bu savunma refleksi vardır. Benim için önemli olan biyolojik çoğalma değil, işin toplumsallaşma kısmıdır. Esas çoğalma toplumsallaşmayla mümkündür. Sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik alanlarda, yani yaşamın her alanında toplumsallığı çoğaltabilmek önemlidir. Bu konuda Alman örneği fikir verebilir. Almanlar sosyal, siyasal, ekonomik güçlenmeyle biyolojik zayıflığı kapatırlar. Alman erkeği de, kadını da çok güçlüdür. Ama onlardaki çocuk sayısı öyle bizdeki gibi kontrolsüz değildir. Kürtler için de kaba bir biyolojik üreme değil, ideolojik, siyasal, toplumsal üreme önemlidir. PKK’de yaptığımız da budur. PKK bugün Türk Solunun durumuna düşmemişse bu toplumsal çoğalma sayesindedir. Türk Solunun içine düştüğü durumu görüyorsunuz. Biyolojik dürtülerle kendilerini ne hale getirdiler, görüyorsunuz. Ama bizde? Kandil oradadır. Kandil ideolojik, siyasal, örgütsel üreme merkezidir. Kürtlerin de bu temelde yaşamı esas almaları önemlidir. Bizim dışımızdaki diğer Kürt liderlerinde bu durum yoktur. Barzani ve Talabani ise biyolojik üremeyi esas alırlar. Bizim farkımız buradadır. Bana göre bu koşullarda sizler için bir iki evlat yeterlidir. Kontrolsüz çoğalma doğayı ve evreni bitirir. Erkek ve kadın sosyal, ekonomik ve kültürel olarak kendini çoğaltarak yaşamalıdır. Kürtlerde bu bakışı oturtmayı önemsiyorum. Mühim olan  yaşamı sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik olarak büyütme olmalıdır. İşte bunu yapmayan bu ırgatların, tarım işçilerinin durumunu görüyorsunuz, çocuklarının durumu hazindir. Aslında ben de bu temelde devrimciliğe başvurdum. Mevcut düzene başkaldırdım. Bence bu konuları tartışmak, yaşamın her alanında değerlendirmek önemlidir. Belediyeler kendi komünal projelerini oluştururken bu konulara da yoğunlaşmalıdır. Çocukların gerekli eğitimi görebilmesini herkes önemsemelidir. Belediyeler bunu başarabilirse bir fark yaratabilir. Bugünkü gibi AKP’ye endeksli politikalar üzerinden sonuç alamazlar. AKP istediği zaman kredileri keser, bütün bu kurumları bitirir. AKP’nin bakışı karakol yapmak, HES yapmak, yani tüm yaşamı bitirmeye yönelik politikalar uygulamaktır. Ben bunun aşılması için dokuz boyut saydım. Bunlar çok önemliydi. (…) (…) Yanlış anlaşılmasın, ben silah düşkünü değilim ama bu şekilde yaklaşılırsa farklı değerlendireceğim. Beyaz Türkler eliyle Kürtler, Kürt işbirlikçiliğiyle, yasadışı ilan edilmiş. Kürtlük yasadışı bırakılmış. Yaşam alanı sıkıştırılmış. Hükûmet bunu anlamıyor mu? Siz anlatamıyor musunuz? Hükûmet halen bu sefil haliyle bizi tasfiye etmeye çalışıyor. Oysa biraz kafaları çalışsaydı, çağdaş yaşam için normların, yasaların gerekli olduğunu bilirlerdi. Bu şekilde örgütlenebilen bir devlet gereklidir. Ama ben takip ediyorum, siz de Anayasa Komisyonunda bile izlediniz. Beyaz Türkler Kürt olarak benim adımı yasaya bile yazmıyorlar. Onlara deyin ki, beni (Kürtleri) yasaya almadığınız zaman beni siz dağda tutuyorsunuz demektir. “Öcalan Kürtleri yasadışılıktan, onların tanımıyla ‘eşkıyalıktan’ alıp yasa altına almak istiyor” deyin. Kürtlerin eşit, çağdaş kültürü ve kimliğiyle yaşamı için yasa yapmıyorlarsa bunda hile vardır; bu açık bir soykırımdır, kültürel soykırımdır. Sizin de bunu anlatmanız, herkese bunu kavratmanız gerekir. (…) Yasasını yapalım diyorsak, devlet için bu iyi olan bir durumdur. Onlar da beni buraya tıktıklarını, kandırabileceklerini düşünüyorlarsa büyük yanılıyorlar. Onlara bunu anlatın. Deyin ki, yasada bizi kabul etmezseniz daha büyük bir savaş olur. Müzakerenin anlamı da tüm vatandaşların hakkını yasallaştırmaktır. Kürtler de buna dahildir. Televizyon programlarında da milletvekillerinizi izliyorum, kimse doğru anlatamıyor. Yasa, anayasa ne anlama gelir, doğru ifade edemiyorlar. Ben burada her şeyi açık olarak belirtiyorum. Hükûmete de söyleyin: Yasa, anayasa, politika anlamında Öcalan’ın eksiği var mı yok mu? Yoksa gereğini yapacaklar. Akılsızlık hükûmetten kaynaklanıyor. Onlara deyin ki, siz farkına varana kadar Cemaat sizi boğacak! İşte ortaya çıktı, bilmem neresine kadar böcek koymuşlar, hükûmet yargılayamıyor. Beşir Beyle bunları konuşun. Bunlar kafaya takmışlar, beş on gerillamız var, tasfiye edecekler. Beyaz Türkler de provoke ediyor. Beyaz Türkler “Gerilla halen dağdan inmedi” diye bastırıyor. Tayyip de bunlara cevaben indireceğim diyor. Nasıl indireceksin? Gerilla demokratik ortamda gelmezse bunlar her şeyin biteceğini görmüyorlar mı? Hazırlık yapılmadan, demokratik ortam sağlanmadan gerilla gelirse siz de bitersiniz, o çok konuşan Sol da biter, devlet de biter, Tayyip de biter, MİT de biter! (…) (…) Yorumum: Uzun bir süredir, Hegel dendiğinde “ne geldi” diyenler ülkeyi yönetmektedir ve bunlar yukarıda sıralanan cümleleri kuramazlar. Çünkü hiç okumuyor ve kendilerini geliştirmiyorlar. Abdullah Öcalan’ın kendini geliştirmesini ve bilgisi gereğince olaylara geniş açı ile bakmasını takdir etmemek olmaz. Diğer yandan o benim için bir teröristtir ve cezaevinden dışarı çıkmamalıdır. (…) S. S. Önder: Bugüne kadar kimsenin başaramadığını siz burada başardınız. Müzakere ile devlete yasayı çıkarttırdınız. Bence bu yasa tarihidir. Meclis’e de geldi. Bu topraklarda eşi benzeri yok. Ne Müslümanlar, ne Aleviler, ne de sosyalist yapılar bunu başarabildiler. Siz başardınız. A. Öcalan: Benim için çok basit bir yasadır. Önemli olabilir ama bana göre bir devlet kendini bu hale düşürmemeli, bir yasa çıkarmayı bu kadar farklı bir tablo içerisine koymamalıdır. Bu konuda da Almanları inceleyin. Almanların her şeyi yasalaştırma ve hukuka göre düzenleme konusuna düşkünlükleri muazzamdır. Yol yaparken, köprü, bina yaparken bile bir santim kaymaması için yasaları uyguluyorlar. Türkiye’de halen herkes yasadan kaçıyor. Böyle sığ oldukları için Kürtlerin yasada tanımlanması da bunları kaygılandırıyor, bazılarını kızdırıyor. Bu çok açıktır. S. S. Önder: Başkanım, Almanların yasa geleneği Bismarck’tan bugüne kadar çok güçlüdür. Oysa buralarda tarihten bugüne kadar hiç hukuk yok, yasa geleneği yok. İlk defa bunların alışkanlıklarını siz kırdınız, bu çok önemli. A. Öcalan: Bu yasa devletin hayrı içindir, benim için değil. Ama onlar anlamıyorlar. Anlamadıkları için de bu yasayı çıkarırken bile Hakan Beyi de, heyeti de çok zorlamışlar. Bu kadar basit yaklaşıyorlar. Devlet de basit yaklaşıyor, PKK de. PKK de “Bunlar beni kandırıyor” şüphesini taşıyor. S. S. Önder: Bu yasa çıktıktan sonra bize sayfalar dolusu sövseler bile bence önemsememek gerekir. Bugüne kadar kim hangi mücadeleyle devlete neyi kabul ettirmiş, buna bakmak gerekir. (…) (…) P. Buldan: Demokratikleşme paketiyle desteklenmeli. A. Öcalan: İşte ben buna da çok kızıyorum. Ben dokuz başlığı önerdim. Her şey dokuz ana başlık altında var. Bu başlıkların hepsi birbirine organik olarak da bağlıdır. Siz ise tek tek ele alıyorsunuz. (…) Bir de bazı çevreler güya benim başka liderlerin çıkmaması için önlerini kestiğimi iddia ediyorlar. Ben daha önce Selahattin’e de söyledim, (Pervin’e dönerek) size de söyledim. Bütün yetkilerimi size vermeye hazır olduğumu söyledim. Ama 24 saat taşıyabilmeniz koşuluyla bunu ifade ettim. Bugün de söylüyorum. Taşıyabilen biri çıksın, ben bütün yetkilerimi vermeye hazırım. Şimdi bazıları Selahattin için “Apo onu istemiyor” diyorlar. Yalan söylüyorlar. Ben kendisine değer veriyorum, kendisini geliştirmek için çok çabalıyorum. Kendisi de mütevazı birisi, öğrenmeye çalışıyor. Selahattin’in Kürt siyasetini tanımasını, tüm kırk yıllık mücadelenin girdisini çıktısını bilmesini istiyorum. Sadece bir başlangıç yapıyor, daha fazla çabalaması gerekir. PKK dahil hiç kimse benim önderlik tarzımı geliştiremiyor. Öcalan’ı doğru anlama hayatidir. Burada bir Marksist arkadaş var. Marks’a da, Stalin’e de toz kondurtmuyor. Onunla tartışmayı çok seviyorum. Şeyhmus delidir ama benim arkadaşımdır. Burada herkesi idare etmek zorundasınız. İnanılmaz ölçüde dürüsttür ve iyi bir insandır. Takımıma da aldım, birlikte futbol oynuyoruz. İki yıl önce Şeyhmus’a Marks’ın bir cümlesini bulmasını söylemiştim. İki yıldır uğraşıyor, geçenlerde yeni bulup bana haklısınız diye geldi. Ben Marks’ın Paris komünarları için “Sağduyuyla müzakere etselerdi tek doğru şeyi yapacaklardı” cümlesini araştırıp bulmasını söylemiştim. Şeyhmus, “Marx öyle bir şey yapmaz, burjuvazi ile görüşmez, onları muhatap almaz” diyordu. Şimdi o cümleyi bulduğunda anladı. (…) Müzakere pozisyonumuz önemlidir. Bundan sonra siz de yasayı uygulatmak için çabalayın. Hakan ve Beşir’le görüşün, yasayı uygulatın. Dokuz ana başlıkta heyetlerimiz olacak. Bir ana heyetimiz olacak. Bunun adını Demokratik Müzakere Heyeti koyalım. Bu heyette sizler olacaksınız ama aynı zamanda genişleteceğiz. (Sırrı’ya dönerek) Sen de benim birinci yardımcım olacaksın. Bu dokuz başlık artabilir de, sayısı ondan az olmayacak bir heyete ihtiyaç olacak. Siz tartışın, eş başkanlarla, sivil toplumla, bizimkilerle öyle tespit edin. Öyle bir oluşturun ki, tüm toplum (Aleviler, kadınlar vb.) “Bu heyet beni temsil ediyor” desin. Yetenekli olsunlar. Bu heyetlerle Eylül’de proje ve yasal süreç başlatacağız. Otuz, kırk tane projemiz olacak. Örneğin ekonomi. Biz belediyelerimizde demokratik komünalite uygulayacağız. Ekonominin yüzde 50-60’ını bu komünaliteye bağlayacağız. S. S. Önder: Başkamın, geçenlerde Diyarbakır’daydım. Ekonomi Konferansı için çalışma yürüten arkadaşlarla görüştüm. Görebildiğim kadarıyla belediyeleri işin dışında tutuyorlar. Ben de tam tersi olması gerektiğini söyledim. Belediyelerin bu çalışmanın önemli bir öznesi olması gerektiğini ifade ettim. İnşallah yanlış dememişimdir. A. Öcalan: Tabii, belediyeler işin içinde ve öncüsü olacak, farkımız orada ortaya çıkacak. Şimdi belediyelerin yaptıkları ev ekonomisi, dikiş nakış kursu, mikro kredi vb. anlamsız şeylerdir. Biz birkaç köyü birleştirip komünaliteye oluşturacağız. İsrail’de bile bu modeller var. Latin Amerika’da var. Bunların isimlerini bile değiştirebilirsiniz ama hayata geçirin. Siyaset böyle yapılır. (…) (…) S. S. Önder: Evet Başkanım, Ertuğrul ile Sabahat’ın selamları var. Benim onlarla ilgili bir önerim var. Yeni bir enternasyonal kuralım. Bu iki arkadaş da orada yoğunlaşsın. A. Öcalan: Hazırlık yapabilirler ama acele etmeyin. İsmini de sonra koyarız. Ortadoğu’da bu çalışma önemlidir. S. S. Önder: Başkanım, ben daha geniş, dünya enternasyonali öneriyorum. İrlanda’dan Rojava’ya, Arjantin’den Occupy Hareketine kadar bu yeni direnişi bir araya getirecek, sizin belirlemelerinizi ve deneyimlerinizi dünya ölçeğinde açığa çıkaracak bir çalışmadan bahsediyorum. Ertuğrul ve Sabahat buna öncülük edebilirler. A. Öcalan: Hazırlık yapsınlar, yoğunlaşsınlar, sonra bakarız. Ertuğrul da şimdi daha rahatlamıştır. Ertuğrul’a da, Sabahat’a da selamlarımı söyleyin. Bir ara onların buraya gelme durumu olacak. Siz de heyetle görüşün. Halta Leyla ile birlikte gelebilirler. Leyla yakın zamanda gelsin, Onunla Ortadoğu’daki gelişmeleri değerlendireceğim, Barzani’ye de bazı mesajlar göndereceğim. (…) Müzakere aşaması önemlidir, tarihi değerdedir. Şimdi muhtemelen yasası da çıkacak. Siz de Beşir Bey’le görüşün. Benim hassasiyetimi anlasınlar. Bu geri çekilme meselesinden bahsediyorlar. Geri çekilme meselesini de onlarla görüşeceksiniz. Bizim için sorun değil deyin. Read the full article
0 notes