Tumgik
#pullayıp
onderkaracay · 1 year
Photo
Tumblr media
🗣️ Şeytan sadece allayıp pullayıp sunar, insan olan şeytanın sunduğunu değil insana ait olanı seçer. ] Önder KARAÇAY [ #önderkaraçay #mobbingbank #görevi #ehline #vermek #yedidüvel #türkü #olmak #şeytan #allayıp #pullayıp #sunar #insan #olan #insana #ait #olanı #seçer https://www.instagram.com/p/CpCTySkg92h/?igshid=NGJjMDIxMWI=
7 notes · View notes
huzunluyol · 2 months
Text
Kimleri, allayıp pullayıp göklere çıkarmışız,
Kimleri, Allah dostu sanarak, yüceltip büyütmüşüz,
Ve başımızda, cellat olduğunu farketmemişiz.
İyi niyetimizden vurulan,
Vay bize vaylar bize.
Hüsranlar bize..h.h
17 notes · View notes
aynodndr · 3 months
Text
Tumblr media
Saklı olan
Paylaşılmayan
Nihayet değerli olandır.
“Sanıyorum; hayatını saklayan güzel yaşıyordur,” diyor Kierkegaard.
Çünkü güzel olan cevherdir, saklanır.
Herkesin beğenisine sunulan hayatsa; taşı yaldıza batırıp parlatmaya benzer.
Bildiğimiz koca kaya parçalarını allayıp pullayıp sürekli bize sunan kimseler ne de çoğaldı etrafımızda.
Saklı olan, paylaşılmayan pek bir şey de kalmadı. Her şey ne çok ulu orta bu çağda.
Özel, gizli, ayıp…bunlar kaldı mı sahi, diye hayıflanıp…
Sağlıcakla kalın diyorum.🌸🌷🌸
5 notes · View notes
kargayazar · 6 months
Text
Çıkar karşıma çömelmiş ya da cüce
Gök karardığında ardıçların
yanlarında köşe bucak
ve pelerinli hepsi
bazen kedi, bazen bir kuş yırtıcı
aynı kelamı dönüştürürler geceye
söylerler evlerime yatağımda
kork der bazısı,
sus, koş, yalvar,
çök sen de diğerleri gibi!
dizlerinin üstüne.
başın layık değil yukarılara
eğ! kapan ayaklarındaki çamura
sana gül, bal ve reçeldi oysa,
bağırırlar,
yağmur yağarken yıkanıp
ettiğin tövbeler de ne!
Bala mı yoksa çamura
götürdü korku rüzgârları
pullayıp da yerleştiğin dünyanı
çök öyleyse tövbeyle dizlerine
ayaklarına bulaşmış çamura
tövbe et.
24.11.23-21.39
0 notes
siktiredemediklerim · 4 years
Text
Çocuk hayallerini yazdı. O küçücük parmaklardan ne de büyük kelimeler dökülmüştü kağıda. Öğretmen aldı eline kağıdı, şöyle bir göz gezdirdi. O koskoca kelimelerin ne dediğinden çok nasıl dendiğine bakıyordu. Aruz’un, arzudan önemli olduğunu öğretmişlerdi ona ne de olsa. Hissettiklerini nasıl aktarabildiğindi yazının değerini belirleyen. Herkes aynı şeyleri hissediyordu zaten. Aşk. Önemli olan bunu nasıl süslediğindi. Ama kimse öğretmedi çocuğa sevmekten korkmanın nasıl yazılacağını. Çünkü insanlar korktukları şeyleri paylaşamazlardı. Bilinsin istemezlerdi. Korktuğu bir şeyi nasıl allayıp pullayıp başkalarına sunabilirdi. Peki neden korkuyordu ki anlam veremiyordu.
Ve çocuk, insan bilmediği şeyden korkar diye duymuştu mahalledeki abilerinden. 
0 notes
bihunimeksik · 2 years
Text
Her ne olursa olsun “ gün doğdu mu , her gün ilk gündür “ Her sabah aslında bize tertemizce verilen bir sabahtır. Onu istediğimiz şekle sokmak, istediğimiz gibi karalamak yahut onu allayıp pullayıp , geri dönüp bakıverdiğimizde pişman olmayacağımız dolu dolu bir gün geçirmek de elbet  bizim elimizdedir.
11 notes · View notes
acid-gramma · 2 years
Note
Kodumun ezik pısırık vizyonsuz yaptıkları iş aslında çok basit olan ama çapları tek ona yettiği için mecburen allayıp pullayıp büyükmüş gibi davranan d*lciler toplanmış yine. Sayısal overlordlarınıza biat edin lan ben sizin osuruktan İngilizcenizin yanında Almanca biliyorum ve üstüne mühendislik becerilerine sahibim, kafama sıkardım dilci olsam bomboş bir hayat
yuh amk geliyo dilciler kac...
siktiler seni
5 notes · View notes
Text
Tumblr media
⭐⭐⭐⭐⭐
Şu malum ‘Siz’ ve ‘Biz’ davası var ya, bir türlü bitmeyen ve bitecekmiş gibi görünmeyen.
Bir ‘Biz’ var elbet;
O’na kulluğu iradesiyle kabul edenler ve iradesiz de olsa O’na kullukta boyun eğenler, râm olanlar.
Ama bir ülkenin yurttaşları olarak ‘Biz-Siz’ ayrımı yaptığımızda, bu tasnif ile bir yere varamıyoruz.
Bir Zafer veya başarı mı var?
Bak bakalım, başarı kime ait?
‘Onlar’ dan mı, ‘biz’ den mi?
Onlardan ise, başarıyı görmezlikten gel, ‘biz’den ise, sahiplenelim hatta allayıp pullayıp süsleyelim başımıza tâç yapalım.
Sırf bu ‘öteki’leştirme huyumuz yüzünden
Ülkemiz adına kimsenin başarısı çoğunluk olarak kabul göremiyor;
takdir ve taltifte bulunacak olanlar da kendi ‘mahalle’ sinin baskısından çekiniyor.
Şu güzel ‘Vatan’ınımızın hali,
boşanan çiftlerin ortada kalan çocuklarının haline benziyor. Hani her iki taraf da çocuğun iyiliğini ister de,
biri ‘onu en iyi ben yaparım!’ der, diğeri de ‘hayır, asıl ben daha iyi yaparım!’ diyerek çocuğu çekiştirip dururlar.
İnsanlık kocaman bir orman ise
biz bir ağacız;
insanlık bir ağaç ise biz onun bir dalındayız.
O dalda bizi bir arada yaratan demek ki o dala sığışabilecekmişiz ki orada yaratmış.
İki kuşun sığdığı dala
üçüncüsü de neden sığmasın?
Vatan’ ın menfaati tek ama çok büyük bir paydamız.
Bu paydamız uğruna bir başarıya şahit olup sevindiğimizde,
mutluluktan gözlerimiz dolduğunda, orada bayrağımız dalgalanıyorsa 🇹🇷 ‘kimlerden-hangi mahalleye ait acaba?’ diye düşünmeyelim ne olur!
Daim olması ve Vatan’ ımıza hayr bereket getirmesi için sadece duâ edelim...
Sevdiklerinizle birlikte hârika sevgi dolu akşamlar diliyorum...🌺
____________°🌺💞🌸°______________
🎀
10 notes · View notes
onderkaracay · 2 years
Text
TÜRKİYE’NİN BAŞINDAKİ ASIRLIK BELA: BATI LİBERALİZMİ
XIX. yüzyılın ilk yılları… İngiltere’de görülmemiş bir devrim, Sanayi Devrimi bomba gibi patlıyor. Yeni bir çağ başlıyor: Emperyalizm çağı… İngiltere’ye artık yeni pazarlar, yeni kaynaklar lazım. Diğer ülkelerin kapılarını zorluyor… Hangi ülke zayıfsa, orada korumacılığı kaldırtarak, ürünlerini ve sermayesini o ülkeye boşaltıyor. Bu ülkeler, başlıca Çin, Hindistan ve Osmanlı İmparatorluğu...
● İngiltere 1820-1840 arasında pek çok ülke ile serbest ticaret anlaşması imzalar. Osmanlı Devleti ile yaptığı 1838 Ticaret Antlaşması da bunlardan biridir. Ülkeye önce Avrupa ticaret sermayesi girdi, ardından da Avrupa finans sermayesi… Antlaşma’nın başlattığı liberalizm Osmanlı ekonomisinde çok zararlı sonuçlar doğurdu: Ekonomik bağımsızlık bitti. Bağımsız dış ticaret politikası seçeneği ortadan kalktı. Sanayileşmeye geçiş engellendi. Mevcut sanayiler yok olmaya yüz tuttu. Ticaret yabancı egemenliğine geçti. Ucuz Avrupa malları; bendi yıkılmış seller gibi Osmanlı pazarlarını bastı, ülke Avrupa’nın açık pazarına dönüştü. 1838 Anlaşması ve bunu izleyen diğer anlaşmalar, dış borçlanmanın yolunu açtı. Ülkenin başına Düyun-u Umumiye belası musallat edildi. Devletin çöküşü hızlandı. Ülke sonunda Emperyalizm’in silahlı işgaline uğradı.
● Liberalizm “piyasa mekanizmasına inanan, bu nedenle devletin ekonomiye müdahalesine karşı çıkarak, en düşük düzeye indirilmesini savunan görüş”tür. İlk olarak, Sanayi Devrimi İngiliz iktisatçıları tarafından formüle edildi. Buna göre kutsal olan, yalnızca bireydir. Toplumda eşitsizlik esastır. Serbest piyasa dâima insanların lehine işler. Devlet denetimi ve kamu sektörü, bu mekanizmanın önünde bir engeldir. Devlet özelleştirme yoluyla küçültülmeli, etkisizleştirilmelidir. Oysa gerçek farklıydı: Liberalizm, bugünkü adıyla “Neoliberalizm”, tam da Batı’nın para babalarının, küresel şirketlerin dünya görüşüdür. Batı oligarşisi; kazanımlarını kaybetmemek, geleceğini güvence altına almak, daha da zenginleşmek için bu görüşü bütün dünyaya yayarak, zorla uygulatmaya çalışmaktadır. Bunda da büyük başarı sağlamıştır.
● Liberalizm XX. yüzyılın ilk yarısında gözden düştü. 1970’lerin ortalarına kadar, dışlanmış bir akım olarak kaldı. Ekonomide hâkim görüş devletçilikti. Sosyal devlet anlayışı ön plandaydı. Artık, ekonomik istikrar ve gelişmenin ancak devletin öncülüğünde sağlanacağına inanılıyordu. Derken, durum değişti: Liberalizm ve bireycilik yeniden canlandı: Amerika’da Chicago Üniversitesi’nde başlayarak, bütün ABD’yi etkisi altına aldı. Hayek ile M. Friedman gibi iktisatçılarla bunların öğrencilerinin çekirdeğini oluşturdukları küçük bir gruptan yola çıkan neoliberaller ve onları parasal olarak destekleyenler; muazzam bir “vakıflar, enstitüler, araştırma merkezleri, yayınlar, öğretim üyeleri ve yazarlar, halkla ilişkiler ağı kurarak doktrinlerini geliştirip, allayıp pullayıp dünya ülkelerine satmaya giriştiler. Milyarlarca dolar harcadılar ve sonunda hedeflerine ulaştılar: Neoliberalizm’in, insanlığın biricik doğal varoluş biçimi olarak görünmesini sağladılar. Türkiye’de üniversitelerde, iş dünyasında, medyada sürekli liberalizm borazanlığı yapanlar da bu geniş propaganda ve desteğin ürünleriydi.
● Neoliberalizm’in, dünyayı ele geçirmeye başladığı tarih Margaret Thatcher’in iktidara gelip, İngiltere’de “neoliberaldevrim”i başlattığı 1979 yılıdır. Slogan şuydu: Başka Seçenek Yok. “Toplum yoktur, yalnızca bireyler vardır”. Merkezdeki değer rekabettir; uluslar, bölgeler, işletmeler ve elbette kişiler arasındaki rekabet… “Eşitsizliklerle övünmek” gerekirdi. Thatcherizm ideolojinin tohumlarını 1980’lerde Doğu ve Orta Avrupa’ya, bu arada Türkiye’ye serpmiştir. Tohumları -General Kenan Evren’in koruması altında- Türkiye’de yeşerten, Turgut Özal ve partisi ANAP olmuştur. Turgut Özal Başkan Bush’tan, M. Thatcher’dan sürekli akıl alıyordu. Özal’ın “Ben zenginleri severim” sözünü hatırlayalım. Demek istiyordu ki, fakirlerin canı cehenneme! Dediğini de yaptı, bugün de yapılıyor.
● Neoliberalizm’in temel politikası şudur: Yüksek refah düzeyine ulaşmak isteniyorsa, bireysel girişimcilik serbest olmalıdır. Mülkiyet hakları güvence altına alınmalı, ticaret serbestleştirilmelidir. İktisadi kararların alınmasında serbest piyasa söz sahibi olmalıdır. Neoliberal iktisat politikası en kesin ifadesini “Washington Uzlaşması”nda bulmuştur. Washington Uzlaşması, üç önemli kurumun (Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, ABD Hazine Bakanlığı’nın) diğer ülkelere dayattıkları ortak iktisat politikalarını ifade eder. Neticede hemen bütün ülkeler bu “uzlaşma” etrafında uygulama birliğine zorlandı. Oysa Washington Uzlaşması’nın gerçek amacı diğer ülkelerde serpilmekte olan sanayileşme hareketlerini önlemektir. Şundan ki, gelişmekte olan ülkelerdeki sanayileşme Batılı sanayileşmiş ülkelerin, pazarlarını ve hammadde kaynaklarını kaybetmelerine yol açıyordu. Çareyi bu ülkelerin sanayileşmesini yavaşlatmakta, hatta durdurmakta gördüler. Bunun için de 10 maddelik bir program geliştirerek, adını “Washington Uzlaşması” (Washington Consensus) koydular.
Türkiye, Latin Amerika ülkeleri gibi sanayileşmeleri engellenmiş ülkeler; mali yardım için başvurdukları Dünya Bankası ve IMF gibi uluslararası kuruluşların zorlamasıyla, Washington Uzlaşması’nın önlemlerini “yapısal uyum programları” adı altında uygulamışlardır. “Yapısal uyum programları” demek; ekonomiyi serbest piyasaya terk etmek, küresel şirketlerin çıkarları ile uyumlu hale getirmek demektir.
Türkiye Washington Uzlaşması yoluyla Neoliberal politikaların, en katı şekliyle uygulandığı ülkelerden biri olmuştur. 2001 krizinin ardından ekonominin yönetimi IMF memuru Kemal Derviş’e bırakıldı. İstikrar Programı, Güçlü Ekonomiye Geçiş gibi yaftalar altında liberal önlemler; en katı şekilde uygulamaya konuldu, o gün bugündür de uygulanıyor.
● Peki sonuç ne oldu? İşte olanlar:
– Türkiye Batı’nın isteği doğrultusunda sanayileşmekten vazgeçti. Özelleştirme uygulamaları yoluyla kamunun elindeki tesisler özel sektöre ve yabancılara satıldı, kimileri kapatıldı.
-Gümrükler kaldırıldığı için ithalat arttı. Cari açık büyüdü. Açığın artması dış borçlanmayı getirdi
-Yatırımlar önemli ölçüde durdu. Tasarruflar düştü. İç ve dış kaynaklar inşaat ağırlıklı yatırımlara yöneltildi. Türk ekonomisi hizmet ve tüketim ağırlıklı bir ekonomi haline geldi.
Kısacası, ülke yeniden bir yarı-sömürge olma niteliklerini kazanmaya başladı.
Bugün ekonominin içinde bulunduğu krizde -Batı’nın bize 200 yıldır dayattığı- liberalizm uygulamalarının ve bunların ısrarla sürdürülmesinin birinci derecede rolü olduğu kolayca görülebilir.
Prof Dr. Cihan Dura
2 notes · View notes
sessizmonolog · 3 years
Text
Kalbimizde iz bırakan insanlar, durumlar, olaylar vs vs. Kalp unutmaz kırıldığı noktayı tedavi etmek zaman alır bazen, bazen de saplanıp kaldığı nıktayı çıkmaz bir hale dönüştürüp sürekli aynı şeyi yaşar durur kişi. Bu saplantılı durumun kişiye bir faydası yoktur aksine sürekli benzer olayları yaşamına sürekli davrt eden bir frekans yaymaya başlar çünkü bir yanı bu hali sevmiştir, belki ilgi , belki kendini diğerlerimden farklı gösterdiğini düşündüğü bir sanrı içinde yaşamaya başlamıştır. Yorucu olan bu hal kişiyi bir yere ulaştırmıyor yıllarca bu hali yaşayıp sınunda direnmeden teslim ılmuş bir insan olarak önümde açılan kapuları farkedemediğim zamanlara dönüp bakıyorum. Dünyanın aldatmacası, allayıp pullayıp önümüze sunduğu onlarca şey arasından sıyrılıp daha yalın bir hale geçmek mümkün ve bu hal Yaradan ile olan bağlantını çok daha güçlü kılıyor. Çok net anlaşılmaya başlıyor Hakikat ve hakikatın gerçek sahibi. Teslimiyet, Hakka sığınmak, görünmez koskocaman bir güce yaslanmak ne büyük nimet ve lutuf. Şükürler olsun.
İnci Bulut
3 notes · View notes
demircizademehmet · 3 years
Note
Küçücük çocukların beynini yıkamayı bırak artık
Neden tüm emekleriniz boşuna gidiyor ondan değil mi.
Sen ve senin zihniyetindeki insan müsveddeleri benim din kardeşimin zihnini fikrini aklını ruhunu kalbini mahvedecek ama benim dinimizin istediği şekilde yaşamasını temim etmeye çalışmam beyin yıkama olacak.
EYVALLAH.
Yazdıklarına bir görselle daha cevap vermek istiyorum.
Talebelerimden birine okuması ödev olarak verilmiş bir kitaptan alıntı yaptım.
Asıl beyin yıkamak bu bana göre. Kendi dini inancının tam zıddı bir takım şeyleri allayıp pullayıp süsleyip servis ediyorlar ve kimsenin buna sesi çıkmıyor.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
merak ediyorum Bakalım bir sonraki mesajın ne olacak.
18 notes · View notes
yantekerlek · 4 years
Text
gmail logosunun yenilendiğini fark ettim. hiç hoş değil. değişiklik sevmiyorum. değişimde fayda ve artı verim yoksa değişimi sevmiyorum. niye değiştiriyorsun ki değiştirme yani. bu huyum çoğunlukla israfı engelliyor. ama değişimi sevenler için bu cimrilik olarak görünüyor. değişim var ya aslında çok sinsi bir şey ama onu da allayıp pullayıp yediriyorlar bize. bir düşünün.
13 notes · View notes
sybllll · 4 years
Text
VARIN GİDİN
Tumblr media
gün aydınlık 65. saat mucizesi
Elif geldi 🎈gün aydınlık
sevinç göz yaşlarına tutundu
sevinç titredi
doğanlar apartmanında iyilik doğdu
mucize yürüdü güneşe
İyi insanlar var
Ve
olacak tüm kötülere rağmen
Elif’in eliydi elimde ,
Akut tuttu ben yürüdüm güne,
güneşe, yaşama, bütün kötülere,
kötülüklere rağmen
varın tutmayın ,
varın allayıp pullayıp
mezarla…
View On WordPress
11 notes · View notes
songul-c · 4 years
Text
Sayfalar dolusu yazasım var sana sevgilim. Pullayıp, bir sabah kapına bırakılmış papatyalar gibi başucuna iliştiresim. Ama sevmek veya özlemek mektuba sığacak bir duygu değildir. Ben bir mektubun, içinde kağıtları taşıdığı gibi hasreti yüreğimde taşıyacağım. Ta ki seninle kavuşuncaya dek. Zaten benim içimde yazanlarıda bir sen bilirsin. 
Tumblr media
40 notes · View notes
burasibenimyerim · 4 years
Text
Allayıp pullayıp iki lafın arasına dola
5 notes · View notes
conteurdhistoire · 4 years
Text
Tarihi sevmeyen insanları anlamıyorum. Abi herşey tarih. Makinadan tut, modaya. Mevye sebzeden tut da paraya kadar aklınıza gelebilecek herşeyin bir tarihi serüveni vardır. Bunu bilmek insana iyi gelir. ( bu nedenle aslında restoranlarda 1071 den beri aynı lezze bilmem ne gibi sloganlar kullanılır) kendinizi orada daha rahat hissedersiniz. Gerçi bilginin kendisi bir güçtür o ayrı... konumuza dönersek tarihi savaş tarihi olarak alıp "bean tarih sevvmiyom yea" diyen insanlara dayanamıyorum.
Ciddiyim... kendisinin bildiği şeyleri allayıp pullayıp anlatıp da bunların aslında birer tarihi bir bilgi olsuğunu bilmeden çoğu kişi böyle düşünüyor. Yaa islam tarihi bilmeyen müslüman (ki halifelerin peygamber döneminden önce mi sonra mı geldiğini benimle tartıştı ki, hayat gayemi sorgulattırdı bana) Milli mücadele dönemini bilmeyen kemalist veya komünist tarihi bilmeden konuşan insan gördüm.
Ciddiyim. ... Ve bunların bir kısmı bana tarihin gereksiz bir bilim olduğunu savunuyor.
Şimdi size bir şey danışacam bunlara "Siktir git" dediğim için sizce pişman mıyım?
Evvet doğru bildiniz.
8 notes · View notes