Tumgik
#pembe güller
resimlerin-dili · 8 months
Text
Tumblr media
736 notes · View notes
Text
Güller pembe değil sarıymış
İki aşık birbirine sarılmış
Fakat güller pembe değil sarıymış
Bunun anlamı ise ayrılıkmış
İki aşık birbirinden ayrılmış
Biri gitmiş, biri kalmış
Çünkü güller pembe değil sarıymış...
Sarı güller sevenleri ayırmış.
37 notes · View notes
mdnbsrn · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media
Gül suyu olmaya doğru...
10 notes · View notes
mavi-duenyam · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media
Yük kalbe olunca kimseye “tut şunun ucundan” diyemiyorsun..
342 notes · View notes
photographynature · 11 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
16 notes · View notes
selin-n · 2 months
Text
____Öylesine ama ölesiye, bu can çıkana kadar bedenden!
Nefsimin nefesi kesilesiye…
Pembe güller mor menekşelere düşesiye…
Sol yanımın ateşi yükselesiye kadar!
Kendi omzumda kimseciklere yük olmadan,
Ağlayabilir miyim____?!
Hz Mevlana
Tumblr media Tumblr media
Sessiz _____
Sakin bir yerde______
Kendimle kalmak istiyorum_____!!
Yorgunum_____//
Tumblr media
79 notes · View notes
kitaplardangelen · 20 days
Text
Didem Madak kimdir??
Tumblr media
Edebiyat sahnesinin çiçekli ve anne kokan şiirlerinin güzel kadın şairi, Didem Madak’ın hayat hikayesidir....
Didem Madak, 8 Nisan 1970’de İzmir’de doğar. Annesi Füsun, Madak doğduktan 6 yıl sonra şiirlerinde bahsettiği ‘uzun siyah saçlı kız’ Işıl’ı dünyaya getirir. Öğretmen olan anne babaları ile birlikte çok mutlu olan bu iki kız kardeş aynı zamanda çok iyi arkadaştırlar.
“Işıl çocuktu o zaman, ben de öyle,
Mevsim kesin yazdı, karpuzdan feneriyle,
Hani her çocuğu başka bir çocuğa yaklaştıran bir şarkı vardır ya,
Kıyıya yanaşan bir gemi gibi.”Zorluklarla geçen çocukluk yılları
Didem Madak’ın çocukluğu fırtınalı geçmiştir. 12 Eylül döneminde babası okul müdürüyle tartıştığı için Uşak’a sürülür. Fakat annesi Füsun Hanım’ın tayini çıkmadığı için kızlarıyla birlikte Burdur’da kalır.
Ülkenin çok karışık bir süreçten geçtiği bu dönemde yalnız kalan Füsun Hanım ve kızları korku dolu günler geçirir. Füsun Hanım bir gün, geceleri onları uyutmayan arka bahçedeki mısır yapraklarının hışırtılarını engellemek için bıçakla hepsini yok eder.
Madak’ın her şiiri yaşanmış bir anıdır… Bu olayla ilgili de şu dizeleri yazmış defterine;
“Sen bir çocuk romanı annesi ol isterdim.
Ölü mısır tarlaları hışırdıyordu
Ve kalbimde çıngıraklı yılan sürüleri
.Diye başlayan bir çocuk romanında.”
Annesini kaybettiği (onu şiire iten) yıllar
Didem Madak 13 yaşındayken, henüz 38 yaşında olan annesini beyin kanseri nedeniyle kaybeder. Madak’ın zorlu günleri başlamıştır.
“Ölen her kadın için şiir yazdım. Onları Muc’a evin karşılığında verdim,
Çok ucuza.
Artık bütün üzgün oluşlarımın adı: Anne!”
Füsun Hanımın ölümünden kısa bir süre sonra babası ikinci evliliğini yapar. Bu evlilik artık Didem ile babasının arasına bir duvar örmüştür.
“O günleri hatırlayınca Edip Cansever’in şu dizesi gelir aklıma: ‘Bir azarlamayla ölümü düşünen çocuklar gibi…’ Bir azarlanmayla ölümünü düşünen çocuklar gibi.” Hayatın elini beline koymuş sinirli bir üvey anne gibi bizi azarladığını ve kardeşimle el ele tutuşup hayallerden balkonumuza sığındığımızı hatırlıyorum.”
Bu olay sonrasında babası için de tabii ki birkaç dize yazmıştır Didem Madak;
“Babam…Çıkarılmış bir adam bütün fotoğraflardan.
Kader neydi sanki o zaman,
Masada açık unutulmuş Turuncu kulaklı bir makastan başka…”
“Yaşasaydın, hayatının ortasına Güller yığan bir adam olsun isterdim babam.”
Bir gün Işıl’la oturup annesinden onlara bir şey kalmamasından yakınırken, teyzeleri onlara hayatlarını değiştirecek birkaç hediye verir. Bu hediyeler el yazması bir şiir defteri ve Varlık Dergisi koleksiyonudur. Bu andan sonra Didem Madak şair olur işte…
Üniversite yılları ve ilk evliliği
Tüm yaşadıklarını kaleme dökmeye başlayan Madak Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başlar. Üvey anne ve babasıyla yaşadığı evden ayrılmak istediği için kendince bir yöntem bulur. Birinci sınıfta tanıştığı biriyle gizlice evlenir, evden ayrılır ve okulu bırakır.
“Ardımda kırık bir ayna Üvey anneleri hayatımın. Batsın diye güneşe tempo tutan o kız çocuğu… Evden kaçışımın pembe spor ayakkabıları vardı. Hüzün neydi sanki o zaman Artık kullanılmayan dikiş makinası annemden kalma.”
Evden kaçışı sonrasında çok zor dönemler geçiren Didem Madak, birçok farklı işte çalışır geçimini sağlamak için. Genç yaşta yaptığı evliliği pişmanlıkla sonuçlanır ve boşanır. Boşandıktan sonra maddi sorunlarla boğuşur ve bir bodrum katında yaşamaya başlar. Bu eve taşındıktan sonraki halini “Birden yazmaya başladım.” diye ifade eder.
Bodrum katında yaşadığı tüm zorlukları anlatır şiirlerinde. Bir söyleşide “Rutubete dayanıldığı sürece şiir yazmak için çok iyi yerler.” diye bahseder bodrum katından.
Didem Madak, bu dönemde çok yalnız kalır. Kardeşi Işıl, sadece süt ve çikolata yiyerek ayakta durduğunu, hayattan memnun olmadığını, hiçbir şeyin istediği gibi gitmediğini anlattığını söyler.
Didem Madak, üç yıl boyunca kaçar sevdiklerinden. Yakın arkadaşı Müjde Bilir bir röportajda onun kaçışını şöyle anlatıyor: “Didem beni bir akşam aradı ve annesini özlediğini anlattı. Taksiye binip bana gelmesi için ikna ettim. Geldiğinde mahcup ve çekingendi. Anne şefkatine duyduğu özlem derinden belli oluyordu. ‘Çok mutsuzum’ dedi. Ertesi gün buluşmak için sözleştik. Ancak Didem gelmedi. Didem’in evine gittiğimde duvara iliştirilmiş bir not buldum. ‘Sevgili Müjde, Maviş Anne içimden hiçbir şey söylemeden gitmek geldi. Seni seviyorum. Dün gecenin şiiri zaten yazılmıştı, ben sadece kaleme alacağım.’”
Müjde Bilir için yazdığı şiirde şöyledir;"İki kendim varmış maviş anne
Biri benmişim biri mutsuz
Ben ölürsem maviş anne, mutsuz için dünyanın bütün sabahlarına bir bilet al.
Ben ölürsem mutsuza iyi bak! ""Kadınlık kimliğimden sıyrıldım"
Sonraki üç yıl boyunca Madak’tan haber alınamaz. Sadece kardeşi Işıl’ın yanına gider ara sıra. Gidişlerinden birinde Işıl’ı çok şaşırtır. Örtünmüş olarak çıkar karşısına.
“Örtündüm ben… Her şeye karşı… Kadın kimliğimden de sıyrıldım. Bu beni rahatlattı.” der.
Didem Madak, bu dönemde tasavvufla ilgilenir. Kardeşi Işıl Madak’ın bu dönemiyle ilgili “Çok umutsuzdu. Kapanarak bu durumdan bir çıkış yolu bulacağını umdu. Ablam o dönemden inanarak kurtuldu. Yoksa kayıp gidecekti. Hukuk Fakültesi’ni de bu dönemde bitirebildi.” der.Bu durumu da şiirlerinde şöyle anlatıyor şair:
“Allah benim çaresizliğimdi, artık konuşabileceğim kimsem kalmadığı için konuştuğumdu.”
Çok şey yaşadığı bu dönemi “Ah’lar Ağacı” şiiriyle anlatır:
“Ben acılarımın başını
Evcimen telaşlarla okşadım bayım.
Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
İnsan kaybolmayı ister mi? Ben işte istedim bayım.
"Grapon Kağıtları"
Bu dönemde kardeşi Işıl, ‘İnkılap Kitapevi 2000 Şiir Ödülü’ yarışmasından bahseder.
Didem Madak bununla ilgilenmeyince kendisi bütün şiirlerini toplayarak yarışmaya gönderir. Üstünden bir süre geçtikten sonra “Grapon Kağıtları” dosyasının yarışmayı kazandığı haberi gelir.
Didem Madak, bu süreçte internette şair ve avukat olan biriyle tanışır. Şair olmasından çok etkilenerek bu adamla buluşur. Günün sonunda genç adam bir şiir yazmalarını teklif eder. Adam, ikinci buluşmada kendi şiirini okur. Sıra ona geldiğinde ise Didem şu şiiri okur;
"Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum...
Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
Limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!"
“Kadın kimliğine geri dönüş”
Ödül töreni için İstanbul’a giden Madak, yarışma öncesinde örtüsünü çıkarır.
Bu bir nevi onun tabiriyle “kadın kimliğine
geri dönüş” sayılabilir.
Didem Madak, ödülünü aldıktan sonra İstanbul’da yaşamaya başlar. Bir süre sonra
eşi Timur ile evlenir ve 3 yıl sonra kızı Füsun’u dünyaya getirir.
Anne kokan şiirleriyle veda ettiği yıllar
Kızının doğumundan sonra şiir yazamayan Madak tıpkı annesi gibi kansere yakalanır.
24 Temmuz 2011'de yani 41 yaşında kolon kanseri nedeniyle yaşamını yitirir.
Didem Madak’ın ödül töreni sırasında tanıştığı arkadaşı Şükran Yücel’e gönderdiği e-postadaki metin şöyledir:
“Canım Kızım Sana mektup yazacağım.
Çünkü artık başka bir şey yazamıyorum.
Bu konuda pek de dertli değilim doğrusunu istersen. Sen bana belki bugüne kadar yazdığımdan başka türlü bir yazı yazmayı öğretirsin. Kendimi bir sonbahar ağacı gibi hissediyorum.
Mutlu bir sonbahar ağacıyım ben.
Yere düşen yapraklarımı eğilip topluyorum. Saçıma tutuyorum. Bakın yakışmış mı diye soruyorum. Sonra yaprakları havaya savuruyorum.
Ben iki kişilik bir kabilenin me isimli kölesiyim. Çünkü sen acıktığında me diye ağlıyorsun ve bu ismimi seviyorum reis! Canım kızım, cehaletimden şair oldum…
Annesizlikten.
Sen sakın şair olma!”
"Anlatarak bitiriyorum hayatımı
Bilmiyorum başka nasıl bitirilir bir hayat.
Bir çiçek çizdim bu akşam avucuma,
İsmini her şey koydum.
Simli ojeler sürdüm yanlızlıktan sıkıldığımdan,
Müsveddesi gibi şimdi tırnaklarım,
Yıldızlı bir gecenin"..
Didem MADAK
8 Nisan 1970 Doğum Günü Anısına
Sevgi, saygı ve rahmetle
Mekânın CENNET Olsun GÜZEL İNSAN
38 notes · View notes
cooladanal · 1 month
Text
Siyah güller arasındaki pembe güller gibisin.
Tumblr media
9 notes · View notes
anestezist-bey · 9 months
Text
Sen gülünce güller açar gül pembe 🌸🌸🌸
34 notes · View notes
resimlerin-dili · 4 months
Text
Tumblr media
190 notes · View notes
siir-defterim · 6 months
Text
Gül kokuyorsun bir de
amansız, acımasız kokuyorsun
gittikçe daha keskin kokuyorsun, daha yoğun
dayanılmaz birşey oluyorsun, biliyorsun
hırçın hırçın, pembe pembe
öfkeli öfkeli gül
gül kokuyorsun nefes nefese.
gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
ve acı ve yiğit ve nasıl gerekiyorsa öyle
sen koktukca düşümde görüyorum onu
düşümde, yani her yerde
yüzü sararmış, titriyor dudakları
şakakları ter içinde
tam alnının altında masmavi iki ateş
iki su
iki deniz bazan
bazan iki damla yaz yağmuru
mermerini emerek dağlarının
şiirler söylüyor gene
ölümünden bu yana yazdığı şiirler
kızaraktan birtakım şiirlere
büyük sular büyük gemileri sever çünkü
ve odur ki büyüklük
şiir insanın içinden dopdolu bir hayat gibi geçerse
o zaman ölünce de şiirler yazar insan
ölünce de yazdıklarını okutur elbet
ve senin böyle amansız gül koktuğun gibi
yaşamanın herbir yerinde.
gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
bu koku dunyayı tutacak nerdeyse
gül, gül! diye bağıracak çocuklar bütün
herkes, hep bir ağızdan: gül!
ve herşeyin üstüne bir gül işlenecek
saçların, alınların,göğüslerin üstüne
yüreklerin üstüne
bembeyaz kemiklerin
mezarsız ölülerin üstüne
kurumuş gözyaşlarının
titreyen kirpiklerin üstüne
kenetlenmiş çenelerin
ağarmış dudakların
unutulmus çığlıkların üstüne
kederlerin, yasların, sevinçlerin
ve herşeyin üstüne bir gül işlenecek.
bir rüzgar, bir fırtına gibi esecek gül
yıllarca esecek belki
ve ansızın dünyamızı göreceğiz bir sabah
göreceğiz ki
biz dunyamızı gerçekten görmemişiz daha
geceyi, gündüzü, yıldızları
görmemişiz hiç
tanışmaya komamışlar bizi güzelim dünyamızla.
öyleyse dostlar bırakın bu yalnızlıkları
bu umutsuzluklari bırakın kardeşler
göreceksiniz nasıl
güller güller güller dolusu
nasıl gül kokacağız birlikte
amansız, acımasiz kokacağız
dayanılmaz kokacağız nefes nefese.
Edip Cansever
9 notes · View notes
semihkoseoglu74 · 2 months
Text
Tumblr media
Pembe Güller Ve Manzara Duvar Kağıdı - Pink Roses And Landscape Wallpaper
2 notes · View notes
photographynature · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media
Staring in awe to their refleciton 🪞
14 notes · View notes
aynodndr · 1 year
Text
Tumblr media
HEY GİDİ GÜNLER HEY
Müzik kutuları vardı eskiden...
İçinde her saatbaşı çıkıp öten kuşlar bulunan guguklu saatler vardı... Arkası kuşlu aynalar vardı...
Pirinç başlı karyolalar... Kanaviçeli karyola örtüleri... İşlemeli saten yorganlar... Çamaşır çekmecelerinde lavanta keseleri... Bir yastıkta kocamalar...
Kitaplıklı çekyatlar... Oymalı büfeler... Vitrinler... Ansiklopediler... Danteller... Duvarlarda siyah-beyaz dede, aile fotoğrafları... Küpeli arap kızları... Ağlayan erkek çocuk resmi... İğnelikler... Şahmaranlar... Altınvarak taş aynalar... Saatli maarif takvimleri... Makrameler... Komşular... Toplaşıp yaprak saran kadınlar... Annem biraz tuz istiyor'lar... Evdeyseniz akşam size geleceğiz'ler...
Misafir odaları... Misafir kolonyaları.... Misafir şekerleri... Misafir tepsileri... Misafir sigaraları... Başköşeler... Berjer koltuklar.... Aslanayaklı masalar... Televizyon örtüleri... Likör bardakları... Bardağın üzerine ters koyunca artık içmeyeceğim demek olan çay kaşıkları... Devetabanları... Aşksarmaşıkları... Zigon sehpalar... Pembe tüyden ponponlu nişanlı kız terlikleri..Misafir terlikleri... Gramofonlar... Eski yeşil lambalı radyolar... Pikaplar... Plâklar... Kasetler... Ümit Tokcan... Samime Sanay... Badem şekerleri... Horoz şekerleri... İki bisküvi arası lokumlar... Leblebi tozları... Cıncık da dediğimiz rengarenk cam misketler... Topaçlar... Yakantoplar... Bahçelerde dut ziyafetleri... Ballı hanımeli çiçekleri... Ihlamurlar... Asmalar... Akşamsefaları... Kasımpatılar... At arabaları.... Faytonlar... Yoğurtçular... Bayramlık kırmızı ayakkabılar... Bayram harçlıkları... Ev baklavaları... Kuzine sobaları.... Közde pişmiş patatesler... Sobaların üzerinde kestaneler, portakal, elma kabukları... Köstekli saatler... Kumaş mendiller... Basma entariler... Espadriller... Tokyo terlikler... Arkadaş olabilir miyiz'ler... Manitalar... Karasevdalar... Karasevdadan ince hastalıklar... İncelikler... Sonuna rujlu dudaklarla öpücük kondurulan, gözyaşlarıyla mürekkebi dağılmış aşk mektupları... Sevgiliye 'siz' denilen günler... Gül kokan güller... İçi gülen gözler... Kızaran yüzler... Hatıra defterleri... Sepet sepet yumurta, sakın beni unutma'lar... Unutmabeni çiçekleri... Kitapların arasında kurutulan hatıra çiçekler... Tebrik kartları... Kartpostal koleksiyonları... Pul defterleri... Çiçekli çinko tabaklar... Çivit mavisi çaydanlıklar... Semaverler... İnce belli bardaklar... Tavşankanı çaylar... Anne kekleri... Gelincik sigaraları... Çizgi romanlar... Parmağını kesip kankardeşi olmalar... Fotoromanlar... Gırgır... Doğan Kardeş... Yazlık sinemalar... Uçurtmalar... Zillere basıp kaçan çocuklar... Bayramlarda şeker toplayan çocuklar... Seksek oynayan çocuklar... Çöpçü olmayı hayal eden çocuklar... Masalcı neneler... Bilge dedeler... Defterlerde kenar süsleri... İyilik perileri... "Göğe bakma durakları"... "Geyikli geceler"... İkinci Yeni... Haydarpaşa'da trenler... Tahta bavullar... Azıklar... Kavuşmalar... Gidenin ardından sallanan eller vardı eskiden...
14 notes · View notes
mesut-sems · 2 years
Text
Tumblr media
Ağlayabilir miyim gönlüm müsadenle, Şöyle katıla katıla şimşekli bir gökyüzü gibi? Günaha giren tüm kirliliğim ile ağlayabilir miyim? Öylesine ama ölesiye, bu can çıkana kadar bedenden! Nefesimin nefesi kesilesiye, pembe güller mor menekşelere düşesiye, sol yanımın ateşi yükselesiye kadar. Kendi omzumda kimseciklere yük olmadan ağlayabilir miyim..🥀
Hz.Mevlana
89 notes · View notes
sen-gittikten-sonra · 9 months
Text
Tumblr media
Ailemin kabri için şu görseldeki minyatür kırmızı gülden siparişi verdim 8 adet. Gelen güller pembe ve beyaz ve üstelik ölmüş. Firma yanıt vermiyor mesajlarıma. Neden bu kadar kötüsünüz abi nedennn, altı üstü şu dünyada toprak olup yok olup gideceksiniz kemiğiniz bile kalmayacakken neyin karını hesaplıyor kuş beyniniz
4 notes · View notes