Tumgik
#mayıs sıkıntısı
yorgunherakles · 2 years
Photo
Tumblr media
“ türkiye bir taşra sıkıntısıdır.”
nuri bilge ceylan - bir zamanlar anadolu'da
32 notes · View notes
thecineinterior · 11 months
Text
Tumblr media
1 note · View note
aspaldiko · 3 months
Text
Tumblr media Tumblr media
Kasabada yaşayan insanlar genellikle çekip gitmek isterler ama bunu başardıklarında, bu sefer de geri dönmek isterler. Bu, sık sık tanık olduğum bir çelişkidir. Doğduğumuz yerin dışında yaşayabileceğimiz başka bir yer yokmuş gibi.
Mayıs Sıkıntısı, Nuri Bilge Ceylan
#+
28 notes · View notes
se-a-ser · 28 days
Text
Kuru Otlar Üstüne
aslında çok film seyreden biri değilim de Ramazanda hafta sonları dizi ya da uzun filmleri sahura kadar seyrediyorum işte
bu Nuri Bilge Ceylan filmi beklendiği gibi çok güzel. her filmine bayılıyor muyum ? hayır... 3 Maymun ve Uzak sevmedim mesela ama Ahlat Ağacı, Mayıs Sıkıntısı, Bir Zamanlar Anadolu'da enfes
haki renk kapşonlu montundan anlıyoruz ki esas oğlanımız solcu ve ötesi. bu klişe sıktı artık. oldu olacak sağcı adamlar da namaz takkesi taksın
karla kaplı bir Anadolu köyü, rüzgar sesi, köpek ulumaları sizi zaten baştan o atmosfere sokuyor
spoiler olmasın ama küçük kızın mektup alınganlığı çok inandırıcı değil
Deniz Celiloğlu çok iyi, Merve Dizdar'ı beğenmedim. ödül alması beni ilgilendirmiyor bu adamlar Yılmaz Güney kırosuna da ödül vermişti
entel kahramanımız entel kadına ilgi duyarken kadının sıradan ve iddiasız arkadaşına yönelmesi inceden güzel anlatılmış
filmin merkezindeki esas oğlan ve esas kızın akşam yemeğindeki uzuuuun diyalogları çok uzun. hem diyaloglar uzun hem kurdukları cümleler çok uzun. özellikle kadının konuşmaları bir yerden sonra rap yapıyormuş gibi... gerçekçi durmuyor
adam ve kadın akşam yemeği yiyorlar, derin muhabbete giriyorlar. çünkü onlar farklı... sonra bakıyoruz ki yoo öyle değil. kadın ağlıyor ve devamında malum gelişmeler
Doğu Demirkol işte bu yüzden çok iyi. Doğu dizisinin 2. sezonunda bu durumla güzel kafa buluyor. kadın-erkek tartışır bir taraf ağlar ve hooop mutlu son
dış ses olan filmleri sevmem. yönetmenin dehasını kullanarak anlatması gerekeni dış sesle anlatmak işin kolayına kaçmak
Nuri Bilge Ceylan'ın kamera arkası görüntülerini seyredip ne kadar çok ayrıntıya özen gözterdiğini ve emek verdiğini gördükçe saygınız artıyor... ama bir yandan da bu değil diyorsun yani sinema bu değil
16 notes · View notes
nesrin-c · 2 years
Text
ilk 1 Mayıs şiirini yazan oydu.
HARAMİLERİN DÜZENİNE
KAFA TUTAN BİR KADIN..
Adı Zeliha'ydı.
Beş çocuklu yoksul bir ailenin kızıydı.
Hayatları çok zordu.
Bir yandan açlık, bir yandan hastalık.
Hastalıklar kardeşlerini birer birer yanından aldı.
Ailenin tek çocuğu kaldı.
Yaşasın diye ismini değiştirdiler.
Yeni adı, Yaşar Zeliha oldu.
*. *. *
6 yaşında annesini kaybetti.
Artık yatalak bir teyze ile sarhoş bir babanın himayesindeydi.
Kendisini sokaklara attı.
Küçük yaşta, emeği, sömürüyü, haksızlıkları gördü.
Okumaya karar verdi.
Ama babası izin vermedi.
Babasından gizli okula gitti; "Ben öksüzüm hoca efendi, beni okutunuz." dedi.
Kayıt oldu.
Bunu duyan babası evden kovdu.
Komşuları sahip çıktı.
*. *. *
Sadece bir yıl okulda kalabildi.
Sonra hocasız kendi başına okudu.
Çalışıyor, kazanıyor, kitap alıyor, okuyordu.
Kuranı hatim etti.
Başörtüsünü hiç çıkarmadı.
Şiire merak sardı.
Osmanlıca'yı iyi kullanıyordu.
Cumhuriyet ile birlikte yeni alfabeye de uyum sağladı.
Şiirler, kitaplar yazdı.
Eğitimsiz olmasına ragmen yazıları büyük ilgi gördü.
Çok eğitimli yazardan daha etkiliydi.
Hep yazdı.
Halkı yazdı.
Emeği yazdı.
Muhalif dergilerde sömürüyü yazdı.
Yazdıkça başı derde girdi.
1925-1927 yıllarında defalarca tutuklandı.
Nazım Hikmet gibi dönemin ünlü sosyalistleriyle aynı şekilde sorgulandı.
Amele Derneği'ne üye oldu.
Grevleri destekledi.
Nerede haksızlık var, kalemi oradaydı.
Hiç eğilmedi, hiç bükülmedi.
O yüzden de soyadı kanununda "Bükülmez" soyadını aldı.
*. *. *
1 Mayıs geldi yine.
İşçi Bayramı.
Yine yasaklar, yine engellemeler.
Yaşar Zeliha Türkiye'de 1 Mayıs'ın işçi bayramı olarak kutlanması için çok mücadele etti.
Özellikle Cumhuriyet döneminde 1 Mayıs'ın yasaklanmasına çok büyük tepki gösterdi.
1 Mayıs'ın isminin "Bahar ve Çicek Bayramı" olarak değiştirmesine isyan etti.
Yine yazdı, hep yazdı.
Türkiye'de 1 Mayıs için şiir yazan ilk şair oldu.
1923 yılında kaleme aldığı o şiirin mısraları şöyleydi.
"Ey işçi.
Bugün hür yaşamak hakkı seninken,
Patronlar o hakkı senin almışlar elinden..
Sa’yınla edersin de “tufeyli”leri zengin.
Kalbinde niçin yok ona karşı yine bir kin?
Rahat yaşıyor, işçi onun emrine münkâd;
Lakin seni fakr etmede günden güne berbâd.
Zenginlere pay verme, yazıktır emeğinden.
Azm et de esaret bağı kopsun bileğinden.
Sen boynunu kaldır ki onun boynu bükülsün.
Bir parça da evlatlarının çehresi gülsün.
Ey işç
Mayıs birde bu birleşme gününde şüphe bugün kalmadı bir mani önünde.
Baştanbaşa işte koca dünya hareketsiz;
Yıllarca bu birlikte devam eyleyiniz siz.
Patron da fakir işçilerin kadrini bilsin
Ta’zim ile, hürmetle sana başlar eğilsin.
Dün sen çalışırken bu cihan böyle değildi.
Bak fabrikalar uykuya dalmış gibi şimdi.
Herkes yaya kaldı, ne tren var, ne tramvay
Sen bunları hep kendin için şan-ü şeref say.
Birgün bırakınca işi halk şaşkına döndü.
Ses kalmadı, her velvele bir mum gibi söndü.
Sayende saadetlere mazhar beşeriyet;
Sen olmasan etmezdi teali medeniyet.
Boynundan esaret bağını parçala, kes, at!
kuvvetedir hak, hakkını haksızlara anlat.
*. *. *
Üç kez evlendi.
İlk eşi Yaşar Zeliha ismini beğenmedi.
Yaşar Nezihe oldu.
İlk eşini kaybetti, diğerlerinden boşandı.
Hem sosyalist, hem başörtülüydü.
İlkelerinden hiç taviz vermedi.
Ama bedeli de ağır oldu.
Hayatının son günlerinde çok geçim sıkıntısı çekti.
Geliri sadece babasından kalan 42.5 kuruşluk emekli maaşıydı.
Aç kaldı..
Sonunda dayanamadı Ankara'ya bir isyan mektup yazdı.
"Rahmetli pederimden emanet kağıt para olarak 42.5 kuruş, kırk on beş de para veriyor. Bu para ile bu hayatı sürüklemek mümkün değil. İhtiyar bir kadınım, evvelki gibi çalışamıyorum. Gözlerim görmüyor. Yağsız en kuvvetli makineler bile işlemez. Hayatım daima açlık ve acılar içinde geçiyor. Açlık alçaklık değildir. Uzun müddet bu hale tahammül mümkün değil. Bir gün haber-i vefatım işitilirse açlıktan öldüğüme herkesin vicdanı emin olsun."
Ankara'dan ses çıkmayınca, bu mektubu gazetelere yolladı.
Bir kaç muhalif gazete yayınladı.
Olay oldu.
Ankara çok kızdı.
Hakkında soruşturmalar açıldı.
5 Kasım 1971’de sefalet içinde öldü.
Sessiz sedasız Küçükyalı Altıntepe Mezarlığı’nda gömüldü.
Uğruna mücadele verdiği milyonlar adını bile duymadı.
Özellikle duyurulmadı.
Yaşar Zeliha Bükülmez sanki hiç yaşamamıştı.
Sedat Kaya
Tumblr media Tumblr media
112 notes · View notes
Note
Etkisinden çıkmadığın bir film?
nuri bilge ceylan'dan; ahlat ağacı, bir zamanlar anadolu'da, kış uykusu, mayıs sıkıntısı,
zeki demirkubuz'dan, kader ve masumiyet(konu bakımından aynı filmler), ariyeten yeraltı olabilir,
yılmaz güney'den; yol, umut, sürü, duvar filmleri olabilir,
sinan çetin'in kağıt ve pardon isimli politik filmleri de çok etkilemişti,
tarantio'nun zincirsiz isimli filmi de müthişti,
ve ariyeten hemen hemen herkesin izlemesi gereken klasik kült filmler var onlar da şunlar;
12 kızgın adam, forrest gump, esaretin bedeli, godfather, guguk kuşu, özgürlük yazarları, dövüş kulübü, 127 saat, piyanist, leon, cesur yürek..
içlerinden izlemediklerin varsa mutlaka izlemeni tavsiye ederim. şimdilik aklıma gelenler bunlar, ilerde isteyen çok olursa üzerine birkaç saatimi verip güzel bir film listesi oluşturabilirim belki:)
14 notes · View notes
kaanozer · 1 year
Text
7. gün —162
Mehmet Akif Ersoy: Çok kişiden duydum. Diyorlar ki "Tam kişiye ulaşıyoruz. Bir çocuğa mesela. Bir ekip geliyor ve diyor ki sizin işiniz bitti, çekilin, onu biz çıkaracağız. Kameraları çağırıp çıkarıyorlar." Pek çok yerden duydum. Hatta buradakiler şu an alkışlıyor beni.
* *
Ahm*t Hakan’ın “Olumsuzluklar az aslında, sadece can sıkıcı oldukları için bize fazla geliyor. Olumlu taraflarımız daha fazla. Genel hava bu yönde, diğer söylenenler hava civa, aldırış etmeyin.” cümlelerinin geçtiği video kaydını hatırlıyorsunuz. Değilse dahi, bulması kolay. Bu konuşma üzerine insanların “alay ile karışık” isyanından bunalmış olacak ki, nal gibi ortada olan kayıtlara rağmen öyle bir şey söylemediğini ilan edip, tepki gösterenleri de “alçak, şerefsiz, rezil, kepaze, leş herif” olarak tanımladı ve tartışmaya yeni bir boyut kazandırmış oldu. Boyut dediğim, Ahm*t Hakan’ın şımarıklığı, genişliği, pişkinliği işte. Hangi rafa koyarsanız koyun.
* *
“Salt korkuyla herhangi bir devlet ayakta tutulamaz.”
“İnsanların çoğunluğu, multitudo, gerçekten böyle yaşıyorlar. Çünkü tümüyle pasif duyguların, pasif oldukları duyguların etkisindeler. Pasif duygu passion’dur, acı çekme demektir yani; üstelik de devlet sistemleri falan da bendelerinden bu pasif duyguları talep eden, bunları işlemeyi, üretmeyi, bunlara yönelmeyi tercih eden oluşumlardır. Spinoza’nın bütün siyaset felsefesi de bunun üzerinde kuruluyor. Pasif duygu nedir? Mesela korku. Spinoza biliyor ki salt korkuyla herhangi bir devlet ayakta tutulamaz. Neye başvurması gerekir devletin? Mesela güven duygusuna. Tebaasına güven vermesi gerekir. Ya da diyelim ki korkunun tersi olan ütopyalara, umut duygusuna hitap etmesi gerekir.”
Ulus Baker, Sanat ve Arzu Seminerlerinden 14 Mayıs tarihli konuşmasında, Spinoza’nın siyaset felsefesinden bahsederken değiniyor. Yüz atmış iki saat içerisinde olanlara bakınca, malum kişinin yüzündeki ifadeyi kaldırıp bir yere koyabiliyor musunuz şimdi?
* *
Felâketin yedinci gününde, AFAD’ın “henüz” kurabildiği deprem çadırlarının önünde “insanların acılarıyla dalga geçerek” video kaydı alan Tuğr*l Selmanoğlu adlı düşünce balonu, “Elbistan’da çok büyük su sıkıntısı var, çadır yok, bir tane bile çadır yok, ee, devlet yok yani burada” cümleleriyle gündem olmaya çalışmış. Bu ve bunun gibi müsveddelerin yakasını bırakmayacak —ilk 48 saatte soğuktan ölenlerin ahı.
* *
Meksika ekibinin arama-kurtarma köpeği Proteo, görevi başında can verdi.
* *
Erdoğan'ın doktorlar için söylediği "Giderlerse gitsinler" sözü üzerine: Ya gitselerdi?
* *
Şükriye Tutkun, Erdoğan’ı 6-7 gün boyunca beklemiş, beklemiş ağlar diye, ama nafile! Çareyi de, 18 Temmuz 2016 yılından kalma bir fotoğrafı kullanmakta bulmuş. Erol Olçok’un cenazesinde gözyaşlarını tutamayan Erdoğan’ın fotoğrafıyla şu sözler: “Ah be Reis! Sen ağlama! Bu zorlu imtihandan da elbirliğiyle güç birliğiyle, bir olarak bütün olarak çıkacağız inşaAllah! Rabbim yâr ve yardımcımız olsun. Amin.”
* *
Orhan Pamuk New York Times'a depremi yazdı: Halkın bu kadar öfkeli olduğunu daha önce hiç görmemiştim.
Dünyaya hoş geldin poğaçacı.
* *
“Abi ayaklarım yalındı, ayakkabı aldım, sahibi bir şey der mi (…)?”
* *
Ümit Özdağ’ın, muhteviyatı nefret ve hedef gösterme olan tweetleri düşmüyor ekranıma saatlerdir. Ben ne özür dileyeceğim, asıl siz falan filansınız demiş o kadar! Allah Allah.
Milleti hiç mi kirli bir tuzağa çekmek isteyen yok?
* *
Murat Kurum: İmar barışında hedefe ulaşıldı: Devletin kasasına 25 milyar 592 milyon TL girdi.
Merhaba diyoruz ölü teyzelerimize çocuklar merhaba diyor o şiirlerimizin eşikleri*
* *
Recep Tayyip Erdoğan adlı bir siyasetçinin arşivden konuşmalarına rastlıyorum:
(Bingöl depremi sonrası) “Buna ihmal denmez. İhalelerin şartlarına uyulmamıştır. Kontrolü iyi yapılmamıştır. Zemin etütleri iyi yapılmamıştır. Malzemeden çalınmıştır.” (2003) | “Deprem değil bina öldürür. Depremle yaşamayı öğrenmemiz ve buna göre tedbirler almamız gerekiyor.” (17 Ağustos 2013) | “Burası Tayyip Erdoğan’ın sarayı değil milletin sarayı. Millet burada ağırlanacak.” (3 Aralık 2014) | “Her fırsatta tekrarladığımız, deprem öldürmez bina öldürür gerçeğine uygun şekilde, 81 ilimizin tamamında riskli binaları belirliyor ve dönüşüme tabi tutuyoruz.” (26 Kasım 2021) | Geçmişteki acı tecrübelerin ışığında yaptığımız hazırlıklarla, hamdolsun artık hiçbir afette vatandaşlarımızın ’nerede bu devlet?’ diyen feryadını duymuyoruz. (12 Kasım 2022)
demek bir de devletin başında olsa, muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmamız işten olmayacak. Parti falan kursa da oy versek.
* *
“Otizmliye sıra gelene kadaaaar”
* *
Gaziantep'in Nizip ilçesinde yıkılan bir binanın enkazında kalan Eylül Kılıç, AFAD, UMKE, 112 Acil Sağlık, Polis ve Jandarma ekipleri tarafından 146. saatte kurtarıldı haberine aileden yalanlama geldi: “AFAD o sırada mışıl mışıl uykusundaydı. UMKE hiç yoktu zaten. Eylül'ümü Suriyeli İşçi Halil kurtardı. Siz değil.”
Mehmet Akif Ersoy’u bir video ve başka birinci ağız desteklemiş oldu. İşte: “güvercinde bir ses ablamda bir ses orta çağda bir ses”
(bkz. bit.ly/mibauer) — (bkz. bit.ly/twciga10)
* *
Toroslar Pozantı Dinlenme Tesisleri’nin insanı duygulandıran ve sadece depremzedelerin faydalanabileceği indirimlerini gördünüz mü?
Tek kişilik serpme kahvaltı 130₺ yerine 100₺ Çorba ve pilav 40₺ değil, 30₺ Tost, 25? Ne ki, 20₺ Kebap servisi 110₺ olmaz, 100₺
Neredeyse bedava.
* *
Ali Murat İrat: Baya kilolu bir yardımsever vardı. Güney Amerika’ya maske falan götürmüştü. Nerede gören var mı?
* *
“Bunları babam aldı bana ölmeden önce. Babam öldü öldü. Nabzına baktık, hissetmedik hiçbir şey.”
* *
Süleyman Soylu: Allah korusun deprem oldu, enkazın altında kaldınız. Biz sizi nasıl bulacağız? AFAD mobil uygulaması yaptık; o sizin konumunuzu bulabiliyor. Sadece butona basmanız yeterli.
* *
Hayatını kaybedenlerin “numara ile” defnedilmesi. Anladınız mı? Bize kaldı —“ölümün arkasından konuşmak”.**
* *
Ümit Özdağ, AK Partili Aziz Babuşçu’yu kafes dövüşüne çağırdı haberi okumam yakındır. Değilse bile —düşünülsün.
* *
Nasılsa tanımadığım bir toprakta öleceğim Burada sakal uzatıp Taranmış saçlarıyla (Siz kendinizin kaçıncı peygamber olduğunu sanıyorsunuz) Hangi rejim için (O kadar çabuk değişiyorlar ki) Birinci katları yıkılmış evlere benzer yıkılıveririz Sokak başlarında görür ve fotoğraflarını çekeriz
Vedha’lardan Birinde Bütün Yort Savul’lar!
* ve ** (Ece Ayhan)
4 notes · View notes
Tumblr media
Mayıs sıkıntısı.
2 notes · View notes
teknolojihaber · 1 month
Text
Domuz'dan böbrek nakli yapılan hasta iyiye gidiyor
Tumblr media
Organın reddedilme riskini azaltmak için genetiği değiştirilmiş bir domuzdan yeni böbreğini alan 62 yaşındaki adamın, iyileştiği ve kısa sürede hastaneden ayrılması gerektiği belirtildi. ABD'li cerrahlar, çığır açan operasyona gönüllü olduğu için Rick Slayman'ın "gerçek bir kahraman" olduğunu söylüyor. Nihai umut, daha fazla nakil için hayvan organlarının kullanılmasıdır. Daha önce de beyin ölümü gerçekleşen insanlara test amacıyla domuz böbrekleri verilmişti . Massachusetts Genel Hastanesi'nden yapılan açıklamada, 16 Mart'ta gerçekleştirilen dört saatlik ameliyatın "hastalara daha kolay organ temini sağlama arayışında önemli bir dönüm noktasına işaret ettiği" belirtildi. Bay Slayman, kendi böbrekleri düzgün çalışmadığı için yedi yıl boyunca diyalize girdikten sonra 2018 yılında aynı hastanede insan böbreği nakli olmuştu.Beş yıl sonra nakil başarısız oldu ve Mayıs 2023'te tekrar diyalize girmek zorunda kaldı. Doktorları, durumunun pek iyi görünmediğini söylüyordu; kan damarları defalarca kullanıldığı için diyalizin işe yaraması zordu. Doktorları, hastanın tekrarlayan diyaliz damar yolu komplikasyonlarıyla karşılaştığını, pıhtı giderme ve cerrahi revizyonlar için iki haftada bir hastaneye gitmeyi gerektirdiğini ve bunun yaşam kalitesini önemli ölçüde etkilediğini açıkladı. Bay Slayman, artıları ve eksileri tarttığını ve domuz böbreği nakline devam etmeye karar verdiğini söyledi: "Bunu sadece bana yardım etmenin bir yolu olarak değil, aynı zamanda nakil ihtiyacı olan binlerce insana umut sağlamanın bir yolu olarak gördüm. " Massachusetts Genel Hastanesi Cerrahları faaliyet gösteriyor. Ameliyat 4 saat sürdü İhtiyacı olan insanlar için insan donör organlarının kronik bir sıkıntısı var. Hayvan bağışçıları bu sorunu çözmeye yardımcı olabilir. Son zamanlarda domuzlardan insanlara kalp nakli de deneniyor . Boyut söz konusu olduğunda domuz organları insanlara iyi uyum sağlıyor. Özel domuz böbreği Cambridge, Massachusetts'teki eGenesis tarafından sağlandı. Hayvanın genetiği, alıcıya zararlı olabilecek genleri çıkarmak ve uyumluluğu artırmak için belirli insan genlerini eklemek üzere düzenlenmişti. Bay Slayman hala organın vucuttan reddilmesini önleyici ilaçlar kullanıyor ve yeni böbreğinin ne kadar süre çalışacağı belli değil.  Nakil ekibinden Dr Tatsuo Kawai şunları söyledi: "Umudumuz, bu nakil yaklaşımının dünya çapında böbrek yetmezliği çeken milyonlarca hastaya bir cankurtaran halatı sunmasıdır." kaynak:https://www.bbc.com/ Read the full article
0 notes
yorgunherakles · 2 years
Quote
sanki geçip giden zamanla ilgilenmiyormuş gibi yapıyorsunuz ama biliyorum ki aceleniz var. sanki bir yere gitmiyorsunuz ama aslında bir yere gidiyorsunuz.
angelopoulos - landscape in the mist
31 notes · View notes
karaca2508-blog · 6 months
Text
Amasra maden faciası davası işçi Ferhat Dönmez konuştu: Krokiyi işletme müdürleri hazırlamış, arkadaşımızın yeri kasıtlı olarak yanlış yere işaretlendi
Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Amasra müessesesine ait maden ocağında 14 Ekim 2022'de 43 işçinin hayatını kaybettiği, 9 işçinin yaralandığı patlamaya ilişkin 7'si tutuklu 23 sanığın yargılandığı dördüncü duruşma sona erdi.
Amasra maden faciası davası
Bartın Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 195 sayfalık iddianamenin, Bartın Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilmesinin ardından 25-28 Nisan, 3-5 Mayıs ve 24-25 Temmuz'da görülen davanın dördüncü duruşması başladı. Duruşmaya, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlu da katıldı. Bartın Ağır Ceza Mahkemesince Bartın Adliyesi'nde özel olarak oluşturulan salonda görülen duruşmaya, tutuklu ve tutuksuz sanıklar, müştekiler, patlamada hayatını kaybedenlerin yakınları ile taraf avukatları katıldı. Adliye içi ve çevresinde kolluk kuvvetlerince geniş güvenlik önlemi alındı. "Acil eylem planı bize gösterilmedi" Yaklaşık 130 tanığın dinleneceği duruşmada tanıklardan Kaan Kerman, maden ocağında barutçu olarak çalıştığını ve patlama günü yıllık izinde olduğunu söyledi. Müşteki avukatlarının çalışma şartlarına ilişkin sorusu üzerine Kerman, "Az işçiyle çok kömür üretimi isteniyordu. Bunu kollukta bütün arkadaşlarımız söylemiştir. Acil durumlarda nasıl hareket edeceğimizle ilgili acil eylem planı bize gösterilmedi" iddialarında bulundu. "Keşke baskıları dikkate almayıp çalışmasaydık" Pano ayak üretim işçisi Murat Aşkın da yaklaşık 4,5 yıldır çalıştığı kurumda, patlama günü gündüz vardiyasında görev yaptığını aktardı. Üretim işçisi Yusuf Yalçın ise "-320'de gaz sıkıntısı vardı ve cihazlar sürekli ötüyordu. Olması gerekenden fazla sıcak oluyordu. O yüzden fazladan fantüp yerleştirildi. Burada gaz sıkıntısı olduğunu amirlerimiz de biliyordu. Normalde 1 fantüp yeterli olacakken 4 tane vardı" ifadesini kullandı. Nezaretçi olarak çalışan Arif Ergin, ocakta havalandırma sorunu yaşandığını ancak böylesi bir büyük olay meydana geleceğinin düşünülmediğini, patlamanın sebebinin "yönetimsel tedbirsizlik" olduğunu öne sürdü. "Arıza için gittiğim yer çok ama çok sıcaktı" Elektromekanik konver bakım servisinde çalışan işçi Ferhat Dönmez, son zamanlarda kendilerinden kömür üretimini arttırmalarını istediklerini savunarak, şunları kaydetti: "Kazanın, iş güvenliği tedbirlerinin tam olarak alınmamasından kaynaklandığını söyleyebilirim. Kazadan önce ocakta havalandırmayla ilgili sorun vardı, ben de ocağa girdim. 15 yıllık madencilik hayatımda ilk kez gördüğüm durum oldu. Arıza için gittiğim yer çok ama çok sıcaktı. Ters vantüp yapılmıştı, ben böyle bir şeyi hiç görmemiştim. Çok şaşırdım. Üretim baskısı da üst seviyedeydi." Patlamada ölen Rıdvan Acet'in cesedinin bulunduğu yerin, krokide kasıtlı olarak yanlış işaretlendiğini iddia eden Dönmez, şunları kaydetti: "Patlamadan sonra Rıdvan Acet'in cesedini ben çıkardım. Ama patlama sonrası hazırlanan krokide arkadaşımızın yeri kasıtlı olarak yanlış yere işaretlenmiş. Burada amaç, patlamanın işçi hatasından kaynaklandığı yönünde algı yaratmak. Zaten krokiyi de işletme müdürleri hazırlamış." "Böyle bir tedbiri patlamadan sonra görüyorum" İşçi Yusuf Atar ise maske eğitimlerinin patlama öncesinde açılmış ve tek maske üzerinden verildiğini, açıp takma deneyimi yaşamadıklarını ileri sürerek, şu ifadeleri kullandı: "Ama patlamadan sonra şu andaki eğitimlerde önümüze onlarca maske koyuyorlar. Şu anda metan gazı seviyesi 1 olunca ocak alarma geçiyor, herkesi dışarı çıkarıyorlar. Önceden bu değerin çok daha üzerine çıkmasına rağmen hiç böyle bir şey olmadı. Ben 3 yıldır çalışıyorum, böyle bir tedbiri patlamadan sonra görüyorum." "Çok kez üst amirlerimizin lambasını indirdim" Kuyu başında sinyalci olarak çalışan Mevlüt Tancan, patlama gününün sabahında mesaiden çıktığını anlattı. Mesai arkadaşlarının zaman zaman metan gazından dolayı sıcaklık şikayetinde bulunduğunu aktaran Tancan, "İş güvenliği eğitimleri yetersiz ve zayıftı. Eğitimler, açılmış maske üzerinden veriliyordu. Sürekli aşağıya indiğim için kendilerini ocağa girmiş gibi göstermek için lambalarını verenler oluyordu. Ben de çok kez üst amirlerimizin lambasını indirdim. Tutuklu sanıklardan da 2-3 tanesi hariç hepsinin lambasını indirdim" şeklinde konuştu. Bu sırada araya giren tutuklu sanık İşletme Müdürü Selçuk Ekmekçi'nin "Doğru söyle, benim lambamı hiç indirdin mi?" şeklindeki sorusuna Tancan, "Ben de indirdim, başka arkadaşlarım da indirdi. Mühendisken de verdiniz, işletme müdürlüğü yaparken de verdiniz" yanıtını verdi. Sinyalci Alaattin Özçelik de maske eğitimlerinin yüzeysel yapıldığını, ihtiyaç halinde kendisinin dahi açamadığını söyledi. Müşteki avukatlarının, ocağa lamba indirip indirmediği sorusunu Özçelik, "Bana lambalar gelirdi ben de ocağa indirirdim. Ama patlamadan sonra o iş bitti. Artık kimse o suçun altına girmiyor" şeklinde cevapladı. İlk celsede 27 tanığın dinlenildiği duruşmaya yarın devam edilecek. Nisan ve mayıs aylarında iki celse ve 7 gün süren duruşmalarda tutuklu ve tutuksuz sanıkların beyanları, 4-25 Temmuz'da ise müşteki ifadeleri alınmıştı. ^Maden Faciasında Ne olmuştu? Bartın'ın Amasra ilçesindeki TTK Amasra Müessesesine ait maden ocağında 14 Ekim 2022'de saat 18.15 sıralarında meydana gelen patlamada 41 işçi hayatını kaybetmiş, 11 işçi yaralanmıştı. Bir işçi sevk edildiği hastanede 4 Kasım 2022'de, bir işçi de 5 Nisan'da tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirmişti. Amasra Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında aralarında TTK Amasra Müessese Müdürü Cihat Özdemir'in de bulunduğu 24 şüpheli gözaltına alınmıştı. Şüphelilerden TTK Amasra Müessese Müdürü Cihat Özdemir, Müessese Müdür Yardımcısı Salih Atmaca, İşletme Müdürü Selçuk Ekmekci, İş Güvenliği ve Eğitim Başmühendisi Volkan Soylu ve Başmühendis Mehmet Tural ile kartiyelerden (birkaç üretim ünitesinden oluşan ocak) sorumlu maden mühendisleri Levent Aydın ve İbrahim Hakan Mengeş ile emniyet mühendisi Şahan Kahraman "bilinçli taksirle birden fazla insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olmak" suçundan tutuklanmış, 4 şüpheliye adli kontrol hükümleri uygulanmış, şüphelilerden 3'ü çıkarıldıkları hakimlikçe, 9'u savcılık sorgularının ardından serbest bırakılmıştı. Bu şüpheliler arasında yer alan bir kişi hakkında da soruşturma sürecinde takipsizlik kararı verilmişti. İddianamede, tutuklu sanıklar Özdemir, Ekmekci, Soylu ve Tural'ın 42 kez "olası kastla öldürme" suçundan toplam 840 yıldan 1050 yıla kadar, 4 kez "olası kastla yaralama" suçundan da toplam 4 yıl 16 aydan 12 yıla kadar hapsi talep ediliyor. Bu 4 sanığın iki suçtan toplam 844 yıl 16 aydan 1062'şer yıla kadar hapsi istenen iddianamede, diğer 4'ü tutuklu 19 sanığın ise "bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma" suçundan 2 yıl 8 aydan 22 yıl 6'şar aya kadar hapsi isteniyor. Mahkeme heyeti, 28 Nisan'daki duruşmada açıkladığı ara kararda, müessese müdür yardımcısı Salih Atmaca'nın adli kontrol şartıyla tahliyesine, diğer 7 sanığın tutukluluk hallerinin devamına karar vermişti. Read the full article
0 notes
seslimeram · 10 months
Text
Müştereklerimiz
Tumblr media
Müştereklerimiz delik deşik kılındı. Bugün ismen yeni denilen, yepyeni bir yüzyılın eşiği içerisinde geleceğine adım attığı bildirilen bir yerde müştereklerimiz tarumar ediliyor her dönemeçte, anbean. Sınırsız, arkası kestirilemeyen bir cerahat isteminin refakatinde artık her şey olması gerekenin ötesinde bir dirençle kuşatılıyor. Bütünüyle sönümlenmesi için, adına kurgudan gerçeğe taşınan her eylemle yaşam istemi çevreleniyor. Sınırlar hep biraz daha daimi bir istemle az biraz denile denile çürümenin kılınıyor. Her şey rotası, yönünü kaybederek duraksamadan bir lincin ortasına terk ediliyor. Hakkaniyet yerle bir, eşitliğin mevzusu söz konusu değil, demokrasi lafta bile ortalarda anılmayan, hürriyet zaten alenen esarete dönüştürülmüş birer mesele kılınıyor. Yıllar yılıdır süre duran eşitlenme, adaletin ta kendisine haiz bir yerin akamete uğratılması 28 Mayıs seçimlerinden hemen sonra var edilmiş yepyeni ülke koalisyonunda o sağcı / ırkçı / siyasal islami motiflerden el bularak, yön tayin eden, memlekete hiza biçenler eliyle müştereklerin talanını da mümkün kılar.
Vilnius’ta Nato toplantısı sırasında, demokrasinin beşiği, hukukun var edildiği bir ülkeye dair sözler sarf eden baş efendinin tarifesinin her neye tekabül ettiği az çok eylediklerinin kıyısında kendiliğinden görünür kılınır. Müşterek kırımının her nasıl var edildiğinin de en köşe başlarını görmek o demokrasi bahsini açmaktan ne kadar da uzaklarda olunduğunun da ifşasıdır, sahiden sorgulayana. Demokrasi ve özgürlükten bahis açılacaksa şayet onun da tek sahibi baş efendi olduğunu göstere gelir, tek bir soru. “Görüyorum ki birinci derecede Türkiye’yi tanımıyorsun, Türkiye’nin demokrasi hak ve özgürlükler konusunda bir sıkıntısı yok. Dünyada yüzde 90’a yakın katılımla seçim yapıldığı kaç ülke var, bizim son seçim yüzde 88 ile yapıldı ve ben oradan seçildim. Hak ve özgürlükler konusunda eksik olan hiçbir şey yok.” Fazla uzaklardan değil, daha Şubat ayında yayınlanmış olan Demokrasi Endeksi raporunda Türkiye ile ilgili maddenin bir kısmı zaten bütünü tekzibe yeterlidir, aktaralım: “Türkiye, Demokrasi Endeksi'nde 2022 yılında 167 ülke arasında 103'üncü sırada yer aldı. 10 puan üzerinden yapılan değerlendirmede Norveç, 9,81ile listenin zirvesinde bulunuyor. Yunanistan ise "en kayda değer genel iyileşmeyi" gerçekleştirdi.
Türkiye'de "demokrasinin ciddi şekilde sınırlandığı" belirtilen raporda "Seçimler genellikle özgür ve adil değil, medya sansüre tabi, hukukun üstünlüğü zayıf ve yolsuzluk yaygın." şeklinde değerlendirme yapılıyor.
'Otoriter rejim' kategorisinin 6 basamak üzerinde yer alan Türkiye'nin ortalama puanı 2012'deki 5,76 seviyesinden 2022'de 1,41 puan düşerek 4,35'e geriledi.
Raporda "Bu düşüş eğilimi cumhurbaşkanının giderek artan otokratik yönetimini yansıtmaktadır." deniliyor.” Bütünüyle pervasız bir biçimde yaşam isteminin ta kendisi hedef kılınıyor. Cerahat eksik kılınmaz her güne sabit olunurken, demokrasi edimi ve tüm anlamlarıyla yaşamdaki pratiklerinin köküne kibrit suyu dökülür. Bütün bunlar aynı anda hep eş zamanlı olarak var edilir. Yönetim katının yönelimi duraksamadan bir biçimde her türlü hür iradenin önünü almak olduğu hemen her eyleminde topluca müştereklerimiz söz konusu olduğunda eylediklerinden bariz kılınır. Bir cerahat sarmalına rehin edilmiş olagelen her şeyle, hep şablon ezber edilmiş eylemsellikle birlikte o nüktedan değil de sahiden de can yakıcı demokrasinin kırımı kesintisizleştirilir. Bir ülkedeki hayat hakkını, yaşamda var olma istemini, sözünü savunabilme hürriyetini, oyuna sahip çıkıp yönetimde baskı unsuru, otoriterliğe geçit vermeme hakkını sorgusuz sualsiz yerle yeksan eder ol baş efendi ve şürekası. Bu muydu yeni ülke, bunlarla mı yeni yüzyıl, şahlanış vesaire.
Artı Gerçek’ten aktaralım: “Diyarbakır'ın Lice ilçesinin Türeli kırsal mahallesine bağlı Kalkanlı mezrasında çobanlık yapan Yalavuz ailesinden dört kişi askerlerin işkencesine maruz kaldı. 3 Haziran'da yaşandığı belirtilen olay, "Uzman Çavuş Komutan Berk" adlı TikTok kullanıcısının görüntüleri sosyal medyada "intikam" ifadesiyle paylaşmasıyla ortaya çıktı.
Görüntülerde, üç kişinin ters kelepçe takılarak yere yatırıldıkları, bir kişinin ise oturmuş bir vaziyette bir askerle konuştuğu görülüyor. Yine operasyona çıkan birçok askerin de ters kelepçeli yerde uzanan kişilerin başında beklediği görüntülere yansıdı. Yere yatırılan bir kişinin “Ekmek için yatıyorum burada” dediği ve görüntü çeken askerin ise, “Allah sizi var ya…” ifadelerini kullandığı duyuluyor.
Asker İşkencesini Anlattı
Görüntülerde yer alan ve ters kelepçeli bir şekilde yere uzatılan Hanifi Yalavuz, yaşananları anlattı. Yalavuz, "Olay 3 Haziran’da yaşandı, gece hayvanların yanındaydık. 4 kişiydik. Ben ve kardeşim, amcam ve oğlu. Saat 03.20 idi, çatışma çıktı, çatışamadan sonra bizi yakaladılar ve suçladılar. ‘Sizsiniz bize sıkanlar’ dediler. Sonra yere yatırdılar, ters kelepçe yaparak işkence ettiler, hakaret ettiler. Başımıza tekmelerle vurdular" dedi.
'Çağırıp Özür Dilediler'
Şiddet gördükten sonra mahalle karakolunda ifade verdiklerini aktaran Yalavuz, şunları söyledi:
"Sabah 05.00 gibi karakoldan bırakıp, köye gönderdiler. ‘Gidin orada askerler sizi bekliyorlar’ dediler. Gittik ifade verdik bıraktılar. Ertesi gün de beni karakola çağırdılar. Bana, ‘Onlar adına özür diliyorum, bilmiyorduk. Size işkence ve hakaret etmişler, onlara gereken cezayı uygulayacağız’ dediler. Sonra beni saldılar. O görüntüde konuşan bendim, daha çok konuşmuştum, konuşmamı kesmişler. Para kazanmak için gece gündüz orada çalıştığımı söyledim. Ekmeğimiz için hayvanların yanındayız. Gece gündüz bir buçuk aya yakındır oradayız."
Müştereğin yağmalanmasına net bir örnektir işte Lice’de yaşatılan tehdit / sanal agoraya saçılan linç. Bütünüyle yaşamın normunu alt üst etmek söz konusudur. Bir de Bakur Kürdistan’ı gerçekliğini ilave ettiğimizde o cerahatli hal daha da büyük istem / şevkle aleni bir biçimde yaşama müdahaleyi kendisine hak görür. Kötülüğün en üstteki sureti temsil eliyle olağan addedilmesi sonrasında yaratılan her eylem daha beterlerini görünür kıldı. Bakur Kürdistan’ı cenahında, 2015 kent ablukaları güncesinde ortaya çıkan imgeyi, Türk’ün Gücünü gösterme hevesi bir kere daha bir yaşama müdahale etmeyi olağan addeder. Bunu uygulamaktan çekinmez. Sosyal medyada kendi namı ile paylaşabilmeyi var eder. Kürd anlattığında yalan, dolan, inkar edilenlerin Türk’ün vizöründe kendi kendiliğinden kanıtlanması dışında ortada bir hak gasbı vardır. Yaşama müdahale, hemen her yurttaşı terörist ilan edebilme cüreti. Dahası kötülüğü bir norma dönüştürüp, her -x- için kullanıla gelen terörist, hain, mihrak yakıştırmasının, lince davetin bir kere daha ama son kez değil karşılık bulması mesele değil midir sahiden?
Devam edelim Mezopotamya Ajansından : “Riha’nın Wêranşar ilçesinde Dicle Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi’nin (DEDAŞ) uyguladığı elektrik kesintilerini protesto eden en az 20 çiftçi askerler tarafından darp edilerek gözaltına alındı. Elektriklerin kesik olmasından kaynaklı ekinlerini sulayamayan çiftçiler Riha - Mêrdîn kara yolunu taşlar ile trafiğe kapattı. Kapanan yol nedeniyle uzun araç kuyruğu oluştu.
Olay yerine gelen asker, çiftçilere saldırdı. Askerlerin saldırısını telefon ile kayıt altına alan yurttaşların da içinde yer aldığı en az 20 çiftçi gözaltına alındı. Gözaltı işlemlerinden sonra çiftçilerin yol kenarında kalan traktörlerine de el konuldu. Askerlerin müdahalesi sonucu yolun kenarında bulunan tarlalarda yer alan anızla alev aldı.
Çiftçiler Eylemde
Aynı saatlerde çiftçiler kenttin bir diğer noktası olan Wêranşar-Sêwereg arasında yer alan Karakeçi Karayolunu trafiğe kapatarak DEDAŞ’ı protesto etti. Ellerinde dövizler ve sloganlarla DEDAŞ'ı protesto eden çiftçiler, elektrik kesintilerinin son bulmasını ve sorunların çözülmesini istedi. Bir süre yolu taşlar ile trafiğe kapatan çiftçiler, sorunların çözülmemesi durumunda eylemlerine devam edeceklerini belirterek yolu tekrardan trafiğe açtı.”
Bütünüyle müdahaleden kastın her neye tekabül ettiği nasıl bir ülkeye dönüşüldüğünü tek bir kerede anlatan nice haber eklenebilir. Riha’dan çıkagelen şiddetin artık gündelik bir hal, bir itiraz karşısında dahi kullanılmasındaki cürettir. Devlet erkanının, kurumlarının birer birer hiç addettiği seçilmişler yerine kayyımların idaresi altına terk edilmiş yönetim anlayışlarının, içleri çoktan söğüşlenmiş kurumların aralıksız zulme devam ettikleri bir zeminin inşasında kaçıncı etaptır mesela elektrik kesintilerine itiraza gözaltı ile yanıt vermek. Tümüyle, doğrudan bir hayat istemi, oradaki eksiklikleri sormak, akabinde bir sözleşme ile temin edilen elektrik gibi ulaşılması problem olmaması gereken ama bizler gibi üçüncü dünya ülkelerinde marsa seyahat kıvamına dönüştürülmüş olagelen ticaretin hangi boyutu düzeltilecektir her nasıl? Hiçbir surette yaraları onarmayı düşünmeyen bizatihi onları yerle bir etmeyi, çözümsüz kılmayı amaç edinen bir coğrafyada hayatın hakkı ne olur, olacaktır, olmuştur, düşündünüz mü?
Bianet’ten aktaralım: “Anayasa Mahkemesi'nin Cumartesi Anneleri/İnsanlarının eyleminin yasaklanmasına ilişkin verdiği "ihlal kararı"na rağmen polis yine açıklamaya müdahale etti.
Eylemlerinin 955. haftasında karanfillerle İstiklal Caddesi'ne çıkan Cumartesi Anneler/İnsanları, meydandaki polis bariyerlerinin önünde ablukaya alındı. Cumartesi Anneler/İnsanları Galatasaray Meydanı'na erişemeden, Meşrutiyet Caddesi girişinde engellenerek gözaltına alındı.
Öte yandan PİRHA muhabiri de (Dilan Şimşek) kelepçelenerek gözaltına alındı.
Gözaltına alınan arasında Hanife Yıldız, İrfan Bilgin, Mikail Kırbayır, Besna Tosun, Ali Tosun, Hasan Karakoç, Gülseren Yoleri, İsmail Yücel, Davut Arslan, Cihan Kaplan, Cüneyt Yılmaz, Maside Ocak, Leman Yurtsever, Hatice Onaran ve Dilan Şimşek'in de olduğu kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları akşam saatlerinde serbest bırakıldı.
Gözaltılara ilişkin Cumartesi Anneleri/İnsanları "Sesimiz insanın zulme, zorbalığa karşı itirazıdır, susmayacağız," dedi.
Ne olmuştu?
İstanbul Beyoğlu Kaymakamlığı 25 Ağustos 2018'de yapılan Cumartesi Anneleri'nin 700. buluşmasını 'herhangi bir bildirimde bulunulmadığı' gerekçesiyle yasakladı.
Galatasaray Meydanı'nda toplanan Cumartesi Anneleri'ne saldıran polis 23 kişiyi gözaltına aldı. Ardından 46 kişiye "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet" suçlamasıyla dava açıldı.
1995'te gözaltında kaybedilen Hasan Ocak'ın ablası Maside Ocak, darp edilerek gözaltına alınanlar arasındaydı. 82 yaşındaki annesi Emine Ocak da polis şiddetine maruz kaldı.
Maside Ocak, kolluk görevlileri ve amiri hakkında suç duyurusunda bulundu. Ancak Başsavcılık 'soruşturmaya yer olmadığına' karar vermesi üzerine başvurduğu İstanbul Sulh Ceza Hakimliği de itirazı kesin olarak reddedince Ocak dosyayı AYM'ye taşıdı.
Yüksek mahkeme, şubat ayında verdiği kararda Anayasa'nın 34. maddesinde düzenlenen "toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal" edildiğine hükmetti.
Maside Ocak'a 13 bin 500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verdi.”
Üç aydan uzunca bir süredir işkence İstanbul Galatasaray Meydanında, ona çıkan hemen tüm sokaklarda var edilir. 2018 yılındaki 700. hafta buluşması sonrasında çıka gelen her hafta bir kere daha sessizce yaralarının akıbetini sual eden insanlara zulüm reva görülür. Kaybedenlerin, kamu önünde ifşası, kayıp edilenlerin muamma konulan akıbetlerine dair belki bir bilgi kırıntısı, bir iz bulunabilir umuduyla yola çıkılan bir direniş hattını, sorguyu alt edebilmek için insanın aklının almayacağı zorbalıklar var edilir. Köşe bucak insanların etrafı kuşatılır. Meydana çıkan yollar kapatılır. Galatasaray Meydanının karakteristik hali olagelen kırmızı karanfillerin oradaki varlığı suç ilan edilir. Cumartesi anneleri, insanları eliyle kotarılmış olan itiraz hakkının yeni ülkede geçersiz kılındığı ima olunur. Temel bir hak olagelen adalet talebi hiç edilir. İnsan Hakları Derneğinin başkanı da dahil üyeleri, gerektiğinde avukat, gerektiğinde gazeteci, gerektiğinde sıradan bu tabloya itirazını sunmak isteyen herhangi bir insan / sıradan öylece insan gözaltına alınır, saatlerce. Hiç bitimsiz bir bekleme, sorgulama sürecini hayatlarının her anında var etmiş, kayıplarına dair sessizce ama kamunun sessizliğini de bozarak bunca kuşatmaya rağmen ses veren, sorgulayan insanlara reva görülenler bir müşterek krizi değilse nedir? Anayasa mahkemesi kararlarının tanınmadığı, zorbalığı halef-selef bakan değişimleri sonrasında artık bir kademe daha üste taşındığı, her haftanın işkenceyle, kelepçelenerek sonlandığı bir zeminde nedir ki adalet, kim verir ki bunca can kırığının hesabını?
Müştereklerimiz delik deşik kılındı. Her gün bir öncesini aşan nice sınavla kuşatılıyor iş bu güncellik. Tarumar eden devletli aklının suna geldiği her şey salt yıkım kılınıyor hal, behemehal. Var edilen her eşik başka bir çıkmazı bina ediyor. Bütünüyle normatif yerle yeksan edilirken, hak, hukuk, adalet tahayyülleri çöp kılınıyor. Demokrasinin lafta dahi olsa savunulmasının önü ardı muktedir eliyle kesiliyor. Sözden eyleme geçen her kimse onun karşısında zorbalığını dikte eden, var eden, dayatan bir ezici iktidar hegemonyasına koşar adım gidiyor ülke. Yirmi bir yıllık iktidar deneyiminin, bir denetim, gözetim, açık ve eksiksiz bir tahakküme imkan sağlamasının yolunda ilerlerken muktedir cürümlerinin görünürlüğüne kafayı takmıyor, bunları da sineye çekersiniz nasılsa buyuruyor. Bir yanda 15 temmuz kalkışmasına dair tutarsız yayınlar, yanıt verilemeyen sualler var edilirken her durumda demokratik ülke nidaları, bölünmeyecek bir millet imgesinden bahisler açılıyor. Gel gelelim daha cümle tamamlanmadan bir başka cürme yol açılıyor. Yaşamdaki ortaklık halinin, müşterek olanın imhasına devam olunuyor. Bunca demokrasi, bu kadar hak, hukuk denilirken zorbalık müessesi, madun siyasetin, müesses nizamına eklenmeyen insanlara reva görülüyor. Hak biliniyor, esas zulmetme bundan sonra çıka geliyor. Bir fasit döngü ki ne başı belli, ne nerede durulacağına dair tek bir emare. Müştereklerimizin, gerisin geriye artık kurtarılamayacak kadar derdest edildiği yerin her nere yenidir, neyin nesidir şahlanan ülke? Bütünüyle bütün haklar, verili / yazılı dahi bütün pratiklerin çarçur edildiği, duraksamadan lince terk edildiği bir zeminde demokrasi kenar süsüdür. Artık bu haldedir, bu mudur yeni ülke? Bir hiçliğin, hak gasbının, nedensiz değil illa bir sebebe bağlanan linçlerin, kötülüğün bitimsiz kötülüğün, adaletsizliğin çokça adaletsizliğin olduğu yerde yeni ülke necidir, ne iş görür! İlginize...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: 25 Ağustos 2018 Cumartesi Anneleri / İnsanları – Yasin AKGÜL – AFP – Tıme Of Israel
0 notes
mansetmalatya · 11 months
Text
Malatya’da Deprem Sonrası Kalifiye Eleman Sıkıntısı Sürüyor
Tumblr media
6 Şubat depremlerinde yıkımın en fazla olduğu illerden Malatya’da binlerce insanın şehir dışına çıkması, organize sanayi bölgelerinde üretimi durma noktasına getirdi. En büyük sıkıntı, kalifiye eleman eksikliği.  Depremin vurduğu Malatya’da, vatandaşların şehir dışına çıkması, kentteki organize sanayi bölgesini vurdu. 9. Köy'den Berkman Dulcan'a konuşan Malatya 1. Organize Sanayi Bölgesi Müdürü Remzi Yaşar, Mayıs ayı itibarıyla hala deprem öncesindeki üretim düzeyini yakalayamadıklarını söyledi.  İş ve Sosyal Güvenlik Uzmanı Umut Türk ise “Türkiye de işsizlik varken, maalesef Malatya’mızda işçisizlik söz konusudur” dedi.
Tumblr media
“BUGÜN İTİBARİYLE YÜZDE 75 SEVİYELERİNE GELDİK” Malatya 1. Organize Sanayi Bölgesi Müdürü Remzi Yaşar, organize sanayi bölgesinde deprem sonrası ilk günlerde yüzde 10 olan üretim seviyesinin, Mayıs ayı itibariyle yüzde 75’e ulaştığına dikkat çekerek, “En önemli sorun ilk başlarda depremin etkisi ile ayarları bozulan makinalar ve binalardaki hasar durumunun tespit çalışmaları idi. Deprem ile Malatya’dan ayrılan mevcut çalışanların bir kısmı geri dönse de kalifiye eleman eksikliği devam etmektedir” dedi. “Deprem bölgelerinde çalışanlara ek destek verilmeli” Hükümet tarafından atılan adımların yeterli olduğunu, ancak “istemeyi bilmenin önemli sayılması gerektiğini” söyleyen Yaşar, şöyle konuştu; “Deprem bölgelerinde en azından bir-iki yıl asgari ücret desteği verilerek, bu bölgelerden ayrılan çalışanların tekrar şehirlerine dönmeleri sağlanabilir. Fahiş kiralar üzerinden verilecek caydırıcı cezalar ile birlikte, depremzedeler memleketlerinden kopmadan memleketlerinde çalışmaya devam edebilir. Şu anda herkes için en önemli olay, kalacak yer ve ücret. Ayrıca Malatya cazibe merkezi konumunda. Bu nedenle teşvikler deprem bölgesinde eski-yeni denmeden herkese aynı şartlarla verilmeli. Enerji desteği OSB’lerdeki fabrikalara mutlaka sağlanmalı. Başta elektrik olmak üzere doğalgazdan yapılacak indirimlerden OSB’lerdeki fabrikalar mutlaka yararlandırılmalı.”
Tumblr media
“FABRİKALAR YÜZDE 20 KAPASİTE İLE İŞE BAŞLADI” İş ve Sosyal Güvenlik Uzmanı Umut Türk ise, 6 Şubat depremi ile birlikte organize sanayi bölgesinde çalışmaların durduğunu, hemen hemen tüm fabrikaların Mart ayına kadar sadece insanların barınma ve yeme içme merkezi olarak kullanıldığını hatırlatarak, “Mart ayı itibari ile start veren fabrikalar maalesef yüzde 20 kapasite ile işe başlamıştır. Oysaki deprem bölgesinde değerlendirdiğimizde, Hatay, Maraş ve Adıyaman’a göre Malatya, Organize sanayi bölgesi zarar görmeyen tek yer diyebiliriz. Buna rağmen çalışan personellerin ’i ya şehri terk etmiş, ya ilçe ve köylere gitmiş ya da maalesef kısa çalışma ödeneğini fırsat bilerek işe gelmekten imtina etmiştir. Bu durum organize sanayi bölgesinin adeta belini bükmüştür” dedi. “FABRİKALARINA SAHİP ÇIKMALILAR” Deprem sonrası iş gücü kaybı yüzde 20’ye düşen işletmelerin hala toparlanamadığına da vurgu yapan Türk, şöyle konuştu; “Bugün işletmelerin ortalama çalışma kapasitesi yüzde 60 -70 civarındadır. Türkiye’de işsizlik varken, maalesef Malatya’mızda işçisizlik söz konusudur. İşçi bulamayan Organize Sanayideki sanayicilerimiz,  bu da yetmezmiş gibi, şehri terk ederek, kendisine barınma, yeme içme mekânı sağlayan işyerlerine dava açarak, deprem sonrası ikinci darbeyi vurmuşlardır. Bugün Malatya’nın ayağa kalkması ve hızlı bir şekilde toparlanması için en önemli faktör, şehirlerini terk eden çalışanların, tekrar memleketlerine dönerek fabrikalarına sahip çıkmalarıdır.” “DEVLET TARAFINDAN ADIMLAR ATILMALI”  “Bugün Malatya başta olmak üzere, bölgemizde deprem öncesinde de yaşanan kalifiye personel eksikliğini, deprem ile birlikte adeta işletmeler iliklerine kadar hissetmektedirler. Deprem bölgesindeki şehirlerin ve bu şehirlerdeki sanayici ve işletmelerin, Malatya’dan gidenlere hem depremzede olması, hem de kalifiye olması münasebetiyle yüksek maaşlar vermesi, adeta Malatya sanayicisini kaderine terk etmek gibi bir durum ortaya koymuştur” diyen Türk, kalifiye personel eksikliğinin giderilmesi için devletten beklenen adımları ise şöyle sıraladı: - Enerji desteği verilerek, işverenin en büyük maliyet girdilerinden biri olan enerji maliyetini düşürmesi sağlanmalıdır - Deprem bölgesindeki işverenler için geçerli olmak üzere, 2024 Yılı sonuna kadar, asgari ücretten alınan SGK işçi ve işveren hissesi alınmamalı ve bu tutarın işveren tarafından direkt olarak işçiye verilerek, ücretlerdeki iyileştirmeler kamu katkısı ile yapılmalıdır - İşverenin işçiye sağlayacağı ek gelir niteliğinde yahut deprem yardımı altındaki tüm tutarların, 2024 yılı sonuna kadar tüm vergilerden muaf ve gider gösterilecek şekilde, aylık kişi başı 10 bin TL’ye kadar haklar tanınmalıdır - Deprem bölgesinde son bulan 7103 sayılı SGK teşvikleri, deprem bölgesine özel 2024 sonuna kadar uzatılmalıdır - Deprem bölgesine özel 400 TL olan asgari ücret desteği 1000 TL’ye çıkartılarak, 2024 yılına kadar herhangi bir ortalamaya bakılmaksızın verilmelidir - İŞKUR işbaşı programlarının işyeri çalışan ortalamalarına bakılmaksızın ve istihdam sürelerinde esneklik sağlanarak işverene verilmesi gibi olanaklar sağlanmalıdır Türk, bu önlemlerin alınması halinde, deprem bölgesindeki kalifiye personelin başka illere göç etmesinin engelleneceğini, hatta bölgeye “tersine göç” sağlanabileceğini vurguladı. Read the full article
0 notes
mehmetkali · 1 year
Text
0 notes
Text
Kızılay Başkanı Kınık İstifa Etti
Tumblr media
Kan ve çadır satma tartışmalarının odağındaki Kızılay Başkanı Kerem Kınık, 14 Mayıs seçimlerine iki gün kala istifa etti.
Kahramanmaraş merkezli deprem felaketinin ardından gönüllülere çadır sattığı ortaya çıkan ve skandallarla gündemden düşmeyen Kızılay’ın Başkanı Kerem Kınık 96 gün sonra istifa etti. Önceki gün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da Kızılay'ın çadır satmasına ilişkin açıklama yaptı ve “Bu konu beni de ciddi manada üzmüştür. Kızılay böyle bir çadır satma işine giremez. Süratle bu yanlışı düzeltmesi gerekir. Kızılay'ın çadır dendiği zaman en küçük bir sıkıntısı olmaması gerekirdi” dedi. Kınık Erdoğan'ın açıklamasının ardından istifasını verdi. “GOYGOYCULARIN LAFIYLA HAREKET ETMEM” Kerem Kınık ile Kızılay hakkındaki tartışmalara sonrasında gazetecilerin istifa edip etmeyeceğine yönelik sorularına, “Seçilmiş bir isim olarak görev yapıyorum. Ortaya böyle bir başarı konulmuşken goygoycuların lafı ile hareket etmem.” demişti.   Read the full article
0 notes
elazigsurmanset · 2 years
Text
Milletvekili Erol: “Elazığ Değişime Hazır”
Tumblr media
CHP Elazığ Milletvekili Gürsel Erol, Yeni Bir Sabah Programı sunucusu İsmail Küçükkaya’nın konuğu oldu. Gündeme ve Elâzığ’a dair soruları cevaplayan Erol, Elazığ’ın bu dönem değişime hazır olduğunu söyledi. CHP Elazığ Milletvekili Gürsel Erol, Halk Tv ekranlarında yayınlanan Yeni Bir Sabah Programının Konuğu oldu. Programda Milletvekili Gürsel Erol, İsmail Küçükkaya’nın gündeme ve Elazığ’a dair sorduğu soruları yanıtladı. Milletvekili Erol, Elazığ’daki Milletvekili tablosunu değiştireceklerini söyleyerek: “Değiştireceğiz, sayısal bir şey söylemeyeyim ama şuna inanın Elazığ’da bir değişim var ve Elazığ değişime hazır.” Dedi. Cumhuriyet Halk Partisi Elazığ Milletvekili Gürsel Erol daha öncesinde de Elazığ’da düzenlediği halka açık bir davetle seçim startını vermişti. EROL: CUMHURİYET HALK PARTİSİNİN BİRİNCİ PARTİ OLARAK ÇIKMASINI SAĞLAMAYA GAYRET EDECEĞİZ CHP Elazığ Milletvekili Gürsel Erol, “Siyasi olarak başarının koltukta oturmak değil, bir sonraki seçimlerde yeni yol arkadaşlarını da alarak ve halkın sevgisini kazanmak olduğunu vurgulayan Erol,’’ İdeolojik söylemlerle, ideolojik ayrımcılıklarla oy kullanmaya değil, insanları hizmette gördüğü farklılık üzerinden oy kullanmalarını sağlayacağız. Bu gün anlamlı bir gün.19 Mayıs, Hem Türkiye, hem Elazığ için anlamlı bir gün. Mustafa Kemal Atatürk’ün emperyalistlere karşı verdiği mücadelenin başlangıç günü. Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet emeline asla vazgeçmeden yolundan yürümeye and içmiş insanlarız. İlk hedefimiz, vazgeçilmez, tartışılmaz tek liderimiz olan Mustafa Kemal Atatürk’ün değerlerine her ne pahasına olursa olsun  sahip çıkmaktır. Onu başaracağız. Bugün için önemli bir soru, Türkiye’de erken seçim beklentisi gerçekleşir mi, gerçekleşmez mi konuşmalarını  bir tarafa bırakarak diyoruz ki: Elazığ İl Örgütü seçime hazır. Biz seçimi beklemeden, seçim tarihi açıklanmadan Elazığ’ın her sokağında, her mahallesinde, her ilçesinde iddiamızı ortaya koyacağız. İnsanlarımızı bilgilendireceğiz, aydınlatacağız ve Elazığ’da Cumhuriyet Halk Partisinin birinci parti olarak çıkmasını sağlamaya gayret edeceğiz” dedi. EROL: BAŞARILI BİR SİYASETÇİNİN RAKİBİ KENDİSİDİR  Milletvekili Erol, “Bir siyasetçinin rakibi bir başkası değildir. Başarılı bir siyasetçinin rakibi kendisidir.  Kendisini aşabilirse, başarılarına yeni başarılar katabilirse başarılıdır. Ama yalnızca kendi koltuğunu koruyorsa, yalnızca kendi seçimini düşünüyorsa orada bir başarı hikâyesi yoktur. Bizim başarı hikâyemiz ne? Elazığ’dan milletvekili seçilerek kendi koltuğumuzu korumak değil, yanı sıra başka arkadaşlarımızı, 2 milletvekili, 3 milletvekili olarak Ankara’ya gitmek ve TBMM’de Elazığ’ı birden fazla CHP’li milletvekili ile temsil etme  başarıdır. Ben size güveniyorum, size inanıyorum. Bunu hep birlikte başaracağız. Elazığ sokaklarında o heyecanı görüyorum. Elazığ sokaklarında o değişimi görüyorum. Hem yerel anlamda, hem genel anlamda değişikliği görüyorum. Mesele yalnızca  bizim milletvekilliğimiz değil. Tabii ki yerelde  bizim milletvekilliğimiz önemli. Ama genel anlamda partimizin Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu bu ülkenin Cumhurbaşkanı yapacağız” şeklinde konuştu. EROL: HER VATANDAŞIMIZIN YURTTAŞLIK HAKKINI ANAYASAL GÜVENCE ALTINA ALACAĞIZ  Ülkeyi adaletle yöneteceğiz. Nasıl yöneteceğiz? Hukukun üstünlüğüyle yöneteceğiz. Nasıl yöneteceğiz? Bu ülkenin 84 milyon yurttaşımızın eşit yurttaşlık hakkına saygı duyarak ve anayasal güvence altına alarak yöneteceğiz. Bizim için insanların kimliği önemli değil. Alevisi, Sünnisi, Kürdü, Türkü, Lazı, Çerkezi ne olursa olsun her yurttaşımız Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşıdır. Tabii ki herkesin soyu kendi şerefi, kendi namusudur. Saygı duyacağız. Ama biz insanların soyuyla, sopuyla uğraşmayacağız. İnsanların etnik kimliğiyle uğraşmayacağız. Neyle uğraşacağız? Evde işsiz bekleyen gençlerimize nasıl iş veririz diye uğraşacağız. Neyle uğraşacağız? Akşam eve geldiği zaman geçim sıkıntısı yaşayan annenin, babanın  o kaygısını kaldıracağız. Neyle uğraşacağız? Bu ülkede herkes özgürce yaşayacak, devletine güvenecek, ülkesine vatanına güvenecek. Ve her şeyden önce hukukun üstünlüğüne inanacak, güvenecek. Bunları gerçekleştireceğiz. Önümüzde uzun bir yol var. Belki de Cumhuriyet tarihinde bir yıldan fazla süreden önce bir seçim kampanyasının başlaması ilktir. Genelde seçim kampanyaları 60 günlük süre içerisinde yapılır. Ama bizim, normal tarihinde seçim yapılırsa 13 aylık bir seçim sürecimiz var.  Elazığ’ın 600 bin civarında nüfusu var. 400 bin civarında seçmenimiz var. İl başkanımızla, ilçe başkanlarımızla, il genel meclisi üyelerimizle, belediye meclisi üyelerimizle, yönetim kadrolarımızla, eski il başkanlarımızla, eski belediye başkanlarımızla hep birlikte sırt sırta vereceğiz. Köy köy, ev ev gezeceğiz ve Cumhuriyet Halk Partisi’ni burada birinci parti çıkaracağız” diye konuştu. EROL: ELAZIĞ BELEDİYE BAŞKANLIĞI’NI ALACAĞIZ  Milletvekili Erol, “Amaç Millet İttifakı’nın, Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarı, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdarğolu’nun Cumhurbaşkanlığı, Elazığ’da bir değil birden fazla milletvekili seçilmesi ve bir dahaki yerel seçimlerde Elazığ Belediye Başkanlığı’nı almak. Elazığ Belediye Başkanlığı’nı da alacağız. Niye? Bu kentte hizmette farklılığı getireceğiz. İdeolojik söylemlerle, ideolojik ayrımcılıklarla oy kullanmayaya değil, insanları hizmette gördüğü farklılık üzerinden oy kullanmalarını sağlayacağız. Ve bu kentte farklılık yaratacağız. Ve Elazığ İl Örgütü, yol arkadaşlarım, dava arkadaşlarım biz Türkiye’ye örnek bir il olacağız. İnanın seçim gecesi Türkiye’nin merak ettiği seçim sonucu Elazığ olacak” ifadelerine yer verdi. Read the full article
0 notes