Tumgik
#kainatı okumak
nurcubiri · 9 months
Text
Geldik gidiyoruz, bütün mesele " aşk ile ânı seyretmek".
Tumblr media Tumblr media
75 notes · View notes
ve-yine-garip · 2 years
Text
"Açık bir kitap kabul ediceksin şu koskoca kainatı . Okurunu bekleyen bir kitap gibi . Her gününü ayrı ayrı okumak lazım . Ne geçmişe ne geleceğe odaklanıcaksın. Aslolan şu andır .Sayfa sayfa gideceksin..."
Siyah süt
Tumblr media Tumblr media
10 notes · View notes
necaattin58blog · 2 years
Text
OKUMAK...
Kainatı,
Dünyayı,
Doğayı,
İnsanı,
Hayatı,
Yazanı,
Yazılanı.
Okumak...
Pratiği ve teoriyi birleştirerek okumak...
Meslekte kariyer deriz ya işte yol... Zirveye ulaşmak...
Okumak...
Devlete, millete, Vatana, insanlara faydalı olmak...
Bireysel menfaatleri geride bırakarak VATAN-MİLLET-BAYRAK için okumak..
Bireysel menfaatten kurtularak milletle beraber doyuma ulaşmak için okumak.
ADALET için okumak. HAK için okumak. İşte millete hizmetin tek yolu... O K U M A K.      A D A M olmak için OKUMAK.
2 notes · View notes
ozgurcemavi · 4 years
Text
Tumblr media
“Göz izi, gönül izi, parmak izi...
Gösteren bunlardır kimliğimizi...”
Abdurrahim Karakoç
175 notes · View notes
belkidebirharfimben · 3 years
Text
Hiçbir kitap yalnız değildir
"Çünkü anlaşılmaz bir kitap, muallimsiz olsa, manasız bir kağıttan ibaret kalır." 11. Söz'den... Arkadaşım, sen de biliyorsun, müstakim bir araştırmacının birkaç çalışmasını birden okumak, hatta eserlerinin bütününe hâkim olmak, ‘hakikatte ne söylediğine’ daha çok aşina kılar bizi. Daha hâkim bir noktaya getirir. Beyanını daha iyi kuşatmış oluruz böylece. Bütünün resmini daha iyi çekeriz. Birbirini açan yerleri yakalarız. Birinden anlamadığımızı ötekinden anlarız. Hatta çoğu zaman onlar tavsiye ederler bunu. “Bu konuyu şu eserimde daha detaylı işledim!” diye gönderme yaparlar. Böylece farkındalığımızı açarlar. Biz de ardınca okumalarımızı sürdürürüz. Bütünü kuşatmanın hakikate yaklaştırdığını biliriz. Fıkradaki Bektaşî’dir ancak metinlerin ‘işine gelecek kadarıyla’ muhataplık isteyen. ‘İçkiliyken...’i okumayıp ‘... namaza yaklaşmayın’ ile amel eden. Buradan şuraya geleceğim. Mürşidimin eserlerine aşina olanlar da bilirler ki: En çok dikkatimizi çektiği şeylerden birisi de Kur'an-kainat ilişkisidir. Nasıl bir ilişkidir bu peki? Sanki ‘aynı müellifin iki kitabı’ olmaktan daha fazlası vardır aralarında. Bir kere konumları kesinlikle eşit değildir. "Kâinat mescid-i kebirinde Kur'ân kâinatı okuyor..." diyen Bediüzzaman benzeri bir cümleyi tersi şekilde kurmaz. Hatta metinleri içinde yolculuğa çıktığınızda şöyle ifadelere rastlarsınız: "Kur'ân-ı Hakîm, şu Kur'ân-ı Azîm-i Kâinatın en âli bir müfessiridir ve en beliğ bir tercümanıdır. Evet, o Furkandır ki, şu kâinatın sahifelerinde ve zamanların yapraklarında kalem-i kudretle yazılan âyât-ı tekvîniyeyi cin ve inse ders verir. Hem herbiri birer harf-i mânidar olan mevcudata 'mânâ-yı harfî' nazarıyla, yani onlara Sâni hesabına bakar. 'Ne kadar güzel yapılmış; ne kadar güzel bir surette Sâniinin cemâline delâlet ediyor...' der. Ve bununla kâinatın hakikî güzelliğini gösteriyor." Bu hiyerarşi vahyin hem 'olmazsa olmazlığını' hem de 'hikmetini' anlatır bize bence. Evet. Elhamdülillah. Öyledir: Kainatın da tefsire ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacın kaynağı da muhataplarının aczleridir. Ayetlerini kavramaktaki müşkülleridir. Kesretten vahdete dönmekteki zorluklarıdır. Yani Kur'an-ı Hakîm bize bir tefsir olarak da lütfedilmiştir. Onun rehberliği sayesinde beşer varlığa hangi perspektiften bakması gerektiğini öğrenir. Mevcudatın herbir parçasının Cenab-ı Hakkın isimlerine nasıl delalet ettiğini bilir. Arkadaşım pahabiçilmez bir ikramdır şu. Biraz da bu yüzden belki Kur'an ilk emri 'Oku!'dur. Yani herşey artık uyandırdığı açıdan okunmaya başlayacaktır: “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” Eh, bu eşikte artık ‘müfessirliğin meşruiyetini’ tartışmak da anlamsız oluyor arkadaşım, değil mi? Sünnetin fonksiyonunu sorgulamaksa hepten saçmalaşıyor. Çünkü; nasıl ki insan aklının kainat ayetleri karşısındaki şaşkınlığını Kur'an tefsiriyle gideriyor; aynen öyle de; Kur'an ayetleri karşısındaki şaşkınlığımızı da sünnet gideriyor. 'Üç küllî muarrif' analizi içinde Aleyhissalatuvesselamı, 'dört küllî burhan' analizinde ise vicdanı bu bütünlüğe dahil eden Bediüzzaman aslında Allah'ın hiçbir kitabının yalnız okunmaması gerektiğini de öğretiyor bizlere sanki. Kitap kitapla tamamlanıyor yani. Kitap kitapla tam irşad ediyor. Allah’ın kitaplarına aşina olundukça, bütünü nazara alındıkça, marziyatı daha net anlaşılıyor. Elhamdülillah: “Rabbimizi bize tarif eden üç büyük, küllî muarrif var: Birisi şu kitab-ı kâinattır ki, bir nebze şehadetini on üç Lem'a ile Arabî Nur Risalesinden On Üçüncü Dersten işittik. Birisi şu kitab-ı kebîrin âyet-i kübrâsı olan Hâtemü'l-Enbiyâ aleyhissalâtü vesselâmdır. Birisi de Kur'ân-ı Azîmüşşandır.” Hakikat de istikamet de bütünün dengesinden çıkar arkadaşım. Parçalar yanılgıya açıktır. Hem Mevlana Celaleddin Hazretlerinin ‘körlerin fili tarifi’ misali hem Bediüzzaman Hazretlerinin ‘gavvasların hazineyi tarifi’ örneği bize ‘parçadan yapılacak yorumların eksikliğini’ anlatır. Bu açıdan diyebiliriz ki: Kainat Allah'ın delilidir ama ona Kur'an'la bakmasını bilirsen. Kur'an-ı Hakîm sana ayetleri görmesini öğretir ama sünnet-i seniyye ile okumasını bilirsen. Sünnet sana Kur'an'ı doğru
okumayı öğretir selef-i salihinden sana miras istikametli ilme/usûle güvenirsen. Bunların inşa ettiği tutarlı içeriğe sahip olursan ancak aklın selim olur. Nazarın keskin olur. Ferasetin tam olur. Yani arkadaşım ‘kitapların birbirini gölgelemesi’ diye birşey yok. Çünkü aralarında çatışma yok. Zıtlaşma yok. Tenakuz yok. Aksine birbirini tamamlıyor onlar. Tersini savunanlara da istihza ile sormak gerekir: Sünnete kulak vermenin Kur'an'ı anlamaya engel olduğunu düşünenler Kur'an'a kulak vermenin de kainatı anlamaya engel olduğu düşünüyorlar mı? Düşünmüyorlarsa neden? Aynı gerekçe sünnete neden delil olamıyor? Fonksiyonunu anlatmıyor? Güya Kur’an sevdası/müslümanlığı ile başlayıp en nihayet atlarını deizm uçurumuna sürenler gidişatı açık ettiler aslında. Tefsirleri teker teker düşürecekler. İslam’ın parçalarını teker teker eleyecekler. Evet. Bir tefsirden rahatsız olan her tefsirden rahatsız olur. Kaçınılmazdır şu. Bugün sünnetten rahatsız olan yarın kesinlikle Kur'an'dan da rahatsız olacaktır. Onu da elemeye bakacaktır. Deneyecektir en azından. Ve Kur’an-ı Hakîmimiz bize asırlar öncesinden haber veriyor ki: "Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır." Çünkü fâsık sapmaya meyyaldir. Aklı seyyiesine doğru bükülmüştür. Günahından vazgeçmektense meşrulaştırmayı ister. İnandığı gibi yaşamayı başaramayanlar, gün gelir, yaşadıkları gibi inanmaya başlarlar. Yaşadıklarının yasallaşmasını engelleyen her açıklamayı da karalarlar. Çıkarırlar. Saklarlar. Bektaşî gibi okumazdan gelirler. Allah öylelerden olmaktan korusun bizi arkadaşım. Âmin.
2 notes · View notes
ilknur-99 · 3 years
Text
#OkumayaDevam
Her daim okumak, kendimizi okumak, kainatı okumak, imanî hakikatleri okumak! Zira ne demiş. Zübeyir Gündüzalp;
3 notes · View notes
turkcetarih · 3 years
Text
ESKİ TÜRKLERDE KENGEŞ MECLİSİ
Ali Rıza Gönüllü
Türk Devlet felsefesine göre, Ulu Tanrı tarafından kendisine, Kainatı idare etme görevi verilen Türk Milleti, tarih boyunca, bu kutsal olayı tahakkuk ettirmeye çalışmıştır.
Bu sebepten dolayı da devlet idaresinde, Türk hükümdarına yardımcı olan kurular teşekkül etmiştir. Bunlar arasında ise Toy [1] ve Kengeş (kingeş) meclisi başta gelmektedir.
Biz burada Kengeş meclisi üzerinde duracağız. Yalnız ana mevzua girmeden önce “Kengeş” kelimesi hakkında bilgi vermek istiyoruz.
Kengeş (ng=geniz n’s),; “Keng” fiil köküne, fiilden fiil yapan eklerden “ş” getirilerek yapılmış fiil soylu bir kelimedir. Kelimenin dar Manası “danışma, müzakere etme, istişare etme” geniş Manası ise “karşılıklı danışma ve önleyici tedbir almadır”[2]
Kengeş kelimesi yukarıdaki manada olmak üzere, ilk önce Uygur Türklerine ait vesikalarda ortaya çıkmaktadır...
#DîvânuLugâtitTürk #Kengeş #KutadguBilig #OğuzKağan #Türk #Tarih #Türktarihi
Devamını okumak için:
https://turkcetarih.com/tarihte-turkler/eski-turklerde-kenges-meclisi/
Tumblr media
1 note · View note
Text
Tumblr media
⭐⭐⭐⭐⭐
"Kur'an kainatı okuyor"dedi Üstad'ım ve derin bir tefekkür başlattı zihnimde.
Kâinatı okumak?
-Esma-i İlahiyeyi müşahede edip ,her mahluktaki sanat-ı ,
mizan-ı mahsus ile yapılan ölçüleri ve binler hikmetleri görüp tüm bunları Halık'ımıza (cc) istinad etmek için vardı kâinat.
Kur'an-ı Azimüşşân'da, tüm bu sanatlı eserlerin Sanatkârı'nın Kelâm'ı olduğundan ,
bize hem akıl nimetini nasıl kullanacağımızı hemde herşeyde
Rabbimizi görebileceğimizi öğretiyor...
________________°🌺💞🌸°_________________
🎀
16 notes · View notes
oyunabirazara · 5 years
Photo
Tumblr media
ÇOK GEZEN Mİ ÖĞRENİR ÇOK OKUYAN MI diye meşhur bir soru var ya hani. Cevabı sanırım buldum. Biraz geç oldu belki ama hakiki cevaba ulaştığımı düşünüyorum. Çok gezen değil de hızlı gezen pek birşey öğrenemez. Hız öğrenmeye engeldir. İnsan yavaş gezer, gezerken iç dünyasına da yolculuk yapar ve muktesabatını içselleştirirse işte o zaman öğrenir. Şu aralar iç dünyama pek uğramadığımı farkettim ben de. Pek gezdim de pek şey topladım. Ancak Epey dağınık ortalık. Gelişi güzel atılmış o gezerken görürken topladıklarım. Epey bi özenle toparlamak işlemek ve yerli yerine koymak gerekiyor. İşte o zaman çok şey öğrendim diyebilirim. Okurken de öyle. Çok okuyan değil de hızlı okuyan pek birşey öğrenemez bence. Ki zaten öğrenme niyeti ile okumuyordur o. Analiz tetkik araştırma tez vs çalışmaları için malzeme bakıyordur. Okumak için okuyan yavaş okur. İç dünyasına döner, kendine okur. Okur ve muktesabatını neticelendirerek uygun zemine, ihtiyaç anında kullanabilmek için koyar. Ve sonra da kullanır. Kullandıkça ÖĞRENİR. Öğrenmekle bilmek farklı şeylerdir. O yüzden, 'çok gezen mi bilir çok okuyan mı' değil de 'çok gezen mi ÖĞRENİR, çok okuyan mı diye yazmak istedim. Gezmek de okumak da öğrenmek niyeti ile yapılınca kazandırır insana. Yoksa gezersin, ilerki zamanlarda dönüp bakınca ' ay ne de güzel gezerdim bir zamanlar' diyerek üzülürsün. Netice elemdir. Amacı varsa gezmenin neticesi herhalukarda müsbettir. Okurken de gereği yerine getirilmek için okunursa bilgiler, işte o zaman yük olmaz insana, yoksa sıkar insanı, boğar ve vesveselendirir. İnsan der ya bazen ; "hah gurbet ne imiş bildim" bu bilmek öğrenmektir aslında. Yaşar insan gurbeti de öğrenir. "analık ne imiş bildim" der yaşar da öğrenir. Okuduklarını da yaşar güzel anne olur mesela. Turşu yapımını okur okur da turşu yapınca "hah der turşu yapmayı şimdi öğrendim." Allah bizi gerek kainatı gerek kitapları okurken, okuduklarını bilen bildiklerini öğrenen, AMEL edenlerden eylesin. Muhabbetle efendim. #anitahlil #okumakgezmekögrenmeküzerinebiryazi #tefekkür #bilmekögrenmek #edebiyat https://www.instagram.com/p/B1sJwmVA38J/?igshid=ce3kxwkv57v3
6 notes · View notes
seyyahe-iavare · 5 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Son iki gündür ‘Sen Oku’ isimli bir şarkıyı çokça dinleyip mırıldanıyorum. İşitsel hafızam ve algım diğer türlere göre birkaç tık daha önce müzikleri bir şeylerle bağdaştırabiliyorum. Bu nedenle her şeyi dinlememeye çalışıyorum. Her neyse şarkının sözlerinin bir kısmı şöyle, 
“Bunu sana yazdım, sen oku
Buzlara yazdım, tozlara yazdım
Suya yazı yazdım, sen oku
Kelebek kanatlarına
Sonbahar yapraklarına
Kumsala deniz taşlarına
Göklere göçen kuşlarına
Ayılan sabah sarhoşlarına
Sen oku…
Unutma beni, hep oku
Çığlığına yazdım, sen oku
Duvarlara yazdım, banklara çizdim
Boncuklara dizdim, sen oku
Evinin yokuşlarına, sen oku..” bu sıralar kainatı okumak üzerine çok fazla düşünüyor ve okumayı öğrenebilmek için dua edip yollarını arıyorum. Bir anda şarkıyı dinlerken şarkının bu kısımlarını Rahman bana fısıldıyor gibi hissettim. Sana yazdım sen oku deniyor her birimize tek tek.. Okumayı öğrenebilirsek gerçekten Rahman yukardakilerin hepsine yazdı ve okumamızı istiyor. Fotoğrafları çekerken de aklımda dolandı. Belki ben okuyamıyorum ama belki birinin okuyabilmesine vesile olur inşallah..
6 notes · View notes
nurcubiri · 10 months
Text
"Farz ve vâciblerde ve şeair-i Islâmiyede ve sünnet-i seniyenin ittibaında ve haramların terkinde riya giremez. İzharı riya olamaz. Meğer gayet zaaf-ı imanla beraber, fitraten riyakâr ola.
Belki şeair-i İslâmiyeye temas eden ibadetlerin izharları, ihfa- sından çok derece daha sevaplı olduğunu, Hüccetü'l-İslâm Imam-1 Gazali (ra) gibi zatlar beyan ediyorlar."
Risale-i nur
20 notes · View notes
takvaaihlas · 3 years
Text
Muhtasar Akîde BeyânıBismillah.Şüphesiz hamd Allah'adır. Salât we selâm, Rasûlullah sallAllahu aleyhi we sellem'in üzerine olsun.Allah Te'âlâ vardır.2. Allah Te'âlâ'dan başka rab yoktur. Rab ise yaratan, rızık veren, kainatı çekip-çeviren, yaşatan-öldüren we yaratmış olduğu kullarına hükümler/kanunlar koymak suretiyle hayatlarına yön verendir. Bu vasıflarında Allah Te'âlâ'ya ortak olan weya olacak bir şey yoktur.3. Allah'tan başka ibâdete layık ilâh yoktur. İlâh ise kendisine ibâdet edilendir. İbâdet; Allah'ın sevip-razı olduğu amelleri kapsayan genel bir isimdir. Namaz, zekât, hac, oruç buna dâhil olduğu gibi muhakeme olma/hüküm talep etme, dua, yardım talep etme, sığınma, umma, korkma, tevekkül gibi ameller de ibâdet kapsamına dâhildir.4. Allah Te'âlâ'ya ne zatında ne isim we sıfâtlarında ne de fiillerinde benzeyen, denk olan bir varlık vardır.5. Allah Te'âlâ'yı tanımak ancak Kur'ân we Sahîh Sünnet ile mümkündür. Kur'ân we Sahîh Sünnet'te Allah Te'âlâ hakkında sâbit olan isimlerine we sıfâtlarına îmân etmek, Allah Te'âlâ'yı bu isimleri we sıfâtları ile tanımak, bunlarla dua etmek her Müslümanın üzerine bir haktır.6. Kur'ân we Sahîh Sünnet'te Allah Te'âlâ hakkında sâbit olan sıfâtlar ya nefis, rûh, yüz, iki el, iki göz, ayak, baldır gibi O'nun zatına yönelik sıfâtlardır ya da rahmet, gazap, kızma, razı olma, hayret etme/şaşırma, ferahlama, gülme, semâya nüzul etme/inme, Arş'a istivâ etme gibi O'nun fiillerine yönelik sıfâtlardır.7. Allah Te'âlâ'nın isimlerine we sıfâtlarına geldiği gibi îmân etmek, bu isim we sıfâtların nasıllığı hakkında düşünmemek/konuşmamak, bu isimleri we sıfâtları tahrîf we te'vîl etmemek (anlamlarını bozmamak) we herhangi bir varlığa teşbîh etmemek (benzetmemek) gerekir. Kur'ân we Sahîh Sünnet'in emrettiği, Sahabenin we onlara ihsân üzere tabi olanların yolu bu şekildedir.8. Allah Te'âlâ, -Kur'ân we Sahîh Sünnet'te de sâbit olduğu üzere semâdadır we Arş'ın üzerine istivâ etmiştir.9. "Allah Te'âlâ her yerdedir" weya "Allah zamandan we mekândan münezzehtir" gibi Kur'ân we Sahîh Sünnet'te yeri olmayan sözlerden kaçınmak we bu sözleri reddetmek gerekir. Zira Allah Te'âlâ semâdadır we Arş'ın üzerine istivâ etmiştir. Bu apaçık delîllerle sâbit olmuş bir meseledir.10. Tâğutları reddetmek we onlardan içtinab etmek/uzaklaşmak gerekir. Bu Allah'ın kullarına Kendisine îmân etmeden önce yapmalarını emrettiği bir şeydir.Allah Te'âlâ şöyle buyurmuştur; "Kim Tâğûtu reddedip Allah'a îmân ederse, kopması mümkün olmayan sapasağlam kulpa tutunmuş olur." |Bakara, 256| Tâğût ise Allah'a karşı haddini aşan, kendisine ibâdet edilen, hükmüne başvurulan, helâl we haram noktasında kendisine itaat edilen/tabi olunan varlıklara verilen bir isimdir.11. Kişinin Allah'a olan îmânının geçerli olabilmesi için tâğutlara yapılan ibâdetlerin bâtıl/geçersiz olduğuna îmân etmesi, onlardan nefret edip uzak durması, onlara düşmanlık göstermesi, onların ne Allah Te'âlâ ile ne de İslâm ile bir bağlarının olmadığını ikrar etmesi gerekir.12. Muhammed sallAllahu aleyhi we sellem Allah'ın kulu we rasûludur we O'ndan sonra başka bir nebi olmayacaktır.13. Muhammed sallAllahu aleyhi we sellem'e îmân etmek, O'nu sewmek we saygı duymak Allah'ın bir emri we Allah'a îmânın bir gereğidir.14. Rasûlullah sallAllahu aleyhi we sellem'in Sahîh Sünnet'i dînde kaynaktır we hüccettir. Bunu inkâr etmek ise küfürdür.15. İslâm, bütün rasullerin ortak daveti we dînidir. Allah katında geçerli olan tek dîn İslâm'dır.16. Kur'ân Allah'ın kelâmıdır we mahlûk/yaratılmıştır değildir. Kur'ân'ın yaratılmış bir şey olduğunu iddia etmek, Allah'ın da yaratılmış bir varlık olduğunu iddia etmek anlamına geldiği için böyle bir iddia küfürdür we sahibini kâfir yapar.17. Kur'ân we Sahîh Sünnet'te ismi geçen we geçmeyen tüm meleklere, rasullere/nebilere kitâblara îmân etmek gerekir.18. Kadere, hayrın we şerrin Allah'tan olduğuna, Allah'ın kıyâmete kadar vuku bulacak her şeyi bildiğine, bunları bir kitâbta yazdığına we yeri we zamanı geldiğinde ise bunları dileyip yarattığına îmân etmek.19. Âhiret hayatına, cennet we cehennemin varlığına îmân etmek.20. Cennet we cehennemin ebedi olduğunu, cennete ancak Müslümanların gireceğine, cehenneme ise ancak kâfirlerin we müşriklerin gireceğine îmân etmek.21. Şirk we küfür dışında kalan günâhları işlemek kişiyi kâfir we müşrik yapmaz. Ancak böyle bir kimse fasıktır.22. Tevbe etmeden büyük günâh üzere ölen kimseler ise Allah'ın dilemesine kalmıştır. Allah dilerse onları affedip cennetine koyar diler ise günâhları sebebiyle cezalandırıp daha sonra da cezaları bittikten sonra cennetine koyar.23. Kabir azabı haktır.24. Îsâ aleyhisselam Allah'ın kulu we rasûludur. Allah O'nu kendi katına yükseltmiş we kıyâmete yakın yeryüzüne adil bir hakem olarak geri gönderecektir.25. Kur'ân we Sahîh Sünnet'te sabit olduğu gibi Kıyâmet Günü we alametleri vardır.26. Îmân; kalbin marifeti we tasdiki, dilin ikrarı we azaların amel etmesidir. İtikad, söz we amel îmândandır. Bu üçü olmaksızın îmân geçerli olmaz. Îmân artar we eksilir. Günahlar ile eksilir we itaatlerle/ibâdetlerle artar. Bunun zıddı olan küfür de itikad, söz we amel iledir.27. Dünyâda hükümler zahire göre yani kişide açığa çıkan sözlere we amellere göredir. Kişinin kalbinde ne taşıdığı ise bizi ilgilendirmez.28. Küfür weya şirk olan amellerden birini işleyen kimse bununla kâfir we müşrik olur.29. Şirk we küfür hususunda cehâlet, taklîd we te'vîl mazeret değildir. İradeyi ortadan kaldıran ikrâh we hata mazerettir.30. Tekfîr noktasında mutlak/genel we muayyen/şahıs şeklinde bir ayrım yoktur. Böyle bir ayrım Kur'ân we Sahîh Sünnet'te sabit olmayan we Selefin uygulamadığı bir ayrımdır we bid'attir.31. Oy kullanmak şirktir. Zira bu Allah'a ait olan kanun koyma/hükmetme yetkisinin başkalarına verilmesidir.32. Tâğûta askerlik yapmak küfürdür. Zira Allah bizlere Tâğûtları reddetmeyi we onlardan içtinab etmeyi/uzaklaşmayı emretmiş, onlara velayet vermemizi yasaklamıştır. Tâğûtların yolu üzere savaşmak küfürdür.33. Tâğûta muhakeme olmak/hüküm talep etmek, ihtilafların çözümü için davayı onlara götürmek küfürdür.34. Muhakeme; Anlaşmazlığa düşen yahutta bir şeyi iddia eden/inkar eden kimsenin (davacının) karşı tarafı (davalıyı) hakime şikayet etmesi iledir we dört rükun üzerine kuruludur; Davacı, davalı, hakim we hüküm. Davacı iddiası ile muhakemeye dahil olduğu gibi davalı da bu iddiayı inkar etmek/çürütmek ile muhakemeye dahildir. Davalının kendini savunmasını muhakeme kapsamından çıkaranların ne Arap Lügatı'ndan ne de Kur'ân we Sahîh Sünnet'ten bir delîlleri yoktur. Bu konuda ancak şüphe ortaya atabilirler.35. Avukatlık memurluk olup küfür olduğu gibi avukata muhakeme hususunda vekalet vermekte küfürdür.36. Tağutun okullarında okumak küfürdür. Zira günümüz okulları şirk we küfür yuvaları haline gelmiştir.37. Eş'ariler we Maturudîler ne Ehl-i Sünnet'tendir ne de İslâm Ehlindendir.Eş'ariler; Selefin icma ile tekfir ettiği Cehmiyye'nin sahip olduğu akîdeye muvafakat eden bir fırkadır. Allah'ın isim we sıfâtlarını tahrîf we te'vîl etmişlerdir. Kur'ân'ın mahlûk/yaratılmış olduğunu söylemişler, harf we sesi Kur'ân'dan nefyetmişlerdir. Elimizde olan Kur'ân'ın hakîki Kur'ân olmadığını, Kur'ân'ın Allah'ın nefsinde var olan bir mana olduğunu we elimizde olan Kur'ân'ın bu mananın bir hikâyesi olduğunu iddia etmişlerdir. Îmânın kalbin ma'rifeti we tasdîkinden ibâret olduğunu we amelin îmândan olmadığını söylemişlerdir. Maturidîler de amelin Îmâna dâhil edilmemesi we isim we sıfâtların tahrîf we te'vîlinde Cehmiyye'ye muvafakat etmişlerdir.38. Dînde hüccet Kur'ân, Sahîh Sünnet we Selefin icmasıdır. Kıyas, şahsi görüş, mezhep, keşf, rüya vb. şeyler hüccet değildir.39. Dînde sonradan ortaya çıkarılmış şeyler bid'at we dalalettir.40. Rasûlullah sallAllahu aleyhi we sellem'den sahîh olarak sâbit olan hadîsleri inkâr etmek küfürdür.41. Küfür we şirkleri sâbit olan kimselere İslâm hükmü werilmesi ancak küfür we şirklerinden beri olmaları we Sahîh Akîde'ye rücu etmeleri ile mümkündür. Kendilerinde ne İslâm ne de küfür alametleri bulunmayan kimseler ise dâru'l-küfür de zahiren kâfir konumundadırlar.42. İslâm alametleri ise Müslümanları, müşriklerden we kâfirlerden ayıran şeylerdir.43. Müşrikleri we kâfirleri tekfîr etmek we onların İslâm ile bağlarının olmadığını ikrar etmek zorunludur.44. Kaderiyye, Şia, Cehmiyye, Mu'tezile, Havaric, Mürcie gibi fırkalar kafirdir.45. Namazı terk etmek küfürdür.46. Zekat, Hac we Oruç gibi amelleri kasten terk edenler de -tercih ettiğimiz görüş üzere- kâfirdir.47. Sahabeyi sevmek, onlara dua we istiğfar etmek, onlardan razı olmak îmân; onlara buğz etmek, sövmek, alay edip küçümsemek küfür we nifâktır. Allah'ın onlardan razı olduğu gibi bizlerde onlardan razıyız we onların adaletine şahitlik ediyoruz.Bu esaslar; menhec we akidemizin maddeler halinde bir beyanıdır.Ve Lillahi'l-hamd
0 notes
koyusiyahli · 6 years
Text
kültür,o,bu,şu.
Tumblr media
hii selamlar bu benim baktıkça mutlu olduğum gün geçtikçe büyüyen kitaplığım altta ki dağınıklık için mazur görünüz sıcağı sıcağına çektim fotoğrafı :/ aslında daha fazla kitabım var fakat bir çoğu ya evimde ya anne evinde ya şehbalde vs vs o yüzden dağınık seviyoruz karşiim. 
şöyle bir giriş yapsam?herkesin okuyucudan çok yazarlığa soyunması gibi(!). Bu iş bu kadar kolaydı da biz kalemleri sıvamadık? kitaptan çok yazar var. işte bunlar hep sosyal medyanın zararları. Ülkenin kalitesi yerlerde... iyisi mi siz okumaya bakın kültürlenmeye bakın. Peki kültür sadece okumak mı? bu kadar dar bir kavram mı orda da duralım. gezmek, dinlemek, izlemek, dil geliştirmek, tarzınızın ve düşüncenizin dışında da insanlarla tanışmak ve tabi ki doğru kaynaktan okumaktır asıl kültür.. Neresi en doğru yer? tabi ki kaynak kitap!molla google değil! bir konu hakkında derin bir bilgiye sahip mi olmak istiyorsunuz ör:kudüs o zaman ilk ansiklopediden okuyun sonra ki aşama kudüse dair kitaplar okuyun ama hangi yazardan? işte zor kısmı doğru kalemi bulmak. İlk olarak bir yazarın kitabını almak için önce köşe yazılarına göz atın onun hakkında yazılan yanlış-doğru iyi-kötü herşşşeeeyi okuyun. En sonunda zaten alınıp alınmamasına siz karar vermiş olacaksınız. Bu sefer bakacaksınız ki kalitenize kalite eklenmiş. E kitapta yazılan şeyleri bi zaman sonra unutuyorum ? o zaman altını çizdiğiniz hele ki bilgi ağırlıklı şeyleri dönüp dönüp okuyun.
İnsanlarla entelektüel birikimine göre saygı duyuyorsanız; orada da bir durun her insandan alınacak bir şey vardır. ama siz mutlaka veren taraf olmak için geliştirin kendinizi. Bizim ülkemizde bir insana cahil demek kadar kolay bir şey yoktur. Ama hangi cahillik neye göre kime göre? ne olursa olsun her fikre saygı duyun katılmasanız da olur. okuyun kardeşim,gezin, fotoğraf çekmeseniz de gezin, fotoğraf çekmek için gezmeyin o başka bir konu. 
gel gelelim kültürün sizi neye dönüştüreceğine. mütevazi adam yapar çünkü çok bilmek kişiye bir ağırlık katacağı gibi kibir de katar. siz ağırlıktan taraf olun ki insanlar sizi akıl danışılacak pozisyonda görsünler. Her önünüze gelen kitaba, fırsata saldırın fakat ne olursa olsun eleyin eleyin eleyin. ömür kısa her şeye yetişmek ne mümkün ? size en faydalı olanı seçin,alın , gerçekleştirin kabına sığmaz bir ummandır Allahın ilmi. tüm ilimler ondan gelir. bir kuşun denizden alıp gagasına doldurduğu damla bizim, o koca okyanus Allahın ilmidir. biz neden o damladan faydalanmayalım. Kuranın ilk emri oku! emridir bunu herkes o kadar yorumlar ki binlerce yorumu vardır. Ama siz okuyun...  
Tumblr media
okuyun;kitabı,kainatı,çevrenizi,kendinizi.. bir ummana dönüşün herkes sizden faydalansın kubbe de hoş bir sedanız kalsın. Kitap yazın, yada kalkın köşe yazarı olun demiyorum. kaliteli insan olun sizden duyulan her özel bilgi yayılsın büyüsün kulaktan kulağa dolaşsın.
Tumblr media
izleyin; tiyatro,sinema,manzara, belgesel, her şeyi izleyin ve yorumlayın. size ne kattığını bir değerlendirin aynı şekilde izleyeceğiniz her şeyi eleyip seçin. bana bu ne katacak yada bende ne götürecek zamanımı harcamama değecek mi? zevk mi verecek bilgi mi yoksa bakış açısı mı? hepsini bir arada bulmak ne ala bulmasanız da bir iki nokta tutturursanız kardır.
dinleyin..
Tumblr media
herşeyi, doğayı kuranı , insanları,kendinizi, müziği, ensturmanların çeşitlerini, sesleri. güzel olan herşeyi. kulak verin dinlemek sadece işitmekten ibaret değildir. bu yüzden mesnevinin ilk girişi ‘’dinle’’dir.
Tumblr media
gezin dolaşın gerekirse mahallenizi size yakın şehirleri ve imkan varsa dünyayı.bir kültür bir insan eder gördüğünüz her şey size ilgi çekici geldiği için hafızanızda yer eder. üstelik gezmek en meşşakatsiz olan eylemlerden biridir. Ayakların mı var yürü be kardeşim.
Tumblr media
bir dönem NLP dersileri almıştım aslında psikolojiyi ve kişisel gelişimi pek sevmem ama baya hoşuma giden noktalara değinmişti hocamız. şöyle demişti;’’uyanık olmanızı istiyorum her şeyi fark edin mesela bahçedeki ağaçta ilk ne zaman çiçek açacak bunu gözlemleyin’’ demişti. işte fotoğraf çekmek bana fark etmeyi öğretti. fark et, gözlemle ve uyanık ol aslında mümin kimsenin en büyük vasıfları bunlar. uyanık olalım ki bizi uyutmasınlar. 
söyleyeceklerim şimdilik bunlar söylemediklerim ise ağırlaşanlar..
56 notes · View notes
belkidebirharfimben · 5 years
Text
Bu özgürlüktür Bayan Merrett!
İman bir mü'mini nasıl özgürleştirir? Yok, bir saniye, çok ileriden başladık. Şuradan gelelim: Okuma-yazma bilmek bir çocuğa neler katar? Ian Mcewan Zamanın İzlerinde'de buna dair diyor ki: "Okuma-yazma bilen çocuk birşey okuduğunda kafasının içinde bir ses duyar. Çabucak gerçekleşen birşeydir bu. Çocuğu ona kitap okumaya vakit bulabilen ya da bulamayan yetişkinlerin kaprislerinden kurtarır." Buna benzer birşeyi, ama biraz daha büyüklere dair olanını, The Professor and The Madman (Deli ve Dahi) filminde duydum. Orada, akılhastanesine kendisini ziyarete gelen Bayan Merrett'in (Natalie Dormer) okuma-yazma bilmediğini öğrendiğinde, diyordu ki Dr. W.C. Minor (Sean Penn): "Size öğretebilirim. Çocuklarınıza öğretebilirsiniz. Bu özgürlüktür Bayan Merret. Buradan sadece kitapların sırtında çıkıp gidebilirim. Kitapların kanatlarında dünyanın sonuna kadar gidebilirim."
Okuma-yazma bilmek bütün bunları yapar mı sahiden arkadaşım? Bence yapabilir. Okuduğunuz zaman bir parça şu dünyanın esaretinden kurtulduğunuzu hissedersiniz. Şekillerin ardındaki manaya indiğinizde o şekillerin gıl u gışından müteşekkil 'fırtınalı deniz yüzü' de arkanızda kalır. Diplerde dalgalar yoktur. Diplerde kavgalar yoktur. Dingin bir okyanus vardır. Bu okyanusun içine dalarak seyr u keyf edersiniz. Başka renklere bulanırsınız. Başka dünyalar misafir edersiniz. Biraz 'o' olursunuz bu okumaları yaparken. Biraz da 'orada' kalırsınız. Metinlerdeki insanlar kadar insanlarla tanışırsınız. Mekanlar kadar mekanlar görürsünüz. Uzaya çıkarsınız. Güneşten makas alırsınız. Ay da hop atlarsınız. Sonra, eğer dilerseniz, saliseler içinde tekrar kitabın başındaki adama/kadına, yani başlangıç noktanıza dönersiniz. Böyle bir yetenek size bağışlanmış epeyce bir özgürlük değil midir? Yahut da şöyle söylemeli: Uzaklaşmak da özgürlükten değil midir?
Fakat neden hürriyeti yalnız bu tarz okuma-yazmalar ile sınırlamalı arkadaşım? Neden onu insanî harflere hapsetmeli? Bence okuma-yazmanın her türü insanı bir tür esaretten kurtarır. Yusuf aleyhisselamın özgürlüğü 'rüya tabiri'dir. Süleyman aleyhisselamın hürriyeti 'kuşlarla mukalemesi'dir. Davud aleyhisselamın ferahı 'dağların tesbihi'dir. Hızır aleyhisselamın cenneti 'ilm-i ledün' bilgisidir. Her peygamber kendisine bağışlanmış 'mucizevî okumalar' sayesinde bir farkındalığa erer. Bu farkındalık sayesinde kavmi içinde yaşarken dahi kavminden daha üst bir boyutta yaşar. Hem ümmetini de yaşatır. Misal: Rüya tabirindeki harikalığı, Yusuf aleyhisselamı, daha zindandayken özgürlüğe kavuşturmamış mıdır? Yani, tabir ettiği rüyalar sayesinde, hem kendisi hem hapisteki diğer mahkûmlar, bir tür hürriyet duygusu tatmamışlar mıdır? Yalnız düşleri kadarcık olsun duvarlarının dışına uzanmamışlar mıdır? Kanaatimce böyle bir yetenek de bir tür bugünden uzaklaşmadır.
Süleyman aleyhisselamın mucizesi de öyledir. Davud aleyhisselamın mucizesi de öyledir. Hızır aleyhisselamın mucizesi de öyledir. Hepsinden ötede/zirvede Allah Resulü aleyhissalatuvvesselamın mucizeleri de öyledir. Hatta ona gelen ilk vahyin 'İkra/Oku' emriyle başlaması, Cebrail aleyhisselamın ona verdiği sıkıntıdan (yani bir tür sarılıp sıkmadan) "Ben okuma bilmem!" demekle değil, ancak "Neyi okuyayım?" demekle kurtulması, Kur'an eşliğinde kainatı okumaya başlamanın, onun için ve hem de ümmeti için, bir büyük kurtuluş olacağının müjdesi değil midir? Evet. Elhamdülillah. Zaman da bunun şahitliğini içermiştir. Cenab-ı Hakkın hidayeti bu ümmeti en çok Kur'an ve sünnet eşliğinde geliştirdiği kainat tefekkürleriyle feraha kavuşturmuştur. Yüzeyin ardındaki anlama bakmak veya kollamak ahirzaman kullarını 'fırtınalı deniz yüzünün' kem tesirlerinden korumuştur. Yani, bir diğer tabirle, Yusuf aleyhisselamın ümmeti için 'rüya tabiri' ne ise bizim için 'kainat tefekkürleri' de odur. Biz de ancak ölünce uyanacağımız bu dünya uykusundan Kur'an'ın tabirleriyle ayılırız.
Bediüzzaman'ın talebesi Refet abiye mana-i harfî ile mana-i ismînin farkını anlattığı bir yer var. Yazıyı uzatmak pahasına alıntılamak istiyorum: "Senin ikinci sualin olan, mânâ-yı ismî ile mânâ-yı harfînin bahsi ise, ilm-i nahvin umum kitapları başlarında o mesele izah edildiği gibi ilm-i hakikatın Sözler ve Mektuplar namındaki risalelerinde temsilâtla kâfi beyânat vardır. Senin gibi zekî ve müdakkik bir zâta karşı fazla izahat fazla oluyor. Sen âyineye baksan, eğer âyineyi şişe için bakarsan şişeyi kasden görürsün, içinde Re'fet'e tebeî, dolayısıyla nazar ilişir. Eğer maksad, mübarek sîmanıza bakmak için âyineye baktın, sevimli Re'fet'i kasden görürsün. (...) İşte birinci sûrette âyine şişesi mânâ-yı ismîdir. Re'fet mânâ-yı harfî oluyor. İkinci surette âyine şişesi mânâ-yı harfîdir, yani kendi için ona bakılmıyor, başka mânâ için bakılır ki akistir. Akis mânâ-yı ismîdir."
Her okumada bu sır vardır aslında. Okumak bakılanın mana-i harfî kılınmasıdır. Bakılanın mana-i harfî kılınmasıysa aynı zamanda esaretinden bir parça kurtulmaktır. Çünkü ondan aşkınlaşmaktır. Ardına uzanmaktır. Üstüne çıkmaktır. Derinine inmektir. Yani her neyin içinde/üstünde bir fazla boyut açsak o şeyin 'yalnızca o şey olmaktan' kaynaklanan esaretini deleriz. Ondan bir parça hürriyete kavuşuruz. Onu aşarız. Bu yönüyle Kur'an-ı Hakîm'in bize sunduğu imkan, getirdiği bilgi, özellikle Esmaü'l-Hüsna'ya dair olan bağışı, kuşanabildiğimiz miktarda bizi herşeyden özgür kılar. Misal: Cenab-ı Hakkın 'Hakîm' ismini bilen bir insan varlıkta da bu ismin izlerini, tecellilerini ve tesellilerini arar. Başına gelen kötü şeylerde "Vardır bir hikmeti!" diyerek esaretinden kurtulur. Bu kurtuluşu psikolojik olarak da hisseder. Yine Allah'ın 'Kerîm' ismini bilen birisi de olabileceklere karşı özgürleşmiştir. Her ne ihtimal ile korkutulsa "Mevlam Kerîm'dir!" der, inşaallah, dalgaları aşar gider.
Bu açıdan ben 'okumalarımıza-yazmalarımıza' daha bir dikkatle bakabileceğimizi umuyorum. Okumak 'kapıyı açmak'sa yazmak 'kapıyı açık bırakmak'tır. Bizim de açtığımız kapıları  başka ihtiyaç duyacaklar için 'açık bırakmak' sorumluluğumuz var. Mürşidlerimiz de asırlardır eserleriyle bize bunu yapıyorlar. En başta imanımız kalbimizde bu işi yapıyor. Ve yine evde-işte-okulda-sokakta, kısaca hayatın her yerinde, üzerimize üzerimize gelen duvarlara karşı 'okuma eşiğini' atlamaya ihtiyacımız var. Esaretinden sıkıldığımız herşeyin ötesini okumalarımızla bulabiliriz. Ben 'buldum' diyemiyorum. Almam gereken çok yol olduğunu da seziyorum. Ancak yolun varlığına imanım tam. İsimlerin akisleri orada duruyor. Fakat şeylere bakarken onları aşmakta zorlanıyorum. Bence psikoloji ilminin özü de bu tarz okumaları geliştirmeye dayanıyor. Hasılı, arkadaşım, okumak bizi yalnız büyüklerin değil varlığın kaprislerinden de kurtarabilir.
3 notes · View notes
benumut · 7 years
Text
Çalışmadan ve okul okumadan geçen şu son aylarımda (gerçi bir ara dikiş kursuna gittim) kendimle ilgili yeni fikirler ediniyorum. Bu zamana kadar hep okumak, çalışmak ve para kazanmak üzerine tahşidat yapılarak büyütüldüm. Başarılı bir öğrenciydim (üniversiteye kadar). İyi bir lisede ve iyi bir üniversitede nispeten iyi bir bölümde okudum. Hemen çalışmaya başladım. Mezuniyetten iki yıl sonra yüksek lisans yapmakta olan ve çalışan bir anneydim. Yüksek lisansını yarıda bırakanları anlayamıyordum. Bölümümü çok seviyordum. Hocalarım harika idi. Yurt dışına dil öğrenmeye gönderilmem planlar dahilindeydi.
Sonra… Tez hocam değişti. Yeni hocam, aylardır çalıştığım konunun tam zıt istikametinde bir çalışma konusu istiyordu ve önceki çalışma konumu resmen küçümsüyordu. Ben de yavaş yavaş soğuyordum hem kendisinden, hem şartlardan. Zaten taşınmıştım ve eski çevrem de kalmamıştı. Derken iş hayatından ev hanımlığına da yatay geçiş yaptım.
Bu arada birçok hobi ile uğraştım: kanaviçe, dikiş, dil öğrenme, diziler…. Ama şu an anlıyorum ki benim sadık yarim kitaplarım ve güzel müziklerimmiş.📚🎧
Çalışma hayatı gerçekten yorucu ve ulvi bir hedef yoksa, sırf para kazanmak içinse… 😩 Bilemiyorum gelecekte ulvi hedeflerim veya maddi unsurlar ne olur; lakin bazen diyorum ki boşver her şeyi… 💭 Şeyma büyüyor. Bazen yalnız bazen onunla al kitaplarını, müziklerini… git sakin bir köşeye…. kitabını oku, kendini oku, kainatı oku… 🌾 Bırak dönsün dünya, koştursun insanlar, herkes nasıl mutlu olacaksa öyle yaşasın😌 Ama herkesin kendi doğruları olduğundan, herkese tek bir hayat tarzını dikte etme. Mesela ben bazen eltilere kendi çapımda kızıyordum ki neden tek meşgaleleri ev temizliği, yemek ve çocuklar? Daha gençler, neden kendilerini mutlu edecek bir şeylerle uğraşmıyorlar? Ama sonra bir şimşek çaktı ki bırak insalar nasıl mutlu ise öyle yaşasın, şikayetleri yoksa. Belki benim bir kitap bitirmekten aldığım hazzı, o, evini pırıl pırıl yapıp mis gibi yemekler pişirdiğinde alıyordur. (Yazar burada evinin pırıl pırıl olmayışına entelektüel bir zemin hazırlıyor🙈)
Bilemiyorum. Şu an bazı şeyler elimde değil. Belki tekrar başa döneriz. Ama bu sefer sorgulayarak yaşamak istiyorum. Gerçekten bu sektörde çalışmak istiyor muyum? İnsanlık için yüce hedeflerim var mı? Bunun için çalışmak gerekli mi? Yoksa daha fazla özgürlük için mi bu evden çıkmalar? Akademik kariyer istiyor muyum? Yoksa sakin sakin okumak, dinlemek, keşfetmek mi istediğim? Hem dostlar hep yoğun tempoda olacaklarsa, bir tane özgür kız-anne gerekir ki onlar gelemiyorsa ben gideyim yanlarına, di mi?🏁🚗🤗
Bazen ikinci üniversite okuma hayalleri olan ben ki öyle böyle bölümler değil fikrimdekiler. Bazen de seyahat, bisiklet, etkinlik, okuma gibi güzelliklerle dolu bir yaşam ki cennet tasvirlerimden bir kuple aslında bunlar🏞… Hayırlısı be gülüm… 🙃 Bakalım hayat daha neler gösterecek? Şükür her halimize🍀
#040617
7 notes · View notes
yasamyolu-blog · 4 years
Text
Dedikodu (www.yasamyolu.com Sayfamda buluşalım...)
Dedikodu için okuduğum, hem komik hem de trajik bir cümleyi aktararak başlayayım: Topluluk içinde yapılan bir nevi fikir teatisi. hele insan kendi hakkında yapılan dedikoduları öğrenince çok daha değişik heyecanlar yaşıyor. ekşisözlük Vaziyete bakınız. Bu cümleyi yazan arkadaşın, gerçekten dilimizi güzel kullandığı ve kıvrak bir zekaya sahip olduğu anlaşılıyor. Belki de kavrama karşı bir çeşit hiciv yaptı da biz anlamadık. Toplumsal bir yaradır dedikodu. Bütün insan ilişkilerini altüst eden, dinimizin de "gıybet" diyerek şiddetle reddettiği bir zaaftır. Cahilliğin en üst derecesini taçlandıran bu kötü huy; ilginçtir ki toplumda her zaman karşılık bulmuş ve çok canlar yakmıştır, yakmaktadır. Az kullanılan bir sıfat var "nemmam".... Nemmam diye tarif edilen; laf taşıyıcı, laf toplayıcı, dedikodu yayıcı, ara bozucu insanların cennete giremeyeceği net hadis rivayetlerinde mevcuttur. Öte yandan sosyal hayatın her katmanında, cahil ve Hak, hakkaniyet bilmeyen, ham kalmış bir çok zavallı insan, dedikodudan beslenip, başta kendi hayatı ve ruh dünyasını ve muhataplarının hukukunu her manada zayi etmektedir. İnsanı insan yapan değerler, bazı ihtiyaçların sonucudur. İnsanı insanlıktan uzaklaştıranlar da nefsani ihtiyaçlar ile ortaya çıkar. Kurumsallaşan Dedikodu Sosyal medya en önemli kaynağa dönüşmüştür. Birileri "desinler" çabası içinde kendini ve değerlerini kaybetmiş; oyun oynamakta... Birileri bu malzemeyi toplayıp ifşa ederek puan topladığını sanmakta... Aşkları bitiren, aileleri katleden dedikodu, firmaları ve devletleri dahi sarsacak güce erişmiştir. Nitekim erdemli olmak değer doğurmayıp, dedikodu ve bağlı kötü hasletlere sahip olmak reytingi arttırmaktadır... Çok çarpıcı bir örnek vereyim. Borsa ve uluslar arası finans çevreleri, kitap üzerinde ki anlatıya göre verimlilik esasına göre çalışır. Fakülteler cilt cilt yayınlarla, bir şirketin hatta bir devletin yatırım yapılabilir olup olmayışını, verimlilik temel kıstasına göre hesaplanacağını vaaz eder durur. Hoş olması gereken de budur... Peki olan nedir? Toplumsal ve kurumsal dedikodular, bütün piyasaları yönetir hale gelmiştir. "Donald Trump sünnet oluyormuş" diye yayın piyasaya, bakın kurlar ve borsalar ne hale gelecek dünyada..! Ne alakası var. Elin adamının tercihi neden ekonomik veri olsun değil mi? Dedikodu, insan oğlunun bu zaafını iyi bilen kapitalist ve emperyalist çevrelerin en önemli silahı haline gelmiştir. Bu sebeple yazılı, sözlü ve sosyal medya kaynakları, çok değerlidir onlar için çook!!! Dedikodunun profesyonel araçlarıdır onlar. Cahil bireysel nemmamlar ise sadece alet olurlar. Gıybet Hastalığı Tek Başına Bulunmaz! Bu illet insanlarda belli kötü huy ve karakter özellikleri ile psikolojik rahatsızlıkların bileşkesi halinde bulunur. Gıybet münevver ve olgun kimselerde bulunmaz. Onlar dedikodu yapmaz ve yapanı dinlemez. Bir insan nemmam olmuşsa, kompleksleri vardır. Aşağılık kompleksi, öz güven problemleri, haset ve ihtiras içlerini kasıp kavurmaktadır böyle insanların. Küçük çıkarlarını tatmin için, başkalarının büyük sorunlara duçar olmasından utanmayacak kadar da, değerlerden uzak düşmüşlerdir. Bu sebeple dedikoduyu keyifli bulan bir insan, kendi özünü derinden bir taramaya tabi tutmalıdır. Acaba kendimi bilmek hususunda neyim eksik? Ruhumun hangi köşesinde nasıl bir maraz var?Psikolojimin hangi ögesi arızalı olabilir?İnanç dünyamda eksiklik mi var? diye sorgulamalıdır kendisini. Bir insan kişisel gelişim peşinde kendini gerçekleştirmeye çalışıyorsa, dedikodu etmeyecek, edenleri dinlemeyecek; başka çare yoktur. İster iş hayatında, ister aile hayatında ve her türlü sosyal ilişkisinde başarı arzulayanlar bu sözüme itibar etsinler. Küçüğü büyüğü, beyazı sarısı olmaz dedikodunun. Uzak durun. Aksi halde başaramayacaksınız... Ne Dedikodudur, Ne Değildir? Ölçüsü çok basittir. Bir insan, hakkında söylediklerinizi duyduğunda üzülecekse, işte bu dedikodudur. Yanlış olan inanış, "doğruyu söylüyorum" savunmasıdır. Yahu zaten doğru söylediğin için dedikodu. Yalan söylersen zaten "iftira" olur ki; bu daha vahim sonuçlara elzemdir. Profesyonel hayatta bazı naif ve düşünceli arkadaşlara rastlıyorum. Astları hakkında mesela, bir insan kaynakları toplantısında dahi konuşmuyorlar, dedikodu olur diye..! Hayır arkadaşlar, mesela bir performans değerlemesi sürecindeki konuşmalar dedikodu değildir. Velev ki maksadını aşmasın... Yahut arası bozulmuş karı koca'nın ailesini kurtarmak üzere yaptığın konuşmalar dedikodu değildir. Bir insanı başka bir zalim insanın zulmünden kurtarmak üzere yaptığın konuşmalar da gıybet değildir, anlıyor musun? Dedikodu yapma demek "konuşma hiç" demek değildir. "ya hayır konuş, yada sus demektir." İslam'da Dedikodu Güzel dinimiz, net olarak "gıybet haramdır" emriyle önemli bir yasak getirmiştir. Zira Allah sadece kul hakkını affetmeyeceğini beyan buyurmuştur. Dedikodu ise kul hakkı doğurur. Şu ayetlerde ki ince uyarılara bakar mısınız? Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi, yaptıklarından sorumludur. İsrâ Sûresi 36 Mü'minler, boş ve faydasız şeylerden yüz çevirirler. Mü'minûn Sûresi 3 İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında onu gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın. Kaf Sûresi 18 Pegamber Efendimizden de bir hadis-i şerif aktarayım ve dinimizin dedikoduya nasıl baktığını daha fazla açmadan ehillerine bırakayım. Ebu Hüreyre 'den rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: – "Gıybet nedir, bilir misiniz?" – Allah ve Resulü daha iyi bilir, dediler. Hz. Peygamber: – "Gıybet, din kardeşini hoşlanmadığı bir şey ile anmandır" buyurdu. – Söylenen ayıp eğer o kardeşimde varsa, ne dersiniz?" diye soruldu. – "Eğer söylediğin şey onda varsa gıybet ettin; yoksa, o zaman ona iftira ettin demektir," buyurdu. Müslim, Birr 70. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 35; Tirmizî, Birr 23 Ne Yapalım, Nasıl Yapalım? İşte hal böyledir. Söylenecek söz kalmıyor aslında. Değerli ev reisi koca, değerli iş yeri sahibi patron, değerli makam sahibi yönetici, değerli mevki sahibi bürokrat sakın ha! Sakın dedikodulara kulak asmayın, merak etmeyin, peşine düşmeyin, gıybet saikiyle karar vermeyin, nemmamlar elinde strateji belirlemeyin... Kaybedenlerden olursunuz... Ve dedikodu ağına düşmüş, yapan yaptıran okuyucum. Kendini bu bataktan çıkar ki, eksiklerini görebilesin. Dedikodu yapanlar kendilerini bilemezler. Dostu düşmanı da ayırt edemezler. Nitekim odak noktaları Hak'tan uzaktır. Dedikodudan kurtuluş yolu, tefekkürdür. Yaradan'ı, kainatı ve kendini düşünerek tefekkür etmek gerekir. Günde 10 dakika olsun gönlünüzü dinleyin. Bu bir mutluluk şifresidir. Okumayı ihmal etmeyin. Büyük insanların eserlerini okuyun. TV izlemek, sosyal medya takip etmek, okumak değildir. Kitaplar okuyun, onlar siz farkında olmasanız da, dedikoduyu hayatınızdan çıkartacaktır. Konuşun. İnsanlarla konusu olan münazaralar yapın. Konunuz inanç, insan, doğa, toplum, yaradılış, hakikatler ve ilim yada ilim sahipleri olsun. Top, pop veya futbol veya siyaset değil..! Doğru insanlarla, doğru ve faydalı iletişim size dedikodunun kötülüğünü ve gereksizliğini ispat edecektir. Gezin, yaya gezin, uzun yol seyahatleri yapın. Gözlem ve kendini bulmak için harika deneyimler yaşayacaksınız. Hayatın gerçek lezzetlerine ermek sizi dedikodunun oluşturduğu cadı kazanından kurtaracaktır. İnanın bana yaşamak güzeldir; yaşam yolunu bilen için!!! Read the full article
1 note · View note