Tumgik
#kaçmaz
cokerkendegilmiydi · 25 days
Text
Kızlarım noluyor biri el çırpıcısını kırmış(@kuy-tukose) biri üstten 1 litre süt boşa gitmese bari yazmış(@yokolan1evren) koşun gelin bizim bahçeye siz kaynaşana kadar ben yaparım size boşverin, hatta gören tüm kızçelerim bekliyorum hadi, aşırı ihtiyacımız var bence.
16 notes · View notes
darkyayincilik · 30 days
Text
SAÜ’den TÜBİTAK Projelerinde Büyük Başarı
Sakarya Üniversitesi, Cumhuriyetimizin 100. Yılına Özel olarak açılan TÜBİTAK-1001 çağrısı kapsamında, 6 proje kabulü ile Dokuz Eylül Üniversitesi ile birlikte Türkiye birincisi olarak önemli bir başarı elde etti. TÜBİTAK’ın en prestijli çağrısı olan ve Cumhuriyetimizin 100. Yılına özel olarak açılan “TÜBİTAK 1001 – Cumhuriyetimizin 100. Yılı Özel Çağrısı” kapsamında Sakarya Üniversitesi…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
altinovaguncel · 2 years
Text
Başkan Oral’a Artvin’den misafir geldi
Başkan Oral’a Artvin’den misafir geldi
Artvin’de yaşayan ve çeşitli kurumlarda görevli bulunan Altınova Belediye Meclis üyesi Şaban Cineviz’in yakın tanıdıkları, Altınova Belediye Başkanı Dr. Metin Oral’ı makamında ziyaret ettiler. Artvin’de yaşayan ve çeşitli kurumlarda görevli bulunan Altınova Belediye Meclis üyesi Şaban Cineviz’in yakın tanıdıkları, Altınova Belediye Başkanı Dr. Metin Oral’ı makamında ziyaret ettiler. Altınova…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
halfetinak · 2 years
Video
youtube
ALTIN SUYU MUCİZESİ EPİFİZ'İ NASIL ETKİLİYOR ? BU VİDEO KAÇMAZ ! MUTLAKA...
0 notes
sertkiz · 3 months
Text
Enes Kaçmaz - Cane
youtube
İYİ DİNLEMELER GÜZEL DOSLARİM.
👍😁👌😂✌️😏👌
Doslar 😁 bugün çok yorucu gündü 😂
Pazar yaptim ayyy aneyyy🤭yorgunluktan ölüyorum 😉vala yemekleri de yaptım sonra demeyin davet etmedin diye😃🤭
Ben sofrayı kuruyom hade hep beraber 😉😂 afiyet olsun 😁😂
Hamarat sert kız 😁🤪
🤭😉😂😁😏🙃😆
Tumblr media Tumblr media
İYİ GECELER SAĞLICAKLA KALINIZ 🤗
Tumblr media
😏♥️😏🩷😏♥️😏
Tumblr media
165 notes · View notes
murat-o41 · 15 hours
Text
Oflu Karım (6) SON
Herkes Karımın göt yanakları arasında kalbılbuş ve amını yumruk gibi gösteren domalmasına dalmışken Lafa girdim ;Benden hiç heyecanı esirgemez böyle ulu orta dağıtır kaç erkeği deli eder dedim. Nurayda ayağa kalkıp bana dönerek ben başkalarını deli ettikçe kocamda zevk alıyor dedi. Sonrada apoya hayatım nuray yengenin deredeki halini beğendin mi dedi. Oda yutkunarak harikaydı dedi. Nurayda o zaman şu alt dosyayı da aç bakalım onu beğenecek misin dedi. Oda açtı. Nuray iki eliyle amının dilini açmış poz veriyordu. Apoya kocam bu resme bayılıyor başkası gördükçe zevkleniyor dedi. Gerçekten zevkleniyordum. Bir taraftan da içkiler içiliyor arada resimlere bilgisayardan bakılıyor müzik dinleniyordu. Müzik slov dansa başlayınca karım nacinin elinden tuttu. Onu ortaya getirerek hadi benle dans et dedi. Onla dansa başlayınca ellerini adamın boynuna doladı. önünü adama yapıştırdı.    Sokuldukça sokuldu. Onun kulağına yazın sana doyamamıştım. Derede beni arkadaşlarınla becerirken kocamda bu resimleri çekmiş sonra bilgisayara yüklemişti dedi. Oda    tahmin etmiştim dedi. karımda hadi sev okşa beni kocam zevklensin .    dedi. Oda sevmez miyim deyip bir eliyle karımın memesini avuçladı.    karımda çıkarsana dedi. Oda çıkardı ve başını ona getip öpüp emmeye başladı. Apo artık çıldırmak üzereydi. Eliyle sikini ovuşturdu. Nurayda    onu görünce kıskandın mı hayatım gel sende öbürünü ye bari dedi. Apo bana baktı. Benimde sikim dimdikti. Bende apoya bak    yengen ye diyor bu fırsat kaçar mı dedim. Oda evet kaçmaz artık dayanacak hal kalmadı bende deyip kalktı karımın yanına    gitti. karım naciden ayrılıp öbür memesini çıkarması için apoya uzattı. O arada ben dijital makineyi aldım içerden. Geldiğimde nuray ikiz çocuk emdirir gibi iki memesini de iki erkeğe emdiriyordu. Yakınına gidip iki uçta emilirken çektim. Erkeklerin umurunda değildi. Onlar karımın    harika dimdik memelerini emerken elleriyle de karımın mini eteğinin içinden amını götünü okşuyorlardı. karım iyice gevşemişti. Hocam derede arkadaşlarınla beraber beni nasıl siktiysen şimdi de öyle istiyorum dedi. Oda tabi sevgilim deyip eteğini çıkardı. Ipkini şeklindeki kilotuda çıkardı. üstten apo    karımın memelerine çalışırken bu alt tüylü sahaya indi. karımın amını yalamaya başladı. karım iki erkek arasında gevşemeye başlamıştı. şimdi apo da aşağı çömelip karımın arkasına geçti ve götünün yarmalarını öpüp emip morartmaya başladı. karımın göt deliğine dilini soktukça karım öne    doğru kıvranıyor bu kez naci amını dilliyordu. Ben ise salak salak resim çekmeye çalışırken karım bana oğlum karını yiyorlar gel    sende yesene bak sonra sana kalmaz ha dedi. Bende dijital makineyi bıraktım karımın boş bulduğum memelerine yumuldum.Karım bana kocacığım artık    dayanamıyorum bitirin beni dedi. Sonrada bak derede üç kişiye siktirmiştin beni burada ancak sen sikersen üç olacak dedi. Sikmez miydim sevgili karımı. Sikecektim ama bu kez başkasına karımı ben dâhil iki kişi sikerken resim çektirecektim. Sonrada o resimlerle karımın güzelliği ve seksiliğiyle övünecektim.
35 notes · View notes
yorgunkalem0 · 9 months
Text
Tumblr media
Artık sevilmediğinizde size söylemeseler de bunu bilirsiniz.
Bunu ruhunuzun derinlerinde hissedersiniz, zira kayıtsızlık asla gözden kaçmaz.
108 notes · View notes
infllames · 3 months
Text
"artık sevilmediğinizde, size söylemeseler de bunu bilirsiniz. bunu ruhunuzun derinliklerinde hissedersiniz, zira kayıtsızlık asla gözden kaçmaz."
~julio cortázar
'23.56'
43 notes · View notes
varliksancisi · 8 months
Text
“Artık sevilmediğinizde, size söylemeseler de bunu bilirsiniz. Bunu ruhunuzun derinliklerinde hissedersiniz, zira kayıtsızlık asla gözden kaçmaz.”
Julio Cortázar
Tumblr media
57 notes · View notes
darkyayincilik · 30 days
Text
SAÜ’den TÜBİTAK Projelerinde Büyük Başarı
Sakarya Üniversitesi, Cumhuriyetimizin 100. Yılına Özel olarak açılan TÜBİTAK-1001 çağrısı kapsamında, 6 proje kabulü ile Dokuz Eylül Üniversitesi ile birlikte Türkiye birincisi olarak önemli bir başarı elde etti. TÜBİTAK’ın en prestijli çağrısı olan ve Cumhuriyetimizin 100. Yılına özel olarak açılan “TÜBİTAK 1001 – Cumhuriyetimizin 100. Yılı Özel Çağrısı” kapsamında Sakarya Üniversitesi…
View On WordPress
0 notes
guzeliksende · 25 days
Text
Yağmuru seven kadınları sevin. Hele yağmurda ıslanmayı seviyorsa daha bi sevin onları.
Onlar yaşamın keyfini çıkarmasını, küçük şeylerden mutlu olmasını bilen kadınlardır.
Islanmaktan korkmayan kadın zorluklardan da kaçmaz üstadım, meydan okurlar gökgürültüsünün sesine topuklarıyla..
Sağanak sağanak yağarlar gönlünüze, gökkuşağı açtırırlar yüzünüzde.
Küçük ve yaramaz bir kız çocuğu şımarır içlerinde yağmurdan sebep, su birikintilerine girmek onlar için işten bile değildir. Üstünün başının ıslanması umurunda olmaz, saçlarından damlayan sularla daha bi güzelleşir bu kadınlar.
Kirpikleri ıslak bir ceylan yavrusu , dudakları aşka davet eder gibi titrek…
Yağmurda dans eden kadınları sevin. Sevin işte o yağmur gözlü kadınları, kaybetmeyin…
Tumblr media
17 notes · View notes
Text
Zindan Aşk: No 1209
Merhaba Tanrım!
Bu mektubum sana... Seneleri hayra yoran hasretlerin mezar taşına yazılan bir keşkeyim; hayatımın imdatlarına tutunup serde geçmişi, közde kendimi yaktım.
Merhaba, Tanrım!
Ateşkes ilan ediyorum, gözyaşımın takvim harbine. Akıp giden gözyaşlarım gecenin medarıiftiharıdır. Yarattıklarını yine başka kullar için yaratmışsın, haddim olmadan kendime o aşkı ısmarladım. Gökte kayıp yıldızların ayıp yıldızları oldum. Vermedin ya, onu bana; temiz yarattığın yarınların dikeni ona batmasın, canı sağ olsun.
Merhaba, Tanrım!
Gönlüm üşüyor. Soğukta kaldı sevdanın, ayaza teslimiyet çağrısı yaptı, kaç bin odasından yaralı çıktı, biliyorsun. Sen her şeyi bilensin, gücü yetensin, kalemin dergahından çıkıp sultan-ı yegah perdesi olmaya çalıştım; o, sözü bana gelmez, başı sonu bilinmez sevda harımın. Yanmak hep nev-i şahsıma münhasırdı; öteden beri. Cehennemin kapısı bende sadelik niyetine açıldı, röpdaşambırıyla karşıladı beni; senin bana yazdığın kader. Arsız viskimi yudumlarken ben, saadet tecritine; onun kokladığı o güllerde ben soldum.
Merhaba, Tanrım!
Çok sevdim, biliyorsun. Saatim hep ona günahı beş geçti. İstedim; yanmak ikimize ait olsun. Yanacaksak közdeki güneşim o olsun. Affet beni Tanrım! Hakkım olmayanı istedim senden, gözlerimin yağmurları da özür diliyor senden. Sen bu kalbi yangınlara mı verdin? Yanıyor, çok yanıyor... Mutluluğun ona bensiz uğradığı o evde esamem okunmuyor.
Yollar, girdabın mührü hadisesinden ve bir taşın pahalıya kaçmaz yangı düzeninden şimdi gözlerimi yakıyor. Ne vakit oldu, bu kadar hor dökmedim gözyaşlarımı...
Merhaba, Tanrım!
Yakarış istikametimde onu bekliyor gölgem. Ben, suçsuzum. Mutluluk resmi bir kıyafette hüzün geçidimden elleri boş geçti, gölgesinin mahzun yanına sarılmak istiyorum. Peki, Tanrım; sana da, kadere de, ona da peki... Susuyorum. Kabul iskemlelerinden düşüyor bedenim, yerde yatanın ben olduğuma gölgem dahi inanmıyor. Masallarda ayakkabısını düşüren bir sorunum ben, daha fazla yük olmam. Prensin seçtiği o ayakkabı ayaklarıma vurur.
Merhaba, Tanrım!
Sesinin can pınarından sular seller gibi akmak vardı onun aşkına. "Aşkım" kelimesine ayaklarımı uzatmak vardı, gözlerinde doyum sofralarının en leziz ikramlarını tatmak ve dudaklarında canıma kavuşmak vardı... Olsun... Kulunu, benden ayrı yaşamaya teslim etmişsin. Benim merhabam ona hep hoşça kal kalır.
Durumum, düğüm Tanrım!
Eteklerimde zil çalan mutluluk, es verdi hayata. Artık ayağa kalkmalıyım. Bu geceler, Tanrım... onun mutluluk, benim ölüm gecelerim... Ecelin yontma hakikatlerinde sürgün aşkıma monte bir acı inşa edişim; bu geceler... Ayağa kalkmam gerek, gücümü bulmam gerek. Bütün gereklilik kiplerinde bir zorunluluk inşası şimdi bende; yaşamın esrik ve eksik her harfi.
Kabulüm, kabulün; Tanrım. Yokla bakalım, gönlümün cebini; o, hiç kalmış mı?
Fazla mı, Tanrım? Affet, ne olur affet. Ceplerimde yırtıklar, varıp susuşlarımda bir gerçek o var.
Gidiyorum, Tanrım. Umudun fişini çekmeye.
Eğer bir gün onu bana gönderirsen aynı adresteyim.
Onu hep sevmeler sokağı, zindan aşk no 1209.
Anladın, beni; Tanrım.
Haydi, kapattım bu gecenin de hüzün ışıklarını...
Dilara AKSOY
36 notes · View notes
mustafasalihbozok · 4 months
Text
Arıları ve sinekleri ağzı açık bir şişeye koymuşlar.
Şişenin taban tarafını ışığa doğru,
Açık olan ağız kısmını da karanlığa doğru yerleştirmişler.
Arıların hepsi ışık olan tarafa doğru ilerlemiş .
Ama şişenin tabanı kapalı olduğundan dışarı çıkmayı başaramamışlar
Bu arada sinekler, şişenin ağzına doğru doluşmuşlar ve dışarı çıkıp karanlıkta kaybolmuşlar.
Karanlık tarafta bulunan şişenin açık ağzına doğru tek bir arı bile gitmemiş…
Camın önünde ışığa doğru çabalamaya devam etmişler.
İnsanın aklına hemen arıların akılsızca davrandıkları geliyor.
Ancak daha derinlemesine düşününce;
Karşımıza anıt gibi dikilen bir yaşam tarzı ortaya çıkıyor….
Einstein e göre arılar olmazsa, insan yaşamı 4 yıl sonra son bulur…
Arılar nerede, hangi çiçek ile besleneceğini bilen, yüzlerce kovan arasında kendi kovanını bulabilen ve o kovanın yüzlerce peteği arasından kendininkine yumurtlamayı hiç şaşırmadan uygulayabilen bir canlıdır…
Ve bu olağanüstü canlı Nasıl olur da şişenin ağzını bulup çıkamaz değil mi?
Kuşkusuz Işığa doğru yürüyenlerin önünde her zaman engeller olacaktır…
Onlar, engellere rağmen ışıktan vazgeçmeyeceklerdir…
Ve bu uğurda da gerektiğinde ölmeyi göze alabileceklerdir.
Sinekler ise karanlığa doğru sıvışan kaçaklardır.
Hiç umursamadan Karanlığa doğru yürüyenlerdir.
Sadece kendi yaşamları değerlidir.
Nerede yemek varsa, nerede rahat yaşayacaklarsa, nerede çok para kazanacaklarsa oraya giderler. Değerlerin bi önemi yoktur….
Arıyı kovalamak isterseniz o kaçmaz, sizinle savaşır.
İğnesini sapladığında öleceğini bilerek savaşır.
Ve değerleri için ölür.
Ama sinekler kaçarlar. Sonra yılışık yılışık tekrar dönerler terkettikleri yere…
Mikrop taşıyan ayaklarıyla ezerler; yaşadığımız her yeri…
Arılar yumurtalarını yalnızca kovanlarına bırakırlar.
Oysa sinekler her yere yumurtlar, her yerde ürerler.
Çöplüklerde, tuvaletlerde, bataklıklarda… Onlar için yumurtalarını bırakacakları yerin bile hiç önemi yoktur.
Sinek olup karanlığa mı?
Arı olup aydınlığa mı?
Engellere rağmen ışığa yürüyenlere, ışığa ulaşmak için çabalayanlara, insanca değerler yaratma adına mücadele eden el etek öpmeden onurluca yaşayan ve ışık saçanlara selam olsun...
Tumblr media
11 notes · View notes
yurekbali · 4 months
Text
Tumblr media
İKİ YEMİN BİR KİTAP Yıl 1935, Kuleli Askerî Lisesi yeni mezunlarını vermek üzeredir. Sınavlar bittikten sonra bir aylık iznin ardından yani 30 Ağustos’ta başarılı öğrenciler subay olacaklardır. Tatilin ilk günü, arkadaşları evlerine giderken Fazıl Hüsnü, uzun zamandır biriktirdiği 60 lira ile birlikte Beyazıt’a gider, kitabını basacak bir basımevi aramak için. Matbaaların Bâb-ı Âli’de olduğunu öğrendikten sonra kendisine önerilen bir tanesinin, Aziz Bozkurt Bey’in basımevinin yolunu tutar. Bir arkadaşının şiir kitabını bastırmak istediğini söyler matbaadakilere, pazarlıkla forması 6 liradan 10 formalık bir kitap için 60 liraya kapak baskısı dâhil olarak anlaşırlar. Günlerce gidip gelir, düzeltmeleri yaparken kimi yerlerde şiirleri de değiştirmekteyse de “Arkadaşım Anadolu’da, ben yardım ediyorum bu yüzden.” şeklinde konuşmaya devam eder, utandığından... Tüm bu değişiklikler karşısında hiç sesini çıkarmayan mürettip, kitapların basımı tamamlandıktan sonra birisini uzatarak “Bana bir kitabınızı imzalar mısınız?” diye rica eder. Kitabın kendisinin olduğunu anlamışlardır. Utançtan kıpkırmızı olan Fazıl Hüsnü’nün ilk imzasını attığı bu kitabın kapağında Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Havaya Çizilen Dünya yazmaktadır. 1000 adet basılan kitabı sadece birkaç kitapçıya bırakabilir ama büyük satış arkadaşları tarafından, topçu ve piyade okullarında yapılır, eline de birkaç yüz lira para geçer şairimizin. Günün genç şairleri içinde ismi anılmaya başlanır Dağlarca’nın ve 10 Haziran 1936’da Orhan Selim takma adıyla Nâzım Hikmet, Akşam gazetesinde şunları yazar: “Fazıl Hüsnü’nün kendine gerek iç gerek dış bakımından yol arayan, istidatlı bir şair olduğu muhakkak. Üzerinde durmaya değer vezin denemeleri yapmış. Bence bir ikisinde muvaffak da olmuş. Lisanı hiç de kötü değil. En aksayan yanı şiirlerinin içi. Bir bakıyorsunuz, kendini bu dünyada yapayalnız hissediyor, bedbin. Sonra bir bakıyorsunuz komşusuyla alakadar olacak kadar dünyaya bağlı. Diyeceksiniz ki şairin ruhu muğlaktır, mürekkeptir, bir bakışta dibi görülmeyecek kadar derin ve bazen karanlıktır. Siz istediğinizi deyiniz, bence, şairin ‘ruhu’ ne kadar derin, ‘karanlık’ ve ‘muğlak’ da olsa, dikkat edeceği bir şey vardır: Bu ‘ruhun’ arapsaçı gibi karmakarışık olmaması. Bence bu ‘ruh’ bütün muğlaklığıyla bir mükemmel ahengin, armoninin ‘hesaplı’ seslerini vermelidir. Fazıl Hüsnü Dağlarca inkişaf yolunda. Bakalım, olgunlaştığı vakit dışı kadar içi de aydınlık ve mükemmel olabilecek mi? Bizden bunu beklemek, ondan buna ulaşmak.” Bugün Dağlarca’nın şair olarak ne kadar “olgunlaştığı”nı tartışmak bize düşmez ancak Havaya Çizilen Dünya’nın yayımlanışından biraz geriye giderek şairin neden özellikle mezuniyet gününü kitabın yayımlanması için seçtiğini anlayabiliriz. 1920’li yıllarda, Kayseri’de yaşamaktadır Dağlarca, anne babası ve 5 kardeşiyle birlikte. Akşam yemeklerinden sonra 3 metre uzunluğundaki masanın iki başında anne baba otururken, 6 kardeş de gece yarısına kadar ders çalışırlar. O yıllarda Dağlarca soyadı yoktur ama Fazıl Hüsnü şair olmak hevesindedir. Henüz ilkokul ikinci sınıfa gitmektedir. O gün okulda yazdığı şiiri hemen yanında oturan ablasına gösterir. Şiiri okuyan abla, dirseğiyle kardeşini dürterek “Ne güzel!” der. Bütün bunları babalarından saklamaya çalışsalar da Yarbay Mehmet Fazıl’ın gözünden kaçmaz bu durum ve ak bir kartal gibi uzattığı eliyle defteri alır. Okuduktan sonra deftere şu iki dizeyi yazar: “Bakıyorum kuşlar konmuş hem o dala hem bu dala Ders çalışmaz şiir yazar iki kardeş budala”
Aradan yıllar geçer ve aile bu büyük masa ile birlikte Tarsus’a taşınır. Bir öğlen yemeğinde babası Fazıl Hüsnü’ye “Kuleli’ye gideceksin,” der. Küçük şairimizin dünyası yıkılır. Gözü duvarda asılı duran Kur’anlara gider. Biri büyük biri küçüktür Kur’anların. Küçük olanı alır; hem üstte asılı olduğundan hem de sınavı olduğu günler annesi, elbisesine taktığı için kendisinin saydığından. Üç kez öpüp başına koyduktan sonra “Askeri okula gitmeyeceğim, ozan olacağım,” diye yemin eder. Babası sakince ayağa kalkar, duvarda asılı olan büyük Kur’an’ı alır ve o da üç kez öpüp başına koyduktan sonra “Ben seni askerî okula göndereceğim,” der. Fazıl Hüsnü, çaresizliğini anlar ama eklemeden edemez: “Belki göndereceksin ama benim ozan olmamı önleyemeyeceksin,” der babasına. Yani Dağlarca, subay olduğu gün hem babasının hem de kendisinin yeminini gerçekleştirmiştir. - M. Şeref Özsoy, İki Yemin Bir Kitap (Kitap Hikâyeleri) - Görsel: Benoît Hamet (Fazıl Hüsnü Dağlarca)
14 notes · View notes
jupiterliyazar · 9 months
Text
Şarkı söylüyorum kuşlar kaçmaz inşallah.
15 notes · View notes
miitrayimm · 6 months
Text
Gecenin karanlığı arttıkça insanın hüzün ve kederide artıyor. Bütün gün aklında olan binlerce sorular tekrar kafanda dolanıyor. Yine yalnız yine başbaşa kalıyorsun kendinle. Oysa bizler hep kendimizden düşünmekten kaçmaz mıyız ? Ben kaçarım herşeyden. Belkide korkağımdır, iradesiz de olabilir. Kaçtığım problemlerim peşimi bırakmıyacağını anladığımda artık onları çözmeye başlıyorum. Bir gün gerçekten yalnız kalacağımı biliyorum. Yalnızlık güzeldir ama fazlası insanı deli eder.
11 notes · View notes