Tumgik
#Benoît Hamet
yurekbali · 3 months
Text
Tumblr media
İKİ YEMİN BİR KİTAP Yıl 1935, Kuleli Askerî Lisesi yeni mezunlarını vermek üzeredir. Sınavlar bittikten sonra bir aylık iznin ardından yani 30 Ağustos’ta başarılı öğrenciler subay olacaklardır. Tatilin ilk günü, arkadaşları evlerine giderken Fazıl Hüsnü, uzun zamandır biriktirdiği 60 lira ile birlikte Beyazıt’a gider, kitabını basacak bir basımevi aramak için. Matbaaların Bâb-ı Âli’de olduğunu öğrendikten sonra kendisine önerilen bir tanesinin, Aziz Bozkurt Bey’in basımevinin yolunu tutar. Bir arkadaşının şiir kitabını bastırmak istediğini söyler matbaadakilere, pazarlıkla forması 6 liradan 10 formalık bir kitap için 60 liraya kapak baskısı dâhil olarak anlaşırlar. Günlerce gidip gelir, düzeltmeleri yaparken kimi yerlerde şiirleri de değiştirmekteyse de “Arkadaşım Anadolu’da, ben yardım ediyorum bu yüzden.” şeklinde konuşmaya devam eder, utandığından... Tüm bu değişiklikler karşısında hiç sesini çıkarmayan mürettip, kitapların basımı tamamlandıktan sonra birisini uzatarak “Bana bir kitabınızı imzalar mısınız?” diye rica eder. Kitabın kendisinin olduğunu anlamışlardır. Utançtan kıpkırmızı olan Fazıl Hüsnü’nün ilk imzasını attığı bu kitabın kapağında Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Havaya Çizilen Dünya yazmaktadır. 1000 adet basılan kitabı sadece birkaç kitapçıya bırakabilir ama büyük satış arkadaşları tarafından, topçu ve piyade okullarında yapılır, eline de birkaç yüz lira para geçer şairimizin. Günün genç şairleri içinde ismi anılmaya başlanır Dağlarca’nın ve 10 Haziran 1936’da Orhan Selim takma adıyla Nâzım Hikmet, Akşam gazetesinde şunları yazar: “Fazıl Hüsnü’nün kendine gerek iç gerek dış bakımından yol arayan, istidatlı bir şair olduğu muhakkak. Üzerinde durmaya değer vezin denemeleri yapmış. Bence bir ikisinde muvaffak da olmuş. Lisanı hiç de kötü değil. En aksayan yanı şiirlerinin içi. Bir bakıyorsunuz, kendini bu dünyada yapayalnız hissediyor, bedbin. Sonra bir bakıyorsunuz komşusuyla alakadar olacak kadar dünyaya bağlı. Diyeceksiniz ki şairin ruhu muğlaktır, mürekkeptir, bir bakışta dibi görülmeyecek kadar derin ve bazen karanlıktır. Siz istediğinizi deyiniz, bence, şairin ‘ruhu’ ne kadar derin, ‘karanlık’ ve ‘muğlak’ da olsa, dikkat edeceği bir şey vardır: Bu ‘ruhun’ arapsaçı gibi karmakarışık olmaması. Bence bu ‘ruh’ bütün muğlaklığıyla bir mükemmel ahengin, armoninin ‘hesaplı’ seslerini vermelidir. Fazıl Hüsnü Dağlarca inkişaf yolunda. Bakalım, olgunlaştığı vakit dışı kadar içi de aydınlık ve mükemmel olabilecek mi? Bizden bunu beklemek, ondan buna ulaşmak.” Bugün Dağlarca’nın şair olarak ne kadar “olgunlaştığı”nı tartışmak bize düşmez ancak Havaya Çizilen Dünya’nın yayımlanışından biraz geriye giderek şairin neden özellikle mezuniyet gününü kitabın yayımlanması için seçtiğini anlayabiliriz. 1920’li yıllarda, Kayseri’de yaşamaktadır Dağlarca, anne babası ve 5 kardeşiyle birlikte. Akşam yemeklerinden sonra 3 metre uzunluğundaki masanın iki başında anne baba otururken, 6 kardeş de gece yarısına kadar ders çalışırlar. O yıllarda Dağlarca soyadı yoktur ama Fazıl Hüsnü şair olmak hevesindedir. Henüz ilkokul ikinci sınıfa gitmektedir. O gün okulda yazdığı şiiri hemen yanında oturan ablasına gösterir. Şiiri okuyan abla, dirseğiyle kardeşini dürterek “Ne güzel!” der. Bütün bunları babalarından saklamaya çalışsalar da Yarbay Mehmet Fazıl’ın gözünden kaçmaz bu durum ve ak bir kartal gibi uzattığı eliyle defteri alır. Okuduktan sonra deftere şu iki dizeyi yazar: “Bakıyorum kuşlar konmuş hem o dala hem bu dala Ders çalışmaz şiir yazar iki kardeş budala”
Aradan yıllar geçer ve aile bu büyük masa ile birlikte Tarsus’a taşınır. Bir öğlen yemeğinde babası Fazıl Hüsnü’ye “Kuleli’ye gideceksin,” der. Küçük şairimizin dünyası yıkılır. Gözü duvarda asılı duran Kur’anlara gider. Biri büyük biri küçüktür Kur’anların. Küçük olanı alır; hem üstte asılı olduğundan hem de sınavı olduğu günler annesi, elbisesine taktığı için kendisinin saydığından. Üç kez öpüp başına koyduktan sonra “Askeri okula gitmeyeceğim, ozan olacağım,” diye yemin eder. Babası sakince ayağa kalkar, duvarda asılı olan büyük Kur’an’ı alır ve o da üç kez öpüp başına koyduktan sonra “Ben seni askerî okula göndereceğim,” der. Fazıl Hüsnü, çaresizliğini anlar ama eklemeden edemez: “Belki göndereceksin ama benim ozan olmamı önleyemeyeceksin,” der babasına. Yani Dağlarca, subay olduğu gün hem babasının hem de kendisinin yeminini gerçekleştirmiştir. - M. Şeref Özsoy, İki Yemin Bir Kitap (Kitap Hikâyeleri) - Görsel: Benoît Hamet (Fazıl Hüsnü Dağlarca)
14 notes · View notes
marsamgraphics · 7 years
Text
“Marsam international comix #1” est la première exposition collective organisée par marsam.graphics. Fin janvier 2017, elle présentait des planches des auteurs de Marsam le temps du 44e Festival International de la bande dessinée d’Angoulême au premier étage du bar “La Capoeira”, en face de la Maison des auteurs.
Les 51 auteurs participants à cette première exposition sont originaires du Brésil, d’Espagne, d’Argentine, de Taiwan, des États-Unis, de France, de Colombie, d’Italie, d’Écosse, de Chine, d’Angleterre, de Grèce, de Belgique, du Mexique, d’Égypte, de Croatie et du Liban. La plupart se sont rencontrés à Angoulême à l’occasion d’une résidence à la Maison des auteurs où de leurs études à l’École européenne supérieure de l’image.
“marsam international comix #1” présentait les planches de :
Pedro D’apremont, Eme De Armario, Kathrine Avraam, Mai Li Bernard, François Bertin, Marine Blandin, Cynthia Bonacossa, Pablo Carranza, Lisa Chetteau, Margaux Chetteau, Olivia Clavel, Alex Dantas, Hao Deng, Kim Duchateau, Elric Dufau, Glynnis Fawkes , Rojer Feghali, Benjamin Frisch, Golo, Thomas Gosselin, Sophie Guerrive, Benoît Hamet, Au Yao Hsing 敖幼祥, Fabiane Langona, Lilla, Giovanna Lopalco, Ariel Lopez, Julie Maroh, Giorgia Marras, Mickeyman, Fabrice Neaud, Daniel Og, Lorenzo Palloni, Mathilde Payen, Yohan Radomski, Jackson Rees, Brahm Revel, DW Ribatski, Migo Rollz , Giulia Sagramola, Miroslav Sekulic-Struja, Natacha Sicaud, Poupy Snout, STC019, Olivier Thomas, Lucas Varela, Camilo Vieco, Théo Vilacèque, Grace Wilson, Alfonso Zapico, Xu Ziran.
L’album photo de l’exposition :
La préparation
Elric Dufau et Lucie Durandelle
Elric Dufau
Lucie Durandelle et Elric Dufau
Mai Li Bernard
Golo et Elric Dufau
Golo
  L’accrochage 
Lucie Durandelle
Golo
  L’ambiance du vernissage / mix d’Elric (26 janvier 2017 à 20 heures)
Remerciements : Pour leur amical soutien, nous remercions la Cité internationale de la bande dessinée et de l’image, Pierre Lungheretti, Pili Muñoz, Brigitte Macias, La Capoeira, Lucie Durandelle, Mai Li Bernard, Céline Guichard, Mathilde Riberoux, Laura Désirée, Marine Blandin et Sébastien Chrisostome
          Album de l’expo “Marsam international comix #1” "Marsam international comix #1" est la première exposition collective organisée par marsam.graphics. Fin janvier 2017, elle présentait des planches des auteurs de Marsam le temps du…
0 notes
yurekbali · 4 years
Text
Tumblr media
“küçük İskender” anısına... (28 Mayıs 1964, İstanbul - 3 Temmuz 2019, İstanbul) Gerçek adı “Derman İskender Över” olan fakat sınırları olmayan, şiirimizin aykırı halkasıydı “küçük İskender”. Bir metropol şairi olduğunu söylüyordu kendisi; gettoları, barları, çıkmaz karanlık sokakları, gece yaşamıyla büyük kentin görünmeyen yüzüne ayna tutuyordu. İlk kitabı Gözlerim Sığmıyor Yüzüme’yi 1988 yılında yayımlayan küçük İskender, otuz yılı aşan yazı hayatında şiir, deneme, inceleme-eleştiri, roman, serbest metin, derleme, günce türlerinde olmak üzere elliden fazla kitap üretti. 1964 doğumlu şair böylelikle neredeyse her yaşına bir kitap armağan etti. Hayatını da şiire armağan ederek... İçten dışa doğru kendi labirentini örerek kendini oldurmuş, kendinden yeni kendiler çıkarmış, kendini yıkıp yeniden kurmuş, kendini doğurmuş bir benzersiz şiirdir küçük İskender’in yazdığı. Diklenmenin şiiridir. Deşmenin ve deşilmenin şiiridir. Yanmanın ve yakmanın şiiridir. “İbret olsun”un şiiridir. “Bu da size dert olsun”un şiiridir. Bile isteye eylemenin, bile isteye kurmanın ve bile isteye kurcalamanın şiiridir. Temasın, akışın, arzunun, aşırılığın, sapkınlığın, kışkırtıcılığın, aşkınlaşmanın, akışkanlığın şiiridir. Kusurlarıyla barışık kendiliğindenliğin şiiridir. Başına buyruk bir inadın, gözü pek bir varoluşun, savrulmaktan korkmayan bir sahiciliğin şiiridir. Okurunun kafasını da gönlünü de bulandırmanın şiiridir. Sarsmanın ve sarsılmanın, silkelenmenin ve silkelemenin şiiridir. Kabına sığmayan protest diliyle şiire farklı söyleyişsel ve anlamsal olanaklar, yeni izlekler ve içerikler kazandırmak için uç deneyimlere girişmekten, arayışlarını çeşitlendirmekten, her türlü otorite ve iktidarla, başta din ve ahlakla, geleneksel değerlerle kıyasıya çatışmaktan çekinmemenin şiiridir. Coğrafyasının farkında olan bir şiirdir yazdığı. Başka coğrafyaları da merak eden, başka coğrafyaları da bilen, öğrenen bir şiir... Çok kollu ve çok damarlı bir şiir... Dicle ile Fırat’ı da, Kerem ile Şule’nin Ayrılık Senfonisi’ni de yazmıştır, lolita ve gay fanzin ile batman forever 2’yu da... Nick Cave ile Karacaoğlan, Jan Garbarek ile Pilli Bebek, Guns N’ Roses ile Ezginin Günlüğü, Ayfer Feray ile Edith Sedwick, Kenneth Anger ile Tunç Başaran, Hollywood ile Yeşilçam, Sabahattin Ali ile Mark Twain, Edip Cansever ile Boris Vian, Hart Crane ile Hüseyin Avni Dede, “Somethings Gotten Hold Of My Heart” ile “Şimdi Uzaklardasın Gönül Hicranla Doldu”, Pinokyo ile Yedi Uyurlar yan yanadır onun yazdıklarında, birbirlerini yadırgamazlar. küçük İskender dili de sınırları çizilmiş bir alandan, kurallardan, başka bir deyişle esaretten, bağımlılıktan kurtarıp özgürleştirmeyi amaçlar. Edebiyat “edep’ten gelir” anlayışındakilerce dışlanan, ötekileştirilen, ayıp, çirkin, kötü sayılan sözcüklere de kucak açmış, Baudelaire gibi onlara da “çiçekler” açtırmıştır. Söyleyiş ya da anlatımı kısıtlayıp zorlamamış, kimi zaman bilinç akışının özgürlüğüne, kimi zaman sinema dilinin görsellik ve kıvraklığına yönelmiştir. Argoyu, şiddeti, küfür ve kaba sözleri, kara mizahı da içeren, yüksek sesle okumaya uygun, kurgu ve yapısıyla dinamik, devingen, abartılı, yıkıcı bir şiir dili ve anlatımı yaratmıştır. Sözcük seçiminde ne dilde yenileşme taraftarlarından kimilerinin ne de gelenekçilerin bağnazca tutumlarını benimsemiş; öz Türkçe, Osmanlıca ya da yabancı sözcükleri yan yana, alt alta birlikte kullanmıştır. Edebiyata, şiire sokulmamış, dışlanmış sözcüklere sıkça yer verir. Bir söyleşisinde şöyle der bu konuda: “... dilimizdeki bütün kelimelere dahi eşit davranırım: En zarif olanıyla en ahlaksız olanı yan yanadır bende. Aralarında ayrım gözetmem.” Tıp eğitimi görmüş, kadavralar incelemiş, anatomi, patoloji gibi dersler almış olması nedeniyle ilaç isimlerinden uyuşturuculara, otopsiden tümöre, kanserden morg ve kadavraya, ameliyattan komaya tıp terimlerine sıkça yer verir örneğin. Bazı şiirlerin gölgesi bile bazı şiirlerden uzundur! küçük İskender hem aslını hem gölgesini yazacak kadar aşırıydı, çünkü çok zekiydi. Şeytani değil şiirsel bir zekâydı bu. Şiir varken şeytana ne gerek var ki zaten! küçük İskender şiiri: Bizim büyük mirasımız. Şiir gözyaşlarımızdan uzundur, belki de gözyaşlarımızı uzatır: küçük İskender, upuzuuuuun bir şiir. * * * Bir çöl kaç kum saati eder içimde... Gitgide azalarak artan kuraklık eskiyip unutulmuş bir tabir gibi hâlâ yerli yerinde. Bu uzun yolda esvabını havalandıran tek rüzgâr yok işte - o yüzden kırdım asamı omurgamı iyiliklerle. Ben yalnızsam her şey yalnızdır demekti dün, suretim sürüklenedursun ne çıkar, gölgemle konuşabileceğim efkâr yeter bana o çölde. Gördüğüm serap sadece kendi gövdem, hayaller tırmanmış üstüme - hızla ruhumu kemirmekte. Bir kum saati kaç çöl taşır dilimde... Gitgide çoğalarak kaybolan teselli gülümseten ölümler gibi hâlâ peşimde. Hâlâ peşimde. - küçük İskender, Yalnızlığın Takibi (Mayıs Giremez) - Görsel: Benoît Hamet (küçük İskender)
20 notes · View notes
romanticiphone · 9 years
Photo
Tumblr media
Mai Li Bernard, Benoît Hamet et Elric Dufau - Photographie Alain François
2 notes · View notes
benuahamet · 10 years
Video
vimeo
Nine lives : Cats in Istanbul, is a documentary feature focusing on the millions of streets cats that live in one of the world's most populated cities and the people who love and care for them. It is a profile of an ancient city and its unique people, seen through the eyes of the most mysterious and beloved animal humans have ever know, the Cat.
Release date : 2015.
Director : Ceyda Torun.
Production : Termite Films.
//Neuf vies : Les chats à Istanbul, est un documentaire consacré aux millions de chats de gouttières qui vivent dans l'une des villes les plus peuplées au monde et aux personnes qui prennent soin d'eux. Voici le portrait d'une ville et de ses habitants uniques, vus à travers les yeux du plus mystérieux et aimé animal que l'Homme a toujours connu, le Chat.
Date de sortie : 2015.
Réalisateur : Ceyda Torun.
Production : Termite Films.
3 notes · View notes