nitelikli kaybedenler korteji*
nereye gidersem gideyim buraya ait değilmişim hissi.
bir de bunun sen tarafı.
şairin bahsettiği fazla yakınlığın getirdiği uzaklıksın,
hiç olmadın.
kaybetmekten tutmaya fırsat bulamadığım siyasi partilerim.
benimle sürekli ilgilenen ekonomim.
çay ve kitaplarım.
ontolojik kaygılarım.
sırasında başını çektiğim marketin kasasının her daim bozuk oluşunun tesadüfi olmaması.
karşı kasanın karıncalar ile metafiziksel ilişkisi.
parasız yatılı olan,
ve bir o kadar da umrumda olmayan dünyam.
evet, umrumda değil artık; umurum, gece gündüz vogue dergisine bakanlar ve elbette bakanlar,
buna içişleri dahil, dışişleri hariç değil.
bütün kavgalarım,
varoluşsal saygılarım.
ve belirleyemediğim bitiş çizgimin diyanetle ilişkisi.
bunun yanında ölü sevicileri, hamili yakınımdır kartları,
danışıklı mülakatları, çalınan sorularla elde ettikleri makamları,
araçları, prestijleri, ödüllü konuşmaları, katsayıları,
teokratik makyajları, yapay gerçeklikleri, hükmettikleri realiteleri,
dezenformasyonlarla yapmış oldukları ajitasyonları.
ve elbette ötv indirimleri.
pırlantadan alınan dahil değil, hiç olmadı.
ölüm bile sınıfsaldı, farkında olan olmadı.
o sokaktan geçenlerin suçlu olmamalarına mazaret çakarlı arabalı çünkü etrafları.
oysa madenlerde görünmezdi hiç görünmeye ve görülmeye değer et rafları.
ocakları, martları bir de mayısları.
ölmeye doyamadığım on iki aylık haziranımsın.
çok fazlasın.
seninle birlikte yürümeye müktedir olmak eylemi,
ne izafiyet teorisine sığardı ne de ilahi komedyaya.
çünkü seninle kırılıp dökülmek bile şarabın yıllanmışlığının fransızcası.
ben ise hep konunun fransızı.
boyunduruğunda artık yarınlarımın görünmeye değer olmasının sen tarafı.
içimde hep sızı.
çünkü kanlı coğrafyada olan biten her şey dünün aynısı.
59 notes
·
View notes
THE KING : ETERNAL MONARCH // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb puanı: 8,1
Benim puanım: 8
Drama: The King: Eternal Monarch
Hangul: 더 킹: 영원의 군주
Director: Baek Sang-Hoon, Jung Ji-Hyun
Writer: Kim Eun-Sook
Episodes: 16
Date: 2020
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Lee Min-Ho, Kim Go-Eun, Woo Do-Hwan, Kim Young-Ok, Kim Yong-Ji, Lee Jung-Jin
2020 SBS Drama Awards - December 31, 2020
Best Actor (Lee Min-Ho)
İzleme listemde bir süre yerini koruduktan sonra sırası gelen bu dizide hep senarist hem de oyuncular ile ilk kez tanıştık. Senaristinde oyuncularında daha önce isim yapmış işleri olsa da ben dizileri güncel çıkış tarihleri ile izlemediğim için tersten tanışıyorum. Birçok yazıda Goblin dizisi ile kıyaslanıp, çift olarak da çok eleştiri almışlar. Ben Goblin’i sonradan izlediğim için çok yadırgamadım. Belki de benim yaptığım doğru sıralamadır.
Dizinin konusuna gelecek olursak, bir miktar tane tane anlatacağım. O nedenle tane tane okuyalım. Dizi birbiri ile aynı zaman düzleminde ilerleyen iki paralel evreni anlatıyor. Dizinin konusunu anlatırken zaman yolculuğu diyenler olmuş, şeytan peşinde koşuluyor denilmiş, dünyamıza giren kötü ruh evrenleri yok ediyor, bla bla bla… Dizinin konusu iki paralel evren. Bu kadar. Paralel evrenlerden birisi, Kora krallığı, burada modern bir krallık söz konusu, Joseon dönemi gibi değil yani. 1994 yılında kral kardeşi Lee Lim( Lee Jung-Jin ) tarafından öldürülüyor. Kralın oğlu Lee Gon (Lee Min-Ho) ’u da öldürüp büyülü bir flütün sahibi olacakken, gizemli biri tarafından veliaht prens kurtarılıyor. Kurtaran kişi ortadan kaybolurken geride bir kadın polis kimlik kartı bırakıyor. Flüt ikiye bölünüyor. Lee Lim flütün yarısı ile ortadan kayboluyor. Lee Gon çocuk yaşta tahta çıkıyor. Ve 25 yıl geçiyor.
İkinci dünya ise bildiğimiz Kore Cumhuriyeti. Jeong Tae Eul( Kim Go-Eun ) bu dünyada yaşayan bir dedektif ve yıllar önce diğer dünyada düşen kimliğin sahibidir. Şiddet suçları biriminde görev yapmaktadır.
Bir gün Lee Gon elinde flütün yarısı ile ormanda gizemli bir kapı açar ve atının üzerinde Kore Cumhuriyetine geçer. Bu noktada hikaye aslında başlamış olsa da, bu şekilde konusunu net anlatan bir ön yazı olmadığı için ilk 4 bölüm kim kimdir, ne olmaktadır diye kafalar karışık gizem bulutları içerisinde izliyorsunuz. Bende biri bana bunu bu kadar basit bir şekilde anlatsın isterdim diziye başlamadan önce.
Fantastik bir dizi olmasının yanı sıra içine biraz bilimkurgu ekleyelim, matematik serpiştirelim, paralel evren olsun, izafiyet teorisini de koyduk mu oldu bu iş mantığı ile ilerlenmiş. Flüt efsanesini dahil ederek masallara da göz kırpmışlar. Alice ve kral Arthur masallarına el sallamışlar. Ben ki zaman ile ilgili dizilerde çok geriliyorum. Anlamaya çalıştıkça daha büyük bir bilinmezin içine düştüğüm için inanılmaz geriliyorum. Keza bu dizide de daha önce okuduğumuz bildiğimiz kavramlar üzerinden gidersek kesinlikle paradoks olması gereken durumlar söz konusuydu. Flütü bahane ederek geçiştirdiler ama paradoks, paradokstur. Ayıp.
Konu başlarda inanılmaz yavaş ilerliyordu. Dediğim gibi bir şeylerin oturup anlaşılabilmesi için 4 bölüm geçirmek gerekti. Lee Gon küçükken geçirdiği suikast girişiminde Tae Eul’un kimlik kartını aldığı için yıllar boyunca onu aramış, onu beklemiş. Eee, Tae Eul ? Onun bir şeyden haberi yok ki! Tabi burada nasıl şuan aynı yaştalar diyerek hikayeye zamanda yolculuk da karışıyor. Bu noktada kadının adama olan aşkı biraz havada kalıyor. Ne ara tanıdın bildin sevdin de tutkuyla bağlandın, çok ilginç. Sonrasında yaşadıkları aralarında olan sahneler rahatsız etmedi ama çok hızlı aşama atlamaları biraz saçma geldi.
Dizinin çekimleri, sahneler, kurgular çok güzeldi. Zaman mevzusu dışında senaryo elle tutulur kaliteli bir işti. Goblin daha önce aynı senarist tarafından yazılmış ve yayınlanmış. Sırası ile izleyenlerle bu konuda hem fikirim ki, Goblin’i geçememiş. Başka dizilerde de dikkatimi çeken bir diğer konuda bölüm sonlarında damdan düşer gibi bir sahne ile şaşırtıp bitiriyordu. Sonraki bölümde ise bölüm başında 10 dk o sahneye nasıl geldiklerini gösterip gizemi çözüyorlar. Yani bölüm sonu bir gizem yaratıp, bir sonrakinin başında çözüyorlar. İlginç bir teknik, fena da bulmuyorum açıkçası. İzleyici dikkatini belli bir seviyede tutmayı başarıyor.
Söylemeden geçemeyeceğim; o ürün yerleştirme nedir Allah aşkına. Bütün dizilerde var evet ama bu sefer dizi bütçesi yetmedi herhalde ki ürün yerleştirmesi bitmek bilmedi. Dizi sonrası tavuk satışı inanılmaz fırlamış zaten. Tavuğu, vitamini, cilt bakımı derken bir de üzerine uzun uzun karakterlerde sohbet ettiler dizi boyunca. O kora krallığında yüzlerine taktıkları bakım aleti neymiş diye ben bile düşündüm. Her seferinde çıtır tavuk mu yesek dedim. Amaçlarına ulaştılar yani helal olsun.
Son olarak, iki oyuncudan bahsetmek istiyorum ve kapanış. Biri başrol kızımız, Kim Go-Eun. Adamcağıza olan aşkı ilk etapta bize geçmese de bunun tamamen senaryo kaynaklı olduğuna inanıyorum. Zira diğer dünyada var olan kendisi Luna karakterini oynarken gördüğümde takdir ettim. Başka bir karaktere bürünmüştü adeta, açıp aynı oyuncu mu acaba diye kontrol ettim. Diğer bahsetmek istediğim oyuncu ise kralın sağ kolu ‘kırılmaz kılıç’ rolü ile karşımıza çıkan Woo Do-Hwan. Tek kelime ile inanılmazdı. Burada aynı kişinin oynadığını bariz olarak görüyorsunuz ama inanamıyorsunuz. Kıyafetinden saçına aksanından konuşma şekline kadar birbirine zıt iki karakteri o kadar hakkıyla sergiliyor ki, ağzım açık kaldı. Kesinlikle dizideki favori oyuncum Woo Do-Hwan, karakter olarak ise Jo Eun-Sup oldu.
Biz ki ne diziler izlemiş, kağıt kalemle senaryo yapısını çözmeye çalışıp fizik kurallarını baştan çalışmış insanlarız. Bu dizideki havada kalan kavramlara o kadarda takılacak değiliz.
Sonu ile ilgili ağzımı açmak istemiyorum 😊
OST:
Yongzoo – Maze
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
2 notes
·
View notes
ZITLAR ALEMİ
ZITLIKLAR ÂLEMİNDE YAŞAM
Prof. Dr. 0. Cenap TEKİNŞEN
Giriş
Sınırlı olan akılla1anlaşılmasa/beş duyuyla fark edilmese bile, evrende her nesne ve olgu nicelik ve/veya nitelik bakımından rastgele oluşmamıştır. Birbirlerine de asla benzemezler. Her şey birbirinden farklıdır. Sözgelimi yeryüzünün tüm sahillerindeki çakılların hiçbiri şekil, renk, biçim veya ağırlıkları bakımında birbirinin aynı değildir. Niceliklerinin/niteliklerinin bir diğerinde varlığı ya da yokluğu dikkate alınarak anlamlandırılır. Var olan her şeyin anlam ve önemi ancak karşıtının bilinmesiyle mümkündür. Biri diğerinin varlığını zorunlu kılar. Gerçek zıtların mevcudiyetiyle anlaşılır.Zıt, nitelik/nicelik farkını belirtmek için kullanılır. Karşıtlık göreceli (izafi, rölatif) değerlendirmeye yardımcı olur. Örneğin soğuk su kaynayan suya göre soğuk, buza göre sıcaktır. Böylece varlıkların, nitelikleri ve nicelikleri karşılaştırılarak, farkına varılır, nitelikleri belirlenir. Bir şeyin karşıtı yoksa onun kendisi de yoktur. Çinli bilge Lao Tzu2 bir öğretisinde “ her şeyin (örn., iyi/kötü, güzel/çirkin, varlık/yokluk, dolu/boş vb.) bir karşıtıyla bir bütünlük içinde var olduğuna, birbirini tamamladığına/ yarattığına” değinir. Daha açık bir anlatımla zıtlardan biri olmazsa diğeri de olmaz, algılanmaz, farkında olunmaz. Diğerinin değeri bilinmez. Söz gelişi insan acıyı tattıkça şefkati daha çok arar. Zıddı olmayan herhangi bir şeyin anlamı yoktur. Bir şeyin değeri zıddının varlığıyla anlaşılır. Her şeyin kusursuz (mükemmel) olduğu ortamda kötü kavram olarak yoktur. Gerçek zıtlıklarda ortaya çıkar.
Zıtlardan hiç biri nicelik/nitelik bakımından tek yönlü ve sürekli değildir. Karşıtların hangisi fazla ise o gider diğeri gelir. Zıtların birliği işler. Diyalektik gelişme olur. Tek yönlü gelişen nicelik/nitelik kargaşaya yol açar, çürür. Bir anlam ifade etmez. Karşıtı da yok olur.
Evrende her şey hareketlidir. Hareketlilik zıtlığı oluşturur. Hareketliliğin, kısaca zıtlığın, olmadığı ortamda varlık yoktur, süreç yoktur. Hiçbir şeyin olmadığı ortamda hareketli olmak hareketsizlik zannedilir. Dengeyi sağlamak için biri diğerinin yerini alır. Zıtlar birlikte hareket eder, değişime uğrarlar. Çöğüncek (tahterevalli) gibidir. Ardıldır. Yaşamın özü dengede kalmaktır. İki zıt kutup değer bakımından birbirine eşittir. Mutlak iyi/kötüyoktur. Bir bütünün iki parçasıdır. Evren3 ve yaşam zıtların birlikteliği üzerine kuruludur. Birbirlerini yenemezler. İki zıt kutup (soyut/ somut) değer bakımından birbirini dengeler.
Evrende Zıtlık
Evren nurladoludur; enerji / madde (enerjinin değişik şekli)4 ve bilgiyle yüklüdür. Evrende her şey başka bir şeyle tanımlandığı için zıtlıkların uyumundan ortaya çıkmıştır. Zıtlıkları içinde barındırır. Her şey (gök cisimleri ve yeryüzündeki canlı/cansız nesneler) birbirlerine muhtaç olarak zıddıyla yaratılmıştır. Her şeybirbiri için zıttı(örn.,sıcak- soğuk, nefret- sevgi, iyilik- kötülük, fakirlik- zenginlik, dürüstlük- yalancılık, ilericilik- gericilik, bütünlük- bölünme, demokrasi-diktatörlük, devrim- karşı devrim, bencillik-özgecilik) ile vardır. Her şey zıddını kendi içinde taşır. Sistem zıtlık üzerine işler. Evrenin düzeni ve yaşam zıtlıkların gel-gitleri üzerine inşa edilmiştir. Evren varlığını sürdürdüğü sürece zıtlıklar da birbirlerini kovalayacaktır.
Evrendeki çokluğun mükemmel düzeni ve olağanüstü uyumu her şeyin5 zıddının mevcudiyetinin doğal sonucudur. Kimliğinin karşıtının olmasıyla açıklanır. Diğer bir anlatımla evren zıtlıklar âlemidir. Ve zıtlıkların uyumundan ortaya çıkmıştır. ABD’li bilim insanı Heinz R. Pagels’in (1939-1988) dediği gibi “Evren zıtların şaheser bir uyumudur”.
Zıtlığın var olduğu ortam görecelidir. Evrende mutlakıyet yoktur; izafiyet egemendir. Evrendeki ahengin yapısı göreceli olguların birbirini tamamlamasıyla fark edilir. Zıtlar birbiri için gereklidir, vardır. Biri olmazsa diğeri de olmaz. İç içe bir bütündür, birdir. Dolayısıyla her şey kimliğinin zıddıyla bulunur. Uyum oluşturur, kavranır. Yaratanın dışında her şey iki kutupludur. Bu da öbür âlemin varlığını zorunlu kılar.
Yaşamda Zıtlık
Yaşam dengeli zıtlıklarla doludur. Yaşamı etkileyen her sosyal ve biçimsel yapıda zıtlık gözlemlenir. Yaşamın döngüsü zıtlıklar üzerine kurulmuştur. Her şeyin özü kendi zıttından oluşmuştur. Çünkü biri diğerinin varlığını zorunlu kılar. Çelişkili gibi görünen her şey birbirini betimler, tamamlar. Karşıtlardan biri varsa diğeri de vardır; diğerine göre anlam kazanır, algılanır ve uyum oluşturur. Sözgelimi, karanlık ışıkla, iyilik kötülükle, zorluk kolaylıkla anlam kazanır. Biri olmazsa (ortadan kalkarsa) diğeri anlamsız olur.İlişki nispi bağlamdadır. Her nimetin bir külfeti vardır. “Nimet için zahmet gerek, zahmetler nimet içindir” özdeyişinde olduğu gibi. Hayat zıddı olan ölüm gerçeğiyle anlamını bulur. Biri olmazsa diğeri de, yani zıddı da, yok olur. Çünkü var olan hiçbir şey ifade etmez. Zıt olmadıkça zıttı tanınamaz.
Zıtlar ikiliklerine rağmen aynı şeydir; ”bir” in (örneğin bıçağın yan yüzleri; karanlığın en derin anından sonra ki güneş ışıltısı, ölümün hayatın arka yüzü olması gibi) ayrı yanlarıdır. Karşıtını gerekli kılar, beraberinde taşır. Biri yoksa diğeri hiçtir. Biri olmadan diğeri de olmaz Her ikisi de bir bütünü oluşturur. Ayrı değerlendirilemez. Parçalara ayrılamaz. Sözgelimi, kötülük olmazsa iyilik yok olur, anlamı kalmaz; tatlı acıyla, büyük küçükle, durağan hareketle, sevgi nefretle anlam kazanır. Birbirini takip eder. Zıtlıkların çatışmasını ve birliğini irdeleyen İyonyalı Filozof Herakleitos6 “Her şey karşıtların kavgasından doğar. Varlık yokluğu, yokluk varlığı meydana getirir. Varlık ve yokluk, olmak ve olmamak, yaşamak ve ölmek bir ve aynı şeydir. Eğer bunlar aynı şey olmasalardı, değişip birbirine dönüşmezlerdi. Çember içinde başlangıç ve son aynı noktada birleşir” der. “Zıtlıklar yararlıdır, en iyi uyum farklılıklardan çıkar” ilkesiyle de kendinden sonra gelenleri etkilemiş, yakın çağın önemli düşünürleri (örn., Goethe, Hegel, Nietzsche, Höderlin)ne örnek olmuştur. Bu bağlamda Goethe7 “Sevincin bir acı yanı, acının da bir sevinçli yanı olmalıdır” ve “ Geçirilmiş bir bela, bir servettir”; Hegel’e8 göre“her şey bir zaman çerçevesinde sürdüğünden geçici ve sınırlıdır ve her şey kendi zıttıyla kaimdir. Ne zaman bir güç kendi zıttına galip gelirse, o zaman değişiklik başlar. Değişim daire şeklinde değil sarmal şekildedir”. Nietzsche9 de “Yokluk büyük varlıktır azizim, yeter ki fark edebilesin”, ve “Acı mutluluk için fırsat veren koşuldur” der. Ayrıca Veysel Karani10 de “Hakk rızası zıtlıklardadır” diyerek zıtlıkların önemini vurgulamıştır. Eski yeniye anlam kazandırır.
Zıt olgular gerektiğinde/yeri geldikçe bir diğerinin yerine geçerek dengeyi (istikrarı, uyumu, adaleti) sağlar; örüntü sergiler. Bu bağlamda, Neyzen Tevfik (Kolaylı) 11 “En büyük keyif yokluktur, kıymetini bilene” der. Bir nedene bağımlı olarak varlıklarını (mevcudiyetlerini) sürdürürler, birbirinden ayrılmazlar. Gece gündüzün, hastalık sağlığın, şer hayrın, varlık yokluğun algılanmasını sağlar.
Yaşam iniş(ler) ve çıkış(lar) ile doludur. Hiçbir şey sürekli mutlak değildir. Sürekli kazanan/kaybeden de yoktur. Başka bir anlamla her kişinin kendi halince bir sevinci ya da derdi olur. Farklılıklar yaşama değer katar, renklendirir; gelişmeye, ilerlemeye uygun ortamı oluşturur. Yaşam süresindeki iyilikler/kötülükler, olumlu/olumsuz olgular insanın olgunlaşmasına, iyimser olmasına katkıda bulunur. Varoluşundan itibaren her insanın yaşamında olumlu ve olumsuz durumlar birbirini takip eder. Hayatına anlam katar. Her şey gelip geçicidir. “Şer (fenalık, kötülük)de hayır vardır”, “Bu da geçer ya Hu” “Her güçlüğün arkasında bir kolaylık/rahatlık vardır” özdeyişleri zıtların sürekli olamayacağını ifade eder. Kendini aşmanın, yenilemenin yolunu gösterir. Derdin insana şifa olduğunu, cefayı çekmeyenin şifanın kıymetini bilmeyeceğini Mevlana Celaleddin-i Rumi12 “Allah bir kulu sevdiği zaman ona bazı belalar ve sıkıntılar verir”, “Üzülme! Ayağına batan dikenler, aradığın gülün habercisidir”, “iyiyi bilmedikce kötüyü bilemezsin” deyişleriyle anlamlandırır. Bu bağlamda Âşık Veysel (Şatıroğlu) 13 de bir şiirinde “Anlatamam derdimi dertsiz insana, dert çekmeyen dert kıymeti bilemez/ Derdim bana derman imiş bilemedim, hiçbir zaman gül dikensiz olmaz” der. Bir şeyin değerinin bilinmesi karşıtlarının algılanmasıyla mümkündür. Zıtlıklar olmazsa sağlıklı, objektif değerlendirilme yapılamaz. Çünkü insan, kendini özel kılan aklıyla ayırt etme yetisine sahip olduğundan, herhangi bir şeyin niteliğini (örn., kalite, başarım-performans vb.), sadece zıddını dikkate alarak/zihninde canlandırarak değerlendirir. Farkı belirler. Kategorize eder. Kötülük, günah, hastalık, gaddarlık, elem olmadan iyiliğin, sevabın, sağlığın, şefkatin, hazın kıymeti anlaşılmaz. Küfür (dinin temellerinden sayılan inançları inkâr etme) olmadan din olmaz. Çünkü din küfürü terk etmek esasına göre kurulmuştur. İnsan küfürü bırakırsa asıl olan imana kavuşabilir.Hak kavramı haksızlık olmasaydı bilinmez. Çirkinlik güzellik arayışına yol açar. Sağlığı hastalık hoş yapar. Zıtlıklar yaşamda boşluğu doldurarak anlamlı kılan farklılıklardır. Var oluşun (yaratılışın) en doğal yasasına göre “Her yeni eskimeye mahkûmdur”. Halk deyişiyle eskisi olmayanın yenisi olmaz. Dolayısıyla doğuma ölüm yakışır. Ölüm düşüncesi bile yaşama güç ve anlam verir.
Zıt olay ve nesneler arasında hem çelişki hem de ilişki vardır. İki zıt özellik karşıtına anlam kazandırır; etkisizleştirerek değer katar. Ağlamak ve gülmek sevginin belirtisidir. İnsan sevdiği ayrıldığında ağlar, sevdiğine kavuştuğunda sevinir. Kısaca aynı nedenle, sevdiğinle, hüzünlenir veya huzur bulur. Sözgelimi, Leonardo da Vinci14uzmanları, tanınmış resim eleştirmenleri tüm zamanların en ünlü ve muhteşem resmi Mona Lisa’nın 15 temel özelliğinin resimdeki yüz ifadesi, özellikle tebessümün gizeminde saklı olduğu konusunda hem fikirdir. Gizem ise Mona’nın gülümsemesindeki zıtlıkların (iyi ile kötünün, şefkat ile gaddarlığın, baştan çıkarıcılık ile masumiyetin) kesişmesine ve en iyi yansıtılmasına bağlanmaktadır.
İstenmeyen şeyler sevinmeyi gerektirecek kazanımlar sağlar. Sevgisizlik sevilmeye vesile olan olağanüstü bir duygu yumağını oluşturur. Doyumsuz özgürlüğün tadına özgür olmayanlar varabilir. Acıyı yok edersen haz, sıkıntıyı yok edersen mutluluk olmaz. Sefanın, sevincin, mutluluğun tadılması zorluğun olmasına bağlıdır. Zorluk olmazsa başarının sevinci, acı/sıkıntı/cefa çekmeden de mutluluk hissedilmez. Hüznü yaşamadan sevinç tarif edilemez. Her şey, kolay olmadan önce zordur.
Yaşam süresince tam ve sürekli mutluluk yoktur. Mutluluk veren şeyler kişiye ve ortama göre değişir ve farklı düzeyde algılanır. Diğer bir anlatımla bir anlık/kısa bir süre olan olumlu/olumsuz olma durumu kişiye göredir, bir başkası için daha etkili ve uzun süre algılanabilir. Sahip olduğunun tadını çıkaran mutludur. Bu da kişiye göre değişir. Her isteğine/arzusuna kavuşanın mutlu olduğu da söylenemez. Sahip olduğunda mutluluk duyacağı herhangi bir şey olmayacağından tam mutlu olamaz. Mutluluk, mutsuzluk olduğu süre bir anlam kazanır. Mutlu yaşadıkları düşünülenler, sürekli mutlu olsalardı, mutlu olmak onlara bir şey ifade etmezdi. Mutluluğa giden yol mutsuzluktan geçer. Açken yediğin yemekten, yorgunken uyumaktan alacağın haz gibi. Leonardo da Vinci “En büyük mutluluk mutsuzluğun sonucu olarak meydana gelir…” der. Mutluluğu aramayacak kadar mutlu, mutsuzluktan korkmayacak kadar mutsuz olursan yaşam bir anlam kazanır. Yaşamı anlamak insanın kendini tanımasıyla mümkündür. Bir insanın, olumsuz yönlerini fark etmeden iyi olması düşünülemez. Bu durumu Niyazi Mısri16, bir şiirinin
“Derman aradım derdime
Derdim bana derman imiş
Bürhan (kanıt) arardım aslıma
Aslım bana bürhan imiş”
mısralarında dile getirerek derdin derman olduğunu kısa ve etkili bir şekilde anlatır. Günah sevaba, keder sevince, yoksulluk varsıllığa, çirkinlik güzelliğe, nefret sevgiye, cimrilik cömertliğe, gizlilik açıklığa, siyah beyaza, yokluk varlığa anlam katar. Nietzsche bu bağlamda “Yaşamak acı çekmektir. Hayatta kalmak ise, bu acıda bir anlam bulmaktır” der. Yokluk varlık olmadan belirtilemez. Yoklukta nitelik ve nicelik yoktur. Niteliği olan ama niceliği olmayan “sıfır” kavramıyla da ifade edilemez. Bu bakımdan yokluğa varlık anlam katar.
Sonuç
Evrende ve yaşamda ki tüm işlevler iki zıt (eksi ve artı) yükle/ etkileşimleriyle ilintilidir. Evrende soyut ve somut bütün olguların, parçacıkların (nesne) ve kavramların her zaman bir karşıtı vardır. Bunlar bir bütünün parçasıdır birbirine bağlıdır, birbirini takip eder.“Her gecenin bir gündüzü vardır” deyişinde olduğu gibi birbirini dengeler. Yaşam, -eşsiz güzelliğiyle evren gibi-, zıtlıkları bir denge ve uyum içinde barındırır. Yaşamın özü dengede saklıdır. Zıtlar sürekli değildir. Aradaki dengeyi korumak için er ya da geç kendini gösterir. Biri diğerinin yerini yaşam halkasında er ya da geç alır. Doğadaki afet olayları (örn., deprem, sel, tufan, kasırga, dev dalga/tsunami vb.) da yaşamın dizem (ritim)idir. Bir nedene bağımlı olarak işlevlerini sürdürürler. Bu denge içersinde karşıtların birbirine oranı, sözgelimi 1:1 veya herhangi bir sayının kendisine bölünmesiyle çıkan sayı gibi, sabittir. O da birdir.
Yaşam insana iyisiyle/kötüsüyle, eğrisiyle/doğrusuyla sunulan bir lütuftur. Zıtlıkların (örn., hayır/şer, gazap/rahmet) uyumundan dünya yaşam düzeni ortaya çıkmıştır. Benzer yüklerin (- veya +) birbirini itmesi gibi yaşamda da aynı olgular birbirini iter, zıttını çeker. Doğadaki ve yaşamdaki olgular doğrusal (linear) değildir. Kendini organize eden bir yapı gösterir. İnsan geçmiş ömrünü sorguladığında inişli çıkışlı olduğunu görür. Bu bağlamda divan şairi Yusuf Nabi17 “ Bağ-ı dehrin hem hazanın hem baharın görmüşüz, Ne��atın da gamın da rüzgârın görmüşüz” (Dünya bahçesinin hem hazanını hem baharını görmüşüz, Neşesini de kederini de rüzgârını görmüşüz) der.
Yaşam gerçeklerin aynasıdır. Zıtlıklar pınarından beslenir. Sürekli mutluluk yoktur. Hiçbir şey olduğu biçimde kalmaz, karşılıklı ilişkiler yumağı içinde devinir. Her kişinin kendi halince bir derdi olur. Bu bağlamda Anton Pavloviç Çehov18 “Mutlak bir mutluluk yoktur. Her mutluluk kendi içinde bir zehir taşır ya da dışarıdan gelen bir zehirle zehirlenir” der. Bir anlamda iyiliğin özünde kötülük vardır. İyilik kötülüğü yok etmeyi planlar. Bu da bir çeşit kötülüktür. Kötülük iyiliği ortadan kaldırdığında düşmansız kalır. Kendisiyle çelişkiye düşer. Karşıtlar olduğu gibi kabullenilirse yaşamın farkına varılır, yaşam anlam kazanır. Bu bağlamda Nietzsche “Hayatın anlamını anlamak istiyorsan tehlikeli yaşayacaksın” der. Yani insan hayatını tam manasıyla yaşamak için acı çekmek riskini almalı ve bunu azletmeli. Zıtlar devinim halindedir, birbirlerine dönüşürler. Zıtların dönüşümüyle yaşam sürer. Zıtlıklar, farklılıklar oluşturarak yaşama değer katar. Zıtlar var olduğundan insan dinamiktir; hayır, şerre meyillidir.
Zıtlığın kavranması hayata bakışı değiştirir. Bir şeyin karşıtının olmasını aklıyla kabullenen ve normal karşılayan kimse, yaşamın gerçeklerini bilir. Yaşanan olguları daha iyi değerlendirir. İyimser olur, hayata olumlu bakar. Yaşamı anlamlı olur. Yaşanan olgulardan ibret almanın anahtarı, mutlu hayat yaşamanın özü zıtlıklarda gizlidir. Yaşamı anlamlı kılmak için arada sırada kederlenmek, azaba uğramak, zorluklara maruz kalmak hayatın doğasında vardır. Zıtlıklar ruhu besleyerek insanları kaynaştırır. Büyük Türk şairi ve mutasavvıfı (tasavvuf inançlarını benimseyerek kendini Tanrı'ya adayan) Yunus Emre19 bir şiirinde
“Ne varlığa sevinirim,
Ne yokluğa yerinirim,
……………………………”
der. Yaşamın anlamını bilmeyen mutlu olamaz. Yaşam kalitesi insanın kendini çok iyi tanımasına ve zıtları (olumlu/olumsuz olguları) törpüleme düzeyine bağlıdır. Duygu, davranış ve niteliklerini iradesiyle denetyebilen/ nefsine hakim olan kimse iradesiyle denetliyebildiği ölçüde mutluluk/ mutsuzluktan arınır. Nefsi eğitmek için mutluluk veren şeylere direnmek, sevilen dünya nimetlerine (örn., oyun eğlence vb) fazla dalmamak gerekir. Bu bağlamda irade sağlamlaştırılmalıdır. Özetle sabırlı olma, özeleştiride bolonma, benlikten sıyrılma en etkili ve kapsamlısonuçlara ulaştırır.
İnsanoğlu sürekli mutluluğa/kazanıma sahip olmanın peşindedir. Heyhat, bilmiyor ki sürekli mutluluk/kazanım yaşamın doğasına aykırı. Âlemdeki zıtlıklar hayatı renklendirir. Herkesin bir hayatı vardır; herkes kendi hayatını kendi yapar ama Yüce Tanrı’nın düzeni içinde yaşamını sürdürür. Her şeyin zıddını kendi içinde taşıdığını kabul eden hayatın akışını doğru kavrar, daha huzurlu yaşar. Yaşamda istemeyen şeyler, kabullenilirse çıkar boşluğunu zıttı doldurur. Diğer bir ifadeyle mutsuz, mutlu olmazsan yaşamı değerlendiremez, hayattan ders alamaz ve tecrübe kazanamazsın. Gülümsemezsen ağlamazsan hayattan ders alamazsın. Gelişmeler zıtlıkların yaşanmasıyla kazanılır. Böylece deneyim artar, bilgi sahibi olunur.
1 Aklın sınırsız (örneğin, başlangıcı ve sonu olmayan kavramların zamansızlık ve mekânsızlık boyutunda değerlendirmesi) olanı kavrayıp algılaması ve zihninde canlandırması zordur. Çünkü bilinmeyende sınır yoktur.
2 Lao Tzu (Laozi)yaşlı usta/üstat lakabıyla tanınan filozof; Lao Tse, Lao Tze olarak da bilinir. Çin’de MÖ 4. Asırda (MÖ 320±80) yaşadığı kabul edilmektedir. Tao Te Ching (Dao De Jing) Yol/İlke ve erdem- (Yüce Aklın Erdemi) adlı bilgelik öğretilerini içeren 81 şiirli-meselden, özdeyişten oluşan klasik Çin metninin yazarıdır. Taoizmin kurucusudur.
3 Evren: Kainat, kozmos, galaksiler topluluğu, İslami deyimle âlem.
4 Madde (elektron-, proton+, nötron): Enerjinin yavaşlatılmış hali, enerji yumağı. Maddenin temel taşı yoktur. Temelinde enerji vardır. Algılanan/algılanmayan her şey bu temel enerjiden oluşur. Her şey enerjidir. Birbiriyle ilintilidir; bir bütünün (evrensel enerji) parçasıdır. Zıddı (karşıtı, ters ikizi) antimaddedir. Antimadde (pozitron+, proton+, nötron) 1933’de Nobel Fizik Ödülünü alan Paul Adrien Mauice Dirac’ın (Bristol 1902-1984) denklemiyle ortaya çıkarılmış ve sonraki gözlemlerle varlığı doğrulanmıştır.
5 Evrende her parçacığın kendisiyle tıpa tıp aynı ama yükü zıt bir parçacığı vardır. Örn., elektronun zıddı pozitrondur.
6 Efes’te MÖ 535-475 yıllarında yaşayan, batı felsefesinde dinamik bir felsefi sistem ortaya koyan ilk büyük düşünür.
7 Goethe, Johann Wolfgang Von. Alman (1749 Frankfurt-1832 Weimar) Dünya edebiyatının ünlü yazarlarından, eğitimci, doğa bilimci, filozof.
8 Georg Wilhelm Friedrich Hegel (1770 Stuttgard-1881 Berlin) "diyalektik mantık"ın kurucusu, filozof.
9 Nietzsche, Friedrich W. Alman (1844 Röcken-1900 Weimar) filolog, filozof, kültür eleştirmeni, şair ve besteci.
10 Yemen’in Karn Köyünde doğan MS. 657’de Sıffin Muharebesinde şehit olan, tasavvuf ehli.
11 24.03.1879 (Bodrum) – 28.01.1953 (İstanbul) yılları arasında yaşayan Samsunlu ( Bafra’nın Kolaylı nahiyesi) şair, besteci, yazar. Çağımızın önemli fikir adamı, yergi (hiciv) ustası.
12 1207 (Behl) – 1270 (Konya) yılları arasında yaşayan mutasavvıf, şair, fakih (bir konuyu iyi bilen, anlayan; derin bilgi sahibi), âlim, düşünce adamı.
13 25. Ekim.1894 – 21. Mart. 1973 yılları arasında yaşayan Sivaslı (Sivrialan köyü, Şarkışla) aşık geleneğinin ünlü temsilcilerinden, çağımızın efsane halk ozanı.
14 Leonardo Piero da Vinci, 15 Nisan1452 (İtalya, Floransa’nın Vinci kasabası)- 2 Mayıs 1519 (Fransa, Amboise şehri) yılları arasında yaşayan, elimizde bazıları tamamlanmamış onyedi resmi bulunan dahi- sanatcı (ressam, mimar, heykeltıraş), mucit, askeri mühendis, bilim (anatomi, botanik, jeoloji-fizik) insanı.
15 Mona Lisa, Floransalı Francesco del Giocondo’nun 3. karısı Madonna Elizebetta’nın takma adı. Mona Lisa tablosu 1503/1504 yılında yapılmaya başlanmış tamamlanması dört yıl sürmüştür.
16 1618 (Soğanlı köyü, Malatya)- 1693 (Limni Adası) tarihleri arasında yaşamış sofi ve tasavvuf edebiyatı ustası.
17 Yusuf Nabi ( 1642 Urfa- 10 Nisan 1712 İstanbul) devlet, toplum ve sosyal hayatı eleştiren divan edebiyatının tefekkür (düşünce) şairi.
18 1860-1904 yılları arasında yaşayan, 1887 Puşkin ödüllü, modern kısa öykünün öncüsü ve oyun yazarı, Rus hekim.
19 İç Anadolu’da 1238-1321 yılları arasında yaşayan Türkçe şiirin öncüsü, halk şairi, mutasavvıf.
1 note
·
View note