Tumgik
#gunuyakala
kendime-analizler · 5 months
Text
Günü Yakalamak Üzerine
Günü yakalamak üzerine birçok söz dolaşıyor ortalıkta. Hatta geçenlerde de saat üzerinde yazılı bir sunu dosyası geldi, birçoğumuzu geçmişte yaşamakla itham ediyordu, “günü yakalamaya” çağırıyordu bizi. Birden aklımda bir soru belirdi “geçmiş yaşanmadan gün yakalanabilir mi?” Ailemizi tanımadan sabah evde uyansak, kendimizi nasıl hissederiz. Evde karşılaştığınız herkesi unutsak ve bir yabancı olsalar, acaba o günü evde nasıl geçirebiliriz? Ben o insanlardan huylanırım hele aynı evin içerisindeyseler. Son birkaç haftadır konuştuğumuz konuları konuşmaya devam etmeyiz. Ortak anılarımıza dayanarak kimin ne tip müzik dinlediğini, hatta yemekte neleri sevdiğini hatırlamayız. Daha önce konuştuğumuz konuları baştan konuşmamız gerekir. Birden bire herşey geriye başlangıç noktasına döner ve ilişkimizde yılların getirdiği düzen yok olur. Kimden neyi isteyeceğimi bilmem, kime ne zaman yardım edeceğimi de. Peki, her sabah daha önceki yaşamımız tümüyle yok olsa, hatta yaşanmamış olsa. Başka bir deyişle ben her sabah hiç tanımadığım bir evde tanımadığım insanlarla ve onlara karşı bir yakınlık veya sevgi hissetmeden uyansam, yani geçmişimi kaybetsem hayatımdan neler gider? Sanırım geçmişi kaybetmenin en acı sonucu sevgi duygusunu yitirmek. Sevgi yerini heyecan, merak gibi duygulara bırakabilir. Mutfakta yeniden tanıştığın güzel kadın sizi heyecanlandırabilir, ona karşı merak da duyabilirsiniz ama sevgi yok olmuştur. Böyle bir sabahı hayal edince aklımda ilk olarak sevginin ancak geçmişle beraber olabileceği gerçeği geliyor. Günümüz medyası bize günü yakalamamızı ve geçmişte yaşamamamızı söylerken, aslında heyecan ve merak dolu bir güne karşılık yaşamımızdan sevgiyi kaldırmamızı istiyor. İnsanın bu andan kopması ve bazan geçmişe gitmesinin ve geçmiş hayallerde kaybolmasının insan varoluşu açısından üretici bir değeri vardır. Geçmişi hatırlar ve onu bugün ile bağlantısını kurarken sevgi duygusunu oluşturabiliriz. Geçmişte yaşadığınız anlam dolu güzel dakikaları hatırladığınız zaman karşınızdaki insana sevgi dolu bakışlarla bakmaya başlarsınız. Oysa medya bu anları hatırlamamızı istemiyor, karşımızdaki insanla sadece “bu anı” yaşamamızı istiyor, yani geçmişi hayal etmemizi, kafamızda onu değerlendirmeyi bırakmamızı, sevmeye çalışmaktansa o gün yaşadıklarımızın keyfini çıkarmamızı istiyor. Sanırım günü yaşamak yani layıkıyla yaşamak için geçmişi akılda tutmak ve değerlendirmek gerekiyor. Peki geleceği düşünmeden günü yaşamak mümkün mü? Yani nereye gitmek istediğini bilmeden, amaçlarını düşünmeden? İnsanın bütün istekleri bir günün içerisine sığar mı? Bir ay sonra gerçekleşebilecek bir istek için bugün birşeyler yapmak gerekmez mi? Geleceğimizi bugün adım adım kendimiz oluşturuyorsak eğer o zaman bugünü yaşarken geleceği düşünmeden günümüzü planlamamız mümkün mü? Bugüne vereceğimizi yönü ancak geleceğimizi düşünerek oluşturabileceğimize göre neden birileri bugünü yaşamaya çalışmamızı istiyorlar? Geçmişe kafayı takmadan ve geleceği hesaba katmadan bir gün nasıl yaşanır, ya da nasıl yakalanır? Günü yakalamak nedir? Bu yazıyı yazarken aklıma tek fark geliyor, geçmiş ve gelecek düşünsel ya da fikirsel zamanlardır. Maddesel olarak ikisi de yoktur. İnsan aklında görüntüler olarak oluşurlar. Bu gün ise maddedir. Somut ve gerçektir, bugünü yakalamak için çok fazla düşünmemiz gerekmez, o gün yapabileceğimiz olasiliklar bellidir, birini seçer ve yaşarsınız. İşte bu kadar basit. Sanırım geçmiş ve geleceği insan hayatından çıkardığınız zaman aslında düşünmenin, hayal etmenin de kendisini tamamen ortadan kaldırırsınız. Artık daha önce yaşadıklarınızın, bunlardan çıkardığınız derslerin, bitmemiş yaşantıların, verdiğiniz sözlerin ağırlığı altında ezilmeye gerek yoktur, çünkü önünüzde yaşanacak koca bir gün vardır ve o gün gerçektir. İlerde yapmayı hayal ettiklerinizin, diğer insanların yapmak istediklerinin, dünyanın gittiği yerin de önemi yoktur çünkü geleceği hayal ederek yaşayamazsınız mazallah günü kaçırırsınız. Bütün varlığınızla günü yakalamaya çalışın, üzerinizdeki bütün yükün azaldığını göreceksiniz.
Tumblr media
(Resim:Günü yakalamak, @EvandEm ) Geçmişle gelecek arasındaki ortak şey sanırım ikisininde aslında var olmaması.
Geçmiş ve gelecek aslında yokturlar, biz o görüntüleri kendi beynimizde oluştururuz. Onlarla fazla ilgilenmemek ve günü yakalamak yaşamın düşünsel boyutunu bırakıp maddesel kısmıyla ilgilenmektir. Çevremizde bulunan basın yayın organlarının bizi alıştırmak istediği şey aslında geçmiş ya da gelecek fikri değil kendimizin ne olduğunu ve olacağını düşünme fikrimizdir ya da alışkanlığımızdır. Çünkü biz ancak geçmişimiz ve geleceğimizle beraber tanımlanabiliriz. Peki hepimiz böyle düşünmeye başlarsak ne olur? Hatta bir toplum böyle düşünmeye başlarsa ne olur? Bütün öğrencilerin okulları kırmaya başladığı, insanların yarın hapse girerim korkusu olmadan suç işlediği, kimsenin sigorta poliçesi almadığı bir topluma dönüşürüz. Böyle olamayacağını bilmemize rağmen günü yaşamak fikri hoşumuza gidiyor. Sanırım basınımızın güzide yazarlarının kastettiği geleceği ya da geçmişi düşünmeden yaşayın çünkü düşünmek sizi strese sokar o zaman da gününüz bu stresten mahvolur demek istiyorlar. Burada onlara katılıyorum, yani insanın geçmişe üzülerek ya da gelecek endişesiyle kendini germesi ve mutsuz biri olması hiç de hoş bir şey değil. Acaba alternatif olarak, günü yakalamak yerine bizlere geçmişimize doğru bakmayı ve geleceğimizi güzel hayal etmeyi öğretseler? Sanırım seçim bize ait, geçmişimizi ve geleceğimizi doğru dürüst düşünmeyi ve hayat etmeyi öğreneceğiz ya da hiç değişmeyen ya da anlık dürtülerimizin güdülediği bir günü tekrar tekrar yaşamaya devam edeceğiz.
Yeni bir günü yakalama anlayışı
Sanırım benim günü yakalama anlayışım tren yakalamaya benziyor. Önce trenin geldiğini göreceksiniz. Bu kolay iş değildir, önce trenin 1 saat önce nerde olduğuna sonra yarım saat sonrasına bakarısınız, doğru bir kronolojik tahlil gerektirir. Sonra yön olması gerekir, yani tren size doğrumu geliyor yoksa sizden uzaklaşıyor mudur? Bu soruları geçmişi değerledirmeden cevaplayamazsınız. İlişkilerimiz bile kaçınılmaz bir tarihsellik taşır, bir ilişkinin kötüye gidip gitmediği ya da soğuyup ısındığına bile ancak zamansal bir düşünmeyle varabiliriz. Benim örneğe dönersek şimdi farz edelim treni gördük bir tane geliyor. Belki birden çok tren var ve her biri farklı yere gidiyor, bizi farklı sonuçlara götürecek? Hangi treni seçeceğiz? Bütün bunlar için kafamızda bir gelecek hayali olması gerekmez mi? Bazan hayat o kadar hızlı gelir ki o hayal ya da düşünce için vaktimiz yoktur. İşte bunun için isteklerin, amaçların ve hayatllerin önceden düşünülmüş ve hazır olması gerekir. Trenin geldiğini ve ne zaman istasyonda olacağını gören ve nereye gitmek istediğini bilen kişi treni yakalar yani o günü ve o anın sağladığı fırsatı. Günün getirdiği fırsatları kullanmak için hayal etmek ve hayallerin hazır olması gerekmez mi? Sanırım ancak böyle günü yakalayabiliriz. Tabi ki gün içerisinde uyanık olmak da gerekir. “Bir günü diğeriyle denk olan bizden değildir” diyerek konuyu kapatıyorum.
(1 Ağustos 2009'da Blogger'da yayınlamışım)
6 notes · View notes
gunuyakala · 10 years
Video
youtube
Merhaba tumblr...
0 notes