Tumgik
#gülümsüyorum öyle
bozusuruz · 1 year
Text
Şimdi gidip şarkı dinleyerek kitap okuyacağım umarım emre yarın okula gelir onu görmek istiyorum iyi geceler
3 notes · View notes
velovis · 8 months
Text
sigaranın yanına çay demledim, ellerimiz üşümesin diye. bir de karşıma oturma, yüzüne bakamayacağım zaten, sonra üzülüyorsun. hiç söylemedim ama kıyamıyorum sana ben. bir de konuşmak istediğim birkaç şey var aslında... evet, çay da sigara da bahaneydi. lütfen öyle bakma.
biliyor musun? hâlâ cüzdan kullanmıyorum. hep kızıyordun ya bir şeyi bulmam gerektiğinde çok oyalanıyorum diye ama alışkanlıklar işte. sigarayı bıraktım diyordum ama uzatılan sigaraları reddettiğim her günün gecesi "acaba kabul etmeli miydim?" diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. bir dal sigaram var iki gündür, şu en sevdiğim ceketim var ya onun iç cebinde. pembe çakmağım da buralarda bir yerlerde.
uzun zamandır hiç ayna kırmadım, üstüne bir de az da olsa kilo almayı başardım sonunda. ama tahmin ettiğin gibi olmadı kendimle barışamadım hâlâ azılı düşmanlarımdan biri şu etten kemikten beden. geceleri hiç uyanmayacakmış gibi uyuduğumdan bahsederdim hatırlıyor musun? şimdi kâbusları yapıştıkları yakamdan ayıramıyorum. saçlarımı hiç kesmiyorum ama sürekli herkese "kesmeli miyim?" diye soruyorum. sonra da kararsızlığımı ceplerime sıkıştırıp yalnızlığa adımlıyorum.
mum yakıyorum, tütsü yakıyorum, birkaç şiir açıp her şey yolundaymış gibi davranıyorum. "sor gücün sormaya yetiyorsa var mıymış, gönlümü bin parçaya böldüğünün bir sebebi." diye sesleniyor arkadan ismet özel. birkaç pompalı tam yamacımda ateşlenmiş gibi kulaklarım çınlıyor. ne şiiri duyabiliyorum ne de düşüncelerimi.
zaten susmaya gelmişim dünya'ya, çünkü dilim epey sivri. ben konuştukça karşımdaki sözcükleri yetersiz buluyor, silahına davranırcasına bedenine davranıyor. birkaç el birkaç tokat için havaya kalkıyor. dilim sivri, gülümsüyorum.
sigaramı çıkarıp düşünmeden yakıyorum, rastgele bir şarkı açıyorum. "gelirler bazı akşam, konuşuruz yavaştan. sahiden de var mı yoksa gaipten mi bunlar..." diyerek giriyor kayra arkadan. birkaç nefes çekiyorum içime. birkaç dakika geçiyor.
bir mum sönüyor, kendi alevinin onu yok edişi birkaç kaburgam aniden kırılmış gibi hissettiriyor. aynı zamanda karnıma birkaç tekme yemişim, evden atılmışım, yerle öpüşmüşüm, suratımda bakılacak yer kalmamış gibi de hissettiriyor.
"yandıkça yok oluyorsun ama sönmesini de bilmiyorsun." diyorum kendi kendime. dilim sivri, ağlıyorum. göz yaşları olmadan ağlıyorum. çünkü sönmesini bilmiyorum. sigaramı avuçlarımda söndürüyor, kendimi söndüremiyorum.
dilim sivri, susuyorum.
56 notes · View notes
benianlasan · 4 months
Text
Lisede bi'çocuktan hoşlanıyordum. Seviyordum da kendisini ama böyle çocuksu masum bir sevgiydi. Mesela çocuklar sevdikleri üzülünce sarılır ya öyle üzülünce sarılmak isterdim ona. Mutlu olmasını, tekrar hayal kurmasını isterdim. Ona umudun var olduğunu hatırlatmak istiyordum ve bunların hepsini de başardım. Çocuksu bi'sevgi diyorum ya hiç elini tutmak ya da yanağını öpmek istemezdim, iyi olmasını isterdim. Kendisiyle sevgili olmayı hiç düşünmedim ya da ona hislerimden bahsetmeyi. Hâlâ bilmiyor tabii, şu an onu hiç tanımayan sen biliyorsun mesela bir zamanlar ona karşı olan masum duygularımı. Sonra onu sırlarımı, dertlerimi anlattığım bir arkadaşıma anlattım, arkadaşım erkek. Tabii bu ikisi de arkadaş. İşte bana onun sevdiği kızdan bahsetti. Çocuk bana hiç sevdiği birisi olduğunu söylememişti. "Söylemesi mi gerek?" diyorsun ya açıkçası söylemesini beklerdim çünkü sorunlarını benimle paylaşan birisiydi. Anlaşıldığı üzere sadece onu üzen şeyleri bana söylüyormuş. Bir nevi terapisttim. Sonra bi'gün ders başlamadan geldi önüme oturdu. En arka sıraların orda, cam kenarında diğer arkadaşımla oturuyorum o ara. Sohbet ediyoruz, dertleşiyoruz. Geldi karşımıza, tabii ikimizinde arkadaşı ya başladı kızı anlatmaya. Yüzümde sakin bir tebessüm dinliyorum, arada sınıfın penceresinden dışarı kayıyor gözüm. Okulun yanında akan dereye bakıyorum. Dedi kızla sevgili oldum, falan. O an anladım bazı şeyleri. Kendisini uzaktan sevmek güzeldi, onu o olmadan düşünmek ama işte insanın karşısına geçip başka birisinden bahsetmesi çok fena hissettirmişti. İlk defa başka insanların beni bilmeden kırışı değildi ama ilk defa sevgi yüzünden dağıldığımı hissetmiştim. Sonra ne oldu, diye soruyorsan bir şey olmadı. Kendisiyle bir iddiaya girmiştim. Arada onu hatırlatıyoruz birbirimize. Bir sevgilisi var, çok tatlılar. İyi ki söylememişim çünkü bir daha konuşamazdım, hislerin de işte böyle çocuksu olanı oluyor. Aklıma geldikçe gülümsüyorum:)
30 notes · View notes
musfika-hanim · 11 months
Text
gece gece neler geliyor aklıma.. ❤️
bizim zamanımızda evlilik yaşı yirmiydi, hatta on sekiz on dokuz bile gayet normaldi olgunluk yaşıydı. kızlar, arkadaşlarım, çevrem evlilik muhabbeti yaparken ağzımdan bir kere bile evlilik mevzusuna ilişkin cümle çıkmamıştır, çıktığında da kim açarsa mevzuyu terslerdim. çünkü kesinlikle evlenmek istemiyordum. lise son sınıfta üniversite sınavına hazırlanırken gelmek isteyen görücüler oluyordu anneme kızıyordum bana bahsetme hiç, duyurmadan reddet istemiyorum diyordum. hatta çok sevdiğim ve hâlâ görüştüğüm hadis hocam da sınıfta beğendiği öğrencilerini üniversite okuyan erkek öğrencileri için izdivaç teklifi sunuyordu, yani şimdilerde sizin tabirinizle şiplemek sanırım :) bana da gelmişti sağ olsun çok severdi beni. kibarca reddettim hocam ben evlenmek istemiyorum dedim. tamam kızım dedi başka bir arkadaşa vesile oldu sınıfta sadece ikimize gelmişti çünkü :). neyse lise bitti ben hemen ardından işe başladım. fabrikada çok saygı duyduğum patronumun da arkadaşı deri mühendisi bir recep abi vardı. işle alakalı (deri fabrikasında muhasebecilik yaptım) konuşma arasında çok sevdiği bir arkadaşı olduğunu ve ikimizi yakıştırdığını söyledi. teşekkür ettim yok abi dedim. mahalleden annemi darlayanlar, oğlunun resmini eline alıp kapıyı çalanlar falan işte hepsine hiç görmeden hayır dedim. bu mevzuların üzerinden iki üç ay geçti ve bir vesileyle eşimle karşılaştık ve beni istediklerini söyledi ailesi. ne hayır dedim, ne olmaz dedim hiç olumsuz bir cümle kurmadan olur görüşelim dedim. hayatımda ilk kez bir erkekle bu tür bir konuda aynı ortamı paylaşacağım ne yapacağımı bilmiyorum, ne diyeceğimi de heyecandan kalbim fırlıyor. olumlu hislerden dolayı değil sadece utanç, çekingenlik, ne yapacağını bilememe hali. neyse biz görüştük, o anlattı, konuştu, sohbeti, hitabeti hayranlık uyandıracak derecede, zaten sureti maşallah 🤍🥺 benim dilim tutuldu her anlattığına çok haklısınız, doğru söylüyorsunuz, evet öyle olması gerekir tabi diyerek geçiştiriyorum. kendisine aşık olduğum anların resmi ve yansımasıdır. konuşma bitti benim ayrılmam gitmem gerekiyor dedim peki dedi. ben olduğumuz yerden çıktım park var bol merdivenli oradan aşağı etekleri uçuşa uçuşa, yere basmayarak, kalbimin ağzıma kadar duyulan sesiyle yürüyorum. dalmış vaziyette, ta ki arkadan kulağıma uzanan o tanıdık "selamun aleyküm" sesiyle buluşana kadar. "aleyküm selam buyrun" dedim sanırım geçmiş gün işte, "buranın yabancısısınız size durağa kadar eşlik etmek istedim uygunsa" dedi. hayır hayır zahmet etmeyin ben biliyorum bulurum yolu dedim. çünkü heyecandan falan ben perişan oldum ama canımın içi, yani kendisi kendinden gayet emin.. yok ben eşlik edeyim size dedi peki dedim. iki metre ötesinden utana sıkıla yürüyorum ne konuşuyoruz şu an hatırlamıyorum. neyse durağa geldik, nolur çabuk gelsin diye dualar ediyorum içimden otobüs için. o da yanımda benimle beraber bekliyor, otobüs geliyor ben veda ediyorum hiç yüzüne bakamıyorum sonra otobüse binince camdan bana dikkatle ve çok tatlış baktığını görüyorum, gülümsüyorum el sallıyorum..
bu konuşma ve tanışmadan sonra bir daha iki hafta kadar hiç görmüyorum, bana ailem tarafından kendisiyle ilgili sorulan evlilik sorusuna olumlu yanıt veriyorum. ve ikinci görüşmemiz iki hafta sonra ailesi ile birlikte geldiği isteme günü oluyor. iki kere gördüğüm adamla istemeden iki hafta sonra nişanlanıp yedi ay sonra da evleniyorum. evlendiğimi duyan çöpçatanlık kurumu üyeleri tek tek geri dönüş yapıyor "hani evlenmek istemiyordun bilseydik biz gelecektik istemeye" diyorlar bende kısmet diyorum. iyi ki diyorum.. sözün özü şu ki "Allah yazarsa olur, güzel olur böyle olur, iyi ki olmuş olur.." elhamdülillah elhamdülillah can'ım 🤍
*şu anlattıklarımı hiç unutmamak ne kadar değerli bir bilseniz benim için.. mücevher gibi
tanışma 98 eylül, nişan doğum günüm olan 24 ekim 98, düğün 28 mayıs 99.... sonrası masal.. inşallah vuslat 🤍
69 notes · View notes
girifit · 2 days
Text
sanki boğazım düğümlenmiş gibi bir his sarmalıyor beni. elim kolum bağlıymışcasına kalakalıyorum. titriyor ellerim, delicesine. elim kendime uzanmaz oluyor. ne var ne yoksa içinde kusuyorum. her banyoda lifi tenime kazırcasına bastırıyorum. bazen elimin sarmaladığı jilete gülümsüyorum. çok içiyorum. çok acıyorum. içimdeki hislerin hiçbirinden kurtulamıyorum. bir yangının ortasında kül olarak kalmışım ama hiçbir rüzgâr beni savuramıyor. güçlü müyüm, sanmıyorum. ağlıyorum. çok ağlıyorum. çıkmayan sesim için yazıyorum. düğümlenen boğazım için yutuyorum tüm ilaçları. olmuyor. direnmek istiyorum. bak, diyorum kendime. bak, ne hâle geldin. bak, ne güzel öldürdüler seni. öyle silah, bıçak falan da değil üstelik. yaktılar diri diri. sıktılar boğazını. bıraktılar bir uçuruma. at kendini, dediler. attın. ama bak, ölmedin. ölemedin. ne diye susuyorsun,
13 notes · View notes
ga151061 · 7 months
Text
Tumblr media
Zaman geçiyor ve iliklerime kadar ürperten o soğuk hala üzerime geliyor.
Size birkaç kısa satır bile yazmak istedim, ama her zaman orada basılmaya hazır kelimelerle bitiyorum ve asla bir başı ya da sonu yok.
Sana o kadar çok şey anlatmak isterdim ki, uzun zamandır sen değil de yalnızlığım sen değilken, soğumakta olan o kahve eşliğinde yanında olup seninle sohbet edebilmek isterdim. geçti; hava değişti, hayat değişti.
Hala geceleri gözlerimi kapatıyorum, seni arıyorum, hayaller kuruyorum nerede Seni bulabilirim Bu doğru! Artık eskisi gibi ağlamıyorum, ruhum uzun süre yokluğunla yumuşadı, alıştım ama seni özlemekten vazgeçmiyorum, hatırladıkça bile hep gülümsedin, her şeyi adım adım öğrendim, o anlamam yıllarımı aldı.
Ama yine de bakışlarım boşlukta kayboluyor, kendimi incitmemek için boş bir zihinle ve seni hatırladıkça gülümsüyorum.
Hala kendimi geceleri hiçbir şey düşünmeden yıldızlara bakarken buluyorum.
Hala beni görüyor musun yoksa benim kadar özlüyor musun merak ediyorum.
Eskisi gibi ağlamadı, hayır! Gözyaşı denizi mi kurudu yoksa alışkanlık mı kalbime öğretti bilmiyorum.
Henüz bilmiyorum ama böyle oldu. Seni tekrar görmek isterdim, sana sarılmak ve o kucakta yanımda kalmak, kokunun varlığımda emprenye olarak kalması, sesini yeniden kulağımda en güzel melodi olarak dinlemek ve o ezgiyi bir daha asla unutmamak isterdim. .
Hala bunu istiyorum, hala eskisi gibi, dün gibi yine benimle olmanı istiyorum. Yine de seni tekrar görmek istiyorum.
Seni hala çok özlüyorum..🫂
Anladım diyemem ki! Suçluyum
Belki ben anlatamadım sana kendimi
Tutuştum, yandım da yokluğunda her gece
Yine gözyaşlarımla söndürdüm kalbimi
Her gün her dakika seni özlerdim
Bitmezdi kederim senin yanında bile
Susardım, gözlerime baktığın zaman
Mermer bir heykelin çaresizliğiyle
Oysa neler düşünürdüm sen yokken
Sana kavuşunca neler söylemek isterdim
Dakikalar bir ışık hızıyla geçerdi
Ayrılık başlayınca ben biterdim
En kötüsü beni koyup gitmendi
O öyle bir yalnızlıktı anlatılmaz
Hep yarım kalmış heyecanlar hazlar içinde
Biterdi bir kış, geçerdi bir yaz
Ve nice yıllar kovalardı birbirini
Gözlerimde gitgide büyürdü mesafeler
Bütün teselliler uzaklarda kalırdı
Bütün çiçekleriyle solardı bahçeler
Ne olurdu saadetlerin en büyüğü
İşte ellerimde al, diyebilseydim
Anlardın, ve hiç gitmezdin, değil mi
Bir gün duyduğum gibi kal diyebilseydim.:🗝️💓🗣️👣👥
20/11/2023
35 notes · View notes
nesrin-c · 2 years
Text
Azize, Leyla, Zeynel ve İnci Taneleri
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum ve sizi kendinizle tanıştırmak istiyorum. Ruhunuzdaki beyefendiyi, ruhunuzdaki hanımefendiyi biraz dışarı alalım. Yerlerine delileri, fahişeleri, küfürbazları koyalım.
Doğru, siz deli değilsiniz, özür dilerim. Ben deliyim mesela, Azize de deli. Azize kim mi? Kibrit çöplerinden evler yapıp, beni o evlerde misafir eden bir can güzeli. Her hafta pazar günü bir çay bahçesinde buluşuyoruz Azize`yle. Bir sürü kibrit kutusuyla geliyor. Gözlerime hiç bakmıyor konuşurken. Bunun sebebiniyse, “niye gözlerine bakayım ki , ruhunu seyretmek varken?” diye açıklıyor. "Bir benim gözlerime bakmıyorsun bir şey derken” dediğimde, “samimi insanların ruhu seyredilir, samimiyetsizlerinse gözlerine bakılır öylece” diyor. Sizin ruhunuzu kaç kişi seyretti sahi? Ben bir deliden ruha dokunmayı, ruhu öpüp koklamayı ve ruhu seyretmeyi öğrendim. Niye kibrit çöplerinden evler yapıyor Azize biliyor musunuz? Evle yuva arasındaki farkı bildiği için. Çocukluğundan beri, o evden bu eve gönderilmiş, itilip kakılmış, ama kibrit çöplerinden yaptığı evlerde misafir olmayı kabul eden bende yuva sıcaklığını duyumsamış. Doğru, siz deli değilsiniz, Azize deli ve benim gülümsemem onun ruhuna serpiliyor, onun deliliği benim ruhuma süzülüyor…
“Haydi, gelin fahişelik yapalım!” desem, nasıl kızarsınız kim bilir. Ah, bazı kadınlar, bir elmanın tadını cennete tercih ediyorlar. Öyle bir kadın tanıdım, adı Leyla`ydı. Bir poşet dolusu rengarenk misketle şehrin çarşılarını gezerdi. “Ben de seninle geleceğim” dedim ona bir gün. “Benim yaptığım fahişelik” dedi; “bakışlarımla soyuyorum insanların egolarını, kibirlerini ve allı morlu bir misketle indiriveriyorum maskelerini.” “Ah” dedim, “maskelerini indirip herkesin, kendimizi kıpkırmızı bir elmayı dişleyerek ödüllendirelim!” Çıktık çarşıları gezmeye. “Misketlerimiz var, içimizden geliyor misketlerimizi sizinle bölüşmek” dedik. Bize “deli” diyenler, deliliğimizdeki içtenliği bilmediler. Bize “fahişe” diyenler, kendi ruhlarındaki fahişelere bir çırpıda kıyıverdiler. Bize küfredenler, kuşkusuz ki bizden çok daha terbiyeliydiler! Ah çocuklar, ah tutunamamışlar, deliler; sevgimizi, özlemimizi ve kederimizi pamuklar içine koyuverdiler. Biz cenneti incitilmişlerde gördük ve her birine bir elma verdik misketlerin yanında. Binlerce insanın arasından geçtik. Bölüşebildiğimiz misket sayısı on yediydi, ikram edebildiğimiz elmaların ağırlığıysa tam üç buçuk kilo…
Şimdi siz benimle küfretmeyi de kabul etmezsiniz eminim! Bir küfürbaz oğlum var, Zeynel. Rüyalarında onun annesi olduğumu görüyormuş. On dört yaşında. İlk kez sekiz yaşında, -kendi tabiriyle-, becerilmiş. İkinci kez sekiz yaşında, üçüncü kez sekiz yaşında, dördüncü kez sekiz yaşında, beşinci altıncı ve yedinci kez sekiz yaşında… Annesi değilim Zeynel`in. Onunla bir küfreden, ona sımsıkı sarılan ve on dördüncü doğum gününde, ona Charles Bukowski kitapları hediye eden bir kadınım, bir dost, can…
Siz ne derseniz deyiniz, benim gizli bir bildiğim var. Azize, Leyla ve Zeynel benim inci tanelerimdir ve bütün tutunamamışlar, bütün incitilmişler. Azize`ye Turgut Uyar mısraları okuyorum. Mendiliyle silerken yaşlarını, bana, “sen benim yuva sıcaklığımsın” diyor. Leyla`ya çizgili dosya kağıtları ve kurşunkalem veriyorum kurdeleli bir hediye paketi içinde. Paketi açtığında, kağıtları ve kalemi, bir bebeğe dokunur gibi okşuyor. Zeynel`le sokak kedilerini doyuruyoruz kenar mahallelerde. Zeynel, bir beni, bir de kedileri, hem ruhuyla, hem de nahif, kırılgan, şefkatli sözcükleriyle seviyor...
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum; ama gülümsememdeki inci tanelerini yalnızca incitilmişler görüyor…
Ergür Altan
73 notes · View notes
rukendelrey · 1 year
Text
fakat derya, bu öyle baştan savma bir acı değil. kalbim sızlıyor ama ben gülümsüyorum. anlıyor musun?
35 notes · View notes
purgatoireau · 6 months
Text
Yanımdasın, parmaklarının arasında bir sigara. İçme diyorum ama yine de içiyorsun. Rügarsa itina ile bana getiriyor ters yöne üflediğin dumanlarını. Biliyorum bir şey dememe ihtiyacın yok, gözlerime bakıp da anlayabiliyorsun istemediğimi de, gidemiyorsun işte. Çünkü gözlerim yalvarıyor yanımdan ayrılma diye. Duman genzime ulaşıyor. Nefesimi tutuyorum. Acaba sen bitirene kadar sigaranı, tutabilir miyim diye düşünüyorum. Sanki aklımı okuyabiliyormuşsun gibi yarım bırakıp söndürüyorsun sigaranı. Nefesimi tutmayı bırakıyorum. Sana bakıyorum. Gözlerinden karmaşık duygular geçiyor. Yüz ifaden de biraz karmaşık, anlamlandıramıyorum. Sorun ne diyorum. Deliymişim gibi bakıyorsun. Gülümsüyorum. Gülümsememe bakıyorsun. Sensin diyorsun. Daha fazla gülüyorum. İşleri dalgaya vurmak üzereyken susuyorum. Konuşmak istemiyorum. Yorgunum çünkü bugün. Senin gibi. Etrafımızı saran bu kalabalığı izlemeye başlıyorum. Onların çabaları arasında hiçbir şey yapmamak ve yanında durmak iyi geliyor. Ruhum sanki bak dinleniyorsun diyor. Yine de konuşmak istemiyorum. Gökyüzüne bakıyorum. Gözlerinden yıllar önce silinen parıltıları görüyorum. Gökyüzü almış onları ama yine de bana gülümserken geri veriyor sanki. Oysa kaybedince bulunmaz zannederdim diyorum. Çünkü gözlerinde gökyüzünden çalınmış parıltılar var eminim. Saatlerdir sırasını beklediğim salıncak boşalıyor. Küçük bir çocuk heyecanı ile hızla biniyorum. Beni sallasana diyorum. Gülüyorsun. Ben böyle çocuk olunca istiyorum ki sen de öyle ol. Hafif bir sinirle kız bana ben de binicem diye. Öyle olmuyor ama. Salıncakta sallanıyorum. Gökyüzüne ulaşmaya çalışıyorum. Mümkün değil diyorsun tekrardan aklımı okuyarak. Gülümsüyorum. O zaman gökyüzünü aşağıya çekmeliyim diyorum. Eminim ki tekrardan bana deliymişim gibi bakıyorsun ama arkamda olduğundan göremiyorum. Biraz üşüyorum. Ben sallanmaya devam ederken yeni bir sigara daha yakıyorsun. Hızla salıncağı durdurup iniyorum. Ellerinden tutup salıncağa sürüklüyorum seni. Bu ani hareketim tuhaf geliyor sana. Salıncağa biniyorsun. Bu kez ben seni sallıyorum. Bir kez daha deliymişim gibi baktığını biliyorum. Genelde öyle bakarsın bana. Sanki hiç bu evrene ait değilmişim gibi. Yine de gülüyorsun. Sigara demirlerden tutunan parmakların arasında kendi kendine yanıyor ama umursamıyorsun sanırım. Gökyüzüne ulaş diyorum. Yıldızlara selam söyle. Ve yalvarıyorum tanrıya bu anlar bitmesin diye. Bir kez daha ve bir kez daha. Gerçek olana kadar. Sonumuza kadar.
11 notes · View notes
benianlasan · 5 months
Text
Merhaba minik serçelerim,
Zamanın hızlı geçtiği bu günlerde, her şeye yetişmek için koştuğumuz, belkide kendimizi bir kenara bıraktığımız günlerde yeni bir yıla girdik. Ne değişti diye soruyorum kendime ve aldığım cevap sadece takvim sayıları oluyor. Çünkü hayatımda değişebilecek şeyler için yeni bir yılı beklemedim. Hani yazar diyor ya "Yanlış trene bindiyseniz ilk istasyonda inin çünkü mesafe ne kadar artarsa dönüş maliyeti de o kadar artar." diye, öyle. Uzun süredir hayatıma değerimi bilenlerle devam ediyorum, istediklerim için çabalıyorum, mutlu olmak için yaşıyorum, gülümsüyorum. Siz de öyle yapın. Sevmek değil mesele, değeriniz bilinmiyorsa kendinize bir iyilik yapın ve uzaklaşın. Zor falan değil, kendinize saygınız varsa tabii. Şunu da unutmayın; her şeye yetemezsiniz, kimse mükemmel ya da kusursuz değildir ve hatalarınız olabilir. Sadece kendinizi kabullenin ve kendinizin en iyi hali için çabalayın.
29 notes · View notes
tlbvaaa · 20 days
Text
Kaybolmuşum ben. Yani zannımca öyle. Tam arafta kavrularak yanıyorum. Alevler içinde ışığımın yerini kavurucu sıcaklık içindeki ateşin kıvılcımlarına bırakıyorum. Küle dönerek tek bir rüzgarda etrafa saçılarak kaybolacak yangınımla kavuruyorum etrafımı kendim gibi. Az sonra simsiyah kuğu misali küllere dönerek uçmayacak gibi ışığımı yansıtıyorum etrafa. Kahkahalarımın arasında mahvoluyorum yavaş-yavaş. İşkenceler ve mahvoluşlar ile birlikte, yalnız başıma, kimsesiz ve bir o kadar ruhsuz. Yalnızım, yine yalnızım. Bu kadar direnişe rağmen düşüyorum. Etrafımı saran düş bulutlarının arasından yere çakılıyorum defalarca olduğu gibi. Artık son. Bitti. Direnişlerime son verip küllerimi kabullenerek selamlıyorum her birini. Gülümsüyorum, ama içimde gözlerimi talan edecek derecede göz yaşlarımı arka plana atıyorum. Çünkü artık acı yok, ızdırap yok, kayboluş yok, duygular yok. Yorgunum, hatta dizlerim titriyor ama ayakta durmaya çabalıyorum. 'Bırak kendini. Dinlen. İyi gelecek.' diyorlar. Ama yapamıyorum. Korkuyorum. Korkusuzca her şeye göğüs geren ben dinlenmeye korkuyorum. Alışmışım ve alışkanlıklarımdan vazgeçemiyorum. Zafer mi, yoksa ölüm mü olduğunu bile anlayamadığım bu yolun sonuna geldiğimi kabullenemiyorum. Karışığım bir o kadar da simsiyahım. Aklımda binlerce soru birinciliği sırayla bir-birine veriyor. Her şeyini kaybeden birisi kazanmış sayılır mı? Geride bıraktıklarını unutup yoluna devam edebilir mi? Bu zafer olarak nitelendirilebilir mi? Bu döngünün içinde küllerinden yeniden doğabilir mi insan? Her şeye rağmen içtenlikle gülebilir mi? Ve en önemlisi tüm bu sorulara bir gün cevap bulunabilir mi? ~🦋
3 notes · View notes
Text
Curse Episode 4
Tumblr media
Kızıl saçlı kadın sevdiği adama yüzüğü takıp öpünce herkes alkışladı.Bir kişi hariç.Flinn Delancy Martin.Ayakta duran Flinn'i fark eden ilk kişi Estella oldu.Hızla ayağa kalkıp eski arkadaşının yanına gitti ve fısıldadı
"Gelmeyeceğine söz vermiştin"
Flinn omuz silkti
"Merak ettim"
"Flinn kimse seni görmeden gitmelisin"
"Umrumda değil Estella"
"Başı yanan kişi ben olacağım"
Estella ile Flinn'i fark eden Audria sinirle onlara doğru yürüdü ve Flinn'in kolundan sertçe tuttu.
"Ne işin var burada?"
Flinn kolunu çekip ona baktı
"Sana hesap vermek zorunda değilim"
"Babamın düğünündesin.Yani zorundasın."
Estella iç çekti.
"Lütfen başka yerde konuşabilir miyiz?"
"Hayır.Flinn şimdi hemen buradan gidecek"
"Audria benimle düzgün konuş"
"Neden geri geldin ki?Bizi bırakıp giden sen değil miydin?Babam senden sonra başkası ile evleniyor ve mutlu oluyor diye onun mutluluğunu bozmaya mı geldin?"
"Öyle bir amacım yok"
"Audria Tony buraya bakıyor"
Estella'nın cümlesi ile Audria hızla arkasına dönüp Pepper'ın yanında duran Tony'e baktı.Flinn ile konuşmak için geri döndüğünde ise Flinn'in gittiğini fark etti.
Kuleye döndüklerinde duştan çıkıp odasına dönen Estella yatağında oturan Juliette ve Audria'yı görünce duraksadı.Audria kollarını birleştirdi.
"Bize anlatmak istediğin bir şey var mı?"
Estella kaşlarını çattı.
"Ne gibi?"
Juliette iç çekti.
"Mesela yıllardır Flinn ile konuştuğunu,onun neden bizi bırakıp gittiğini,niye şu an geri döndüğünü?"
Estella yutkundu.
"Ne dediğiniz hakkında hiçbir fikrim yok.Ben de ilk defa onu bugün Tony ve Pepper'ın düğününde gördüm."
Audria elindeki Estella'nın telefonunu salladı.
"Yalan söyleme"
Estella hızla onun elinden telefonu almak için hamle yaptı ama Audria telefonu sıkıca tuttu.Juliette dargın bir şekilde ona baktı.
"Neden bize hiçbir şey anlatmadın?"
Estella onların arasına oturdu ve iç çekti.
"Gerçekten...Flinn ile son 4-5 aydır konuşuyoruz ama bana hiçbir şey söylemedi"
Audria kaşlarını kaldırarak ona baktı.
"Enayi gibi onunla konuşuyor musun yani?"
Estella ona baktı.
"Onun bize yaptığını ben de ona yapmak istiyorum çünkü"
Juliette anlamayarak ona baktı.
"Neyi?"
"O bizim düzenimizi bozdu,bizi kandırdı ve Tony'e acı çektirdi.Ben de aynılarını onun yaşamasını istiyorum ve bu yüzden onunla konuşuyorum"
Audria kıkırdadı.
"Zekice"
Estella gülümsedi.
"Ne sandın"
Audria ayağa kalktı.
"O zamaaann ben odama gidiyorum"
Juliette kıkırdadı.
"Bence sen kendi odana değil de Loki'nin odasına gidiyorsun hm?"
Audria gülüp heyecanla onlara el sallayarak odadan çıktı ve gizlice sevgilisinin odasına girdi.Yatakta oturup kitap okuyan Loki ona baktı ve gülümsedi.Audria sinsi bir şekilde gülümseyerek onun yanına oturdu.
"Niye öyle gülümsüyorsun?"
"Nasıl gülümsüyorum?"
Loki onun gülümseme şeklini taklit etti.
"Böyle"
Audria gülüp Loki'nin elindeki kitabı komodine koydu ve aynayı işaret etti.
"Aynanın karşısına geç"
"Neden?"
"Ya geç işte Loki"
Loki merakla aynanın karşısına geçti ve Audria hızla onun arkasına geçip adamın saçlarından tuttu.
"Audria hayır!"
"Evet!"
Audria kıkırdayıp sevgilisinin saçlarını örmeye başladı.O Loki'nin saçlarını örerken Loki de ona Asgard hikayelerinden birini anlatıyordu.Audria Loki'nin saçını örmeyi bitirince gülümseyip aynaya baktı fakat aynada gördüğü şey sevgilisi değil karanlık bir orman ve ormanın ortasında kanlar içinde yatan cansız bir bedendi.
2 notes · View notes
30.04.2024
Anaokulunun merdivenlerinden inerken Ayşe her tanıdığına selam veriyor. O selam verdikçe ben gülümsüyorum, canımın sıkkınlığı geçiyor. Çantasını asıyor Ayşe, montunu da. Kapının önünde yanağıma bir öpücük konduruyor. Elimi uzatıyorum, çakıyor bir beşlik ve içeri giriyor. Arabadayım. Birazdan evde olurum. Bu defa işletim sistemini kontrol ederim. Belki yanlış sürümü indirmişimdir. Ondan kuramamışımdır yazılım altyapısını. Sonra oturum başvurusu için ev sahibine formu gönderirim. Tez düzeltmesine dahi vakit kalır bu gidişle. Hele şuradan bir çıkayım KRAAAkkgmmm.
Elektrik kablosundan asılan sol aynayı görünce kendime gelebildim. Şimdiki zamana ve buraya döndüm. Arabayı ağacın yanına park etmiştim. Tam toplayıp çıkmışım, önce düz çıkacağım yerde. Bunlar bahane. Akşam olunca anladım. Benim asıl kusurum bir yandan işi, bir yandan vizeyi, bir yandan tezi düşünürken bir yandan araba sürmeye çalışmak. Bugüne kadar bütün kazalarımı arabada yalnızken yaptım. Kafamda bin tilki vardı her defasında. Bir tane daha eklenmiş oldu.
Eve geldim. Ubuntu 22.04 yerine 24.04 indirmişim. Ondan kuramamışım CUDA'yı. Fuck you NVIDIA <3
İş bitti. Aynayı tamir etmeye gittim. Neler eksikmiş, neden tamir edemezmişim anladım. En azından elektrik bağlantısını keseyim, kabloyu yerinden çıkarıp auto-foldu iptal edeyim de bantlayıp kullanabilelim. Tamirhane 20 günden aşağı randevu vermez şimdi. Ama bunlar yarının işi.
Muhammed Ali abinin kamyonun yanına çektim. Akşama tavuk yiyelim. Kuzey Irak aksanlı Türkçesiyle bugün çocuklar yok mu dedi. Yok dedim abi arabayı vurdum da onu tamire uğraştım. Geçmiş olsun dedi. Mala gelsin kardeşim. Kimi gidiyor, geri dönemiyor. Benim gibi abi dedim. Bak ben gittim, geri dönemiyorum şimdi. Bir buçuk tavuk yap abi sen bize bu arada, 4 kişilik de patates.
Hava sıcak. Muhammed Ali ustanın üzerinde siyah bir sıfırkol. Yaşı var abimin ama karizma adam vesselam. Alnının terini bir beze sildi. Bir başka bez, patateslerin çelik kaselerini sildi. Gülümseyerek sordum: Abi senin emeklilik ne zaman? Bir otuz sene vardır herhalde.
Sen dedin otuz sene vardır, ben otttuz sene önce emekli olmuşum! hehhhehhe. Allah allah dedim ben de güldüm. Hayrola abi neden, nasıl oldun yanı. Ben dedi senden de gençtim Almanya'ya geldiğimde. İnşaatta çalışıyordum. Bir gün yine çalışıyordum. Sonra ben bir baktım hastanedeyim. Çevremde de belki 20 tane polis var. Her yer polis kaynıyor. Dedim ben noldu napmışım bu kadar polis var burada. Ama kaç zamandır oradayım onu da bilmiyorum. Bir gün mü, dokuz saat mı, bir saat mı?
Ayağa kalktım. Sonra baktım sağ ayağım yok, benim ayağım nerede dedim, ayakta duramadım. Aradım. Gözlerim karardı sonra. Gerisini hatırlamıyorum. Beni koymuşlar yatağıma. Sonra orada öyle bir sene kaldım. Bana ne oldu, neden oraya düştüm hala bilmiyorum, o kadar sene geçmiş. Oradan çıktım. İki sene de evden çıkmayı yasak ettiler. Kırmızı bir gömlek giydirdiler. Cebinde bir makine, yere düşecek kalacak olursam ambulans gelip beni mutlaka almak zorunda.
Neyin varmış peki abi? Beyin dediler. Benim, beyinde! diyerek iki elinin parmaklarını kafasının üstüne yerleştirdi. Daha fazlasını o da bilmiyordu anlaşılan. Beni öyle emekli yaptılar dedi. Ama benim hiçbir şeyim kalmadı. Gittim ben de Bosch'ta çalıştım. Masse de çalıştım. Ama ben biliyorum bana ne olmuş dedi. Bana elektrik çarptı.
Abi görgü tanığı yok mu dedim. Yok dedi. Kime sorduysam ben bilmiyor. Patron diyor ben bilmiyor usta diyor bilmiyor işçi arkadaşlar ben bilmiyor. Ama benim kafama bir şey düşmedi, bir yanım yara olmadı. Ben nasıl bayılıp hastahanede geliyor? Başka bir şey değil, elektrik. Allahıma bin şükür. Benim şimdi hiçbir şeyim kalmadı. Abi geçmiş olsun. Sende de ne hikayeler varmış be abi dedim.
Sağvol. Çalışmaktan emekli de olabiliyordum, onu yapmadım dedi. Şimdi böyle kendi işime devam ediyorum dedi. Arkasını döndü ve ara ara hep yaptığı gibi patateslerin bulunduğu teli şöyle bir sarstı. Peki dedim abi, kardeşlerin, ailen nasıllar?
Benim çok abim var, bir de kardeşim vardı ama ben yalnız kaldım dedi ve acı acı gülümsedi. Niye abi gidemiyor musun ziyarete dedim. Yok dedi hepsi oldu Kindivisinden. Katliamda mı abi dedim. Evet katliam dedi Kindivisi. İki aileden de oldu, maalesef. Çuk kütü bir şey.
Kan davası mı abi? Heh, evet malesef Kan Davası. Barzani bitirmiş bizim kan davası dedi ama tam duyamadım. Nasıl abi Barzani mi katletti abilerini? diye sorunca gözleri büyüdü, yüksek sesle, heyecanla hayiiiir, yooo, o geliyor barış yapıyor. dedi. Ellerini kavuşturarak barışma jesti yaptı. Sonra Mesut Barzaninin ne büyük bir adam olduğundan ne kadar saygın bir halk adamı olduğundan bahsetti ama Barzaninin Kuzey Iraklıların gözünde nasıl bir kahraman olduğunu bilmeyen yoktur sanıyorum.
Neden oldu abi bütün bunlar peki dedim. Ağır ağır anlatmaya başladı. Dedi ki abim bir kadını sevmiş, evlenmişti. Ama sonra anlaşamadılar. Ayrı yaşamaya başladılar. Sonra karısının abileri geliyor abimi çok dövüyor. Abim de diyor ne yapalım polise gidiyor. Polis bu adamlara ceza yazıyor. Adamlar da kızıyor sonra bi' tanesi geliyor abimi vuruyor üldürüyor. Bunların aşiretinin reisi de aslında benim babamın yeğenidir. Babam onların dayısı.
Benim abimi öldürdü, benim öteki abim de gidiyor onlardan iki kişi öldürüyor derken yüzü iyice asıldı Muhammed abinin. Öyle başlıyor. Benim bütün abilerim öyle ölmüş. Bir de kardeşim. Bir ben kaldım. Ama Allaha bin şükür. Kötü ama, böyle oluyor. dedi. Ciğerimizi yaktı.
Derken bizim tavuklar patatesler hazır oldu. Bak bu iyisi, öteki çok pişmiş sana bunu veriyorum bu güzel pişmiş diye gösterdi Muhammed Ali abi, sağolsun.
Akşam Kuzeyli Kadın tavuklar bir başka lezzetli bugün dedi. Evet dedim, Muhammed Ali abi hususi seçti.
3 notes · View notes
neonemivar11 · 3 months
Text
Dün stajda çalışırken bir hasta ile kısa sohbette bulundum. Hal hatır sorduk öyle havadan sudan konuştuk, sonra gülüşün içimi ısıttı dedi. Hala bunu yazarken bile gülümsüyorum. Kısa bir cümle kurdu ama beni çok mutlu etti, bu kadar basit işte aslında mutlu etmek, sevindirmek. Hayat belki de çok kolay doğru yolu bulmak gerekiyor. Duymaya ihtiyacım yoktu elbette fakat duyunca pozitiflik yayılıyor hemen ortama. İyi olmak önemli.. düşünceli, iyimser, merhametli, insancıl olmak lazım. Bir şey kaybettirmez bunlar insana, çok şey kazandırır bunu anladım ben. Er ya da geç yaptığım ufacık iyiliğin bile karşılığını aldığımı gördüm ve görmeye devam edeceğimi biliyorum. Düşünceli insanlar iyi ki varlar..
3 notes · View notes
gamze-naz · 1 year
Text
Seni kimsenin sevmediği kadar seviyorum.. Öyle uzaktan bakarak. Gülüşünle mutlu olarak, bana verdiğin ümitlerle.. Bunu yazarken bile gülümsüyorum çünkü sen varsın aklımın bir köşesinde. O dalgalı kumral, güneşte parlayan saçların.. Rengini çözemediğim bal rengine benzer gözlerin.. Utandığında yere bakışın, gülümsediğinde yüzünde oluşan o masumluk.. Bazen etrafa aşırı ciddi bakışların, duvar gibi oluşun, ama benim gördüğüm o çocuksu ruhun.. Kısaca bütünüyle sen.. Sadece sen.. Rüyalarıma girip o rüyayı 40 kez hatırlama sebebim olan sen.. Seni öyle delicesine ve temiz seviyorum ki.. Her bana bakışında o buzdan kalbim alev alıyor.. Çünkü ruhumun bir köşesinde seni hissediyorum hep olduğu gibi. Bulunduğum ortamda olman bile yetiyor herkesten ve herşeyden uzaklaşmama..
Dünyadan soyutlaşma sebebim oluyorsun, bi anlık da olsa. Gözlerindeki o yorgunluğu görüyorum bazen, yanına gelmek destek olmak istiyorum.. Ama yapamam, geçerli sebeplerim var biliyorsun. Ask diye bişey var mı bilmiyorum. Tek bildiğim koşulsuz ve gerçek sevginin hala varolduğu, sana olan bu hislerimin gerçek olduğu.
Sesinde ki tınının nasıl huzur verici olduğunu anlatabilirim mesela sana saatlerce. Gözlerine bakınca ruhumun dinlendiğini söylemek, o çocuksu yanının beni nasıl mutlu hissettirdiğinden bahsetmek isterim sana her dakika..
Peki ya bu belirsizlikler.. Onlar nolcak? İçimde biriktirdiğim, içime gömmeye çalıştığım bu hislerim ve senin bana yaşattığın belirsizlik nolacak.. Seni aylarca göremicek olmanın hüznü yatıyor kalbimde.. Bilmesen de olur.
7 notes · View notes
mezardakicicekk · 6 months
Text
KABULLENME
21/12/2023
Kaç saattir bu haldeyim bilmiyorum. Gözyaşlarım dinmiyor, başım ağrıyor.. Hıçkırarak, çığlık atarak ağlamak istiyorum ama evde tek olmadığımdan hepsini içimde tutmak zorundayım. Neden diye sordum defalarca, neden?
Onsra'ya olan hislerimi ancak kabullenebildim. Bundan kaçamayacağımı biliyordum. Uzun süre içime hapsedemeyeceğimi biliyordum. Neden? Dünyada milyarlarca insan varken neden o? Neden yalnızca onu istiyorum? Neden yalnızca onu bu denli sevebiliyorum?
Çok düşündüm, saatlerce ağlayarak bu sorulara cevap aradım ama yoktu. Kalbim tonlarca ağırlıktaydı sanki. Nefes aldıkça göğüs kafesimi acıtıyordu. Kalbimi o an söküp atmak istedim. Ben daha önce birini sevdiğim için hıçkırarak ağlamamıştım.
Onunla ilgili en çok minik gamzelerini severim, bilirsiniz. Gözlerimi her kapattığımda zihnimde canlanıyor. Belli belirsiz parıltılar barındıran gözlerini görüyorum, ona çok yakıştırdığım ve benden başka kimsenin fark etmemesini umduğum minik gamzelerini görüyorum. Gözlerimi açtığımda ise kalbimin ağırlığını hissediyorum.
Ona tekrar aşık olmamak için çok dua etmiştim. Acı çekeceğimi biliyordum. Öyle oldu, acı çekiyorum şuan. İnsanlar birini sevince mutlu olmalı, ben neden acı içindeyim?
Bir anlığına bile olsa aklımdan çıkmıyor. Kendimi hep onu düşünürken buluyorum. Bazen minik gamzeleri gözümün önünde canlandığında gülümsüyorum. Bazen ona deli gibi sarılmak istiyorum. Bazen.. bazende bu yüzden acı çekiyorum işte.
Hep acıdan bahsettim, neredeyse lanet okuyacakmışım gibi görünüyor sanırım. İyi yönlere odaklanmak istiyorum biraz. Kalbimi ve ruhumu onun varlığı iyileştiriyor. Onun ismini duyunca bile damarlarımdan sıcak bir şeylerin akıp geçtiğini hissediyorum. Ne zaman konuşsak her şeyden kaçabilmişim gibi hissediyorum. Sanki farklı bir diyardaymışız ve o kapıyı sıkıca tutarak kötü şeylerin içeri girmesine engel oluyor gibi. Arada zaman farkı olmasaydı yine koşa koşa ona sığınırdım. Onsra hep beni kötü şeylerden korumak için yanımdaydı. Bunun ne kadar iyi hissettirdiğini tarif bile edemem.
Normalde temas seven biri değilim. Bunda sanırım eskiden yaşadığım ilişkilerin payı büyük. Zaten size kısa bir seride anlatmıştım başıma gelenleri. Her şeye rağmen Onsra'ya sıkıca sarılmak istiyorum. Uzak mesafe ilişkiden mi kaynaklıdır bilmem ama gerçekten istiyorum. O çok sevdiğim minik gamzelerini okşamak istiyorum. Hatta ben yüz yüze gelsek muhtemelen gözlerinden çok o tatlı minik gamzelerine bakardım muhtemelen. Ah, bunları yazarken bile yüzümde aptal bir gülümseme oluşuyor. Onunla olursam tüm acılarım dinermiş gibi hissediyorum, neden bilmiyorum.
Bir arkadaşım var, dayanamayıp ona yazdım. "Yarım kalan, aslında bitti dediğiniz ama bitmeyen bir şeyler var ikiniz içinde." dedi. Doğruydu, bitirmeye mecbur edilmiştik. Peki benim gibi hissediyor mu? Bundan emin değilim işte.
Söz konusu bu duygular olunca Onsra hiç net olmadı. Olumlu veya olumsuz bir şey demedi. "Yüz yüze konuşursak belki bir şeyler değişir." derdi hep. Arkadaşıma göre bu durumda 3 seçenek vardı. 1- Benim gibi acı çekiyor ve aramızdaki şeyin tamamen bitmesinden korktuğu için ve hayatında hep kalmam için hiç yüz yüze görüşmeye gelmemesi. 2- Yüz yüze görüştüğümüzde geleceğinden bahsederken beni dahil etmemesi, ilk ve son görüşmemizin olması ve bir şansımızın daha olmayacağına karar verilmesi. 3- Yüz yüze görüştüğümüzde her şeyi konuşup ilişkiye bir şans daha vermek.
Yüz yüze gelince iyi veya kötü bir sonuca varılacağının farkındaydım fakat bir şeylerin bitmesi korkusu yüzünden bundan kaçabileceği hiç aklıma gelmemişti. Arkadaşım erkek olduğundan Onsra'nın gözünden bakarak tahminlerde bulundu ve bu zihnimde bazı parçaları oturtmaya yetti. Erkeğin zihnini sadece erkek anlar ya da bir kız, bir erkekten hoşlanıyorsa bu konuda danışabileceği en iyi kişi bir erkek arkadaştır derler ya. Doğru gerçekten.
Eğer yarım kalan ve istemeden biten ilişkimiz yüzünden ya da bir gün hayatından tamamen çıkıp gitmemden korkup acı çekiyorsa bu benim canımı daha çok yakar. Ben onun acı çekmesini istemiyorum. Sadece mutlu olmasını ve iyi hissetmesini istiyorum.
Ona en ufak bir zarar geldiğinde canım deli gibi yanarken bu ihtimal gerçekse nasıl kaldıracağım? Daha ben ona olan aşkımı yeni kabullenip acı çekiyorken bu ihtimalin gerçekliğini nasıl kaldırırım?
Onsra lütfen, lütfen acı çekmiyor ol. Lütfen iyi hisset. Acı çektiğini görmeye, bilmeye dayanamıyorum. Ben seni özenle bir kutuda saklayıp tüm sevgimle zarar vermeden yaşatmaya çalışırken benim yüzümden acı çekiyor olma lütfen. Seni seviyorum, seni kalbim acıyacak kadar çok seviyorum. Seni sevdiğim için ağlayacak kadar çok seviyorum. Seni tabularımı yıkacak kadar çok seviyorum. Lütfen acı çekme sonsuzum, lütfen..
4 notes · View notes