Köle tüccarlarına bir laf etmeye gör, en önce köleleri çemkirmeye başlar..
Şaşırıyor muyuz? Hayır..
Çünkü köle; "bir efendisi olan"
demek değildir,
aksine gerçek köle; artık bir efendisiz yapamayacak olandır..!
Dücane CÜNDİOĞLU
52 notes
·
View notes
"İnsan bir kez kendisinin hakkın yanında olduğuna inanmaya görsün, hemen hakkın da kendi yanında olduğuna inanır."
19 notes
·
View notes
Aslında Herkes Kendi Olmak İster!
Evet sevgili okur, okuyacağımız bu kısır diyalog aslında hepimizin bildiği bir durum. Diyaloğun kısır olanı hiçte makbul değilmiş, yaşayarak gördük. Hem kısırdan sadece yemek olur diyalog falan olmaz.
Büyük Ağrı Dağı ile Küçük Ağrı Dağı arasında geçen bir diyalogtan kesittir. Madem iyi okumalar olsun.
Büyük: Eee kuzen naber, nasılsın?
Küçük: İyi haber be kuzen nolsun? Gölgende yaşamaya devam.
Büyük: Ah be kuzen en ufak fırsatta senin bu laf sokmaların! Sıkılmadın mı, yorulmadın mı?
Küçük: Adını isterken yorulur musun, sıkılır mısın hiç?
Büyük: Ya defalarca konuştuk. Bizim adımız var, Ağrı Dağı. Neyini dert ediyorsun?
Küçük: Sen Büyük Ağrı Dağı. Ben Küçük Ağrı Dağı. Tek istediğim bunu bil, bunu iste, bunu hisset.
Büyük: Kuzen yine girdaba sokuyorsun bizi. Aklım almıyor, neyimiz ayrı gayrı? Bana var olan sana yok mu? Yıldızlı bir gecede gökyüzünü bende izliyorum, sende izliyorsun? Doğa ana bana tropikal iklim sundu, sana karasalı mı? Bende her taraf börtü böcekken sende sadece kınalı taşlar mı var? Farket artık bana neyse sana da o! Benim faydalandığım senin faydalanamadığın ne?
Küçük: Söylediklerinin, sorduklarının hepsine tamamım. Ben sadece adımı istiyorum. Adım benim yumuşak karnım.
Büyük: Taktın bu ada. Var adımız işte Ağrı Dağı. Köklerimiz karışmış bizim, senden uçuşan polenler bana, benden çayırlar sana yürüyor. Sen neyin adından bahsediyorsun? Ağrı Dağı adı altında yaşayalım gitsin amcaoğlu. Durduk yere işler açıyorsun başımıza.
Küçük: İş açtığım falan yok amcaoğlu. Sen küçümsüyorsun benim bu isteğimi. Sana gel kavuşan köklerimizi birbirinden koparalım demiyorum, polenlerimizin çayırlarımızın önün keselim demiyorum. Sen ne kadar Ağrı’ya aitsen ben ben o kadar Ağrı’yım. Sadece adımı istiyorum. Sen Büyük Ağrı Dağı’sın, ben Küçük Ağrı Dağı’yım, bunu kabul et istiyorum.
Büyük: Valla iyi, nerde iki lav yürüyüp bir oluşum oluşturursa ad verelim, dağ diyelim.
Küçük: Verelim ne olacak? Renkler, farklılıklar... Bunlar güzel şeyler.
Büyük: Yani bana bir zararı yok tabi.
Küçük: Elbette yok kuzen zararı. Önceden tanımlanan şeyler değil bu farklıya kutbumuz. Ordan burdan dayatmalarla farklıyı itiyoruz. Zavallı öğrenilmişlikler uzaklaştırıyor farklıyı. Farklılık tekten çok büyüktür...
Diyaloğun bu aşamasında gizli dinleyici olan uzun bacaklı enflasyon ve diğer halk düşmanları, Büyük ile Küçük arasında tutturulan frekanstan rahatsızlık duyar ve öne atılırlar;
Halk Düşmanları: Hayırdır doğa oluşumları, neyin münakaşası bu?
Büyük: Ne münakaşası suni oluşumlar, bizim ki münaşaka.
Halk Düşmanları: Ahhahha. Soğuk soğuk kunuştun, donmamak adına münakaşelerimizi giyelim. O değil de siz neyi konuşup duruyorsunuz bu kadar? Lavlar karda yürüdü diye Küçük diye isim mi takacağız. Küçüksün küçüklüğünü bil. Yaşa gitsin Büyük’ün gölgesinde. Bedeninde böbrek taşı gibisin, yer yer ağrılı sancılar oluşturuyorsun, yamacında otur Büyük’ün!
Küçük: Defolun suni oluşumlar!
Halk Düşmanları: Şimdilik gidiyorum. Ama aslında hiç bir zaman gitmeyiz...
Büyük: Yaşayalım aynı çatı altında be kuzen, neden uzatıyorsun.
Küçük: Aynı çatı bana da ait kuzen. Birlikte yaşamaktan da çok memnunum. Çatıyı ayırma fikri bana değil halk düşmanlarına ait. Ben sadece adımı istiyorum. Adımı. Bak sana bir şey anlatacağım. Geçenlerde estetisyen arkadaşım Jack anlattı. İnsanlar artık şuna benzemek istiyorum, bunun burnundan, şunun gıdısından, öbürünün gamzesinden istiyorumla gelmiyorlarmış. Yapay zekaların yaptığı filtre uygulamalrından kendi görsellerini alıp şu halimi bu halimi istiyorum diyorlarmış. Düşünebiliyor musun Büyük? Herkes kendini istiyor aslında. Kusurlarından arınıp kendisi olabilmeyi istiyor. Ben sana benzemekten sen olmaktan yoruldum. Kendine benzetmekten vazgeçmelisin. Bir parçan ama sancılayan parçan olarak görmekten yorulduğunu görebiliyorum. Kusurlarımızı bir kenara bırakalım kendimiz olalım. Bak etrafına ne zaman farkedeceğiz ağaçlarımızın kuruduğunu? Kuruyor da! Yağacak yağmurlara, yeşertecek karlara odaklanalım. Birbirimize düşmekten, birbirimizi suçlamaktan, biz olmaktan çıktık. Kaybediyoruz. Farketmeliyim, farketmelisin!
...
Halk düşmanları denilen ejderhaya birleşilip her açıdan saldırılamadığı için olay çözülemez. Teoman Deneyim’e gider...
2 notes
·
View notes
Şehirlerimiz
Şehirlerimizin hepsi birbirine benziyor artık, oran orantı duygusundan eser kalmamışcasına hep aynı çirkin caddeler, hep aynı çirkin binalar. Yerel yapı arşivlerine hürmet edilmediği gibi her bölgeye standart yapı teknikleri ve malzemesi uygulanıyor, sanki ülkenin üzerine gökten beton kütleleri yağıyor ve telafi edilemez biçimde şehirlerimiz demir-çimento çöplüğü haline geliyor.
Dücane Cündioğlu
Karikatür: kotbasartcolors.blogspot.com.tr
0 notes