Tumgik
#cocukorucu
sinemissinem · 8 years
Text
Çocuk Orucu
Çocukken ramazan aylarında “çocuk orucu” tutardım. İki öğün arası geçmek bilmezdi o yaştaki çocuk sabrı için. Böylece sabretmenin ne kadar büyük bir erdem olduğunu öğretirdi bize büyüklerimiz. Kötü söz söylememenin, kavga etmemenin, kalp kırmamanın... Büyüdükçe her şey değişti ama ruhu hep çocuk kalan benim gibi insanlar için değişmeyen şey, sabrın da bazen “çocuk orucu” kadar oluşu. Bu yüzden olsa gerek, çocukluğumdaki “oruç” gibi oldu blogla ilgili yazılarım konusunda kendimi sınırlamam. Neden mi? Şu iki buçuk aylık süreçte fark ettim ki benim de ilacım, terapim buymuş: Yazmak! Yazdıklarımı sadece kendime okumak mutlu etmiyormuş beni. Evrene sesimi bağıra çağıra duyurmalı; “heeey, ben de buradayım!” demeliymişim. Kimin okuduğunun ve ne düşündüğünün önemi yokmuş. Yazdıklarımı bir yerlere büyük harflerle yazmamak, dış sesimi bastırmak beni daha da yalnızlaştırıyor; çalışma şevkimi yok ediyormuş. O yüzden gıdamı almaya ve yeniden yazmaya karar verdim. Kitap fikrimi hala korumakla birlikte; blogda “dök içini rahatla” seanslarıma devam edecek; kendim için yazacağım. Yazacaklarımda, şimdiye kadar olduğu gibi, kimseye gönderme yapmayacağımın ve blogun içerik olarak kitaptan farklı olacağının altını önemle çizerim.
Thomas ve Althen’in  (1989) birçok “kültürel intibak” (cultural adjustment) çalışmasında ortak bulduğu “bir yere alışmak: üç mevsim”ine Oberg (1960) dördüncüsünü eklemiş ve demiş ki: “Yeni bir kültür ve çevreye kültürel intibak (cultural adjustment) dört mevsimdir ve ilk adımı da “balayı”dır (honeymoon)”. Geçtiğimiz dönem benim için tam anlamıyla bir “balayı” olsa gerek ki yazılarımı yazarken anlamsız bir karşılaştırmaya girmişim iki ülke arasındaki eğitim ve kültürel farklılıklara ilişkin değerlendirmelerimde. Oysa hiçbir şeyimiz aynı değil ki, farklı yanlarımız aynı nedensel temellere dayansın. Bir diğer deyişle, ben aslında yeni bir kültüre uyum sağlamaya çalışırken “balayı” yaşayıp, hep “iyi” yanları görmüş; “arkadaş bak bu da var dünyada” demişim. Bunu yaparken de kendi gerçekliğimden kaçtığım için değil, tamamen kişisel farkındalıklarımı yeni bir kültürün içinde yoğururken “kendimi yeniden keşfetme” çabasında olduğum için. Bu balayı neyle son buldu derseniz, cevabını bilimadamları vermiş çoktan: Kriz aşaması (crisis stage). “Karnın tok, sırtın pek be evlatcım. Neyin krizi?” diyenlere cevabım: “o pek sizin gördüğünüz gibi değil.”
Sözün özü, ben hiçbir şeyi içimde tutamayan bi karaktere sahip olduğum için yazacağım. Arzu eden okur.
Saygılarımla…
15 notes · View notes