Tumgik
#Sır Sahibine Verilir
albay34-blog · 1 year
Text
Sır Sahibine Verilir
Sır Sahibine Verilir Hepimizin hayatı arayış içinde geçiyor. Kimimiz mutluluğu, huzuru, bazılarımız başarıyı, çoğumuz bereketi, bir kısmımız ise aşkı arıyor. Bulduğumuz, bulduğumuzu sandığımız, kavuştuk derken kaybettiğimiz şeylerle dolu olan bu yaşamda her birimiz başka üzüntüler yaşıyor, farklı sınavlar veriyoruz. Peki, bizleri üzen bu olayları kolayca nasıl aşabileceğimizin “sır”larını…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
belkidebirharfimben · 3 years
Text
Hakkın sınavında kopya çekmek de serbest
Arkadaşım, mevzu 8. Söz'den çıktı, anlatayım: Ona mürşidim iki ayetle başlıyor. Hatta daha doğrusunu söylemeli: İki ayetten alınmış ifadelerle başlıyor. Bunlardan birisi Bakara sûresinin 255. ayetinden. Kısa bir meali şöyledir: "Allah Teala ki Ondan başka hiçbir ilah yoktur. Hayy Odur. Kayyum Odur." Diğeriyse Âl-i İmran sûresinin 19. ayetinden. Onun da kısa bir meali şöyle: "Şüphesiz ki Allah katında makbul olan din İslam'dır."
Dikkat edersen: Birisi Allah'ın biricikliğinden, hayat vericiliğinden, devam ettiriciliğinden bahsederken; diğeri 'indinde makbul tek dinin İslam olduğunu' bildirir. Bu nedenle zahirî nazarla ilgilerini sezmek zordur. İşte bu müşkülün eşiğinde bir tefekkür hassasiyeti nazarımıza çarpar. Evet. 25. Söz'deki izahlardan da biliriz ki: Bediüzzaman, Furkan'daki ayetlerin bazen aynı kanunun iki ucunu, yani en büyük resimdeki tecelliyle en küçük detaydaki tezahürünü, birlikte ifade ettiklerini düşünür. Hatta 14. Lem'a'nın 2. Makamı'nda bunu besmeleyle izah eder:
"Demek, Bismillâhirrahmânirrahîm, sahife-i âlemde bir satır-ı nuranî teşkil eden üç sikke-i ehadiyetin kudsî ünvanıdır ve kuvvetli bir haytıdır ve parlak bir hattıdır. Yani, Bismillâhirrahmânirrahîm, yukarıdan nüzûl ile, semere-i kâinat ve âlemin nüsha-i musağğarası olan insana ucu dayanıyor. Ferşi Arşa bağlar, insanî arşa çıkmaya bir yol olur."
'Allah' ism-i celali ile kainatın bütünlüğünde okunan sır, 'Rahman' ism-i şerifinin gölgesinde dünyanın yüzünde, 'Rahîm' ism-i latifi ile de insanın sima-i manevisinde okunur. Yani evren, dünya ve insan bu düzlemde içiçeleşirler. Hatta yine mezkûr pencereden bakılınca gönürür ki: Âdem âlemden sağılmıştır. Onun misal-i musağğarıdır. Küçücük bir özetidir. Nakışlarının şiddeti sanatının sıkışıklığındandır. Başka bir yerde bu hakikate şöyle işaret edildiğini görürüz:
"Hem nasıl ki, kâinattaki san'atı, kemâl-i intizamından kitap şekline girdi. İnsandaki sıbgatı ve nakş-ı hikmeti dahi hitap çiçeğini açtı. Yani, o san'at, o derece mânidar ve hassas ve güzeldir ki, o makine-i zîhayattaki cihazatı, fonoğraf gibi nutka geldi, söylettirdi."
Besmele okuyuşu da etkiler. Diyebiliriz ki: Risale-i Nur'un tamamı belki böylesi bir bakışın eseridir. Çünkü mürşidim orada nazarını sürekli büyük resmin üzerinde tutar. 13. Söz'de yaptığı ayet-yıldız benzetmesinin hakkını verir. Nasıl? Açalım: Ona göre Kur'an düzlem değil uzaydır. Herbir ayeti bu uzaya merkez olabilir. Hangisine yapışılsa kardeşleri hakikatini destekler nitelikte etrafında yeniden şekillenirler. Yeni yeni vechelerini gösterirler:
"Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyanın i'caz derecesindeki kemâl-i nizam ve intizamı ve kitab-ı kâinattaki intizâmât-ı san'atı muntazam üslûplarıyla tefsir ettikleri halde manzum olmadığının diğer bir sebebi de budur ki: Âyetlerinin herbir necmi, vezin kaydı altına girmeyip ta ekser âyetlere bir nevi merkez olsun ve kardeşi olsun ve mâbeynlerinde mevcut münasebet-i mâneviyeye rabıta olmak için, o daire-i muhîta içindeki âyetlere birer hatt-ı münasebet teşkil etmesidir. Güya, serbest herbir âyetin ekser âyetlere bakar birer gözü, müteveccih birer yüzü var. Kur'ân içinde binler Kur'ân bulunur ki, herbir meşrep sahibine birisini verir. Nasıl ki 25. Söz'de beyan edildiği gibi..."
Sorumuzu yineleyelim: Allah'ın tekliğinin, Hayy olmasının, Kayyum olmasının 'makbul dinin yalnız İslam olmasıyla' ne ilgisi var? Acaba şu mu: Üstteki ayet 'Allah birdir' diyor. Alttaki ayet 'Din birdir' diyor. Yani, Allah tek, İslam da tek. İnsan da bu makuliyete kapılıyor: Allah birse din de bir olur. Sultan birse kanunu da bir olur. Hâkim birse adaleti de bir olur. İkircik malikiyette kusurdur. Biricik Allah, hristiyanlara 'Ben üçüm,' budistlere 'Ben putum,' ateistlere 'Ben yokum,' müslümanlara 'Ben tekim' buyurmaz. Çünkü bunlar beraber doğru olmaz. Olamaz. Zıttırlar.
Şuradan da bakalım: Kayyumiyetiyle kainatın devamını heran sağlayan kimse, elbette, Hayy ism-i şerifiyle canlılığın devamını sağlayan da odur. Çünkü küçük resimdeki devamlılık büyük resmin devamına bağlıdır. Has dairenin devamı sarayın devamına bağlıdır. Öyle ya: Canlılığın yapıtaşı da cansızlardır. Atomları hiçten varlığa çıkaran ve kalmalarını düzenle heran sağlayan kimse hayatın varlığını ve devamını sağlayan da odur. Yani Hayy u Kayyum isimleri kardeştir. Bir hakikatin iki yüzüdür. Sözgelimi: Kayyumiyet hayat üzerinde daha zâhir görünür. (Canlıların düzeni daha özet bir bütündür.) Hayatsa Kayyumiyetin gereği olan kudret, ilim, irade üçlüsünü açıklar. Evet. Kayyum olan hayattar da olmalıdır. Yani Hayy olmayan Kayyum olamaz. Kayyum olmayan da hayatı yaratamaz. Çünkü hayat da ancak heran bir kollanışla varlık sahasında kalır. Bir taş bir ağaçtan daha az şeye muhtaçtır. Bir ağaç da bir hayvandan daha az şeye ihtiyaçlıdır. Demem o ki arkadaşım: Varlıkların canlılık mertebesini yükselten âdeta ihtiyaçlarıdır. Fakirlikleriyle Rahman'a kurdukları bağdır. Dilenişleridir. Kavuştukları bağışlardır.
İnsansa daha özel bir alanı temsil eder. Onun öyle bilişleri, sezişleri, istekleri, tasavvurları vardır ki sair canlılar onunla yarışamaz. Bir bitkinin varolmak için şiire ihtiyacı yoktur. İnsanın vardır. Bir hayvanın avını pişirmeye/lezzetlendirmeye arzusu yoktur. İnsanın vardır. Daha bunlar gibi öyle alanlar bulunur ki, insan, onlarda açılmış istidatlarıyla yüzbin kapılı bir saray hükmüne geçer. Yüzbin dilli bir dilenciye dönüşür. Herbiriyle ayrı bağış alır. Yani: Fakirliği aslında zenginliğidir. Yahut da Aleyhissalatuvesselamın ifadesiyle: "Fakirliğim fahrımdır/övüncümdür."
Bir benzetmeyle sözlerimi toparlayayım arkadaşım: Kainat bir kitapsa insan o kitabın arkasındaki boşluktur. Boşluklar neden bırakılır bilirsin: Kâriler notlarını oraya alırlar. Böylece bir kitap bin farklı şekilde tamamlanır. Her derkenar kitaba dahil olur. Yine mürşidimin tabiriyle: "Herbirimizin hayatı bir endam âyinesidir. Şu dünyadan herbirimize birer dünya var, birer âlemimiz var. Fakat direği, merkezi, kapısı, hayatımızdır. Belki o hususî dünyamız ve âlemimiz bir sahifedir, hayatımız bir kalem—onunla, sahife-i a'mâlimize geçecek çok şeyler yazılıyor."
Kur'an'da dolduracağımız bu kısım için 'sahife' ifadesi kullanılıyor. Müfessirlerimiz de bu hakikati bize 'defter' üzerinden anlatıyorlar. Mesela diyorlar: 'Amel defteri.' Peki defterle kitabın farkı nedir arkadaşım? Birisi 'yazılır' diğeri 'okunur?' O kadar mı? Yok. O kadarcık değil. Şunu da düşünmelisin belki: Kitabı sahibi doldurur. Defteriyse emanetçisi. Yani: Kitap doldurulmuş olarak önümüze gelir. Defteriniyse o kitaba göre kendin doldurman gerekir. Eğer kitaptakilere göre doldurduysan incelendiğinde 'pekiyi' verilir. Eh, evet, en azından bizim zamanımızda öyleydi. Öğretmenlerimiz imza atarlardı. Böylelikle defteri doğru kullandığın isbatlanmış olurdu.
Fakat dikkat et: İnsanın iradesi de var. Emaneti o yüklendi. Kitaptan başka defter de istedi. Belki iradesi bizzat bu defter oldu. Zalimlik-cahillik yükünü de omuzlarına aldı. Öyle ya: Kalemi eline alıyorsan bir cür'ete girişmişsin demektir. Defterini kitaba göre doldurman gerek. Kitaba rağmen defter olmaz. Kainata bakıp hayatını onda tecelli eden esmaya göre yaşaman lazım.
Yani ki arkadaşım: Biz âlemin defteriyiz. Sayfa kenarındaki boşluğuz. Sınanıyoruz. Zalimliğimiz-cahilliğimiz kaçınılmaz. Çünkü kuşatamıyoruz. Ancak halimizi bilen Rabb-i Rahîm'imiz yine ihsanlarını alıkoymuyor. Nebiler, vahiyler, şeriatlar gönderiyor. Böylece kainatı devam ettiren Kayyumiyeti varlığımıza da devam ettiriyor. Elhamdülillah. Bediüzzaman'ın tabiriyle 'insaniyet-i kübra olan İslamiyet' imdadımıza yetişiyor. Öyle ifade etmek belki doğru değil ama söylemeden de yapamayacağım arkadaşım: Sünnetten kopya çekebilirsin. Defterini kolaylıkla doldurabilirsin. Rabb-i Rahîm'imiz öyle şefkatli bir öğretmen işte. Ona şükrolsun.
1 note · View note
dogumgunumesajlari · 7 years
Text
Tuncel Kurtiz Sözleri
Tuncel Kurtiz Sözleri, Tuncel Kurtiz Sözleri Twitter, Tuncel Kurtiz Sözleri Facebook, Tuncel Kurtiz Sözleri 2014, En iyi Tuncel Kurtiz Sözleri;
Tuncel Kurtiz’in ‘Aile’ ile ilgili Sözleri
Sana ne öğrettim kızım! Ailene güven, başkasına değil.
Ağaçta, sen ve ben gibi nefes alması lazım. Yakın çatarsan onları nefes alamaz.
Ailen olmadan kolay hedefsin düşmanlarına.
Aileden biri ayrıldığında, yüzünü unutsan da, sesi kalır seninle. Yinede devam eder seninle konuşmaya.
Aileden biri bıraktığında seni ya da sen bıraktığında aileni, karanlıkta hala çağırırsınız birbirinizi.
Bir babanın çaresizliği, çaresizliklerin en korkuncudur.
Baba ile çocuk, birbirine emanettir Tanrı’dan.
O benim kanım değil, canım.
Bir yankı… Durmadan yalnızsınız.
Tuncel Kurtiz’in ‘Hesaplaşmak’ ile ilgili Sözleri
Sen kendin için yalvarırsın, ben sevdiklerim için.
Her şey kurşun olur sıkarsın kendi içine, Sevdiğini öldüren herkes bilir bunu.
Sen adamlarına öldürmeyi öğrettin, ben ise ölmeyi.
İnsan bir gün gırtlaklayacağı tavuğu sevmeye kalkarsa, aç kalır!
Oyunun sonunda her yol, ayrı bir sondur.
Oyunun sonuna geldiğinde, çoktan tükenmiştir gidecek olduğun yerlerin.
Yapacak bir şey kalmayınca, hiçbir şey yapmamak en iyisi.
Hesap görmek, hesap etmekten zordur yeğenim.
Sana çekilen her bıçağın kınında, cevabını bilmediğin bir soru onun içindedir.
Bu sona nasıl geldim diye soruyorsan; kendine sorduğun ilk soruyu hatırlayacaksın!
Her cevap bir bilinmeyene çıkar.
Bir ihtimal daha var. O da ölmek mi dersin? Söyle canım! Ne dersin?
Artık bir şeyi seçemem. Her yerde olmalısın.
Döktüğüm kanla akıp gitse her şey, bir vuruşta sonuna varılsa işin,
Bir anda bu dünyayı olsun kazanıversen, zaman denizinin bir kumsalı olan bu dünyayı.
Öbür dünyayı gözden çıkarır insan. Ama bu işlerin daha burada görülüyor hesabı.
Verdiğimiz kanlı dersi alan, gelip bize veriyor aldığı dersi.
Doğruluğun şaşmaz eli bize sunuyor, içine zehir döktüğümüz kupayı.
Tuncel Kurtiz’in ‘Sadakat’ ile ilgili Sözleri
Sadakat, başkası istedi diye hain olmak değilmiş. Sadakat; kendine sadık kalmakmış.
Sadakat ne menem şeydir bu sadakat?
Sadakat sır saklamak mıdır? Sessiz kalmak mıdır? Kıyametin kopacağını bile bile.
Sadakat ya birine doğru koşmaktır, ya birinden kaçmaktır sadakat erdem değildir aslında.
Sevgiden kör olmaktır hep kaçtığın şeye, eninde sonunda yakalanmaktır sadakat.
Yemin etmeden bir daha düşün, çünkü sadakatle başlayan her şey ihanetle biter.
Sevdiğine sadık kalan adam, kendinden vazgeçen adamdır.
Sen hain değilsin. Sen sahibine aşırı sadıksın.
Teslim olunmadan sadık olunmaz…
Ölüm gibidir sadakat pazarlığı olmaz bir kere çizgiyi geçtin mi yoktur dönüşü.
Ne umutlar fısıldarsa fısıldasın, sana hayat çeker gider sadık kalmaz sonunda.
Ama kötülük öyle mi? Hep yanı başındadır insanın.
Sözler verilir, sözler unutulur; gün gelir ihanet eden sadakat ister.
Sadaka gibi verilmez sadakat, isteyen hepsini ister.
Sevdiğine sadık kalan adam kendinden vazgeçebilen adamdır.
Köpeği köpek yapan sadakatidir yeğen.
Sadakat sevdiğinin kalbini tutup avucunda tutmaktır. Sadakat gerektiğinde o yüreği fırlatıp yere atmaktır.
Sadakat endam değildir aslında, sevgiden kör olmaktır.
Hep kaçtığın şeye eninde sonunda yakalanmaktır sadakat.
Tuncel Kurtiz’in ‘Geçmiş’ ile ilgili Sözleri
Çünkü bir hata, gözden kaçan bir söz; her şeyi kaybetmektir.
Geçmişe takılıp kalmak ne demek çok iyi bilirim. Artık orda olmayanı aramak ne demek cidden çok iyi bilirim.
Senin yerinden oynatamayacağın taşlar var yeğen ama benim yok!
Verdiğimiz kanlı dersi alan gelip bize veriyor aldığı dersi.
Hayatın kuralı bu; ne kadar uzağa gidersen git, başladığın yere dönersin sonunda.
Ne kadar değişirsen değiş nerede mutlu olduysan hep oraya çevirirsin kafanı.
Ne kadar terbiye etsen de susturamazsın içindeki canavarı.
Nereye gidersen git şunu unutma. Herkes gün olur evine döner.
Geçmişe sorular soran kendi sesinin yankısını gerçek sanır.
Hani aynada aksini görür, gerçek sanır; vurur yumruğu, ayna kırılır, elin kanar.
Geçmişe dönmek başka, geçmişi silmek başka.
Bir kere aktı mı zamanın içinden, suyun yolu değişmez. Unutma!
Tuncel Kurtiz’in ‘İhanet’ ile ilgili Sözleri
Bir kere ihanete uğradın mı, anılar sana bataklık olur yeğen. Hatırladıkça çekerler seni içeri. Hatırladıkça affetmek istersin yeğen. Çünkü affetmek, unutmak demek! Öncesini hatırladıkça sonrasını unutmak istersin.
Eğer birisi seni aldatmışsa, bu onun suçudur. Eğer o kişi seni pek çok kere aldatmışsa bu senin suçundur.
Erkek aldatıldığında ihanete uğrar. Kadın aldatıldığında tercih edilmediğini anlar.
Sevdiğini korumak için savaşman yetmezse eğer; en karanlık çare onun sevgisini öldürmektir. Sevdiğini kurtarmak için en kötü ihtimal, en son yol ona ihanet etmektir.
Her ihanet sevgiyle başlar.
Tuncel Kurtiz’in ‘Hayat’ ile ilgili Sözleri
Portakalı soymadan içinin iyi olup olmadığını anlayamazsın.
Savaşmak; aslında hasmınla savaşmak değil, sevdiklerinle savaşmaktır. Savaşırken göremezsin bazı savaşları. Kazanamazsın! Artık durmalı ve geri çekilmelisin!
Çırpınma boşuna yeğen! O hançer bir kere saplanınca, çıkarmaya kalktıkça iyice kalbine gömersin.
Değişmek zordur yeğenim. Ama bazen: Aynı adam olmak daha zordur. Hayat öyle yüklenir ki üstüne; durduğun yerde çatır çatır çatırdarsın.
Bazen öyle acır ki için; değiştin sanırsın şimdi dersin. Şimdi her şeyi yapabilirim.
Bazen hayat seni öyle zorlar ki yeğenim; yolun başında kimdin: Unutursun
Zorunu benden duy yeğenim. Herkese yalan söylemen yetmez artık. Bundan böyle bir başına kalsan da artık, kendin olamazsın.
Kaçınılmazdan kaçamazsın yeğen!
Rüya gerçeğe ne kadar yakın olursa, uyandıktan sonra duyulan acı da o kadar büyük olur.
Herkesin kimseye anlatamadığı gizli bir sırrı, herkesin kimseye gösteremediği gizli bir yüzü vardır.
Yapmakla olup bitseydi bu iş, hemen yapardım, olup biterdi.
Yalnızlık, tek başına olmak değildir. Yalnızlık, pusuda bekleyen canavarla tek başına olmaktır.
Bazen yaşamak için öldürmek zorundasın. Bazen yaşamak için içindeki sevgi seni öldürmeden sen onu öldürmek zorundasın.
Kadere inanan insan tesadüfe inanmaz. Tesadüfe inanan adamsa; kaderini kendi elinde tutamaz.
İnanıyorum söylediğini candan söylediğine, ama bugünkü kadar yarın bozulur çok kez.
Kendi kendimize verdiğimiz sözü tutmak en çabuk unuttuğumuz şeydir; ne yapsak!
Üzülme! Bir şey olmuyorsa; ya daha iyisi olacağı için ya da gerçekten de olmaması gerektiği için olmuyordur
İyi kötü ne varsa yapan kendisiyken, tutar suçu yükler kendinden başkasına.
Silahı kullanacaksın ama sen tutmayacaksın
Sırtını duvara dayayan mı köşeye sıkışmıştır? Yoksa arkasına dikkat etmeyen mi kardeş?
Mesele ölmek değil yeğen, dost bildiğin en güvendiğin adamın eliyle ölmekmiş mesele.
Tuncel Kurtiz’in ‘Aşk ve Sevgi’ ile ilgili Sözleri
Merak; aşktan daha güçlü bir şey. Bir kere âşık olunca bilirsin aşkın sana ne yapacağını, ama merak öyle değil. Eğer birini merak edersen, o merak seni alır götürür.
Sevilmeyi hak etmediğini düşünen herkes yalnızdır. Sevmekten korkanın kaderi ise yalnız kalmak değil, nefret ettikleriyle baş başa kalmaktır sonunda.
Kaderimiz olan aşka değil de, aşkıyla kaderimizi değiştirene içelim!
Mademki; bu dünya bile yok olacak bir gün, sevginin bitmesine insan neden üzülsün?
Aşk mı kaderi kovalar kader mi aşkı? Daha kimseler çözemedi bu bilmeceyi.
1 note · View note
ruyatabirleri112 · 7 years
Text
Rüyada Beyaz Atlet Görmek
Rüyada Beyaz Atlet Görmek
Rüyada Beyaz Atlet Görmek rüya sahibinin sırlara sahip olduğu anlamını taşır. Aynı zamanda kişinin yeni bir başlangıç yapmasına, gerçek hayatında gerçekleşecek hayırlı ve güzel olaylara ve geçmişte yaşadığı kötü olayların üzerine bir sünger çekerek geleceğe olumlu bakılmasına işaret etmektedir. Diğer yorumculara göre rüyada beyaz atlet görülmesi temiz kalpli bir kimseyle karşılaşarak ondan yardım görmeye yorumlanmaktadır. Rüyada beyaz atlet görülmesi gören kişinin yaptığı hatalardan pişmanlık duyarak kendisine çeki düzen vereceği ve gerçekleştirdiği günahlara delalet etmektedir. Bu tip bir rüya kişinin yaşadığı kötü anları unutturacak güzel ve mutluluk verici hadiselere, alacağı güzel haberlere, topluluk içinde saygın bir yer edinerek güzel bir kariyerle anılması şeklinde yorumlanmaktadır. Rüyada gördüğü beyaz atletin kirlendiğini gören kimse için doğru yoldan ayrılarak bazı kötülükler yapacağına ve büyük bir günah işlemeye işaret etmektedir. Bu rüyayı gören kimse için kötü insanlarla düşüp kalkılması, doğru yolda hidayetteyken sapıklığa düşülmesi ve sonucu olarak hatalı hareketlere rivayet etmektedir. Bu rüyayı gören kimse yaptığı hatalarıyla kötü anılarak toplum içinde küçük düşer ve insanlar tarafından dışlanmaya başlar. Rüyada Beyaz Atlet Görmek Rüyada tertemiz beyaz atlet gören kimse ise kişinin güzel anılarını simgelemektedir. Bazı yorumculara göre, bu rüyayı gören kimse için gelecekte güzel günlerin beklendiği ve gerçek hayattaki sıkıntılara sabredilirse sonunda güzel mükâfatların olduğu şeklinde yorumlanmaktadır. Rüyada beyaz atleti yıkadığını gören kimse gerçek hayatta yaptığı hatalara karşı pişman olarak bu hatalarını telafi edecek davranışlara yönelecek demektir. Böyle bir rüya gören kişi yeni bir sayfa açarak, kötü ve zararlı arkadaşlardan kurtulur ve rahatlayarak iş hayatında ulaşacağı güzel başarılara kavuşur. Rüyayı gören kimse için yüksek ve başarı dolu bir makam söz konusudur. Diğer yandan bekarlar için hayırlı bir evlilik yapacaklarına işaret etmektedir. Rüyada beyaz atlet satın aldığını gören kimseye çok yakın bulduğu arkadaşı tarafından önemli bir sır verilir. Bu rüyayı gören rüya sahibine gerçek hayatta söz, yemin ve önemli sırlar verilecek demektir.
0 notes