Tumgik
#Elif Yüce
akinci · 1 year
Text
Tumblr media
"Üç Nokta"nın Aşkı"
Bir büyüğümden dinlemiştim vaktiyle, üç noktanın mânâsı için şöyle demişti: “Ân gelir üç noktanın anlattığını, bütün bir edebiyat şerh etmekte acze düşer.” Öyledir, bazen kelimeler kifayetsiz kalır duygular karşısında… Yazımızın konusu aşk olunca boşuna değil, yazıyla ilgili birçok başlık yazıp sildim ve az önce naklettiğim söz aklıma geldi. Evet, aşkı anlatacaksak eğer, bu yazının başlığı, üç nokta olmalıydı.
“Aşk gibi bir muallim yoktur!..” (Hazret-i Mevlânâ)
Aşk, sadece karşı cinse duyulan sevginin sonucunda oluşan bir duygu değildir. Bir yönüyle ilâhî olan aşkta; almak değil, vermektir maksat... Sevgini vermektir evvelâ, kalbini vermektir, ömrünü, kısaca seni sen yapan her şeyini vermektir aşk... Sonrasında kendinden geçerek sevgilide “hiç” olmaktır. Hiçlik kibirden yoksundur; hiçliğin riyâdan yana sıkıntısı yoktur. Gururun esâmesi okunmaz hiçliğin yanında...
“ÜÇ NOKTA” İLE NE ANLATILIR
Hakiki aşk dediğimiz duygu, her an O’nunla olabilme duygusudur. Her an görmesek de O’nun bizi gördüğünün farkında olma duygusudur, yani “ihsan” duygusunun şuurunda olmaktır. Ve ona göre hareket etmektir. Büyükler ne güzel demiş, “El kârda, gönül Yâr’da” diye…
Cenâb-ı Mevlâ’nın rızâsı için gönlümüzde büyüttüğümüz ve âşık olunası yegâne varlık Hâlık-ı Zü’l-celâl Hazretlerine duyulan nihayetsiz sevginin adıdır, aşk… Aşk, O’na ilticâ etmek, O’nunla buluşmak, O’nunla olmak değil de nedir?!
Nitekim aşk, “kuru kuruya seviyorum!” demek değildir. “Nedir o hâlde?” diye sorulsa, O’na giden yolların hepsidir, belki de en güzel cevap şöyle olmalıdır:
Kelime-i şehâdettir aşk, ki şâhitlik etmektir Rabbin birliğine ve ilâhlığına; sonra Rasûl-i Kibriyâ Efendimizin O’nun kulu ve elçisi olduğuna…
Ahde vefâdır aşk; hiçlikten çekip çıkaran, sana ruh ve nefes bahşedene hayran olmaktır… Elest bezminde verdiğin söze sâdık kalmaktır.
Ezandır aşk; dinleyeni mest eyleyen, huzurda durmaya, huzurla dolmaya çağıran… Yâr ile beraber olmaya dâvet eden…
SEVGİLİYLE BULUŞMA HEYECANI
Namazdır aşk; Efendimizin gözünün nûru olan, “…Secde et ve yaklaş!” (el-Alak, 19) buyuran Sevgili’ye ulaşmanın yoludur. Kıyâmda yüce kudret karşısında elif gibi dururken boynu bükük, secdede vav gibi durur insan, acziyeti itiraf sadedinde… Tahiyyatta diz çöker, mecâli kalmaz Sevgili’nin aşkından, selâmlaşır, duâlaşır, konuşur.
Oruçtur aşk; susuzluktan dudaklar çatlatırken gönle damla damla sevgi pınarı yerleştiren… Ramazandır aşk, yılda bir, ömürde kim bilir… Sahurdur, iftardır aşk… Hayatın her alanına aksi vurur güzelliğinin…
Zekâttır aşk; cümle ihtiyaçlardansa Rabbin rızâsı için başka ihtiyaç sahiplerini gözeten…
Hacdır aşk; gidilmesi en güzel yer olan… Kâbe’dir aşk, bakmaya doyulamayan… Arafat’tır aşk… İhramdır. Sevgili’yle buluşma heyecanını, sevincini doya doya yaşamaktır.
Kurbandır aşk; kurbiyyet kazandıran, nefsi temizleyen… Kan değildir amaç, et değildir; Sevgili’nin rızası, aşkı, muhabbetidir.
AŞK NEDİR?
Ve dahi zikirdir aşk, dilden kalbe yol alan…
Râbıtadır aşk, gönlünü sevdiğine bağlayan…
Murâkabedir aşk, huzurda huzur bulduran…
Tefekkürdür aşk, sevgiliye doyamamaktır… Büyüklüğünü tahayyül etmektir.
Tevekküldür aşk; Yâr’e gönül verdiğin gibi, tedbirini aldıktan sonra her şeyini O’na emanet etmendir.
İnfaktır aşk; şeytan fakirlikle korkuttukça, Sevgili’ye harcanan ömür gibi harcamaktır elinde ne varsa…
Besmeledir aşk… O’nun adıyla başlayıp O’nun adıyla bitirmektir, her ne yapılacaksa bu dünyada…
Ölümdür aşk… Şeb-i arûsa vesîledir… Aşkı yaşamanın, sevgiliye kavuşmanın, düğün gecesi mesâbesinde O’na döndürülmektir.
Hâsılı, Allah aşkı varsa kişinin içinde, hayatta ne varsa, aşktır onun için… Dağa, taşa, yağmura, kara, hayvanâta ve nebâtâta baktıkça aşktır her ne var ise onun için… Uyumak da aşktır, uyanmak da… Nefes almak da aşk iledir, nefes vermek de… Nefes aldıkça Allah der âşık… Nefes verdikçe Allah…
KİME AŞIK DENİR?
Öyle girift bir duygudur ki bu aşk, her yol sevgiliye çıkar… Mürşidini seversin O’na çıkar… Peygamber Efendimizi seversin O’na çıkar… Mürşidini severken -hâşâ- “Allah sevilmez!” veya “Allâh’ı seven, Peygamberi sevemez!” mantığı çıkmasın yazdıklarımızdan… Şöyle ki Ebû Saîd Harrâz -kuddise sirruh- bir kere rüyâsında gördüğü Peygamber Efendimiz’e:
“-Yâ Rasûlallah! Beni mâzur gör. Zira Allâh’ın muhabbeti, Sen’in muhabbetinle meşgul olmama imkân vermiyor!” demişti. Bunun üzerine Rasûlullah buyurdu ki:
“-Ey mübârek! Bilmez misin ki, Allah Teâlâ’yı seven, beni sevmiş olur. (Sevgilisini seven, sevgilisinin sevgilisini de sever).” (Kuşeyrî, s:445; Ayrıca bkz: Attar, s:493)
İlâhî aşkı en iyi şekilde terennüm eden, içten içe yanan Hazret-i Mevlânâ, ömrü boyunca hep bu şekilde yanan gerçek âşıkları aramıştır. Buyurur ki:
“Bana öyle bir âşık gerek ki, içindeki alevden kıyâmetler kopmalı, gönlünün harâretiyle ateşleri bile kül etmeli! Gökler, onun güneşleri solduran nûruna bakıp da «Mâşâallâh, Mâşâallâh!» demeli!..”
Ey Rabbimiz, Senin muhabbetin ile yanan, hayatı aşk olanlardan eyle bizi… Her işini, her ibadetini aşkla yapanlardan eyle… Aşkımızı da rızâna vesîle eyle… Bizi bize bırakma, bizi Sen’den ayırma, bizi muhabbetinden ayırma yâ İlâhî… Âmîn…
Kaynak: Merve Güleç, Şebnem Dergisi, 129. Sayı, Kasım 2015
50 notes · View notes
ayten-ali · 4 months
Text
Tumblr media
HOŞ GELDİN ŞEREF, ŞEFAAT, VE BERAAT AYI ŞABAN-İ ŞERİF.
Mübarek Üç Ayların Birincisi Olan Receb-i Şerifi Geride Bıraktık Ve Bu Gün Şaban-ı Şerif'e Hoşgeldin Dedik. Şaban-ı Şerıf Ayın'da Çok Hayırlar Vardır. İsteyene Verilir. Tevbe Edenin Tevbesi Kabul Olur. Af Dileyen Affedilir, Rızık İsteyene Rızık, Ferahlık Dileyene Ferahlık Verilir. Şaban-ı Şerıf Ayı Günahları Temizleyendir. Hadis-i Şerifte Peygamber Efendimiz Buyurdular ki! Şaban İsminde 5 Harf Vardır. “Şın, Ayn, Be, Elif Ve Nun.” Her Bir Harfin Dalalet Ettiği Şeyler Vardır. Her Bir Harfi İçin Müslümanlara Hediyeler Vardır.
“Şın; ŞEREF Ve ŞEFAAT,
Ayn; İZZET Ve KERAMET,
Be; İYİLİK,
Elif; İFFET,
Nun; NUR.”
Şaban Ayı Mü'minler İçin En Kârlı Ve Kazançlı Firsattır. Bu Ay, Diğer Aylara Göre (Ramazan Hariç) Yapılan Her Amelin Ve İbadetin Sevabının Üç Yüz Kattan Fazla Oluşudur. Diğer Vakitlerde Kılınan Bir Rekât Namazın Sevabı On İse, Şaban Ayında Üçyüzden Fazladır. Okunan Her Bir Kur'ân Harfi İçin Üçyüz Cennet Meyvesi Vardır. Recep Ayı ALLAHU TEALA'NIN Ayı, Şaban Ayı Efendimizin (sav) Ayı Ve Ramazan Ayı ümmet-i Muhammed'in Ayıdır.
Yüce RABBİM Feyzinden, Rahmetinden, Bereketinden, Af ve Afiyetinden Nasiplenenlerden Eylesin Cümlemizi İNŞALLAH. #RecebiŞerifAyınızMübarekOlsun
11 notes · View notes
fatomahperi · 1 year
Text
Tumblr media
Eskişehir
Elif Nur 6 yaşında
Anne babası hapse girince cellatları olacak babaannesi, halası ve amcasının yanına veriliyorlar. Bu üç cani yaratık, çocukları nemli , örtüsüz, soğuk, kapalı bir odaya tıkıyorlar !
Çocukların boyunlarına çan takarak odadan kaçtıklarında dövüp işkence ediyorlar.
Daha bitmedi, çocukların tuvalet ihtiyacı görecekleri tuvalet bile yok odada, bulundukları yere yapmak zorunda kalıyorlar!
Bitti mi, bitmedi! Bu zalimler kendi kanlarından olan üç masuma günlük yarım ekmek veriyorlar, erkek kardeş az yiyip kardeşlerine veriyor.
Bu masumlardan 6 yaşındaki Elif Nur, açlıktan ve gördüğü eziyetlerin minik bedenini tahrip etmesi nedeniyle can veriyor, bu şekilde iki kardeşinin durumunun farkına varılıp kurtarılıyor!
Amca ve hala tutuklanıyor, babaanne kaçıyor! Da nereye kaçabilecek? Önce devletin adaleti, sonra da Yüce Rabbimiz'in huzurunda yargılanacak...
Bizler yetime önem veren, bu konuda bizi defalarca ikaz eden İslâm dininin mensuplarıyız...Hangi vicdana sığar zalim yaratıklar sizin 3 masuma ettikleriniz???
Gerçekten de zalimler için yaşasın CEHENNEM
13 notes · View notes
birgaripmecnun · 3 months
Text
Bir Kadın Hikayesi
Kadınların dövüldüğü, öldürüldüğü, bir kaç dönüm tarlaya takas edildiği, bir kaç küçükbaş hayvana takas edildiği, sokakta sapıktan, evde kocasından, iş yerinde tacizci müdüründen, şefinden kendisini korumaya çalıştığı bir dünyadasın. Sen kadınsın, yapamazsın demelerine rağmen dimdik ayakta duran en güçlü varlıksın. Doğduğun gün sana yüklenen üç kimliği en iyi şekilde taşıyansın. Bir ana, bir bacı, bir avrat hikayesini dünyaya geldiği günden itibaren en iyi şekilde taşıyan. Savaşta evladının donmasını göze alarak cephaneyi koruyansın. Yalın ayak başı kabak cephe cephe dolaşan savaşın gizli kahramanlarısın. Gözünü hayata açtığında bu topraklarda 1-0 geride başlayansın bu günlerde. Aybüke, Münevver, Ayşe , Rukiye, Leyla, Elif, Özlem ve daha niceleri gibi sende bu dünyada her türlü zorluğa göğüs geren yüce varlık. Sen kurtuluş savaşındaki Halide Onbaşı,, Nezahat Onbaşı, Şerife Bacı, Fatma Seher Erden, Halime Çavuş, Hafız Selman İzbeli, Gördesli Makbule, Çete Emir Ayşe ve Tayyar Rahmiye’sin. Sen ki kadın bir erkeğin en büyük değer, servet ve kuvvetsin. Biz erkekler size daha güzel bir dünya veremediğimiz için özür dileriz. Bu sene öldürülen, kocası tarafından dövülen, tarlaya, koyuna, paraya satılan kadınların olduğu bir dünyada 8 Mart’a ulaştın. Sizin için daha güzel bir verebilseydik erkekler olarak keşke. Ne yaparsak yapalım ne o al bayrak üzerinde ki kanınızın hakkını, ne soframızda yaptıklarınızı, ne de bizden gizli döktüğünüz göz yaşlarınızın hakkını asla ödeyemeyiz. Hepinizin 8 Mart dünya kadınlar günü kutlu olsun. Erdi TAN
1 note · View note
huseyincimensiirleri · 5 months
Text
       BÜLBÜLÜ ŞEYDA
Zeytin gözlerini sevdiğim canan
Bülbülü Şeyda mı dillerin senin
İflah olmaz seni görenler inan
Kemer istemez mi bellerin senin
Yaratan benzetmiş huri kızına
Dizmiş sanki incileri ağzına
Benler serpiştirmiş o mah yüzüne
Elif mi B midir çillerin senin
Servi gibi salınışın can yakar
Gamzeli gülüşün vallah ev yıkar
Sana kurban etsem canı ne çıkar
Şifa kaynağıdır ellerin senin
Eğilir önünde o yüce dağlar
Görende iyi olur hastalar sağlar
Bezenmiş çiçekle yemyeşil bağlar
Miski amber kokar güllerin senin
Bir bakışın yüreğimi dağlıyor
Edan nazın beni sana bağlıyor
Aşkı sevdan ırmak gibi çağlıyor
Sürükler götürür sellerin senin
Yakışmış kakülün kaşın üstüne
Çifte gül takınmış döşün üstüne
Çimen’im baş koymuş döşün üstüne
İpek mi zülüfte tellerin senin
0 notes
turkiyehaberi · 1 year
Link
Balkan Şampiyonasında birincilik ve üçüncülük elde eden Yağmur Şevval Dursun ve Elif Burukoğlu’na Başkan Yüce bisiklet hediye etti.SAKAR...
0 notes
sakaryamilat · 3 years
Text
Tarım Sigortaları Hakkında Merak edilenler SATSO'da Anlatıldı
Tarım Sigortaları Hakkında Merak edilenler SATSO’da Anlatıldı
Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası Tarım ve Hayvancılık Komisyonu, aylık olağan toplantısında Tarım Sigortaları Havuzu (TARSİM) yetkililerini ağırladı. Online olarak gerçekleştirilen toplantıda TARSİM’in yeni uygulamaları hakkında bilgi alınarak fikir alışverişinde bulunuldu. SATSO Tarım ve Hayvancılık Komisyonu Başkanı Tarık Özbay öncülüğünde Komisyon üyelerinin katılımıyla gerçekleştirilen…
View On WordPress
0 notes
marmarabasin · 3 years
Text
Tarım Sigortaları Hakkında Merak edilenler SATSO'da Anlatıldı
Tarım Sigortaları Hakkında Merak edilenler SATSO’da Anlatıldı
Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası Tarım ve Hayvancılık Komisyonu, aylık olağan toplantısında Tarım Sigortaları Havuzu (TARSİM) yetkililerini ağırladı. Online olarak gerçekleştirilen toplantıda TARSİM’in yeni uygulamaları hakkında bilgi alınarak fikir alışverişinde bulunuldu. SATSO Tarım ve Hayvancılık Komisyonu Başkanı Tarık Özbay öncülüğünde Komisyon üyelerinin katılımıyla gerçekleştirilen…
View On WordPress
0 notes
eliifdicle · 5 years
Text
Bazı geceler birbirimizin ruhlarında uyurduk.
15 notes · View notes
golgelerdekaybolma · 3 years
Text
Kadir gecesi ramazanın son on gününde aranıyor, Rabbim hepimizi affına uğrayanlardan eylesin inşallah 🌹🌲🌹selâm ve duayla Allâh'a emanet olun
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
- KADİR GECESİ OKUNACAK DUA
Kadir Gecesi’nde yapılacak en mühim ibâdetlerden biri duâdır. Nitekim Peygamber Efendimiz de bize aşağıdaki duayı yapmamızı tavsiye etmişlerdir.
Hz. Ayşe şöyle dedi:
– Ey Allah’ın Resulü! Kadir gecesinin hangi gece olduğunu bilecek olursam, o gece nasıl dua edeyim? diye sordum.
Okunuşu: “Allahümme inneke afuvvün tuhibbul afve fa’fu annî”
Anlamı: “Allahım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin. Beni bağışla! diye dua et” buyurdu. (Tirmizî, Daavât 84. Ayrıca bk. İbni Mâce, Dua 5)
2- KAZA VE KADİR GECESİ NAMAZI
Hak dostları namaz borcu olanların mübârek gecelerde kaza namazı kılmalarını tavsiye etmişlerdir.
Kadir Gecesi Namazı:
Kadir Gecesi Namazını söyle tarifi
Evvelâ iki rekat namaz, her rekatta Fâtiha’dan sonra yedi kere İhlâs-ı şerîf okunacak, selâmdan sonra yetmiş kere istiğfar edilecektir. Sonra yine iki rekat namaz, her rekatta Fâtiha’dan sonra üç kere İhlâs ve selâmdan sonra şu duâ okunacak:
Anlamı: “Dâimâ ayakta ve uyanık olan zâtı tesbih ederim. Dâimâ vâr olan zâtı tesbih ederim. Hiçbir zaman gâfil olmayıp dâimâ muhafaza eden zâtı tesbih ederim. Cömert olup cimrilik yapmayan zâtı tesbih ederim. Cezâlandırmada acele etmeyip merhametle muâmele eden zâtı tesbih ederim. Allah’ı tesbih ederim, hamd Allah’a mahsustur, Allah’tan başka ilâh yoktur, Allah en büyüktür. Güç ve kuvvet ancak yüce ve azamet sahibi Allah’ın tevfîki iledir. Sen’i tesbih ederim ey Alîm, Sen’i tesbih ederim ey Azîm! Benim pek büyük olan günahlarımı mağfiret eyle!”
3- KUR’ÂN-I KERÎM OKUMAK
Kurʼân-ı Kerim’in fiilen indirildiği gece Kadir Gecesidir. Nitekim ayet-i kerimede buyrulur:
“Şüphesiz, biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.” (Kadir Sûresi 1-5)
Allah dostları bu gecelerde çokça Kur’ân-ı Kerîm okunmasını tavsiye buyurmuşlardır.
İbni Mesut’tan (r.a.) rivayet edildiğine göre, Resûlullah şöyle buyurdu:
“Kim Kur’ân-ı Kerîm’den bir harf okursa, onun için bir iyilik sevabı vardır. Her bir iyiliğin karşılığı da on sevaptır. Ben, elif lâm mîm bir harftir demiyorum; bilâkis elif bir harftir, lâm bir harftir, mîm de bir harftir.” (Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân 16)
İbni Abbâs’tan (r.a.) rivayet edildiğine göre, Resûlullah şöyle buyurdu:
“Kalbinde Kur’an’dan bir miktar bulunmayan kimse harap ev gibidir.” (Tirmizî, Fazâilü’l-Kur’ân 18)
4- TEVBE İSTİĞFAR ETMEK
Allah Teâla şirke düşmeyenlerin büyük günahlarını affedeceğini bu gecede müjdelemiştir. (bk. Müslim, Îman, 279)
Hazret-i Peygamber: “Ben, günde yüz kere istiğfâr ederim…” (Müslim, Zikir, 42) buyurmuşlardır.
5- SALAT U SELAM GETİRMEK
Resûlullah Efendimiz’e salavat getirmeyi Allah Teâla emretmiştir. Ayrıca hadis-i şeriflerde salavat getirenin bütün sıkıntılarının gideririleceği bildirilmiştir.
Ayet-i kerîmede buyrulur:
“Şüphesiz ki Allâh ve melekleri, Peygamber’e çokça salât ederler. Ey müminler! Siz de O’na salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin!” (el-Ahzâb, 56)
Übey bin Kâb (r.a.) diyor ki:
“Hazret-i Peygamber’e:
«– Yâ Resûlallâh! Ben sana çok salavât-ı şerîfe getiriyorum. Acaba bunu ne kadar yapmam gerekir?» diye sordum.
«– Dilediğin kadar yap.» buyurdu.
«– Duâlarımın dörtte birini salavât-ı şerîfeye ayırsam uygun olur mu?» diye sordum.
«– Dilediğin kadarını ayır. Ama daha fazla yaparsan senin için hayırlı olur.» buyurdu.
«– Öyleyse duâmın yarısını salavât-ı şerîfeye ayırayım.» dedim.
«– Dilediğin kadar yap. Ama daha fazla yaparsan senin için hayırlı olur.» buyurdu.
Ben yine:
«– Şu hâlde üçte ikisi yeter mi?» diye sordum.
«– İstediğin kadar. Ama artırırsan senin için iyi olur.» buyurdu.
«– Öyleyse duâya ayırdığım zamanın hepsinde sana salavât-ı şerîfe getirsem nasıl olur?» deyince:
«– O takdirde Allâh bütün sıkıntılarını giderir ve günahlarını bağışlar.» buyurdu.” (Tirmizî, Kıyâmet, 23)
7- HAMD ETMEK VE ŞÜKÜR HALİNDE BULUNMAK
Bu mübârek gecelerde Rabbimize çokça hamd etmeli ve şükür halinde bulunmalıyız.
27 notes · View notes
Text
Tumblr media
⭐ ⭐ ⭐ ⭐ ⭐
Yarım saat annesini görmese ağlayacak bir bebekti o,
elektrikler kesilse korkup annesine sarılacak bir bebekti, belki bir iki saat birşeyler yemese acıktım diye ağlayan bir bebekti o,
ama kurban olduğum Allah' ımın bir mucizesine hepimiz şahit olduk.
Tam 91 saat, koskoca 4 gün sonra enkaz altından sapasağlam çıktı.
Hz. Yusuf'u kuyuda bırakmayan Rabbim Elif ve Ayda'yı da bırakmamıştı elbette,
bize de nice dersler vermişti böylece; ne olursa olsun
Rahman ve Rahim olan Allah'tan umudunu kesme senin aklına hayaline sığmayanları ol deyince olduran bir Rabbin var.
Rızık konusunda endişe etme Rabbim nasip etmişse kör kuyuda, enkaz altında olsan bile O seni doyurur..
Ben olmazsam evladım ne yapar diye endişe etme,
O'nun sahibi elbette onu korur...
Hz Yunus (a.s) balığın karnında...
Hz Yusuf (a.s) kuyuda...
Hz İbrahim (a.s) Nemrut'un ateşinden...
Hz Musa (a.s) Kızıl Deniz de...
Enkaz yığınlarının altında kalan canları günlerce koruyup kollayan saklayan Yüce Rabbim!
Sen her şeye Kadirsin!
Yaratan sakladığını saklar,
taş duvarlar altında,
kuyuda,
ateşler içinde,
balığın karnında,
açık denizlerde... Hatta Ashab-ı Keyfi 300 yıl bir mağarada yemeden içmeden uyku hakkında saklamadı mı?
"La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minezzalim."
________________°🌺💞🌸°_________________
🎀
61 notes · View notes
aynurant · 3 years
Text
Tumblr media
Bakmayın akan kanlara, Kurban sevmektir
İçimiz de ki Tozlanmış yüreği silmektir
Kalbimizde ki İsmail’i Rabb uğruna kesmektir
Rahmana gidilen yolda, en değerli şeyini en yüce varlığa adamaktır
Sevmektir en sevilesi şeyi, bedel ödemektir hem de sevdan uğruna…
“Nereye gidiyorsun” diyen Hacer sesine meyletmemektir.
On taneden birini vermeyi göze almaktır.
Bizi var oluş konumuna yabancılaştırıcı tüm İsmaillerimize
Rahman’ın keskin kılıcını göstermektir İbrahim’ce…
“Sevmek” fedakârlık değil midir zaten… İçindeki tüm sevdalara “en has” sevdayı tanıtmaktır.
Bağırmaktır Mina’da.Koşmaktır Safa’da..
Ve varmaktır Hicr-i İsmail’e, Alın koymaktır, ermektir,
İçimizde ki tüm zincirleri kırmaktır
Zamanın Nemrutlarına İbrahim’ce bir duruştur, İçimizdeki Putlara ince bir vuruştur, Boyunlara asılan keskin bir baltadır.
Bir serenattır “Safa” tepesinden tüm sahraya
“Ey içimizde ki ve dışımızda ki “deger”olmaya çalışan tüm değersiz şeyler: Kendisinden gayrı Sevilmeye layık olmayan “Hüsna Mevlam” dururken, Çekilin önümden tüm Leyla’lar” diye bilmektir.
Akıtılan kan olmaktır Huda yolunda, Atılan Tekbir olmaktır İsmail boynunda
Bir elif miktarı uzatmaktır Teşrik tekbirlerini
Bismillahi ALLAH’u Ekber demektir…
Rahman ve Rahim olanın Kahhar sıfatını bellemektir
Şeytana gösterilen mecazi bıçaktır
Kesilmektir
Kanamaktır
Olmaktır
Akmaktır toprağın bağrına İsmail’ce
Sevmektir…
Mehmet DEVECİ
Bizleri Kurban Bayramı'na ulaştıran Yüce Allah (c.c.)'a Hamd olsun. Bayramımız mübarek olsun... 🌹🌹
7 notes · View notes
menemennpastirma · 3 years
Video
youtube
Elif Yıldırım - Gezsemde Dünyanın Dört Bucağını
Sözleri: Gezsem de dünyanın dört bucağını Vallahi gözüme gine boş gelir Gönül arzu eder dostu cananı Sızlar eski yaram gözden yaş gelir
El diyarı mesken olmaz insana Yürekten kul ise cananın sana Hal bilmez hoyratı sararsan cana Ağustos ayında başa kış gelir
Yüce dağlar yeşil çimen yol olsa Acem bahçeleri goncagül olsa Saçı sırma gül dudağı bal olsa Gönül istemezse dile daş gelir
#müzik #şarkı #türkü #canlı #akustik #saz #bağlama #aşıkhaşimi #elifyıldırım #gezsemdedünyanındörtbucağını
(Kaynak: https://youtu.be/0tdDogJTOkI)
2 notes · View notes
ilmisuffa · 4 years
Text
Tumblr media
Kadir Gecesi'nin Fazileti
Kur’ân-ı Kerimde bin aydan daha hayırlı olarak buyrulan bu gece (Kadir Sûresi 3) hakkında Peygamber Efendimiz: “Kadir gecesini, fazilet ve kudsiyetine inanarak ve sevabını yalnız Allah’tan bekleyerek ibâdet ve tâatle geçiren kimsenin -kul hakkı hâriç- geçmiş günâhları bağışlanır.” (Müslim, Müsâfirîn, 175) buyurmaktadır. Bu gecede yapılacak ibadet ve duaların kıymeti bin aydan evladır.
Kadir Gecesi yapılması tavsiye edilen dua ve ibadetler...
1- KADİR GECESİ OKUNACAK DUA
Kadir Gecesi’nde yapılacak en mühim ibâdetlerden biri duâdır. Nitekim Peygamber Efendimiz de bize aşağıdaki duayı yapmamızı tavsiye etmişlerdir.
Hz. Ayşe şöyle dedi:
– Ey Allah’ın Resulü! Kadir gecesinin hangi gece olduğunu bilecek olursam, o gece nasıl dua edeyim? diye sordum.
kadirduasi
Okunuşu: "Allahümme inneke afuvvün tuhibbul afve fa'fu annî"
Anlamı: “Allahım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin. Beni bağışla! diye dua et” buyurdu. (Tirmizî, Daavât 84. Ayrıca bk. İbni Mâce, Dua 5)
Kur’ân’da dualar için tıklayınız…
Hadislerde geçen dualar için tıklayınız....
2- KAZA VE KADİR GECESİ NAMAZI
Hak dostları namaz borcu olanların mübârek gecelerde kaza namazı kılmalarını tavsiye etmişlerdir.
Kaza ve Tüm Namazların kılınışı için tıklayınız…
Kadir Gecesi Namazı:
Mahmud Sami Ramazanoğlu Hazretleri Dualar ve Zikirler kitabında Kadir Gecesi Namazını söyle tarif ediyorlar:
Evvelâ iki rekat namaz, her rekatta Fâtiha’dan sonra yedi kere İhlâs-ı şerîf okunacak, selâmdan sonra yetmiş kere istiğfar edilecektir. Sonra yine iki rekat namaz, her rekatta Fâtiha’dan sonra üç kere İhlâs ve selâmdan sonra şu duâ okunacak:
131_1
Anlamı: “Dâimâ ayakta ve uyanık olan zâtı tesbih ederim. Dâimâ vâr olan zâtı tesbih ederim. Hiçbir zaman gâfil olmayıp dâimâ muhafaza eden zâtı tesbih ederim. Cömert olup cimrilik yapmayan zâtı tesbih ederim. Cezâlandırmada acele etmeyip merhametle muâmele eden zâtı tesbih ederim. Allah’ı tesbih ederim, hamd Allah’a mahsustur, Allah’tan başka ilâh yoktur, Allah en büyüktür. Güç ve kuvvet ancak yüce ve azamet sahibi Allah’ın tevfîki iledir. Sen’i tesbih ederim ey Alîm, Sen’i tesbih ederim ey Azîm! Benim pek büyük olan günahlarımı mağfiret eyle!”
3- KUR’ÂN-I KERÎM OKUMAK
Kurʼân-ı Kerim’in fiilen indirildiği gece Kadir Gecesidir. Nitekim ayet-i kerimede buyrulur:
"Şüphesiz, biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir." (Kadir Sûresi 1-5)
Allah dostları bu gecelerde çokça Kur'ân-ı Kerîm okunmasını tavsiye buyurmuşlardır.
İbni Mesut’tan (r.a.) rivayet edildiğine göre, Resûlullah şöyle buyurdu:
“Kim Kur’ân-ı Kerîm’den bir harf okursa, onun için bir iyilik sevabı vardır. Her bir iyiliğin karşılığı da on sevaptır. Ben, elif lâm mîm bir harftir demiyorum; bilâkis elif bir harftir, lâm bir harftir, mîm de bir harftir.” (Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân 16)
İbni Abbâs’tan (r.a.) rivayet edildiğine göre, Resûlullah şöyle buyurdu:
“Kalbinde Kur’an’dan bir miktar bulunmayan kimse harap ev gibidir.” (Tirmizî, Fazâilü’l-Kur’ân 18)
4- TEVBE İSTİĞFAR ETMEK
Allah Teâla şirke düşmeyenlerin büyük günahlarını affedeceğini bu gecede müjdelemiştir. (bk. Müslim, Îman, 279)
Hazret-i Peygamber: “Ben, günde yüz kere istiğfâr ederim...” (Müslim, Zikir, 42) buyurmuşlardır.
Tevbe ve İstiğfar Nedir? Okumak için tıklayınız...
Seyyidü’l-İstiğfâr Duası için tıklayınız...
5- SALAT U SELAM GETİRMEK
Resûlullah Efendimiz'e salavat getirmeyi Allah Teâla emretmiştir. Ayrıca hadis-i şeriflerde salavat getirenin bütün sıkıntılarının gideririleceği bildirilmiştir.
Ayet-i kerîmede buyrulur:
“Şüphesiz ki Allâh ve melekleri, Peygamber’e çokça salât ederler. Ey müminler! Siz de O’na salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin!” (el-Ahzâb, 56)
Übey bin Kâb (r.a.) diyor ki:
“Hazret-i Peygamber’e:
«– Yâ Resûlallâh! Ben sana çok salavât-ı şerîfe getiriyorum. Acaba bunu ne kadar yapmam gerekir?» diye sordum.
«– Dilediğin kadar yap.» buyurdu.
«– Duâlarımın dörtte birini salavât-ı şerîfeye ayırsam uygun olur mu?» diye sordum.
«– Dilediğin kadarını ayır. Ama daha fazla yaparsan senin için hayırlı olur.» buyurdu.
«– Öyleyse duâmın yarısını salavât-ı şerîfeye ayırayım.» dedim.
«– Dilediğin kadar yap. Ama daha fazla yaparsan senin için hayırlı olur.» buyurdu.
Ben yine:
«– Şu hâlde üçte ikisi yeter mi?» diye sordum.
«– İstediğin kadar. Ama artırırsan senin için iyi olur.» buyurdu.
«– Öyleyse duâya ayırdığım zamanın hepsinde sana salavât-ı şerîfe getirsem nasıl olur?» deyince:
«– O takdirde Allâh bütün sıkıntılarını giderir ve günahlarını bağışlar.» buyurdu.” (Tirmizî, Kıyâmet, 23)
Salavatın nasıl getirildiğini öğrenmek için tıklayınız...
7- HAMD ETMEK VE ŞÜKÜR HALİNDE BULUNMAK
Bu mübârek gecelerde Rabbimize çokça hamd etmeli ve şükür halinde bulunmalıyız.
Âyet-i kerîmede “Ölümsüz ve daima diri olan Allah’a güvenip dayan. Onu hamd ile tesbih et!...” (Furkân sûresi, 58) buyrulmaktadır.
Resûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Meşrû işlere Allah’a hamd ile başlanmazsa hayır ve bereketi kesilir.” (İbn-i Mâce, Nikâh, 19; Ebû Dâvud, Edeb, 18)
“Şükür, îmânın yarısıdır...” (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 107)
“Cenâb-ı Hakk’ın nîmetlerine hamd ü senâ, insanı nîmetin zevâlinden emîn kılar.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağir, no: 3836)
“Allah’a hamdetmek şükrün başıdır. Allah’a hamdetmeyen bir kul O’na şükür etmemiştir.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağir, no: 3835)
8- ALLAH’I ÇOKÇA ZİKRETMEK
Mübârek gecelerde Rabbimizi zikretmeye daha çok önem verilmelidir.
Âyet-i kerîmede buyrulur: “Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle, sabah-akşam Rabbini an. Gâfillerden olma!” (el- A’râf, 205)
“Rabbinin ismini zikret ve bütün varlığınla O’na yönel.” (el-Müzzemmil, 8)
“…Allâh’ı zikretmek, elbette en büyük (ibâdet)’tir…” (el-Ankebût, 45)
Allâh Resûlü şöyle buyurur:
“Allâh’ı sevmenin alâmeti, Allâh Teâlâ’yı zikretmeyi sevmektir.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, II, 52)
“Yeryüzünde Allâh Allâh diyen biri var oldukça, kıyâmet kopmayacaktır.” (Müslim, Îmân, 234/148)
Zikrin Çeşitleri için tıklayınız...
9- SADAKA VERMEK
Allah yolunda infakta bulunup sadaka vermenin kişiyi pek çok tehlike ve belâlardan muhâfaza edeceği, buna ilâveten sadaka sahibini muhabbetullâh’a nâil eyleyeceği unutulmamalıdır. Bu müstesnâ geceler de sadaka vermeye en güzel vesilelerdir.
Zira Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur:
“Allah yolunda infâk edin! Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Bir de ihsanda bulunun. Zira Allah, muhsinleri (iyilikte bulunan, işini güzel yapan ve ihsan şuuru ile yaşayanları) sever.” (el-Bakara, 195)
Efendimiz zengin-fakir her mü’mini infâka teşvik eder; bir hurmadan başka bir şeyi olmayan için; “Yarım hurmayla da olsa cehennem ateşinden korunun, onu da bulamazsanız güzel ve hoş bir söz ile korunun.” buyururdu. (Buhârî, Edeb, 34)
66 notes · View notes
horozmehmetemin · 3 years
Text
Tumblr media
ALLAHIN İSMİNİ VERDIM EVİNİZDE KOCALARINIZIN HER ISTEDİĞİNİ YAPIN.O ZAMAN GÖRÜN KADINA ŞİDDET OLURMU.KOCANIZ SİZE LAF SÖYLERSE İTIRAZ ETMEYIN HEMEN YAPIN EMRİN BAŞIM ÜSTÜNE KOCACIĞIM DEYİN.KURAN NİSA SÜRESI 34 AYET DİYORKİ KADIN KOCASINA İTAATKAR OLACAK.
NISA SURESI 34 AYET MEALI.. Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılmasına bağlı olarak ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar. Sâliha kadınlar Allah’a itaatkârdırlar. Allah’ın korumasına uygun olarak, kimsenin görmediği durumlarda da kendilerini korurlar. (Evlilik hukukuna) baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve onları dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.KOCA-KARI ARASINDAKİ MUNASEBETLE ALAKALI BİR AYET
"Erkekler, kadınlar üzerine hâkimdir (onların reisidir)ler. (Bu,) Allah’ın(insanlardan) bazılarını (erkekleri), bazısından (kadınlardan) üstün kılması ve (erkeklerin kendi) mallarından sarf etmeleri sebebiyledir. Sâliha kadınlar ise, itâatkâr olanlardır. Allah’ın(kendilerini) korumasına mukabil, gaybı (kocasının yokluğunda, koruması gerekenleri)muhâfaza eden kadınlardır. İtâatsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince, artık onlara nasîhat edin; sonra (bu fayda etmezse) onları yataklar(ın)da yalnız bırakın; sonra (yine dinlemezlerse fazla incitmeden)dövün! Fakat size itâat ederlerse, artık (onları incitmek için) aleyhlerine bir yol aramayın! Şübhesiz ki Allah, Aliyy (pek yüce olan)dır, Kebîr (çok büyük olan)dır." (Nisa, 34)
Burada dövmek kelimesinden ne anlayabiliriz, daha da önemlisi bunu nasıl açıklayabiliriz?
CEVAP.
FAHREDDİN RAZİ HAZRETLERİNİN TEFSİRİNDE GEÇEN İZAH.
KOCA AİLENİN REİSİDİR
"Erkekler kadınlar üzerine hâkimdirler. Çünkü Allah onlardan bazısını (erkekleri), bazısından (kadınlardan) üstün kılmıştır. Çünkü onlar (erkekler) mallarından infak ederler. İyi kadınlar itaatli olanlardır. Allah kendilerini nasıl koruduysa onlar da öylece mahremiyeti koruyanlardır. Şerlerinden, serkeşliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince, onlara (önce) öğüt verin. (Vazgeçmezlerse) kendilerini yataklarında yalnız bırakın. (Yine kâr etmezse) dövün. Size İtaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür" (Nisa, 34).
Erkeğin Mirastaki Üstünlüğü, Kadının İnfak ve Mehir Üstünlüğü İle Dengelenmiştir
Bil ki Allah Teâlâ, "Allah'ın, kiminizi kiminizden üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri temenni etmeyin" (Nisa, 32) buyurup, biz de bu âyetin sebeb-i nüzulünün, kadınların, Hak Teâlâ'nın erkekleri kendilerine miras hususunda üstün kılması konusunda ileri-geri konuşmaları olduğundan bahsedince, bundan dolayı Allah Teâlâ bu âyette, her ne kadar birbirlerinden istifade hususunda kadın-erkek müsâvî olsalar da, erkekler kadınlara hakim oldukları için, erkekleri mirasta kadınlara üstün kıldığını, bundan dolayı erkeklere, kadınların mihirlerini vermelerini ve onların geçimlerini temin etmelerini emrettiğini bu âyette zikretmiştir. Böylece iki taraftan birinde olan üstünlük, diğer tarafın üstünlüğü ile denk olmuş olur. Binaenaleyh sanki arada herhangi bir üstünlük yok gibidir. İşte âyetin, kendinden öncekilerle münasebetinin izahı budur. Âyetle ilgili birkaç mesele vardır:
Erkeğin Hakimliğine Dair Hükmün Nüzul Sebebi
"Kavvâm", işi bi-hakkın yapan kimse demektir. Kadının işlerini hakkıyla yerine şetirip, onu korumaya itinâ gösteren kimse için de, denilir. İbn Abbas (r.a), bu âyetin Muhammed İbn Seleme'nin kızı ile ensârın ileri gelenlerinden biri olan kocası Sa'd b. Rebi' hakkında nazil olduğunu söylemiştir. Zira Sa'd ona bir tokat atmış, o da kocasının yatağını hemen terkederek, kocasının tokadının izi yüzünde olarak Hz. Peygamber (s.a.s)'e getip, kocasının kendisini tokatladığını şikayet etmiştir. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s) "Ondan kısas iste" dedi, sonra da, "sabret, (vahiy) bekliyorum" dedi. İşte bunun üzerine, "Erkekler kadınlar üzerine hâkimdirler..." âyeti nazil olmuştur. Bu, "Erkekler kadınları terbiye etme ve onlara müdahale etme hususunda hakimdirler" demektir. Böylece Cenâb-ı Hak sanki erkeği, karısı üzerinde bir reis ve hükmü geçen birisi kabul etmiştir. Bu âyet nazil olunca Hz. Peygamber (s.a.s), "Biz birşey istedik, Allah da birşey istedi. Allah'ın istediği daha hayırlıdır" buyurdu. Böylece Cenâb-ı Allah, Hz. Peygamber (s.a.s)'tn söylediği kısas hükmünü kaldırmış oldu. Daha sonra o, erkeklerin kadınlara hakim olduğunu ve erkeklerin emrinin onlar yanında geçerli olması gerektiğini belirtince, bunun şu iki sebepten dolayı olduğunu beyân buyurmuştur:
Erkeği Kadından İleri Kılan Sebepler
Birinci Sebep: Cenâb-ı Hakk'ın, "Çünkü Allah onlardan bazısını (erkekleri), bazısından (kadınlardan) üstün kılmıştır" buyruğu ile belirttiği husustur. Bil ki erkekler pekçok yönden kadınlardan üstündür. Bunların bir kısmı hakiki sıfatlar, bir kısmı ise şer'i hükümlerdir. Hakikî sıfatlara gelince, bil ki hakikî üstünlüğün neticesi şu iki şeye dayanır:
a) Bilgi (ilim),
b) Kudret (güç-kuvvet)..
Erkeklerin akıllarının ve bilgilerinin daha çok olduğu hususunda şüphe yoktur. Yine erkeklerin güç ve meşakkatli işlere karşı kuvvetlerinin daha fazla olduğu hususunda da şüphe yoktur. İşte bu iki sebepten ötürü akıl, sebat, kuvvet, genel manada yazı yazma, binicilik ile atıcılık, peygamberler ile alimlerin erkeklerden oluşu, gerek büyük gerek küçük imametin (namaz imamlığı ve devlet başkanlığının) erkeklere verilmiş olması; cihad, ezan, hutbe, itikaf, had ile kısas hususlarındaki şahadet -ki bu sayılanlar alimlerce ittifakla kabul edilmiştir-, Şafiî (r.h)'ye göre evlilik, mirastaki hissenin fazlalığı, mirasta asabe oluş, gerek kasten gerekse hataen adam öldürmede diyeti yüklenme, kasame, nikahta velayet, talak, ric'at (talaktan dönüş), birden çok kadınla evlenebilme ve doğan çocukların erkeklere nisbet edilmesi hususlarında, erkeklerin kadınlardan üstünlüğü söz konusudur. Bütün bunlar, erkeklerin kadınlardan üstün olduğuna delâlet eder.
İkinci sebep: Cenâb-ı Hakk'ın, "Ve çünkü onlar (erkekler) mallarından İnfâk ederler" buyruğu ile belirttiği husustur. Bu, "Erkekler, kadınlara mehir verip, onların nafakalarını (geçimlerini) temin ettikleri için daha üstündürler" demektir.
Sonra Allah Teâlâ kadınları iki kısma ayırıp, sâlih olanları İyi kadınlar itaatli olanlardır. Allah kendilerini nasıl koruduysa onlarda öylece mahremiyeti koruyanlardır" diye tavsif etmiştir. Bu ifâde ile ilgili bazı meseleler var:
Birinci Mesele
Kadının Kocasına İtaatı ve Onun Nasıl Koruyacağı
İki izah şekli vardır!
a) "Kânitâtün", Allah'a itaat edenler; "hâfizâtün" ise, kocalarının haklarını yerli yerince yerine getirenler demektir.
Allah kendi hakkının ifâsını önce zikretmiş, sonra da buna Kocanın hakkının yerine getirilmesini eklemiştir.
b) Kadının durumu, ya kocası bulunduğu zaman, veyahut da kocasının yanında olmadığı zaman nazar-ı dikkate alınır. Kocası yanında iken kadının durumunu "kânitât" (itaatkâr)" diye tavsif etmiştir. "Kunût" kelimesinin asıl manası, devamlı itaattir. Buna göre mana, "Onlar, kocalarının hakkını hakkıyla yerine getirirler"şeklinde olur. Her ne kadar bu ifâde zahiren bir haber ise de, bundan kadınların kocalarına itaat etmelerinin zımnen emredildiği anlaşılır.
Bil ki kadın, ancak kocasına itaat ettiği zaman "sâliha" olabilir. Çünkü Cenâb-ı Hak, "Salih (iyi) kadınlar, itaatli olanlardır" buyurmuştur ki cemî kelimenin başında elif-lâm, "istiğrak" ifâde eder. Bu da her sâliha kadının, kocasına itaat etmesi gerektiğini gösterir.
Vahidî (r.h) ise: "Kunût, taat manasınadır. Bu kelime, hem Allah'a itaate, hem de kocalara itaate şamil olan umûmî bir ifâdedir."
Kocası yanında değilken kadının durumunu da Cenâb-ı Hak, "(Onlar), göze görünmeyeni koruyanlardır" diye anlatmıştır. Bil ki "gayb", şahadetin (görünenin) zıddıdır. Bundan o kadınların, kocaları yok iken de kendilerini saklayıp korudukları mânası çıkar. Bu koruma şu manalara gelir:
a) Kadın, zina etmesi sebebi ile kocasına bir utanç ve çocuğuna da başkasının nutfesinden (menisinden) meydana gelme (veled-i zina olma) gibi bir ar bulaşmasın diye, kendisini zinadan korur.
b) Kadın kocasının malını, zayi olmaktan korur.
c) Kadın, kocasının evini uygun olmayan şeylerden ve kimselerden korur. Hz. Peygamber (s.a.s)'in "Kadınların en hayırlısı kendisine baktığında seni mesrur eden, emrettiğinde sana itaat eden, yanında bulunmadığın zaman, malını ve kendisine emanet ettiğin namusunu koruyandır" buyurup, bu âyeti okuduğu rivayet edilmiştir.
Üçüncü Mesele
Hak Teâlâ'nın, ifâdesindeki hakkında şu İki izah yapılmıştır:
1- Bu kelime, (ki o) manasına ism-i mevsul olup, kendisine râcî olacak zamir hazfedilmiştir. Bunun takdiri, "Allah'ın onlar için koruduğu şey sebebi ile..." şeklindedir. Buna göre mana, "Allah'ın, erkeklere kadınlar hakkında âdil olmalarını, onları iyi bir şekilde tutmalarını ve onlara mehirlerini vermelerini emrederek, kocaları üzerindeki haklarını muhafaza etmesine karşılık, kadınların da kocalarının haklarını muhafaza etmeleri gerekir" şeklindedir. Binâenaleyh âyetteki tabiri, sanki "Bu, şuna karşılıktır" yani "Bu, şunun mukabilindedir" denilmesi gibidir.
2- Bu U lafzı, mâ-i masdariyyedir ve takdiri, "Allah'ın muhafazası sebebi İle..." şeklindedir. Böyle olması halinde de şu iki izah söz konusudur:
a) "Onlar, Allah'ın kendilerini muhafaza etmesi sebebi ile, gaybta da kendilerini korurlar." Yani, "Allah'ın yardım ve muvaffakiyyeti olmadan, onların kendilerini korumaları kolay olmaz." Bu, masdarın failine izafesi babındandır.
b) "Kadın, Allah'ın hudûdlarını (hükümlerini) ve emirlerini muhafaza edip riayet etmesi sebebi ile, Allah da kendisini korur. Allah onu koruduğu için de, kadın kendisini gaybta da muhafaza edebilir. Zira kadın, Allah'ın mükellef tuttuğu şeylere gayret etmese ve Allah'ın emirlerini muhafaza edip tutma hususunda say-u gayret göstermeseydi, kocasına itaat edemezdi." Bu izaha göre de bu, masdarın mefûlüne muzaaf olması babından olmuş olur.
"İtaatsiz Serkeş Kadınlar"
Bil ki Allah Teâlâ "sâliha kadınlardan" bahsettikten sonra, sâliha olmayanları söz konusu ederek, "Şerlerinden, serkeşliklerinden korktu­ğunuz kadınlara gelince...' buyurmuştur.
Bil ki "havf" (korkma), istikbalde kötü bir şeyin olacağı zannedildiği zaman, kalpte meydana gelen bir halden ibarettir. Şafiî (r.h), "serkeşlik (geçimsizlik), bazan söz ile bazan da fiil ile olur. Meselâ söz ile olması, (daha önce) kendisini çağırdığında Efendim, buyur" diyen; kendisine seslendiğinde sözünü dinleyen bir tavırda iken, sonradan değişmesidir. Fiil ile olan ise, daha önce yanına girdiğinde ayağa kalkıp, emrine koşarken ve kendisini istediğinde güler yüzle yatağına gelirken, sonra birdenbire değişivermesidir. İşte bunlar, o kadının geçimsizliğinin (nüşûzunun) ve isyân ettiğinin emareleridir. Bu durumda onun geçimsizliği anlaşılır. Bu gibi şeylerin ortaya çıkışı, geçimsizlik (serkeşlik) endişesi duyurur" der. Nüşûz, kocaya isyan ve ona baş kaldırmadır. Bu kelimenin aslı, birşey yükseldiğinde Arapların (şey yükseldi) demelerine dayanır. Yüksek yer için (yüksek oldu) fiftnin kullanılması da bu manadadır.
İtaatsiz Kadına Yapılacak Muamele
Sonra Cenâb-ı Hak, "Onlara (önce) ögüt verin. (Vazgeçmezlerse) kendilerini yataklarında yalnız bırakın. (Yine kâr etmezse dövün" buyurmuştur. Bu ifâde ile ilgili birkaç mesele vardır:
Birinci Mesele
Şafiî (r.h) şöyle der: "Onlara öğüt, "Allah'tan kork, benim sende hakkım var. Bu tutumundan vazgeç. Bana itaat et­menin farz olduğunu bil" ve benzeri sözlerle olur. Bu öğüt­lerin yeterli olması umulduğu için, erkek kadını bu noktada dövmez. Eğer kadın serkeşliğinde ısrar ederse, o zaman onu yatağında terkeder. Buna onunla konuşmama da dahildir. Erkek onunla konuşmamayı üç günden daha fazla sürdürmez. Erkek onu yatağında yalnız bıraktığı zaman, eğer kadın kocasını seviyorsa, bu durum ona güç gelir ve böylece geçimsizliği bırakır. Yok eğer kocasına kızıyor ve buğzediyor ise, bu yalnız bırakma kadının işine gelir. Bu da kadının nüşûzunun (serkeşliğinin) had noktada olduğunun bir delilidir."
Alimler arasında, kadını yatağında terketmeyi, "Onunla cinsî münasebette bulunmama" manasında alanlar vardır. Çünkü terketmenin, "yataklarında" yalnız bırakma şeklinde ifade edilişi bunu gösterir. Yatakta yalnız bırakılma noktasında kadın hâlâ geçimsizlik-ederse, kocası onu dövebilir. Şafiî (r.h), dövmenin mubah olduğunu ancak dövmemenin daha efdal olduğunu söylemiştir.
Hz. Ömer (r.a)'in, "Ey Kureyşliler, erkeklerimiz kadınlarına hâkimdi- Medine'ye geldiğimizde, onların kadınlarının erkeklerine hâkim olduğunu gördük. Kadınlarımız onların kadınları ile içli-dışlı oldular. Bundan dolayı da kocalarına karşı serkeşlik edip baş kaldırdılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v)'e gelip, "Kadınlar, kocalarına baş kaldırıyorlar" dedim. O da, kadınları dövmeye müsaade etti. Derken Hz. Peygamber'in hanımlarının odalarının etrafında, kocalarından şikayet eden birçok kadın görünmeye başladı. Bunun üzerine Hz.( Peygamber (s.a.s), "Yemin olsun ki bütün gece Muhammed ailesinin etrafında, herbiri kocasını şikayet eden, yetmiş kadın dönüp dolaştı. Halbuki sizler, o kadınlarını dövenlerin, hayırlılarınız olduğunu göremezsiniz" buyurdu ki bu, "Hanımlarını dövenler, dövmeyenlerden daha hayırlı değillerdir" demektir.
Şafii (r.h) şöyle der: "Bu hadis, kadınları dövmemenin daha evlâ olduğuna delâlet eder. Fakat kocası kadını dövdüğünde, bu dövmenin, kadının bedeninin ayrı ayrı yerlerine vurulmak, peşpeşe aynı yere vurmak ve güzellik mahalli olan yüze vurmaktan sakınmak şeklinde olup, ölümüne sebebiyet verecek şekilde olmaması ve kırk vuruştan az olması gerekir." Bazı alimlerimiz bu dövmenin, köle hakkında tam bir ceza olacağı için yirmi vuruştan az olması gerektiğini; bazıları da, bu dövmenin, bükülmüş bir bez veya el île olacağını, kamçı ve sopa ile olmaması gerektiğini söylemişlerdir.
Netice olarak bu konuda, işi alabildiğine hafif tutmak gerekir. Ben de derim ki: Allah Teâlâ, önce öğüt, sonra yatakta yalnız bırakma, daha sonra da dövmeyi zikretti. Bu da bunların en hafifi ile maksad yerine geldiği zaman, onunla yetinmenin vacip olup, en zor yola baş vurmamak gerektiği hususunda açık bir dikkat çekmedir. Allah en iyi bilendir.
Ayette Zikredilen Sıraya Uymanın Matlup Olup Olmadığı
Alimlerimiz ihtilaf edip bazıları, "Bu âyetin hükmü, (zikredilen şeylerin) tertibine göredir. Zira ifâdenin zahiri her ne kadar üçünün de birlikte yapılacağını gösterse bile, âyetten anlaşılan bunlar arasında bir sıraya riayet etmeyi göstermektedir. Mü'minlerin emiri Hz. Ali (r.a) şöyle demek­tedir: "Adam, hanımına önce sözle nasihat eder. Eğer vazgeçerse, erkeğin daha ileri gitmesine yol yoktur. Eğer kadın huysuzluğunda diretirse, erkek onu yatağında yalnız bırakır. Eğer yine diretirse onu döver. Dövme de kâr etmez ise, iki taraf hakemlerini gönderir" demişlerdir.
Diğer bazı alimlerimiz de, "Bu tertip, geçimsizlikten endişe duyulduğu zaman gözetilir. Fakat geçimsizlik iyice su yüzüne çıkınca, bu üç şeyi birlikte yapmada bir beis yoktur" demişlerdir. Mezhepte muhtar olan kavle göre erkeğin, geçimsizlikten endişe duyduğunda, kadına öğüt verme hakkı vardır. Fakat bu durumda erkek onu yatağında yalnız bırakabilir mi? Bu kesin değildir. Amma geçimsizlik başgösterdiğinde koca kadına nasihat edebildiği gibi, isterse onu yatağında yalnız bırakıp dövebilir de.
Âyetin İlahî Vasıflarıyla Bitmesindeki Hikmet
Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Yani onlar bu terbiye etme esnasında geçimsizliklerinden vazgeçip, itaat ederlerse, işi yokuşa sürmek ve eziyet etmek maksadıyla onlan dövmeye ve onları yataklarında yalnız bırakmaya bir yol aramayınız. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür" buyurmuştur. Allah'ın yüceliği, cihet bakımından değil ve büyüklüğü cüsse bakımın­dan değildir. Aksine O, bütün mümkinât hakkında kudretinin mükemmel ve meşîetinin geçerli olması bakımından yüce ve büyüktür.Allah Teâlâ'nın âyetin sonunda bu iki sıfatını getirmesi, son derece yerindedir. Bu, şu bakımlardan yerinde ve güzeldir:
a) Bu ifâdenin maksadı, kocaları hanımlarına zulmetmeleri konusunda tehdid etmektir. Bunun manası, "Her ne kadar kadınlar sizin zulmünüzü defetme hususunda zayıf, haklarını alma hususunda âciz iseler de, Allah Teâlâ yüce, Kahir, Büyük ve Kadirdir. Onların haklarını sizden alır ve onlar için adaletini icra eder. Binaenaleyh onlardan daha güçlü kuvvetli ve derece bakımından daha yüksek olmanız sebebi ile aldanmayınız" şeklindedir.
b) Onlar size itaat ettiklerinde, daha güçlü ve kuvvetli olduğunuz için, onlara zulmetmeyiniz. Çünkü Allah da sizden yüce ve herşeyden büyüktür. O, hak olmayan şeylerle mükellef tutmaktan münezzeh ve beridir.
c) Allah Teâlâ yüce ve büyük olmasına rağmen, sizi ancak gücünüzün yeteceği şeylerle mükellef tutuyor. İşte siz de aynı şekilde, o kadınları, sizi sevmekle mükellef tutmayınız. Çünkü onlar buna güç yetiremezler.
d) Allah, yüce ve büyük olmasına rağmen, isyankâr kimseyi, tevbe ettiği zaman, sorumlu tutmuyor ve hatta onu bağışlıyor. Binaenaleyh kadın geçimsizliğine pişman olup bu huyundan vazgeçtiğinde, sizler onun tevbesini kabul edip onu cezalandırmamaya daha lâyıksınız.
e) Allah Teâlâ, yüce ve büyük olmasına rağmen, kulların zahirî halleri ile yetiniyor ve onların içlerindekini ortaya dökmüyor. Binâenaleyh kadınların zahirî halleri ile yetinip, onların kalplerindeki sevgi ve buğzu araştırmamanız sizin için daha uygun bir davranıştır.
ELMALILI TEFSİRİNDE GEÇEN İZAH
"Erkeklerin mirasta hak ettikleri paylarının fazla olmasının hikmeti erkekler ve özellikle tam erkek olan erkekler, kadınlar üzerinde hakimdirler, onların üstlerinde dururlar, işlerine bakarlar, dikkatle gözetir, muhafaza ederler; kahyaları, müdürleri, koruyucuları, amirleridirler. Küçükler de buna adaydırlar.
KAVVAM; "kâim"in mübalağası olup den alınmıştır. Bir kadının işine bakan ve korunmasına önem veren ve işlerini idare edene "Kayyimü'l-mer'eti" ve daha kuvvetli olarak "Kavvâmü'l-mer'eti" denilir. Bu deyim, erkeğin kadına hakimiyyetini ve fakat rastgele değil "Milletin efendisi, onlara hizmet edendir." mânâsı üzere hizmetçilikle karışık bir hakimiyetini ifade eder. Bundan dolayı bir taraftan erkeğin üstünlüğünü anlatırken diğer taraftan da kadının değer ve üstünlüğünü bildirir. Ve bu ayırım içinde eşitlik iddiasını kaldırarak karşılıklı olarak farklı bir eşitlik metoduyla öyle bir birlik sağlar ki, bu durum sultan ile ümmet arasındaki karşılıklı haklara benzeyecek ve bu şekilde aile terbiyesi, toplum terbiyesi ve siyasi terbiyenin bir başlangıcı olacaktır. Bunun için Kadı Beydâvî un tefsirinde der ki, "Valiler, halkı idare ettikleri gibi onlar da kadınları öyle idare ederler." Şimdi bu esas da biri Allah tarafından verilen, diğeri çalışmakla kazanılan iki sebebe bağlanarak buyuruluyor ki: Çünkü erkekler ve kadınların bir kısmını diğerine yaratılış açısından üstün kılmıştır. zamirinin delalet ettiği mânâ ile bundan erkeklerin kadınlara üstünlüğü ve tercihleri anlaşılmakla beraber âyetin öyle güzel bir açıklaması vardır ki, bu üstünlük ve değeri, "Allah o erkekleri kadınlara üstün kılmıştır." diye mutlak surette erkeklere tahsis etmemiş, kapalı olarak bazısının diğer bazısına üstünlüğünü ifade etmiştir. Bu ise, erkeğin kadında bulunmayan, yaratılıştan var olan bir takım üstünlüklere sahip olduğu gibi, aynı zamanda kadının da erkekte bulunmayan yaratılıştan var olan bazı üstün vasıflara sahip olduğunu ve bundan dolayı her ikisinin birbirine değişik yönlerden muhtaç olduklarını ve bu şekilde erkekle kadının yaratılıştan farklı ve karşılıklı olarak birbirlerinden üstünlükleri olduğu gibi, her erkeğin ve aynı şekilde her kadının da seviyelerinin bir olmadığını ve bundan dolayı her erkeğin, her kadın ile tek olarak mukayese edilemeyeceğini ve bununla birlikte bütün bunlar toptan karşılaştırılınca kadınların erkeklere ihtiyacının, erkeklerin kadınlara ihtiyacından daha fazla olduğunu ifade eder. Ve açıklandığı üzere esas üstünlük ölçüsü olan kazanma ve mal edinme açısından erkek, faaliyet gösterme yeteneğine sahip; kadın ise itaat duygusu ve kabiliyet yönünden ince ruhlu ve çekici bir yaratılışa sahip olup bunun için erkeklerin kuvveti ile korunmaya ve muhafaza edilmeye daha fazla muhtaçtır. Ve bundan dolayı sonuç olarak genel bir şekilde üstünlük ve faziletin erkek tarafında bulunduğunu, amirlik ve idarecilik yetkisinin, hakkıyla erkek olan erkeklere verilmesi ve kadınların onlara itaat etmesi, hem bir hak ve hem de kadınların menfaatlerinin gereği olduğunu pek beliğ özlü bir ifade ile anlatır. Ve işte erkeklerin peygamberlik, imamet (imamlık, devlet başkanlığı, valilik, şeair-i İslâm, yani İslâm'ın önemli prensiplerini gerçekleştirmek), kısas cezalarında şahitlik etmek, cihadın kendilerine vacib olması, cumanın vacib olması, ezan, hutbe, itikaf, asabelik (mirasın tamamını alan kimse), hata ile ve kasame öldürmelerinde kan bedelini yüklenmesi, ricat boşanmasında bağımsız hareket etmesi gibi bir takım özellikler, haklar ve vazifeler ile üstün olmaları da bu örneklerden bazılarıdır. "kadınlar üzerine hakimler." olarak ailede başkanlık hakkına sahip olmalarının bir sebebi, bu yaratılıştan olan üstünlük; biri de erkeklerin mallarından bir kısmını mehir ve nafakaya harcamaları meselesidir.
Çalışılarak elde edilen bu sebeb de öncekine bağlıdır. Ve kadınların mirastan paylarının yarım olması özellikle bu sebeple ilgilidir. Ve bunda kadınların faydası, mirasta erkeklere eşit olmalarından çok fazladır. Şu halde hanımının hakkını vermeyen, kadının malına göz diken ve aile için harcama vazifesini yapmayan ve ailesinin ırz ve namusunu korumayan erkekler erkeklerden sayılmazlar. Şüphesiz ki, bu vazifelerini yapan erkeklerin de kadınlar üzerinde hakimiyyet sahibi olmaları ve onlardan itaat ve bağlılık beklemeleri meşru bir haklarıdır. Bundan dolayı saliha olan kadınlar da Allah'a itaat ederler. Kocalarının huzurunda hazır olarak bekleyip haklarına riâyet ederler. Kocalarının gıyabında can, mal, namus, itibar (onur) ve aile sırları gibi korunması lazım gelen hususları Allah'ın korumasına dayanarak korurlar. Çünkü Allah bunun korunmasını emretmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'den rivâyet edilmiştir ki: "Kadınların hayırlısı o kadındır ki, baktığın zaman seni sevindirir, emredersen itaat eder, gıyabında bulunduğun zaman da seni malında ve nefsinde korur." buyurmuş ve bu âyeti okumuştur. Bu âyetin de yukarda açıklanan Hz. Ümmü Seleme'nin sözü üzerine indirildiği söylenmiş ise de bunun asıl iniş sebebi şu şekilde rivayet olunur: "Ensar'ın ileri gelenlerinden Sâd b. Rebia'ya karşı hanımı Habibe binti Zeyd b. Züheyr ve bir rivâyete göre Habibe binti Muhammed b. Seleme isyan etmiş, o da bir tokat vurmuş, bunun üzerine babası kızını almış, Hz. Peygambere gidip şikayet etmiş. Hz. Peygamber de "Mutlaka ondan kısasını (öcünü) alırız." buyurmuştu. Bunun üzerine bu âyet indirildi. Peygamber (s.a.v.) de: "Biz bir şeyi yapmak istedik, Allah'da diğer bir şeyi irade etti ve şüphe yok ki, iyilik Allah'ın irade ettiği şeydedir." dedi. Bu sebeple salih kadınları açıkladıktan sonra kocalarına karşı gelen kadınlar hakkında buyuruluyor ki: Ey hakim olan ve hanımlarının haklarını veren kocalar! Kafa tutup, itaatsizlik etmelerinden korktuğunuz, korkacak bir belirti hissettiğiniz karılara gelince:
NÜŞÛZ: Aslında lugatte yükseklik ve tümseklik mânâsından alınarak kadının kocasına kafa tutup baş kaldıracak bir durum almasıdır ki, sözde kendisini yüksek sayıp itaatını ortadan kaldırmış olur. Bunu açıklamak için büyük müfessirlerden şu açıklamalar yapılmıştır: Kadının nüşûzu kocasına isyan etmesi (İbnü Abbas), koku sürünmemesi, kocasını birleşmekten men etmesi, önceleri kocasına yaptığı muameleyi değiştirmesi (Ata), kocasından hoşlanmaması (Ebu Mensur), kocasının şer'î mesken olarak belirlediği konutta beraber oturmaktan kaçınıp onun istemediği bir yerde oturmasıdır (denilir) ki, bu mânâlar az çok birbirlerine yakındırlar.
Böyle bir durum karşısında önce bunlara vaaz ve nasihat ediniz. İkinci olarak onların yataklarından ayrılın. Üçüncü olarak onları hafifçe ve kusur bırakmayacak bir şekilde biraz dövünüz.
Bunun üzerine size itaat ederlerse artık onlara saldırmak için aleyhlerine başka bir yol aramayınız, ve meydana gelmiş kusurlarını olmamış gibi sayınız. "Çünkü günahtan tevbe eden günahı olmayan gibidir." Mutlaka şunu kesinlikle bilmeliyiz ki Allah Teâlâ pek yüksek ve pek büyüktür. Bundan dolayı Allah'tan korkunuz da kadınlara karşı size vermiş olduğu kuvveti kötüye kullanmayınız. Allah'ın size karşı gücü, sizin kadınlara karşı gücünüzden çok fazladır. Ve sizin Allah'a karşı günahlarınız, kadınların size karşı işledikleri suçlarından daha çok ve daha küstahçasına olduğu halde, Allah sizin tevbelerinizi kabul ve günahlarınızı affederken size itaat eden hanımlarınızın meydana gelen kusurlarını nasıl affetmezsiniz ve nasıl olur da onlara saldırmak için bahane arar durursunuz? Diğer bir mânâsı şöyledir: Allah zulümden ve haksızlıktan yüce bir ululuk sahibidir. Bundan dolayı onun şanının yüceliği ve ululuğu karşısında zulümden, haksızlıktan, sadakatsizlikten, terbiyesizlikten vazifelerinizi kötüye kullanmaktan son derece sakınmalısınız." (ELMALİLİ TEFSİRİ)
1 note · View note
hbedebiyatsanat · 4 years
Photo
Tumblr media
Abla, avukat, yoldaş...
Elif Tuncer, 2 Aralık 1953’te Maraş Göksun’da doğdu. Hukuk fakültesini bitiren Elif Tuncer, yaşamı boyunca insan hakları, demokrasi ve özgürlük mücadelesinin en ön saflarında yer aldı. Maraş olayları sırasında Elif Tuncer’in avukatlık bürosu da hedefler arasına konularak, yakıldı. Tehditlere ve baskılara rağmen Elif Tuncer çalışmalarından ödün vermedi, yılmadı. Adana’da devam ettiği mücadelesinde her gözaltı olayında karakollara ve emniyete koştu, işkence mağdurlarının davalarını üstlendi. Darbe döneminde birçok demokrasi ve insan hakları savunucusu gibi Elif Tuncer de cezaevine kondu. Serbest kaldıktan sonra İHD yöneticiliği yapmaya başladı. Elif Tuncer, 10 Temmuz 1991’de kontrgerilla tarafından kaçırılarak öldrülen Halkın Emek Partisi Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın’ın cenazesine katılmak üzere dört insan hakları savunucusuyla birlikte Diyarbakır’a doğru yola çıktı. Siverek’te geçirdikleri, nedeni aydınlatılamayan trafik kazası sonucunda Elif Tuncer hayatını kaybetti. Elif Tuncer’in doğum günü vesilesiyle kardeşi Meltem Çakmak’ın yazdığı mektubu sizinle paylaşıyoruz.
*** Canım ablama Belki bir gün, Karanlıkları delerek geleceksin, Yeryüzüne. Belki bir gün, Sıcaklığınla ısıtacak, Parlaklığınla aydınlık katacaksın, Yaşamımıza. Mutlaka ama mutlaka bir gün diyorum. Dünyaya bir daha ablam gibi yüce bir insan gelmez biliyorum. Erken ayrıldı aramızdan. İnsanlık adına verdiği mücadeleden ayırmak isteyenler aslında amaçlarına ulaştıklarını sansalar da yanılgı onların. Geçmiş günler, geçmişe özlem büyüdükçe büyüyor yüreğimde. Hani çamaşırları elimizde yıkadığımız o günler var ya… Bizlere hissettirmeden gelişimimizde bir ışık oldu ablam. Her hafta sonu bir kardeşini yanına alarak günlük gazeteyi okuturdu bizlere. “Çamaşır yıkarken gazeteyi okuyamıyorum. Hanginiz okumak ister?” diyerek okumaya teşvik ederdi bizleri. “Ne iyi etmiş” Kişiliğimizi ve hayatı kavrayışımızdan büyük bir katkısı olmuş da o günlerde bunun farkına varamamışız. Yaşam karşısındaki devrimci duruşunun gölgesinde toplanmışız. Ya o çiçekleri ile ilgilenişi var ya. Öylesine zarif, öylesine duygulu. Her sabah günaydın diyerek yönelirdi çiçeklerine. Sanki çocuklarıydı çiçekleri. İşte o gün anlamıştım onların sevgiyle yeşerdiğini. Aramızdan ayrılışının o son günü. Hiç unutamadım yetiştirdiği o kırmızı karanfilleri dalından koparıp arkadaşlarına verdiğini. Tüm o sevgiyle büyüyen çiçekler saksılara sığmaz olup serpildikçe serpilir. Ve biz kardeşleri ile paylaşırdı bu güzel anları. Hele o güzel sesi ile gözlerini kapatarak türkü söylemesi yok mu? Bambaşka bir dünyaya alıp götürürdü bizleri. Arkadaşlarını yemeğe çağırdığı zamanlarda, yemeğe hazırlık aşamasında, yardımcı olalım ve yemek esnasında sohbete tanık olalım diye bizi yanından hiç ayırmazdı. Bizim için bir abla, bir öğretmen, bir yoldaştı. Ve onu kardeşleri, öğrencileri çok özlüyor. Dahası onu tanıyan herkes çok ama çok özlüyor. Evrensel.net
2 notes · View notes