Tumgik
#çocuklar gibi ağlıyorum
oyunabirazara · 2 years
Text
Türkiye'yi özledim. Yağmuru...
Pencereme vuran o tatlı hissi ... Çok özledim ... Evimi özledim....
3 notes · View notes
girifit · 1 year
Text
beklemek elimden gelen tek şey. bir yolcunun otobüsü beklediği gibi beklemek. biraz da arayış. bir çocuğun yaşlar içinde annesini araması gibi bir arayıştan bahsediyorum. kanlar içinde kalan bedenim ile bir şeyleri arıyorum, neyi aradığımı bile bilmeden. esen rüzgara, yağan yağmura inat sokaklarda yürüyorum. koşuyorum, kalbimdeki ağrıya inat. bir bilinmezin yazıları bunlar. bir hiçin seslenişi. bir ölünün haykırışı. ölmek. ruhumun öldüğünü hissediyorum. gülemiyorum artık. çocuklar bile mutlu etmiyor beni. o eski neşeli kız çocuğunun oynadığı parkta yakıyorum sigaramı. ardına bir izmarit fırlatıyorum. bağırıyorum, "her şey geçti, sen de geçeceksin." oturup ağlıyorum. hıçkırıklarım yankılanıyor. geçmeyecek, biliyorum. bu bir kandırılış. bu bir kayıp. elimde hiçbir şey kalmadı.
35 notes · View notes
Text
Canııımm’
Canıımm çok özledim seni. Rüyalarıma bile gelmiyosun ama bir koku bir his seni hatırlatıyor ben nasılda akşam ezanı olmuşta eve koşarak heyecanla gelmiş çocuklar gibi evime dönmüş hissediyorum. Sen benim evimsin. Bu hayatta pek çok şeyi çok sevdim pek çok şeyden de çok nefret ettim ama favorim sensin. Ben artık kaçmıyorum senden. Seni sevmekten de. İyiki girdin hayatıma. Seni çok seviyorum. Sana artık bunları söyleyemem elbette ama artık kaçmıyorum da. Tamam belki biraz geç kaldım 7 yıl kadar ama olsun önemli olan ilerlemekti. Ben seni uç diye göklere saldım. Çünkü böylesi daha sağlıklı daha güzel.. Evet çoğu zaman yine ağlıyorum neden olmadık diye ama bazen olmaz nasiptir bunu unuttum. Senin şuan olmamandansa bir zamanlar var olman çok güzeldi. Sen kalbimin en güzel köşesi iyiki o çiçekleri açtırdın hayatımda. Canım bvenim✨
2 notes · View notes
hopsivava · 1 year
Text
İki gün önce kedim sokakta ki ezeli dusmani ile büyük bir kavga etti partisini sakatladi. Küçük bir burkulma ama 2 gündür sevgi ve ilgi manyagi yaptım. Moralini düzeltmek için çırpınıyorum.
Bu sabah köpeğim bira serbest gezsin diye tasmasını çıkardım sokakta oynadığı 4 5 kopek var onlarla beraber deli gibi koştular oynadılar bir ara o.c bir sürücü ara sokakta son hız ilerlediği için az kalsın benim oğlan eziliyordu. Hala korkudan titriyorum. Ve yaptığım sorumsuzluktan dolayı vicdan azabı çekiyorum. Ya bir şey olsaydı.
Bir diğer kedimizinde bebeklikten kalma akciğer sorunu var uyurken çok ses çıkartıyor horluyor uzun süre de hareket edemiyor. Biraz sessiz uyusun bir şey mi oldu diye paniğe kapılıyorum.
Diyeceğim o ki evdeki canlıların başına en küçük bir olumsuzluk geldiğinde bile kalbim sıkışıyor. Ya bir şey olursa ya benim yüzümden olduysa diye. Bu haldeyken deprem bölgesindeki canlıları izlerken durmadan ağlıyorum.
Sahibini kaybetmişlerse ayrı hayatı boyunca zaten sokakta yaşayan birde üstüne bu deprem travmasını yaşayan hayvanlara ayrı ağlıyorum.
Son olarakta depremzede hayvanları yuvalalandirma haberlerini gördükçe ailecek ufak ufak düşünmeye başladık. İlk önce travmalı bir hayvani kalabalık bir aileye sokmak daha büyük bir travma olabilir diyorduk ama yardıma ihtiyacı olan o kadar çok hayvan görünce biraz bu düşünceye ısındık. Özellikle cins olmayan sokaktan kurtarılmış ve bizim çocuklar ile anlayabileceğini düşündüğümüz bir köpek evlat edinmeyi konuşmaya başladık.
4 notes · View notes
deligibiyim · 1 year
Text
Günlerdir ağlıyorum. Enkazdan canlı çıkarılan çocuklar için sevinemiyorum bile. Akşam ailenize iyi geceler demişsiniz sabaha varmadan butun aile bitmiş gitmiş gunlerce vefat eden ailen ile enkazda kalmışsın. . Ölümü anlayamayacak kadar da küçüksün oysa...seni kurtariyorlar ailen de peşinden gelecek yada gittiğin yerde ailen var sanıyorsun... Ya diğerleri belki de bir hafta dayandı bir umut bekledi ama kimse kurtarmaya gelmedigi için öldü.. Büyük bir dram var. Nefes alamıyorum..
Bense Bir deprem çantası hazırladım içinde yiyecek su ve oğlumun birkaç eşyası var. Ve ben şunu çok iyi biliyorum ki deprem biz onu tamamen unuttuğumuzda ansızın geliyor. O zamana kadar o çanta kaç kere kaldırılır bilmiyorum. 99da Kocaelide depremden ölmedik ve İstanbula geldik burda pek şansımiz yok gibi. Yeni binada oturmak dışında bisey yapamıyorum ne kadar sağlam yapılmış bilmeden. Etrafım sıkışık eski ve çok yüksek binalarla dolu. Öyle bir durumda Burayı hayal bile edemiyorum.. Kelimeler bitiyor yazıp siliyorum ama çok çaresiz ve üzgünüm. Bir ülkede yaşama hakkınız elinizden alınmışsa hiçbir şey yapamıyorsunuz. Görüşmek üzere... İyi olmaya çalışın sizde.. Ne kadar mümkünse......
4 notes · View notes
mlkay1453 · 2 years
Text
Defalarca denedim, defalarca kalktım, defalarca toparlandım her seferinde başardım. peki ya şimdi? şimdi toparlanamıyorum, doğrulamıyorum en kötüsü de ne biliyormusun olur olmadık yerde çocuklar gibi ağlıyorum bir senenin bende bıraktığı tek şey kesikler ve acılar ben yinede bir yerlerden toparlamaya çalıyorum bir senemi geride bırakıp ölüme koşuyorum...
5 notes · View notes
ttarhanaa · 5 days
Text
Bugün mezuniyetime ailemden kimse gelmedi. Annem yoktu, babam yoktu. Ama arkadaşımın annesi banada çiçek almış. Kendi kızına alırken banada almış. Oturdum ağladım çocuklar gibi. Hala da ağlıyorum. Ben bugünü nasıl unutayım. Ben bu hissi nasıl unutayım ya. Bu kadar değersiz, önemsiz, bok gibi hissettirilmeyi nasıl unutabilirim?
1 note · View note
akrepbeyy · 8 months
Text
Allahım duy beni dualarımı kabul eyle ben senden hep hayırlı iş istedim
Şimdi de hep istediğim gibi hayırlı eş istiyorum, bana kalbimde ki sevdiğim kadını nasip et, hayırlısı ile bana onu, onu bana nasip eyle, birbirimiz için hayırsız isek bile bizi birbirimize öyle güzel hayırlı nasip et. Ben bu kadını çok seviyorum kendimden bile sakınıyorum biliyorsun, ben onunla evlenmek istiyorum hayırlısı ile afiyetle, sağlıklı sihhatli şekilde, mutlulukla hayırlısı ile kolaylıkla benim onunla evlenmeyi nasip eyle, sevdiğim kadınımdan burcumdan bana hayırlı sağlıklı sihhatli çocuklar nasip eyle, hayırlı birer anne baba olmayı nasip eyle.
Karımı çocuklarımı kimseye muhtaç etmemeyi nasip eyle.
Biliyorum allahım sen tüm bu dualarımı milyonlarca kez duydun milyonlarca kez ettim bu duaları sana.
Her gün şükür namazı kıldığım da tesbih duası edip tesbihimi çektikten sonra ettiğim dualarımı biliyorsun.
Ulan bunları yazarken bile halen ağlıyorum ekrana pıtır pıtır damlalar düşüyor...
Şükürler olsun. Sonsuz kere şükürler olsun.
0 notes
apartmandakisakin · 1 year
Text
Askerliğimi Kayseri 1. Komandoda emniyet muhafız bölüğünde yaptım bilmeyenler için bu bölüğün tek işi nöbet tutmaktır spor yapmazlar uyku düzenleri yoktur çoğu yemek vaktini kaçırırlar çarşı izinleri böyle yalapşap bi düzendedir sana çarşı yazarlar sabah çıkarsın 1 de nöbetin vardır ajdjajaja 12 de geri kışlada olman gerekir ben biraz temiz bi askerdim kamuflajımı her hafta bu yoğunluğa rağmen yıkardım pijamalarımı mutlaka yıkardım traşımı düzenli olurdum kimseyle işim olmazdı öyle bi çocuktuk neyse bi gün bize dediler ki nöbete gitmeden önce ortalıkta dolanmayın özel çocuklar gelecek onlara kamuflaj giydirecekler işte down sendromu olan kardeşlerimiz var görme engelli olanlar var ampüte çocuklar var vs abi o ara benim moralim bi bozuk 2 dedemi arka arkaya kaybettim hiç birinin cenazesine gidemedim nöbetlerim sik gibi nöbet tuttuğum konuttaki aileler kötü işte bi kaç şey daha var da neyse falan böyle böyle devam ediyorum köşe bucak ağlıyorum :D böyle kendimle baş başa kalmaya gelemiyorum devamlı ağlıyorum tam böyle nöbete gidicem dedim gitmeden bi sigara alim kantine doğru gidiyordum bizim bi astsubay vardı beni gördü ulan senin burda ne işin var aq çıkmayın demedik ki falan dedim emredersiniz komutanım tam geri gidiyorum dur sen gitme elbiselerin temizmiş yemekhaneye gir arka taraflarda bi sandalyeye otur dedi komutanım nöbetim var 20 dk sonra başkası gelsin dedim ben paraflatırım sen git dedi iyi dedim aq :D oturcaz biraz arada kaçar bi sigara içer ağlayıp dönerim ahsjsjsjajahaajha abi yemekhaneye bi baktım tıklım tıkış aileler çocukları tuğgeneral ulan herkes bizim o minnacık yemekhanede geçtim arkada boş bi her vardı oraya oturdum ufak 2 tane çocuğun arasına oturdum sağ tarafımda bi aile var solda bi aile karşıda da aynı şekilde benim gibi bi asker var sağda bi aile solda bi aile onlarla konuşcakmışız işte iyi davranacakmışız çocuklara kamuflaj giydirilmiş bana denk gelen çocukların biri görme engelli diğeri down sendromluydu hiç bi şey sormadım işte aileleri bana soruyor nerelisin evladım işte işin var mı kimlerdensin falan nen de anlatıyom onbaşıyız sonuçta boru değil tsknın gözbebeğidir onbaşılar iyi temsil ediyorum :D sonra bu down sendromlu çocuk abi taktı benim rütbeye sökmeye çalışıyor ben de söktüm verdim aq dedim nolcak 1 tane pırpır zaten çavuş olcaz o ara takarız tekrar çocuğa onu verince Allahım bi sevindi çocuk bak bi sevindi gülüyo onları böyle havaya kaldırıyor omzunda tutturmaya çalışıp bana sarılıyor görme engelli olan çocuk da asker abi ne verdin ona diyo ben de bi parça kumaş dedim iyi bana da ver dedi :D ulan ikisini aynı çocuğa vermişim gidip kantinden alıp gelcem ama götüm yemiyor çıkmaya siker beni kapıdaki komutan ben de çocuğa dedim ki kardeşine 1 tanesini verelim mi direkt verdi bu kader filminde Bekir şey diyo ya “ beni bi ağlama tuttu ama ne ağlama tornavida yemiş gibi oldum “ ikiletmedi verdi benim de başımda bi ton dert biraz ağladım aileler işte duygulandı falan sırtımı sıvazladı biri toparlandım hemen :D aq ağladığımı görürlerse komutanlar siker beni hemen toparlandım ya dedim içte çok iyi bi çocuk yetiştirmişsiniz falan kendime ağlıyorum çocuğa yontuyorum :D orda 2 saat oturduk yemek yedik ailelerle konuştuk benim konuştuğum iki ailede kayseriliydi bana dışarı çıkınca kendilerine misafirliğe gelmemi istediler çarşı günümde adam gelip beni alırmış misafir edermiş tezkere alınca mutlaka onları görmeden gitmemeliymişim vs neyse hepsine inşallah fırsat olursa fırsat olursa dedim gitmeyi de çok istedim ama utandım ve tabi ki gitmedim ne dicem adamı arayıp ben askerdeki çocuk işte abi gel beni al kahvaltıya gidelim mi kendimce bi ton sorun çıkardım gitmedim kışladan uğurladığımız sırada da teker teker hepsine sarıldım ellerini öptüm baya iyi gelmişti bana o gün böyle derdi kederi tantanayı olue olmaz sorunları ölümü kalımı gidişi hepsini unuttum tam 1 ay kafası vardı
1 note · View note
ilirem · 1 year
Text
12.01. 2023 Bugun benim babam vefat etti dedem benim bu günlere getiren eger şuan bunu yazıyorsam onun sayesinde o gün sabah bir rüyayla uyandım bilmiyorum rüyamıydı neydi ben anlamadım. Dedem ölüyordu anneanneme demiştim dedem ölecek git gör diye gitti gördü sıcakken vücudu gördü en azından. Bende erteledim salak gibi sanki çok lazımmış gibi okulum var dedim gitmedik o akşam 21.30 gibi telefonumuz çaldı hastaneye gelmemiz lazım dediler arrest olmuş dedem kalbi durmuş bizim için mutluluğumuz için atan kalbi durmuş yerini bomboş bir sealige bırakmıştı. Hayal gibi geldi o an bana annem bağırıyor ben ağlıyorum çocuklar korkuyor tabi. Seven eş dost lazım olur diye para getirdi biz hazırlıklıydık paramız vardı şükür. Ben babam dedigim insanın öldüğünü öğrenmişim o gün hiç sabah olmadı sanki saatler geçmedi ama zor bela uykuya dalmışım. Ama sabah kalktığımda sanki dedem ölmemiş biz hiç o geceyi yaşamamış gibi dimdik durmak zorundaydım neden bilmiyorum saat 11.00 da yola çıktık işte gittik bu sefer yolumuz sanayiden eve doğru olan dönemeçten geçmedi bu sefer tam hastanenin önüne çıkan yola döndü Morg ne tarafta neden geldik bir fikrim yoktu o an. Anneannemle geldi bizi aldı hastanenin önünden orada sarılır sarılırmaz hıçkırıklı bir alana tuttu hepimizi. sonra hastanenin tıbbı atık bölümünün çamaşır hanenin olduğu insanın hiçbir kıymetinin olmadığını anladığım o yola girdik solda MORG vardı o morgun kapısındaki yazılar oranın ruha işleyen soğukluğu bana o kadar ağır geldik adımlarım yavaşladı ve derin bir nefes aldım çok iyi hatırlıyorum. Sonra mahkumlarmıl gibi demi parmaklıklar arkasında duran bi sürü dolabın olduğu bir oda ve o odanın sağ tarafındaki dolapların ilk baş ve ortadaki dolabının çekmecesi açılıverdi. Bizimle oyunlar oynayan bazen kızan. Sürekli bişiler isteyen bizi bayramlık almaya götüren bayramda sıra olur büyükten küçüğe elini öptüğümüz dedem. Sessiz ve haraket siz kirpiklerine kadar donmuş bir şekilde uyuyordu. Dokundum parmak ucumla o kadar sogukduki yaşıyorum şuan o anları yazarken bu satırları. Hastaneden çıktığımızda biraz agladım ama çok uzun sürmedi hemen geçti sanki oradaki dedem değilmiş gibiydi. Ev doluydu misafirler vardı o an işe girdim heryeri sildim süpürdüm o enerji bana nerden geldi bilmiyorum o gün erkenden Nişanlımın annesinin evine gittik uyuyalım diye sabahlara kadar uyuyamadım hep sıkıntlıydım yandım dondum döndüm durdum sonunda sabah olmuştu ama.....
Devamı geliyor
0 notes
Text
küstüm işte, seni benden alan otobüse küstüm, terminallere küstüm, yollara küstüm, hayata küstüm. her şeye kırgınım artık, her şeyi kaybetmiş biri olarak her şeye kızgınım. en çok kendime. hani acı doludur hayat biliyorum ama sen bana hayatın yaşanılabilir bir yer olduğunu gösterdin. parka gidip çocukların oynarken ki mutluluklarını izleyerek mutlu olunabildiğini gösterdin. ve o çocuklar gibi kırdığım şeyi onaramıyordum. fakat biliyor musun çocuksu yanımı bıraktım artık gerçekten bıraktım, sana söyleyip veya söylemek istediğim birçok şey gibi susuyorum şimdi. ayrılık vakti mi geldi? otobüs mü kalkıyor? kimin umurunda ki tüm bunlar. biraz çocuk kalmıştım ama artık büyüdüm bak. kendi yaralarımı kendim sarıyorum, tek başıma ağlıyorum, tek başıma gülüyorum, tek başıma yaşıyorum, tek başıma yaptığım tüm hatalarımla yüzleşiyorum. yürüdüğümde her şeye tek başıma koşuyorum ve tek başıma yorulup, tek başıma dinleniyorum. kanayan yaramın hiçbir önemi yok kanıyor zaten, durdurmaya niyetim yok çünkü kanamaz ise içimde kalır ve bu acıyla ölebilirim. seninle çok şey öğrendim. ayakta durmayı, gülmeyi, direnmeyi, için alev alev iken belli etmemeyi, yalnızlığı, çaresizliği ve en çok sensizliği senden öğrendim. ama en acımasız yanı ise sende hayatı öğrendim ve ben yoruldum kimseye söyleme olur mu? çünkü çocuk sanırlar beni, sonra ben ağlarım ve sen dizinde avutmaya çalışırsın. sevgiyle kal her zamanki gibi, hoşça kal.
354 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 2 years
Text
Tumblr media
Azman Dede Balıkesir’de son gömdüğümüz Çanakkale gazisi İvrindi'nin Mallıcaköyünden 104 yaşında idi. Gençliğinde iki metreyi aşkın boyu, dev görünümüyle insan azmanı sayılmış herkes ona azman demeye başlamış, soyadı kanunu çıkınca da Azman soyadını almıştı.. Esas ismi adeta unutulmuştu.
Yıllar önce bir yerel araştırma sırasında Mallıca köyü kahvesinde kendisiyle görüştüm. Kulakları ağır işitiyordu. Köylülerden biri yardımcı oldu. Benim sorduklarımı kulağına bağıra bağıra söyledi. Sorduklarımı cevapladı. Söz Çanakkale`ye geldiğinde o koca ihtiyar sarsıla sarsıla, hıçkırıklar içinde ağlamaya başladı. Kendi zor duyduğu için kan çanağına dönen gözleriyle bize de duyurmak için bağıra bağıra anlatmaya başladı:
-"Bir hücum sırasında bölük erimişti. Yüzbaşı telefonla takviye istedi. Gece yarısı siperleri takviye için istediğimiz askerler geldi. Hepsi askere alınmış gencecik insanlardı. Ama içlerinde daha çocuk denecek yaşta üç-dört asker vardı ki hemen dikkatimizi çekti. Bölüğü düzene soktum. Yüzbaşı gelenlerle tek tek ilgileniyor, karanlıkta el yordamıyla üstlerini başlarını düzeltiyor, sabah yapılacak olan süngü hücumuna hazırlıyordu. Sıra o çocuklara geldiğinde, o cıvıl cıvıl şarkı söylerek gelen çocuklar birden çakı gibi oldular. Yüzbaşı sordu; "Yavrum siz kimsiniz?", içlerinden biri; "Galatasaray Mektebi Sultanisi talebeleriyiz Vatan için ölmeye geldik!.." diye cevap verdi. Gönlüm akıverdi o çocuklara. Bu savaş için çok küçüktüler. Daha süngü tutmasını bile bilmiyorlardı. Onlarla ilgilendim. "Mermi böyle basılır. Tüfek şöyle tutulur. Süngü böyle takılır. Düşmana şöyle saldırılır!.." diye. Onları karşıma alıp bir bir gösterdim. Siperlerin arkasında ay ışığında sabaha kadar talim yaptık. Gün ışımadan biraz dinlensinler diye siperlere girdik. Ortalık hafif aydınlanır gibi olunca hep yaptıkları gibi.. düşman gemileri gelip siperlerimizi bombalamaya başladılar. Yer gök top sesleriyle inliyordu. Her mermi düştüğünde minare gibi alevler yükseliyor birgün önce ölenlerin kol, bacak, el, ayak parçaları havaya kalkan toprakla siperlere düşüyordu. Mermiler üzerimizden ıslık çalarak geçiyordu. Siperler toz duman içinde kalmıştı. Bir ara yüzbaşı "Azman yandık!.." diye siperin köşesini işaret etti. O şarkı söyleyerek sipere gelen, sanki çiçek toplarmış gibi neşeli olan o çocuklar siperin bir köşesinde sanki bir yumak gibi birbirine sarılmış tir tir titriyorlardı. Çocuklar harbin gerçeği ile ilk defa karşılaşıyorlardı. Ürkmüşlerdi. Yüzbaşı yandık demekte haklıydı. Muharebede bir ürküntü, panik meydana getirebilirdi. Tam onlara doğru yaklaşırken içlerinden biri avaz avaz bir marş söylemeye başladı!.. Annem beni yetiştirdi bu yerlere yolladı. Al sancağı teslim etti Allah'a ısmarladı. Boş oturma çalış dedi hizmet eyle vatana. Sütüm sana helal olmaz saldırmazsan düşmana..
Baktım hemen biraz sonra ona bir arkadaşı daha katıldı. Biraz sonra biri daha.. Marş bitiyor yeniden başlıyorlar.
Bitiyor bir daha söylüyorlar. Avaz avaz!.. Gözleri çakmak çakmak.. Hücum anı geldiğinde hepsi süngü takmış, tüfeklerine sımsıkı sarılmış, gözleri yuvalarından fırlamış dişler kenetlenmiş bekliyorlardı. O an geldi. Birden yüzbaşı "Hücum!.." diye bağırdı. Bütün bölük, bütün tabur, bütün alay cephenin her yerinden fırladık. İşte tam o anda, o çocuklar kurulmuş gibi siperlerden fırlayıverdiler. İşte o an. Tam o an bir makinalı yavruları biçiverdi. Hepsi sipere geri düştüler. Kucağıma dökülüverdiler.
Onların o gül gibi yüzleri gözümün önünden gitmiyor. Hiç gitmiyor!..
İşte ben ona ağlıyorum, o çocuklara ağlıyorum!.." dedi. Azman dede ağlıyordu. Ben ağlıyordum. Kahvede kim varsa ağlıyordu. Kahveci gözyaşları içinde bize çay getirdi. Eğildi; "Azman dede hep ağlar.
Niye ağladığını bugün ilk defa anlattı." dedi.. bu hikaye C. Bayar Üni.
Öğrenci Konseyi'nin hazırladığı Çanakkale adlı kitapçıktan derlenmiştir
Bu vatan için can veren nice kahramanlarımızın anısına saygıyla..
Okuduğunuz için teşekkürler.
Saygılar.
6 notes · View notes
nesrin-c · 4 years
Text
Tumblr media
Siyah Ruj
Ciğerlerime Ankara ayazı doldurdum, biraz da nikotin. Gençlik Parkı`ndaki lunaparka gidiyorum şimdi. Ben her pazar günü, öğleden sonra evsiz çocuklarla gondola biniyorum. Biyolojik olarak anne olamayacağımı öğrendiğim gün, kendimi evsiz çocuklara, kanser hastalarına ve delilere adamaya karar verdim. Annem, “otuzundan sonra şaşırdın iyice” diyor; keşke daha önceleri şaşırabilseydim…
Niye gondola bindiğimizi merak edeceksiniz belki, çocukların seçimi tamamen. Atlıkarınca, dönme dolap, çarpışan arabalar cazip gelmiyor çocuklara. “Abla, gondolda ayaklarımız yerden kesiliyor ya, yaşamak güzel be abla!” diyorlar. On iki kişilik bir gruptan oluşuyor bu çocuklar ve her pazar günü, üç ayrı çocukla lunaparkta buluşuyorum. Bir ay içinde, yüreğime bir sürü çocuğun mutluluğu doluyor…
Konuşurken savururum sözcükleri bir o yana, bir bu yana. Benden müşteri hizmetleri yetkilisi gibi konuşmamı bekliyor babam. “Kızım, özenli seç sözcüklerini” diyor. “Salla” diyorum babama ben de! Bilirsiniz müşteri hizmetleri yetkililerini; probleminizi çözmez çoğu ve sorarlar üzerine, “size yardımcı olabileceğimiz başka bir konu var mı?” Ben bir kanser hastası tanıdım. “Dualarımız seninle” demişler ona bir iki kez, “sen atlatırsın, güçlüsün” demişler bir iki kez, “bir ihtiyacın olursa haberimiz olsun” demişler bir iki kez ve sonrasında ne aramışlar, ne sormuşlar. Ben bunların hiçbirini demedim; elinden tuttum, ağrılı zamanlarında bağrıma bastım, canı yandığı için sitem ettiğinde, küfrettiğinde iki kırlangıç beliriverdi gözlerimde. Kırlangıç olup incitilmeyeceğimiz bir yere gidiyorduk, vardı öyle bir yer. O yerde canımız yanmıyordu ve huzurluyduk. Ben birçok kanser hastasına masallar anlattım biliyor musunuz; masallarımla uyudular ve size bahsettiğim kanser hastası dostum, birkaç gün önce sonsuz bir uykuya dalarken, tam da o bahsettiğim yere varmıştık masalın sonunda. Cenazesindeydim ben de. Ağlayan birçok insan vardı ve hastalığında dostumun, birkaç sözcükle onun yanında olduğundan öyle emindiler ki. Üzgünüm baba, sevmiyorum sözcükleri. Ben, sözcüklerin değil, dokunuşların kadınıyım; öpüp koklamaların, içselleştirmelerin, duyumsamaların kadını…
Bir deli vardı bizim mahallede. Seksen üç yaşında ve adını soranlara “Fidel” diyen bir güzellikti kendisi. Saat isterdi herkesten ve kimin saati bozuksa, eskimişse, gözden çıkartılmışsa, Fidel`e vermek isterdi saatini. Kızardı, bağırırdı böyle yapanlara Fidel. Bir komşumuz, sırf sevap kazanmak amacıyla yeni bir saat aldı ona ve o saat de kabul edilmedi. Aklıma bir şey geldi birdenbire; onu gördüğümde, “Fidel” dedim, “kendi üretimim bir saatin olsun ister misin?” Gülümsedi bana. “Sahi mi?” dedi. “Sahi tabi” dedim, “ver elini.” Uzattı elini bana ve ısırarak saat yaptım koluna; nasıl sevindi bir görseydiniz. “Seksen üç yaşındayım ve devrim olduğunda ancak bu kadar mutlu olabilirdim” dedi. Paltosunun cebinden bir kol saati çıkarttı ve tutuşturdu elime “Alamam” dedim, “dedemden babama, babamdan da bana emanet bu saat; benden sana küçük bir hatıra olsun” dedi. “Yapma Fidel, bu çok kıymetli bir hatıra” dedim. “Bir sen varsın delilerden anlayan” dedi. Bana söylenen en güzel sözdü, “bir sen varsın delilerden anlayan…” Çok oldu öleli, çok özlüyorum onu…
Ciğerlerime Ankara ayazı doldurdum, biraz da nikotin. Gençlik Parkı`ndaki lunaparka gidiyorum şimdi. Beni bekleyen çocuklar var, onlar istedi siyah ruj sürmemi. “Niye siyah olsun rujum?” diye sordum. Biri diğerine dedi ki, “neydi be bizi anlatan o edebiyat?” Çocuklar birbirine sordular hep. Biri dedi, “hah, hatırladım, Kızılay,`da, Yüksel Caddesi`nde gitar çalan bir abiden duymuştum, biz aykırıya, ayrıntıya, ayrıksıya, azınlığa tutkunuz”. “Edip Cansever bu” dedim gülümseyerek. Dediler ki bana, “abla, sen de bizim gibi aykırısın.” Aykırı olan kadınlar siyah ruj sürmeliymişler, bunu da çocuklardan öğrendim. Ayda bir gün, bir saat kadar vakit geçirmemiz, sohbet etmemiz, başlarının okşanması iyi geliyor onlara da, bana da. Çok alıştık birbirimize. Bir akşam, beni uyudukları yere götürecekler. Kartonların üzerinde uyuyorlarmış. İkna ettim onları, bana da karton ayarlayacaklar ve beraber uyuyacağız bir kez olsun. Masallar anlatacağım onlara, iyi insanlar olacak masallarda. Kanser hastasıyken soluveren dostlarım olacak, Fidel olacak, sözcüklerle değil, ruhuyla seven can'lar olacak yalnızca…
Yine ağlıyorum işte; başımın üzerinden iki kırlangıç geçiverdi tam da şu anda. Biyolojik olarak anne olamayacağımı öğrendiğim gün, kendimi evsiz çocuklara, kanser hastalarına ve delilere adamaya karar verdim. Annem, “otuzundan sonra şaşırdın iyice” diyor; keşke daha önceleri şaşırabilseydim…
Ergür Altan
123 notes · View notes
renksizadam · 3 years
Note
Başkası yapsa bi yerlerime takmayacağım davranışı o yapınca çocuklar gibi ağlıyorum. Neden?
aşıksındır
7 notes · View notes
ainsleyneblina · 2 years
Text
"Kırmızı balık gölde" su kıpkırmızıydı, taşıyordu "Kıvrıla kıvrıla yüzüyor" kan suya karışmış su kırmızıya boyanmıştı küvetler köpüklü olmaz mıydı anne? "Balıkçı Hasan geliyor," suya karışmış losyonlar ve şampuanlar dev köpükler ve baloncuklar, küvet güzel kokmaz mıydı anne nede kan kokuyordu? "Oltasını atıyor." söylesene anne yasakladığın rujlardan kendine mi sürmüştünde dudakların mos mor tenin bem beyaz dı? "Kırmızı balık dinle" neden giderken gözlerime bakmadın ki beni dinlemedin bile! Kimse bana, seni neden kara bir torbanın içine koyduklarını söylememişti. "sakın yemi yeme" oysa amcam bana, senin bana küstüğünden bahsedip uyumaya gittiğini söylemişti. Hiç uyanmayacağını dokuz yaşımda çiçek bahçesine çevirdiğim mezarlığı çiçekler ekerken senin orada uyuduğunu öğrendiğimde fark etmiştim. "Balıkçı seni alacak" her gece amcamla uyuyorum biliyor musun anne eğer ona karşı gelirsem küsermiş bana ya o da senin gibi küsüp uyumaya giderse. Bazen onu öpmemi istiyor istemediğim şeyler yapıyor bana çığlık atarsam çocuklar benden korkarlarmış oynamazlarmış benimle. "Oltasına atacak" bazen karşı geliyorum canımı yakıyor ve beni cezalandırıyor. Ama anne bazen acısada sessizce ağlıyorum, sustuğumda kulağıma şarkı söyleyerek beni uyutuyor ama tek bir şarkı biliyor masalda anlatmıyor olsun ama olsun uyumadan önce saçlarımı okşarken kırmızı balığı söyleyerek beni uyutuyor. "Kırmızı balık kaç kaç" bazen dayanamıyorum seni çok özlüyorum anne yanına gelirsem barışır mısın benimle? "Kırmızı balık kaç kaç" Ben çığlık atmadım ama çocuklar benden yine korkup kaçtılar. Vücudumda mor izler var korkunç gösteriyorlar beni, artık her gece amcam gelmesin diye dua ediyorum anne. Geliyor, geliyor ve ona her karşı gelişimde beni dövüyor.
3 notes · View notes
mavi1gezegen · 4 years
Text
Tarih: 20 Haziran Cumartesi.
Saat: 22:25
Odamdayım. Elimde telefonum, kulağımda kulaklığım var. Yatağıma uzanmış, bir fon müzik açmışım. İçimi dökmek için yine satırların başına gelmişim. Bekliyorum...
Neyi ya da kimi bekliyorum bilmiyorum.
Ama bir şeyler bekliyorum. Bir gün bir şey olacak ve ben ya çok mutlu olacağım ya da çok üzüleceğim, biliyorum. İçimde anlamlandıramadığım onlarca hisle boğuşuyorum. Bazen gülüyorum, bazen ağlıyorum. Kimi zaman kaçmak istiyor, kimi zaman daha da yaklaşıyorum. Ve ne kadar zaman geçerse geçsin, ne kadar şey yaşarsam yaşarsam yaşayayım böyle hissetmeye devam edeceğim biliyorum. Çünkü buna alıştım. Ve alışkanlıklar zor gider, kabul ediyorum...
Günler öncesinde, telefonumu karıştırırken gözüme bir şey çarptı. Gelecek hafta ile ilgili bir şeydi. Bir günün anlam ve önemini vaad ediyordu. Ekrana kaç dakika baktım, bir sonraki günlerde yine görünce kaç defa kötü hissettim bilmiyorum. Buna alışık olmama rağmen, yine her defasında aynı şeyleri hissediyorum. Yine ilk günkü gibi eksik yanımı görüyorum... Tam 10 yıl önce. Tam 10 yıl önce hissetmişim bunu. Biliyor musunuz? Ben bile hatırlamıyorum. Sahi, çocuklar böyle bir acıyı hisseder mi ben bile bilmiyorum. Çünkü, çocukluğum hakkında hiç bir şey hatırlamıyorum. Mesela, ilk ne dedim, dişim ne zaman çıktı, en çok neye ağladım ya da en çok neyi severdim... Bilmiyorum gerçekten. Herkesin anlatacak bir hikayesi vardır elbet. Herkesin geçmişte kalan bir yarası vardır. Herkesin ruhuna çok pis dokunan bir anısı, her duyduğunda kalbini defalarca kıran bir söz parçası...
Vardır elbette. Benim de var. Öyle bir söz ki, anlatamam. Bende bilmiyorum aslında. Kelime karşılığını, neden kullanıldığını, anlamını... Türk Dil Kurumu'nda ya da başkalarında vardır o sözün elbette bir karşılığı. Ama bende hiç olmadı. Hiç diyemedim kii. Biliyor musunuz? Ben hiç söyleyememe rağmen, ne kadar çok söylediler o sözü bana. Ne kadar çok tekrar ettiler de kırdılar kalbimi. Ne kadar çok aklıma geldikçe ağladım. Hâlâ büyümeme rağmen, içimde bir yara gibi sakladım. Kimse bilmesin istedim. Hatta sırf bu yüzden okulun ilk günlerindeki tanışma fasıllarını hiç sevmedim. Kimse duymasın istedim. Hatta sırf kulağıma gelip söylemesinler diye uzak kaldım. Kimse söylemesin istedim. Hatta sırf o konular açıldığında hemen geçiştirmek istedim.
Bunları yaptım. Gerçekten yaptım. Görmek, duymak ya da bilmek istemedim. Hep kaçtım ve ne kadar kaçarsan kaçayım daha çok yaklaştım. Görmek istemedim, daha çok gördüm. Duymak istemedim, daha çok duydum. Bilmek istemedim, daha çok bildim. Gitmek istedim, daha çok geldim. Ne kadar kaçarsam kaçayım, kaçmak istediğim şeye daha çok yaklaştım...
Şimdi tam ortasındayım yolun. Hâlâ aynı hissediyorum. Hâlâ ilk günkü gibi kırıyor o kelime kalbimi. Hâlâ ağlıyorum... Ama korkmuyorum bu defa. Düşmekten korkmuyorum, ağlamaktan korkmuyorum, yalnız kalmaktan korkmuyorum. Hatta ve hatta o kelimeyi duymaktan bile korkmuyorum artık. Çünkü yedirdim bunu gururuma. Geçtim, ben söyledim korkmadan o kelimeyi. Geçtim, kendi kendime ağladım. Geçtim, düştüğüm yerden tek başıma kalktım. Geçtim ya, yemin ederim geçtim ben. O zor dönemleri de atlattım, o acıların içindeki göz yaşlarıyla kahkaları da kattım. Ama ne oldu biliyor musunuz? Zaman ne kadar geçerse geçsin, insanlar ne kadar değişirse değişsin, o ruhumuzda izi kalan kelimeler oradan çıkmadı. Silinmedi. Eklediğimiz onlarca güzel anı bile onları silmeye yetmedi...
Bunu bende dahil bir çok kişi hissetti. Belki de şuan bunu okuyan kişi de hissetti. Belki ona da o kelimeyi çok söylediler. Belki o da aynı tepkileri verdi. Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Kim ne yaşadı, neden böyle yaptı ya da sonucu neden böyle oldu. İnan, bilmiyorum. Bunu bilmemek beni hem mutlu ediyor, hem de çok pis üzüyor. Bu hissi gerçekten anlatamıyorum. Anlatamıyorum... Ama aynı şeyi hissedenler beni anlar, biliyorum...
Bilmediğim şeyler hakkında konuşmak ne kadar doğru, ne kadar yanlış onu bile bilmiyorum. Amacım kimsenin canını sıkmak değil. Zaten canı sıkılacak kişi şuan burada, bu paragrafın tam da bu cümlesinde olmaz. Amacım sadece içimi dökmek. İçimi dökmek istiyorum...
Hatta biliyor musunuz? Bu konuyu ilk defa bir yerde bu kadar uzun konuşuyorum. İlk defa korkmadan anlatıyorum. İlk defa gerçekten kabul ederek yazıyorum...
Herkesin söylediği o kelimeyi şimdi ilk defa ben söylüyorum... "Babasız" kelimesinin ruhuma dokunmuşluğu kadar dokunan bir kelimeye tanık olmadım. O kelimenin verdiği acı kadar bir çok acı yaşadım, ama hiç birine bu kadar yenilmedim. Hiç birine aklıma geldiğinde defalarca ağlayacak kadar kırılmadım. Hiç bir kelimeyi kullanamayacağım için bu kadar üzülmedim. Bir kelimenin kalbimde bu kadar büyük bir yara oluşturacağını bilmedim. Ve ben bunu bilmeden yaşadım. Hâlâ yaşıyorum. Yaşarken ölmüş bir kelimenin beden bulmuş hâli gibi hissediyorum. Biliyorum, sende benim gibi hissediyorsun. Ve eminim, ne kadar zaman geçerse geçsin böyle hissetmeye devam edeceğiz. Bu his bir gün, bir yerde son bulsa da izi kalacak. Yaraların izi kalır çünkü. Yaralayanlar unutsa da, yaralar unutturmaz. Ve birilerinde eksiklik uyandıran hiç bir gün özel olmaz...
72 notes · View notes