Tumgik
merihprojesi · 3 years
Text
Bölüm 2 Fırtınalı Sabah
Her sabah gibi o sabah da korkunç bir karın ağrısı ile uyandım. Haftada bir yemek yemek, sebze ve bitkiden yoksun kalmak, ve o lezzetsiz haplarla beslenmek, açık havaya çıkamamak metabolizmamı ve bağırsaklarımı durma noktasına getirmişti.
Sancılanan karnımı tutarak ayağa kalktım ve 8m2 odamın yere kadar olan yarı karartılmış uv filtreli açılmayan penceresinden dışarıya baktım ve korkunç bir fırtanın savurduğu deniz sularını ve adeta mavi mor binaları yalayan sarı toz bulutunu izledim uzun uzun. Güneşin Uv ve morötesi ışıklarını binalardan uzak tutmak için binalar mavi ve mor renklere boyanıyordu. Yine mor gökyüzü içerisindeki elektrik yüklü gri bulutlar ile uzaklarda patlayan atmosferdeki metan gazının parlak sersemletici ışıklarına bir süre baktıktan sonra duvarda asılı duran küçük, içerisi hap dolu dolabın en üst rafda duran, üzerinde kahvaltı yazan üç haptan ikisini ağzıma atıp tadına varmak istercesine uzun uzun çiğnedim. Haplara eklenen abartılı lezzet imitasyonları artık midemi bulandırıyordu. Gönüllüler arada bir evlere uğrayıp bu hapları ve su hakkımızı dairelerimize bırakıyorlardı. Haftada bir de paketlenmiş ciğ mantardan gerçek yiyecek de bırakıyorlardı. Hapların abartılı lezzetleri ve kokularının yanında mantarın belli belirsiz kokusu ve tadı fazla zarif kalıyordu.
Küresel endüstriyel tarımın çökmesi ile artık evlerde bir mutfağa ihtiyacımız yoktu ve dolayısıyla küçük dairelerimizde mutfakta yoktu. Böylece katlarda alan kazanıp büyük binalara daha fazla insan sığdırabiliyorduk. Giderek artan su kıtlığı banyoları da ortadan kaldırmış, yer çekimi ivmesi ile çalışan ve artık herdaim kirli olan dolap içi kozetler dışında dairelerimizde hiçbir mekanik tesisat öğesi de yoktu. Temiz su ile el yıkamak ise ancak günde bir defa yaptığım bir şeydi. Günlük 1,2 lt su hakkımız her geçen gün azalıyordu. Dünyadaki insanların üçte ikisi bu kadarına bile ulaşamıyordu.
Bu sabah da çalışmam gerekiyordu. Yatağımın hemen yanındaki küçük masa ve sandalyeye oturup küçük ekranımda zorla okumaya çalıştığım dijital kodları düzeltmem gerekiyordu. Son yirmi yılın enerji krizi ortaboy ve büyük ekranları hayatımızdan çıkarmış küçük ekranlara mahkum etmişti.
0 notes
merihprojesi · 3 years
Text
Bölüm 1 Yıl 2047
Dünya gezegeni, son yüz yılda atmosferinde artan karbondioksit gazının yarattığı sera etkisi yüzünden öngörülenin çok üzerinde, ortalama 4 derece ısınmış, bu kontrolsüz artan gezegen ısısı yüzey toprağının ve denizlerin ortalama sıcaklığını da kaçınılmaz olarak artırmış ve buna bağlı olarak deniz suları karbondioksiti bünyesinde tutma özelliğini azaltmış, denizde ve toprakta çürümüş organizmaların içerisinde hapsolmuş karbondioksit ve metan gazı serbest kalmaya başlamıştı. Bu da artık geri dönüşü olmayan sera etkisini artırarak gezegen ısısının yaşamsal seviyeleri aşmasına sebep olmuştu.
Bir diğer tehlike olan ve ısınmanın sonucu olarak atmosferde artan Metan gazı seviyeleri dünya atmosferinde elektrik yüklü su buharları ve bulutlar ile birleşip korkunç patlamalara yol açıyordu ve bu dehşet verici metan patlamalarının sıklığı gittikçe artıyordu. Havadaki yoğun metan gazı bir zamanlar ulaşımın temel aracı olan uçaklar için de artık yüksek düzeyde tehlike arz ediyordu. Gelinen noktada patlamalı ya da jet motorlu uçaklar gökyüzünde uçamıyor karalarda petrol bazlı yakıtlarla seyahat etmek tehlikeli hir hal almıştı.
Denizlerdeki hayat, radyoaktif kirlenme, yoğunlaşan sülfür ve deniz dibi metan gazı patlamaları ve metanla sülfürün canlılar üzerindeki zehirleyici etkisi yüzünden neredeyse yok olmuştu. Deniz memelileri, balık türlerinin yüzde doksan beşi, yumuşakçalar, böcekler, yosun türlerinin büyük çoğunluğu, bakteri ve planktonların çoğu ile deniz kuşları ve göçmen kuşlar yok çoktan olmuştu bile. Kalan nispeten dayanıklı türler de kuzeydeki bazı iç denizlerde hayatta kalmak için mücadele veriyorlar, onlar da insanların avcılığı yüzünden yok oluyorlardı.
Yok olan deniz bitkileri ve planktonlar yüzünden denizlerin ve atmosferin oksijen seviyesi alarm verici derecede azalmaya başlamıştı.
Gezegenin yükselen ısısı atmosfer tabakasının genleşip yoğunluğunun azalmasına, azalan yoğunlukla normalden fazla genişlemesine ve güneş rüzgarları ile kütlesini kaybetmeye başlamıştı. Atmosferin uzay fırtınaları ile İlk kaybetmeye başladığı gaz ise azot, karbondioksit ve ozon olmuştu. Yoğunluğunu kaybeden atmosferin rengi maviden Mora doğru kaymıştı.
Okyanuslarda ve karada toplu hayvan ölümlerinin yol açtığı toplu çürüme gezegenin kokusunu korkunç bir şekilde değiştirmişti. Okyanusları kaplayan leşçil bakteriler içeriklerindeki yoğun demir molekülü yüzünden denizlerin mavisini pas rengine dönüştürmüştü. Dünyaya düşen yoğun tahriş edici uv ışık hüzmeleri yaşamaya devam eden tüm canlılardaki kanserleri ve mutasyonları artırmış, karbondioksit yoğun zamanlarda büyüyen büyük yapraklı ağaçları kavurmuş ve çam ormanlarının neredeyse hepsini yakmıştı. Pek az ağaç ve bitki türü kalmıştı dünya yüzeyinde.
Son yıllarda devam eden ve Bilim adamlarının kuzey yarım kürede öngördüğü 100 yıllık buzul çağı sadece 4 sene sürmüş ve tüm gezegende kuraklık baş göstermişti. Kuraklığın yol açtığı enerji, gıda ve su sorunu önü alınamaz biçimde dünyayı ele geçirmiş, özellikle eski dünyada savaşlara sebep oluyordu. İnsanların temiz su kaynakları tükenme noktasına gelmiş ve tarımsal üretim yok olmuş gıda krizi tüm insanları tüm yıkıcılığı ile kasıp kavuruyor savaşları daha da ölümcül kılıyordu. Tüm dünya ülkeleri kuzeye doğru taşınıyor, insanlar birbirini öldürüyor, Amerika ve Çin gibi ülkeler korkunç kıyımlarla kuzeydeki ülkeleri işgal ediyordu.
Kutuplardaki buzulların erimesi deniz seviyelerini fazla yükseltmişti. Kıyı kentleri ve Hollanda gibi deniz seviyesinin altındaki ülkeler yükselen deniz seviyesi yüzünden yok olmuş, bir sürü küçük ve zayıf ülkeler de savaşlar sebebiyle ortadan kalkmıştı. Dünya nüfusu son on yıldaki savaşlar yüzünden neredeyse yarı yarıya azalmıştı. dünyadaki nükleer santrallerin neredeyse dörtte üçü yükselen deniz sularının altında kalmış, hemen hepsinin nükleer çekirdeği kontrolden çıkmış ve önü alınamayan nükleer felaketlere sebep olmuştu. Akdeniz ve daha birçok iç deniz nükleer patlamalar ve radyasyon sızıntıları yüzünden tamamen ölü denizler haline gelmişti. Gemilerin ve deniz ulaşım araçlarının çoğu nükleer felaketler yüzünden kullanılamaz hale gelmişti. Binlerce nükleer silah da patlamaya hazır bir şekilde yükselen denizlerin altındaki depolarda kalmıştı.
Nükleer santrallerin ortadan kalkması, yağışların neredeyse tamamen ortadan kalması ve kuraklık, rüzgarların kontrolsüzce ve çok şiddetli kasırga şeklide esmesi ve gökyüzünü kaplayan su buharı insanlar için çok ciddi bir enerji sorununa da yol açtı. Artık neredeyse hiçbir santral elektrik üretemez bir hale gelmişti. Kimsenin elektriği yoktu. Kimsenin temiz suyu yoktu, kimsenin iletişimi ve istediği yere ulaşımı neredeyse yoktu.
Tüm bu felaketler, Ortadoğu'da 2010 yılında başlayan ve temel sebebi küresel ısınmadan kaynaklı kuraklık sebebiyle başlayan bölgesel isyanlar, iç savaşlar ve yoğunluğu azaltılmış dünya savaşını da dahil edersek toplamda 37 sene içerisinde, öngörülenden kat be kat hızlı gerçekleşmişti.
İnsanlık gezegen üzerindeki neredeyse tüm kontrolünü, büyük ve küçük tüm eski nesil devletler de halkları üzerindeki otoritelerini kaybetmeye başlamışlardı. Güvenliği sağlayamayan ve vergi toplayamayan devletler bir bir çöküyorlar ve gezegendeki kaosun boyutunu katlayarak artiriyorlardı. Türkiye gibi uzun güçlü ve köklü devlet geleneği olan ve durumun ciddiyetini kaçınılmaz olarak anlayan ve son yirmi yılda devlet düzenini otoritelikten kuvvacı ruhla gönüllülük ve kaynakların adil paylaşımı üzerine yeniden kurmuş, ve gelecek için köklü planlar yapan az sayıda ülke köklü planlamalarla hayatta kalmaya çalışıyordu.
Türkiye o az sayıda ülkeden birisiydi.
Dünyadan sır gibi saklanan Merih Projesi de bu yeni yönetim anlayışının ulusu kurtarma projesi ve ikinci bir kurtuluş savaşıydı.
0 notes