Benim, kıyısında bir saygıyla beklediğim olanak, başkalarının çiğneyip attığı bir sıradanlıktı. Herkesin gövdesiyle var olduğu yerde yüreğini öne süren “bir beyazdım siyahlar arasında.”
Oysa ben bir aksamüstü oturup turuncu bir yanginin eteklerine, yureği avuclarimda atan bir can yoldasiyla dunyayi ve kendimi tuketmek isterdim.. (Ș. Erbaș)
Çirkinim belki. Dışının güzelliği ile içinin çürümüşlüğü arasına sıkışmış bir ruh kadar değil.. Güçsüzüm belki. Kendi gücünün sarhoşluğuna kapılıp zayıfların üzerine basarak yükselecek kadar değil.. Korkağım belki. Cesaretini ancak kendi menfaati doğrultusunda ortaya çıkaran egoistler kadar değil.. Fakirim belki. Bir dostun, bir aşkın yahut sahip olduğum ve beni ben yapanların kıymetini bilemeyecek kadar değil.. Cahilim belki. Bu engin kainatta kendini her açıdan yeterli görecek bir megaloman kadar değil.. Yalnızım belki. Sahte ilişkilerin sanrılı kalabalıklarına kapılacak kadar değil.. Aptalım belki. Zekasından zerre kadar şüphe etmeyip bilinçaltının tutsaklığında vuku bulan bir benliğin varlığını unutacak kadar değil.. Ve yorgunum belki. Hayat enerjisini sadece dünyevi haz ve konfor için harcayanlar kadar değil..
…
Kusurluyum. İnsanı insan yapan da budur. Büyüyebilme gücü, gelişebilmek, kendinin heykeltıraşı olmak ve mevcut kalıbı salt bilinçle arzu edilen şekillere sokmak kadere ve sisteme karşı ne yüce bir isyandır!..
Anlama! Ancak anlanan ile anlaşılamayacak başka bilinmezlikler ortaya çıkar. Anlama! Ancak fark ettiğin gerçeklerle henüz fark edememiş olduklarının ağırlığını hissedersin. Anlama!…Ama yok, düşeceksen bu yola: mutluluk ile vedalaş. Kırılan kozalar ardında kalacak. Düşünmek ve bilmek; huzurun değil, daha fazla karanlığın kapılarını aralayacak.