Tumgik
adastramag · 11 years
Text
ROCK’N COKE’TAN ARCTIC MONKEYS VE HURTS DOPİNGİ
Tumblr media
Son dönemde malum ‘’GEZİ’’ olayları yüzünden bir bir iptal edilen festivaller ve konser etkinliklerinin ardından düzenlenecek olan Rock’n Coke festivali bize büyük bir doping olacak.
Tumblr media
 Sanatçı programını Sziget festivalini gerçekleştiren ekibin yapıyor olması ayrıca heycan verici ve bu Rock’n Coke’un diğerlerinden farklı ve daha doyurucu olacağına işaret. Kesinleşen büyük isimler arasında Artic Monkeys ve Hurts var. Ayrıca Paloma Violets,  Maximo Parks, Little Boots, Rubik ve Everything Everything gibi isimler de bu festivalde kulaklarımızın pasını silmeye gelecekler.
 Memleket sahnesinden kesinleşen isimler de yok değil. Bunlar; Can Bonomo , Duman, Aylin Aslım ve Manga. Rock’n Coke bu sene 10. Yaşını kutlayacak ve ilk kez 24 saat kesintisiz müziğin olduğu bir sahne de Roc’n Coke da olacak.
2 notes · View notes
adastramag · 11 years
Text
TAZE TAZE ALBÜM HABERLERİ
Ünlü gruplardan ard arda albüm haberleri gelmeye başladı. İşte bunlardan bazıları:
FRANZ FERDINAND: 
İskoç grup aleme geri dönüyor. 4. albümleri  ‘’ Right Thoughts, Right Words, Right Action’’ adını taşıyor. Albüm ay sonunda piyasaya çıkacak. Sabırsızlananlar için de bir video paylaşmışlar. Jonas Odell imzası taşıyan parça  ‘’Right Action’’ , Take me Out gibi sağlam olmasa da onun devamı gibi. İyi seyirler.
   BABYSHAMBLES:
Eylül ayında çıkacak olan 3. Babyshambles albümü ‘’Sequel to The Prequel’’ den ilk kayıt -Nothing Comes To Nothing- beğenimize sunulmuş. Buyrun: 
  MANIC STREET PREACHERS:
16 Eylül tarihli albüm ‘’If you tolerate this then your children will be next’’ şarkısının yazarlarının elinden çıkıyor.  Bunun yanında bir de LP yayınladılar. ‘’Rewind The Film’’ adı verilen 11. LP yayında.  
2 notes · View notes
adastramag · 11 years
Text
YENİ VİDEOLAR GELMİŞ
İlki Phoenix'ten. ''Bankrupt!'' albümümünden 'trying to be cool' videosu yayınlandı. 
İkinci sırada  NINE INCH NAILS' ın yeni albümü 'Hesitation Marks'tan 'Came Back Haunted' var. Kamera arkasında David Lynch var.
Üçüncü olarak Bloc Party var. Devam eden Avrupa turnesinden sonra büyük bir mola vereceklermiş. Gitmeden bize hediye niyetine beş şarkıdan oluşacak bir EP bırakacaklar. Bu parça da o beş şarkıdan bir tanesi. EP 13 Ağustos'da piyasaya çıkacak.
  EP'de bulunan diğer şarkılar:
Obscene
French Exit
Montreal
Childiren of The Future
Herkese iyi seyirler.
3 notes · View notes
adastramag · 11 years
Link
Hiç tütün camii diye bir şey duymuş muydunuz? Duyalım. Tabakmoschee, tobacco mosque günümüzde kullanımda olmasa da Dresden’de bir tütün fabrikasının yarım yüzyıl boyunca adı oldu. Oksimoron isimli tütün camii’nin aslında asıl konumuz olan en eski Türk tütünü olan Yenice’nin Avrupa’daki ününden...
1 note · View note
adastramag · 11 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bugün, 92 yılından beri düzenlenen LGBT Onur Yürüyüşü'ne katıldım. Hem de kendi yaptığım "Aşk Örgütlenmektir" tişörtüyle! Gezi ruhunun da etkisiyle zaten birlik olan insanlar bu yürüyüşe de coşkuyla katıldı. Öncekileri bilmiyorum ama bu çok güzel, çok sıcak, çok samimi ve çok coşkuluydu! Arkadaşımla aynı tişörtleri giydiğimizden muhtemelen lezbiyen sanıldık. Açıkça soran da oldu bir süzüp gözünü kaçıran da. Toplumsal baskıyı gruptan koptukça hissettik ama biz halimizden gayet memnunduk! Tıpkı grubun geri kalanı gibi.
20 notes · View notes
adastramag · 11 years
Text
GEZİ'YE TWITTER ÜZERİNDEN BAKIŞ
Gezi Yazı: Başkaldırının 140 Vuruşu from hahtv on Vimeo.
Emeği geçenlere çok teşekkür ediyoruz...  
5 notes · View notes
adastramag · 11 years
Text
Tematik Müzik - Yaz
Ufuk çizgisine doğru yol dalgalanıyor, yanımdaki parkın havuzunda çocuklar yüzüyor. Tişörtüm sırılsıklam, saçlarım da öyle. Koluma bir şey damlıyor, yağan yağmur değil çenemden düşen ter bu. Asfalt erir gibi, bakkal bir yumurta kırıyor. Şeffaflık yerini beyaza bırakıyor hafiften, yumuşak sarıysa katılaşıyor. Esen rüzgar, yanımdan geçen şarapçının nefesi kadar sıcak neredeyse. Mayıs'ın son haftası İzmir öğle ortası, Merkür'ün yükselişi müjdeliyor yazı.
Yazın gelişini başarısız tasvirimden daha iyi anlatan bir şey varsa o da öğretim hayatına verilen ara, yani okulların kapanmasıdır.
"Kapalı yaz boyunca, kapalı sonbahar'a kadar, Belki dönmeyiz geriye!"
Alice Cooper hayatının en mutlu anlarından birisinin, son zilin çalmasına kalan üç dakika olduğunu söylemiş bir röportajında.
"Ne kalemler var artık, ne kitaplar. Ne de öğretmenlerin pis bakışları!"
Dediğinin doğruluğunu ise bu üç dakikayı bir şarkıya sığdırıp, bize Yaz'ı getirerek kanıtlıyor.
Sıcaklarla beraber başlıyor tatil planlarım. Güneye mi inelim? Kuzeye mi çıkalım? Belki yurt dışı? Çeşme mi, Kuşadası mı? Antalya mı, yoksa Muğla mı? Otelde mi kalsak, yoksa kamp mı yapsak? Ne kadar param var? önce ona bakmalı.
"Biraz serinlemeye, kafamı dinlemeye, giderim ben tatile."
Hepimizin kafasında aynı planlar ve aynı hesaplar.
"On beş günlük dinlenme, bir kaç kadeh demlenme, şarabı da kebabı da, kol gibi kazığı da."
MFÖ'nün size bir kaç diyeceği var.
Bangır bangır müzik, kalabalık bir sokak, güzel kadınlar ve çirkin adamlar... İyi giyinmişim, keyfim yerinde. En dolu gözüken yeri gözüme kestirip içeriye dalıyorum. Bronz tenli, tarçın renkli kadınlar mekanın süsü. "Bu yaz şarkısından başka bir şey değil, Kahverengi ten ve tarçın rengi güneş yanıkları, obaa!" Gözüme kestiriyorum en parlak esmeri. Uzun uzadıya, alenen kesiyorum. Maksadım belli, çünkü onu istiyorum. "Bu gece benimle ol, Seni aklımdan çıkartamıyorum"
Underdog Project Summer Jam'le durumumu güzel özetliyor.
Yaz'ı büyüdüğün evde geçirmek de fena değil aslında ne dersiniz?. Kendini ait hissettiğin yer ve insanlarla, senin olan anılarla. Kafanın rahatlığı, dertsizlik, kendini güvende hissederek yaşamak. Anne yemeği yiyerek, televizyon izleyerek, hiç bir şey yapmadan, terleyerek günü geçirmek.
"O sabahların birinde, yükseleceksin, şarkı söylerek yükseleceksin." Her sabaha güzel uyanmak, her güne iyi başlamak. "Ama o sabaha kadar, tatlım, hiçbir şey sana zarar vermeyecek."
Yazılmış en iyi ninnilerden birisi, işte tam olarak bundan bahsediyor.
Gece denize girmektir yaz. Arkadaşlarla beraber yapılan en iyi aktivitelerden birisi. Alkolle başlayan normal bir gecenin, anıya dönüşmesi. Bu sıcakta, bu alev başka nasıl söner ki? "Yakalanmanın verdiği o korku, pervasızlık ve su." Adrenalin salgılanır bir yandan, tedirgin atılır ilk adım. Ama her adım, her hatıra bir fotoğraftır. "Konsolun üstündeki fotoğraf, kim bilir kaç yıl önce çekilmiş." Michael Stipe, büyüksün.
Konumuz yaz dedik, ne güneşlenmekten bahsettik ne de sahilden. Kumlara yatmak ve her şeyi unutmak. Orhan Veli ne demişti,
"Ne atom bombası Ne londra konferansı Bir elinde cımbız, Bir elinde ayna; Umurunda mı dünya!" Şairi bile kıskandıran şey şu güneşlenmek. Kısa bir süre için de olsa, sıcağın altında, gözünü kapatıp, yok olmak, umursamamak.
"Şimdi çok uzaklarımda nafile telaşlarım. Hayattan çalıyorum."
Sertab Erener Kumsalda'n Veli'ye selam çakıyor.
Hazır sahile kadar gelmişken, bi' denize girmeden olmaz. Kızgın kumlardan, serin sulara atlayalım. klişe timi yolda. Serinlemenin en basit yolu aslında. Sırt üstü uzan, bırak suyun kaldırma kuvvetine kendini. Tuzlu suyun sesini duyar gibiyim.
Tumblr media
 Yüzmek, anket defterlerinin vazgeçilmez hobisi. Belki de kendini ifade etmenin en iyi biçimi. Kurt Vonnegut şöyle diyor;
"1949 yılından beri yazarım. Kendi kendimi eğitmiş bir adamım. Başkalarına yararı dokunabilecek şeyler yazmak gibi bir iddiam yok. Yazdığım zaman sözüm ona ne olmam gerekirse o olurum. Bir metre seksen sekiz santim boyundayım ve yaklaşık 90 kiloyum. Yüzdüğüm zamanlar hariç elime koluma hiç hakim olamam. Yazma işini o emanet et yığını yapar. Ama suyun içindeyken bana doyum olmaz." Mavi Cerrah Balığı Dory yüzmeye davet ediyor.
Fazla bir şeye de gerek yok aslında. Güzel bir koy ve güzel bir şarkı kafidir.
Ağustos'un son günleriyle beraber yazın bitişini anlayan bizler, normal serin hayatımıza doğru ilerlerken, planlar yapmaya, hayaller kurmaya başlarız. Bakalım bu sene nasıl geçecek, neler yapacağız kim bilir. Yılbaşı sanki gereksiz gibi biraz. Çünkü planlar yapılır aslında bitince yaz. "Evet, neredeyse geçti gitti. Nerede olacağız, yaz geçtiği zaman?"
"Bu akşam yıldızlar düşüyor sanki gözlerime Dalgalar okşuyor ruhumu sonsuz bir hüzün içinde" Söylenecek pek bir şey kalmadı aslında, biten yazın melankolisini, gayet iyi yapmış Hümeyra, yaşanmış her şeyi gömerek, geride bırakarak tüm ışık hüzmelerini. İlk yaprak düştüğünde, her şey normale dönüyor. Ne ter var artık, ne de nem. Deniz de kalmadı, sahil de. Yaşasın taş, yaşasın betonarme. "Yapraklar düşüyor dallardan sanki yüreğime Martılar uçuyor haykırarark dalgaların üstünde"
18 notes · View notes
adastramag · 11 years
Text
Ve Tanrı Kadını Yarattı
Tumblr media
Çevrenizdeki herkesin, her nesnenin kendi hayal dünyanızın ürünü olduğunu düşündünüz mü hiç? “Düşünüyorum öyleyse varım”ı temel alarak, var olduğunuzun ön kabulüyle hareket edip yanı başınızda duran, çerçevesi ve camı arasındaki boşluğa annenizin ve babanızın evliliğinden bir fotoğraf karesi sıkıştırılmış, frezede oyulmuş, tornada işlenmiş boncuk taneleriyle süslenmiş kenarlıkları olan, lake ile cilalanmış 2 metre boyundaki gümüşlüğün; diğer yanınızda duran hayal dünyanızın üşengeçliğinin en büyük ispatı olan televizyon kumandasının; belki de bir işe yarıyor olma arzunuzun yansıması olan, kavanozun kapağını açamadığı için size seslenmekte olan annenizin ve elindeki kavanozun; yalnız kalma korkunuzun doğurduğu, sokaktan gelişigüzel geçip giden adamların, kadınların, çocukların beyninizin size oynadığı bir oyun olduğunu düşündünüz mü hiç?
İlkokulda yakalığının tek iliği geçirilmemiş, çantasının fermuarı tamamen kapatılmamış, aceleden beslenme çantasını bile almaya fırsat bulamamış çocukların sizinle bir arada bulunabilme aşkıyla dolup taştığı da mı geçmedi aklınızdan? Ya çok kıymetli hocaların var olan her şeye bir açıklama getirmeye çalışmalarına rağmen “amca”yı heceletmediğini fark ettiğinizde ya da oynattıkları “benzerini bul” oyunlarında muzun ve şeftalinin asla yer almadığını fark ettiğinizde kelimelerin ve nesnelerinin efendisinin aynen sizin gibi muzır biri olabileceği aklınızın ucundan dahi geçmedi mi lan?
Hatırladığınızdan yaşlı olduğunuzu fark ettiğinizde dönüp sormadınız mı etrafınızdakilere “nedir bu olayın aslı” diye. Farklı insanların farklı tepkiler verdiğini görüp sizden bir şeyler gizlendiğinden şüphelenmediniz mi, ha? Başlangıcını hatırlamadığınız hayatınızı sorgulamadınız mı?
Ben sorguladım pek çokları gibi. Sonra da uzun süre düşündüm. Bir yandan düşünüyor, bir yandan da düşündüklerimi insanlara belli etmeden yaşamaya devam ediyordum. Bir yandan önce kafamda büyük çukurlar yarattığımı, sonra bunları sularla doldurup kıyılarına kendi kafamda yarattığım bu dünyanın gürültüsünden, stresinden uzaklaşmak, huzurla dolmak için gittiğimi tasavvur ederken, diğer yandan da Arşimet’in suyun kaldırma kuvvetine dair fikirlerini inceliyordum. Bir yandan çok sevdiğim için var olduğunu düşündüğüm elmayı yediler diye insanları yüksek bir yerden aşağı atmış olabileceğimi ve sert bir şekilde düştüklerini hayal ediyor, bir yandan da çekim yasasını, Newton zekisinin başına düşen elmadan yola çıkarak bulduğu bilgisine de itibar ediyordum. Giderek derinleşen bir ikilemin içerisindeydim artık.
Ancak akıp giden zaman bir şeyleri değiştirmeye başlamıştı. Futbol maçlarında bize tezahürat yapmaları için ya da çoksa çoksa saçlarını uzatıp örsünler diye var olduklarını düşündüğüm karşı cinsin artık bünyemde farklı olaylara neden olmaya başlamasına ek olarak ilk defa, anlam yüklediğim bir şey farklılaşıyordu. Zaten artık ne maçlara geliyorlar ne de uzun saçlarını örüyorlardı. Kaldı ki maçlara sadece onlar değil, hiç kimse gelmiyordu. Kimi sorsan sinemada, kimi maça çağırsan meşguliyeti var. Dahası bir sabah sınıfa girip karşılaştığım manzara: sınıfın sol arka köşesinde, 2 yıl boyunca özenle kazıdığım, evdeki birçok eşyadan daha çok benimmiş gibi hissettiğim sıramda bir kız oturuyordu artık. Sıra arkadaşım birkaç günlüğüne kendisiyle oturmak istediğini söylüyor, bana da kalorifer yanında bir yer ayarladığını -eksik olmasın- belirtiyordu.
Boşalmış pet şişeleri burup kapağını baş parmağımızla çevirmek suretiyle patlattığımız, kağıt katlayarak yaptığımız mermileri lastiklerle sağa sola attığımız, iki kişi silgi tozu biriktirip ön sıradakilere üflediğimiz günleri geride bırakmaya zorlanıyordum. Önce en iyi arkadaşlarım, sonra sıram, sonra eski eğlenceli günlerim… Hepsi birer birer gitmişlerdi. O ana kadar kurguladığım her şeyin yanlış olduğu anlamına da geliyordu bu. Rahatsız olduğum halde müdahale edemediğim bir konu vardı ve saçları, gördüğüm anda sesimde 1 oktavlık kayma, akciğerlerimde düzensizlik, kalbimde dokuz sekizlik bir ritm yaratan gözleri, dudakları ve gülümsediğinde hemen iki yanında beliren çukurlarıyla da oldukça gerçek, bir o kadar da yıkıcıydı.
6 notes · View notes
adastramag · 11 years
Video
youtube
Paylaşacağım şarkının altına bir sürü şey yazmak istiyorum.
Beni veya aslında hepimizi mutlu eden şeylerden mutsuz eden boktan durumlardan bahsetmek istiyorum. 
Her zaman hep bir şansımız daha olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Bir yandan bizi asla sallamayan insanlar varken bi yandan hayatının merkezine olmasa da bir parçasına almak isteyen insanların varlığından bahsetmek istiyorum.
Mesela her telefonu kapatışında “notlarını yükselt” diyen bir annenin tam karşısında “okulu uzatman sorun değil eğlenmene bak.” diyen babaları anlatayım diyorum.
Size gıcık olan insanların tam karşısında sizi çok çok seven insanların daha önemli olduğunu, odak noktanızda onların olması gerektiğinden bahsetmek istiyorum veya.
Sizi kocaman ego balonu olarak gören ama sizi asla tanımayan ve tanımak için kasmayan ya da sizinle bi şekilde iletişim halinde olup bundan utanan insanların yine tam aksinde, sizin içinizi görebilecek ve bunun uğraşmaya değer olduğunu düşünen insanların varlığına sevinmeniz için varolduklarından konuşmak istiyorum.
Sürekli şikayet eden sinir bozucu insanlardan daha çok sabretmeyi bilen insanların muhteşemliğinden ya da. 
Bir sürü orospu çocuğu varken şu hayatta sadece çocuk olabilen, öyle kalabilen insanları anlatmak istiyorum.
Bir de benim gibi çok bilmiş küçük kızların aslında bir bok bilmediğini ama öğrenecek çok şeylerinin farkında olduklarını haber vermek istiyorum ama gerek yok. 
Kimse kimseyi artık dinlemiyor nasılsa. o zaman şarkı dinlemek lazım.
7 notes · View notes
adastramag · 11 years
Text
Kırmızı Polo
Kırmızı, çirkin mi çirkin bir Polo Classic'in arka koltuğunda, Mustafa Kemal Sahil Bulvarı üzerinden şehir merkezine, Konak'a doğru hareket etmekteyim. Sağ arka koltuğunda oturduğum bu aracın sağ camından, hayallerle bezeli bir hipnoz durumu altında, yanımızdan akıp giden sarı ışık silsilesini seyrediyorum. Bu düşünceler içindeki ben, o zamanlarda içinde ara sıra bulunduğum bu koca götlü Polo Classic'i çirkin bulmuyorum; aksine, ailenin bir üyesi edasıyla ona dostane bir yakınlık hissediyorum. Üzerinde ilerlediğim bu yolun adının Mustafa Kemal Sahil Bulvarı olduğundan ise hiç haberim yok. Beni o sırada ilgilendiren tek şey bu ışıklarını izlemekten zevk aldığım yolun eve dönüş anlamına geliyor olması. 9-10 yaşlarındayım o sıralar. Sağ tarafımdan akan ışık silsilesini izlerken ise kulağımda bir kadının çığlıkları yankılanmakta. Arabanın teybinden, pek çok kez geri sarılmış bir kasetten yayılıyor kulaklara. Beni, Polo'yu ve ön koltuklarda oturan iki insanı hafızamda bu ışıklı yola mühürleyen tek şey de işte bu kadın çığlığı oluyor; yıllar sonra aniden, sebepsizce hatırlayacağım bir çığlık.
  Tüylerimi her seferinde inatla diken diken yapmayı başaran bu çığlık, bu sefer bana bir otobüs yolculuğunda eşlik ediyor. Dışarı baktığımda yine benzer ama daha inatçı gibi görünen bir ışık silsilesiyle karşılaşıyorum. Ben Polo'yu, öndekiler de birbirini terk edeli epey bir zaman geçmiş. Polo'nun sürücüsünü ve yeni hayatını ziyarete gitme amacıyla içinde bulunduğum bu otobüs ise rahatsız edici derecede sıcak. Benim dikkatim ise sıcaktan çok bu çığlığa ve yanında getirdiği anılara kaymış vaziyette. "Koku hafızası" kavramına az çok aşina olan aklım bu yeni keşfettiği durumu kabullenmekte biraz zorlanmaktayken, derinlerden rastgele ortaya çıkarıverdiği bu hatıranın kuvvetli etkisi kulağımdaki çığlığı daha da güçlendiriyor. Otobüste varlığını koruyan gece sessizliği rahatsız edici boyutlara ulaşırken hafif bir uykuya dalıyorum.
  Polo sahil bulvarında ilerlerken içerisinde can sıkıcı bir sessizlik hakim. Bu sessizliği bozan çığlığın sahibi kadın arada bir başka şeylerden bahsediyor. Arabayı süren adamın ve yanında oturan kadının belki de umutsuzlukla içlerinden tekrarladıkları bazı dilekleri onların adına dillendiriyor. Arkada oturan çocuğun ise bu olasılıklardan haberi yok. Bu çığlık onun için yolda düzenli olarak kulağına ilişen bir melodi olarak kalıyor o sıralar. O, ışıkları izlemekle ve bir sonraki gezinin hayalini kurmakla meşgul. Arabadaki sessizliği daha iyi anlayabilmesi için birkaç yıl daha beklemesi gerekiyor. Öndekilerin şu veya bu noktada birbirleriyle bu kadar alakasız iki insan olabilecekleri düşüncesi ona aşırı sıcak bir otobüs yolculuğu kadar uzak.
  O gece gereksiz derecede sıcak olan otobüsle yaptığım yolculuk nihayet son bulduğunda sahil yolu olmayan bir şehre adım atıyorum. Yıllar önce Polo'da o kadının çığlıkları eşliğinde uyuyakalarak gecenin sonunu göremeyen çocuğu kucağında eve taşıyan adamla buluşmak için otogarda yolumu bulmaya çalışıyorum. Hava sıcak. Otobüs biraz geç kalmış. Kafamın içinde ise "aşk" çalıyor. 
http://www.youtube.com/watch?v=e0o6qMDgEbY
8 notes · View notes
adastramag · 11 years
Text
Kaos, Din ve Siyaset
  Yazardan minik bir not: Kaos ile ilgili ilk yazımı yaklaşık 2 sene önce yazmıştım. Şuan tam olarak hangi kolinin içinde, hangi defterde yazılı ben bile hatırlamıyorum. Bu dergiye/bloga ilk yazımı da 2 sene önceki o tamamlanmamış yazının heyecanıyla başlıyorum. Aslında tek yazı olarak yazmayı düşündüğüm bu yazı elimdeki verilerin ve kavramın genişliği nedeniyle bir yazı dizisi halini aldı. Ve işte ilk yazı; Kaos, Din ve Siyaset
Tumblr media
Kaos, evrenin düzene girmeden önceki biçimden yoksun, uyumsuz ve karışık durumu olarak tanımlanıyor. (TDK) Köken olarak ise Khaos'tan yani Yunan Mitolojisinden geliyor kelime. Boş uzam, boşluk, uçurum anlamları var, aslında ifade etmek istediği düzenden, kozmostan öncesi.
Kaos kavramı Türkiye gibi muhafazakar siyaset ve yaşam tarzıyla beslenen ülkelerde, bir takım kötü çağrışımlar yapabiliyor. Örnek olarak "Anarşi gelirse kaos olur." cümlesinin doğruluğunu savunan milyonlarca insandan birisiniz belki de. Oysa bu cümledeki anarşi ve kaos kelimeleri, içi boşaltılmış, kendi anlamlarından çok uzakta, basite indirgenmiş haldeler. Ucuz bir korku klişesinden öteye gidemiyor. İşin siyasi boyutu en yalın haliyle bu aslında. "Kendi düzenini" kurmuş olanlar bu düzenden vazgeçmek istemiyorlar, bir başka düzeni ise kargaşa, veya kaos olarak adlandırıyorlar kendi oluşturdukları "resmi" dilde.
Türkiye'de ise özellikle soğuk savaş döneminde başlayan "kominizm tehlikesi" de bununla ilintili. Yani kominizmi bir düzen bozma, korkunç bir sistem, ahlaksılıkların kol gezdiği, tabiri caizse her türlü pisliğin döndüğü ve kaos, kargaşa yaratarak ülkemizi bölmeyi amaçlayan bir sistem olduğu o dönem ve sonrasında konuşuldu durdu. Tüm bunlar yine kendi düzenlerinin, bozulmasından korkan siyasetçi ve piyasaya sahip olanların, aslında "maddi" korkularıydı. 
İşte bu maddi korku madalyonun diğer yüzünde ironik bir şekilde "din" ile karşı karşıya getiriyor bizi. Bu dünyanın geçici olduğunu söyleyen maddiyata önem vermiyor gibi görünen din aslında büyük bir maddi kazanç ve düzene sahip bir sistem. Oysa, örneğin, "anarşikler" ve "komünüstler" gelirse bu elimizdeki yegane, "masum" inancımızı, kendi ahlaksızlıklarıyla bozacaklar. Yani bol tırnaklı bu paragraftan anlayacağımız, yine kaos korkusu, yine kargaşa korkusu.
Evet hepimiz biliyoruz, değişim dediğimiz olaydan ne çok korkulduğunu. Çoğu insan hayatında her şeyin düzenli gitmesini, bir arıza çıkmamasını istiyor. Kaosu da gerek toplumsal gerek siyasi, gerekse dini açıdan çok zararlı bir terim olarak görüyorlar. Özellikle dinin hayatı yönlendirme kapasitesi yüksek toplumlarda bu daha belirgin. Zaten dini inancın temelinde de bir düzen var. Örneğin yaratılış felsefesi. Burada her şeyi Tanrı'nın yarattığı, ve tabii ki ahlak kurallarıyla, ve hatta bunları uzun uzun anlattığı kitaplarıyla bizlere sıkı sıkı tembih ettiğinden de söz ediliyor. Biz zaten düzen içindeki bir dünyaya geldik ve toplum ve çevre her zaman az çok böyleydi.
Dinin kaosu bu reddedişinin temelinde aslında yine bu yaratılış felsefesi yer alıyor. Dinler, örneğin, evrim kuramını kabul etseler, o zaman bir anlamda kaosu da kabul etmiş, ve daha ilerisi tanrıyı inkar etmiş olacaklar. Çünkü evrimin en temeli, en başı ve hatta süreci kaosla tamamen ilişkilidir. 
Tüm bu kısaca bahsetmeye çalıştığımız din ve siyaset üzerinden kaos, bugünlerde gerçekleşmekte olan ve toplumun farklı kesimlerinden hem doğa için hem de senelerin getirdiği birikimlerle orada olduğu bir olayı çokça düşündürüyor: Gezi Parkı. Günlerdir gece gündüz nöbet tutan çok güzel bir kalabalık var orada, en güzel yanı ise bunun sadece İstanbul'da kalmayıp bir çok ile yayılması. Biz buradan, İzmir'den destek veriyoruz, kimisi Ankara'dan, kimisi Rize, Kayseri, Eskişehir, Aydın, ve daha nice yerden. Tüm dostlara selam olsun diyor ve kaos, düzeni düzen sahiplerinden almaktır, olası daha güzel, daha mutlu günler için diyerek sözlerimi şimdilik burada bitiriyorum.
7 notes · View notes
adastramag · 11 years
Text
YÜZYÜZEYKEN KONUŞURUZ GRUBUNDAN GEZİ'YE ARMAĞAN
Facebook sayfalarında kendilerini ”“yüzyüzeyken konuşuruz dışarıdan bir müzik grubu olarak görünse de, aslında Vimeo üzerinden devam eden minimalist bir -canlı- müzik projesidir.” şeklinde tanıtan Yüzyüzeyken Konuşuruz grubundan Gezi Parkı olaylarına şarkılı armağan.
ne sandın ki başta  attığın gazdan korkup senden merhamet umucaz sen istediğin gibi yak haşla bu hayatı ne senden satın aldık ne de sana satıcaz
istediklerimi ver bana yoksa sen taştan biz ağaçtan taraf olucaz
3 notes · View notes
adastramag · 11 years
Text
FESTİVALLER İPTAL
Ülkemizde festivaller birer birer iptal oluyor. Bu iptaller  kah direniş yüzünden kah yeni getirilen yasaklar (düzenlemeler!)  yüzünden. İnsanlarımızın biraz da olsa yüzünü güldüren etkinliklerin çoğu bu yıl iptal edildi.  İşte en önemlileri:
            EFES ONE LOVE FESTİVAL
Tumblr media
    11 yıldır birbirinden ünlü grupları müzikseverlerle aynı çatı altında toplayan Efes One Love bu sene de britpop akımının efsane topluluğu Blur’u müzikseverlerle buluşturmayı planlıyordu.  İptal ile ilgili yapılan açıklama şu şekilde:
“Sektörümüzle ilgili, 11 Haziran 2013 günü Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren ve kamuoyu tarafından da yakından takip edilen yasayla, artık alkollü içecek markalarının her ne surette olursa olsun hiçbir etkinliğe ürünlerinin marka, amblem ya da işaretlerini kullanarak destek verememeleri nedeniyle, Efes Pilsen olarak bu yıl 20 – 21 – 22 Haziran tarihlerinde 12.’sini hayata geçirmeyi planladığımız ve bugün ülkemizin uluslararası boyut kazanmış sayılı festivallerinden biri olan Efes Pilsen One Love Festival’i gerçekleştiremiyoruz.  44 yıldır bu toprakların değerleri ve sevenlerinin destekleri ile büyüyen bir marka olarak, Türkiye’de müzik ve festival coşkusu ile özdeşleşmiş One Love Festival’in, Taksim Gezi Parkı’nda başlayan ve gelişen olaylardan ��türü toplumsal hassasiyetin çok üst düzeyde olduğu böyle bir dönemde yapılmasını uygun bulmamamız nedeniyle de, bu yıl farklı bir formatta ya da tarihte gerçekleştirilmemesi kararının alındığını belirtmek isteriz.''      
AVEA ESCAPE TO MUSIC 
Tumblr media
     29 Haziran’da Küçükçiftlik Park’ta gerçekleşecek ve Bat for Lashes, Cocorosie, The Wanton Bishops, Newyork Dolls ve Citizens’ın konuk olacağı Avea Escape to Music festivali Gezi Parkı olayları sebebiyle ileri bir tarihe ertelendi. Yeni tarihin  kısa bir süre içinde tekrar açıklanacağı duyuruldu.
VODAFONE İSTANBUL CALLING
Tumblr media
             Pozitif Live kapsamında olması planlanan, aralarında Bloc Party, Snoop Dogg ve The National gibi büyük isimlerin bulunduğu ve 3 ay boyunca sürmesi beklenen konser serisi de Gezi Parkı olayları sebebiyle iptal edildi. Detaylar:
Ülkemizde yaşanan gelişmeler çerçevesinde, Pozitif Live tarafından Vodafone İstanbul Calling kapsamında gerçekleşmesi planlanan bazı etkinlikler iptal edilmiştir.  Konserlerin akıbetiyle ilgili bilgilendirme önümüzdeki günlerde yapılacaktır. İptal edilen etkinliklerin listesi altta yer almaktadır:
  Zaz: 15 Haziran Parkorman
Indie Park: The National, Noah & The Whale, Emiliana Torrini: 23 Haziran Parkorman
Bloc Party: 26 Haziran Parkorman
Dance Day: The Prodigy, Basement Jaxx & Jaguar Skills: 29 Haziran Parkorman
Alternative Park: Thirty Seconds to Mars, The Maccabees, !!!: 30 Haziran Parkorman
Sigur Ros: 2 Temmuz Parkorman
Urban & Hip-Hop Day: Snoop Dogg, CeeLo Green & Nas: 7 Temmuz Parkorman
5 notes · View notes
adastramag · 11 years
Text
Tanımlarımız Belki de Bizi Çapulcu Yapan
Yazıya başlamadan önce, yer yer yazıda geçecek ve gerçek anlamı dışında kullanılacak bazı kelimeler için tanım yapmak mecburiyetinde hissediyorum kendimi.
Tumblr media
Başbakan: Yarın hesap günü geldiğinde, kendisinden Türkiye Cumhuriyeti başbakanı sıfatıyla veya herhangi bir birey sıfatıyla sual edilip ‘ey Tayyip, neden o maksatlı yalanları söyledin, insanlar ölürken neden ayrıştırmaya, kutuplaştırmaya devam ettin’ diye sorulduğunda hangi dilden konuşacağını merak ettiğim insan. 3. Köprü için görüştüğü sivil toplum örgütleri belli olmayan ve Gezi Parkı için Hülya Avşar, Necati Şaşmaz gibi isimlerle görüşen - görüşmeye devam edecek kişi aynı zamanda.
Hükûmet: Ayrı bir irade, ayrı bir vicdan taşımadığı için bkz: başbakan.
Devlet: Hükûmetin oyuncağı.
Cumhurbaşkanı: Fonksiyonu kaleme indirgenmiş kişi.
Polis: Rahmetli eski Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in Roma’da Galatasaraylılara saldıran polis için kullandığı ifadeleri anımsar belki pek çoğunuz: ‘Polis değil, adeta Mussolini’nin askerleri’
Çapulcular: Nam-ı diğer vatan hainleri. 28 Şubat’ta nerede oldukları sorgulanmaktadır sık sık. Bir kısmı benim gibi okumayı yazmayı yeni sökmüş, bir kısmı yeni yeni konuşmaya başlamıştır bahsi geçen dönemde. Daha büyük olanlarının ise o dönemki düzenin kazananları olması da muhtemeldir. Sosyal medyada delil niteliğindeki görüntüler vatan haini oldukları bilindiğinden hiçbir %49,9’lu tarafından dikkate alınmamış kompleks bir yapı, yaş ortalaması çok genç. Bir süre bazılarının cumhurbaşkanından medet umdukları görülmüştür. Temsili demokraside temsilcisiz yükselttikleri sesler %49,9 tarafından şaşkınlık ile karşılanmıştır.
%49,9: İsmi oranını temsil etmeyen, sadece başbakana aşk ile bağlı olanları vurgulayandır. 1920, 1960, 1980 ve 1990ların ortalarının mağdurları, yeni düzenin kazananları. Şiddet gören hükûmet polisini sahiplenen ama doğru söylediği için tatile gönderilen din adamına sahip çıkmamış kesim. Bugün sokaktaki masrafı hesap ederek, ‘ehehe hadi iyisiniz parasını da biz vereceğiz ha’ diyen, hükûmet  4+4+4 icad edip eski sisteme göre kitap bastırarak 12,5 milyon lirayı en iyi ihtimalle sokağa attığında tek kelime etmemiş grup. AKP’lilik Müslümanlığın üstünde midir diye düşündürmektedir zaman zaman. Van gölü canavarı bizleri yemek üzereyken yaptığımız sözleşmenin bir sonucu olarak 4-5 yılda bir temsilcilerimizi seçtiğimizi ve dolayısıyla aktif vatandaşlık, sivil toplum gibi zırvalıklara ve hatta idare mahkemesi gibi millet adına karar alan diğer yapılara ihtiyaç olmadığını vurgulayan, aşkın her zorluğun üstesinden geleceğini, her şeyi affedeceğini bilen topluluk. Bobiler’den aldığı görseli kanal kanal dolaştırıp resmi belge gibi anlatan Alper Terzioğlu’na dahi itibar edenleri mevcuttur.
Gezi Parkı: Tarihin ihya edileceği yer. Öte yandan şuan çapulcular tarafından fuhşiyat ve %49,9 için alerji teşkil edecek dine aykırı eylemlerin yapıldığı, kıymetlimizin polisinin bu ahlaksızlıkla yan yana durmasın diye mescidini, kamasutra ilmini anlatan kitapların barındığı kütüphanesini yıktığı alan. Son günlerde iyice komünal bir hal almıştı geçen gece dağıtıldığı iyi oldu.
Ankara Valisi: Adını hiç duymadığım validir, görevlerini, kendi görevlerini Ulaştırma Bakanlığı’na devreden Melih Gökçek sürdürüyor olabilir.
İstanbul Valisi: Önce özür dilemiş, parkı selamlamış. Sonra ‘yaklaşacağız ama müdahale etmeyeceğiz’ demiş, en son da anne ve babalara çağrı yaparak ‘çocuklarınızı pistten alınız’ diye seslenmiştir.
İzmir Valisi: Eli sopalı polislerini inkar eden, bir kalemde silen validir.
Rize Valisi: Recep Tayyip Erdoğan’ın çerçeveletilmiş fotoğrafını dün basına göstererek görevlerinden en azından birini en iyi şekilde icra ettiğini ispat eden validir.
Ethem Sarısülük: Dün beyin ölümü gerçekleşmiştir. Yaşam mücadelesi verdiği süre boyunca katili muhtemelen Ankara sokaklarında terör estirmekteydi. Halen de o kadar videoya, görüntüye rağmen bulunamamıştır. Çapulcu olduğu için gereği de yoktur.
CNN Int: Alandaki muhabirleri ve canlı yayına aldığı konuklarıyla ne yazık ki takip edebildiğim kanallar içerisinde çapulcular açısından olayları en iyi yansıtandır. Düne kadar ismini duymadığım AKP’lilerin yayınına katılıp dolaylı olarak da olsa Türk çapulculara İngilizce olarak kendilerini anlattıkları kanaldır. %49,9 tarafından ise Türkiye’yi dışarıda kötü göstermekle suçlanmışlardır. Vatan hainliğinin demokrasi gibi kelimelerle meşrulaştırılmaya çalışılması tıpkı Türk medyasının çapulcuları terörist ilan etmesinin çapulcularda bıraktığı hissiyat gibi bir duygu birikimini ortaya çıkarmış, sosyal medyada G8 ile ilgili protestoların takipçisi oluvermelerine sebep olmuştur. Eski düzenin mağduru, yeni düzenin kazananı olanların intikam duygusunun çok da sınırlı olmadığını göstermiştir.
Hülya Avşar: İbrahim Tatlıses ile başrolünü paylaştığı ‘Mavi Mavi’ adlı filmde oynadığı karakteri düşündüğümüzde (İbrahim Tatlıses’e karşı önce davetkâr davranmış daha sonra ise arkadaşlarıyla birlikte dalga geçmişti) hem çapulculara dehşet veren görüntülerde (‘gel gel bir şey yapmayacağım’ deyip gazladığı video)  izlediğimiz o polis memurunun, hem de dün İstanbul Vali’sinin, kısacası hükûmetin bu süreçte izlediği politikanın karakteriyle tam olarak örtüştüğünü görebiliriz. Bu benzerlik vesilesiyle Gezi Parkı için görüşülen isimlerden biri olduğunu düşündüren hanım efendidir.
Türk Medyası: Yasama, yürütme ve yargıdan sonra 4. kuvvet olarak hizmet verdiği, vermesi gerektiği şeklindeki teorik algının aksine basının Türkiye’de diğer erkler gibi kendisinin de yürütmeye tabi olduğunu gösteren, çok yıllık gazetecilerin gazeteciliklerini on günde harcayan harcatandır.
Themis: Gözleri Türkiye’de başka sebeplerle bağlanan tanrıça.
Chomsky: Pennsylvania doğumlu çapulcudur. Yankı uyandıran savlarını ölmeden önce Türkiye örneğiyle bir kez daha ispatlamış olmaktan buruk bir mutluluk duymaktadır zannımca.
Külli Kibir: Başbakanın kibri.
Cüz-i Kibir: Sertleşen söylemlerle ve çok olmanın verdiği gururla dalga dalga %49,9’un arasında yayılan kibir.
Avrupa Birliği: Parlamentosunda konuşanların, son olayların Türkiye kültürünün ve hükûmetin duruşunun Avrupa kültürü ile bağdaşmadığını gösterdiğini sık sık vurguladıkları birlik. Düne kadar çapulcuların Türkiye’yi dünyaya rezil ettiğini vurgulayan %49,9’un, bugün külli ve cüz-i kibir ile adeta ‘yol ver gidelim Brüksel’i ezelim’ şeklinde haykırmasına yol açmıştır.
Hem yukarıda bahsettiğim gibi tanımları yaptım, hem de bahsi geçen yazı çıktı ortaya. Aklıma başka tanımlar gelirse buraya ekleyeceğim…
5 notes · View notes
adastramag · 11 years
Text
KRALİÇEDEN SAYGILARLA
Tumblr media
       09 Mayıs tarihinde piyasaya çıkan ‘Od’ isimli albümüyle kraliçe , bu sefer bizi aşk ateşinin içine sürüklüyor. Albüm tam 10 şarkıdan oluşuyor. 9 parçanın sözü ve müziği Şebnem Ferah’a ait. ‘Çok Yorgunum’ adlı şarkının sözü Nazım Hikmet’e , müziği ise Cem Karaca’ya aittir.
             Kraliçe bu albümde, biraz yorgun, biraz yarım , biraz utangaç biraz da savaşçı. O sanki ‘Bin Yıldır’ aramızda ve kitleleri o büyüleyici sesiyle etkisi altına almaya devam ediyor.  Albümde yine sertlikler, sakinlikler, gitar soloları var. Kraliçe yine her duyumuza hitap etmeyi başarmış ;hayatı, günümüzü sorgulamamıza ön ayak olmakta yine.
            Albüm, bir oturuşta dinlenilesi albümler arasında bence çoktan yerini almış durumda. Şebnem Ferah’ın o su gibi akan sesi size zamanı unutturacak cinsten. Arkaya yaslanın ve bu albümün keyfini çıkarın.
5 notes · View notes
adastramag · 11 years
Text
ONLAR DA DİSKONUN İLAHLARI
Tumblr media
                Albümleri  21 Mayıs tarihinde  şimdiye kadar eşine az rastlanan bir lansman partisiyle piyasaya çıktı ve o günden itibaren neden onlara ilah demek gerektiğini kanıtladılar. Bu sene içinde yapılan diğer bütün disco şarkıları sanki bir anda  eskidi ve biz Daft Punk’ın yeni albümü ‘Random Access  Memories’ e kilitlendik.
                İlk şarkıdan ‘’ Give Life Back To Music’’ itibaren etki altına girmeye başlıyorsunuz. Vücudunuz artık onların ve şarkılara ayak uydurmaya başlıyorsunuz ve  geçmişe, taa  70’li yıllara kadar uzanabileceğiniz bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Geçmişteki yolculuğunuz da sizi o yılların ünlü İtalyan disco prodüktörü  Giorgio by Moroder karşılıyor. Dokuz dakikalık şarkı kendini ve disco hayatını anlattığı konuşmayla başlıyor.
                Daft Punk bu albümde ayrıca başka ilahların yardımını da almış. Örneğin: ‘Instan Crush’ ile Julian Casablancas ve ‘Get Lucky’ ve ‘Lose Yourself to Dance’ ile Pharrell Williams. Ayrıca şarkıcı, besteci ve söz yazarı Paul Wiiliams ve prodüktör  Todd Edwards da bazı katkılarla bu albümde yer almış.
                Onlar nasıl yapacaklarını, bizleri nasıl etkileri anlatına alacaklarını artık biliyorlar. Şefin püf noktasını, gizli formülünü bulmuşlar. Bize de bu albümün etkisine girmek ve uzun bir süre boyunca bu albümle yaşamak kalıyor.
5 notes · View notes
adastramag · 11 years
Text
Modern Bulvar - Temizlik Günü
Tumblr media
Günlerdir pislik içerisindeydi evim. Bekar adamın hali başka tabi. Ve kaos, tek bakışta her şeyi bulma isteği. Ama toparlanması lazım artık. Düzen de bir yerde fena sayılmaz hani.
Tek başıma altından kalkamayacağım için, telefon rehberini kontrol ettim.Gelebileceklerin bir listesini yaptım ve sıradan aramaya başladım. Çok uzun bir liste değildi  zaten, erkekleri baştan ele, meşgul olmayacak kadınları yaz. Altı kişilik listemin dördüncü sırasındaki isim Sinem’deydi sıra; B- Alo yavrum naber? Napıyosun? S-İyiyim canım ya oturuyorum evde, dizi falan izliyodum. Sen napıyosun? B-Napıyım ya. Can sıkıntısından temizliğe giricem de, yoldaş arıyorum. S- Hehehehehehe! B- İşte önce temizlik yapıp ardından yemek falan yeriz? Vallahi ben yapıcam yemekleri. S- Ya me bileyim ya. Çok üşendim şimdi. B-Yapma kızım be. İki odalı ev zaten bir saate hallolur. Ne yemek istersen onu yapıcam bak söz. S- ............. B- Hadi hadi, kalk gel. S- Tamam geliyorum 15 dakikaya.
Başarı!Hem muhabbet olur, hem ev hallolur. Malzemeleri hazır ettim. Kova, vileda, yüzey temizleyici, elektrik süpürgesi, eldiven bulaşık süngeri, vs... Kafamdan da plan yaptım hemen. Önce ön balkon, kendi odam, mutfak, ve banyo. Salon kullanılmadığı için süpürge tutulsa yeterliydi. Kapı çalındı. Sinem gelmişti. Birer sigara içip kritik yaptık; B- Ben bir plan yaptım ama? S- Neymiş? B- Şimdi ön balkonu yıkayalım önce, malum takılma zamanı geldi. Balkon benim odada zaten, odayı süpürür, sileriz. Bi’ de eşyaların yerini değiştiriyim diyorum. Sonra mutfak, bulaşık vs. Daha sonra da banyo. S- Oooo! Ön balkon ha? Bayadır oturmuyoruz orada. B- Tabii ya mis gibi ısındı havalar. S- Tamam o zaman başlayalım. B-Hadi.
Tumblr media
Ev hanımları bilir iyi bir balkon temizliği bol sudan geçer. Bu yüzden kovayı suyla doldurup, balkona dökerek başladık. B- Yeterince ıslandı mı? S- İyidir ya. B- Viledalar mısın? S- Oluuur!
Bir erkek olarak vileda işlerinde kötü olduğumdan, sopayı Sinem’e verdim.Silmeye başladı balkonu boydan boya. Bayağı geniş olan balkonda bir ileri bir geri iki tur attıktan sonra; S- Şu viledayı bir kovaya sokup çıkartmak lazım kiri gitsin. Bir kaç kere suya vurduktan sonra, sert hareketlerle kirini aldı viledanın ve tekrar vurdu ıslanmış sopayı balkona. Yine gezindikten sonra, pırıl pırıl olmuştu her yer. B- Sen baya iyimişsin ya silme olayında, bu kadar beklemezdim. S- Eeee! Biz de biraz temizlik biliyoruz tabii. B-İyi halloldu balkon gel odaya geçelim. S- Geçelim tabii. B- Önce bi’ süpürge tutarız, sonra yalandan yerleri silersin, sonra da eşyaların yerlerini değiştiririz. S- Değiştirelim tabii ya! Hep aynı hep aynı olmaz. Yataktan beni izlerken elektrik süpürgesini kapıp geldim. Süpürgem şu aynı zamanda halı yıkayabilenlerden, çekiş gücü de gayet kuvvetli. Bastım düğmesine, önce normal süpürge modunda kendimi çok da yormadan, halının örtmediği yerleri süpürdüm. Odanın muhtelif yerlerinde gezindikten sonra, en önemli kısım olan halıya geldim. İyi bir temizlik için uğraşılıp, yıkanması gerekiyordu. Suyunu koyup, vakum kuvvetini fulleyerek var gücümle halıya giriştim. Aynı anda hem ıslatıyor, hem de vakumluyordu. Emiş gücü gayet yerindeydi. Sinem bu kadar titiz çalışan bir erkek görmemiş olacak ki, gözlerini benden ayırmıyor ve “Vauuv!” gibi ünlemler, “Süpersin!” gibi kelimelerle beni tebrik ediyordu. Halıyla işim bittiğinde sırılsıklam ve tertemizdi; S- İyi kullanıyormuşsun. B- İnsan deneye deneye öğreniyor tabii. Sıra senin şimdi bi’ siliver. Yatağa geçme sırası bendeydi şimdi. Viledayı ıslattıktan sonra, odanın en köşe yerlerine vurup hızlı hızlı sildi. Önce kova sonra köşe, kova, köşe, kova, köşe... Daha sonra geriye kalan yerleri sildi. O sırada ben halıyı kaldırıp biraz kurulamaya çalıştım, o da halının altında kalan yerleri ıslattı. İlk defa koordine çalışıyorduk, fena olmadığımız da söylenemezdi, B- İyi bari halıyla yerler falan tamam gibi. Eşyalara geçelim. Şu kanepeyle, çalışma masasının yerlerini bi’ değiştirelim diyorum ne dersin? S- E, yatak? B- Yatağın yeri iyi ya, dokunmayalım. S- Peki. Kontrolün bende olması işleri daha düzgün kılıyordu. Önce kanepeyle başladık. Ağır bir iş tabii eşya taşımak. Yavaş yavaş giriştik işe. Beraber bir şeyler taşımak ritim isteyen bir iştir çünkü. Ritmi tutturduktan sonra hızlandı tabii işler. Önce duvara dayadık ve bir süre öyle bıraktık. Beğenmeyince bu sefer çapraz koyduk iki duvar arasına. Bir ucunda ben, bir ucunda o beş dakika kadar kaldık öyle.
S- Güzel, güzel çok güzel. Çok iyi. B- Evet. Evet. Kanepe işimiz bitince masaya geldi sıra. Beraber iş yapma konusunda sıkıntımız yoktu artık. Sırayla bütün duvarlarda denedik. Bir o önde taşıyordu, bir ben. Duvarlarda öylece gittik, geldik, gittik, geldik ve eski yerinin daha makul olduğuna kanaat getirince bıraktık işi. B- Oh mis gibi oldu. Çok güzel. S- Harika oldu bence de. B- Odada da işimiz bitti, mtfağa geçelim mi? S- Bi’ mola verip sigara içelim ya! Enerjisi tükenmişti. Birer sigara yakıp, yarım saat kadar muhabbet ettikten sonra iş mutfağa geldi. Dağ gibi bulaşık yüzünden tezgahta işimiz uzundu. Bir de yerler silinmeliydi tabi. İş bölümü yaptık. O Vileda'yla uğraşırken, ben bardakları yıkayacaktım. Vileda'yla işi bitince o da bana katılacak ve tezgahı halledecektik. Onun kova-Vileda ikilisiyle yaptığı şeyler yine muhteşemdi. Ben de bardakları özenle yıkadım.Önce ıslatıyor, sonra biraz ovaladıktan sonra yerleştiriyordum. On dakika kadar böyle devam etti. Vileda’nın işi bitince beraber geçtik tezgaha.  Çılgınlar gibi bulaşık yıkadık tezgahta. Sabunlama kontorlünü ilk o ele alıp öne çıktı, durulamak bana kaldı. Daha sonra tencerelere gelince iş, o tezgaha dayanıp durulamaya geçti, kontorlü ise ben ele aldım. Yirmi üç dakikada hallolmuştu bütün işler. Gözüm kiler olarak kullandığım arka balkona ilişti o ara. Bayadır girmiyordum içeri. Orası da temizlense fena olmazdı hani. Bunu paylaştım Sinem’le. Ama gözü korktu onun,hem pisliğinden tiksindi, hem de yarın her tarafının ağrıma ihtimalinden tedirgin oldu. Dile geldi tabii. S- Ya çok pis orası! Olmaz! B- Kızım bi’şey olmaz güzelce sular, yıkar hallederiz. S- Ya pis viledanın temizliğiyle mi uğraşayım, her yanımın acısına mı katlanıyım. B- Tamam ya yalandan silersin yerleri falan. Hemen yavaş yavaş temizlersek, ağrımaz hiç bir yerin yarın.
Tumblr media
Önce su döktüm arka balkona biraz, kabası alınsın dedim pisliğin, hem kolay olur böylece silmesi. Sonra da çalı süpürgeyi yavaş yavaş gidere doğru sürdüm. Göz göze geldik Sinem’le. Takip ediyordu beni. Birbirimize her yaklaştığımız da acı dolu gözlerle bakıyordu bana. Önceleri ağır ağır ilerliyordu peşimden ama sonradan alıştı. Daha bastırarak viledaladı balkonu. Yalnız bir sorun vardı. Vileda’nın arada sırada, ıslatılıp, kirlerden arındırılması gerekiyordu, ki ona en çok koyan kısım buydu. Pislik içerisindeki Vileda’yla yüz yüze gelmek. Bütün pisliğin temizlenmesine gerek yok, Vileda balkonda iyi kaysın yeter dedim. O Vileda’yı temizlerken, ben balkona bir kez daha su döktüm. Pis balkonun işi uzun sürdü biraz ama hallolmuştu işte, her yer tertemiz kullanılabilir haldeydi. B- Bak korktuğun kadar var mıymış? S- Ya çok tiksindim ya! Çok pismiş! B- Biraz pisti tabii. Ama mutluyduk işte. Banyo dışında her yer pırıl pırıl olmuştu. Banyoya gereken şey de bol su, biraz fırça ve biraz vileda. Mutfak ve arka balkon beni de iyice yormuştu artık. B- Neyse ya ben daha sonra hallederim banyoyu, kolay iş. Yoruldun mu? S- Ay yoruldum valla, canım da yanıyor biraz, ağrıyor her yerim. B- Ya arka balkon sonradan aklıma geldi, kusura bakma. S- Önemli değil ya, temizledik mis gibi oldu işte. B- Acıktın mı? S- Sen yapıyorsun değil mi? B- Evet. Ne istersin. S- Kremalı mantarlı makarna yapsana. Bi' de az bişey tavuk sote yaparız. B- Haydi bakalım. Bir akşam yemeğine temizlenmişti işte ev. Artık ne zaman pislense , çağırıyorum Sinem’i. Ama arka balkona nadir giriyoruz. Dipnot: Balkon resmi temsilidir.
5 notes · View notes