Tumgik
#ve Muhammed öğrenci
cokuntu · 1 year
Text
bu şaka falan olmalı
3 notes · View notes
muptedikul · 2 years
Text
Vazife beklemeyeceksin. Ruhaniyetiyle seni seyreden Hz. Muhammed (sav) sana vazife veriyor, Allah azze ve celle sana vazife veriyor. O halde birinci vazifen;
Öğretmen ol,
Öğrenci ol,
Çiftçi ol,
Mühendis ol,
Doktor ol,
Sokakları temizleyen görevli ol
ne olursan ol bütün işlerinden önce İslam'ı anlatmanın memuruyuz unutma !
Esma-ül Hüsna Dersleri / İhsan Şenocak
10 notes · View notes
pazaryerigundem · 9 days
Text
"Balkan Araştırma Enstitüsü Balkan odaklı vizyona katkı sunuyor"
https://pazaryerigundem.com/haber/174793/balkan-arastirma-enstitusu-balkan-odakli-vizyona-katki-sunuyor/
"Balkan Araştırma Enstitüsü Balkan odaklı vizyona katkı sunuyor"
Tumblr media
Trakya Üniversitesi Balkan Araştırma Enstitüsü tarafından, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dekanı ve Balkan Araştırma Enstitüsü Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Levent Kayapınar’ın konuşmacı olduğu “Anadolu’dan Balkanlar’a Türk Göçü, Selanik ve Atatürk” konferansı gerçekleştirildi.
EDİRNE (İGFA) – Senato Salonu’nda gerçekleştirilen konferansa Rektör Prof. Erhan Tabakoğlu, Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yüksel Topaloğlu, Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Levent Doğan, Dış İlişkiler Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Rıfat Gürgendereli, Roman Dili ve Kültürü Araştırmaları Enstitüsü Müdür Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Muhammed Tağ, Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nurten Çetin, Milli Savunma Üniversitesinden Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ayşe Kayapınar, Rumeli Edirne Kültür ve Folklor Derneği Başkanı Ahmet Dörtler ile akademisyenler ve öğrenci katıldı.
Tumblr media
Konferansın açılışında konuşan Doç. Dr. İbrahim Kelağa Ahmet, 2010 yılında kurulmuş olan Balkan Araştırma Enstitüsü’nün bugüne kadar gerçekleştirdiği konferans, çalıştay ve kongre gibi akademik etkinlikler ve bilimsel yayınlarıyla üniversitenin Balkan odaklı vizyonuna katkı sunduğunu ifade ederek Balkanlar’a yönelik yaptıkları eğitim çalışmaları hakkında bilgi verdi.
Rektör Prof. Dr. Erhan Tabakoğlu, Trakya Üniversitesinin Balkanlar’a yönelik çalışmalara önem verdiklerini vurgulayarak, Balkan Araştırma Enstitüsünün de Trakya Üniversitesinin bu misyonu çerçevesinde Balkanlar’ın nabzını tutan çok önemli etkinliklere imza attığını ifade etti.
Prof. Dr. Levent Kayapınar konuşmasına Balkanlar neresidir sorusuyla başladı ve Balkan tabirinin Osmanlı arşiv belgelerinde çok erken dönemde kullanıldığına dikkat çekerek çağlar boyunca Balkan coğrafyasına gelen ve yerleşen Türk boyları hakkında bilgi verdi. Karadeniz’in kuzeyinden Balkanlar’a ulaşan Türklerin Avrupa Hunları, Avarlar, Ogurlar ve Tuna Bulgarları, Peçenekler, Uzlar, Kumanlar ve Tatarlardan oluştuğunu söyleyen Kayapınar, Anadolu’dan Balkanlar’a geçen Türklerin ise Selçuklu Türkleri, Aydınoğulları, Karesioğulları ve Osmanlı Türklerinden oluştuğunu belirtti.
Konuşmasının devamında Bizans kaynaklarına dayanarak Umur Bey’in Balkanlar’da Sırp ve Bulgarlarla yürüttüğü mücadeleyi ve yaptığı seferleri anlatan Kayapınar, Türklerin Süleyman Paşa ile birlikte Anadolu’dan Gelibolu’ya yerleşmek üzere göç ettiklerini ve bunun en önemli kanıtının da orada tarıma başlamaları olduğunu ifade ederek, Osmanlı kroniklerinde Balkanlar’a Türk göçünü Aşıkpaşazade, Oruç Beğ ve Neşri’den örnekler vererek anlattı.
Balkanlar’da görülen ve yarı askeri nitelik taşıyan Osmanlı teşkilatları olan Akıncı, Yörük ve Evlad-ı Fatihan teşkilatlarına da değinen Kayapınar, ilk olarak Balkan coğrafyasındaki Yörük yerleşimlerini harita üzerinde gösterdi ve Osmanlı arşiv belgelerinden örnekler vererek Anadolu’dan Balkanlar’a göç edenlerin Türkler olduğunu ve bunların kayıtlarının da tutulduğunu vurguladı.
Kayapınar konuşmasının Selanik ile ilgili bölümünde şehrin ilk defa 1387 yılında I. Murad zamanında Osmanlılar tarafından fethedildiğini, 1403 Gelibolu Antlaşması ile elden çıktığını, 1430 yılında ikinci defa fethedildiğini ve 1912 yılına kadar Osmanlı toprağı olarak kaldığını ifade etti. Selanik kentinin fethi ile bağlantılı olarak Kayapınar Evlad-ı Fatihan Teşkilatına da değinerek harita üzerinde teşkilatın yapılandığı bölgeleri ayrıntılı bir şekilde gösterdi. Daha sonra görseller eşliğinde Selanik’teki Osmanlı dönemi kültür mirası olan mimari yapılardan söz etti ve konuşmasının izleyen bölümünde Mustafa Kemal Atatürk’ün Selanik’teki evi ve ailesini konu alan Yunanca arşiv belgelerine dayanan ve Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlanan, kendisinin de içinde yer aldığı Vasilis Dimitriadis’in “Bir Evin Hikayesi” adlı çalışmasına değindi. Prof. Dr. Kayapınar bu çalışmayı esas alarak 20. yüzyıl başlarındaki Selanik şehrinin Türk, Rum ve Yahudi mahallelerinin yerleşim planından söz etti ve Atatürk’ün doğduğu evin lokalizasyonunu ve evin Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi tarafından 1877 yılında satın alınmasını anlatarak Selanik’in Balkan Savaşları sonunda kaybedilmesinin ardından evin 1925 yılında mübadiller için Yunan Milli Bankası tarafından istimlak edildiği bilgisini verdi.
Prof. Dr. Kayapınar konuşmasının son bölümünde Atatürk’ün aile şeceresini anlattı ve Prof. Dr. Şükrü Hanioğlu’nun “Atatürk Entelektüel Biyografi” adlı çalışmasına atıfta bulunarak “Rumeli’de ‘evlad-ı fatihan’ olarak yeniden örgütlenen Yörüklerin en yoğun olduğu bölge Selanik’tir ve evlad-ı fatihan kavramı, kültürel Türkçülüğün zemin kazandığı yüzyıl sonu ortamında farklı biçimlerde işlevselleştirilmeye başlandığında bölgedeki Türkler ona daha sıkı biçimde sarılmışlardır. Bu eğilim, kendisini anne ve baba tarafından evlad-ı fatihan olarak gören Mustafa Kemal’de de belirgin biçimde gözlemlenmektedir. Kendisi yıllar sonra ‘doğuştan bir ayrıcalık varsa Türk oluşumdan ibarettir’ vurgusunu yaparken, buna gönderme yapmıştır. Bunun ise onu, ileride göreceğiniz gibi, önce Türkçülük daha sonra da Türk milliyetçiliğine yönelttiği şüphesizdir.” şeklindeki görüş ve tespitlerine yer verdi.
Prof. Dr. Levent Kayapınar konferansının son bölümünde Selanik yıllarında Atatürk’ü etkileyen düşünceleri “Eski-Yeni çatışmasında yeniden yanadır; dini ve seküler olmak üzere bir arada yapılan eğitim, hukuk ve idari Tanzimat anlayışına karşıdır; Batıya yönelik ‘aşk ve nefret’ ilişkisi içindedir; Türkçülüğe eğimlidir; yabancı müdahale ve ekonomik kontrole karşıdır; çok uluslu Osmanlılık idealinin hayal olduğunu düşünür.” şeklinde sıraladıktan sonra bu düşüncelerinin Selanik yıllarında çocuk ve ergin olarak oluştuğunu ve harbiye yıllarında tahkim edildiğini ifade etti.
Kayapınar “Cumhuriyetin ikinci Yüzyılı” ile ilgili düşüncelerine de yer vererek “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti 100 yıldır kendi toprakları üzerinde büyük bir savaş görmemiş, barış içinde yaşamıştır. Anadolu ve Trakya topraklarında nüfus tarihin hiçbir döneminde bu kadar yoğunlaşmamış ve yaklaşık 85 milyona ulaşmamıştır. Eğitim seviyesi tarih boyunca Anadolu ve Trakya topraklarında hiç bu kadar yüksek oranda olmamış ve bu kadar yaygınlık kazanmamıştır. Kadın, iş hayatında ve sosyal yaşamda hiç bu kadar yüksek oranda yer almamıştır. Bundan dolayı Asr-ı Saninin selefleri diğer Türk devletleri gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin altın yüzyılı olacağına olan inancımı ifade etmek istiyorum.” diyerek sözlerine son verdi.
Konferans Rektör Prof. Dr. Erhan Tabakoğlu’nun, Prof. Dr. Levent Kayapınar’a katılım belgesini vermesi ve soru cevap bölümünün ardından etkinlik sona erdi.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
kendiyazar · 2 months
Text
0 notes
elazigsurmanset · 5 months
Text
Eğitimde Müfredat Değişimi …
Tumblr media
Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Sivas'ta düzenlenen "Öğretmenler Odası Buluşmaları" programında yaptığı açıklamada, müfredat değişikliği konusundaki çalışmaların tamamlanmak üzere olduğunu söyledi. Bakan Tekin, müfredat değişikliğinin evrensel, millî, manevi ve referans değerlerimizle oluşturulduğunu belirterek, öğrenci ve öğretmenleri tedirgin edecek bir değişiklik yapmayacaklarını vurguladı. Tekin, Öğretmenlik Meslek Kanunu'na yönelik Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararını da dikkate alarak, öğretmenlik mesleğini taçlandıracak, mesleğin niteliğini ve toplumsal statüsünü güçlendirecek şekilde gerekli hazırlıklarının sürdüğünü de belirtti. Bakan Tekin, Milli Eğitim Akademisi adı altında yeni bir yapı kuracaklarını da anımsatarak, öğretmenlerin kişisel ve mesleki gelişimi için merkezî ve mahalli kurumsal kapasitenin güçlendirileceğini, iş birliğine dayalı, planlı, erişilebilir, sürdürülebilir, izlenebilir ve mesleki uygulamalar ile bütünleşik bir model geliştirileceğini söyledi. Öğretmenlerin özlük haklarını daha da iyileştirmek için her türlü gayreti göstereceklerini belirten Tekin, bundan önceki buluşmalarda olduğu gibi bundan sonra da öğretmenlerin talep ve beklentilerini yerine getireceklerini ifade etti. Detaylar Bakan Tekin, Öğretmenler Odası Buluşmaları programıyla her ayın ilk haftası farklı illerdeki öğretmenlerle bir araya geldiklerini, bugüne kadar ikisi İstanbul'da olmak üzere Ankara, Eskişehir, Konya ve Kastamonu'da gerçekleşen programların 7'ncisini Sivas'ta düzenlediklerini söyledi. Tekin, Öğretmenler Odası Buluşmaları sayesinde istişare kültürünü kurumsal hâle getirdiklerini belirterek, bu istişarelerdeki görüş ve öneriler doğrultusunda birçok uygulamayı hayata geçirdiklerini hatırlattı. Son olarak Öğretmenler Odası Buluşmalarında öğretmenlerin sıkça dile getirdiği alan değişikliği taleplerini de yerine getirdiklerini anlattı. Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ilgili bir soru üzerine Bakan Tekin, "14 Şubat 2022 tarihinde yürürlüğe giren Öğretmenlik Meslek Kanunu'na yönelik Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararını da dikkate alarak öğretmenlik mesleğini taçlandıracak, mesleğin niteliğini ve toplumsal statüsünü güçlendirecek şekilde gerekli hazırlıklarımız sürüyor. Hazırlıklarımız tamamlandığında ilgili kanun teklifini Meclise sunacağız inşallah" diye konuştu. Öğrenci ve öğretmenleri tedirgin edecek bir değişiklik yapmayacaklarını dile getiren Bakan Tekin, "Evrensel, millî, manevi ve referans değerlerimizle oluşturulmuş müfredat değişikliği konusunda da gerekli çalışmalarımızı tamamlamak üzereyiz. Önümüzdeki günlerde müfredat değişikliği konusunda da gerekli açıklamalarımızı yapacağız" dedi. Milli Eğitim Akademisi adı altında yeni bir yapı kuracaklarını anımsatan Bakan Tekin, şunları söyledi: Bunun için Bakanlığımızın ihtiyaçlarını gözeten ve gerekli eğitimleri verebilecek insan kaynağına sahip bu akademinin kurulması önemli bir yenilik olacak. Görev başındaki öğretmenlerin kişisel ve mesleki gelişimi için merkezî ve mahalli kurumsal kapasite güçlendirilerek iş birliğine dayalı, planlı, erişilebilir, sürdürülebilir, izlenebilir ve mesleki uygulamalar ile bütünleşik bir model geliştireceğiz." Öğretmenlerin özlük haklarını daha da iyileştirmek için her türlü gayreti göstereceklerini belirten Tekin, bundan önceki buluşmalarda olduğu gibi bundan sonra da öğretmenlerin talep ve beklentilerini yerine getireceklerini ifade etti. Toplantıya katılan öğretmenler ise tek tek söz alarak eğitim alanındaki görüş, öneri ve beklentilerini aktardılar. Öğretmenler, söz konusu bu buluşmaların kendilerine verilen değerin bir göstergesi olduğunu vurgulayarak bu uygulamanın devam etmesini arzuladıklarını ilettiler. Öğretmenler Odası Buluşması'nın sonunda Cumhuriyet Anadolu Lisesi, Şehit Muhammed Onur Demir Anadolu Lisesi ile Şehit Ahmet Eyce MTAL'in müzik öğretmenleri mini bir konser verdi. Öğretmenler, Âşık Veysel'in "Uzun ince bir yoldayım" adlı türküsünü seslendirdi. Buluşmaya Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Cihad Demirli, Personel Genel Müdürü Bülent Çiftçi, Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürü Cevdet Vural, AB ve Dış İlişkiler Genel Müdürü Tuba Korkmaz, Destek Hizmetleri Genel Müdürü Ömür Karakullukçu, Din Öğretimi Genel Müdürü Ahmet İşleyen, İnşaat ve Emlak Genel Müdürü Özcan Duman, Bilgi İşlem Genel Müdürü Özgür Türk, Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürü Kemal Bülbül ve Sivas Millî Eğitim Müdürü Necati Yener de katıldı. Read the full article
0 notes
karagozkuyumculuk · 7 months
Text
*♦️BUGÜN, YAŞADIĞIM İKİ ANEKDOTU SİZLERLE PAYLAŞACAĞIM*
*♦️1976-1977 Yıllarında İstanbul-Ümraniye’de Okurken Yaşamış Olduğum Bir Olay: Konya Meram’dan Beş Arkadaştık. Çarşı İzninden Döndüğümüzde, Grubumuzdan Bir Arkadaş Kendi Kendine Konuşuyordu. Rıdvan Hoca’ya Durumu İlettik. Rıdvan Hoca, Kursta Boş Odanın Birinde, Çocuğun Yanından Ayrılmamamı Söyledi ve “Ben Lütfi Abi’ye Haber Vereyim” Dedi. Çocuğun Yanında Beklemeye Başladım, Benimle Değil Gözüne Görünenlerle Konuşuyordu. Aradan 2-3 Saat Geçti. Lütfi DAVRAN Ağabey Geldi. “Hani, Nerede?” Dedi.. Ben Okuyacak Zannediyordum. Lütfi Ağabey, Sesi Odada Yankılanarak ve Ortalığı Çınlatarak ‘’Defolun, Çocuktan Ne İstiyorsunuz!” Diye Bağırdı. Baktım, Çocuk Kalktı, Lütfi Davran Ağabeyin Elini Öptü. Çocuk İyi Olmuştu.*
*♦️Süleyman Efendi Hazretleri’nin, Lütfi Davran Ağabey’e Müfti-üs Sekaleyn (İNSANLARIN VE CİNLERİN MÜFTÜSÜ) dediği rivayet edilir.*
*♦️Süleyman Efendi Hazretleri, Amele Pazarından Seçtiği İşçi ve Ustalara, Hem Paralarını Verir Hem de Okuturdu. Adeta Yitiğini Arar Gibi Öğrenci Arardı. Öğrenci Bulduğu Zaman Mesrur ve Müreffeh Olurdu. Bir Gün Mahzun ve Mükedderdi. Hafize Sultan Annemiz, Efendi Hazretlerinin Neden Üzgün Olduğunu Anlamıştı. O Gün Öğrenci Gelmemişti. Annemiz, “Lütfi’yi Okut” Dedi. O Dönem Sıvacı Ustası Olan Lütfi Davran Ağabey, Kısıklıdaki Ziyarethane’yi Yapıyordu, 50 Yaşında, 5 Çocuk Sahibiydi. O Günden Sonra Efendi Hazretleri, Lütfi Ağabeyi İş Sonraları, Akşamları Okutmaya Başlar. Lütfi Ağabey, Bu Şekilde Başlayan Eğitimi ile Çatalca’ya Müftü Olur.*
*♦️LÜTFİ AĞABEY, ÜMRANİYE’DE BİZE FERAİZ (MİRAS HUKUKU) DERSİNİ OKUTTU.*
*♦️Ders Aralarında, Dinlenme Babında Önemli Notlar Anlatırdı. Bir Gün, “Evlatlarım, Allah-u Tealadan Bir İlticanız, Duanız, İsteğiniz Olursa Teheccüdde Kalkın, Teheccüt Namazını Kılın, Akabinde Tevazu ve Rabıta Halinde 500 Defa Salâvat Okuyun. Yani Hazreti Allah’a Duanız, İlticanız, Habibinin Referansıyla Gitsin. İnşallah Allahım Kabul Buyurur.” Dedi.*
*♦️Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammedin ve Ala Ali Seyyidina Muhammed. أَللّهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى اٰلِ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ*
*♦️ALLAHIM KİMİN DERDİ VARSA DERMANINI VERSİN. RABBİM TALEP VE İSTEKLERİMİZİ KABUL BUYURSUN
0 notes
entelektia · 7 months
Text
Hasan Sabbah Kimdir? ve Alamut Kalesi
Tumblr media
Hasan Sabbah'ın Kökenleri ve Eğitimi Doğum Yeri ve Ailesi Hasan Sabbah, 1046-1047 veya 1053-1054 yıllarında Kum, İran'da doğdu. On iki İmam Şiiliği'nin merkezlerinden biri olan bu şehir, Sabbah'ın ilerleyen yıllarda dini eğitim almasında etkili oldu. Babası Ali bin Muhammed, On iki İmam Şiiliği'nin önemli isimlerinden biriydi, ve bu aile bağlamı Hasan Sabbah'ın erken dönem eğitimine önemli bir katkı sağladı. Dini Eğitimi ve İslamî Ilımlılık Hasan Sabbah, babası tarafından On iki İmam Şiiliği'nin öğretileriyle büyütüldü. Ancak, hayatının erken dönemlerinde dini bir öğrenci olarak, İslam dünyasında farklı bir mezhep olan İsmaililikle tanıştı. Kum'dan Rey'e gitmesi ve orada İsmaili mezhebinin etkisi altına girmesi, Sabbah'ın dünya görüşünde önemli bir dönüm noktasıydı. Dinî Eğitim Arayışları ve İsmaililiğe Geçiş Hasan Sabbah, din âlimi olma yolundaki arayışlarında Rey'den ayrılıp Irak'a gitmiştir. Irak'ta, On iki İmam Şiiliği'nden İsmaililik mezhebine geçiş yapmıştır. Bu dönem, Sabbah'ın dünya görüşünü değiştiren önemli bir dönüm noktasıdır. İsmaililik, On iki İmam Şiiliği'nin alt bir mezhebidir ve Hasan Sabbah, bu mezhepte derinleşerek farklı bir perspektif kazanmıştır. Irak Bölgesindeki Etkinlikleri ve Abd'ûl-Melik İbn Attaş'ın Tavsiyeleri Sabbah, İsmaililikle tanıştıktan sonra Irak bölgesi başdaisi Abd'ûl-Melik İbn Attaş'ın dikkatini çekti. İbn Attaş, Sabbah'ın yeteneklerini fark ederek ona Müstansır'ın yanına gitme ve İsmaililik üzerine daha fazla eğitim alma tavsiyesinde bulundu. Bu, Sabbah'ın öğrenim yolculuğunu derinleştirdiği ve İsmaililik öğretilerini daha fazla anlamaya başladığı bir süreçti. İsfahan ve İslam Dünyası Genelinde Propaganda Faaliyetleri Sabbah, İbn Attaş'ın yönlendirmesiyle İsmaililik propagandasını yayma misyonuna devam etti. İsfahan civarında iki yıl boyunca İbn Attaş'ın vekili olarak faaliyet gösterdi. Ardından, Azerbaycan, Musul, Sincar, Rahbe, Şam, Sayda, Sur ve Akka üzerinden 1078 yılında Kahire'ye ulaştı. Bu süre zarfında İslam dünyası genelinde, özellikle Deylem bölgesinde, İsmaililik propagandasını aktif bir şekilde sürdürdü. Gilân ve Mazenderan'daki Çalışmaları Deylem bölgesi, İslam'ı zorla kabul etmeyen, dirençli ve eski geleneklere bağlı bir halkın kontrolündeydi. Sabbah, özellikle Gilân ve Mazenderan bölgelerinde çalışarak dağlardaki savaşçıları etkilemeye çalıştı. Bu bölgelerdeki faaliyetleri, İsmaililik mezhebinin etkisini artırdı ve Nizârî-İsmaili Devleti'nin temellerini atmaya yönelik önemli adımlarını attı. Alamut Kalesi'nin Kuruluşu ve Özellikleri Hasan Sabbah'ın Alamut'u Seçişi Hasan Sabbah, faaliyetlerini daha etkili bir şekilde sürdürebilmek amacıyla Alamut Kalesi'ni seçti. Bu kale, geniş bir vadiye hakim konumda, büyük bir kayalık üzerine inşa edilmişti. Alamut, stratejik konumuyla ve doğal savunma özellikleriyle dikkat çekiyordu. Alamut'un Coğrafi Konumu Alamut Kalesi, Elburz Dağları'nda, İran'ın Kazvin kentinin yaklaşık 60 km kuzeydoğusunda yer almaktadır. Yüksekliği yaklaşık iki bin metreye kadar çıkan bu kale, yalnızca sarp ve dolambaçlı bir patikadan ulaşılabilen bir konumda bulunmaktadır. Kale Mimarisinin Özellikleri Alamut Kalesi, sadece doğal zorluklarla değil, aynı zamanda mimari özellikleriyle de ünlüydü. Kale, geniş vadiye hükmeden kayalık bir zirvede inşa edilmişti. Rivayete göre, kale Deylem krallarından biri tarafından inşa edilmişti. Bu efsaneye göre, kral, eğitimli kartalını salmış, kartal bu kayalığa konmuş ve kral da böylece kalenin yapımına başlamıştı. Alamut Kalesi'ne, "kartalın öğretisi" anlamına gelen "Aluh Amut" adı verilmiştir. Savunma ve Tahkimat Hasan Sabbah, Alamut Kalesi'ni ele geçirdikten sonra, kaleyi ele geçirilemeyecek ve uzun süreli kuşatmalara dayanacak bir şekilde tahkim ettirdi. Yüksek kayalıklar, sarp yollar ve sağlam duvarlar, kaleyi dış saldırılara karşı savunmasız hale getiriyordu. Ayrıca, yiyeceklerin uzun süre bozulmaması için özel depolar inşa ettirerek, kaleyi kuşatmalara karşı daha dirençli hale getirdi. Alamut Kalesi'nin İç Yapısı Alamut, Sabbah'ın liderliği altında Nizârî-İsmaili Devleti'nin askeri ve idari merkezi oldu. Sabbah'ın iddialarına göre, Alamut'ta 34 yıl boyunca dışına çıkmadan yaşamıştır. Kale içindeki yapılar, müritlerin barınması, eğitilmesi ve yönetilmesi için tasarlanmıştır. Alamut, Nizariler'in lideri olan Sabbah'ın merkezi haline geldi ve buradan yönetilen suikastçılar, Haşhaşinler, özel görevlerini gerçekleştirmek üzere eğitildiler. Alamut Kalesi'nin Stratejik Önemi Alamut Kalesi, stratejik konumu ve savunma avantajlarıyla birlikte, Hasan Sabbah'ın liderliği altında Nizârî-İsmaili Devleti'nin merkezi haline gelmiştir. Bu kale, düşman saldırılarına karşı dirençli olmanın yanı sıra, Sabbah'ın eşsiz liderliği ve öğretileriyle de tanınmaktadır. Marco Polo'dan itibaren, Batı'da "Dağın Yaşlı Adamı" olarak anılmıştır. Suikastçılar ve Hasan Sabbah'ın Taktikleri Suikastçılar, Hasan Sabbah'ın önderliğinde özel olarak eğitilmiş bir grup casustan oluşan bir istihbarat ekibidir. Alamut Kalesi'nin merkezinde faaliyet gösteren bu suikastçılar, Hasan Sabbah'ın benzersiz taktikleri ve liderlik stratejileriyle öne çıkarlar. Hasan Sabbah'ın kurduğu tarikatın suikaste dayanan askeri taktikleri, Nizârî-İsmaili Devleti'nin güçlü bir şekilde varlığını sürdürebilmesine katkıda bulunmuştur. Suikastçılar, özel eğitimleri sayesinde düşmanlarını etkili bir şekilde ortadan kaldırma yeteneğine sahipti. Bu taktikler, genellikle gizli ve beklenmedik saldırıları içeriyordu, bu da düşmanları korkutarak ve zayıflatılarak Nizârî-İsmaili Devleti'nin çıkarlarına hizmet etmiştir. Hasan Sabbah'ın liderliğindeki suikastçılar, Alamut Kalesi'nin savunulmasında kilit bir rol oynadı. Kale, stratejik konumu ve sarp coğrafyası nedeniyle doğal bir savunma avantajına sahipti, ancak suikastçılar, içeride ve dışarıda düşmanlarına karşı etkili bir şekilde hareket ederek bu avantajı daha da güçlendirdi. Suikastçılar, Hasan Sabbah'ın emirleri doğrultusunda hareket ederken, düşmanlarını öldürerek ve sabotaj yaparak Nizârî-İsmaili Devleti'nin güvenliğini sağlamak için faaliyet gösterdiler. Bu taktikler, Hasan Sabbah'ın liderliğindeki devletin varlığını sürdürebilmesi ve düşmanlarına karşı etkili bir şekilde direnmesi için kritik bir rol oynadı. 1124 yılında ölen Hasan Sabbah, ölümünden önce halefi olması için Kiya Buzrug Ummid'i seçti. Alamut Kalesi'nin liderliği, onun ölümünden sonra da devam etti, ancak Hasan Sabbah'ın etkisi ve liderliği unutulmaz bir miras olarak kaldı. Read the full article
1 note · View note
Text
MTÜ 2022-2023 Akademik Yılı Açılışı yapıldı
Tumblr media
Malatya Turgut Özal Üniversitesi (MTÜ) 2022-2023 Akademik Yılı Açılışı yapıldı.
61-65. Dönemleri Orman ve Su İşleri Bakanı, 27. Dönem Afyonkarahisar Milletvekili ve Cumhurbaşkanı Irak Özel Temsilcisi Prof. Dr. Veysel Eroğlu’nun “Akademik Yönetimde Muvaffakiyetin Sırları” konulu Açılış Dersi ile Gerçekleştirildi. Malatya Turgut Özal Üniversitesi (MTÜ) 2022-2023 Akademik Yılı Açılış Töreni, Prof. Dr. Veysel Eroğlu’nun “Akademik Yönetimde Muvaffakiyetin Sırları” konulu açılış dersiyle üniversitenin Battalgazi Konferans Salonu’nda düzenlendi.
Tumblr media
2022-2023 Akademik Yılı Açılış Töreni’ne 61-65. Dönemleri Orman ve Su İşleri Bakanı, Dünya Su Konseyi Eski Guvernörü ve T.C. Cumhurbaşkanı Irak Özel Temsilcisi Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Malatya Valisi Hulusi Şahin, Büyükşehir Belediye Başkan V. Hasan Demez, Malatya Cumhuriyet Başsavcısı Muhammet Savran, Battalgazi Belediye Başkanı Osman Güder, Yeşilyurt Belediye Başkanı Mehmet Çınar, Malatya Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Cemal Noğay, İnönü Üniversitesi Rektörü Ahmet Kızılay, İl Jandarma Komutanı J.Kd. Alb. Ercan Altın, İl Emniyet Müdürü Ercan Dağdeviren ile birlikte üniversitemiz akademik personeli ve öğrenciler katıldı. Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı ile başlayan tören, üniversitemiz Sanat Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Müzik Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Ender Can Dönmez’in, Sehavet Aliyev (Kabak Kemane), Nivan Kısacık (Nefesli), Burak Ertekin (Piyano) ve solistler Burak Teke ve Gamze Tekin’in kısa müzik dinletisinin ardından, açılış konuşmaları ile devam etti.
Tumblr media
Üniversitemiz Öğrenci Temsilcisi Tıp Fakültesi 3. sınıf öğrencisi Muhammed Selman Tekdal ve Ziraat Fakültesi Araştırma Görevlisi ve üniversitemiz İklim Elçisi İbrahim Kutalmış Kutsal birer konuşma yaptılar. Törenin açılış konuşmasını gerçekleştiren Malatya Turgut Özal Üniversitesi Prof. Dr. Recep Bentli, devletimiz ve milletimizin yeniden var oluş mücadelesi verdiği bir dönemde çok büyük sorumlulukları olduğunu belirtti. Bentli: “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin artık oyun kuran bir ülke konumuna geldiği ve yeni dünyada söz sahibi olmaya başladığı bütün devletler tarafından sarih bir şekilde görülmekte ve bilinmektedir. Bu durum, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından deklare edilen Türkiye Yüzyılı Vizyonu ile bütün dünyaya ilan edilmiştir. Malatya Turgut Özal Üniversitesi olarak bizler de Büyük Türkiye rüyamızın bir kesiti olacak şekilde, yepyeni bir ruh ve heyecanla, aklın ve bilimin ışığında, sorumluklarımızı yerine getirmek üzere üstün bir gayret içerisinde olacağız. İnsan kaynaklarımızı, akademik liyakati gözeterek en verimli şekilde değerlendirmek arzusundayız. Bu değerlendirmeyi ulusal ve uluslararası tecrübelerden en üst seviyede faydalanmak suretiyle yapmayı planlamaktayız.” diye konuştu. Bentli, üniversitelerin bir yandan eğitim öğretim faaliyetlerini yürütürken diğer taraftan AR-GE çalışmalarıyla ürettiği bilgiyi toplumun faydasına sunması gerektiğini; yerel ve evrensel boyutta toplumsal gelişimin ve ekonomik kalkınmanın lokomotifi olma misyonunu da üslendiğini ifade etti. Rektör Bentli konuşmasının devamında: “Malatya Turgut Özal Üniversitesi olarak bizler de bilimin rehberliğinde şehrimize, ülkemize ve hatta tüm insanlığın faydasına katkı sunmak üzere, yeni nesil bilgi ve teknoloji üretimi için gayret edeceğiz. Bütün bu çabaları gösterirken insanı merkeze alan, değişime açık, ortak aklı önceleyen bir üniversite modeli oluşturmaya çalışacağız. İnsan fıtratında var olan öğrenme merakını harekete geçirmek, bütün eğitim kurumlarının temel işlevlerinden biridir. Öğrenme ve eğitilme ihtiyacının farkında olarak üniversitelerin, bu tecessüsü bilgiye, beceriye, inovasyona, patente, iyiye, güzele, doğruya, olumluya ve faydalıya yönlendirmesi gerekir. Üniversiteler, eğitim ve öğretimin olduğu kadar AR-GE faaliyetlerinin de en önemli merkezleridir. Bu bağlamda üniversitelerin akademik kadroları, çalışmalarını yürütebileceği her türlü imkana sahip olmalıdır. Üniversitemizin fiziki gereksinimlerinin yanında özellikle laboratuvar, uygulama alanları ve bilimsel araştırmalara destek noktasında önemli eksiklikleri bulunmaktadır. Bu eksiklikleri gidermek için var gücümüzle çalışmayı kendimize şiar edinmiş bulunmaktayız.
Tumblr media Tumblr media
Öte yandan üniversite sanayi iş birliğinin geliştirilmesi ve efektif bir hale gelmesi için çalışmalarımıza başladık. Bunun ilk adımı olarak Malatya TEKNOKENT içerisinde yer almak üzere ortaklık talebimizi ilettik. Böylelikle üretilen bilginin ürüne dönüştürülmesi ve toplumun yararına sunulması yolunda hızlı adımlar atmayı planlıyoruz.” dedi. Malatya Turgut Özal Üniversitesiyle ilgili sayısal verileri de aktaran Bentli, 8 farklı yerleşkede 6 fakülte, 9 MYO, 2 yüksekokulun bulunduğunu, bunların yanı sıra, topluma katkı çalışmaları yapmak amacıyla kurulmuş 11 Araştırma ve Uygulama Merkezine sahip olduklarını; 402 akademik, 369 idari personel olmak üzere toplam 771 personelle faaliyetlerini sürdürdüklerini belirtti. Ön Lisans düzeyinde 3946, Lisans düzeyinde 1998, Yüksek Lisans düzeyinde 211, Doktora düzeyinde 17 olmak üzere, toplam 6172 öğrencinin öğrenim gördüğünü, yabancı öğrenci sayısının 88 olduğunu, bu sayıyı ve ülke çeşitliliğini artırmak amacıyla gerekli çalışmaları yapacaklarını söyledi. Halihazırda üniversitede 21 öğrenci topluluğunun bulunduğunu, öğrencilerin sosyal, kültürel, spor ve sanat alanlarında aktif olması, toplumsal duyarlılığa ve sorumluluğa sahip bireyler olarak yetiştirilmesi amacıyla öğrenci topluluklarını güçlendirecek ve destekleyeceklerini söyledi. Fiziki altyapılarımızı geliştirmeye ihtiyacımız var Malatya Turgut Özal Üniversitesinin 5. kuruluş yılı içerisinde bulunduğunu belirten Bentli konuşmasına şöyle devam etti: “Fiziki alt yapı ve üst yapının tamamlanmamış olması nedeniyle üniversitelerden beklenen bilimsel performansın, nitelikli eğitim öğretimin, sosyal ve kültürel faaliyetler ile topluma katkı çalışmalarının yeterli düzeyde olmadığının bilincindeyiz. Bu toplantıyı organize ettiğimiz ve bütün idari birimlerimiz ile birçok akademik birimimizin bulunduğu alan, Battalgazi Yerleşkemiz, ihtiyacımızı karşılamaya yetmemektedir. Yeşilyurt Yerleşkemizde başlatılmış olan, alt ve üst yapı çalışmalarımız için yeni fiziki yapılar kazanmak adına gerek kamu nezdinde gerekse hayırseverler nezdinde girişimlerimiz devam etmektedir. Fiziki yapılanmayı istenilen düzeye getirirken diğer taraftan; bilimsel alt yapı başta olmak üzere sportif, kültürel ve sanatsal olanaklarımızı da artırabilmek için gerekli girişimleri başlattık. Akademisyenlerimizin bilimsel çalışmalarını yürütebilecekleri teknolojik altyapının sağlanması için önümüzdeki dönem bütçesinden önemli düzeyde kaynak sağlama çalışmalarımız devam ediyor. Bu girişimlerimizden, önümüzdeki süreçte sonuç almayı ümit ediyoruz. İyi olduğumuz yönlerimizi geliştirmek ve eksiklerimizi tamamlamak için oldukça enerjik bir ekip oluşturuyoruz. Enerjimizi üniversitemizin tüm personeline sirayet ettirmek ve böylelikle mensubu olmaktan mutluluk ve gurur duyulacak bir anlayışa yöneltmek için sürekli bir çaba içinde olacağız.” dedi. Malatya Turgut Özal Üniversitesinin yeni yönetimi olarak belirledikleri hedeflerine değinen Bentli, Yükseköğretim Kurulu Kalite Güvence Sistemi rehberliğinde kurumsal kapasitenin iyileştirilmesi amacıyla, akreditasyon çalışmalarını hızlandıracaklarını, mevcut akademik birimlerin müstakil binalarında faaliyetlerini sürdürmeleri için fiziki tesisleri yatırım programlarına almayı planladıklarını söyledi. Bentli konuşmasının devamında: “Üniversitemizin kurucu akademik birimi olan ve halihazırda mezun verdiğimiz Ziraat Fakültesini, bünyesinde yeni bölümler açarak, nitelik ve nicelik olarak büyütmeyi hedefliyoruz. Ziraat Fakültesinin, başta kayısı olmak üzere birçok tarımsal faaliyetin yapıldığı İlimize, önemli katkılar sunacağı aşikardır. Ziraat Fakültesinin uygulama alanının ileride yapılacak çalışmalar için yetersiz kalacağı düşüncesiyle, yeni arazi temin etmek yönünde çabalarımız sürmektedir. Ziraat Fakültesi öncülüğünde bölgenin misyon üniversitesi olma hedefindeyiz” dedi. Prof. Dr. Recep Bentli yeni yönetim olarak hedeflerini sıralarken: “Sağlık bilimleri ve sağlık hizmetleri özelinde, İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi ile yakalanmış olan ivmeye bölgesel, ulusal ve hatta uluslararası düzeyde katkı sunacak şekilde, Çocuk Kalp ve Damar Cerrahisi alanında nitelikli bir yapılanmayı hedeflemekteyiz. Bu hedefe ulaşmaya çalışırken sağlığın diğer tüm alanlarında da güçlenerek çalışmalarımıza devam etmek istiyoruz. Mühendislik alanında bölgenin güçlü fakültelerinden birini oluşturmak amacıyla hem nitelikli insan kaynağını hem de güçlü bir bilimsel alt yapıyı inşa edeceğiz. Bu altyapı ile siber güvenlik, yapay zekâ ve ileri malzeme teknolojileri alanlarında etkin bir yer edinebileceğimizi temenni ediyoruz. Diğer akademik birimlerimiz aracılığıyla özellikle sosyal, kültürel, sportif ve sanatsal faaliyetleri toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda şekillendirecek ve organizasyonlara destek sağlayacağız. İktisadi sektörlerin donanımlı ve yetkin ara iş gücü ihtiyacını karşılamak üzere meslek yüksekokullarımızda, 3+1 şeklindeki eğitim modeline geçmeyi ve özellikle tematik meslek yüksekokulları oluşturmayı hedeflemekteyiz. Farklı bilim alanlarındaki akademisyenlerimizin bir araya gelmesini ve multidisipliner çalışmalar yapmasını sağlamak adına tüm imkanlarımızı seferber edeceğiz.” dedi. Konuşmasının bu bölümünde öğrencilere seslenen Bentli; “Sizleri akademik, sosyal ve kültürel anlamda aklı ve bilimi rehber edinerek, çağın gerektirdiği donanıma ve değerlerimize sahip çıkan bireyler olarak yetiştirmeyi şiar edindik. Sizlerin de bu anlayış doğrultusunda, hayatın her alanında çözüm odaklı yaklaşan, analitik düşünebilen, yeniliklere ve istişareye açık, iletişimi ve etkileşimi güçlü bireyler olmanızı istiyoruz. Sizlerin yeni nesil teknoloji çağına ayak uyduran, politika üreten ve katma değer yaratan bireyler olacağınıza tüm kalbimizle inanıyoruz. Bu şekilde gelişiminiz için kaynaklarımızı seferber edeceğimizi bilmenizi istiyoruz.” dedi. Öğrencilerden TEKNOFEST, TÜBİTAK gibi organizasyonlara daha fazla katılım sağlamalarını ve topluma yararlı faaliyetlerde öncülük etmelerini beklediklerini belirten Bentli, öğrencilerden tüm faaliyetlerinde, her açıdan destekleyeceklerinden şüpheleri olmamasını istedi. Prof. Dr. Recep Bentli akademisyenlere seslenerek: “Yeni dönemde üniversitemize sağlayacağınız katkının artarak devam edeceğini biliyoruz. Sizlerin taleplerini ve ihtiyaçlarını kamu kaynakları elverdiği ölçüde ve hakkaniyeti gözeterek karşılamak için yoğun çaba göstereceğimizi bilmenizi isterim. Üniversitemizin daha güçlü bir yapıya kavuşması adına destek ve önerilerinizi oldukça önemsiyor ve dikkate almaya çalışıyoruz. Katkılarınız ve özverili çalışmalarınız ile üniversitemize güç kattığınızın farkındayız. Kurumsal kültürü oluşturmak ve iyileştirmek hususunda da desteğinizi esirgememenizi rica ediyorum. Sizlerin katkısı ile üniversitemizin, Türkiye ve dünya üniversiteleri içerisindeki yerini daha üst sıralara taşımak için yoğun bir şekilde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Üniversitemizin genç ve dinamik bir yapıya sahip olmasının avantajını kullanarak hedeflerimize beklenenden daha kısa sürede erişeceğimizi düşünüyoruz. Ortaya koyduğumuz hedeflere ulaşmakta sizlerin desteğini hissetmek bizi ayrıca mutlu ediyor, heyecanımızı ve enerjimizi arttırıyor.” dedi. Rektör Bentli, katılımlarından dolayı misafirlere teşekkür ederek, yeni akademik yılın başarı, mutluluk ve huzur dolu geçmesini temennisinde bulunarak konuşmasını sonlandırdı. Malatya Turgut Özal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Recep Bentli’nin ardından kürsüye çıkan Battalgazi Belediye Başkanı Osman Güder konuşmasına tarihin, kültürün ve medeniyetin başkenti Battalgazi içerisinde yerleşkesi bulunan Malatya Turgut Özal Üniversitesinin 2022-2023 Akademik Yılı Açılış Töreni’ne katılmaktan mutluluk duyduğunu belirterek, gelen konuklara teşekkür etti. Güder konuşmasının devamında, 20 yıl öncesine döndüklerinde birçok kurum ve birimde vesayetin hâkim olduğunu, üniversitelerin dört duvarla çevrili, belirli bir kesimin faydalandığı uzak birimler olduğunu, birçok noktada elde edilen özgürlüklerin, üniversitelerde de elde edildiğini belirtti. Bugün artık vicdanı hür, aklı hür, özgür bireyler yetiştirilmesi için üniversitelerin faaliyetlerine katkı sağlamaya devam edeceklerini, ellerinden gelen gayreti, çabayı göstereceklerini belirtti. Malatya Turgut Özal Üniversitesinin 2022-2023 Akademik Yılı Açılış Töreni’ne katılan Yeşilyurt Belediye Başkanı Mehmet Çınar, üniversitenin Turgut Özal’ın vizyonu ile kurulduğunu bu vizyon ile faaliyetlerine devam ettiğini, Malatya’da büyük bir boşluğu doldurduğunu, kısa zamanda kurulan fakülteleri, bölümleri ile emin adımlarla ilerlediğini ve çok daha ileri gittiğini belirtti. Üniversitenin Yeşilyurt yerleşkesinin hızla büyüdüğünü belirten Çınar, belediye olarak bu büyümeye kendilerinin de katkı sağlamaya devam edeceğini belirtti. Gelecekte teknoloji ve tarımın büyük önem taşıdığını, Battalgazi yerleşkesinin tarıma uygun olduğunu, tarım konusunda AR-GE çalışmalarının hızla artacağına olan inancını ifade etti. Çınar, 3 yıl önce kurulan tıp fakültesinin, üniversite için büyük önem taşıdığını, tıp alanında farklılık yaratan bir üniversite olacağına olan inancını belirtti. Öğrencilerden hazırladıkları projelerini kendilerine sunmalarını, bu konuda her türlü desteği sağlayacaklarını söyledi. Malatya Valisi Hulusi Şahin konuşmasına Malatya Turgut Özal Üniversitesi 2022-2023 Akademik Yılı’nın hayırlı ve uğurlu olması dilekleriyle başladı. Batman Valisi iken Ilısu Barajı’nın tamamlanma sürecinde, yer aldığı çalışma grubu içerisinde Prof. Dr. Veysel Eroğlu ile çalışma imkânı bulduğunu, kendisinin vizyonu ve çalışma stilini görme şansına, bahtiyarlığına eriştiğini belirtti. Başından sonuna kadar Ilısu Barajına yaptığı büyük katkılardan dolayı, barajın isminin Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Prof. Dr. Veysel Eroğlu Barajı olarak değiştirildiğini, bunu sonuna kadar hak ettiğini, kendisinin suya dizgin vurma konusunda destan yazdığını söyledi. 1940’lı yıllardan bugüne su ve sulama konusunda Malatya’ya büyük yatırımlar yapıldığını, büyük emekler verildiğini, Malatya’nın bu konuda şanslı bir il olduğunu belirten Vali Şahin, özellikle son 20 yılda yapılan yatırımlarla Malatya’nın tarım arazilerinin ’unu sulayabildiğini söyledi. Yoncalı Barajı’nın da yakında devreye girmesi ile bu rakamın ’e varacağını bu rakamın büyük bir rakam olduğunu ifade etti. Vali Şahin: “Su akar Türk bakar sözünün, Sayın Cumhurbaşkanımızın yol arkadaşı ve onun riyasetinde, Veysel Eroğlu bakanımız ve isimsiz binlerce kahraman sayesinde, artık bugün su akar, Türk onu tutar, sulama yapar, enerji yapar, milli ekonomiye katar hale geldi, bu sayede bugün Türkiye geleceğe çok daha umutlu baktığını” söyledi. Vali Şahin konuşmasını, Malatya Turgut Özal Üniversitesinin 2022-2023 Akademik Yılının hayırlara vesile olmasını dileyerek sonlandırdı. Açış konuşmalarının ardından 61-65. Dönemleri Orman ve Su İşler Bakanı Prof. Dr. Veysi Eroğlu’nun “Akademik Yönetimde Muvaffakiyetin Sırları” konulu açılış dersine geçildi. Eroğlu konuşmasına, Malatya Turgut Özal Üniversitesinin 2022-2023 Eğitim Öğretim Yılının hayırlara, berekete, güzelliklere, huzura ve verimli çalışmalar yapılmasına vesile olmasını dileyerek başladı. Malatya Turgut Özal Üniversitesinin kurulması önerisi geldiğinde kendisinin de Bakanlar Kurulu’nda yer aldığını söyleyen Eroğlu konuşmasında şunları söyledi: “Turgut Özal Türkiye’ye gelmiş en önemli devlet adamlarından birisidir. Adının bir üniversiteye verilmesi vefa örneğidir. Vefa İstanbul’da bir semt adı olmamalıdır. Malatya ve devletimiz Turgut Özal’a böyle güzel bir vefa örneği göstermiştir. Rektörümüz kendisi çok değerli bir hocadır. Bu vesileyle beni de davet etti, kendisine teşekkür ediyorum, ben de sizlerle buluşmanın mutluluğunu gururunu kelimelerle ifade edemiyorum. Sadece üniversite değil, daha önce burada Kapıkaya Barajı’nı bitirdiğimde, Sayın Cumhurbaşkanımız o dönemde başbakandı, buraya Turgut Özal’ın adını verelim dedi ve bu şekilde bir başka vefa örneği de göstermiş olduk.” Eroğlu, Türkiye’deki en önemli meselenin eğitim olduğunu, hükümetin de bu meseleyi çok iyi bildiğini, geçtiğimiz dönemlerde 7 milyar olan bütçenin, 2023 yılında bu bütçenin 400-450 milyara çıktığını söyledi. Eğitimin büyük önem taşıdığını, gençlerimizin bu konuda en iyi şekilde eğitilmesi gerektiğini, dünyada büyük bir yarış olduğunu, bu yarışta kim gençleri en iyi şekilde eğitirse bu yarışı o kazanır dedi. Eğitimin çok iyi olması için 3 temel şart olduğunu, fiziki şartların birincil şart olduğunu söyledi. Bu konuda devlet olarak büyük destek verdiklerini söyledi. Konuşmasının bu kısmında Rektör Bentli’ye hitaben: “Siz projeyi hazırlayın, biz elimizden gelen desteği vereceğiz, ben bu konuda sizin hizmetkarınızım.” dedi. İkinci husus olarak öğretim görevlilerinin şevk ve heyecanı olduğunu ifade etti. Üniversite yıllarında geç kalan bir hocasıyla anısını paylaşan Eroğlu: “Hocamız derse yarım saat geç kalmıştı, kusura bakmayın evim bombalandı bu yüzden geç kaldım, deyince, ben de o zamanlar asistandım ve inşallah hoca olunca ben de derslerime tam zamanında gireceğim diyerek kendime söz verdim, zaman çok önemlidir.” dedi. Eroğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Hocalarım bana büyük düşünmeyi öğretti, benim 7 T prensibim var, her zaman her yerde uygularım. Tahayyül, yani hayal etmek, bir projenin rüyasını göremiyorsanız onu hayal edemezsiniz; diğerleri tetkik, tahkik, takvim, tatbik, takip ve neticede tamamlama ile her şeyi başarmak mümkün olur. Takvim yani zamanlamayı planlamak çok önemli, zamanlamayı günlük, haftalık, aylık, yıllık yapılmalı, zaman çok hızlı akıp gidiyor, ama zamanı planlarsanız kontrol sizde olur.” Prof. Dr. Veysel Eroğlu, hedefin çok önemli olduğunu, rotası olmayan geminin ulaşacağı limanın olmadığını, büyük devletlerin büyük hedefleri olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdü: “Hedefi olmayan devletler tarih sahnesinden silinir. Tarih boyunca ayakta kalmamızın sebebi, bizim Kızıl Elmamız var. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nin 4 Kızıl Elması var. 2023 Cumhuriyetimizin 100. Yılı, İstanbul’un Fethi’nin seneyi devriyesi 2053, Malazgirt Zaferi’nin 1000. Yılı 2071 ve Devlet-i Ali Osman’ın kuruluşunun seneyi devriyesi 2099, 4 hedef, biz devlet olarak buna kilitlendik Gelecek yüzyıl Türkiye Asrı olacak, pek çok devlet yıkılacak, ama Türkiye ayakta kalacaktır.” dedi. Rektör Bentli’ye seslenen Eroğlu, gönül coğrafyamızın olduğu insanlara borcumuz olduğunu, bu insanların bizleri beklediğini söyleyerek, üniversitedeki yabancı öğrenci sayısının az olduğunu bunun çoğaltılmasını beklediğini ifade ederek, kendisinin davet edilmesinden duyduğu memnuniyeti belirterek konuşmasını sonlandırdı. Malatya Turgut Özal Üniversitesi 2022-2023 Akademik Yılı Açılış Töreni, Prof. Dr. Veysel Eroğlu’nun üniversitemize yazmış olduğu kitapları hediye etmesinin ve Rektörümüz Prof. Dr. Recep Bentli’nin hediye takdimleri ve toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi. Read the full article
0 notes
deliklicinar · 2 years
Text
PAÜ’de Malazgirt Savaş Alanı Arkeolojisi ele alındı
Tumblr media
Pamukkale Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanlığı ile Tarih Bölüm Başkanlığı, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Adnan Çevik’in konuk edildiği “Malazgirt Savaş Alanı Arkeolojisi” adlı bir konferans gerçekleştirdi. İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi İsmail Çetişli Salonunda düzenlenen konferansa, Pamukkale Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Muhammed Ensar Yeşilyurt, Çivril Belediye Başkanı Niyazi Vural, İl Kültür Müdürü Turan Veli Akyol ile İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yasemin Beyazıt’ın yanı sıra çeşitli bölümlerden öğretim üyeleri ile çok sayıda öğrenci katıldı.
Prof. Dr. Çevik “Malazgirt Savaş Alanı Araştırması ilkleri barındıran bir araştırmadır”
Prof. Adnan Çevik konferansta Malazgirt Savaşı’nın nasıl gerçekleştiğine ek olarak Kültür Bakanlığı tarafından desteklenen “Malazgirt Savaş Alanının Tespiti, Tarihi ve Arkeolojik Yüzey Araştırması” adlı proje hakkında da detaylı bilgiler verdi. Savaşın yapıldığı yere, kazılar neticesinde elde edilen arkeolojik bulgulara, bölgenin coğrafi özelliklerine, kullanılan son teknoloji cihazlara ve karşılaştıkları zorluklara ilişkin bilgiler veren Çevik, bu araştırmanın Türkiye’de pek çok bakımdan ilkleri barındırdığını ifade etti.
Malazgirt Savaş Alanı Araştırmaları Miryakefalon Savaş Yeri’nin Tespitine Işık Tutacak
Konferansın ardından Miryokefalon Savaşı üzerine çalışan uzman akademisyenler, Prof. Dr. Adnan Çevik’le bir araya gelerek, Miryokefalon Savaşı’yla ilgili benzer nitelikte büyük bir projenin Denizli’de nasıl yapılacağına dair görüş alışverişinde bulundular ve bir yol haritası çizmeye çalıştılar. Prof. Dr. Adnan Çevik yürüttükleri projenin Miryokefalon Savaşı’nın yerinin tespitine dair yapılacak çalışmalar için de bir yol gösterici olabileceğini ifade etti. Read the full article
0 notes
medyatekhaber · 2 years
Text
Başarılı Olan Öğrencilere Adıyaman BİL Koleji’nden Ödül
Başarılı Olan Öğrencilere Adıyaman BİL Koleji’nden Ödül
Okul Başarısı Hayatını Değiştirdi Başarılı Olan Öğrencilere Adıyaman BİL Koleji’nden Ödül Adıyaman’da özel okullar arasında şampiyonluğu elinde tutan BİL Koleji, Türkiye 129’uncusu olan ve Boğaziçi Üniversitesi bilgisayar mühendisliğine yerleşen Muhammed Efe Özavcı’yı başarı plaketi ve cep telefonu ile ödüllendirdi. İlimizde özel okullar arasında en çok üniversiteye öğrenci yerleştiren BİL…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
yantekerlek · 2 years
Text
mesela nöbet tutarken öğrencim elime bi paket tutuşturdu. bu ne demeye kalmadan afiyet olsun hocam dedi. lan lan lan demeye kalmadan kaçtı gitti. mutfağa geçtim. salak salak gülüyorum. Allah Allah ne alaka ya diye mırıldanırken mutfakta görevli abla "dışarıdan söylemiş. güvenlik görevlisi bana verdi. normalde vermememiz lazım ama acıkmıştır diye merhamet ettim kıyamıyorum dedi. ahaklsşs nasıl söylemiş neden söylemiş bana da söylemiş dedim. patates kızartmalarını nöbetçi öğrenci kısmına götürdüm. sosları açtım önlerine. peçete verdim dizlerine. tavuklu pilav ve pirinç taneleri yapışmış tulumba tatlısı göründü gözüme ahhh be dedim. nostalciyaaah. hemen sisleri dağıttım. afiyet olsun dedim. parmağı ameliyatlık olacak mı olmayacak (olmayacak) mı konulu yazıdaki öğrencim ile el emeği deri defteri bana veren öğrencim konulu yazıdaki öğrencim nöbetçiydiler. yemeye başladılar mis. onlar yerken yukarıdan çok sevdiğim diğer iki sınıf arkadaşı inmiş onlar da yemişler. kime niyet kime kısmet miydi? öyle oldu. badireler atlatmış patates döndü dolaştı nasibini buldu. kimse kimsenin rızkını yiyemiyor işte. rızkı paylaşsak kimsenin hakkı kimsede kalmayacak gibi şeyler oluyor dünyada. mesela normalde kızılır. bilmem kızılmalıdır. çünkü kural kuraldır. dışarıdan başka bir şey de söylenebilir. zehirlenme vesaire yaşanabilir. her şey olabilir. olmaz diyenleri dışarı alalım. Allah'a emanet. velin gelsin.
ne diyordum ya ben. neyse birer salavat getirelim de bi işe yarasın okumanız.
Allahümme salli ala seyyidina Muhammed.
13 notes · View notes
nesrin-c · 3 years
Text
68 kuşağı bir destan’dır...
1971 darbesinde Sansaryan Han’daki işkenceler sırasında polisler önemli bir
delil buldu; devrimcilerin hemen çoğunda aynı tip mavi ya da kırmızı külot
vardı.
Sordular; “bu donların anlamı ne; mavi ile kırmızının farkı ne; bunlar THKO’nun
rütbeleri mi?”
İşkencedeki sporcu gençler gülmemek için kendini zor tuttu, “bunlar” dediler;
“ODTÜ Spor Kulübü’nün donları!”
Futbolu severlerdi kuşkusuz…
Devrimci Öğrenciler Birliği’nin tümü Beşiktaşlı’ydı. Çarşı’nın devrimciliği
nereden geliyor sanıyorsunuz?
68’lilerden futbol takımı kurulsa Deniz Gezmiş ilk 11’e mutlaka alınırdı.
Deniz’in ayrılmaz parçası Cihan Alptekin de…
Mahir Çayan ise kesin teknik direktör; çok sevdiği futboldan iki bacağına takılan
platin çubukları nedeniyle erkenden koptu.
Deniz Gezmiş sahada kesin hakemi kandırmaya çalışırdı. Onun mizahçı yönü
bilenmeden Deniz Gezmiş portresi yazılabilir mi? Beyaz at üstünde ODTÜ yurdunda
kız arkadaşına serenat yapan bir romantikti o. İdam edildiğinde henüz 25 yaşındaydı.
Aşkı da yaşadılar doyasıya…
Sevgilisini son bir kez daha görmek için saklandığı evden çıkan ODTÜ’lü Koray
Doğan, sırtından yediği polis kurşunuyla sevgilisinin evinin önünde can verdi.
O da 25 yaşındaydı.
O kuşak 1 kişiyi bile öldürmedi; ama tam 43 can verdiler.
Oysa…
Okul koridorlarında gazoz kapağıyla futbol oynayan bir kuşaktı onlar.
Sanmayın ki fasulyesine poker ya da blöflü pişti oynamadılar?
Sanmayın ki kolalı votka içmediler? Ya da rakı?
Emel Sayın konserine gitmediklerini mi düşünüyorsunuz?
Muhammed Ali, Joe Frazier’e yenildiğinde üzülmediklerini mi sanıyorsunuz?
Ya da hiç küfür etmediklerini mi? En güzelini de bir ağız dolusuyla Deniz Gezmiş
ederdi. Ve yine Deniz Gezmiş her fırsatta en sevdiği türküyü söylemez miydi: “Ne
ağlarsın benim zülfü siyahım/ Bu da gelir bu da geçer ağlama/ Göklere erişti
feryadım ahım/Bu da gelir bu da geçer ağlama…”
68 Kuşağı...
Arkadaşım dert yandı:
“Oğluma yatarken hikaye yerine bazı biyografiler anlatıyorum. Picasso, Maradona,
Beethoven, Che, John Lennon, Marilyn Monroe gibi.
Geçen hafta nereden duydu ise Fransız İhtilali’ni anlatmamı istedi?
Anlattım. Ama anlatırken korktum! Aklıma Adnan Cemgil ve oğlu Sinan geldi.
Korktum.”
Adnan- Nazife Cemgil çifti öğretmendi. 1940’lar başında DTCF’deki üniversite
mücadelesinin önde gelen aydınlarıydılar.
Adnan Cemgil işsiz kaldı; hapis yattı, sürgüne yollandı.
Oğulları Sinan Cemgil o zorlu yıllarda 1944’te doğdu.
Sinan Cemgil meraklıydı; babasına-annesine hep sorular sordu. Onlar da
oğullarının anlayacağı bir dille anlattılar.
Nitelikli bir kültür ortamında yetişen Sinan çok başarılı öğrenci oldu.
İngilizce, Fransızca , İspanyolca, İtalyanca öğrendi. Arkadaşlarına Dante’den
İtalyanca dizeler okurdu.
Ünlü Amerikalı artist Clark Gable’nin taklidini yapıp herkesi güldürecek kadar
espriliydi.
ODTÜ Mimarlık’ta öğrenci iken devrimci mücadeleye katıldı. Teorik derinliğiyle
öğrenci liderlerinden oldu.
ODTÜ’de “Hoca” deme adetini Sinan Cemgil başlattı. “Hoca” derlerdi arkadaşları
bilgisinden ötürü
Köylüleri, toprak ağalarına karşı ayaklandırmak amacıyla gittiği Nurhak
Dağları’nda Jandarma tarafından öldürüldü. Sırt çantasından 4 kitap, bir de kuru
soğan çıktı. Yirmi yedi yaşındaydı.
Bir yaşındaki oğluna, 21 yaşında öldürülen arkadaşı Taylan Özgür’ün adını
vermişti.
Oğlunun cesedini almaya giden anne Nazife Cemgil, tabut başındaki meraklı
köylülere seslendi: "Bu oğlum Sinan. Bunlar da onun arkadaşları (Kadir Manga ve
Alpaslan Özdoğan), kardeşleri. Onlar da oğullarım. Bu çocuklar, bu oğullar;
ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler. Başka bir istekleri yoktu. Her biri birer
dehaydı. Her biri üstün zekalı güzel çocuklardı. Dileselerdi, düzenin adamları
olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. Birer milyoner olurlardı. Ama onlar,
halkı, sizleri sevdiler. Sizin sorunlarınızı omuzladılar."
Arkadaşım yakın tarihin bu acı olaylarını bilen biri.
Üniversite öğrencilerine son yapılanlar arkadaşımı da korkutmuştu; nedeni biricik oğluydu.
Oğlunun Sinan Cemgil’le aynı kaderi paylaşmasından korktu ve tarihsel gerçekleri
anlatıp anlatmama kararsızlığına düştü.
Ona Edip Cansever’in şirini okudum:
“Utancı bilerek yaşamak korkunç/ Daha korkuncu da var: utancı bilerekten
yaşatmak…”
ŞAİRDİLER..
Size 68’lileri anlatmalıyım:
Mahir Çayan’ın şair olduğunu bilir misiniz; “Güneşi batmayan bir ada/Ben ne
şuralıyım, ne buralıyım/Adalıyım… Adalıyım.”
Eşi Gülten Çayan atletti; 400 metrede milli takım seviyesinde bir koşucuydu.
Yakın arkadaşı erkekler 400 metre koşan atlet ise bugünün tanınmış gazetecisi
Osman Saffet Arolat’tı.
Hüseyin Cevahir edebiyat eleştirmenliğine Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde
başladı. Şiir de yazdı. Tunceli Alevi Dedesi torunu Hüseyin Cevahir,
Rolling Stones dinlemeyi de çok severdi. SBF’nin en çalışkan öğrencisiydi;
“devrimci başarılı olmalıdır” diyordu hep arkadaşlarına.
Dürbünlü silahla hedef alınarak öldürüldüğünde 26 yaşındaydı.
SBF’nin efsanevi hocalarından Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya, derslerinden hep tam
not alan Cihan Alptekin’i yakından tanımak için evine davet etti. “Laz uşağı”
Cihan yaşasaydı belki önemli anayasa profesörlerinden biri olacaktı.
Öldürüldüğünde 25 yaşındaydı.
Tunceli’de yakalanıp işkenceyle öldürülen İbrahim Kaypakkaya’nın elinden;
Varlık, Papirüs, Soyut, Türk Dili gibi edebiyat dergileri düşmezdi.
Türk dilinin yapısını, sözcük hazinesini, şiirdeki gücünü ve müzikalitesini
araştıran şair Kaypakkaya öldürüldüğünde sadece 24 yaşındaydı.
DİLLERİNDEKİ ŞARKI; IMAGINE
Delikanlıydılar. İdealisttiler. Devrimciydiler.
Bozulmamış saf bir kuşaktı onlar.
Kızıldere’de katledilen Kazım Özüdoğru gibi, “halka inmeyi” ayakkabı boyacılığı
yapmak sanıyorlardı. İşten atılan Çorumlu belediye işçileri için yürüdüler.
Kürtler için de yürüdüler; Kürtçe slogan atıp, Kürtçe şiirler okudular.
Varto Depremi nedeniyle kan bağışı kampanyası düzenlediler. Azgın Zap Suyu’na köprü inşa ettiler.
Pancar, tütün, fındık, haşhaş mitingleri yaptılar. Tam bağımsızlık için “Mustafa
Kemal Yürüyüşü” düzenleyip Samsun’dan Ankara’ya yürüdüler. Atatürk heykelleri
tahrip edilmesin diye geceler boyu nöbet tuttular.
68’li kızlar da vardı bu eylemlerde; hem de mini etekleriyle.
Hippiler yok muydu? “Özel okullara hayır” yürüyüşünde, uzun saçlı genç
üniversiteli, sarışın kız arkadaşıyla hem sarmaş dolaş yürüyor hem de slogan
atıyordu. O hippi; Kızıldere katliamından tek sağ kurtulan Ertuğrul Kürkçü’ydü.
Hayalleri vardı; dillerinde ise John Lennon’un “Imagine” şarkısı...
SBF’NİN DANS PARTİLERİ..
Mahkemedeki savunmaları sırasında, Mevlana resmi çizip altına
“Ben İnsanım” yazıp, hakime gönderecek kadar bu ülke değerlerine inanan bir kuşaktı.
Resimden, edebiyattan gelmişlerdi.
Ellerinden kitap düşmedi hiç. Nice yazarlar çıkarmaları boşuna değil. ODTÜ
İnşaat’tan “Balık Memet” yani yazar Mehmet Eroğlu’nu okumayanınız var mı?
Dans da ettiler: SBF yatılı öğrencilerinin Salı ve Cuma akşamları 18.45-20.00
arası dans partileri vardı.
Carmina Burana’nın Türkiye’deki ilk bale gösteriminde harikalar yaratan balet
Aydın Erol unutulabilir mi? Ya da; onca işkenceye rağmen cezaevinin soğuk
koğuşunda bale yapan 20 yaşındaki balerin kız Ayşe Emel Mestçi?
Anadolu türkülerini, Dadaloğlu’ndan Aşık Veysel’e şehre getiren 68’liler değil
mi?
Tiyatro da yaptılar; Uluslararası Üniversite Tiyatroları Festivali’nde üçüncü
oldular.
FKF ilk başkanı İzzet Polat Ararat’ın DTCF tiyatro bölümü öğrencisi olması tesadüf mü?
ODTÜ Sosyalist Kültür Kulübü üyeleri Ali Artun ve Yılmaz Aysan’ın bugünün
tanınmış sanat galerisi Nev’in sahipleri olması, o dönem birikiminin ürünü değil
mi?
Dağcılık kulüplerini üniversitelerde ilk kimler kurdu sanıyorsunuz? Türkiye’de
bu sporun gelişiminde 68’li Fikret Gürbüz, Tuncer Gürdil, Uçmaz Sungur, Sönmez
Targan ve nicelerinin katkıları unutulabilir mi?
Ardı ardına şampiyon olan efsanevi İTÜ basketbol takımının temelini TMTF İkinci
Başkanı Cavit Savcı atmadı mı?
Maratoncu Mehmet Yurdadön ülkeye madalyalar kazandırmadı mı?
ODTÜ’lü Ömer Gürcan cezaevine sokulmasaydı, idam edilen babası
Fethi Gürcan gibi ülkemizi binicilikte birincilik kürsüsüne çıkarır mıydı?
SBF’nin tanınmış milli güreşçileri Necati Sağır, Mustafa Aynur aynı zamanda
THKP-C’li değil miydi?
Bugün judo ve karate de madalya alanlar, bu sporun gelişmesinde büyük emeği olan
Murat Özdabak’ı anımsar mı? Peki ya boksörler milli sporcu Taşkın Konuralp’in
adını duymuş mudur?
ODTÜ Motor Kulübü’nün kurucularından Tayfur Cinemre motosikletiyle kimleri
taşımadı ki; Ulaş Bardakçı, Yusuf Aslan, Cihan Alptekin…
Fenerbahçe takımında yelken yapan Taner Türkantöz Mahir Çayan’ın en yakın
yoldaşıydı.
Hangisini yazayım?
68 kuşağı bu özellikleriyle neden anlatılmaz?
Oysa…
Toplumsal bir gelecek hayali kuranlar bu mirası her yönüyle bilmelidir.
HALA 68’Lİ BİR DEVRİMCİ:
YAŞAR YILMAZ
İstanbul Teknik Üniversitesi inşaat bölümü öğrencisiydi.
İTÜ Öğrenci Birliği başkanlığını Harun Karadeniz’den sonra devraldı.
Hakkari’ye “Zap Suyu üzerine Devrimci Gençlik Köprüsü” yapmaya giden 84
devrimciden biriydi. Deniz Gezmiş’in yakın yoldaşıydı.
Devletin ceberut baskısından her 68’li gibi o da nasibini aldı:
1971 darbesinde Ziverbey Köşkü ve Harbiye’de ağır işkencelerden geçti.
Yaşadıkları; 2,5 yıl cezaevi arkadaşlığı yaptığı Yılmaz Güney tarafından yazılan
“Sanık” adlı öyküye konu oldu. Mahkemedeki savunmasını ise “Söz Sanığın” adlı
kitabında kendi yazdı.
Maltepe ve Selimiye cezaevlerin de 5,5 yıl yattı. Hapisten sonra hep “sakıncalı” oldu; ekmeğini taştan çıkardı.
Sonra bir gün karar verdi; mühendisliği bıraktı; “ülkeme hizmet etmeliyim” diye
düşündü.
Anadolu topraklarını 2,5 yıl karış karış dolaştı.
Unutulmaya yüz tutmuş, sahipsiz bırakılmış, 115 antik kentteki 119 antik
tiyatroyu inceledi. “Anadolu Antik Tiyatroları” adıyla kitaplaştırdı.
Bu çalışma Kültür Bakanlığı’nı heyecanlandırmadı.
Fakat Avusturya Kültür Bakanlığı, Yaşar Yılmaz’ı Salzburg’taki Mozart
Üniversitesi “Antik Çağda Akustik ve Ses Dağılımı” konusunda konuşma yapmaya
çağırdı.
Çünkü bugüne kadar bilinmeyen 2 önemli bulgu keşfetmişti.
İlki sesin iletilmesiydi: Sahnedeki oyuncu, şarkıcı, konuşmacı ya da müzik
aletinden çıkan sesin 20-25 bin kişilik açık hava tiyatrosunun en uzak
basamaktaki izleyiciye kadar gidebilmesini, o dönemin mühendisleri orta yola
“sırtlı koltuklar” yerleştirerek sağlamışlardı. Ses, koltuğun sırtlığına çarpıp
yukarı basamağa kadar çıkabiliyordu.
İkinci buluş ise bugüne kadar düşünüldüğü gibi ilk tiyatro Antik Yunan uygarlığı
döneminde değil, Erken Dönem medeniyetleri döneminde yapılmıştı ve ilk açık hava tiyatroları taş değil ahşaptı.
HIRSIZLARIN PEŞİNDE BİR 68’Lİ..
68’li devrimci Yaşar Yılmaz antik tiyatrolar çalışmasını bitirdikten sonra
köşesine mi çekildi. Hayır.
5 yıl önce, Anadolu’dan yağmalanan tarihi eserlerin ve kültürel varlıkların
peşine düştü. ABD, İngiltere, Avusturya, Almanya, Danimarka, Rusya, ve
Yunanistan’a gitti. Yüzlerce müze gezdi.
Türkiye’den kaçırılan 40 bin eseri buldu ve fotoğraflarını çekerek belgeledi.
Neler bulmadı ki:
Paris Louvre Müzesi: Mağnesia'daki ünlü mermer tapınak kabartmaları, Asos'dan
sökülen tapınak parçaları ve yüzlerce dev boyutlu mermer, bronz heykeller.
Hitit, Urartu, Bizans, Selçuklu, Osmanlı eserleri.
Londra British Museum: Ksantos'dan (Eşen-Antalya) Nereitler anıtı, Knidos'tan
(Datça) 600 civarında büyük boy heykel, Mozeleum (Bodrum'daki ünlü, dünyanın 7. harikasının mermer süslemeleri ve heykelleri).
New York Metropolitan Müzesi: Sardes'ten (Salihli) sütun ve diğer eserler,
Bergama'dan büyük bronz heykel, Priyene, Milet ve Efes'ten heykeller, mermer
lahitler, Kültepe'den (Kayseri) Sümer-Asur dönemi eserleri.
Boston Müzesi: Asos eserleri
Washngton Dumborton Oaks Müzesi: Antakya mozaikleri ve Bizans eserleri.
Baltimore Müzesi: Antakya mozaik koleksiyonu.
Ch icago Sanat Müzesi: Selçuklu- Osmanlı eserleri.
Chicago Üniversitesi Şark Eserleri Enstitüsü Müzesi: Alişar eserleri.
Los Angeles Getty Villa : Burdur- Antalya yöresinden Kremna mermer kadın
heykelleri.Viyana Ephesus Müzesi : 50 m 'ye yakın mermer duvar frizleri Efes'ten
giden binlerce eser.
Berlin Alte Müzesi : Priyene, Milet'ten mermer heykeller.
Berlin Pergamon (Bergama) Müzesi : Büyüktapınak, Milet ve Priyene'den
tapınaklar, Zincirli'den Hitit tapınağı, Hattuşaş'dan heykeller, 33 metreye 14
metrelik dev boyutlu Milet pazaryeri giriş duvarı ve Selçuklu dönemi camilerine
ait eserler.
Tübingen Üniversite Müzesi: Antakya'dan heykel ve Troya eserleri.
Danimarka Ulusal Müzesi: Troya eserleri.
Kopenhag David Müzesi: Selçuklu eserleri, Konya'dan türbe sandukası, Cizre
Camii'nin ünlü tokmağı başta olmak üzere 14 ve 16. yüzyıl çini koleksiyonu.
Daha sırada 60 bin eser var.
Yaşar Yılmaz çalışmalarını sürdürüyor.
Evet, 68 kuşağı yazmakla bitmeyecek bir destandır...
Soner YALÇIN
Tumblr media
95 notes · View notes
pazaryerigundem · 17 days
Text
Yeşilay'da 'Dinç' yönetim
https://pazaryerigundem.com/haber/173364/yesilayda-dinc-yonetim/
Yeşilay'da 'Dinç' yönetim
Tumblr media
Yeşilay Genel Başkanlığı görevini sürdüren Prof. Dr. Mücahit Öztürk, olağan genel kurulda görevi Doç. Dr. Mehmet Dinç’e devretti.
İSTANBUL (İGFA9 – Yeşilay’ın 74. Olağan Genel Kurul Toplantısı 25 Mayıs Cumartesi günü İstanbul’da Yeşilay Genel Merkezi Sepetçiler Kasrı’nda gerçekleşti.
Genel Başkan seçiminin yapıldığı ve yeni yönetim kurulu üyelerinin belirlendiği Olağan Genel Kurul Toplantısı’na Yeşilay’ın şube temsilcileri ve delegeleri katıldı.
Alkol, tütün, madde, kumar ve teknoloji bağımlılıklarıyla mücadele eden Yeşilay’ın genel başkanlık görevini son 3 dönemdir Prof. Dr. Mücahit Öztürk sürdürüyordu. Prof. Öztürk’ün görev süresince Yeşilay, yurtiçi ve yurt dışında hizmet sahasını daha da genişletti. Yeşilay Danışma Merkezlerinin (YEDAM) sayısı bu süre içerisinde KKTC dâhil olmak üzere Türkiye’nin 81 ilinde 107’ye ulaştı.
YEDAM Danışma Hattı’nı (115) arayanların sayısı ise 1 milyonu geçti. Yeşilay şubelerinin sayısı Türkiye genelinde 120’ye ulaşırken, dünya genelindeki Ülke Yeşilaylarının sayısı 97’ye yükseldi.
Okulda Bağımlılığa Müdahale Programı kapsamında 2019 yılından bugüne kadar risk tespit edilerek program uygulanan 3.110 öğrenci bulunurken, öğrencilerle yapılan toplam görüşme sayısı 5.994’e, ailelerle yapılan görüşme sayısı ise 957’yeulaştı.
Yeşilay Yaşam Becerileri Eğitim Programı’nda ise, 2019 yılından bugüne kadar risk tespit edilerek program uygulanan 3.110 öğrenci bulunurken, öğrencilerle yapılan toplam görüşme sayısı 5.994’e, ailelerle yapılan görüşme sayısı ise 957’ye ulaştı.
Yeşilay farkındalık ayağında da birçok faaliyet yürütüyor ve bu faaliyetlerle milyonlarca insana temas ediyor. Türkiye genelinde 110 kulüp sayısına ulaşan Yeşilay Spor Kulübü bünyesinde toplam lisanslı sporcu sayısı 2073’e, faal sporcu sayısı da 1203. 2017 yılından itibaren düzenlenen Uluslararası Yeşilay Karikatür Yarışması’na 2023 yılı itibariyle toplam 10.069 eser başvurdu. T.C. Millî Eğitim Bakanlığının iş birliğiyle organize edilen Sağlıklı Nesil Sağlıklı Gelecek Yetenek Yarışması’na ise bugüne dek 1.179.396 eser başvurdu. Sağlıklı Fikirler Kısa Film Yarışması’na gönderilen eser sayısı ise 5.660.
Yeşilay Genel Başkanı Prof. Dr. Mücahit Öztürk, Yeşilay’ın Türkiye’de ve dünyada bağımlılıklarla mücadelesini daha da güçlendirerek sürdüreceğinden hiç şüphesi olmadığını söyledi.
Yeşilay Genel Başkanlığı görevini Prof. Dr. Mücahit Öztürk’ten devralan, 71., 72. ye 73. dönem Yeşilay Yönetim Kurulu üyesi olan Doç. Dr. Mehmet Dinç ise, Yeşilay’ın bugüne kadar hayata geçirdiği faaliyetlerin başarısının temelinde ise, kurumun kendini sürekli yenilemesi, dinamik yapısını koruması ve aktif bir sivil toplum kuruluşu olması yattığını söyledi. Doç. Dr. Dinç, önümüzdeki dönemde Yeşilay’ın gelişimine katkıda bulunacağız ve bağımlılıkla mücadele bayrağını çok daha yukarılara çıkaracaklarını belirtti.
Tumblr media
Açık oylama sonunda göre, Doç. Dr. Mehmet Dinç başkanlığındaki Yeşilay 74. Dönem Yönetim Kurulu’nda; Doç. Dr. Muhammed Tayyip Kadak, Sümeyye Ceylan, Prof. Dr. Murat Şentürk, Dr. Mehmet Güllüoğlu, Çetin Dönmez, Ülkenur Büke, Çağrı Soyer, Dr. Şeyma Halaç, Doruk Malhan, Yasin Erol, Gaye Somuncu Yılmaz ve Prof. Dr. Şule Alan yer aldı.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
kunyekultursanat · 3 years
Text
Üniversiteli Öğrencilere Hijyen Seti Sürprizi
Üniversiteli Öğrencilere Hijyen Seti Sürprizi
Aziziye Belediyesi, İbrahim Hakkı Erkek Öğrenci Yurdu’nda kalan üniversite öğrencilerine hijyen seti dağıttı. Aziziye Belediyesi, İbrahim Hakkı Erkek Öğrenci Yurdu’nda kalan üniversite öğrencilerine hijyen seti dağıttı. İçerisinde Aziziye Belediyesi’nin kendi imalatı olan dezenfektan etkili kolonya ve maskenin bulunduğu hijyen seti paketlerinde öğrencilere Başkan Muhammed Cevdet Orhan’ın mektubu…
Tumblr media
View On WordPress
1 note · View note
elazigsurmanset · 9 months
Text
YÖK ve BAE Arasında İşbirliği Protokolü İmzalandı !
Tumblr media
Yükseköğretim Kurulu ile BAE Eğitim Bakanlığı Arasında İş Birliği Mutabakatı İmzalandı Yükseköğretim Kurulu Başkanı Özvar: “Mutabakatla yükseköğretim kurumlarımız arasında akademik personel ve öğrenci değişimi gibi alanlarda iş birliğini artırmayı, telekomünikasyon, elektrik-elektronik, yapay zekâ gibi önemli yükseköğretim alanlarında iş birliği yaparak bilimsel araştırmaları teşvik etmeyi hedeflemekteyiz.”
İki Ülke Arasında Yeni Ufuklar Açıldı
Yükseköğretim Kurulu Başkanı Erol Özvar ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Eğitim Bakanı Ahmad Belhoul Al Falasi “Birleşik Arap Emirlikleri Eğitim Bakanlığı ile Türkiye Cumhuriyeti Yükseköğretim Kurulu Arasında Yükseköğretim Alanında İş Birliğine Yönelik Mutabakat Zaptı” imzaladı.Mutabakat zaptının imzalanması dolayısıyla Yükseköğretim Kurulunda düzenlenen törende konuşan Özvar, Yükseköğretim Kurulu olarak BAE Eğitim Bakanı Ahmad Belhoul Al Falasi ve beraberindeki heyeti ağırlamaktan büyük memnuniyet duyduklarını söyledi. Türkiye ile BAE arasındaki ikili ilişkilerin son dönemdeki hızlı gelişiminin, iş birliğinin her alanda ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdiğini ifade eden Özvar, “Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, Birleşik Arap Emirlikleri Devlet Başkanı Sayın Şeyh Muhammed Bin Zayed Al Nahyan’ın davetlisi olarak 19 Temmuz 2023 tarihinde gerçekleştirdiği ziyaret, iki ülke arasında yeni ufukların açılmasına vesile olmuştur. Sayın Devlet Başkanlarının belirlediği vizyon doğrultusunda, yükseköğretim alanında da iş birliğimizi güçlendirmeye yönelik somut adımlar atma kararı almış bulunmaktayız.” dedi.
İki Ülke Arasında Akademik Personel ve Öğrenci Değişimi
Bu kapsamda bugün imzaladıkları yükseköğretim alanında iş birliğine dair zaptın iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da ileriye taşınmasındaki kararlılığın bir simgesi olduğunu belirten Özvar, “Bu mutabakatla yükseköğretim kurumlarımız arasında akademik personel ve öğrenci değişimi gibi alanlarda iş birliğini artırmayı, telekomünikasyon, elektrik-elektronik, yapay zekâ gibi önemli yükseköğretim alanlarında iş birliği yaparak bilimsel araştırmaları teşvik etmeyi hedeflemekteyiz.” ifadelerini kullandı. Yükseköğretim Kurulu olarak öncü ve yenilikçi adımlarla yükseköğretimdeki kaliteyi artırmak ve uluslararası alanda etkinliği sürdürmek amacıyla bir dizi icraatta bulunduklarını anlatan Özvar, özellikle uluslararasılaşma konusunda önemli adımlar atıldığını vurguladı.
“Kültürel ve akademik iş birliklerine büyük önem veriyoruz”
“Bugün Birleşik Arap Emirlikleri ile imzaladığımız iş birliği anlaşmasında olduğu gibi, Türkiye’nin diplomatik faaliyetlerini destekleyen kültürel ve akademik iş birliklerine büyük önem veriyoruz.” diyen Özvar, son dönemde Özbekistan, Azerbaycan, Cezayir gibi ülkelerle gerçekleştirilen mutabakatlar ve uluslararası iş birliği protokolleri ile yükseköğretimde küresel düzeyde etkileşimi artırmayı amaçladıklarını vurguladı. Ayrıca, yakın zamanda İslam İşbirliği Teşkilatının önemli kuruluşlarından SESRIC ile de bir iş birliği protokolü imzalayarak Teşkilata üye ülkelerdeki öğrencilere, Türkiye’deki üniversitelerde eğitim görme ve iş birliği yapma imkânı tanıdıklarını anlatan Özvar, “Bu sayede ülkemizin uluslararası alandaki kalkınma çabalarını daha da etkin ve verimli bir şekilde ilerletmeye devam edeceğiz” dedi. Türkiye’de uluslararası araştırmacıları teşvik amacıyla başlatılan projelere de değinen Özvar, ayrıca, çağın gereksinimlerini yakından takip ederek, ihtiyaçları karşılayacak nitelikte adımlar atmaya önem verdiklerini söyledi. Özvar, bu kapsamda stratejik kurum ve kuruluşlarla yakın iş birliği içinde oldukları belirterek, petrol, doğal gaz, açık deniz servisleri, harita veya geomatik mühendisliği, madencilik, tekstil ve deri mühendisliği bölümlerini seçen öğrencilere de destek sağlandığını anlattı.
BAE Eğitim Bakanı Ahmad Belhoul Al Falasi
Yükseköğretim Kurulu Başkanı Özvar, “Gerek uluslararasılaşma gerekse de teknoloji alanında gerçekleştirdiğimiz icraatlarımız Türkiye’nin yükseköğretim alanında ne kadar dinamik ve geleceğe yönelik kararlı adımlar attığını göstermektedir. Bugün imzaladığımız Mutabakat Zaptı da bu hedefler doğrultusunda gerçekleştirilen önemli bir girişimi temsil etmektedir.” ifadelerini kullandı. BAE Eğitim Bakanı Ahmad Belhoul Al Falasi de konuşmasında iki ülkenin güçlü kültürel ve ekonomik bağlara sahip olduğunu belirterek, imzalanan mutabakatın yükseköğretim sistemlerini güçlendirmede ve iki ülkenin deneyimlerini artırmada önemli rol oynayacağını kaydetti. Dünyanın en kapsamlı burs programı olarak kabul edilen Türkiye Burslarının başarısının ilgisini çektiğini söyleye Al Falasi, “Yarının güçlü ve yenilikçi eğitim sistemlerini şekillendirirken birlikte çalışmayı, birbirimizden öğrenmeyi ve yeni iş birliği fırsatlarını keşfetmeyi sabırsızlıkla bekliyorum. Eğitimde mükemmeliyette yeni zirvelere ulaşmak için ortak güçlerimizi geliştirelim.” şeklinde konuştu. Konuşmaların ardından Özvar ve Al Falasi mutakabat zaptını imzaladı. Read the full article
0 notes
name-ihumayun · 3 years
Text
“ Genç bir öğrenci bir gece yarısı, mum ışığı altında ders çalışmaktaydı. İlmî araştırmalara daldığı bir sırada kapısı çalındı. O vakitte birinin gelmesinin meydana getirdiği hayret ve gelen misafirin kimliği hakkındaki merakla kapıyı açtı. Karşısında genç ve güzel bir kızcağız durmaktaydı. Karşısındaki misafir, yolunu kaybettiğini ve etrafta başka bir ışık göremediği için onun kapısını çalmaya mecbur kaldığını söyledi.
Genç öğrenci, misafirini geri çevirip gece karanlığına ve sokağın soğuğuna terk edemeyeceği için çaresizce içeri aldı. Ona oturup dinlenebileceği bir köşe gösterdikten sonra da sabaha kadar dersine çalışmaya devam etti. Utangaç ve gizli-saklı nazarlarla onu seyreden kızcağız, genç talebenin bir haline oldukça şaşırmıştı. Genç, arada bir parmağını, önünde yanan mumun alevine tutmakta ve bir müddet öylece bekledikten sonra geri çekmekteydi. Bir defa ile de yetinmemekte ve bunu ara ara tekrarlamaktaydı. Bu hal üzere sabah olmuştu.
Gün ışıdıktan sonra genç kız oradan ayrılıp evine döndü. Halkın yardımıyla yolunu bularak ulaştığı ev, Osmanlı vezirlerinden birinin sarayıydı ve genç kız da vezirin kızıydı. Saray halkı, ona geceyi nerede ve nasıl geçirdiğini merakla sordu; çünkü bütün gece onu aramış ama bir türlü bulamamışlardı.
Genç kız başından geçenleri, gördüklerini ve özellikle de kendisini misafir eden öğrencinin tuhaf hâlini bir bir anlattı soranlara.
Bunun üzerine vezir, kızına yardım eden o genci sarayına davet etti ve ona niçin sabaha kadar elini yanan mumun üzerinde tuttuğunu ve elini yaktığını sordu. Yusuf yüzlü genç şu güzel cevabı verdi vezire:
Yolunu kaybettiği için kapımı çalan bir misafiri dışarıda bırakamazdım. Bu sebeple onu kulübeme aldım. Nefsimin desiselerine karşı koyabilmek için de, elimi ara sıra mumun bana Cehennem’i hatırlatan alevi üzerine koydum. Şeytan beni kandırmaya yeltendiğinde, parmağımı ateşe tutarak, nefsime Cehennem azabını hatırlattım ve böylece yanlış bir şey yapmaktan kurtuldum.
İffet ve ismet şuuruyla ve bir gün vereceği azim hesabın korkusuyla parmağını yakan gencin bu hareketi vezirin çok hoşuna gitti. Vezir, ondan kızı ile evlenmesini teklif etti. Teklifi kabul eden genç bundan sonra “Damat Efendi” lakabıyla meşhur olan Mecmau’l-Enhür isimli Hanefî fıkıh kitabının yazarı Muhammed bin Süleyman’dan başkası değildi “
Ne Diyordu Hz. Mevlana ''Ey Gönül !!! Hakka Aşkı Olmayanın Aşka Hakkı olur mu...? ''
Tumblr media
8 notes · View notes