Tumgik
#valide sultan cami
arthistoryk · 10 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
5 notes · View notes
yantekerlek · 4 months
Text
Tumblr media
valide sultan camii (yeni cami)
40 notes · View notes
mihrabee · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bezmi Alem Valide Sultan Cami📍
4 notes · View notes
yavuzbay-fan · 3 months
Text
Tumblr media
1924-1935 ARASINDA TAMİR EDİLEN CAMİLER.
(Bin liranın altı bu listede yoktur)
İstanbul'da: Sultanahmet Camii, 50.535 lira
İstanbul: Kandilli Cami inşası, 17.000 lira
İstanbul: Fıstıklı Camii inşası,17.000 lira
İstanbul: Ayasofya Camii, 52.000 lira
İstanbul: Piri Mehmet Paşa Camii, 5.638 lira
İstanbul: Cedit Ali Paşa Camii, 10.000 lira
Kırklareli: Sokullu Camii, 12.995 lira
Manisa: Muradiye Camii, 12.000 lira
Edirne: Üç Şerefeli Camii, 7.000 lira
İstanbul: Ayakapı'da Gül Camii, 2.000 lira
İstanbul: İmrahor Camii, 1.500 lira
İstanbul: Beylerbeyi Camii, 4.000 lira
İstanbul: Cihangir Camii, 2.844 lira
İstanbul: Zeynep Sultan Camii, 4.300 lira
İstanbul: Sultan Bayezid Camii, 12.000 lira
İstanbul: Selimiye Camii, 4.620 lira
İstanbul: Yeni Camii, 1.506 lira
İstanbul: Balipaşa Camii, 8.000 lira
İstanbul: Mecidiye Camii, 2.500 lira
İstanbul: Nusratiye camii, 2.200 lira
İstanbul: Molla Çelebi Camii, 5.000 lira
İstanbul: Büyük Piyale Camii, 1.696 lira
İstanbul: Rumi Mehmet Paşa Camii, 1.800 lira
İstanbul: Mihrimah Camii, 2.071 lira
İstanbul: Teşvikiye Camii, 1.422 lira
İstanbul: Hazreti Halid Camii, 7.000 lira
İstanbul: Rüstem Paşa Camii, 8.344 lira
İstanbul: Küçük Ayasofya Camii, 2.820 lira
İstanbul: Mimar Sinan Türbesi, 6.617 lira
İstanbul: Süleymaniye Camii, 6.300 lira
İstanbul: Yeni Camii, 1.506 lira
İsanbul: Balipaşa Camii, 8.000 lira
İstanbul: Ortaköy Mecidiye Camii, 2.500 lira
İstanbul: Nusratiye Camii, 2.200 lira
İstanbul: Fındıklı Çelebi Camii, 5.000 lira
İstanbul: Büyük Piyale Camii, 1696 lira
İstanbul: Rum Mehmetpaşa Camii, 1.800 lira
Edirnekapıda Mihrimah Camii, 2.071 lira
İstanbul: Teşvikiye Camii, 1.422 lira harcanmıştır.
TAMAMLANAN CAMİLER (1941) HARCANAN PARA
İstanbul: Heybeliada Camii, 17.000 lira
İstanbul: Beşiktaş Sinan Paşa Camii, 9.982,14 lira
İstanbul: Dolmabahçe Camii, 8.936,44 lira
İstanbul: Laleli, 21.299,18 lira
İstanbul: Çemberlitaş'ta Atik Ali Paşa Camii, 15.003,93 lira
İstanbul: Edirnekapı'da Mihrimar Camii, 6.851,65 lira
İstanbul: Hırkai Şerif Camii, 1.224 lira
İstanbul: Küçük Ayasofya Camii, 589 lira
İstanbul: Çorlulu Ali Paşa Camii, 1.350.85 lira
İstanbul: Galta Okçu Musa Camii, 6.379,66 lira
İstanbul: Sütlüce'de Mahmut Ağa Camii, 1.560 lira
İstanbul: Mehmet Ağa Camii, 2.516,33 lira
İstanbul: Ortaköy Mecidiye Camii, 2.927,28 lira
İstanbul: Üsküdar'da Faik Paşa Camii, 1.500 lira
İstanbul: Kadıköy'de Cafer Ağa Camii, 1.401,67 lira
İstanbul: Kılınç Ali Paşa Camii, 4.199,35 lira
İstanbul: Fethiye Camii, 3.893,28 lira
İstanbul: Cihangir Camii, 1.519 lira
İstanbul: Nişantaşı'da Teşvikiye Camii, 8.159,90 lira
Ankara'da: Zencirli Camii, 19.470,42 lira
Ankara'da: Cenabi Ahmet Paşa Camii, 32.898,75 lira
Kırklareli: Hızır Bey Camii, 2.689,75 lira
Lülburgaz: Sokullu Camii, 3.056 lira
Edirne: Beyazıt Evvel Camii, 342.50 lira
Edirne: Sultan Selim Camii, 5.025,25 lira
Edirne: Bayezit Sani Camii, 651.25 lira
Edirne: Üç Şerefeli Camii, 2.190 lira
Çankırı: Ulu Camii, 10.993 lira
İstanbul: Mahmut Paşa Camii, 29.776,80 lira
İstanbul: Fatih'te Mesih Paşa Camii, 31.233,13 lira
İstanbul: Beyoğlu'da Ağa Camii, 22.432,30 lira
İstanbul: Sultan Selim Camii, 28.008,95 lira
İstanbul: Fatih'te Bali Paşa Camii, 64.47,55 lira
İstanbul: Eyüp Sultan Camii, 13.089,39 lira
İstanbul: Üsküdar'da Çinili Camii, 10.058,94 lira
Edirne: Havza'da Sokulu Camii, 32.548,05 lira
İstanbul: Nişancı Mehmet Paşa Camii, 4.979 lira
İstanbul: Haseki İmaret Camii, 5.308,85 lira
Zonguldak: Carnikebir Camii, 1.547,20 lira
İstanbul: Üsküdar'da Atik Valide Camii, 8.291,26 lira harcanmıştır.
TAMAMLANMAK ÜZERE OLAN CAMİLER (1941)
İstanbul: Süleymani Camii, 96.307,73 lira
İstanbul: Azapkapı'da Sokullu Camii, 58.910 lira
İstanbul: Yeni Camii, 59.989,36 lira
İstanbul: Kadırga'da Sokullu Camii, 34.992,04 lira
İstanbul: Sultan Ahmet Camii, 26.855,49 lira
İstanbul: Şemsi Paşa Camii, 34.773,40 lira
Bursa'da Yeşil Camii, 14.233,60 lira
Bursa'da Yıldırım Camii, 16.757,20 lira
Çerkeş'te Muradı Rabi Camii, 8.974 lira
Sinop'ta Alaaddin Camii, 10.000 lira
Bolu'da Yıldırım Camii, 15.451,44 lira
Malatya'da Arslan Bey Camii, 6.547 lira
Rize'de Orta Camii, 3.000 lira
Trabzon'da Hatuniye Camii, 4.290,87 lira
Kars Camii, 751.60 lira
Erzincan'da İzzet Paşa Camii, 7.408,10 lira
Bozüyük'te Kasım Paşa Camii, 48.049,69 lira
Elmalı'da Ömer Paşa Camii, 38.236,32 lira
Afyon'da Gedik Ahmet Paşa Camii, 57.904.58 lira
Kayseri'de Ahmet Paşa Camii, 28.890 lira
Yozgat'ta Çanaoğlu Camii, 15.500 lira
Diyarbakır'da Behram Paşa Camii, 15.000 lira
Divrik'te Ulu Camii, 15.000 lira
Tokat'ta Ali Paşa Camii, 9.193 lira
İstanbul: Bayezit Camii, 5.000 lira
Ankara: Hacı Bayram Camii, 502.89,71 lira harcanmıştır.
KEŞİF BEDELİ 5 BİN LİRANIN ÜZERİNE CAMİLERDEN BAZILARI:
İzmit: Pertev Paşa Camii, 35.940 lira
Samsun: Dördüncü Mehmet Camii, 41.495,29 lira
İstanbul: Ali Paşa Camii, 11.795,80 lira
İstanbul: Hoca Paşa Camii, 11.293,53 lira
İstanbul: Şehzade Camii, 28.683,35 lira
İstanbul: Fatih Camii, 63.675,50 lira
İstanbul: Üsküdar'da Ayazma Camii, 20.662,70 lira
İstanbul: Üskürdar'da Cedit Valde Camii, 10.359,90 lira
İstanbul: Kasımpaşa'da Camikebir, 17.150,05 lira
İstanbul: Eyüp'te Zal Mahmut Paşa Camii, 9.891 lira
İstanbul: Zeyrek'te Kilise Camii, 8.490 lira
İstanbul: Tophane'de Nusratiye Camii, 12.236,18 lira
Tekirdağ: Rüstem Paşa Camii, 7.815 lira
Gebze Çoban Mustafa Paşa Camii, 30.661 lira
Çorlu: Süleymaniye Camii, 12.981,10 lira
Silvan: Salahaddin Eyyübi Camii, 30.000 lira
Ladik: Bülbül Hatun Camii, 47.693,06 lira
Ladik, Sultan Mehmet Camii, 41.495,29 lira
Edirne: Bayezit Sanı Cami, 30.000 lira
Edirne: Muradiye Camii, 10.000 lira
Edirne: Üç Şerefeli Camii, 10.000 lira
Harput: Sare Hatun Camii, 10.000 lira
Antalya: Tekeli Mehmet Paşa Camii, 6.763 lira
Kilis: Canpolat Camii, 15.030,14 lira
Niğde: Alaaddin Camii, 32.562,30 lira
Kayseri: Merzifon Kara Mustafa Paşa Camii, 9.838 lira
Bursa: Ulu Camii, 39.562,30 lira
Bursa: Muradiye Camii, 15.000 lira
Bursa: Hüdavendigar Camii, 10.000 lira
Manisa: Muradiye Camii, 35.940,08 lira
İzmir: Alsancak Camii İnşaası, 25.000 lira
Afyon: Sandıkdı Çarşı Camii, 5.476,21 lira
İstanbul: Bayezit Camii, 14.596,56 lira
İstanbul: Üsküdar'da Atik Valide Şadırvanı, 9.435 lira
Konya: Sultan Alaaddin Camii, 35.000 lira
Ankara: Saman Pazarı'nda Kurşunlu Camii, 12.000 lira
İstanbul: Balat'ta Ferruh Kethüda Camii, 16.000 lira
İstanbul: Nur-u Osmaniye Camii, 20.486,90 lira harcanmıştır.
HAYRAT TERTİBİNDEN TAMİRİ YAPILAN CAMİLER
Malatya'da Arslan Bey Camii, 6.337 lira
İstanbul Sarıyer'de Çarşı Camii, 1.797 lira
Bolayır'da Süleyman Paşa Camii, 1.357,06 lira
Gebze'de Orhan Bey Camii, 1.010 lira
Konya'da Eşrefoğlu Camii, 10.000 lira
Manisa'da Muradiye Camii, 10.000 lira
İzmir'de Hisar Camii, 15.335.90 lira
İzmir'de Şadırvanlı Camii, 10.991,90 lira harcanmıştır.
Tüm bu liste, 1 Nisan 1941 tarihli İktisadi Yürüyüş adlı derginin 32. sayısından alınmıştır. Dergideki yazının ilk cümlesinde şu ifadeler yer almaktadır : ” En gayri müsait şartlar altında Vakıflar umum müdürlüğü abidelerimizin tamir işine 1.000.000 lira tahsis eylemiştir”. Devletin camileri tamiri için 1.000.000 lira ek bütçe ayırmasının dışında Atatürk’ün şahsi olarak yaptırdığı ve maddi yardım yaptığı camilerden biri Eskişehir Mihalıççık köyündeki ”Aşağı Camii” ya da ”Mihalıççık Atatürk Camiidir”.
Atatürk, Türkiye'deki hiçbir camiyi ihmal etmemiştir. Bu listeden önce Atatürk'ün 1 Mart 1923 günü mecliste yaptığı konuşmasında, ''Yapılan onarım içinde, 126 cami ve mescidi şerif ile 31 medrese ve mektep, 22 su yolu ve çeşme, 175 gelir getiren yer ile 26 hamam bulunmaktadır.'' bilgisini vermektedir. Bu tarihten sonra yapılanlar ise işte yukardaki listedir.
Yine burada küçük bir ayrıntıyı ifade etmek lazım gelir. Bakımı gereken tüm bu camiler tamir, bakım ve onarım esnasında geçici olarak kapatılmıştır. Bu sırada ise Hatay, bilindiği üzere Türkiye'ye bağlı değildi ve Hataylıları Türkiye'den soğutmak için Suriye tarafında yabancı casuslarca ''Türkiye'de camiler kapanıyor, nerede namaz kılacaksınız?'' şeklinde bir propaganda başlatıldı.
0 notes
nnnebula · 5 months
Text
DİLİMİZE YERLEŞMİŞ 10 İSTANBUL DEYİMİ
1. ÜSKÜDAR’DA SABAH OLDU
Üsküdar’da deniz kıyısındaki Valide Sultan ve Mihrimah Sultan camilerinin müezzinleri, karşı tarafta yaşayan padişaha seslerini duyurabilmek ve ondan ihsan alabilmek, belki saray müezzinliğine yükselebilmek ümidiyle sabah ezanlarını mutlaka Beşiktaş’taki cami müezzinlerinden önce okurlarmış. Bir şeyin zamanını geçirmek, geç kalmak anlamında bugün dahi kullanılmakta olan “Üsküdar’da sabah oldu” deyimi vaktiyle aynı hat üzerinde olmalarına rağmen Üsküdar’ın Beşikta’tan önce okunan sabah ezanlarından kaynaklanmıştır.
2. MARMARA ÇIRASI GİBİ TUTUŞMAK
Eskiden ocak, soba veya mangalda ateş yakabilmek için çıralar kullanılır, bu çıralar ise çarşılarda tutam halinde satılırdı. Aniden parlayanlar, öfkelenenler için kullanılan bu deyim, sakızlı çam ağaçlarıyla meşhur olan Marmara Adası’ndan toplanan, reçinesi bol olduğu için kolay yanan çıralardan doğmuştur.
3. KABAK BAŞINDA PATLAMAK
Su kabaklarının içleri oyularak şişe gibi kullanıldığı yıllarda, Galata meyhanelerinde içleri şarap dolu kabaklar sıra sıra vitrine dizilir; isteyen külhanbeyi hangi kabağın ipini keserse onu alır ve bitirmeden yerinden kalkmazmış. Meyhaneye yapılan baskınlarda zabıtalar ve bekçiler tarafından mekandaki küpler ve fıçılar devrilir, sıra sıra asılmış şarap kabakları da meyhaneci ve araya giren müşterilerin başında patlatılırmış.
4. DİNGONUN AHIRI
İstanbul’da ulaşım için atlı tramvayların kullanıldığı yıllarda, iki at ile çekilen tramvaylara, dik Şişhane yokuşunu çıkabilmesi için fazladan atlar koşturulurdu. Azapkapı’da tramvaya eklenen takviye atlar, Taksim’de Dingo isimli bir Rum vatandaş tarafından işletilen ahırda dinlendirilir, sonra tekrar Azapkapı’ya götürülürlerdi. Gün içinde sürekli atların girip çıktığı ahırın bu durumu dolayısıyla, girenin çıkanın belli olmadığı yahut her önüne gelenin girip çıkabildiği yerler için bu deyim kullanılmıştır.
5. GOYGOYCULUK YAPMAK
Vaktiyle Muharrem ayında ilahiler okuyarak kapı kapı dolaşıp dilenen tarikat mensubu dilencilere goygoycu adı verilirdi. Bu kişiler, Muharrem ayından iki gün önce Üsküdar’daki tekkelerine giderek şeyhlerinin yanında toplanır ve buradan dörder beşer kişilik gruplar halinde semtlere dağılırlardı. Muharrem’in birinci gününden onuncu gününe kadar sokaklarda ilahiler okuyarak dolaşan goygoycular, gülbank çekerler ve durdukları kapının önünde dua ederlerdi. Günümüde bu deyim gevezelik, boşboğazlık yapmak anlamında kullanılmaktadır.
6. ÇAPULCU
Vaktiyle tulumbacı takımlarına sızmış işsiz güçsüz adamlara çapulcu adı verilirdi. Bunlar zaman içinde birtakım sınavlardan ve denemelerden geçerek takıma alınmlarına rağmen, bazıları ahlak düşkünlüğü sebebiyle yine ilk fırsatta yangın yerinden hırsızlığa kalkışırlar, durum fark edilirse polise teslim edilirler ve o semte bir daha adım atamazlardı.1910’lu yıllarda İstanbul şehreminliği görevini sürdüren Cemil Topuzlu, hatıralarında itfaiye teşkilatındaki aksaklıkları dile getirirken “çapulculuktan” bahsetmektedir.
7. BULGURLU’YA GELİN GİTMEK
Bir işte gereğinden fazla telaş gösterenlere söylenen bu deyimin hikayesi şudur; Bulgurlu Köyü, suyu ve havası nedeniyle güzel bir köydür, eskiden beri de pehlivan çıkaran bu köyün delikanlıları güzelliği ile meşhur olmuştur. Bu delikanlılarla evlenmek için civardaki köylerin genç kızları can atarlardı. Dokuz gün festival havasında geçen Bulgurlu’nun düğünleri de pek meşhurdu. Eğer Bulgurlu’dan bir görücü gelip kızı beğenerek nişan taktı mı, kız nişan bozulur korkusuyla çeyizini noksanlarını tamamlaması, bir an evvel nikah kıyılıp Bulgurlu’ya gelin gitmek için annesini, babasını gece gündüz sıkıştırırmış.
8. PÜSKÜLLÜ BELA
II. Mahmud devrinde önce askerler, ardından memurlar için resmi başlık olarak kabul edilen fes, kısa sürede halk arasında da kullanılmaya başlanır. Fesin yaygınlaşmasıyla beraber değişik renk ve biçimlerde, püsküllü ve püskülsüz biçimde modeller ortaya çıkmıştır. Yağmur ve kardan kalıbı bozulan, rüzgarda püskülleri sürekli karışan fesin kullanımı zahmetli ve masraflı bir iştir. Püsküllü bela deyimi bu durumdan esinlenerek ortaya çıkmıştır.
9. BALIK KAVAĞA ÇIKINCA
Karşılıklı noktalarda bulunan Rumeli ve Anadolu Kavağı, çok rüzgarlı ve akıntının kuvvetli olduğu yerlerdir. Buralarda bu yüzden balık tutmak neredeyse imkansızdır. İstanbul’da balığın bol bulunduğu ve dolayısıyla fiyatının düştüğü zamanlarda şehirde tutulan balıkların, Kavaklar’a kadar götürülüp satıldığı görülür. Diğer zamanlarda düşük ücretle balık almak isteyen müşterilere balıkçılar tarafından verilen cevap ise “O sizin dediğiniz ücret balık kavağa çıkınca olur” şeklindedir.
10. İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK
Kılık kıyafetleriyle dikkat çeken İstanbul hanımefendileri ve beyefendileri için kullanılan bu tabir, aynı zamanda gösterişten uzak ve giydiğini kendisine yakıştıran anlamlarını da taşır. Deyimde geçen “dirhem” ve “çekirdek” tabirleri kuyumculukta hassas tartılar için kullanılan ağırlık ölçüleridir. O dönemde piyasada en değerli para olan Osmanlı altını, tartıda iki dirhem bir çekirdek gelmektedir. Kılık kıyafet konusunda titiz olan kimselerin piyasada en yüksek değere ve hassas ölçülere sahip altın sikkeyle beraber değerlendirilen bir deyim olmuştur.
0 notes
sondakikabu · 2 years
Text
Erdoğan Gezi eylemcilerine 'sürtük' dedi
Erdoğan Gezi eylemcilerine ‘sürtük’ dedi
Cumhurbaşkanı Erdoğan AKP Grup Toplantısı’nda Gezi eylemcilerine ‘sürtük’ dedi. Erdoğan, “Bu eşkıyalar bira kutularıyla caminin içini pislediler” dedi. Erdoğan Gezi döneminde ‘cami içki içtiler, görüntüleri cuma günü yayınlayacağız’ demiş ancak bugüne kadar en ufak bir görüntü yayınlanmamıştı. Dolmabahçe Bezm-i Alem Valide Sultan Camii’nde eylemcilerin içki içtikleri iddiasına müezzin Fuat…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kocalls · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Valide-i Cedid Mosque 2 | İstanbul ♥️
88 notes · View notes
Photo
Tumblr media
Aksaray Square and Pertevniyal Valide Sultan Mosque.
20 notes · View notes
askyolunda · 6 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Pertevniyal Valide Sultan Camii
3 notes · View notes
aynurantt · 3 years
Text
Tumblr media
DİLİMİZE YERLEŞMİŞ 10 İSTANBUL DEYİMİ
1. ÜSKÜDAR’DA SABAH OLDU
Üsküdar’da deniz kıyısındaki Valide Sultan ve Mihrimah Sultan camilerinin müezzinleri, karşı tarafta yaşayan padişaha seslerini duyurabilmek ve ondan ihsan alabilmek, belki saray müezzinliğine yükselebilmek ümidiyle sabah ezanlarını mutlaka Beşiktaş’taki cami müezzinlerinden önce okurlarmış. Bir şeyin zamanını geçirmek, geç kalmak anlamında bugün dahi kullanılmakta olan “Üsküdar’da sabah oldu” deyimi vaktiyle aynı hat üzerinde olmalarına rağmen Üsküdar’ın Beşikta’tan önce okunan sabah ezanlarından kaynaklanmıştır.
2. MARMARA ÇIRASI GİBİ TUTUŞMAK
Eskiden ocak, soba veya mangalda ateş yakabilmek için çıralar kullanılır, bu çıralar ise çarşılarda tutam halinde satılırdı. Aniden parlayanlar, öfkelenenler için kullanılan bu deyim, sakızlı çam ağaçlarıyla meşhur olan Marmara Adası’ndan toplanan, reçinesi bol olduğu için kolay yanan çıralardan doğmuştur.
3. KABAK BAŞINDA PATLAMAK
Su kabaklarının içleri oyularak şişe gibi kullanıldığı yıllarda, Galata meyhanelerinde içleri şarap dolu kabaklar sıra sıra vitrine dizilir; isteyen külhanbeyi hangi kabağın ipini keserse onu alır ve bitirmeden yerinden kalkmazmış. Meyhaneye yapılan baskınlarda zabıtalar ve bekçiler tarafından mekandaki küpler ve fıçılar devrilir, sıra sıra asılmış şarap kabakları da meyhaneci ve araya giren müşterilerin başında patlatılırmış.
4. DİNGONUN AHIRI
İstanbul’da ulaşım için atlı tramvayların kullanıldığı yıllarda, iki at ile çekilen tramvaylara, dik Şişhane yokuşunu çıkabilmesi için fazladan atlar koşturulurdu. Azapkapı’da tramvaya eklenen takviye atlar, Taksim’de Dingo isimli bir Rum vatandaş tarafından işletilen ahırda dinlendirilir, sonra tekrar Azapkapı’ya götürülürlerdi. Gün içinde sürekli atların girip çıktığı ahırın bu durumu dolayısıyla, girenin çıkanın belli olmadığı yahut her önüne gelenin girip çıkabildiği yerler için bu deyim kullanılmıştır.
5. GOYGOYCULUK YAPMAK
Vaktiyle Muharrem ayında ilahiler okuyarak kapı kapı dolaşıp dilenen tarikat mensubu dilencilere goygoycu adı verilirdi. Bu kişiler, Muharrem ayından iki gün önce Üsküdar’daki tekkelerine giderek şeyhlerinin yanında toplanır ve buradan dörder beşer kişilik gruplar halinde semtlere dağılırlardı. Muharrem’in birinci gününden onuncu gününe kadar sokaklarda ilahiler okuyarak dolaşan goygoycular, gülbank çekerler ve durdukları kapının önünde dua ederlerdi. Günümüde bu deyim gevezelik, boşboğazlık yapmak anlamında kullanılmaktadır.
6. ÇAPULCU
Vaktiyle tulumbacı takımlarına sızmış işsiz güçsüz adamlara çapulcu adı verilirdi. Bunlar zaman içinde birtakım sınavlardan ve denemelerden geçerek takıma alınmlarına rağmen, bazıları ahlak düşkünlüğü sebebiyle yine ilk fırsatta yangın yerinden hırsızlığa kalkışırlar, durum fark edilirse polise teslim edilirler ve o semte bir daha adım atamazlardı.1910’lu yıllarda İstanbul şehreminliği görevini sürdüren Cemil Topuzlu, hatıralarında itfaiye teşkilatındaki aksaklıkları dile getirirken “çapulculuktan” bahsetmektedir.
7. BULGURLU’YA GELİN GİTMEK
Bir işte gereğinden fazla telaş gösterenlere söylenen bu deyimin hikayesi şudur; Bulgurlu Köyü, suyu ve havası nedeniyle güzel bir köydür, eskiden beri de pehlivan çıkaran bu köyün delikanlıları güzelliği ile meşhur olmuştur. Bu delikanlılarla evlenmek için civardaki köylerin genç kızları can atarlardı. Dokuz gün festival havasında geçen Bulgurlu’nun düğünleri de pek meşhurdu. Eğer Bulgurlu’dan bir görücü gelip kızı beğenerek nişan taktı mı, kız nişan bozulur korkusuyla çeyizini noksanlarını tamamlaması, bir an evvel nikah kıyılıp Bulgurlu’ya gelin gitmek için annesini, babasını gece gündüz sıkıştırırmış.
8. PÜSKÜLLÜ BELA
II. Mahmud devrinde önce askerler, ardından memurlar için resmi başlık olarak kabul edilen fes, kısa sürede halk arasında da kullanılmaya başlanır. Fesin yaygınlaşmasıyla beraber değişik renk ve biçimlerde, püsküllü ve püskülsüz biçimde modeller ortaya çıkmıştır. Yağmur ve kardan kalıbı bozulan, rüzgarda püskülleri sürekli karışan fesin kullanımı zahmetli ve masraflı bir iştir. Püsküllü bela deyimi bu durumdan esinlenerek ortaya çıkmıştır.
9. BALIK KAVAĞA ÇIKINCA
Karşılıklı noktalarda bulunan Rumeli ve Anadolu Kavağı, çok rüzgarlı ve akıntının kuvvetli olduğu yerlerdir. Buralarda bu yüzden balık tutmak neredeyse imkansızdır. İstanbul’da balığın bol bulunduğu ve dolayısıyla fiyatının düştüğü zamanlarda şehirde tutulan balıkların, Kavaklar’a kadar götürülüp satıldığı görülür. Diğer zamanlarda düşük ücretle balık almak isteyen müşterilere balıkçılar tarafından verilen cevap ise “O sizin dediğiniz ücret balık kavağa çıkınca olur” şeklindedir.
10. İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK
Kılık kıyafetleriyle dikkat çeken İstanbul hanımefendileri ve beyefendileri için kullanılan bu tabir, aynı zamanda gösterişten uzak ve giydiğini kendisine yakıştıran anlamlarını da taşır. Deyimde geçen “dirhem” ve “çekirdek” tabirleri kuyumculukta hassas tartılar için kullanılan ağırlık ölçüleridir. O dönemde piyasada en değerli para olan Osmanlı altını, tartıda iki dirhem bir çekirdek gelmektedir. Kılık kıyafet konusunda titiz olan kimselerin piyasada en yüksek değere ve hassas ölçülere sahip altın sikkeyle beraber değerlendirilen bir deyim olmuştur. Gülhane 1950 ler
11 notes · View notes
yantekerlek · 4 months
Text
Tumblr media
valide sultan camii (yeni cami)
35 notes · View notes
45egeli45 · 2 years
Text
Tumblr media
ÜSKÜDAR’DA SABAH OLDU
Üsküdar’da deniz kıyısındaki Valide Sultan ve Mihrimah Sultan camilerinin müezzinleri, karşı tarafta yaşayan padişaha seslerini duyurabilmek ve ondan ihsan alabilmek, belki saray müezzinliğine yükselebilmek ümidiyle sabah ezanlarını mutlaka Beşiktaş’taki cami müezzinlerinden önce okurlarmış.
Bir şeyin zamanını geçirmek, geç kalmak anlamında bugün dahi kullanılmakta olan
“Üsküdar’da sabah oldu” deyimi vaktiyle aynı hat üzerinde olmalarına rağmen Üsküdar’ın Beşiktaş’tan önce okunan sabah ezanlarından kaynaklanmıştır.
Şimdilerde her konuda aynı durum yok mu ?
4 notes · View notes
aynurant · 3 years
Text
Tumblr media
DİLİMİZE YERLEŞMİŞ 10 İSTANBUL DEYİMİ
1. ÜSKÜDAR’DA SABAH OLDU
Üsküdar’da deniz kıyısındaki Valide Sultan ve Mihrimah Sultan camilerinin müezzinleri, karşı tarafta yaşayan padişaha seslerini duyurabilmek ve ondan ihsan alabilmek, belki saray müezzinliğine yükselebilmek ümidiyle sabah ezanlarını mutlaka Beşiktaş’taki cami müezzinlerinden önce okurlarmış. Bir şeyin zamanını geçirmek, geç kalmak anlamında bugün dahi kullanılmakta olan “Üsküdar’da sabah oldu” deyimi vaktiyle aynı hat üzerinde olmalarına rağmen Üsküdar’ın Beşikta’tan önce okunan sabah ezanlarından kaynaklanmıştır.
2. MARMARA ÇIRASI GİBİ TUTUŞMAK
Eskiden ocak, soba veya mangalda ateş yakabilmek için çıralar kullanılır, bu çıralar ise çarşılarda tutam halinde satılırdı. Aniden parlayanlar, öfkelenenler için kullanılan bu deyim, sakızlı çam ağaçlarıyla meşhur olan Marmara Adası’ndan toplanan, reçinesi bol olduğu için kolay yanan çıralardan doğmuştur.
3. KABAK BAŞINDA PATLAMAK
Su kabaklarının içleri oyularak şişe gibi kullanıldığı yıllarda, Galata meyhanelerinde içleri şarap dolu kabaklar sıra sıra vitrine dizilir; isteyen külhanbeyi hangi kabağın ipini keserse onu alır ve bitirmeden yerinden kalkmazmış. Meyhaneye yapılan baskınlarda zabıtalar ve bekçiler tarafından mekandaki küpler ve fıçılar devrilir, sıra sıra asılmış şarap kabakları da meyhaneci ve araya giren müşterilerin başında patlatılırmış.
4. DİNGONUN AHIRI
İstanbul’da ulaşım için atlı tramvayların kullanıldığı yıllarda, iki at ile çekilen tramvaylara, dik Şişhane yokuşunu çıkabilmesi için fazladan atlar koşturulurdu. Azapkapı’da tramvaya eklenen takviye atlar, Taksim’de Dingo isimli bir Rum vatandaş tarafından işletilen ahırda dinlendirilir, sonra tekrar Azapkapı’ya götürülürlerdi. Gün içinde sürekli atların girip çıktığı ahırın bu durumu dolayısıyla, girenin çıkanın belli olmadığı yahut her önüne gelenin girip çıkabildiği yerler için bu deyim kullanılmıştır.
5. GOYGOYCULUK YAPMAK
Vaktiyle Muharrem ayında ilahiler okuyarak kapı kapı dolaşıp dilenen tarikat mensubu dilencilere goygoycu adı verilirdi. Bu kişiler, Muharrem ayından iki gün önce Üsküdar’daki tekkelerine giderek şeyhlerinin yanında toplanır ve buradan dörder beşer kişilik gruplar halinde semtlere dağılırlardı. Muharrem’in birinci gününden onuncu gününe kadar sokaklarda ilahiler okuyarak dolaşan goygoycular, gülbank çekerler ve durdukları kapının önünde dua ederlerdi. Günümüde bu deyim gevezelik, boşboğazlık yapmak anlamında kullanılmaktadır.
6. ÇAPULCU
Vaktiyle tulumbacı takımlarına sızmış işsiz güçsüz adamlara çapulcu adı verilirdi. Bunlar zaman içinde birtakım sınavlardan ve denemelerden geçerek takıma alınmlarına rağmen, bazıları ahlak düşkünlüğü sebebiyle yine ilk fırsatta yangın yerinden hırsızlığa kalkışırlar, durum fark edilirse polise teslim edilirler ve o semte bir daha adım atamazlardı.1910’lu yıllarda İstanbul şehreminliği görevini sürdüren Cemil Topuzlu, hatıralarında itfaiye teşkilatındaki aksaklıkları dile getirirken “çapulculuktan” bahsetmektedir.
7. BULGURLU’YA GELİN GİTMEK
Bir işte gereğinden fazla telaş gösterenlere söylenen bu deyimin hikayesi şudur; Bulgurlu Köyü, suyu ve havası nedeniyle güzel bir köydür, eskiden beri de pehlivan çıkaran bu köyün delikanlıları güzelliği ile meşhur olmuştur. Bu delikanlılarla evlenmek için civardaki köylerin genç kızları can atarlardı. Dokuz gün festival havasında geçen Bulgurlu’nun düğünleri de pek meşhurdu. Eğer Bulgurlu’dan bir görücü gelip kızı beğenerek nişan taktı mı, kız nişan bozulur korkusuyla çeyizini noksanlarını tamamlaması, bir an evvel nikah kıyılıp Bulgurlu’ya gelin gitmek için annesini, babasını gece gündüz sıkıştırırmış.
8. PÜSKÜLLÜ BELA
II. Mahmud devrinde önce askerler, ardından memurlar için resmi başlık olarak kabul edilen fes, kısa sürede halk arasında da kullanılmaya başlanır. Fesin yaygınlaşmasıyla beraber değişik renk ve biçimlerde, püsküllü ve püskülsüz biçimde modeller ortaya çıkmıştır. Yağmur ve kardan kalıbı bozulan, rüzgarda püskülleri sürekli karışan fesin kullanımı zahmetli ve masraflı bir iştir. Püsküllü bela deyimi bu durumdan esinlenerek ortaya çıkmıştır.
9. BALIK KAVAĞA ÇIKINCA
Karşılıklı noktalarda bulunan Rumeli ve Anadolu Kavağı, çok rüzgarlı ve akıntının kuvvetli olduğu yerlerdir. Buralarda bu yüzden balık tutmak neredeyse imkansızdır. İstanbul’da balığın bol bulunduğu ve dolayısıyla fiyatının düştüğü zamanlarda şehirde tutulan balıkların, Kavaklar’a kadar götürülüp satıldığı görülür. Diğer zamanlarda düşük ücretle balık almak isteyen müşterilere balıkçılar tarafından verilen cevap ise “O sizin dediğiniz ücret balık kavağa çıkınca olur” şeklindedir.
10. İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK
Kılık kıyafetleriyle dikkat çeken İstanbul hanımefendileri ve beyefendileri için kullanılan bu tabir, aynı zamanda gösterişten uzak ve giydiğini kendisine yakıştıran anlamlarını da taşır. Deyimde geçen “dirhem” ve “çekirdek” tabirleri kuyumculukta hassas tartılar için kullanılan ağırlık ölçüleridir. O dönemde piyasada en değerli para olan Osmanlı altını, tartıda iki dirhem bir çekirdek gelmektedir. Kılık kıyafet konusunda titiz olan kimselerin piyasada en yüksek değere ve hassas ölçülere sahip altın sikkeyle beraber değerlendirilen bir deyim olmuştur.
11 notes · View notes
ramazanserdar · 3 years
Text
KAÇ YIL GEÇTİ (6)…
Susurluk’un iki mahalleye ayrılarak birinin Sultaniye, diğerinin Burhaniye olarak isimlendirilmesinin üzerinden 114 yıl geçti. (3 Mayıs 1907)
Şeker Fabrikamızın açılışını yapan Adnan Menderes’in anı defterine; “Susurluk Şeker Fabrikasının açılış merasiminde bulunmaktan, bu mesud günü yaşamaktan duyduğumuz bahtiyarlık büyükdür. Her bakımdan ileri Türkiyenin ehemmiyetli temel taşlarından biri olan bu güzel eserin başarılmasında bütün emeği geçmiş ve gayret sarfetmiş olanlara hepimizin müteşekkir olmamız lazım gelir. En iyi duygular ve en güzel ümidlerle buradan ayrılmaktayız.” diye yazmasının üzerinden 66 yıl geçti. (28 Eylül 1955)
Bugün terkedilmiş durumda olan Askeriye kışlasının, Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa tarafından temellerinin atılmasının üzerinden 107 yıl geçti (1914)
Sayıları yüz altmışı bulan atlı arabacılarımızın sayısının, motorlu araçların çoğalmasıyla doksanlara kadar düşmesi üzerine 24 Haziran gazetesinin “Atlı arabacılar üzgün…” manşeti atmasının üzerinden 45 yıl geçti. (1976)
Bölgemizde tarım, ticaret ve madencilik sektörünün gelişmesine önemli ölçüde katkı sağlayan, Okçugöl ile Susurlukistasyonları arasında 180 metrelik köprüsü de bulunan Susurluk demiryolu hattının faaliyete geçmesinin üzerinden 109 yıl geçti. (16 Ekim 1912)
Sultan Abdülaziz’in annesi Valide Sultan tarafından Aziziye Köyünde cami yaptırılmasının üzerinden 119yıl geçti. (1902)
Trafik Necmi, Ziko İsmail, Kaptan Nejat, Arap Nuri, Kıyık İsmet, Çıkrık Şinasi, Kürt Kazım, Malcılar Salim, Conson İhsan, Beykozlu Cemal, Baba Arif, Adalı Sebahattin’in ayrıca sinema sanatçısı Tamer Güney’in futbol oynadığı Şekerspor’un kurulmasının üzerinden 65 yıl geçti. (1956)
Babaköy, Yıldız, Bozen, Karaköy ve Sülücek köylerinin, İcra Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu) kararıyla haşhaş ekilecek ve afyon sütü toplanacak bölgelere ilave edilmesinin üzerinden 65 yıl geçti. (26 Temmuz 1956)
1951 yılında kurulan Hastane Derneğinin o dönemki başkanı Hüsnü Aykut’un, hastane yapılması için arsalarını bağışlayan Nuri Eroğlu ve Tahir Eroğlu’na bir teşekkür mektubu yazarak “Susurluk Merkezinde inşasına teşebbüs edilen Sağlık Merkezi binasına ait arsayı dernek adına bağışlamanızı, Susurluk Halkı her zaman minnetle anacaktır. Bu vesile ile dernek idare heyeti tarafından verilen size teşekkür kararını duyururum.” demesinin üzerinden 67 yıl geçti. (20 Aralık 1954)
Kaymakam Hüseyin Poroy’un önderliğinde, şehrimizdeki süt üreticilerinin haklarını korumak için “Süt Pazarlama Komisyonu”nun kurulmasının üzerinden 31 yıl geçti. (Mayıs 1990)
Sabahattin Ali’nin “Yeni Dünya” isimli kitabındaki öykülerden birinde, “…Balıkesir’den gelirken Susurluk’ta bir handa kahve içiyorlarmış…” diye yazmasının üzerinden 81 yıl geçti. (1940)
Ramazan S.TOPRAKTEPE
2 notes · View notes
ottomanladies · 5 years
Note
Was Kosem completely powerless during Osman’s reign? I don’t think only Halime could have led the regicide against Osman. Not to mention, Kosem had reasons to be angry with Osman because he executed Mehmed and we know Kosem was respected and had her network of allies plus her daughters
Her daughters were not married, they would be married to trusted men after Murad IV’s ascension. On the other hand, Halime had at least one daughter married to a senior officer of the government. Moreover, it was Halime herself who rallied the janissaries in their mosque:
“Genç Osman’s emotional expressions of regret and appeals for forgiveness went unheeded. He was placed in a corner within Orta Cami, heavily guarded. The valide sultan (Mustafa’s) was about to deliver the final stroke. The ringleaders of the coup held a consultation in Orta Cami about whom to appoint as the next grand vezir. The historian who should be followed on this fascinating scene is Peçevi, of whose writing much will be said in the following chapters. He claims to have had an informant, mediated through yet another informant, within Orta Cami: Karamizak, a janissary officer. [...]
“As soon as the late Sultan Osman entered the mosque [Orta Cami], there remained no doubt in [the mind of] Sultan Mustafa’s mother in the sultanate of her son. . . . The valide sultan began to consult us [a group of seven or eight janissary officers] as to who should become the grand vezir. We surmised that she was inclined to her son-inlaw Davud Pasha. [So] we also said, “This is reasonable.”
“His several appeals to the janissary officers within the Orta Cami did not go unnoticed: “However, the queen mother whispered to us surreptitiously: ‘Oh officers, you don’t know what a spiteful person he [Sultan Osman] is. If he comes out safe and sound from this, he will not leave a living soul from among [both] us and you.’”
Kösem is never mentioned by Piterberg or by Peçevi’s alleged informant. She had no ties to the old regime and the revenge motive seems unlikely to me. 
18 notes · View notes
cerenimo70 · 5 years
Text
Tumblr media
DİLİMİZE YERLEŞMİŞ 10 İSTANBUL DEYİMİ
1. ÜSKÜDAR’DA SABAH OLDU
Üsküdar’da deniz kıyısındaki Valide Sultan ve Mihrimah Sultan camilerinin müezzinleri, karşı tarafta yaşayan padişaha seslerini duyurabilmek ve ondan ihsan alabilmek, belki saray müezzinliğine yükselebilmek ümidiyle sabah ezanlarını mutlaka Beşiktaş’taki cami müezzinlerinden önce okurlarmış. Bir şeyin zamanını geçirmek, geç kalmak anlamında bugün dahi kullanılmakta olan “Üsküdar’da sabah oldu” deyimi vaktiyle aynı hat üzerinde olmalarına rağmen Üsküdar’ın Beşikta’tan önce okunan sabah ezanlarından kaynaklanmıştır.
2. MARMARA ÇIRASI GİBİ TUTUŞMAK
Eskiden ocak, soba veya mangalda ateş yakabilmek için çıralar kullanılır, bu çıralar ise çarşılarda tutam halinde satılırdı. Aniden parlayanlar, öfkelenenler için kullanılan bu deyim, sakızlı çam ağaçlarıyla meşhur olan Marmara Adası’ndan toplanan, reçinesi bol olduğu için kolay yanan çıralardan doğmuştur.
3. KABAK BAŞINDA PATLAMAK
Su kabaklarının içleri oyularak şişe gibi kullanıldığı yıllarda, Galata meyhanelerinde içleri şarap dolu kabaklar sıra sıra vitrine dizilir; isteyen külhanbeyi hangi kabağın ipini keserse onu alır ve bitirmeden yerinden kalkmazmış. Meyhaneye yapılan baskınlarda zabıtalar ve bekçiler tarafından mekandaki küpler ve fıçılar devrilir, sıra sıra asılmış şarap kabakları da meyhaneci ve araya giren müşterilerin başında patlatılırmış.
4. DİNGONUN AHIRI
İstanbul’da ulaşım için atlı tramvayların kullanıldığı yıllarda, iki at ile çekilen tramvaylara, dik Şişhane yokuşunu çıkabilmesi için fazladan atlar koşturulurdu. Azapkapı’da tramvaya eklenen takviye atlar, Taksim’de Dingo isimli bir Rum vatandaş tarafından işletilen ahırda dinlendirilir, sonra tekrar Azapkapı’ya götürülürlerdi. Gün içinde sürekli atların girip çıktığı ahırın bu durumu dolayısıyla, girenin çıkanın belli olmadığı yahut her önüne gelenin girip çıkabildiği yerler için bu deyim kullanılmıştır.
5. GOYGOYCULUK YAPMAK
Vaktiyle Muharrem ayında ilahiler okuyarak kapı kapı dolaşıp dilenen tarikat mensubu dilencilere goygoycu adı verilirdi. Bu kişiler, Muharrem ayından iki gün önce Üsküdar’daki tekkelerine giderek şeyhlerinin yanında toplanır ve buradan dörder beşer kişilik gruplar halinde semtlere dağılırlardı. Muharrem’in birinci gününden onuncu gününe kadar sokaklarda ilahiler okuyarak dolaşan goygoycular, gülbank çekerler ve durdukları kapının önünde dua ederlerdi. Günümüde bu deyim gevezelik, boşboğazlık yapmak anlamında kullanılmaktadır.
6. ÇAPULCU
Vaktiyle tulumbacı takımlarına sızmış işsiz güçsüz adamlara çapulcu adı verilirdi. Bunlar zaman içinde birtakım sınavlardan ve denemelerden geçerek takıma alınmlarına rağmen, bazıları ahlak düşkünlüğü sebebiyle yine ilk fırsatta yangın yerinden hırsızlığa kalkışırlar, durum fark edilirse polise teslim edilirler ve o semte bir daha adım atamazlardı.1910’lu yıllarda İstanbul şehreminliği görevini sürdüren Cemil Topuzlu, hatıralarında itfaiye teşkilatındaki aksaklıkları dile getirirken “çapulculuktan” bahsetmektedir.
7. BULGURLU’YA GELİN GİTMEK
Bir işte gereğinden fazla telaş gösterenlere söylenen bu deyimin hikayesi şudur; Bulgurlu Köyü, suyu ve havası nedeniyle güzel bir köydür, eskiden beri de pehlivan çıkaran bu köyün delikanlıları güzelliği ile meşhur olmuştur. Bu delikanlılarla evlenmek için civardaki köylerin genç kızları can atarlardı. Dokuz gün festival havasında geçen Bulgurlu’nun düğünleri de pek meşhurdu. Eğer Bulgurlu’dan bir görücü gelip kızı beğenerek nişan taktı mı, kız nişan bozulur korkusuyla çeyizini noksanlarını tamamlaması, bir an evvel nikah kıyılıp Bulgurlu’ya gelin gitmek için annesini, babasını gece gündüz sıkıştırırmış.
8. PÜSKÜLLÜ BELA
II. Mahmud devrinde önce askerler, ardından memurlar için resmi başlık olarak kabul edilen fes, kısa sürede halk arasında da kullanılmaya başlanır. Fesin yaygınlaşmasıyla beraber değişik renk ve biçimlerde, püsküllü ve püskülsüz biçimde modeller ortaya çıkmıştır. Yağmur ve kardan kalıbı bozulan, rüzgarda püskülleri sürekli karışan fesin kullanımı zahmetli ve masraflı bir iştir. Püsküllü bela deyimi bu durumdan esinlenerek ortaya çıkmıştır.
9. BALIK KAVAĞA ÇIKINCA
Karşılıklı noktalarda bulunan Rumeli ve Anadolu Kavağı, çok rüzgarlı ve akıntının kuvvetli olduğu yerlerdir. Buralarda bu yüzden balık tutmak neredeyse imkansızdır. İstanbul’da balığın bol bulunduğu ve dolayısıyla fiyatının düştüğü zamanlarda şehirde tutulan balıkların, Kavaklar’a kadar götürülüp satıldığı görülür. Diğer zamanlarda düşük ücretle balık almak isteyen müşterilere balıkçılar tarafından verilen cevap ise “O sizin dediğiniz ücret balık kavağa çıkınca olur” şeklindedir.
10. İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK
Kılık kıyafetleriyle dikkat çeken İstanbul hanımefendileri ve beyefendileri için kullanılan bu tabir, aynı zamanda gösterişten uzak ve giydiğini kendisine yakıştıran anlamlarını da taşır. Deyimde geçen “dirhem” ve “çekirdek” tabirleri kuyumculukta hassas tartılar için kullanılan ağırlık ölçüleridir. O dönemde piyasada en değerli para olan Osmanlı altını, tartıda iki dirhem bir çekirdek gelmektedir. Kılık kıyafet konusunda titiz olan kimselerin piyasada en yüksek değere ve hassas ölçülere sahip altın sikkeyle beraber değerlendirilen bir deyim olmuştur.
9 notes · View notes