Tumgik
#tuhaf birisisin gerçekten
kalopcia · 3 months
Text
dün aksam yüzünden mi yoksa baska bi seyden mi bilmiyorum ama midem hala asırı bulanıyo
2 notes · View notes
bungoustraydogs-tr · 3 years
Text
Bungou Stray Dogs Dazai, Chuuya, 15 Yaş: 5. Bölüm
Tumblr media
Wattpad Linki
Ve böylece bir ay geçip gitti.
Günler ve geceler geçti, gözyaşları ve kahkahalar şehirde tekrar ve tekrar yankılandı. “Arahabaki Vakaları” olarak isimlendirilen olayların suçlusu Randou’ydu. Hain Randou’nun evi yakıldı ve eşyaları denize atıldı. Normalde hainin yakınları mafyanın prosedürleri gereğince titizlikle soruşturulurdu ancak Randou’nun hiç yakını yoktu.
Ceset, bölgenin ortak mezarlığında yakılmadan önce bir haftalığına dışarıda bırakıldı.
Güçlü, tuzlu meltem denizden mezarlığa esti.
İnsanların yerleşim yerlerinden uzak, terk edilmiş, tenha bir mezarlıktı. Bir grup isimsiz mezar, uçurumda boydan boya diziliyordu. Uçurumun hemen dibindeki deniz, mezarlara tuzlu rüzgarını estiriyor, kederli bir ortam oluşturuyordu.
Mezarların birinin üstünde bir başına, rahatsız bir pozisyonda oturan çocuk vardı.
“Ne yalan söyleyeyim ölü halinle bile sinir bozucusun.” Dedi Chuuya kendi kendine, asık suratıyla. “Mafya, hayattayken topladığın tüm belgeleri attı. Sayelerinde araştırmak pek kolay olmayacak. Sekiz yıl önce gizlice girdiğin askeri tesiste neden Arahabaki oradaydı… bir ipucu bulmam gerekiyordu.”
Chuuya’nın bakışlarının önünde yeni, beyaz bir mezar taşı duruyordu. Bir yerlerden tedarik edilmiş eski taşın bazı yerleri kırılmış ve çatlamıştı. Altındaki yalnız bir karahindiba açmış, rüzgarda sallanıyordu.
“Gerçi hayatta olsaydın bile bahse varırım bu tuhaf hikayeyi kimselere anlatmazdın…”
Bacaklarını iterek, Chuuuya mezardan zıplayarak indi. Ellerini cebine koydu ve Randou’nun mezarını ardında bırakarak yürümeye başladı.
“Yine gelirim…”
Uçuruma sırtını dönerek uzaklaşmaya başladı. Ancak bir çocuk önüne çıktı, yolunu kesti.
“Demek buradaydın? Seni arıyordum Chuuya.”
“Shirase…”
Çocuk gümüş saçlıydı. Atari salonunda Chuuya’yı arayan üç Koyun üyesinden birisiydi.
“Bana soracak bir şeyin mi var?” diye sordu Chuuya.
“Senden özür dilemeliyim.” Gümüş saçlı çocuk omuz silkti. “Önceki tartışmamız için… atari salonundaki hani. Dediklerini düşündüm. Bizim yüzümüzden her istediğini yapamazsın. O sırada gerçekten birkaç suçluyu mu yakalamak istiyordun? Ve yine de biz Koyun’un intikam planına öncelik verilmesi için direttik. Sen haklıydın. Planlarımız için sana bel bağlayan bizdik ve hata yaptık.”
Chuuya yüzünde şaşkın bir ifadeyle arkadaşını dinledi.
Gümüş saçlı çocuk konuşmaya devam etti.
“Koyun’ların sorunun nerede olduğunu biliyoruz.” Kıkırdayarak dedi çocuk. “Bu yüzden hep beraber konuştuk ve bir karara vardık. Dinler misin?”
“Öyle mi?” dedi Chuuya, afallamış bir sesle ve yürümeye başladı.
“Eh, madem beraber karar vermişsiniz dinlerim tabi.” Chuuya yavaşça nefes aldı ve çocuğun yanına yürüdü. “Bu olanlar yüzünden biraz yorgunum. Mola zamanlarımızı sıklaştırmayı istiyorum. Yürürken konuşalım, nasıl bir planmış?”
Çocuğu geçtikten sonra Chuuya, tembel adımlarla uçurumun kıyısından yürümeye başladı. Denizden esen rüzgar güçlüydü, mezarlıktaki otları hışırdattı.
Güçlü bir şey Chuuya’nın arkasına pat sesiyle vurdu.
Chuuya öne eğildi.
“Çözümümüz bu.”
Chuuya yavaşça arkasına döndü. Gümüş saçlı çocuk sırtına bastırıyordu.
“Seni…”
Gümüş saçlı çocuk çekildi, Chuuya sendeledi ve düştü.
Yeni bir hançer sırtına saplanmıştı. Derinlere saplanan hançerin altından taze kan akıyordu.
“Sürekli tedbirli olduğundan görüş alanının dışından saldırmak zorundaydım. Böylece yer çekimini kullanacak vaktin kalmayacaktı.” Gümüş saçlı çocuk gülümsedi. “Değil mi, Chuuya? Seni gayet iyi tanıyorum. Ne de olsa uzum zamandır birlikteyiz.”
“Ne… yaptığını sanıyorsun…?” Chuuya kalkmaya çalışırken acıdan inledi. Ancak kol ve bacakları çabasıyla birlikte zayıfça titredi.
“Çok hareket etmemeni tavsiye ederim. Bıçağa fare zehri sürmüştüm.” Gümüş saçlı çocuğun gülümsemesi biraz daha büyüdü. “Zaman geçtikçe uzuvların uyuşacak ve normal halindeki gibi etrafta gezinemeyeceksin. Yazık sana, güçlü olmasaydın bu kadar zalimce bir şeyi yapmazdım.”
“Neydi… bu…?”
Chuuya yarasını tutarken zar zor arkasına dönüp çocuğa bakabildi.
“Buyrun-“
Gümüş saçlı çocuk parmağını sallar sallamaz onlarca asker mezarın etrafına dizildi, namlularını Chuuya’ya doğrulttu.
“Bu adamlar… GGS’nin askerleri mi…?”
Tam donanımlı paralı askerler Chuuya’yı yığıldığı yerde, uçurumun kıyısında kuşattı.
“Kararımız budur… Koyun GGS ile birlik oldu.”
Çocuk konuşmasını bitirir bitirmez askerlere elini salladı. Silahlanan diğer çocuklar ortaya çıktı. Namlularını Chuuya’ya doğrulturlarken hepsinin yüzündeki ifade aynıydı.
“Rezil birisisin Chuuya.” Gümüş saçlı çocuk gülümseyerek Chuuya’ya baktı. “Bu kez hepimiz fark ettik. ‘Ya bir dahaki sefer Chuuya gerçekten mafyaya katılmak isterse?’ diye düşündük. Böyle bir şey olacağını herkes kolayca görebilirdi. Ve olsaydı Koyun’un hayatta kalmasının hiçbir yolu yoktu. Katliamımızı yapabiliyorduk çünkü Chuuuya’nın dehşet verici yeteneğine güveniyorduk. Onlarca hayata sırf bir kişinin keyfi yüzünden boyun eğdirilemez. Buna ‘kırılganlık’ denir. Küçücük bir deliği açıp akan sel suyunun koca kaleyi yok etmesi gibi, bir organizasyonun kırılganlığıdır… anlatması zor ama sen anlamışsındır. Değil mi Chuuya?”
“Anladığım tek şey… arkadaşlarımın bana ihanet etmesi….” Chuuya soluk yüzüyle inledi. Yüzü ter kaplıydı, zehir bedenine yayılıyordu.
“Bu açıdan bakarsak GGS sadakatini bir hevesle değiştirmeyecektir. İşe yaradıkları sürece güvenilebilirler. Güçlü Liman Mafyasıyla uğraşmaktan çok daha zekice bir yol.”
Chuuya zorla nefes aldı ve etrafını çevreleyenlere baktı. Çocuklar GGS’nin arasına karışmıştı ve silahlarını hazır tutuyorlardı. Chuuya’nın birkaç dakika önceye kadar arkadaşı sandığı çocuklar şimdi korkutucu bir canavarmış gibi kendisine çatık kaşlarla bakıyorlardı.
“Doğru ya…” Chuuya acıyla nefes aldı. “Her şey benim suçum… ne sinir bozucu ama…”
“Sana minnettarım Chuuya.” Gümüş saçlı çocuk cebinden silahını çekti ve Chuuya’ya doğrulttu. “Koyun, hiç akraban olmadığı için seni aldı. Ama yaptığımız bu iyiliğin bedelini yeterince ödedin. Bu yüzden Chuuya… Koyun’a son iyiliğini yapabilir ve öldükten sonra artık dinlenebilirsin.”
Gümüş saçlı çocuk ağzıyla askerlere bir işaret verdi. “Öldürün.”
Namlular aynı anda ateş aldı.
Chuya kendisine vuran ilk mermiyi durdurabildi ama çok fazlaydılar. Koyun Chuuya’yı öldürmek için kaç kurşun gerektiğini biliyordu. Chuuya’yı hedef alan mermiler yağmur gibi yağdı.
Chuuya kımıldamadığı uzuvlarıyla yuvarlanarak mermilerden kaçındı. Kurşunlar, yabani otların bittiği yerde delikler açmıştı.
Etrafını çevreleyenlerle arasına mesafe açtıktan sonra Chuuya ayakkabı tabanlarına yer çekimini uyguladı. Bedeni zemine gömüldü, çevresi çatlamaya başladı. Mermilerin deldiği toprak yer çekimine dayanamadı.
Toprak uçurummuş gibi kolayca kırıldı.
Chuuya kum ve toprak içinde uçurumla beraber düştü.
Uçurumun altında haşin dalgalar denizden çarptı.
“Uçurumun altına kaçtı!” Gümüş saçlı çocuk bağırdı. “Zehir yeteneğini zayıflatsa bile onu öldürecek kadar kuvvetli değildi! Oyalanmayın da bulun şunu! Ne olursa olsun öldürmemiz gerek!”
***
Beyaz dalgalar uçurumun altındaki kayalara vurdu.
Chuuya sanki yalın ayak yol yürüyormuş gibi sendeledi.
“Siktir…” dedi Chuuya, iki eliyle yarasını kapatırken. “Yara derin…”
Chuuya sırtındaki yaraya odaklandı. Hançerin saplandığı yere yer çekimiyle hafif bir kuvvet uygulayıp yavaşça çekti, hançer denize düştü.
Tüm bedenine yayılan zehir ne yazık ki hem yeteneğini hem fiziksel kuvvetini zayıflatmıştı.
Şüphesiz ki Koyun yenilmez Chuuya’yı nasıl yeneceğini biliyordu.
Tabi bileceklerdi. Randou’nun karşısında durduğu zamanın aksine Chuuya ellerini Koyun’da saklayamazdı. Saklaması imkansızdı ne de olsa arkadaşlardı.
Askerler uçurumun tepesinde bir şeylere bağırıyor, gelişigüzel koşuşturuyordu. Uçurumun altında, Chuuya silah seslerini duyabiliyordu. Çok geçmeden askerler Chuuya’nın etrafını kuşatacaklardı. Chuuya’nın hayatta kalmasına göz yummaları mümkün değildi. Koyun’un saklanma yerlerini, gizli cephaneliklerini ve her üyenin suç kayıtlarını biliyordu.
Chuuya’nın dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme vardı.
“Lidermiş… götüm…” dedi Chuuya dalgalar kayalara vururken. “Organizasyona en çok benim zararım dokundu…”
Chuuya kendisini taşların üstüne kaldırdı. Birbirleriyle dip dibe duran ağaçlarla kaplı bir yamaca çıktı. Koruda yürüdü, arada sırada durakladı ve ıslak bedenini sürüklüyormuşçasına ilerledi.
Aniden önünde bir gölge belirdi.
Ufak tefek bir gölgeydi. Chuuya etrafı sarıldığını sanarak sert bir ifadeye büründü. Ama gölge biraz farklıydı.
“Hey, Chuuya. Zor zamanlar geçiriyor gibisin. Yardım lazım mı?”
Dazai’ydi.
“Dazai? Burada ne yapıyorsun?” Chuuya kısık sesle mırıldandı.
“İş. Mafyaya katılacağımı söylediğimde Mori-san sevinçten havalara uçtu. Boşa harcayacak vakit olmadığını söyleyip bu birimin komutasını bana verdi ve ilk işimi yapmaya zorladı.”
Azımsanmayacak kadar çok insan Dazai’yi takip ediyordu.
Duygusuz mafya üyelerinden oluşan grubun her bir üyesi koyu kıyafetler giyiyor ve siyah silahlar tutuyordu. Merhametsiz makinelere benziyorlardı.
“Bakıyorum da mafyanın azılı düşmanları GGS ve Koyun ittifak kurmuş. Tam işbirliği yapamadan onları işlerini bitirmemiz lazım. Bu iş de bana verildi. Eh, zor sayılmaz gerçi. Öğle yemeği vakti gelmeden bitecek.”
Chuuya yarasına bastırdı, ağır bir nefes aldı ve konuştu. “Amacın… ne…?” Dazai Chuuya’ya baktı. “Beni tesadüfen buldun demedin mi? Şimdi ne yapacaksın… beni mi kurtaracaksın, iyilik mi yapacaksın?”
“İyilik mi? Seni mi kurtaracağım? Pek sayılmaz. Senden nefret ediyorum. Buraya gelmemizin tek nedeni düşmanlarımızı öldürmek.”
“Öldürmek…” Chuuya donup kaldı. “Koyun da dahil mi?”
Dazai birkaç saniyeliğine Chuuya’ya sessizce sırıttı.
Sonra ağzını açtı ve iğneleyici bir tonda konuşmaya başladı. “Evet. Stratejimiz yüzünden hepsini öldürmek zorundayız çünkü tehlike arz eden düşman organizasyonundalar. Ancak iş arkadaşlarımdan birisi… diyorum ki düşmanın iç işlerini daha iyi bilen birisi onları nasıl zayıf düşüreceğimizi söyleseydi planımızı yeniden gözden geçirebilirdik.
“İş arkadaşının… tavsiyesi huh?” dedi Chuuya soğuk bir ifadeyle.
“Aynen. Liman Mafyasından bir iş arkadaşım söyleseydi… Düşmanın tavsiyesine güvenemem ama müttefikiminkine güvenebilirim. Ne de olsa böyle bir organizasyondayım, değil mi?”
Chuuya sustu.
Çünkü Dazai’nin ne demek istediğini anlamıştı.
“Demek amacın buydu…” dedi Chuuya boğuk sesiyle. “Anlaşma yapmaya mı geldin?”
“Peki sen ne yapacaksın?” Dazai soruyu geçiştirerek gülümsedi. “Eh, sanırım ataride bana kaybeden birisinin kaderi mafyaya katıldığımda layıkıyla kullanılmakmış.”
Chuuya acı verici bir nefes alarak Dazai’ye baktı. Terlemeye ve bacakları titremeye başlayınca bile gözlerini çekmedi. Cevap Dazai’nin yüzünde yazılıymış gibi öylece baktı.
Uzaktan askerlerin ayak ve silah sesleri duyulabiliyordu. Zaman kalmamıştı.
“Koyun’un üyeleri… daha çocuk. Onları öldürmeyin.” Dedi Chuuya ağır nefes alıp verirken. “Bana iyi… bakmışlardı.”
“Tabi.” Dedi Dazai gülerek. “Duydunuz mu millet? İş zamanı. Önceden konuştuğumuz gibi küçüklere zarar vermeyin. Gidelim, şunlara gecenin terörü mafyayı gösterelim.”
Dazai asil bir tavırla ormana doğru yürüdü. Mafyanın siyah takımlı üyeleri sessizce itaat etti, Dazai’nin emirlerini bekleyen ölüm çiçekleriymiş gibi koruda kayboldular.
Geriye giden figürlere baktığında Chuuya aniden fark etti.
“Anlıyorum.” Dedi Chuuya. “Atarideki telefon görüşmesinden… Koyun’un benden şüphelenmesine kadar… her şeyi… planlamış mıydın?”
Atari salonunda Dazai Koyun rehinlerini bırakması için Mori’yi aramıştı. Sonrasında Koyun Chuuya’nın dönmesini beklemiş ama o, suçluyu bulmaya öncelik vermişti. Arkadaşlarına gerçek amacını açıklamamıştı. Sonuç olarak Koyun, güvenliklerinin Chuuya’nın canının istemesine bağlı olduğunu fark etmişti.
Her şey Dazai’nin planına göre ilerlemişti.
Dazai Koyun’un kovaladığı Chuuya’nın yerini ve durumunu tahmin etmişti. Sona tasarladığı planını Mori’ye anlatmış ve destek birliklerine komutalık görevini almıştı. Reddedemeyecek duruma gelene kadar bekleyip Chuuya ile bir anlaşma yapmıştı.
“O piç… şeytan…”
Chuuya yarasını tutarken kalktı ve Dazai’nin gözden kaybolmasını seyretti. Kömür karası çocuğun yarattığı geleceğin görünmez işaretlerini aradı.
Ve konuştu:
“…Elinden geleni ardına koyma.”
72 notes · View notes