Tumgik
#tam anlatamıyorum şu an kendimi aslında ama çok da önemli değil
kalopcia · 9 months
Text
çok tuhaf hissediyorum, sanki her an bir yerden fırlayıp irem şu konu hakkında ne düşünüyorsun adlı bir ses kaydı atacakmış gibi djcncmgkdlsl
2 notes · View notes
yuriorlov · 4 years
Text
başlangıçta açılışta tanrı nuh’a gökkuşağını gösterdi, artık su yok, bundan sonrası ateş! ¹
merhaba, alev olup düşmeye, göğsünüzün ortasında bir yara açmaya ve oraya çemberler çizmeye geldim. size dünyanın kaç bucak olduğunu göstermek istiyorum çünkü ben gördüm de geldim. 
“sinan senin kalbin kırılmış ve bunu paylaşınca hislerine hak verilip, anlaşılacağına dair bir umudun var. belli olmasın diye kalp kırmaktan bahsediyorsun.” ²
tam olarak ne(y)den bahsetmek istediğimi bilmiyorum. dilim döndüğünce anlatıp ferahlamak, anlatırken okuyucuları parça parça kaybetmek, başa dönüp nereyi okuduğunuzu anlamaya çalışmanıza sebebiyet vermek, yazının sonlarında ise okuyan herkesi kaybetmiş olmak istiyorum. okul servisi gibi bir şey oldu. olsun. hepinizi bıraktıktan sonra servisi evin önüne park edip, bakkala sigara almaya gideceğim. elimden geldiğince duygusuz ve merhametsiz olduğumu sezdirecek ve buna kuşku bırakmayacak şekilde sert ve hırçınım, hiçbirinizin yumuşak kalpli olduğumu düşünmesini istemem. çünkü bir zamanlar böyle davranmak, rol yapmak, kibirli bir göt olmak daha iyi bir fikirmiş gibi geliyordu. köprüyü geçene, şu tepenin ardına sağ salim varana kadar yapabilirim sanmıştım, öyle olmuyormuş yol zannettiğimden uzunmuş. uyandığımda kim olduğumu hatırlamadığım, havaya, sigaranın yanışına, akşam yediğim yemeğe göre modumun değiştiği günler oldu. iyi bir arkadaş, iyi bir sevgili, iyi bir evlat, iyi bir kardeş ve en önemlisi götün teki olduğum günler ve götün teki olmadığım günler. sonra durup durup derin nefesler aldım. rol yapmayı unuttum. “insan silahını bilinçli olarak unutmaz sinan, sen silahını bıraktın ve karşındakilerden de bunu bekledin” ³ 
“bağışla kendini, onları da, yeşil sahaları da, göt değildin, göt değilsin, göt olmayacaksın seviliyorsun, sevilmiyorsun, seviliyorsun.” ⁴
söylediklerimi olabilecek en doğru şekilde anlamanıza ihtiyacım var çünkü daha yeni başlamışken bile iki kere 'elimden geleni’ yaptığımı, ‘dilimin döndüğü’ kadarını anlatacağımı söyledim. bulunduğum yeri anlamayanlar için nasıl ifade edebilirim bilmiyorum. bahisseverler için “bu da gelmezse bırakıyorum”, pokerciler için “all-in”, itfaiye erleri için “yangın alarmı” denilecek bir andayım, yolun sonu olarak da geçiyor. “bu tükenişle hiçbir yeni yaşama başlanamaz bu nedenle tüm sevdiklerime elveda diyorum.” ⁵  
hayır nilgün marmara gibi bunu yazdıktan sonra koşarak balkondan atlamayacağım. hayır bu bir veda değil. hayır bu aslında yolun sonu da değil. hokkabaz gibi ipin üstünde yürüyorum. atlamayacağım ama düşecek gibi olmanın verdiği o duygu beni yaşama bağlayan tek şeydi. -di bir zamanlar. hayır ben bir hokkabaz değilim. hayır bu bir edebiyat değil. hayır. bunlar değildi bunlar değildi bunları demeyecektim bunları değil. hayır. çok dağıttım. topluyorum. 
çok uzun süredir bir yerlerde var olmakla mükellefim. altını çizerek, parantezler içine alarak ve o parantezlerin içlerine yeni parantezler açarak anlatmak istiyorum. (mükellef{yükümlü} olmak) var olmakla yükümlü olmak. ama her şeyin sonunda [hayır her şeyin sonu değil, hayır.] eskisinden daha da yalnız ve kırılgan hissediyorum. zamanın çemberi beni hiçbir şekilde iyileştirmiş falan değil. çünkü müsade etmedim. herkese “keep moving forward” derken ben etmedim. çemberlerin içine, odaların içine, şairlerin, şiirlerin, şarkıların içine kendimi hapsettim. “çoğunlukla, gerçek facialar sanattan öyle uzak bir biçimde olur ki çiğ sertlikleriyle, yüzde-yüz tutarsızlıklarıyla, pek saçma anlamsızlıklarıyla, baştan aşağı bir düzenden yoksun oluşlarıyla sinirimize dokunurlar. aşağılık bir şey bizi nasıl etkilerse bunlar da ancak öyle etkilerler. üzerimizde ancak salt kaba güç izlenimi yaratırlar, biz de buna karşı baş kaldırırız.” 
laf cambazlığını bırakıyorum. dediklerimi anlıyor musunuz? bence anlamıyorsunuz. sizin suçunuz yok ben hala anlatamıyorum. sanırım biraz alkole ihtiyaç duyuyorum bunları yazarken, kendimi çok uzun süredir frenliyorum kontrolü bırakmanın nasıl bir şey olduğunu unutmuşum. 
hayat ve ona dahil olan her şey, benim için her şeyden önce bir vicdan meselesidir. sır gibi saklamanın anlamı yok. kendim de dahil olmak üzere kimseye sorumluluk hissetmiyorum. var olmak dışında sorumluluk hissettiğim hiçbir şey yok. bir yere davet edildiğimde katılıyorsam, gecenin ikisinde canınızı sıkan şeyi dinliyorsam ya da ihtiyacınız olduğunda orada oluyorsam hatta daha da basiti sizinle oturup biraz kahve içip sohbetimi paylaşıyorsam bunların hiçbirini arkadaşlığımızdan doğan bir sorumluluktan yapmıyorum. sizi sevdiğimden yapıyorum. vicdanım bunu söylediğinden yapıyorum çünkü o da sizi seviyor. burada durup durup hepinize sarılmak istiyorum. durup durup değil. koşup koşup sarılmak istiyorum. bu kadar basit aslında. basit, ince ve umuyorum ki güzel bir şey bu. başka türlüsünü düşünemiyorum çünkü. birbirimizi sorumluluklara zincirleyerek bu yolda yürüyemeyiz. yürüyebilsek de fazla ilerleyemeyiz. önemli olan, varılacak yerden çok, yolun, yolda olmanın ta kendisidir ve bazen yol arkadaşlığı yapmak, varılacak yerden daha değerlidir. hayır her şeye yeniden başlayacağımı düşünmüyorum hatta hiçbir şeye yeniden başlamak istemiyorum. 
“yeniden doğulmaz. doğsan bile n'olacak? seni iki senede, iki senede değil, iki günde aynı insan ederiz. aynı kendini düşünen, aynı haris, aynı kıskanç, aynı kötü huylu, aynı sarhoş, aynı budala oluverirsin. seni aynı hastalıkla yıkmak için elimizde her şey var.” ⁷
su testisini kırmayı çok iyi biliyorum da su testisini kırmamayı ilk kez deniyorum. her şey iyi gitmiyor yokuş çıkarken ya da inerken engeller oluyor, tümsekler, bozuk kaldırımlar oluyor. bazen orada gerçekten bir şey olmasına bile gerek olmuyor aklım dalıp gidiyor, gittiğim yola bakmayı unuttuğum oluyor. kırmadan ne kadar gidebilirim bilmiyorum ama bunu yapmak istediğimi biliyorum. gerçeği söylemek gerekirse ne yapmak istediğimi bilmeyi de yeni yeni tecrübe ediyorum. daha öncesinde sadece uyum sağlıyordum. nerede oturacağımız, nerede yemek yiyeceğimiz ne zaman nerede kiminle buluşacağımız... fark etmezdi çünkü ne istediğimi düşünmeden hareket ediyordum sadece su testisini kırmak istiyordum. bir an önce kırılsın çünkü her an ölebilirim. bunu gerçekten dediğimi hatırlıyorum. “bir an önce tanışıp ayrılmalıyız çünkü her an ölebilirim” evet bir gün her şey bitecek, biliyorum. bunu en çok ben dedim. bir gün her şey bitecek. ama. "it ain't about how hard you hit. it's about how hard you can get hit and keep moving forward. how much you can take and keep moving forward." ⁸ 
“hepinizi seviyorum ama sizinle yapamıyorum” defalarca bu cümleyi kurduğumu hatırlıyorum ama sizinle yapabildiğimi de hatırlıyorum. bazılarınızın gözlerinde parlayan ışığı, bazılarınızın gülümsemesiyle saçtığı neşeyi hatırlıyorum. bazılarınıza baktıkça içimde eriyen buzdağlarını, titreyen ellerimi hatırlıyorum. gecenin üçünde hiç tanımadığımız rus’lara, polonyanın devasa bir köy olmasına güldüğümüzü hatırlıyorum. hepinizi seviyorum ve sizinle yapabiliyorum. kendimi ve sizi kandırmak artık hiç istemiyorum çünkü “bir yanılgıyı sürdürmenin en iyi yolu onu paylaşmaktır” ⁹
umarım yazının bir yerlerinde gerçekten okumayı bırakmamışsınızdır çünkü gard almadan, rol yapmadan hissettiklerimi anlatmak, anlatabilmek ve dinlenilmek istedim. bunları yazarken hiçbir yerde dert yanmak gibi bir kaygı içinde değildim. elimden geldiğince, dilim döndüğünce olanı ve biteni ve başlayacak olanı yazmak istedim. normalde yazıyı sonlandırmak için çok çabalamazdım yazı kendi kendine biterdi ama bu sefer öyle olmadı. belki söylemek istediklerim kalmıştır ama elbet yine vakit buluruz. sizleri daha da yormak istemem. son bir alıntı ile bitirmek istiyorum. 
“veda busesi güçlü olur.” ¹⁰
hepinizi öpüyorum.
¹: james baldwin, bundan sonrası ateş, 1963 ²: gökçe, 25 şubat 2019 ³: anonim, 7 haziran 2016 ⁴: ilayda a.k.a. sevilmeyen, 23 eylül 2017 ⁵: nilgün marmara, 13 ekim 1987 ⁶: oscar wilde, dorian gray'in portresi, 1890  ⁷ : sait faik abasıyanık, bir sonbahar akşamı, nisan 1954 ⁸: sylvester stallone, rocky balboa (film), 2006 ⁹: maarri, 8 nisan 2013 ¹⁰: uğurcan, 9 ekim 2019, 00.55
52 notes · View notes
iremsavasworld · 4 years
Text
Sevgili sır eşim ;
Bugün 26 kasım Salı . Saat neredeyse gece 12 olmak üzere . Bu dijital günlüğü hem ne olsa kimse takip etmiyor hem de normalde yazdığım günlüğüme sıradan günlerimi yazmadığım için başlamak istedim .
Bugün sabah hocamız olmadığı için diğer derslere de gitmedim ama aksi gibi o Hocalar varmış . Neyse ki önemli dersler değil yarın ki derslere giderim artık . Onun için de sabah 06:30 da uyanmam gerekiyor ama henüz uykum da yok. Okula gitmemem haricinde annemle kahvaltı ettik , televizyona baktık (gelin evi sonrasında da kuaförüm sensin vardı . Ufkum ve dünya görüşüm genişledi sayelerinde :D ) sonrasın da geçen seneler de yaptığım bebek yeleklerini evdeki oyuncak bebeğe giydirip fotoğraflarını çektim ve internete koydum . Insallah satılmaya başlarlar benim için çok iyi bir gelir kaynağı olacak . O işten sonra da annem zaten iğne oyası kursuna gitti bende ne zamandır bu sene evlenen arkadaşım cansu için yaptığım kanaviçe havlu takımlardan büyük olana devam ettim . Küçük olanı bitti ama büyük olanı hala bitiremedim ama azimliyim bu hafta bitiricem . Sonra işte akşam oldu yemek faslı kahve faslı derken bir de yeni bir Kore dizisine başladık annemle . Bilim kurgu tarzında ben beğendim doğrusu . Ismini şu an hatırlamıyorum ama dizide değişik deneyler çeken bir yönetmen ve cesareti bir kız var . Yeni yapacakları deneyde ise sadece 24 saat kendilerini donduruyorlar . 24 saat sonra uyanmaları lazımdı ama galiba 20 yıl sonra uyanacaklar .
Kahve falımda ise aşk a yönelik baktırdım . Falda ileride tanıştığım biriyle aşk yaşayacağım ve uzun süreli bir nisanlilik dönemim olacağı yazıyor . Evet nisanlilik dönemim uzun olabilir ama asıl takıldığım konu yeni biri ile tanışacak olmam . Ben artık yeni insanlar tanımaktan onlara kendimi anlatmaya çalışmaktan çok yoruldum sır eşim . Isı gücü olan biri olsun istesem karşıma çıkanlar sanki buldukları iş ile dev olmuş gibiler . Hayır yani çalışıyorsanız bir şeyler başarmışsanız bu kendinize bu kadar abartmaya kendini devlestirip aşağılık hissettirmeye gerek yok . Okuldakiler zaten benden küçük . Ben desen artık yorulmuşum . Bilmiyorum yani önceden mi çok fazla tanıyacak insan buluyordum ya da gerçekten insanları tanımak istiyordum bilmiyorum . Mesela en son sevgilim . Bundan tam 3 sene önceydi hatta 4 sene önceye kadar gidebilir . Onun öncesinde çok sevgilim varken pes peşe gelen olaylar beni içime çok kapattı . Ondan sonra geçirdiğim seneler resmen depresyon ile geçti . Hayır hakkına girip bana beddua etti desem yok yani biliyorum benim onda hakkım vardır . Tüm bu süreç içinde onu çok özlediğim zamanlar oldu . Ama söyleyemedim , arayamadım , mesaj atamadım . Tüm o psikolojik sorunların içerisine onu da katmak istemedim çünkü zaten onun da hayat ile halletmesi gereken sorunlar var . Son zamanlar da ise sosyal medya hesabına girip girip bakıyorum ama dışarı kapalıydı fotoğrafları bugün baktığım da ise açık olduğunu gördüm . Yine onu özlediğimi anladım ama bir aşık gibi mi yoksa hayata daha saf baktığım yılların ve kalbin özlemi ile mi özlüyorum bilmiyorum. Zaten bu bilinmezlik onunla konuşmamı engelliyor . Arkadaşlığını özlediğimi iyiden iyiye biliyorum ama . Onunla sabahlara kadar sohbet etmeyi bana ördek taklidi yapmasını özledim . Bana iremim demesini benim de ona umudum dememi özledim . Ama yapamam , belirsizlikler içinde iken olmaz . Her şeyi anneme anlatırken bunları anneme anlatamıyorum işte anlatsam belki içimdeki belirsizlik bu kadar sürmeyecekti . Bundan 3 sene önce ayrılırken aslında ilişkimiz ciddiye gidiyordu ama hayatta yapamadıklarım için onu suclamaktan korktuğum için kacmistim . Şimdi olsa yine aynı davranırdım galiba ama yine de keşke hayatımda kalmaya devam etseydi . Şimdi hayata onsuz devam etmek üzüyor beni . Hoş sesini bile hatırlamıyorum ama içimde dinmez bir özlem var . Belki bir gün tüm bu belirsizlik biter ...
0 notes
karanlikdusunceler · 6 years
Text
neden çıktı kavga? yoğurdu odama aldım. annem peşimden gelip kızmaya başladı. onlar geri zekalı çünkü. o yoğurt orda durduğu anda bozulacak sanıyorlar. bırak dursun yani ne olacak sanki iki dkda bozulacak mı? işte bozulmayacak ve onlar geri zekalı olduğu için onlara bunu anlatmanın bi anlamı yok. mutfaktan alsam da bu sefer yediğimi bilecekler. bilsinler istemiyorum. neden istemiyorum? yemek yemem onlara göre güzel bişey mi öncelikle? bilmiyorum ama olay güzel olması değil galiba. neyi biliyorum, yemek yemek bana göre suç. ikinci olarak onların yargısından nefret ediyorum. yani yok buz dolabını kapat, yok yoğurdu beğendin mi ay canım kızım, yok yoğurdu öyle alma bilmemne. çünkü bunlar onların geri zekalı olduğunu gösteren şeyler ve geri zekalılığa tahammülüm yok. iğreniyorum yani bu tarz tavırlardan. yoğurdu beğensem ne olur, ya o kadar basit ki, o kadar çaresiz ki. onun o yoğurdu beğenmem dışında bi hayattan mutlu olabileceği bi zevk yok. o kadar iğrenç ki bu. olay bu yani. odamda durmasını isterken o yoğurdun, ben aslında geri zekalılıktan kaçıyorum. aslında onların çok basit olduğunu düşündüğüm o ruh halinden kaçıyorum. neden bu kadar rahatsız oluyorum peki bundan? yani o yoğurdu alırken onlar bişeyler dese ne olur ki, madem geri zekalılar ben onları bu kadar takarak ben ne kadar zeki olabilirim ki? aslında eşit pozisyondayız galiba. onlar da bana laf anlatamıyor. o yoğurdun orda 10 dk durunca bozulacağını bana anlatamıyorlar yani, ellerinde bilimsel bi açıklama yok, daha önce 1 sene beklemiş süt içmişim, eminim tarihi geçmiş yoğurt bile yemişimdir, bişey olmuyor. ama onun tezi ne, sürekli zehirlenmişim hala ders almamışım. bak geri zekalı adam, o yoğurt orada iki dk durursa bozulmaz, yeni yapılmış bi yoğurt bozulmaz ama anlatamam, bunu anlatabilmenin bir yolu yok çünkü anlamayacak. ne olur benim istediğim olsa diyecek. senin istediğin olsa ne olur toplamda bi kazancımıza bakalım, sen sorun çıkarmayacaksın ruh halin bozulmayacak. ben rahatsız olucam o yoğurda dokunduğumu gördüğünüz için rahatsız olucam. sizin yaptığınız o yoğurdu yiyor olma tatlılığını gösterdiğim minicik çocuk olduğum için ve siz bunu tatlı bulduğunuz için, bu çok basit bi dürtü olduğu için bundan rahatsız olucam. öbür olasılıkta ise, siz o yoğurdu aldığımı görmeseydiniz, hepimiz mutlu olacaktık çünkü hem ben odamda sizin yargınıza maruz kalmadan istediğimi yapacaktım hem de sizin ruh haliniz yine değişmeyecekti, yoğurt da bozulmayacaktı. total kazancımız çok daha fazla olacaktı. ama olamadı, ama siz bana kızmak zorundaydınız. çünkü geri zekalısınız siz. ve ben yoğurdun bozulmayacağı konusunda, özgür olabileceğim konusunda haklıyım ve dayağı yiyen yine benim. haksızsın sorunlusun denen gene benim. çünkü dışarıdan aldığım verilerle evdekiler tutmuyor. evde her şeyin suçlusu benim ve sürekli kendimi suçlamak zorundayım (şu an yaptığım gibi, çünkü tek yapabileceğim hep kendimi sorgulamaktı), ama dışarıda durum böyle değil, ben hep her şeyde kendimi suçluyorum, kendime dönük bir algım var, ama hayat böyle değil ki, bak elif olayında da, hep kendimi suçlamıştım, kızın bana öyle davranmasını sağlayan başka olaylar varmış mesela. yani gerçek hayatta hep kendimi suçluyorum ama bu overall alemi görmeme engel oluyor, başka olasılıklara kendim suçlu olduğum için kendimi kapatıyorum. o yüzden evde de böyle olması muhtemel. yani evde de hep kendimi suçlamam bana öğretildi, ama dışarıdan aldığım feedback bana tam tersini yapmam gerektiğini söylüyor. demekki dünyanın toplamı iki kişinin öğrettiklerinden daha objektif ve doğru olma olasılığı yüksek bir veriye sahipse, demekki kendimi suçlamadan önce bi olayı irdelemek, objektif düşünmeye çalışmak daha mantıklı belki de. zaten bende kayış burada koptu. o yüzden annemler bana bu kadar fedakarlık yapıyor diye ben hep kendimi mi suçlamalıyım? yani sürekli kendimi suçlamam bir karşılık olacak mı? olmamalı işte. ama olabilir de, yani belki de buna karşılık bunu istemeleri normaldir. şu an objektif miyim onu bile bilmiyorum. ya da ne kadar objektifim, elbette ki objektif olamam. ama birilerine laf anlatma şansım yok diye onlarla kavga etmeyi seçmem yapabileceğim tek şey. çünkü anlamayacak. o anlamayacağı için onun açısından bi aşama katedemeyeceğiz. ama ben rahatlamış olucam işte. dün babama o kadar saçma şeyler söyledim ki, karşılık verdim dediklerine ve çok rahatlatıcıydı bu. inanılmaz rahatlatıcıydı. ama bir yandan da vicdan azabı duyuyorum işte. ya bişey olursa diye. çünkü bişeyi anlamayacak olmaları o insanları da kötü yapmaz sonuçta. yani aslında farklı şeylerde çelişiyorum. 
yani olay anlamamaları aslında. ve asla anlamayacak olmaları. eve arkadaşlarımı neden getirmediğimi anlamayacaklar mesela. erkek arkadaşlarım var çoğunlukla ve kimse demedi eve erkek arkadaş getirmek yasak diye. ama ben bunu öğrendim çünkü sevgilimle çıkarken 9 da gel diyorlardı, geri kalan kişilerle çıkarken 11 de gelebilirim. e ben neden sevgilimle çıkıyorum diyim ki o zaman. şimdi erkek biriyle geç saate kalmamı istemeyen aile, hani iki saat kısıt koyan, sadece cinsiyeti için, böyle bir aile eve erkek getirmeme ne kadar sıcak bakar, bakmaz yani. aslında ben hiç bişey için izin almıyorum. özgür olsam daha fazla izin alırım, alamıyorum. ve onlar benim izin almak için zihnimde ne kadar cebelleştiğimi bilmiyor, bilmeyecek de. hani bana para vermek beni o ay kiralamaksa, onlar haklı. bana o kadar paraya istedikleri her şeyi yaptırabilirler. ama istedikleri şeyleri bu kadar fazla yaptırdıklarını bilmiyorlar işte. benim kendimi bu kadar sınırlı hissettiğimi, sınırlandırıldığımı düşündüğümü bilmiyorlar. kendilerini çok özgürlükçü filan sanıyorlar. hani bir işçiyi günde 6 saatliğine kiralamak gibi bu o parayla, halbuki işçi 12 saat çalışıyor ama patronuna 12 saat çalıştığını anlatamıyor, patrona ne derse desin patron onu 6 saat çalışıyor sanıyor. bunu anlayabilsinler isterdim. ama anlayamayacaklar. çünkü ben onlara bunu anlatamıycam çünkü benim yerimden bakmayı denemiyorlar. kendilerini savunup bana suç atıyorlar. peki ben onlardan farklı mıyım? haklılar mı acaba diye düşünüyor muyum yani? tamam da, ben onları hep dinleyen taraf oldum. ne düşündüklerini tamamen biliyorum. anladım da. şu an onların ne düşündüğünü yazabilirim komple. onlar benimkini yazabilir mi, annem yazamaz. babam belki bi kısmını yazar. belki de büyük bi kısmını yazar ama kendinin haklı olduğunu düşünüyor o da. ne olurmuş öyle yapsam. sen benim yaptığımı yapsan ne olur, sen bana köpek diyeceksin orospu diyeceksin özgür bırakmayacaksın ben de para veriyorsun diye sana obey edecem öyle mi, saçmalık. hani bi işçi olsam bu tam bi saçmalık olurdu. zaten istediğim şey alt tarafı odamda özgür olmak. 55 küsür yaşında adam kıyafetimi yere atmama karışıyor. 9 metrekare biyer hani, atmam ya da atmamam bu kadar önemli olmamalı, üstüne bana veriyorsun odayı. ee? yani ben bunu anlatamıyorum. benim diyip duruyor. iki taraf da isteklerinin karşılanmadığını düşünüyor. ama anlamıyorum ben, mesela bizim bölümde ben bölümün en saygılı insanı filan olabilirim. o kapıyı çarpan abuk subuk zamanlarda piyanoya vuran çocuk da olabilirdim ben. hani ben saygısızsam o ne o zaman? dışarıda çok saygılı görünüyorum, ama evde çok saygısızım. yani uyuşmuyor işte dışarıdaki dünyayla evdeki dünya. dışarıda iyi biriyken evde aynı özelliklerim kötü kabul ediliyor. o zaman ben salak mıyım 2 kişinin yargısını doğru kabul edip insanlığın geri kalanını yanlış kabul edeyim? (ki çocukken bunu yaptım) demekki bana öğretilen yanlışmış. demekki referans almam gereken kişiler onlar değilmiş. yani onlar bilmiyor ki ben odama yaklaşan ayak sesi duyduğumda bile tedirgin oluyorum, kavga yaklaşıyor gibi hissediyorum. yine içeri biri girip beni yargılayacak diye düşünüyorum. ama onlara söylesem kızım biz o kadar kötü müyüz diyecekler. o kadar kötüsünüz amınıza koyim. çünkü anlamıyorsunuz. çünkü anlamamak şu dünyada bi insanın sahip olabileceği en kötü özelliklerden biri. o yüzden iyiki bilgiyi kazanmışım. gerçekten insanın kafasını açıyor ya orası. 8 haftada farkında olmadığım bi sürü şey öğrendim. platonun söyledikleri gibi. cahillik bütün kötülüklerin anasıdır. anlayışsızlık da öyle. umarım öyle biri olmam ileride. olmamak için çok çabalayacağım çünkü.
0 notes