Tumgik
#kedilerin iç sesi
kedileryerseni · 2 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
116 notes · View notes
ozdkn304 · 4 years
Text
Tumblr media
Şarabın peynire katıklığı gibi
Kulaklarımın seslere uzaklığı gibi
Sesin tınısındann y��rtılmış
Belkide, tenimm derisinden sıyrılmış, o kadar çıplak işte..
Beynindeki inlemeli sesler
Bana hep inandığım Tanrıları hatırlatıyo
Sonra yağmuru ateşe veriyorum, ateşi toprağa
Yağmur da yansın istiyo içim
Ateşte sönsün
Sonra duruluyo herşey
Peki duyuluyomu sesim?
Bazı sabahlar ölmeyi bekliyorum kasıklarında
Sırf yeniden doğabilmek için
Avuçlarım ki denizler
Sesimdeki çiçekler derken
Unutuyo aklım fikrimi
Bir anda beliriyo herşey
İnsanları görüyo gözlerim
Boş et yığınlarının boş kafatas'ları
Kokmuşmuş iç organ mezarlığı
Ayaklı facialar
En son hatırladığım benimde bir insan olduğum
İnsanın insana zulmünden sonra
İnsanın kim olduğunu unuttup
Şu modern dünyaya ayak uyduramadıkları için sesi tınısından çok uzakta kalmış
Gülmeyi unutan o canımlardan..
Şimdi olgusal olarak varlığı bildiğim gibi kavramsal olarak yokluğunda anlıyo zihnim
Her gün bir trajediye uyanırken
Bir komediye kapanıyo gözlerim
Venedik tacirleri gibi
Ve İngiliz kedilerin ettiği küfürler gibi
Okşamayacaksanız Siktir olup gidiniz efendim..
B. Ö
1 note · View note
eyvahblues · 5 years
Text
gökyüzünden terası seyrettiğim günler ile terastan gökyüzünü seyrettiğim günler arasında minik bir mutluluk var. kimi zaman beyaz ışık yasaklanmalıdır. kimi zaman ise sadece ay aydınlatmalıdır şehri ve görebilmek adına karanlıkta vakit geçirmelidir insan, gözü karanlığa alıştığında görebilir geceyi. kırmızı bir toz bulutu şeklinde galaksiye karışmak; gözlerini kapattığında iç organlarının orkestrasını duyar gibiyim. solungaçları bulut dolu balıklar var. gökyüzünde yüzmekte olan kuş sürülerinin sesi, akvaryumun sokaklarında yankılanır. büyük harflerin tedirginliği, küçük harflerin uyumu; kelimelerin sokaklarında dolaştığı, cümlelerin caddelerinde kahvelerini yudumladığı, ideolojilerin meydanlarında toplaştığı ve her gün rutin adım seslerinin pazartesi, salı şeklinde uzaya karıştığı bir tedirginlik ve uyum. gökyüzü gibi tavansız, orman gibi duvarsız bir evin var. koridorlarında asma yaprakları ve meyvelerini vermekte olan ağaçlar... kısacası çatılarında kedilerin dolaştığı, yıldızların arasında gezinmekte olan balıklar ile bakıştığı; baykuşların geceyi kucakladığı, grinin yeşile dönüştüğü bir gecedesin. kum saati şeklinde şapkan var ve zamanı durdurmak için uzanmalısın boşluğa. şimdi.
18 notes · View notes
nesrin-c · 5 years
Text
Bazı Kadınlar İnceliklerin Kadınıdır Şekerim🍡 “Şahsımı fantezilerinizden uzak tutun” desem de, bir kurabiye gibi ağzımın içinde dağılma dürtünüzden vazgeçemiyorsunuz bayım! Oysa ben size bakınca bir kurabiye görmüyorum ve canım kurabiye çektiğinde, pastaneye gitmek yerine, kendi kurabiyemi kendim yapıyorum. Buradan almanız gereken mesajı yine ben söyleyeyim; hazır kurabiyeler kadar bile bir değeriniz yok benim nazarımda tatlım! Rüyalarımdan ağlayarak uyanıyorum hep sabaha karşı. Bunu sizinle paylaştığımda, en donanımlınız, en duygusalınız , en ayrıksınız demişti ki, “sana kıyamam ben!” Sonra da eklemişti, “üzülme lütfen, üzülürsen beni de üzersin!” Biriniz bile sarılmadı bana içtenlikle, dopdolu, sıcacık; biriniz bile öpmedi beni gözyaşlarımdan ve gözyaşlarımın tuzlu olduğunu, -denizin tuzu gibi- bilmedi… Kendi gözyaşlarım süzülüyor dudaklarıma gece yarıları; ah, gece yarıları gözyaşlarının tuzunu tadıyor bir kadın. Böyle bir kadın ne bekler biliyor musunuz; -hele az daha sokulun yanıma-, kendisine çiçek alınmasını değil, bir çiçeği dalında sevgilisiyle bir koklamayı mesela. Bir şiiri yan yana okumak, nasıl da keyifli olurdu bir adamla. Adam değilsiniz işte; sorun burada! Bir de pazarlığınız yok mu bi tanesi; “bak, evlenirsek bizde boşanmak olmaz ha!” Bazı kadınlar pazarlığı sevmez be kuzum! Şimdi bunu nasıl anlatsam size; ev işlerini benim üzerime yıktığınızda, ya da aklıma birden annemin ölü olduğu gelip de, onun fotoğraflarını bağrıma bastığımda, “hepimiz öleceğiz, bir gün” felan derseniz, görün bakalım boşuyor muyum sizi, boşamıyor muyum! Bazı kadınlar sizden ev istemez, araba istemez, para pul istemez de dumanı üzerinde tüten bir akşam simidi ister; o akşam simidini de içinden sipariş eder ve siz iç sesimi duymazsınız hiç… Ah,iç sesi bir kadının; içimdeki sesin sözcükleri bir sözlükteki sözcüklerden çok ötededir. “Yorgunum” demem mesela, susarım. Bir kadının suskunluğunun ölü dillerden birinde yeri vardır ancak. “Gitmek istiyorum” demem, gökyüzünü seyrederim uzun uzun. Gökyüzünü seyreden bir kadını, siz değil de, tam bir metre otuz santimetrelik bir mezarda uyuyan bir çocuk anlar. Bazı kadınların ruhu bir çocuk mezarındadır oysa; yani sizin erişemeyeceğiniz bir yükseklikte… Karmaşık olduğum söyleniyor, doğrudur. “Kısır” desem, anne olamayacağım gelir aklınıza ve ben yaptığım kısırı tattırıyorum evsiz barksız bir ihtiyara. Anlamlarımız çok farklı; benim rengarenk anlamlarım var, sizse hangi açıdan bakarsam bakayım epeyce kısır! Çocukluğumdan beri, her yağmur sonrası gökkuşağına karıştığım için karmaşığım canım benim. Dalgınlığımın bile yüzlerce çeşidi, tınısı ve dokusu var; size hangi birini anlatayım… Tut ki ev işleri gelmiyor elimden; ya sizin ne geliyor elinizden, fantazilerinizi bir hüner gibi hemcinslerinize ballandıra ballandıra anlatmaktan başka? Düş işleri geliyor yüreğimden mesela; hadi bir düş kuralım ve kurduğumuz düşü sokak kedilerine fısıldayalım. Bir yarışma değil bu, sokak kedilerinden görüş alalım; ben mi can`ım, yoksa siz mi… Vals bilmeniz gerekmiyor sizi sevmem için; ben de vals bilmiyorum ve benimle bir öğrenmek istiyorsanız, yıldızlara isimleriyle sesleniyorsanız ve ben bulaşıkları yıkarken siz duruluyorsanız, şansınıza bir parça olsun güvenebilirsiniz! Bazı kadınlar inceliklerin kadınıdır şekerim; içsel med cezirlerin ve düşsel yolculukların tutkunudur. Sizin bakış açınız, pazarlıklarınız, kriterleriniz bana kraker gibi geliyor canımın içi; size “hoşça kal” bile demeyeceğim. Hem daha önemli işlerim var benim; kahve pişirip kendime,-belki de birkaç krakerle- intihar süsü verilmiş kitabıma gömüleceğim… Size aşık olmak yerine, ölü çocuklarla kendi kurdukları salıncaklarda sallanır bazı kadınlar; ah, o çocuklara ağızda çabucak dağılan kurabiyelerimi ikram ederken, sizi düşünüp hınzırca gülümseyeceğim... Ergür Altan
49 notes · View notes
Text
2 notes · View notes
kedicinet-blog · 6 years
Text
Hafife Alınamayacak Şey ; Kedilerin Muhteşem Zekası
Tumblr media
Hafife Alınamayacak Şey ; Kedilerin Muhteşem Zekası
Kediler genel olarak zeki, hissiyatlı, farklı düşünme yapısına sahip ve gözlemlemeyi çok iyi başaran hayvanlardır. Güçlü olmalarının yanı sıra, en büyük özelliklerinden birisi de, pes etmeden istediklerini alana kadar uğraşırlar. Eğitim sürecine karşı olmaları, onların zeka seviyesinin düşük olduğu anlamına gelmemektedir. Ayrıca kediler,onları çok iyi besleyen sahiplerini, çok iyi gözlem altına alarak, her işine yarayan bilgiyi unutmamaya özen gösterirler. Hafıza konusunda, kedilerin hafızasına kayıt ettikleri bilginin, en fazla 15 saat süresi vardır. Hafife Alınamayacak Şey ; Kedilerin Muhteşem Zekası Kediler aynı zamanda sosyal olmaları ile bilinir. Kedilerin sınıf kategorisinde aşağı yukarı ilişkisinin olmaması, bütün kedilerin bir arada yaşadığını gösterir. Bunun dışında yavru kedilerin en iyi dostu ve öğretmeni onları doğuran anneleridir. Annelerinin hangi hareketini görseler, onları taklit ederek, annelerini örnek alırlar. Evcimen kediler ise; aynı şekilde onları besleyen ve aralarında bağ kurmaya çalışan sahiplerinin hareketlerini gözlemleyerek onları örnek almaya çalışırlar. Bu sayede evde beslenen, şirin yaramazlar, sahiplerini izlemeleri sayesinde, hangi eşyanın nerede olduğunu, kapıları nasıl açması gerektiğini bilecek kadar zeki hayvanlardır. Bunların yanı sıra, kedilerin en önemli ve diğer bir özelliklerinden birisi ise; sesleri çok iyi duymalarıdır. Çok uzaktan gelen bir sesi bile duyabilecek kulağa sahiplerdir. Bunun sebebi ise; kulaklarının iç tarafında, yaklaşık 35 kasın olmasıdır. Halbuki insanların kulak içerisinde 7 kas vardır. Bu sebeple bir kedinin, arada 5 oda uzaklık mesafesi olduğunu varsayarak buzdolabının açılmasını rahat bir şekilde duyduğunu düşünebiliriz. Bu nedenle kedilerin vücut yapıları gibi kulaklarının da hassas ve her şeyi duyduğunu düşünmek mümkündür. Read the full article
0 notes
Tumblr media
Güzel Bürünür, Çirkin Görünür - 12 Bir süredir ortalarda yoktum o yüzden size bir güzellik yapayım. Güzel konulardan bahsedeyim, bir nevi güzelleme yapayım arayı güzel güzel kapatayım dedim. Daha henüz bir kedicik iken ve annemler güzellikten bahsederken, içi güzel insan (tersine fabla devam) derlerdi. Gözümün önüne güzel bir mide, bağırsak gelirdi. Acaba annem midesini, bağırsağını nerede ve nasıl gördü de beğendi derdim. Düşünsenize midesine âşık olduğunuz biri. Bağırsaklarına ilk görüşte âşık oldum. O kıvrımlar var ya, ah ah, işte onlar beni bitirdi. İç güzelliği diye bir şey varmış meğer sonra anladık ama halâ şu güzellik olayına o yaştan bakmayı mide ve bağırsağa âşık olmayı seviyorum. Mesela, az veya çok fark etmez, midesine bir şeyler indirirken mutlu olmasına, iki laf daha edeyim derken telaşla tuvalete gitmesine, gülerken altına kaçırmamak için bacaklarını büzmesine, bir yiyecek peşinden koşmasının iyi bir şey yemekten öte, ona ulaşırken edindiği ilişkileri önemsemesine âşık olabiliyorum. Suratına hiç bakmadan, hiç görmeden âşık olduğum o kadar çok insan (fabla devam) var ki bir nevi şıpsevdiyim anlayacağınız. Geçen gün arkadaşım Asi Minnoş Kediye de anlatıyordum. Kendisi minyatür kadar güzel, bir o derece asi, yani minyatürün hareketsizliğini kıran Asil ama Asi, Duble A, AA sınıfı bir kedidir. Öyle böyle değil, patisinden uçan kuş kurtulamaz. İlk kedi güzellememden sonra hikâyeye döneyim. Ona çok güzel aşklarımdan birinde, daha adamı görmeden nasıl sesine âşık olduğumu anlatıyordum. Herhalde karizmatik bir sesi vardı dedi Asi Minnoş. Aksine bir erkeğe göre tiz ve gırtlakta yuvarlanan bir sesti. Radyoda bir programa konuk olmuştu, sonra kalbime konuk oldu. Hala yüzünü görmediğim bu kediyle daha sonra bir partide tanıştım ama önce patileriyle. Kendi kendime dans ederken biri bana patilerini uzattı, gayet sıradan, hatta çirkin sayılabilecek o patileri tuttum. Dansın sonuna kadar hiç yüzüne bakmasam da, o patileri tutmaya devam ettim. Artık çok fena âşıktım, çünkü patilerimizden öte ritmi tutturmuştuk. Ay kız Asi, beni yıllar öncesine götürdün dedim. Bitti ve geride kaldı ama öyle diyebilir miyim? Ben bütün aşklarımı içimde saklıyorum. Midemde, bağırsaklarımda, pankreasımda ve kalbimde… Güzel Bürünür, Çirkin Görünür. Yine aynı radyoda bugün bu sözü duydum. Meğer güzel olan aslını, kendini saklar, bürünür, çirkin ise her şeyiyle ortadadır, görünür demekmiş. Aslında çirkinliğe bir övgüymüş bu deyimle anlatılan. İtiraf edin bu açıklamayı yapmasaydım, güzelliğe bir övgü olarak görme ihtimaliniz yüksekti. Kabahat sizde değil, hayata hep güzelin penceresinden bakmaya alıştırılmamızda, ama zararın neresinden dönülse kârdır. Sen çok yaşa Açıklama Radyo (anlamışsınızdır hangi radyo olduğunu), ne yazacağımı yoksa biliyor muydun dedim. O deyimde ve bendeki aşkı tanımlayan kelime galiba‘samimiyet’. Samimi olsun, ciğerimi yesin diyeyim siz anlayın. Komşu Kapısı ise; tüm bu sevgi yumağı, böceği, ayrıca üstüne vıcık ve de gıcık (Halkili’nin oradan “yine gıcık dedi”dediğini duyar gibi oluyorum) hayatlar içinde, samimiyetle sırtımı dayadığım bir kapı. Komşu Kapısı’nda herkes samimi mi? Bilemem ve böyle bir şeyi de iddia edemem ama böyle çabası olan kedilerin olduğu bir kapı olduğunu söyleyebilirim. 14 Şubat Sevgililer Günü etkinliği de, işte bu samimiyeti perçinleyen bir geceydi. Sevgi için seçtiği insan(lar) da bu samimiyeti bir daha şu mideme, bağırsağıma ve hatta tüm içime işletti. Gerçekten içime işledi. Ahmet Kaya gibi bir ismin BARIŞ için kahrından öldüğünü görüp, kahrımızdan yerimize mıhlandık. Patilerimiz boşaldı. Boğazımız düğümlendi ama gözlerden akan yaşlar gizlenmedi, birlikte akıtıldı. Ahmet Kaya için sevgi, aşk, emek isteyen, mücadele gerektiren bir kavramdı ve o da bu aşk için, barış için tüm hayatı boyunca emek verdi. Barış olmadığında, eşitlik olmadığında aşktan bahsetmek mümkün mü? Eşit olmayan bir sevgi, aşk gerçek bir aşk mıdır? Cık dedirtti bize. Belgeseli yapan Ümit Kıvanç belgesel sonrası yoğun bir soru trafiğine maruz kaldı. Kedi Mösyö Dupond soruları ve yanıtları yumuşatma ve herkesi kavrama becerisiyle aşkın birleştiriciliğini sergiledi. Ümit Kıvanç bir ara şöyle dedi: Müziği ve duruşuyla kendime pek de yakın bulmadığım ama ak mı, kara mı denilen bir ortamda onunla aynı tarafta olacağıma emin olduğum bir insan Ahmet. Ahmet Kaya kendisine yakın değil ama yaptığı belgesel, hadi Ahmet Kaya’yı sevenleri anlarım ama onu eleştirenleri bile nasıl oluyordu da böyle vuruyordu. Üstelik vicdanından…Sorduk veÜmit dedi ki; kendimi Ahmet’in yerine değil ama durumuna koydum.Yurtdışına sürgünde olsam ve bir o kadar da ünlü olsam bu bana dokunmazdı. Orada yaşamaya devam ederdim ama Ahmet doğduğu toprakları daha da önemlisi o toprağı toprak yapan, onu o yapan insanları özlüyordu. Buna mecbur bırakılmak onu kahretti ve kahrından öldü. Ahmet Kaya’yı hep birlikte kahrından öldürdük diye düşündüm, sadece ben değil çoğumuz öyle düşündü ki gözlerde yaşlar durmadı. Samimiyet böyle bir şeydi işte. Ümit’teki de Ahmet’teki de. Aşkın bin türlüsü olduğu gibi o bin türün bin bir farklı ifadesi de vardı. O gece Komşu Kapısı’nda yaptığımız da Ahmet’e bir vefa borcuydu. Umarız bu borcu tüm ülke bir gün ödeyebilecek vicdana kavuşur. Temenni bizden, emek hepimizden. Bizim dünya güzeli Kedi İrma bugün bana dedi ki; ben Ahmet Kaya Gecesindeki bazı fotoğraflarımı sevmedim, çok çirkin çıkmışım. Onları kaldıralım mı? Ben de ona dedim ki; bak İrma’cığım beğenmediğim foto olunca babam bana derdi ki; “10 yıl sonra aynı fotoğrafa bak, göreceksin ki çok beğeneceksin” Şimdi bırak 10 yılı, bir sonraki yıl bile beğeniyorum. Durum vahim, yaş gidiyor hızla ve hain. Öte yandan benim çirkinliğimin, toplumsal bir çirkinliğin yanında ne kadar masum ve güzel olabildiğini gördükçe iyi ki babamı dinlemişim ve her halime sahip çıkmışım diyebiliyorum, daha ne olsun. Gerekirse en çirkin fotolarım Komşu Kapısı’nda olsun. Nasıl olsa bir sonraki yıl yine o kapıyı tıklatacağım ve vay be ne güzelmişim diyeceğim. Çok çirkin ama bir o kadar samimi olmaya çalışan bir kediyim ve aynı kendim gibi bir kapının kedisiyim. Miyavvvv. 12. Yazı 19 Şubat 2017
0 notes
derindekolte · 7 years
Text
Dilek Türker - Avucumda Çimen İzi
Annem araba kullanmayı yeni öğrenmişti. Hafta sonları şehrin dışındaki gölden su doldurmaya gidiyorduk. Yolumuzun üstünde sıra sıra kavak ağaçları ve cılız dereler vardı. Camı bir yere kadar indirip çenemi dayar ve dışarıyı izlerdim. Yer yer rüzgârdan gözlerimi açamaz, gülümseyerek kapatırdım. Göle yaklaşırken bir tren yolu çıkardı karşımıza. Bazen rayların yanındaki çanın sesi duyulur ve yol kapanırdı. Tren hızlıca geçene kadar hiç konuşmazdık. Direksiyonu sıkıca kavrar, gözünü yola dikerdi annem. Arabayı raylara doğru sürmesinden korkardım içten içe. Hiç sürmedi, hep bekledi.   Göl sakin, etraf sessiz ve tenha olurdu. Her defasında terk edilmiş bir gezegenin topraklarına geldiğimizi sanırdım. Bidonu çeşmenin ağzına dayar, göle bakardım uzun uzun. Akan sudan yüzüme bir serinlik vururdu. Doldukça ağırlaşan bidon, parmaklarımı keserdi bazen. Dayanırdım. Annem yardımıma gelir, bidonu hemen elimden alırdı.   Bir keresinde üzerimizden kuşların geçtiğini gördüm. Gökyüzünde sessizce süzülüyorlardı. Her tarafı kaplayan serin bir gölge belirdi geçerlerken. “Göçmen kuşlar” dedi annem, büyük bir hayranlıkla izlerken onları.   Doldurduğumuz su bidonlarını arabaya yerleştirirken, ben ona sorular soruyordum.   “Nereye gidiyorlar?”   “Uzağa.  “Ne kadar uzağa?”  “Bir daha dönemeyecek kadar."   “Göçmen ne demek?”   “Güzel yerlerin hayalini kuran."   Tam kuşların nasıl hayal kurduğunu soracaktım dağların arasında bir ses yankılandı. Az ileride iki adam başını göğe kaldırmıştı; birinin elinde, diğerinin omzundaydı tüfeği. Dönüp bakınca bir kuşun yere düşüşünü gördük.   Annem onlara doğru koşmaya başladı, ben de onun arkasından koşuyordum. Öyle hızlıydı ki yetişemedim. Nefesim kesilince, ellerimi dizlerime koyup soluklandım. Adamlar ne olduğunu anlayamadan panikle annemin yolundan çekildiler. Yere eğilip, düşen kuşu avucuna aldı ve göğsüne bastırdı annem. İki adam şaşkınlıkla oldukları yerde dikiliyordu. Ne yapacaklarını bilemeden arkasından bakakaldılar.   Annem çeşmeye yöneldi, önce güzelce yıkadı kuşu, hırkasının etekleriyle kuruttu. Başını okşadı birkaç kez. Sonra etrafına bakındı ve saçma ile delinen yerlerine, bulduğu kır çiçeklerinden koydu. Onu izlediğimi fark edince yanıma geldi ve kuşu bana verdi. Arabaya bindik.   Sessizce oturduk bir süre. Yağmur çiselemeye başlamıştı. Annem bir sigara yakıp, camı araladı. Hiç konuşmadan önüne bakıyordu. Kuş benim kucağımdaydı. Parmak ucumla dokundum, sıcacıktı göğsü. Bir an kalbi atıyor sandım, heyecanla anneme baktım söylemek için, ama sessizce ağlıyordu. Yağmur hızlanınca önce silecekleri çalıştırdı, sonra da radyoyu açtı. Tam çekmediğinden, hafif cızırtılı bir sesle doldu içerisi. Biten sigarasını dışarıya attıktan sonra, camı kapattı ve arabayı çalıştırdı annem. Dönüşte tren yoluna geldiğimizde, elinin tersiyle yanağını silip, “Kedilerin bulamayacağı bir yere gömmeliyiz onu” dedi.   O gece annem yatırdı beni. Uyumadan önce bir hikâye anlattı. Kuşların göç yolu üzerindeki bir şehirde, insanların gece yarısından şafak vaktine kadar gereksiz tüm ışıkları kapattıklarından bahsetti. Böylece kuşların yollarını şaşırmadığını ve yönlerini yıldızlar yardımıyla bulduğunu söyledi. Sonrasını hatırlamıyordum, uyuyakalmıştım. O gece annemi son görüşümdü.   Ertesi gün kuşu parçalanmış halde evimizin arka bahçesinde buldu çocuklar. Bana gösterdiklerinde bağırarak ağlamaya başladım. Çığlıklarımı annemin terk edişine yordu herkes, bense yol boyu kucağımda taşıdığım kuşun haline ağlıyordum. Çok ağladım, ağlamaktan yorgun düştüm. Yastığımın yüzü sırılsıklam olmuştu. Ters çevirip başımı yastığın kuru tarafına koydum. Hava karardı. Sonra gece oldu. Yine de ışıkları açmadım. Yıldızlar çok uzaktaydı, uzandığım yerden göremedim. Kalkıp pencereye yaklaştım. Parmaklarımın ucunda yükselip dışarıya baktım. Kuşlar da yoktu. Ortalık sessiz ve karanlıktı. Sanki bir ağaç, büyük bir ağaç varmış orada ama kesmişler gibiydi. Annem göçmen kuşları seviyordu, bense daha çok ağaçları sevecektim. -bir yudum kitap pasajıdır. -
0 notes
kedileryerseni · 2 months
Text
Tumblr media
32 notes · View notes
kedileryerseni · 2 months
Text
Tumblr media
24 notes · View notes
kedileryerseni · 2 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
20 notes · View notes
kedileryerseni · 2 months
Text
Tumblr media
20 notes · View notes
kedileryerseni · 2 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
20 notes · View notes
kedileryerseni · 2 months
Text
Tumblr media
15 notes · View notes
kedileryerseni · 2 months
Text
Tumblr media
13 notes · View notes
kedileryerseni · 4 years
Text
Tumblr media Tumblr media
168 notes · View notes