Tumgik
#kafa beyin kalmadı
otuzsekizinciparalel · 2 months
Text
muhtarda kimseye vermedim diyorum, tam senlik hareket diyor fildirofil
10 notes · View notes
ozumseme · 2 years
Text
Günaydın bu saatte komsu dedigimiz mahlukat bir seyler kesiyor sanırım kafa beyin kalmadı sabır ceke ceke beyit serhi yapıyorum
19 notes · View notes
norogundem · 1 year
Text
Tumblr media
Elon Musk’ın dünya dışına iltica hayalleri ve ilk Türk astronotumuzu aya yollama planları gündemimize iyiden iyiye yerleşmişken bugün gelinen noktada uzaya yolculuk yapabilmek için artık astronot olmamıza bile gerek kalmadı. Yeterince yüklü miktarda paranız varsa turistik amaçlı uzay yolculuğu yapabilirsiniz.
Uzay yolculuğunun sinir sistemimiz üzerindeki etkileri tam olarak bilinmese de bugüne kadar öğrendiklerimizi 2022 haziran ayında yayınlanan bir makaleyi kaynak olarak kullanarak size aktaracağım.
Astronotların maruz kaldığı azalmış yer çekimi (mikrogravite) üzerinde en çok çalışma olan stres faktörü. Mikrogravite, göz ve denge ile ilintili iç kulak yapılarına zarar verir.
Dünyada; görme, vücut poziyonunu anlayan somatosensoryel sistem, ve hareketi algılayan propriyoseptif sistem sayesinde oturduğumuz koltuktan kalktığımızı algılarız. Mutfağa gideceksek önümüzdeki mesafeyi ve yönümüzü belirleriz. Yolumuzun üstündeki orta sehpanın yanından bu sayede dolanırız ve mutfak kapısına çarpmadan içeri girebiliriz. Yani uzaysal bir oryantasyonumuz vardır.
Uzayda geçirdikleri süre astronotların, denge ile ilintili iç kulak yapılarında ve beyinde anatomik ve fonksiyonel değişimler yaratır. İç kulak yapıları bizim yerçekimine karşı vücudumuzun pozisyonunu algılar. Bu sistem uzaya çıkınca hangi yöne hareket ettiğimiz algılama yetisini kaybeder. Bizde bu kaybı görme ve perferik duysal sinir sistemimiz ile algıladığımız ipuçları ile telafi etmeye çalışırız. Bunun sonucu olarak araç tutması ile benzer uzay hareket hastalığı ve uzaysal disoryantasyon ortaya çıkar.
Uzayda geçen süre uzadıkça astronotların geliştirdiği adaptasyon sayesinde bu rahatsızlıklar geriler ancak bu seferde geri dönüşte dünyaya adapte olmak bir o kadar zorlaşır. Özellikle baş hareketleri ile tetiklenen baş dönmesi, sersemlik, ayakta durmakta güçlük geri dönüş yolunda görevlerini yapmalarını engelleyebilir ve iniş esnasında yanlış kararlar almalarına sebep olabilir. Tüm bunlar güvenli bir iniş yapabilmelerini riske atar .
2016da yapılan bir fonksiyonel MR çalışmasında 70 günü aşan uzay yolculuklarının beyinde somatosensöryel sistem ve iç kulak denge sistemi ile ilintili beyin bölgelerinde değişimlerin meydana geldiği gösterildi.
Yerçekimi, vücudumuzdaki sıvıların ayaklara doğru yoğunlaşmasını sağlar bu da kafa içi ve göz içi basıncımızı belirli bir seviyede kalması demektir. Uzayda yerçekimi ortadan kalktığında göz ve kafa içi basınç artar. Bunun sebep olduğu fonksiyonel ve anatomik değişimlere uzay yolculuğu ile ilintili nöro-okuler sendrom denilmektedir. Astronotların yakın görmesi uzayda bozulur. Dünyaya döndükten belli bir süre sonra bu görme bozukluğu düzelse de göz küresinde meydana gelen anatomik değişiklikler yıllarca devam edebilir.
Kafa içi artan basınç gri cevher ve ventrikül hacimlerini arttırır. Genişleyen kılcal damarların beyaz cevherde yarattığı hiperintensite, beyin omurilik sıvısındaki değisime bağlı beyindeki protein metabolizmasının bozulması dünya koşullarında demans gelişme riskinde artış ile ilişkilidir. Bu sebeple uzun süreli uzay yolculukları erken gelişen bellek bozukluğu geliştirme riski taşır.
Dünyanın manyetik alanı bizi yüksek radyasyondan korur ancak uzaydaki astronotlar bu korunma kalkanı olmadığı için bu yüksek enerjili radyasyona karşı korunmasızdır. Uzayda geçirilebilen sürenin artışı ile bu radyasyonun yan etkileri kayda değer olmaya başlamıştır. Güneşten yayılan galaktik kozmik ışınlar uzay mekiğinden geçerek astronotların vücuduna, hücre içine nüfuz ederek DNA’larına hasar verir. Radyasyonun olası etkisi de kanser riskinde artış ve Alzheimer, Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıklardır.
Astronotların, uzayda geçen süre uzadıkça ve ailelerinden uzak kaldıkça İzolasyon ve kapalı bir alanda yaşamanın getirdiği zor koşullara bağlı psikolojik zorlanmaları artar. Mars yolculuğunun 3 sene süreceğinin öngörüldüğünü düşünürsek astronotların psikolojik kondisyonları daha da önem kazanmaktadır. Araştırmacılar benzer koşullarda görev yapan kişileri değerlendirmek için Antartika’da araştırma görevi olan grupları incelemişler her ne kadar mikrogravite ve radyasyon gibi koşullar olmasa da sosyal açıdan çalışma koşulları benzer olan gruplardan bilgi edinmeyi amaçlamışlar. Bu değerlendirmede mod düşüklüğü streste artış, kişiler arası gerilim, azalmış uyku, dikkat ve hafıza problemleri gözlenmiş. Ancak astronotların seçilmek için yüksek eğitimli ve fiziksel kondisyonlarının yüksek oluşunun yanı sıra görev öncesi fiziksel ve zihinsel eğitimleri onları nörodejenerasyondan ve psikolojik etkilerden kısmen korumakta. Psikolojik olarak pozitif etkilerine baktığımızda kişisel hedefine varmanın tatmini, stresli ve travmatik durumlarla başarılı bir şekilde baş etmenin getirdiği kişisel gelişim ve farkındalık ,astronotları olumlu etkilemekte. Yaşamı takdir etmek, yeniliklere açık olmak, ruhsal ve kişisel olarak güçlenme bu yolculukların onlara getirdikleri.
Kaynak: The neurology of spice flight;How does space flight effect human nervous system.
Udit Gupta,Life Sciences in Space research, https://doi.org/10.1016/j.lssr.2022.09.03
0 notes
kohnelerdehisler · 2 years
Note
Allah yardımcın olsun kardeşim beyin felan kalmamıştır sabahtan beri 🐢
saol kardeşim daha yeni çıktım dersten 12 saattir dersteyim kafa falan kalmadı gerçekten içsem bu kadar olmaz ya ;(
0 notes
bugunbirazleylayim · 4 years
Text
Bilgisayar yapilan her işlemden sonra o kadar çok kasiyor ki yeniden başlat yapiyorum sürekli 😑
Yapay zekanın bile beyin yaktığı şu yoğunluktan bende kafa kalmadı derken ciddi olduğumu dusunmeyenler utansın!
8 notes · View notes
my-pervasiz · 5 years
Photo
Tumblr media
Boş bir kafa her şeye tahammül eder ;Lakin benim kafamda beyin loblarıma bile yer kalmadı.
2 notes · View notes
kaanozer · 6 years
Photo
Tumblr media
Artık yalnızca orji ve özgürleşme simülasyonu yapmak, hızlanarak aynı yönde gidiyormuş gibi görünmek geliyor elimizden; oysa gerçekte boşlukta hızlanıyoruz, çünkü özgürleşmenin tüm hedeflerini çoktan ardımızda bıraktık.
Syf10 (orji: her alandaki özgürlüğün patladığı an. Simülasyon: Gerçekten fiili olarak var olmayan bir şeyi, bir durumu bütün bileşenleriyle birlikte gerçekmiş ve fiilen varmış gibi gösterme durumu anlamına gelir.)
Özgür kalan şeyler sonu gelmez biçimde birbirinin yerine geçmeye ve böylelikle gitgide artan belirsizliğe ve şüphelilik ilkesine mahkumdurlar. Artık hiçbir şey, Tanrı bile sona ererek ya da ölümle yok olmuyor; hızla çoğalarak, sirayet ederek, doygunluk ve şeffaflık yoluyla, bitkinlik ve kökü kazınma yoluyla, simülasyon salgını yoluyla yok oluyor. Bu artık bir ölümcül yok olma biçimi değil, fraktal bir dağılma biçimidir.
Syf10-11 (fraktal: Kar tanesi gibi parçalandıkça benzer motifler sergileyen doğal nesnelere verilen ad)
Gerçekten yansıyan bir şey yok artık. Artık değerler alanında devrim yok; değerler birbirine dolanıp kendi üzerlerine katlanıyor.
Syf11
Bu fraktal evrede, ne doğal ne genel bir denge vardır, gerçek anlamda sözü edilebilecek bir değer yasası yoktur artık; bir tür değer salgınından, değerin genel metastazından, rastlantısal bir şekilde hızla çoğalma ve dağılmasından başka bir şey yoktur. Bu tür çoğalma ve zincirleme tepki her çeşit değerlendirmeyi olanaksız kıldığından değerden artık kesinlikle söz edemeyiz. .. Güzel ya da çirkin, doğru ya da yanlış, iyi ya da kötü terimleriyle değerlendirme yapmak, bir parçacığın hızını ve bulunduğu yeri aynı anda ölçmek kadar olanaksızdır. İyi, artık kötünün karşıtı değildir; her tanecik kendi yörüngesini izler, her değer ya da değer parçası simülasyon göğünde bir an parlar, sonra diğer parçacıkların yoluyla ender olarak kesişen eğri bir çizgi boyunca boşlukta kaybolur. Fraktal değer şemasının ta kendisidir bu; kültürümüzün de güncel şemasıdır.
Şeyler, göstergeler ve eylemler düşüncelerinden, kavramlarından, özlerinden, değerlerinden, göndermelerinden, kökenlerinden ve amaçlarından kurtuldukları zaman sonsuza dek kendilerini üretirler. Düşünce çoktan yok olmuşken, şeyler işlemeyi sürdürür; hem de kendi içeriklerini hiç umursamadan işlemeyi sürdürürler. Bu koşullarda bu kadar iyi işliyor olmaları bir tuhaf durumdur. Örneğin ilerleme düşüncesi yok oldu ama ilerleme sürüyor. Televizyon kendi görüntüleri karşısında tam bir umursamazlık içinde işliyor. İnsan yok olsa bile böyle devam edebilir. Her sistemin ve bireyin içinde her yanda çoğalabilmek, her yöne yayılabilmek için kendi düşünce ve özünden kurtulma yönünde gizli bir itki var olabilir mi?
Syf12
Düşüncesini yitiren bir şey gölgesini yitirmiş adama benzer; bu şey, kendini kaybettiği bir çılgınlığın içine düşer.
Syf13
Cinsellik artık yalnızca cinsellikte değil, başka her yerdedir.
Syf14
Her şey politik olduğunda artık hiçbir şey politik değildir. Her şey cinsel olduğunda artık hiçbir şey cinsel değildir ve cinsellik tüm anlamını yitirir. Her şey estetik olduğunda artık güzel ya da çirkin olan bir şey kalmaz ve sanat da yok olur.
Bir düşüncenin tamamen gerçekleşmesi, modernlik eğilimin kusursuz biçimde ortaya çıkması olduğu kadar, aynı zamanda bu düşüncenin aşırılığı, kendi sınırlarının ötesine uzanarak yadsınması ve ortadan kalkması anlamına da gelebilir.
Syf15
Modernliğin görkemli ilerleyişi tüm değerlerde hayal ettiğimiz değişime yol açmadı; değerlerin birbirine dolanıp kendi üzerlerine katlanmasına yol açtı ki, bunun sonucu bizim için tam bir kafa karışıklığı oldu. Cinsel, politik ya da estetik alanda belirleyici bir ilkeyi kavramamız artık olanaksızdır.
Syf16
Sanat da modern zamanların estetik ütopyası uyarınca kendini aşıp, ideal yaşam biçimi haline gelmeyi başaramadı. Sanat kendini aşkın bir ideallik haline getiremedi ve gündelik yaşamın genel estetikleştirilmesi içinde dağıldı, görüntülerin katıksız dolaşımı uğruna sıradanlığın trans-estetiği içinde yok oldu… Sanatın her yerde çoğaldığını görüyoruz. Sanat üzerine söylem ise daha da hızlı çoğalmaktadır. Ama sanatın ruhu yok oldu.
Syf17-19
Ne temel kural, ne yargı, ne de zevk ölçüsü var artık. Günümüzün estetik alanında, kendi kurallarını tanıyacak Tanrı kalmadı; ya da başka bir metafor kullanırsak, estetik zevk ve yargıya ilişkin hassas terazi yok artık. Sanatın durumu, tıpkı gerçek zenginlik ya da değere çevrilmesi imkansız olduğundan, artık değiş tokuş edilemeyen ve bundan böyle yalnızca dolaşan paralar gibidir. Sanat alanındaki hiçbir şey bir diğerine karşıt değil. Yeni geometricilik, yeni dışavurumculuk, yeni soyutlamacılık, yeni figürasyon; tüm bunlar tam bir farksızlık içinde bir arada bulunuyorlar. Bu eğilimlerde özgün bir yaratıcılık kalmadığından aynı kültür alanı içinde bir arada bulunabiliyorlar. Biz de bunları derin bir umursamazlık uyandırdıklarından aynı anda benimseyebiliyoruz.
Syf20
Sanat dünyası garip bir görünüm sunuyor. Sanatta ve esinde bir birikme, akış güçlüğü var gibi. Birkaç yüzyıl boyunca göz kamaştırıcı biçimde gelişmiş olan şeyler sanki kendi görüntü ve zenginlikleri karşısında taş kesilip aniden donup kalmışlar. Çağdaş sanatın tüm sarsınıtılı deviniminin ardında, bir tür durgunluk, artık kendini aşamayan ve giderek daha fazla tekrarlayarak, kendi üstüne kapanan bir şey var.
Syf20
Biçimlerin, çizgilerin, renklerin ve estetik kavramların özgürleşmesiyle, tüm kültürlerin ve üslupların kaynaşmasıyla toplumumuz genel bir estetikleşmeye, karşı-kültür biçimleri dahil olmak üzere tüm kültür biçimlerinin terfi etmesine, tüm temsil ve karşı-temsil modellerinin göklere çıkarılmasına yol açtı.
Syf20-21
Batının yaptığı en büyük işin dünyanın ticarileştirilmesi, her şeyi ticaretin yazgısına bırakmış olması olduğu söyleniyor. Oysa en büyük iş, dünyanın estetikleşmesi, kozmopolit biçimde sahnelenmesi, görüntüye dönüştürülmesi, göstergebilimsel olarak düzenlenmesi olmalıdır. Bizim tanık olduğumuz şey, ticaretin maddi kurallarının ötesinde, reklamlar, medya ve görüntüler aracılığıyla her şeyin bir gösterge sanayisine dönüşmüş olmasıdır. En marjinal en sıradan veya en müstehcen şey bile estetikleşiyor, kültürelleşiyor. Her şey söyleniyor, her şey ifade ediliyor, her şey bir gösterge gücüne ya da tavrına bürünüyor.
Syf21
Sanat, yakında yerini uçsuz bucaksız yapay bir müzeye ve zincirinden boşanmış reklamcılığa bırakarak tamamen silinip gidecektir.
Syf21
Görüntüleri yok edenlerden değil, görülecek hiçbir şeyin olmadığı bir görüntü bolluğu üretenlerdeniz.
Çağdaş görüntülerin büyük çoğunluğu-video, resim, plastik sanatlar, görsel-işitsel ve sentez görüntüler, görülecek hiçbir şeyin olmadığı düz anlamda görüntüler; izsiz, gölgesiz, sonuçsuz görüntülerdir.
Syf22
Artık güzel ya da çirkine ulaşamadığımızdan ve değer yargısında bulunmamız olanaksız olduğundan içinde olduğumuz bu noktada umursamazlığa mahkumuz.
Güzel ve çirkin karşılıklı çelişkilerinden bir kez kurtuldular mı bir biçimde çoğalırlar.
Syf22
Cinsel beden günümüzde bir tür yapay yazgıya mahkum edilmiştir. Bu yapay yazgı da trans-seksüelliktir…. Hepimiz trasn-seksüeliz; çünkü potansiyel olarak değişebilir biyolojik yaratıklarız. Bununla birlikte, biyolojik bir süreç de değil bu; hepimiz simgesel olarak trans-seksüeliz.
Syf24-25
Hepimiz bilinemezciyiz ya da sanatın veya cinselliğin travestileriyiz. Ne estetik ne de cinsel bir inancımız var, ama hala bunlara sahip olmayı öğretiyoruz.
Syf26
Aranan şey güzellik ya da cazibe değil artık; görüntü… her kişi kendi görüntüsünü arıyor. Kendi varoluşunu ileri sürmek artık olanaklı olmadığından, ne var olmayı ne de bakılıyor olmayı dert etmeksizin boy göstermekten başka yapılacak bir şey kalmıyor geriye. Varım, buradayım değil, görülüyorum, bir imajım, bak bana, bak! Narsizm bile değil bu; sığ bir dışadönüklük, herkesin kendi görünüşünün menajeri haline geldiği bir tür reklamcı saflığı.
Syf27
Segalen, dünyanın bir küre olduğunu gerçekten anladığımız andan itibaren yolculuk diye bir şey kalmadığını söylüyordu; çünkü bir kürenin üzerindeki bir noktadan uzaklaşmak bu noktaya yaklaşmaya başlamak demektir. Bir kürenin üstünde, doğrusallık garip bir eğrilik kazanır, tekdüzeliğin eğriliğini.
Syf31
İnsan varlığına ait her şey, biyolojik bedeni, zihni, kas ve beyin yapısı insanın etrafında mekanik ya da bilgi-işlemsel protezler halinde dönmektedir.
Syf33
Artık büyümüyor, ur halini alıyoruz… Hiçbir belirgin hedefe göre kendini düzenlemeden büyümeyi sürdüren bir toplumdayız.
Syf33
Bizden kaçan bir şey var ve biz de geri dönüşsüz bir sürecin parçası olarak kendimizden kaçıyoruz. Kendimizi kaybediyoruz; dönüşü olmayan bir noktadan, şeylerin çelişkilerinin sona erdiği bir noktadan geçtik ve süreçlerin tersine çevrilemediği ve anlam da taşımadığı bir çelişkisizlik, zıvanadan çıkma, kendinden geçme ve şaşkınlık evrenine sağsalim girdik.
Syf35
Hayal etmek bile gerekmiyor bugün.
Syf37
Günümüzde medyanın viral bir gücü vardır ve zehirleyicilikleri de bulaşıcıdır. Bedenlerin ve zihinlerin sinyal ve görüntülerle yayıldığı bir kültürün içindeyiz; ve bu kültürün en güzel sonuçları yaratmış olması gibi en öldürücü virüsleri de yaratmasına niçin şaşıralım? Bedenlerin nükleerleştirilmesi Hiroşima’da başladı, ama kitle iletişim araçlarının, görüntülerinin, göstergelerin, programların ve iletişim araçlarının yayılmasıyla belli bir çevrede bedenler sürekli ve ardı arkası kesilmez biçimde nükleerleştirilmektedir.
Syf39
Kitleleri olasılıklar hesabına cancı canlı kurban etmek için kasıtlı olarak moralleri bozuldu, ideolojisizleştirildiler; ama günümüzde tüm görüntüleri istikrarsızlaştıranlar ve politikanın hakikatıyle alay edenler kitlelerdir.
Syf42
Eskiden bir olay gerçekleşmek için vardı, günümüzde ise gerçekleştirilmesi tasarlanan şeydir olay.
Syf43
Çağdaş devrim belirsizliğin devrimidir.
Syf44
Durumumuz gölgesini yitirmiş adama benzer.
Syf45
İş artık eylem değil bir işlemdir. Tüketim artık sadece mallardan bir haz alma değil; bir haz aldırma, gösterge-nesnelerin diferansiyel dizilişi model alınarak belirlenmiş endeksli bir işlemdir. İletişim konuşmak değil, konuşturmak; enformasyon bilmek değil, bildirmektir.
Syf47
Sonu olmayan şeyin durmak için nedeni de olmaz.
Syf48
İnsanlar akıllı makinelar yaratıyor ya da düşlüyorlarsa gizliden gizliye kendi akıllarından umut kestiklerinden ya da dehşet verici ve gereksiz bir aklın ağırlığı altında ezildiklerindendir. O zaman bu aklı kullanabilmek ve onunla eğlenebilmek için aklı makinalara hapsederler.
Syf51
Yapaylığın, gerçekliği üreten şeyle hiçbir ilgisi yoktur; gerçekliği başkalaştıran şeyle ilgisi vardır. Yapaylık, yanılsamanın gücüdür.
Syf52
Makinenin yalnızlığı, tele-kompüter insanın yalnızlığını beraberinde getirir.
Syf53
Makine, insan ne istiyorsa onu yapar; ama buna karşılık insan, makinenin yapmaya programlandığı şeyi gerçekleştirir yalnızca.
Syf55-56
İnsan mıyım makine mi? Bu antropolojik sorunun yanıtı yok artık.
Syf57
Ne rahatlık! Sanal makineler geldi, sorun bitti! Artık siz ne öznesiniz ne nesne, ne özgürsünüz ne yabancılaşmış, ne o ne bu; birbirinizin yerine geçmenin verdiği hayranlık içinde aynısınız. İnsanın insanı yabancılaştırması yok artık, insanın makine tarafından homeostazı var bundan böyle.
Syf58 homeostaz: biyolojik sistemlerin yaşam için en uygun koşullara uyum sağlarken dengelerini korumalarını sağlayan kendi kendini düzenleme süreci.)
Kristal kendi kendinden intikam alıyor… Ameliyat salonları öyle korunur ki hiçbir mikrop, hiçbir bakteri hayatta kalamaz. Oysa gizemli, anormal viral hastalıkların burada doğduğu görülür.
Syf61
Hiçbir topluluk kendi değer sistemine karşı çıkmadan yaşayamaz.
Syf64
Moda sosyolojinin ve estetiğin düşkırıklığıdır. Moda biçimlerin mucizevi salgınıdır ve zincirleme tepki virüsü modanın bu etkisini farklılık mantığının elinden almıştır. Moda zevki kuşkusuz kültüreldir, ama göstergeler oyunundaki o çok hızlı ve ani anlaşmaya borçlu değil midir daha çok? Düşlem çöktüğünde ve virüs yorgun düştüğünde modalar da salgınlar gibi söner zaten.
Syf67
Eylemlerimizde, girişimlerimizde, hastalıklarımızda giderek daha az ‘nesnel’ güdülenim var; bunlar çoğunlukla kendimize duyduğumuz gizli bir tiksintiden, bizi enerjimizden herhangi bir biçimde kurtulmaya iten gizli bir mirasçısız kalma halinden, yani bir eylem niyeti biçiminden ziyade bir defetme biçiminden kaynaklanıyorlar.
Syf70
Tüm reklamlar ve politik söylem, akla mantığa açıkça hakarettir.
Artık hiçbir şeyin bizi hakikaten tiksindirmediği de doğru. Tüm diğer kültürlerin bozulmasıyla ve üşüşmesiyle örtüşen eklektik kültürümüzde kabul edilmeyecek hiçbir şey yok, tiksinti bunun için büyüyor, bu izdihamı, en boktan şey karşısındaki bu umursamazlığı, karşıtların bu yapışkanlığını kusma arzusu bu yüzden var. Her şeyi toptan reddetmenin alerjik çekiciliği, yavaşça zehirleme, yavaşça aşırı besleme, hoşgörü, güçbirliği ve anlaşma şantajı.
Syf71
Simgesel alanı, zihnin muhakeme alanını koruyan hiçbir şey yok artık. Neyin güzel neyin çirkin olduğuna, neyin orijinal neyin orijinal olmadığına ben karar veremediğim gibi biyolojik organizma da kendisi için neyin iyi neyin kötü olduğuna karar veremiyor artık.
Syf72
İlkel şiddet hem daha vecd hali içindedir hem de daha çok kurban etmeyle ilgilidir. Bizim şiddetimiz, aşırı-modernliğimizin ürettiği şiddet; terördür. Simülark bir şiddettir bu; tutkudan çok ekrandan doğar, görüntülerin doğasıyla aynı yapıdadır.
Syf73
Bugün simgesel güç silahların ve paranın gücünden daima üstündür.
Syf81
Kötülüğü dile getirmeyi bilmiyoruz artık.
Syf83
Batıda özgürlük ve özgürlük düşüncesi ölümlerin en güzeliyle ölmüştür.
Syf91
Kendi lanetli yanını temizleyen her şey kendi ölümünü imzalar.
Syf101
Kötülük lanetli yan gibidir; kendini harcayarak yeniden üretir.
Syf103
Kişi artık kendi genetik formülünün kanserli metastazından başka bir şey değildir.
Syf115
Kişi artık ötekiyle yüzyüze gelemiyor, ama kendi kendisiyle çatışıyor. Bağışıklık sürecinin saldırgan biçimde tersyüz oluşuyla, bağışıklık kodundaki bir bozuklukla ve kendi savunma sistemlerinin yok olmasıyla birey kendi antikoruna dönüşüyor. Oysa tüm toplumumuz ötekiliği etkisiz kılmayı, doğal gönderme olarak ötekini yok etmeyi amaçlıyor. İletişim yüzünden bu toplumun kendisine karşı alerjisi artıyor. Kendi genetik, biyolojik ve sebernetik varlığı karşısındaki şeffalık yüzünden beden, kendi gölgesinden bile alerji kapıyor. Yadsınan tüm ötekilik hayaleti kendi kendini yıkan bir süreç olarak diriliyor. Bu da KÖTÜLÜĞÜN ŞEFFAFLIĞIDIR.
Syf116
İnsanlığı birleştirme amacı, farklılığı birleştirme amacı, her yerde açmazdadır ve bu açmaz, evrensellik kavramının da açmazıdır.
Syf124
Her şey sisteme boyun eğer, aynı anda da her şey sistemden kaçar. Batılı yaşam tarzına özenen dünya halkları hiçbir zaman bu yaşama katılamadıkları gibi gizliden gizliye de küçümserler. Bu değerler sisteminin merkezinin dışında dururlar. Bu halkların birleşme ve genellikle bağnazca batılılardan çok batılı olma tarzları, Aydınlanma ve ilerleme kırıntılarıyla yaptıkları ufak tefek şeyler, maymunsu bir parodinin tüm özelliklerine sahiptir.
Syf127-128
Biz (batılılar) onların kültürlerini küçümsüyorduk, bugün onlara saygı duyuyoruz. Onlar bizim kültürümüze saygı duymuyorlar, bu kültür için yalnızca sınırsız bir alçakgönüllülük taşıyorlar. Biz onları sömürme ve boyun eğdirme hakkını ele geçirdiysek, onlar da kendilerine bizi aldatma lüksünü sundular.
Syf128
Ötekinin kökünü kazımak için girişilmiş olan her şey ötekinin yok edilemezliğini, yani ötekiliğin sürüp giden kaçınılmazlığını kanıtlıyor.
Syf137
Yolculukta aranan ne keşif ne de alışveriştir, yumuşak bir yurtsuzlaşma, yolculuğur, yani yokluğun yükümlülüğüne giriştir…. Ötekilerde aradığımız şey, belki de yolculuktaki o aynı yumuşak yurtsuzlaşmanın aynısıdır. Özgün istek ve keşfetmenin yerini, ötekinin isteğine ve bu isteğin içinden geçmeye sürgün edilme eğilimi alır. Zaten aşk hareketlerinde ve bakışlarında çoğunlukla sürgünün mesafesi vardır. Dil belirtmekten korkan sözcüklerin içinde yurdundan uzak düşer.
Syf141
Eskiden yolculuk yapmak bir yerde olmanın ya da hiçbir yer yerde olmamanın yoluydu. Bugün, bir yerde olma duygusunu hissetmenin tek yoludur. Kendi evimde, her türlü enformasyonla bir yığın ekranla çevrelenmiş olarak, hiçbir yerde değilim artık.
Syf142
Fotoğrafik olan şey, yalnızca tecavüze uğramış, suçüstü yakalanmış, kendi iradesine rağmen açık edilmiş ve ortaya çıkarılmış olan şeydir. Ne imgesi ne de kendi bilinci olduğundan hiçbir zaman temsil edilmemiş olan şeydir. Yaban ya da bizim yabanıl yanımız kendini yansıtmaz. Kendisine yabanıl biçimde yabancıdır o. En çekici kadınlar kendilerine en yabancı olanlardır. İyi bir fotoğraf hiçbir şey göstermez, o da gösterilemezliği, kendine yabancı olanın başkasılığını nesnenin kökten egzotizmini yakalar.
Syf143
Yalnızca insanlık-dışı olan fotojeniktir… Fotograf bizim cin çıkarmamızdır. Yabanıl toplumların maskeleri, burjuva toplumumun aynaları vardı, bizimse imgelerimiz var.
Syf143
Şu ya da bu sahneyi zevk için fotoğrafladığınızı sanıyorsunuz; gerçekte fotoğraflanmak isteyen o’dur. Siz olsa olsa bu sahneye koyuşun figüranısınız.
Syf144
Herkes diğerine kurduğu tuzakla yaşar.
Syf150
Artık inanamıyoruz; ama inanana inanıyoruz. Artık sevemiyoruz; yalnızca seveni seviyoruz. Artık ne istediğimizi bilmiyoruz ama bir başkasının istediğini isteyebiliyoruz. İstemek, yapabilmek ve bilmek eylemleri terk edilmedi, ama bir başkasına devredilerek genel olarak ilga edildiler.
Syf157
Kadınlar erkeklerin kendilerini erkek sanmalarına izin verirler, oysa kadınlar, gizliden gizliye kendilerinin kadın olduklarına inanmazlar. Çocukların çocuk olduklarına inanmamaları gibi. İnanmaya izin veren, inanandan ve inandırandan her zaman üstündür. Kadının cinsel ve politik özgürleşmesindeki tuzak, tam da kadınları kadın olduklarına inandırmak oldu.
Syf160
Öteki, kendimi sonsuza dek yinelememi engelleyendir.
Syf164
10 notes · View notes
Sahiden İyimi (-5-)
*ben bu durumdan çok daha rahatsız oldum. ebrunun bir tanıdığı. ceyhun piçi veya tayfasından birisi beni o halde görüp yanlış anlayabilirlerdi merdivende bekledim bana yetişti -sen nereye dedim -taksiye kadar geleyim lütfen dedi -elif burda kal gelme arkamdan dedim -ben başka taksiye binerim dedi -elif siktir git başımı belaya sokma benim dedim -sen siktir git dedi oh canıma minnet -tamam siktirip gidiyorum dedim yürüdüm aşşağı indim. kapıdaki kalabalıktan geçmeye çalışırken arkamda ilerlememi bildiren el yine elifin eliydi dışarı çıktım ondan sıyrılarak taksiye doğru hızlı adımlarla ilerlerken arkamdan yazlık kısa topuklu ayakkabısıyla koşarcasına yürüyen yine elifti... **bir kız bu kadar bir olayı abartamazdı abartmamalıydı. siktir ettim amk.hep ters davrandım hala yüzsüzlük yapıp peşimden geliyor ceyhun piçi de piyasada görünmüyordu acaba ceyhun mu gönderdi bu kızı diye düşündüm ama imkansızdı amk. kız gelmiş işe başlamış kuyumcunun bir tanıdığı vesilesi ile gelmiş ama olabilme ihtimali bile beni korkuttu ve adımlarımı daha da hızlandırdım abi sıra hangi takside derken artık koştu mu ne yaptı amk. elif de arkamdan yetişti muhattap olmak istemezcesine tanımıyormuş gibi yaparak direk taksiye bindim taksicide bininceye kadar o da arkaya bindi taksici nereye gidiyoruz dedi arkamı döndüm adres ver dedim yeri söyledi daha kalkmadan ne kadar yazar abi dedim taksimetre ne yazarsa o dedi ortalama dedim bi rakam söyledi biraz da fazla vererek bu kızı oraya bırak abi dedim indim taksiden sonra arabanın arka kapısına geçtim ki kapıyı açıp çıkmasın onu gönderdikten sonra bende bir taksiye binip eve gittim ebruya da eve gittiğimi iyi geceler dilediğimi söyleyip yattım ertesi gün ebru dükkana geldi bi kaç geyikten sonra asıl gelme amacı olan dün geceye lafı getirdi şuraya gittik böyle yaptık buraya gittik bunu yaptık diye bi kaç olay anlattım -başka?? dedi bunu duyunca galiba bi boklar duydu bu diye dünki olayı anlatmaya karar verdim ---elif i de gördüm dedim hemen tepkiyi gösterdi -bak sen elif le eğlendik demek sakin görünmeye çalıştım -yok hayır erkek arkadaşıylaymış dans ediyordu selam verdim dedim -sanane niye selam veriyorsun. neden rahatsız ettin dedi amk bu kadarını duyunca delirmiş görünüyordu. gerisini anlatsam tam domaltacak beni elifin çalıştığı dükkana doğru ama anlatmazsam ve eğer birisi ona ,çıkışta veya takside beraber gördüğünü söylemişse domaltmadan ayakta siker diye düşünüp geri kalan hikayeyi de anlatttım hiç bir sikim söylemedi -hiç birşey yok ebru olsa zaten sana sürekli mesaj atmazdım dedim -ben saat 3 ten sonra(son mesaj) ne yaptığını nerden bileyim dedi -hayatım geçekten birşey yok istersen elife sorabilirsin dedim -kendin sor kendin cevabını al soni dedi kızdım bekle burda dedim ebruyu kaybetme korkusu sardı beni amk karşıya gittim elifi sordum işe gelmemiş eh amk.yaa hastalanmış gelmemiş ebruya tekrar dönüp -işe gelmemiş bugün dedim -artık ne yaptıysan kıza dedi ben sinirden of pof çekerken kalktı gitti bu gereksiz olduğunu düşündüğüm hal ve terkedişi kalbimde fatmagüle tecavüz edilişi hissi verdi hiç haketmeden haksız yere kalbime gereksiz bir yarak girdi. kalbim sikildi amk. ne bok yaparsam yapayım bir süre konuşmanın çözüm getirmeyeceğini düşünerek ilk hamleyi tekrar ondan bekledim madem seviyordu gelirdi?? daha önce gelmişti, tekrar gelirmiydi?? gelmedi piçler taaaaa ki babası gelene kadar babasına geçmeden önce ertesi gün elif kendi dükkanına geldi çağırdım gel diye -efendim dedi -aferim dedim. sonunda ayırdın bizi -biz seninle birleşmedik ki ayrılalım dedi aklına mantığına sokayım elif -ebru ve ben ayrıldık senin yüzünden dedim -ben ne yapmışım dedi -bo var peşimde dolanıyorsun dedim -kim dolaşıyor senin peşinden dedi -seni kıskandığı için terk etti dedim -o gece bizi mi görmüş dedi -ben anlattım dedim -hem sen salaksın hem o salak o zaman dedi -ne yaptık ki.hem sen anlatıyorsun hem de o kıskanıyor dedi -yapalım istersen de boşuna kıskanmış olmasın dedim -düşünmem lazım dedi hay sikim yaa tam cinayetlik kız amk. biri bunu vursa yemin ediyorum adalet önünde yalancı şahitlik yaparım -elif git.bir daha lütfen diyorum ama lütfen benden uzak dur dedim baktı kaldı bana -uzak durma süren şimdi başladı hadi güle güle dedim yine bozuldu gitti zaman geçti piçler ebrudan hiç haber gelmedi gözüm yollarda kaldı belki yine gelir dükkanın önünden geçer diye geçmedi bir gün babası dükkana geldi oturduk 3 5 muhabbet ebrudan ayrıldığımızdan haberi yokmuş gibi -ebruyu okul ve yurt işleri için ankaraya götüreceğiz. düşündüm ki ona sürpriz yapalım seni de götürelim dedi lan biz kızla konuşmuyorduk ki amk. yada kız benle konuşmuyordu demek daha doğru olur. resmen terk etti beni ama bu durumu babasının bilmemesi ilginçti hiç mi üzgün gözükmedi evde amk hiç mi farketmedi babası dışarı eskisi kadar çıkmadığını -ne zaman gideceksiniz dedim -yarın gece 1 de yola çıkacağız dedi(alanya/ankara 7 saat arabyla beyler) -tamam patronla konuşayım ben size haber veririm dedim -tamam bekliyorum dedi gitti dedim patron olay böle böle gitmem lazım olm iş güc derken gözünü seveyim dedim kaptım izni ama bakalım zaten ebru ne tepki verecekti babasını arayıp -tamam geliyorum ama madem sürpriz yapmak istiyorsunuz, beni evin ordan değilde alanyanın çıkışından tam sürpriz olsun dedim -süper fikir yarın gece yola çıkmadan 5 dakika önce sana haber veririm. sende gidersin oraya dedi anlaştık gün geldi. gece oldu babası beni aradı **ama ben zaten yarım saat önceden taksiyle ordayım amk. intihar mı edecen burda ne işin var diye de makara yapıyor bir nevi intihardı aslında kendimi kurban edecektim ebruya ya kollarına düşecektim ya da derde tasaya her arabaya dikkatle bakarken kalbim 132 decibellik kolonun bas mandolini gibi gidip geliyordu her arabada derken sinyal vererek bir araba yaklaştı evet geliyordu amk durdu. arka kapıyı açtım direk içeri girdim önde babası ve annesi arkada da ebru. kardeşi gelmemiş o kadar benim hakkımda iyi yazar diye atıp tutuyorsunuz alın amk.o ebrunun bakışının tarifini vermiyorum o an hissettiklerimi anlatamıyorum beyin ölümüm değil ama kalb ölümüm gerçekleşti o ne oluyor deyinceye kadar babasına bakarak ortayı yaptım gökhan gönül mü dersiniz quarezma mı dersiniz yoksa sabri reyiz mi dersiniz hakemin gol kararı vereceği geçerli bir açıklama yapsın diye -sana sürpriz yaptık kızım dedim bu arada da sürmeye başladı arabaya ne olur dur dedirtmesin diye başında dolaşan şeytanlardan medet aradım ebrunun neyseki başka mesaidelerdi ve -iyi yapmışsınız dedi bana da merhaba deyip önüne döndü ama hiç de hoş bir merhaba gibi görünmüyordu neyse buna da şükür diyerek oturdum oturduğum yerde pişman pişman amk.bi bok yapsam da pişman olsam neyse annesi bir kaç soru sordu çok efendi bir çocuk üslubu ile hepsine cevap verdim babası bi kaç kez aaaa?? öyle mi?? gibi kısa kelimelerle konuşmaya katılsada bizimki hiç bir tepki vermeden yüzünü diğer cama döndürerek yolculuğa devam ediyordu ben ise hiç acele etmedim.yol yakınken durdurur beni falan yolda indirirler diye bekledim konyaya kadar bekledim ama bir baktım bizimkisi zaten uyumuş kafası da bir müddet sonra benden tarafa döndü yüzüne öyle derin derin bakarken ağlamadıysam en abazanız siksin ağlama değil de duygu boşalması diyelim lan ne kadar güzeldi amk. annesi de kendini uykuya kaptırmışken ön koltuğa biraz yaklaşıp babasına düşük sesle ---uykunuz gelince haber verin size fıkra anlatayım uykunuz kaçsın dedim sanki dünyanın en komik fıkrasını anlatmışım gibi gülme krizine girdi adam -tamam gerek kalmadı allah iyiliğini versin açtın yeterince dedi -allahtan fıkra anlatmadım dedim gülmeye devam etti durup durup gülüyordu.bir ara kafası mı güzel diye şüphelensemde ben de o gülüyor diye gülmeye başladım biraz daha ilerledikten sonra götümü biraz daha ebrudan tarafa sürüdüm hani üstüme uyuyakalmaya devam etsin diye. benim gözümde gram uyku yok içim heyecanlı, telaşlı,ne yapacağını bilmez bir şekilde beşiktaşlı deli ibonun sol kanattan sopu sürerken ne yapacağını bilememek gibi farklı bir duygu -babası anlat bakalım diyerek düşüncelerden arıttı beni -ne anlatayım dedim şaşkınlıkla -fıkra anlatacaktın ya dedi -ben fıkra bilmem ki dedim yine gülmeye başladı herif.amk hiç espri görmemiş gibiydi hayatında devam ettim o gülerken -oo durum bu boyuta geldiyse duralım bari dedim -yok yok uykum yokta can sıkıntısı işte zaman geçsin dedi bi milyon fıkra bilirim aklıma bir tane gelmedi o zaman. **sonra bir tane geldi anlatmaya başladım ama fıkra biraz bel altı olduğunu anlatmaya başladıktan sonra farkettim ulan devam etsem mi etmesem mi diye düşünürken hep sizin gibi eee eee sonra ne oldu demeye başladı unutmuş numarası yapsam rezil olacaz adama sikerim ne olursa olsun diye devam ettim fıkra bittti herif krize girdi amk. arabayı sağa çekti indi arabadan açtı fermuarı hem gülüyor hem işiyor ben içerden duyuyorum sesi yuh amk. zengin adama öyle işemek de yakışmıyordu. araba durunca annesi de uyandı. neden gülüyor bu dedim fıkrayı annesi de anlattırmasın diye -bilmem dedim bu arada babasıda gülerek arabaya bindi. ebru kapı sesine galiba uyandı bana dönerek uyku sersemliği ile olsa gerek -ne oldu soni dedi. -birşey yok aşkım dedim kolumu omzuna atarak ve yarım sarılarak düşük bir sesle hemen orjinaline döndü amk. suratı asıldı. dudaklar büzüldü. tavır yapılarak elim omzundan alında dizimin üstüne bırakıldı ve kafa tekrar camdan tarafa çevrildi bende surat düştü. içten içe offlama başladı sikeyim böyle işi diye ruhumda isyan çıkarıldı. şeytan yanıma usulca yaklaştı bas şuna tokadı dinle lan diye lafa gir gerisini tek solukta tekrar anlat üzerine de seviyorum lan ı ekle yapış dudaklarına dedi ama şeytanın bu teklifini 1.kadına el kalkmaz ilkesi 2.arabada yalnız olmamamız sebeblerinden dolayı reddettim. ben yine sus pus otururken babası -allah aşkına bir tane daha anlat dedi amk. fıkra anlatacak hal mi kaldı. kızın kalb hücrelerime tek tek yumruk atıyor haberin yok bu arada fıkrayı da hala biliyorum. isterseniz anlatırım -aklıma gelirse anlatırım dedi annesi dayanamadı ne fıkrası o dedi vay amk babası anlatmaya başladı fıkrayı hem de karısına hemde ebru da duyuyor. eyvah ki ne eyvah rezil oldum. kıpkırmızı geçtim yüzüme çıkan kan sikimin damarlarında gezse sikim 2 santim kalınlaşırdı babası şerefsizi sansürsüz anlattı.ben öyle mi anlatmıştım amk. adam sikme yerine şey ediyoru kullanır ebrunun fıkraya verdiği tepki gelecekteki bana tavrının sinyali gibiydi... **adamın birisi yolunu kaybetmiş. bir köy yoluna girmiş arabasıyla köy meydanından geçerken bir bakmış ki herkes feryad figan ağlıyor adam merak etmiş durmuş yakalamış köylünün birisini abi ne oldu hayırdır? herkes yasta demiş köylü-bu civarın en güzel kızı öldü onun için ağlıyoruz demiş adam çok meraklanmış mutlaka bu kızı görmem lazım demiş kendi kendi kendine hayırdır neden öldü diye sormuş adam köylü-valla bizde bilmiyoruz demiş adam-ben doktorum müsade edin bir bakayım belki anlarım neden öldüğünü demiş tamam demişler doktor kızın olduğu odaya girmiş bir bakmış kız harbiden 10 numara adam kıza şöyle bir bakıp yüzünü okşarken hala hayatta olduğunu farketmiş ama çoktan siki kalkmış adamın kendi kendine planı yapıp. ulan nasıl olsa herkes bu kızı öldü biliyor ben bunu burda bir güzel sikeyim sonrada boğazını sıkar tekrar öldürürüm diye düşünmüş adam sikerken kız da ayılmış tam onu tekrar boğmaya çalışırken köylüler sesi duyup içeri girmiş bir bakmışlar kız canlanmış ooo sen ölüyü dirilttin bize de anlat nasıl yaptın diye adam -meslek sırrı söyleyemem desede silahı dayamışlar kafasına sike sike söyleyeceksin bize ölüyü diriltmeyi bu sırada kız da beni sikerken canlandım demiş köylüler kızın canlanmasına sevindikleri için ve tıpın yeni yöntemi olduğunu düşündükleri için adama ses çıkarmamışlar adam gitmiş aradan 1 ay geçmiş canı o kızı tekrar isteyince aynı köye yine gitmiş bir bakmış yine herkes ağlıyor yine köylünün birisini tutmuş sormuş yine ne oldu hayırdır diye köylüde cevap vermiş -bizim köyün bir imamı vardı.bir hafta önce öldü.bir haftadır sikiyoruz daha canlanmadı... **babası fıkrayı anlatıp gülerken anneside gülmeye başladı.ben ise rezil rezil otururken. ebru bana dönüp sadece -terbiyesiz dedi vay amk. daha da bir utandım. hata bende amk.o fıkra anlatılır mı?? yada nerden bileyim herifin fıkrayı anlatacağını ben erkek erkek konuşuyoruz sanmıştım içten içe tilt oldum adama ama onun sikinde değil di amk hala gülüyordu ebrunun surat yine aynı yolculuk devam ederken sabaha doğru bir dinlenme tesisinde durduk birer çorba içtik ebru yolda yürürken yemek yerken ve bana bakarken birbirinden nefret eden iki kardeşten birinin diğerine davrandığı gibi davranıyordu gelmekle hata yaptım. boşuna koştum peşinden hissine kapıldım bende salıverdim kendimi hiç bir yaklaşımda bulunmadım çorbaları içtikten sonra çay söylediler -ben bir lavaboya gideyim diyerek kalktım. hesabı ödedim ebrunun babası koşarak geldi. tepkili bir şekilde. -ben öderdim sen misafirsin dedi -bi dahakini siz ödersiniz dedim lavaboya gittim geri geldim. masaya annesi teşekkür etti yemek için babası teşekkür etti tekrar ebru başka alemlerde bakmıyor bile bana neyse kalktık yine arabaya önden gitti ben sallana sallana arkadan geldim babasıyla ebru arabaya bindi. babası ön tarafa dolaşırken ebru kapıyı ben girmeye yakın pat diye kapattı küfür etsen daha iyi amk. durdum biraz yine gözlerim doldu şurda bekleyip bir otobüse binip geri döneyim dedim ama anasına babasına ayıp olmasın diye yapmadım **ebrunun bu yaptıkları hiç çekici gelmiyordu gönlümdeki prensese yakışır hareketler değildi bunlar açtım arka kapıyı. annesi gilde olaydan şüphelenmesin diye babasına dönerek -abi ankara gidiyorum beni de atarmısınız dedim -bin deli çocuk dedi annesi onlara göre keyifli bana göre surat mimikleri ile iç duyguların zıt karekterleri canlandırdığı bir ortamda bindim arabaya suratına bile bakmadan bende kafamı kendi tarafıma çevirip devam ettim bir önceki gün, gün boyu çalışmanın ve o ana kadar uykusuz olmanın ve yolculuğun verdiği yorgunlukla uyuya kalmışım kalktığım da saat 11 olmuş. arabada yalnızım ayıptır söylemesi kalkınca biraz da salyam akmış ne ayıbı amk. Kutuphane degil burası onu silerken bir baktım kimse yok.bir yere park etmişler beni orda bırakmışlar boynumun anası sikilmiş adam kaldırır en azından nereye gittiğinizi söyler amk. bekle baba bekle gelen giden yok ebruya mesaj atsam olmaz biliyorsunuz durumları yarım saat kadar sonra geldiler babası. -seni kaldıracaktık ama ebru kıyamadı uykuna o yüzden bıraktık seni dedi ben ebrunun suratına bile bakmıyordum onlar yolculuğa çıkıncaya kadar uyumuş beni arabada bırakıp üniversiteye gitmişler işlemleri halletmişler öğlenden sonra yine gideceklermiş yanlış hatırlamıyorsam ata kule diye bir yer vardı. cumhurbaşkanlığı civarı bir yerde oraya gittik sonra öğlen yemeği için bir restorana gittik. ben annesi ve babasıyla hiç bir şey yokmuş gibi konuşurken ebrunun suratına dahi bakmadığımı yenileyeyim yemeği yedikten sonra hesabı istedi babası hesab gelince bende elimi cebime attım babası elini olmaz işareti yaparak durdurdu beni tam cebinden parayı çıkarırken ebru hesapı eline aldı -ben ödeyeceğim bana dedi çantasından parayı çıkardı parayı ödedi annesi babası sağol derken ben birşey demedim sonra ebrunun bana bakıyor olduğunu hissettim ama ben yine oralı olmadım sonra kulağıma yaklaşıp -sana hiçbir şekilde borçlu olmak istemem dedi ben ona çorba ısmarlamıştım ya dinlenme tesisinde onu kastediyor ben siklemez bir şekilde ona bile bakmadan devam ettim yine gezmeye kızılay sonra ataya fatiha okuma şansı bulduğum anıtkabir e gittik. bi de yapay şelale vardı galiba orları gezdik. baya bir dolaştık yani bunlar bu arada birkaç işlem daha hallettiler okul hakkında biraz daha gezip fotoğraf çektirdikten sonra ne yapalım konuşmaları başladı ebru gidelim baba dedi annesi biraz daha gezelim isterseniz.bir kaç bişey de alırız dedi. babası bana döndü -ne yapalım somi dedi -bayanlar herşeyi daha iyi bilir dinleyen olmaz beni dedim ebru pis pis bana bakıyor gidiydi ama sikimde değildi oh olsun amk. -bırakalım gidelim bunları burda istersen dedi babası gülerek -bir yere bırakalım alış veriş yapsınlar biraz mutlu olsunlar dedim. yine imalı bir şekilde -iyi fikir dedi annesi avm sayılır mı sayılmaz mı bilmiyorum bir yer bulduk. onları bekleyeceğimiz kafeyi gösterdik. onlar gitti biz babası ile oturduk çay içiyoruz adam kumarbaz biliyorsunuz hadi tavla oynayalım dedi. diğer oynayanları görünce çok fena muallaka düştüm oynasam ebru gelecek kumarı bırakmadın mı sen diye hem bana hem babasına kızacak bilmem desem. nasıl esnafsın sen diyecek zaten ebruya da kızgındım koy gitsin götüne diyerek oynayalım dedim başladık herifin çok yavaş oynuyor sayıyor eliyle ayar etti beni. eh amk.bu kadar biliyon neden oynuyon. yarram kumardan nasıl ütmüş o oteli diye düşünüyorum ama numara yaptığı 3 elden sonra belli oldu beni kızdırıp moralimi bozmak için yapıyormuş itiraf etti. yalan yok beyler kaydı herif bana -bunlar gelmeyecek bir daha oynayalım dedi -şansım yok dedim -aşkta kazanırsın dedi. sanki birşeylerin farkına varmış gibi -kazara kazanırım sonra aşkı da tam kaybederim dedim tamam sen bilirsin dedi bıraktık.bir müddet daha bekledikten sonra geldiler ebrunun elinde 3 poşet. annesininkini saymadım bile ebru poşetlerin hepsini yere bıraktı. annesi masanın üzerine iki poşey koydu birini kocasına verdi bu senin diye diğerini de bana uzattı -bunu sana ebru aldı diye. **yine beyin felci geçirdim amk. kız bana o kadar trip atıp üstüne hediye mi alıyordu bi kere bile gülmeyen kız?* sokarım o kadar aşk eziyetine anası babası orda olmasa suratına fırlatırdım bakmadan hediyeye babası hediyesini hediyesini açtı tüm gözler ona yöneldi tabi adamın tuttuğu takımın forması ve arkasında karısının ismi -ilk defa işime yarayacak bir hediye aldın diye takıldı karısına sonra herkes bana baktı saçma sapan birşey çıkmasın diye dua ederek açtım tuttuğum takımın forması ve arkasında ebru yazısı hediye üzerindeki bakışlar benim vereceğim tepkiye çevrildi ulan sanki bir yumuşama oldu kızda bana karşı hissine kapıldım biraz sevindim ama tepki de koymam lazımdı -hmm ebru dedim formanın arkasına bakarak demez olaydım amk. bizimki ankaranın sert rüzgarını suratımda hissettirdi yazın sıcağında -elif mi yazsaydım, ebru işte dedi annesi ve babasının elif olayından haberi olmadığı için onlar espri olarak karşıladılar bunu ve güldüler -sen ne yazarsan yaz benim gözlerimin okuyacağı tek isim var dedim hiç istemeyerek teşekkür ettim kibarlık görünsün masada birazcık diye onlarda birşey içti sonra kalktık arabaya giderken ebru ile ben yan yana olmasada yine arkadan yürüdük sonra bana biraz yaklaşıp -annemin fikriydi beyefendi dedi -çok normal sen fikrini elife sabitlemişsin dedim **arabaya geldik. herkes bindi alanyaya doğru tekrar yola çıktık yine aynı senaryo devam etti belirli bir süre. sonra bir molada ebruyu tuttum yalnız kaldığımız bir zaman -eğer böyle devam edersen bir daha adını bile anmam. yeter ama dedim -konuşmuyorum ben seninle git elife anlat derdini dedi -öyle mi dedim -öyle ded -sen bilirsin boşuna koşmuşum peşinden burlara kadar dedim -hem suçlu hem güçlüsün dedi -suçumu söyle lan dedim -sen daha iyi bilirsin beyefendi dedi annesi ile babası da bize doğru gelmeye başladır ebruya yaklaştım -sen şimdiden olmayan birşey için bana böyle yapıyorsan uzatmaya gerek yok. ebru dedim -alanyaya kadar daha dayan bana sonra bir daha göremeyeceksin zaten dedim geçtim arabaya oturdum annesi ile babası da gelince ebru da bindi yanıma yine aynı tavırlar ruhunu sikeyim emi ya böyle bir naz olamaz aşık usandıranı siktir edin aşk katili yapar adamı bir süre yol aldıktan sonra telefonu aldı eline bir süre sonra benim telefondan mesaj bildirim tonu geldi bana mesaj attığı belliydi okumadım bile amk. babasından bir kalem istedi bi de petrollerde dağıtılan peçetelerden birine uzandı kağıda birşeyler karalayıp bana uzattı -mesaj geldi okusana yazmış elimi uzattım kalemi almak için -elifciğim göndermiştir yazdım aynı peçeteye ---artık hiç inanmıyorum yazıp bana geri verdi -birazcık inanırken benimle konuşsaydın tam inandırırdım dedim sonra birşey daha yazdı almadım yazdığını kalemi uzattı yine almadım onun yaptığının aynısı ben ona yapıp cama suratımı çevirdim yol boyu arasıra babasının sorduğu sorulara cevap verdim babası seni eve mi bırakayım dedi evet dedim cebimi yokladım anahtar yok kaybetmişim amk bi yerde şimdi adamlara anahtarı kaybetmişim desem evlerinde yatmak istediğimi sanacaklar diye birşey söylemedim gece 3 gibi alanyaya indik babası beni eve bıraktı annesi ve babasına teşekkür edip herkese iyi geceler diyerek ebrunun suratına bile bakmadan indim arabadan biladeri aramak için telefonu çıkardım ebrunun gönderdiği mesaj -seni seviyorum... biladeri aradım evdeymiş kapıyı açtı girdim direk yattım ertesi gün yine mesaj attı ebru -elifden gelen mesajı okudun mu diye -evet beni çok seviyormuş dedim -sen de onu seviyor musun? diye sordu(kendini kastederek) -benim sevgime inanmayan birisini sevemeyeceğimi yazıyorum şimdi göndereceğim elife mesajı. dedim benim sevgime inanmayan birisini sevemem yazdım. ebruya gönderdim hemen arkasından bir mesaj daha yazdım -yine yanlış bir mesaj mı aldın yoksa?? dedim.o gece beni yanlış anlamasını kastederek telefonu kapattım. **yeter amk. ayda yılda onun vesilesi ile bile olsa ankraya gittik onu zehir etti. bi gece arkadaşlarla eğlenmeye gidelim dedik onu burnumuzdan getirdi cıncık gibi kızı ona olan sevgimizden dolayı sikmedik. ebruyu sevelim dedik aşka küstürdüm kalbimi. inat ettim açmadım amk. telefonu kapalı kaldı iş bitinceye kadar iş bitti eve gittim sanki yıllardır o anı bekliyormuşum gibi telefonu açtım hiç bişey yok.vay amk. biraz sonra gelir herhalde diye saat 3 e kadar bekledim bi sikim yok ihtimaller yine belirdi. ya ne diyeceğini bilemedi ya da sikerim sonini karı gibi naz yapıyor diye düşünerek siktir etti beni hayatından 3 hafta boyunca hiç bir sikim olmadı hayatımda tamamen rutin işe gel telefona bak. yola bak ebru yok. tekrar telefona bak yola bak ebru yok eve git telefona bak. tekrar telefona bak sonra tekrar mesaj yok elif amk. kaltağı da okulu için hollandaya döndü diğer birkaç arkadaşıyla vedalaşırken ben dükkandan kaçtım beni görmesin gelmesin veda etmeye diye hayatımı siktiği yeter amk zaten telefonumda yoktu onda bulamazdı beni birdaha. elifden kurtuldum ama içimdeki ebrusuzluktan kurtulamadım sevgilinize sırf laf olsun diye dersiniz ya arasıra her an seni düşünüyorum diye. ben laf olsun diye değil harbi harbi her an onu düşündüm. oturup ağladığımda oldu tek başıma yalnızlığımı paylaştığımda oldu içkilerle bir sikime faydası yoktu ne zaman bana çare oldu ne de içkiler hiçbiri gönlümün ona olan eksikliğini gideremedi onun marjinali yoktu ne aklımda ne kalbimde o abartmıştı olayları hiç yoktan yere abartması beni önce kızdırdıysada sonra bana olan biraz yumuşaması benim çektiğimi biraz da o çeksin mantığını uygulatıp hayatımın 3 güzel haftasını sikti. hemde her gün, saat dakika ve saniyeleri üst üste koyarak **3 hafta gibi bir süre sonra babası dükkana geldi iki üç muhabbetten sonra Soni tekrar ankaraya gidiyoruz yine sürpriz yapalım mı dedi -ebru bu defa istemez.biz ayrıldık galiba onunla dedim -şu galibayı bi anlat bakayım dedi şu an size niye bu hikayeyi anlatıyorsam aynı sebeble babasına da anlattım elifle olan o geceden telefonu kapattığım o geceye kadar -ben bile inandım elif olayına, yeşil gözlerine kanmıştır kız ne yapsın dedi beni teselli etmek istercesine -size herşey için teşekkür ederim dedim -sevmiyor musun artık dedi -tek benim sevmemle olmuyormuş bu iş dedim -haklısın dedi telefonu eline aldı ebruyu aradı -kızım ankaraya soni ğide götürelim mi tekrar dedi olumsuz bir cevap almış olacakki bana müsade dedi. birşey olursa ararsın dedi gitti evet ebru gidiyordu ankaraya artık gözleyecek yol da kalmıyordu bana boş boş geçen insanlara bakacaktım gelen bir iki turiste içimde aşk acısıyla birşeyler satmaya çalışacaktım iyice soğudum herşeyden içimde iki gram kalan umut da siktirip buharlaştı aramadım amk. arasam sikilen yine ben olacaktım. koş koş nereye kadar koşuyon peşinden ama o aradı geç oldu ama aradı ilk sözü bu olsun istemezdim bana yazdığının ama yine de şükür dedirtti **babamı mı sokuyorsun artık araya diye attı mesajı -özür dilerim dedim sadece sonra yine birşey yazmadı -babam gelmiş zaten dedi anlattı bana senin suçun yok biliyorum dedi -özür dilerim dedim -tamam özür dileyecek birşey yok.ben ankaraya gidiyorum bir elveda mesajı atmak için rahatsız ettim dedi -özür dilerim dedim -ne için özür diliyorsun dedi -özür dilerim dedim ??? yazıp gönderdi -özür dilerim dedim -asıl ben özür dilerim soni dedi -tamam şimdi elveda o zaman dedim -böyle veda etmek istemezdim dedi -başkalarında yapmazsın artık dedim -başkası olmayacak uzun bir süre dedi -ne zaman gidiyorsun dedim -yarın gece çıkıyoruz dedi -dikkat et kendine dedim -sende dedi -seni çok sevdiğimi yeterince söyleyemedim özrün bir tanesi onaydı haberin olsun dedim bir kaç saniye sonra telefon çaldı ebru arıyordu açmasam daha iyi olacağını biliyordum çünkü ağlıyordum ama açtım işte sadece nefesine karışan ağlama sesini duydum titreyen sesiyle -bende seni çok seviyorum dedi o da benim ağlamamı duydu. -özür dilerim dedim -bende seni seviyorum dedi -çook özür dilerim dedim -bende seni çok seviyorum dedi -gitme dedim ... **daha çok ağlamaya başladı bir süre sadece ağlaştık -nerdesin lütfen söyle soniğim dedi -hep sendeyim ebrum dedim -gel lütfen dedi -eğer seni tekrar kaybedeceksem bırak alışmışlığım üstüne devam edeyim sensizliğin dedim -lütfen gel dedi. ağlayarak kapattı gel dedi de nereye amk. herhalde evdedir diye evin altına gittim. çok seviyordum abi kızı sike sike gittim. bu aşkın bana ızdırap vereceğini bile bile gittim evin altına geldim -ebrum diye mesaj gönderdim -sen kimsin dedi. piçlik yapıyor amk. -aşşağıda bekleyen delin dedim -tamam hemen geliyorum dedi bekle bekle yok.20 dakika bekletti beni. -nerde kaldın tosbağa diye mesaj attım bi kaç dakika sonra indi. kapıdan çıktı geç kalma sebebi de belli oldu. giyinmiş süslenmiş. 10 metre civarı bir mesafeden bana öyle baktı bende ona öyle baktım o bana baktı ben ona baktım biraz daha beklesem kalbim sarı kart verecekti amk. sarılmayı hayata geç soktum diye. ellerimi kaldırdım ağlamaklı güldü bir adım attım ellerim havada o bir adım geri gitti gülümseyerek ben iki adım daha yaklaştım durdum o bana yürümeye başladı sallana sallana dibime kadar geldi -merhaba dedi gözleri yerde parar gibiyken **çenesinden tutup gözlerini yakaladım gözlerimle -merhaba tosbiş dedim ellerimi indirirken yanağıma bir öpücük kondurdu akabinde de sarıldı pehlivanlar gibi çekti beni kendine -gitmem gerektiğini sende biliyorsun dedi -alanyadan değil gönlümden gitme dedim -sende elif ... sözünü kestim -vallahi bişey yok neden inanmıyorsun hem gitmiş o hollandaya dedim -inanıyorum dedi. -e o zaman neden hala onu konuşuyorsun dedim -ilk günden biliyorum birşey olmadığını dedi -nasıl yani dedim -ilk gün inandım sana dedi -ilk gün inandında neden böyle yaptın dedim -bilmiyorum dedi -hem bilerek hem bilmeyerek hep beni üzecekmisin böyle dedim -unutmaya çalıştım seni sensizliğe dayanamayacağımı çok önceden anladım. o kızı sadece bahane ettim kendime ama yapamadım. evimize gelmemiş olsaydın, evdeyken otele gelmemiş olsaydın, oteldeyken bu sokakta beni beklemiş olmayasaydın bu kapıdan çıkınca kalbime hiç girmemiş olsaydın her kalp atışımda olmazdın. seni daha kolay unuturdum ama unutamadım her yere baktığımda seni gördüm gözlerimi yummaya çalıştım seni unutmak için kalbimle gördüm seni unutamadım işte. hiç haketmedin benim tarafımdan üzülmeyi ama ben korkularımın geçmediğini farkettim seni unutmaya çalışmak bana sadece ceyhunu unutturup seni daha çok hatırlattı inan gidemezdim. gitsem de kalamazdım ankarada sensiz. en azında böyle gidişi haketmedin ben en iyisi sen beni gerçekten aldatıncaya kadar bekleyeyim yoksa hiç unutamayacağım seni seni ilk sevdiğimi söylediğim anda bundan daha fazla kimse sevilemez diye düşünüyordum ama her geçen gün seni daha çok sevdiğimin farkına varıp kendi kendime yanıldığımı farkettim offf çekerek devam etti ne yapacağım bilemiyorum ama seni çok seviyorum dedi **taa amk ben böyle konuşmanın. yarrağı yemişiz haberimiz yok. bende döktüm biraz içimi ona -bak tosbiş dedim seviyorsun, sevdirmiyorsun korkuyorsun, beni de korkutuyorsun halimi görüyorsun, sevdiğine hiç acımıyorsun kendi kendine planlar yapıyorsun beni unutmak için, kanayan yarama tuz döküyorsun ankaralara gidiyorsun benden habersiz,ama beni de kendinle götürüyorsun kendi kendine bunları yaparken beni de ölüme götürüyorsun. yapma lütfen dedim -seni üzmek istemiyorum dedi -ayrılalım mı istiyorsun dedim -denedim ama yapamadım ki dedi -tam olarak nedir seni bunu denemeye iten şey dedim -sana olan aşkımın büyüklüğünden korkuyorum dedi -lütfen biraz da kendini büyüt boşuna acı çektirme ikimizede bırak gittiği yere kadar gitsin dedim yine sarıldı. iki defa yanağımdan öptü sonra dudağıma geçti öpüşürken dudaklarıma damlayan gözyaşlarını hissettim tuzlu tuzlu o tuz içimdeki acıya karıştı alt çenemde ki ağlama gamzeleri belirdi öpemedim daha fazla sıkıca sarıldım -lütfen bırakma beni dedim. ağlamaklı bir sesle -bırak desende bırakamam serserin oldum serseri dedi. hatırlayanlar hatırlar bu cümleyi. sonra burnu çekere bıraktı sarılmayı telefonunu çıkardı babasını aradı. ağlama ses tonu geçmemişti henüz -baba senden birşey rica ediyorum diyerek başladı konuşmaya... **yarın gitmeyelim lütfen dedi. karşıyı dinleyip ertesi gün gidelim ne olur dedi sonra da sağol babacığım ben soniğin yanındayım haberin olsun diyerek telefonu kapattı o kadar üzüntünün ,göz yaşının, yalnızlığın üstüne onun telefon görüşmesini bitirdikten sonraki yüzündeki gülümseme ile sarılışı bana göre aşkın tarifi idi sonunda ayrılığı bile bile anlık sevmek değil mi ki aşk?? -bir gün bir gündür dedi bende de babasını ararkenki şaşkınlık sevince dönüştü alt dudağını dişlerinin altına alarak yaklaşıp tekrar öptü sonra içindeki çocuk sevinciyle elimden tutup yürümeye başladık bir tekel marketin önünde durduk -bekle dedi içeri girip erkek gibi 4 tane bira aldı dışarı çıkıp tekrar iskeledeki kuytu yerimize gittik 2 saat kadar oturduk. nadiren konuştuk tahmin ettiğiniz gibi sürekli de öpüşmedik dalgın dalgın dalgalara baktık kıyıya vurdukça dalgalar yüreğimde hissettim geçen saniyeleri küçük dalgalar hiç durmadı ama bizim ayrılık için zaman yaklaşıyordu doya doya sarılıp öpmek istedim ama ağlayıp onu da ağlatmaktan çekindim sessizce içten içe ağladım arasıra elimi tuttu sıkı sıkı birayı her içmek için başımı yukarı kaldırdığımda gözümde biriken damlaların akmasını engellemeye çalıştım o da bana sarılıp dalıyordu dalgalara kim bilir neler hissetti o gün ama elimi tutarken avucumun içindeki ısı kalbimdeki ısıyla aynı sıcaklıktaydı bana sarılırken ki içtenliği gelecekti hasrete tekrar tekrar isyan ettirdi beni ** **aslında uzun uzun dertleştik bana göre o gece ellerimi sıkıca tutması seni seviyorum olarak algılandı gönlüm tarafından bende seni seviyorum demek için illa konuşmak gerekmediğini ona daha sıkıca sarılarak anladım biralar bitti gidelim bile diyemeden ayağa kalktı yüzünü gideceğimiz istikameye döndü elini arkasında bekletip elini tutmamı bekledi bende kalktım elini tutarak yanında yürür buldum kendimi bir ara gözlerimi ona çevireyim dedim ama cesareti bulamadım ağlamaya hazır gözlerimde yürüdük sessiz bir şekilde evinin önüne kadar ikimiz birden durduk 90 derece ona döndüm ağlamaklı gözlerini yine benden kaçırdı sahte bir gülüşle bana uzun uzun baktı -iyi geceler dedi -iyi geceler dedim bir süre yine gidemeden orda kaldık birbirimize bakarak o ağlamaya yakın gözlerini elimle kapattım dudaklarına iyice yaklaşıp şşşşhh dedim. bir öpücük kondurdum dudaklarına geç kaldı dudaklarımı yakalamak için dönüp gittim eve **yatağa yattım gözüm tavanda aklım ebruda uyku reyizi bekledim habersiz geldiğini sabah kalkınca öğrendim ertesi gün ebru alışverişe gideceklerini bir kaç eksiğini tamamlayacaklarını söyledi -gönlümdeki yalnızlığı tamamladığın için teşekkür ederim dedim -dur romantik çocuk ne alacağımı unutturuyorsun bana dedi -bir liste yapsaydın kalbinde ilk ben olan dedim -o liste hazır zaten sen yap o listeyi dedi -hiç unutmadığım şeyi niye listleyeyim ki dedim -anneme alışverişe gidelim diye bu kadar baskı kurmamış olsaydım utanmadan sana koşa koşa gelirdim şimdi dedi -bence koşma mesafesindeyken koşmalısın dedim üzgün surat la cevap verdi yanlış birşey söylediğimi farkedip özür diledim -bende seni seviyorum dedi gülerek -akşam misafirler gelecek bana bir nevi veda yemeği için haberin olsun dedi -tamam mesajla alt yazı geçersin geceyi dedim bende işe devam ettim akşam ondan gelen mesajları okudum ayrılık iyice yaklaşıyordu gece misafirler gittikten sonra mesaj attı -ne zaman bitiyor işin diye tekrar buluşmak istediği belliydi ama ben o üzüntüye tekrar dayanamayacağımı düşündüğüm için -biraz sürer dedim -bekleyeyim mi dedi -yorgunsan yat istersen dedim -sana ayıp olur mu dedi -sevdiğine inandığım sürece yaptığın hiçbirşey ayıp değil bana dedim -tamam ama seni öpme mesafesindeyken öpmem lazım dedi -tamam iş bitince gelirim evin altına dedim -gülücükle bekliyorum dedi -üzüntüyle gönderme ama beni bu gece bari dedim -you never know dedi -ı just know that ı love you soo much dedim. -galiba aynı şeyi bende biliyorum dedi -gece görüşürüz dedim **dükkanda gece olmasını beklerken her yerde tarkanın yeni çıkardığı album çalıyordu bir tanesini kulağıma çok yakın kalbime acı vererek dinledim ama yetmedi gittim cd sini aldım aynı şarkıyı tekrar tekrar dinledim bir saatten sonra sözlerini daha iyi dinleyince şarkımı bulduğumu düşündüm gece iş bitti ebruya mesaj attım -aşşağıdayım tosbiş dedim hemen arkasından bir mesaj daha çekip -makyaja gerek yok nasıl olsa akacak dedim hemen indi gülerek karşıladım çünkü o da gülmeye çalışıyordu -ne zaman gideceksiniz dedim -yarın erken gidecekmişiz. annemle babam da orda bir otelde bir gece kalacaklar. ertesi gün dönecekler. dedi -saat kaçta dedim -5 6 gibi dedi -o zaman fazla tutmayayım uykusuz kalma dedim -sorun değil araba uyurum dedi -sana bende birşey aldım dedim tarkanın cdsini uzattım -dinledin mi daha önce dedim -ezbere biliyorum hepsini dedi -ben sadece birini ezberledim dedim hangisi o dedi sözlerini okudum Özledim seni, düştüm yollara Açtım gönlümü rüzgarına Bir hayaldi sanki, bir macera Yıkıldım. Kelimeler paramparça Yandım... yandım... Yandım yandım ahhhh ki ne yandım Bana yeniden şarkılar söyleten kadın Baka baka doyamadım, hem kokladım da Sarhoşluğu geçmedi hala içimde sevdan... Hala hoş bir havan var Ne güzel adın Bir çizik attın gönlüme, kanattın Yandım... yandım... Yandım yandım ahhhh ki ne yandım Bana yeniden şarkılar söyleten kadın Baka baka doyamadım, hem kokladım da Sarhoşluğu geçmedi hala içimde sevdan... buraya kadar ezberledim gerisini bilerek unuttum. lütfen bana hatırlatma dedim gerisini de sizin için yazayım o zaten biliyordu Seni görebildiğim yer rüyalar artık Deli diyorlar bana Ah bu ayrılık... gözleri doldu. -ben gideyim artık dedim ellerini kaldırdı gözlerinden yaş süzüle süzüle mesajı alıp tek bir öpücük kondurdum -lütfen bildiğim yere kadar sevdir bana şarkıyı dedim gittim evet geldim saat 4 e kadar uyumadım saat 4 te evden çıkıp ebrunun evlerinin önündeki yerimi aldım... **ölümü beklemek kadar zordu birazdan dışarı çıkıp binip gidecekti arabaya bir saat kadar bekledim., sonra evin ışıklarının yandığını gördüm o ışıkların yanması için gerekli 220 voltu bende hissettim kalbimde gidiyordu lan işte gergin bekleyişim babasının kapıdan elinde iki valizle çıktığını görünce yerini elimi iki başımın arasına koyarak oturduğum kaldırımda yere bakmaya dönüştü yine dolu dolu oldu gözlerim arındı tüm amk alanyasının tozlarından babası valizleri bagaşa yerleştirirken beni farketti hiç birşey demeden yine yukarı çıktı sonra ebru elinde çantası ile kapıya çıktı beni gördü ne yapacağını bilemez bir hali vardı yanıma oturdu bana bakmadan -günaydın dedi -günaydın dedim. ellerim titriyordu ta ki elimin birini sıkıca tutuncaya kadar da titredi konuşmadan oturduk biraz belliki babası annesini de durdurup vedalaşmamız için bize avans zaman veriyordu günaydın annesi ile babası kapıdan çıkıncaya kadar ki son lafım oldu **onlar çıkınca beraber ayağa kalktık aklımda bir biri ardına daha önceden sıralanmış milyonlarca sözün hiçbirini edemiyordum karabasan gibi çökmüştü dilime ayrılığın acısı tek kelime daha etsem ikinci harfini söylemeden ağlayacağımı ve ağlatacğımı da biliyordum onlar arabaya bindi birazdan ellerimi bırakıp ebruda gidecekti son bir kez bana bakmasaydı öyle keşke de hem kendimi hem onu ağlatmasaydım sarılma öncesi ağlama nefesi ile kese kese -aşka inancımsın dedim son kez bana baktı sarılmayı bırakıp kendininkileri hiç düşünmeden benim yanağıma süzülen bir iki damlaya dokunarak akma yönlerini değiştirdi sadece titreyen elleriyle gülümseyerek son kez arabaya doğru gitti kapıdan içeri girmeden önce küfreden futbolcuların dudağını merakla okur gibi seni seviyorum u hissettim dudaklarında lan bir kez daha öpseydim ya o dudakları kapıyı açan ellerini bir kez daha tutsaydım babası arabanın vites depriyaj ayarlarını yaparken yolun karşınına geçtim onu görebileceğim bir yere babası yola çıktı park yerinden sanki gaza değilde göhsüme basıyordu ayaklarıyla nefes alamaz hale geldim en azından aldığım nefesler yeterli gelmiyordu boynun tenis maçında topu takip eden gözler gibi yavaşça döndü kayboldular **gözüm onları görmez oldu saat sabahın körü denilecek bir zamandı hala ne uykusuzluk aklımdaydı ne de nefes alışımı düzenleyecek bir bardak su nere giderdim ne yapardım kendim cevap bulamadım tansiyon sikti beni oturdum kaldım kime tosbiş diyecektim şimdi ben kimin yolunu gözleyecektim hergün dükkanda zamanın hızlı geçmesi için eksta bir iki dua daha öğrenmem gerekiyordu çünkü artık akşam olup onunla buluşmayı beklemeyecektim sadece ayrılık ne zordu lan sevdiğini gönülde tutup gurbete yollamaktı benimki kalk gidelim diye kendimi kaldırdım ayağa kalktığımda hala aklıma gidecek yer gelmedi yok aga yok dayanılmıyordu amk ayağa kalktım bir tekele girip 5 tane bira aldım ilki beni saçma sapan yürüyen ne düşündüğünü bilemeyen birine çevirmeye yetti evet gittim yatağa yattım dünya hem sağdan sola hem yukarıdan aşşağıya dönüyordu ben yatakta uykunun kıblesini aradım durdum saatlerce akşam üzeri kaltığımda saat 4 olmuştu yataktan çıkıp hayata dönmek benim için çok zordu o koma halimle günlerce yatmak istedim **ama işe de gitmek gerekiyordu duş aldım kendime gelmek için sonra kendimi toplamaya çalışarak hayata adapte olmaya çalıştım ama telefona bakmaktan da korkuyordum adaptasyon sürecimi mahvedecek bana yüzde 5 alkollü göz yaşlarını tekrar akıtacak bir mesaj almak başlıca korkumdu ama ne yaparsanız yapın yarağa hep merakla koşarsınız baktım telefona bir tane mesaj ebrudan -şimdiden bu kadar özlenir mi bir insan yazıyordu -denizin içinde boğulmakta olan bir balıkken bana insan olduğumu hatırlattın. bende seni özledim güzel insan dedim özlenmez mi amk. bende özledim işte. sik sik yazmaya devam et böyle mesajlar baktım olacak gibi değil beyler zaten yediğim yarrak götümden taşmış aşık olmakla böyle devam ederse gönüldeki şampiyonluk hep averajla ikici sırada kalacaktı taktik bulmak lazımdı da var mı amk ayrılığa bir çare kim bulmuş ki biz bulalım **tek yapılacak şey ben seni özledim sen beni özledin birbirimizi özlüyoruz peki 4 sene boyunca beraber değilken o ankarada ben alanyadayken birbirimize yazdığımız her mesajın sonuna seni çok özledim eklemek kime fayda getirirdi?? sadece biraz daha üzülmek parmakların bir kaç tane fazla tuşa basması bir saatten sonra seni çok özledim cümlesi rutinleşecek kimi zaman yazmak zorunda hissedeceğimizden kimi zamanda en içten şekilde yazacaktık ama hangisi olduğu da bir zaman sonra tartışmalı ofsayt pozisyonu misali aşk maçınında mazi kalıp gidecekti bir de telefon şirketinin veliahtlarına süper bir gelecek hazırlamaktan başka bir şey olmayacaktı bu olayı ebru ile de konuşmak gerekiyordu her baktığımda beni titreten birisi ile günler geçtikçe monotonlaşacak bir ilişki istemiyordum çünkü aşk bana ne kadar şimdilik acı veriyor olsada bir ayrılığın ikimizin arasına böyle girmesine engel olmam lazımdı -annenler ayrılıp yalnız kaldığında ve kendini biraz toparladığında bana mesaj at arayacağım seni konuşmamız lazım dedim -yani hiç sesini duyamayacak mıyım dedi -gerçekten duymak istiyorsan erken toparlarsın kendini dedim konuşma randevusunu almıştım **mutlaka ne konuşacağımı merak edeceği için anneleri gider gitmez yalandan toparladım diye bana mesaj atacaktı kadın milleti alayı aynı amk. benim de önümde nerden baksan bir gün vardı çünkü anneleri orda kalacaktı bir gece elime defter kitap alıp konuşma taslağı çıkarmaya çalıştım boş zamanlarımda o kadar dertli birşey yazıp bunalım üstüne bunalım eklememeliydim aslında o telefon konuşmasına kadar geçen süre bana birşey öğretmişti yazarken özlem acısı azalıyordu içimdeki başka şeyleri düşündüğüm için ebruya yazacaklarımı hazırladım ebru yine bir kaç tane özlem içerikli ve aşkını belirten mesaj attı sonra bir mesaj daha -kalbim sendeyken kendimi toparlamış saymasam da yine de ağlamıyorum en azından dedi -hep ağladın mı annenler ordayken de dedim -annem benden çok ağladı. bana hak verdiğini söyledi. dedi -tamam hazır olunca haber ver o zaman dedim -galiba hazırım dedi aradım -senden bir söz daha istiyorum dedim. -bende seni özledim soni bey. dedi imalı imalı uzun bir süre sonra gülmek geldi içimden -hiç de komik değil.ben burda ölüyorum sen gülerek söz istiyorsun benden dedi -toparlanınca tekrar arayayım ben seni istersen dedim kızmış olsa gerek telefonu kapattı hemen arkasından o aradı bu defa
2 notes · View notes
findiklahmacun · 7 years
Text
SON 2
En son yazımı bundan tam 2 yıl önce yazmışım!
Koskoca iki yıl.. Anlatacaklarım bitmiş herhalde, ya da köyün delisi gibi herşeyimi anlattığım için yazasım da gelmemiş olabilir. 
Yazılarıma bir göz attım.. Biraz çocukça, kendiyle dalga geçen bir üslupla yazmaya çalışmışım. Kendime bu şekilde sağlam bir savunma mekanizması kurmuşum. 
Bu iki yılda neler oldu peki? Ben bu iki yılın 1,5 yılını muhteşem bir insanla terapi yaparak geçirdim, geçirmeye devam ediyorum. Erkek arkadaşımla evlerimizi birleştirdik ve evlilik kurumunun çokta gerekli olmadığını anlamış bulundum. Yani konu ile ilgili hiçbir gazım kalmadı. 
Artık her Şabat yemeğine gidiyorum, gato salama ve abudaraho’ ya bayılıyorum. Gato salam yazımı Selim’in ailesiyle hala paylaşmadım. 2 yıl boyunca sır gibi sakladım. Ama entegrasyonda kendime 10 puan 5 yıldız veriyorum. Kariyerimi çok seviyorum, yorgun bir dönemden çıkmanın mutluluğunu yaşıyorum.. Son iki yıl içinde 11 koleksiyon yapım aşamasında bulundum ve ekipçe ayaklandırdık, bir markanın doğuşunda bire bir kreatif anlamda görev aldım, bol mesai  yaptım, hepsi de ayrı ayrı çok güzeldi. İlk defa ablalarımla çalıştım. Markama çok değerli bir ortak edindim, fuara katıldık. Kutladık, kafa patlattık, acaba dedik, beyin fırtınaları tsunamileri kopardık :)
Babam resmen ölümden döndü ve ailemize azim kelimesini öğretmiş oldu. Annem trafik kazası geçirdi ama ayaklandı! Yeğenlerime güzel hediyeler almaya çok özen gösterdim. Kalplerde taht kurdum! HAHA! 3. yirmi yaş dişimi geçen hafta çektirdim ve bu son 2 yılın ilk antibiotiğini hayatıma geçen Perşembe soktum. Vıyk.. 
Son 2 yılda, omuzumdaki saçlarımı kuş gibi kestirdim, ilk defa fondoten aldım.. Amerika’ ya gittim, darbe oldu dönemedim. Geçen yaz çok gezdim! Anksiyetesi tavan bir kadın oldum, panik krizleri girdi hayatıma ama çözümlerini bulmaya başladım.. Teşekkürler Egeo! İlk defa bir psikiyatriste gittim ve Xanax’tan Prozac’a baya bir ilaç sahibi oldum ama hayır bunları kullanmadım ama lavabonun altındaki dolapta durmalarının verdiği rahatlığın tadını çıkarıyorum!
Çocukluğumda yaşadığım bazı şeylerin yaralarını sarmaya koyuldum, ailemde herkesle yüzleştim. Bunun sonucu kalbimde barış ilan ettim. Çok güzel kitaplar okudum, markamın instagram hesabında çok başarılı olamadım ama son iki koleksiyonumu çok beğeniyorum (evet arada mütevazilikten de biraz kırpmaya başladım), sosyal medyamın düzeleceğine inanıyorum. Eskiden kendimi anlatmaya bayılırken, şu satırları yazarken bile çok büyük bir sır veriyormuşum gibi geliyor.. Kahveyi neredeyse bıraktım, onun yerine çay içmeye başladım.. 
Bu aralar 2008 yılında telefonda babamın söylediği ve bir türlü aşamadığım bir cümle ile boğuşuyorum ve 2008 yılının üstüne 9 sene geçmiş olmasına hala çok şaşırıyorum..9 sene ne ara geçti.. ‘bir başarıyı tekrarlayamıyorsan, o tesadüftür’ .. Tekrarladığım başarıların sağlamasını alıp almadığımın muhasebesini yaparken o kadar çok toz alıyorum, dolap topluyorumki, haftada bir kere kadın alıp biraz tasarruf yapmaya başladım. 
İlk defa yelkenliyle 8 gün tatil yaptım. Muhteşem arkadaşlar edindim! Doğa ana bize ‘siz mi büyüksünüz ben mi?’ atarı yaptı- KAZANDI. Çok güzel bir anıydı. Kendim için para harcamayı öğrendim! Her uçak yolculuğumda (eğer aldığım sakinleştirici uyutmuyorsa) pilotlara mektup yazıyorum. Bu mektupların birine yazılı cevap aldım. Bu mektuplar sonucu 2 kere pilotlarla sohbet ettim. Hala beni anlamadıklarını düşünsemde biraz rahatladım sanırım. 
Apple’ a kulaklıklarını renkli üretmelerini, evde karışıklık olduğunu, kişiselleştirilmiş kulaklık yaparlarsa çok para kazanabileceklerinisöyleyen bir mesaj yazıp yollayalı 7 ay oldu, hala cevap yok. Ben niyeyse bu fikrin çok özel olduğuna yürekten inanmıştım.
Derin yüzleşmelerimi yazmayı planlamıyorum. Kendi özelimi tutmayı da öğrendim, pasif agresif olduğumu da.. Ayrıca Selim’ in deyişiyle bir farklı özelliğim ise ‘girdaplı’ ve ‘atarlı’ olmam.
Yaşadığım şehirde maalesef kendimi güvende hissetmiyor, metrobüsü sevmiyor, 2 senedir aynı İstanbul kart’ ı kullanıyorum. 
Bugün hava 16 derece olduğu için çok mutluyum. Ve şu an keşke kestane olsa..
2 notes · View notes
Text
Diyarbakır’ın Bismil İlçe Devlet Hastanesi beyin cerrahı bölümünde, tam teşekküllü hastanelerde yapılabilecek komplike ve A sınıfı ameliyatlar yapılıyor.
Yaklaşık bir yıl önce Bismil İlçe Devlet Hastanesi’ne atanan beyin ve sinir cerrahi uzmanı Op. Dr. Mustafa Başaran, beyin cerrahi kliniğinin ekip ve ekipmanlarının tam kapasite ile çalışmasını sağladı. Yapılan çalışma ile birlikte Bismil İlçe Devlet Hastanesi’nde, bel ve boyun fıtık ameliyatları, romatizmal hastalıklar sonucu bel sırt eğrilik ameliyatları, omurga kayma ameliyatları, omurilik tümör ameliyatları, omurilik bel boyun sırt dar kanal ameliyatları, yüksekten düşme trafik veya iş kazası sonucu kırık omurga ameliyatlarının yanı sıra Türkiye’de az ve seçkin merkezlerde yapılabilen gergin omurilik sendromu ameliyatları yapılmaya başlandı.
Konu hakkında açıklamalarda bulunan Op. Dr. Mustafa Başaran, Bismil Devlet Hastanesi’ne 20018 yılında göreve başladığını söyledi. Op. Dr. Başaran, “Sağlık Bakanlığı’nın yerinde ve kaliteli hizmet politikasına uygun olarak beyin cerrahi kliniğinin hastane yönetiminin de desteği ile eksikliklerimizi kısa sürede giderdik ve hizmet üretmeye başladık. Çok kısa bir sürede Mardin, Batman, Muş gibi çevre illerden de hasta almaya başladık. Birçok A sınıfı ameliyatlar ve gergin omurilik sendromu ameliyatlarının yanında şartlarımızın biraz daha olgunlaşması ile pediatrik nöroşirurjide sık görülen çocukların kafa kemiklerinin yanlış ve erken kaynaması sonucu kule kafa üçgen kafa ve benzeri kafa şekil bozukluğu ameliyatlarına da başlayacağız” dedi.
Hasta yakını Ömer Babayiğit, Batman merkezde ikamet ettiğini, oğlu Efe’nin doğuştan beri gergin omurilik sendromu yaşadığını söyledi. Babayiğit, “Uzun zamandan beri gezmediğim doktor kalmadı. Bir sonuç alamadım ta ki bir dostumun tavsiyesi ile Mustafa hocama gelene kadar. Hastalığını ve yapılacak olan ameliyatı çok detaylı bir şekilde anlattı son derece başarılı bir ameliyatla çocuğumun şikayetleri giderildi. Allah razı olsun ondan” diye konuştu. #gallery-0-4 { margin: auto; } #gallery-0-4 .gallery-item { float: left; margin-top: 10px; text-align: center; width: 33%; } #gallery-0-4 img { border: 2px solid #cfcfcf; } #gallery-0-4 .gallery-caption { margin-left: 0; } /* see gallery_shortcode() in wp-includes/media.php */
İlçe devlet hastanesi mega hastanelere meydan okuyor Diyarbakır’ın Bismil İlçe Devlet Hastanesi beyin cerrahı bölümünde, tam teşekküllü hastanelerde yapılabilecek komplike ve A sınıfı ameliyatlar yapılıyor.
0 notes