Tumgik
#gürültü ve kuşlar
Text
Gürültüler Kuş Davranışlarını Etkiliyor
Gürültüler Kuş Davranışlarını Etkiliyor
Gürültüler Kuş Davranışlarını Etkiliyor Max-Planck Biyolojik Zeka Enstitüsü’nden Lena de Framond ve Henrik Braumm’un yaptığı araştırmaya göre Tegel havalanında onlarca yıl devam eden gürültünün bazı kuşların davranışlarını etkiledikleri görülmüş. Hatta havalanı kapandıktan 6 ay sonra bile karatavuk gibi bazı türlerin, kırsaldaki türdeşlerine oranla daha erken şakıdıkları tespit…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dramatik-buluntular · 11 months
Text
"Aşırı hüzünden ölen kuşlar"
biz kimin öyküsünden düştük ki bir eksikliğin sere serpe uzanışıyız böyle kederli tutkular sise batırılan sesler bunlar hep gürültü bunlar hep düşünceye karşı kurulan pusu
sevişelim, nasıl olsa ellerimiz manidarlık bağımlısı
ansızın başkaldırı ihtiyacını tutup masaya koydum herkes bakıştı ve gülüştü; hahahahaha! suyun akışını önemsemeyenlerin yüzleri uçurum dolu düştüler oradan birbirine kuşkuyla bakanlar düşüş: haykırışın büyük okulu
sonra hüzün geldi ve başköşeye oturdu: hoş geldiniz! kalkmadı bir daha oradan hüzün artık kalıcıydı kalıcıydı kırılmış çocuklar ülkesinin başkenti gibi yüzüme yerleşmişti hafifletici bir sebep olarak ve ikide bir yürüyüşümü düzeltiyordu karanlıkta
karanlık; içinden ırmak geçmeyen gişe memuru yürüyüş bozucu eş zamanlı taşların komşusu
yeni kelimeler deniyorum yeni anlamlar yeni hisler
anlam arayışı ayağa kalkıp söz istedi ama susturuldu kimsin sen dedi iktidar, kimsin sen sorusuna soruyla cevap verdim ben şaraplar bölgesiyim, sen kimsin terör örgütü gibi karşılanıyor anlam arayışı
hatırlıyorum bize bir rastlantı armağan edilmişti mutsuzluk icat edilmeden önce babam şöyle demişti bir keresinde: “sonbaharın temsilcisiyiz biz oğlum o yüzden bize öyle davranıyorlar”
yeni düşler deniyorum, yeni sessizlikler, yeni aşırılıklar bu bipolar bozukluk gibi bir şey mi?
sana epizot diyebilir miyim, bilmiyorum veya bazı sözcükler öpücükten oluşmuştur silinişi hafife alma silinişi bulup içine gir, orada haykırış yatıyor
biri için daha acı çekmeye vaktim yok diyor avuç içimdeki örtü yeni yıkılışlar dükkânı açılmış mahalleye, toplaşın, toplaşın dağın diliyle konuşuyorum: anlam arayışının olmadığı her yer bir maske fabrikasıdır
uzaklaşmakla eş anlamlıdır gönderilmemiş mektupların uğultusu sıfırın kardeşiyim ben dedim geçmişten gelene “sana seslenmiyorum yüreğine sesleniyorum” dedi geçmişten gelen
özür dilerim sadakatsizlik ettim şurası; dışa vurumlar için ayırdığım büyülü bölge orayı vurabilirsiniz nasıl olsa görmeyecek insanların yarıdan fazlası
Metin Akdeniz
14 notes · View notes
hcagla · 1 year
Text
Önemli İşleri Hemen Bitirmek için 5 İpucu
Bazen yapılacak o kadar çok şey vardır ki, nereden başlayacağınıza karar vermek bile bunaltıcı olabilir.  Belki de sadece yemek yapmaya bile üşenmeye başladınız. Bütün günü koltukta yatarak geçirmek istiyorsunuz evet son zamanlarda çoğu kişi bu durumda. Fakat hayat devam ediyor ve kuşlar uçuyor. Silkelenip kendimize gelmemiz şart. Önemli İşleri Hemen Bitirmek için 5 İpucu sizi kendinize getirecek. Erteleme ve oyalanmadan kurtulmak için o koltuktan kalkmak şart! Bu yazı da ilgini çekebilir: 15 Etkili Zaman Yönetimi Tekniği – Videolu Erteleme alışkanlığından kurtulmak için öneriler; Bir miktar erteleme normal olsa da, zamanla uzun süreli erteleme, sonunda bir kişinin üretkenliğini engellemeye başlayacaktır. Her yeni güne, nasıl olmasını istediğinizi önceden düşünmeden yaklaşırsanız, enerjinizin büyük bir kısmını ne yapıp ne yapmayacağınızı düşünerek harcarsınız. Ertelemeden kaçınmak için 1 numaralı ipucu, etkinliğinizi artırmak ve enerjinizi tüketmenizi önlemek için belirli bir gün içinde vermeniz gereken kararların sayısını azaltmaktır. Yapıp yapmayacağınıza karar vermek. Bazı örnekler: - Haftanın tam olarak hangi günleri egzersiz yapacağınıza önceden karar verin; - Kıyafetlerinizi sabah değil bir gece önceden seçin; - Yarın yapılması gereken en önemli şeyi seçin ve bunu yapmak için zaman planlayın. İlk alışkanlığımızın devamı olarak görebileceğimiz diğer madde günü önceden planlamak. Herhangi bir günde ne yapacağınıza o gün karar vermek yerine, ertesi günün haritasını hızlıca çıkarmak için her günün sonunda birkaç dakikanızı ayırmalısınız. Örneğin, her gece yatmadan önce, aşağıdakileri içeren ertesi gün için plan yapmaya başlayın. - O gün yapılması gereken en önemli, büyük zaman alan görevim nedir? Bu büyük bir görev, bir hedef veya ilerleme kaydetmem gereken bir proje olabilir. - Yapmak istediğim günlük rutinlerim. Egzersiz, doğa yürüyüşü/günlük meditasyon, okuma (minimum 30 dakika) ve sevdiğim insanlarla geçirilen zaman. - Ertesi gün yapılması gereken başka ne varsa. Bu şekilde, en önemli hedeflerime ve projelerime ertelenmemesi için bolca zaman verilmiş oluyor. 3.adımımız ise hiçbir şey YAPMAMAK! Bu adımda sadece en önemli işimize odaklanıyoruz ve başka bir şey yapmıyoruz. Eğer önemli işini yapmıyorsan başka bir şeyde yapmıyorsun! Evet camdan bakabilirsin, su içebilirsin ama olumlu ve odağını vereceğin bir şey yapamazsın. Yani Instagrama giremezsin, arkadaşlarınla telefonda konuşamazsın. Bunu kendinizde denemek için yarın sabah için en önemli hedefinizi belirleyin ve bu hedefe odaklanmak için tamamen kesintisiz 90 dakika ayırın. Email yok. Akıllı telefon yok. Facebook yok. Anlamsızlık yok. Gerekirse wifi'nizi kapatın. Vitesi yükseltip odaklanmanın tam zamanı. Tamamen ertelemekten kaçınmak için dördüncü ipucum, erteleme alışkanlıklarınızı tetikleyen şeyleri en başta ortadan kaldırmaktır. Sürekli hareket ve gürültü nedeniyle halka açık yerlerde çalışamıyorsanız, oturup odaklanmak için sessiz bir yer bulun. Son adım ise harekete geçmek. Süreci düşünmeyin yapmanız gereken ilk adıma odaklanın. Mesela her sabah yürüyüş yapmak planı yaptınız fakat her seferinde bu süreç gözünüzde büyüyor. Yürüyüş kısmını düşünmeyin. Yalnızca yataktan kalkın ve ayakkabılarınızı giyin, bu kadar. Arkanızdan kapıyı kapatın, önünüzde uzun bir yol var ama siz yolu düşünmeyeceksiniz. O kapıyı kapattığınızda emin olun yeniden açıp eve girmeyeceksiniz. Bu nedenle erteleme konusunun en önemli adımlarından birisi aslında bu. Sadece koltuktan kalk. Ayrıca Ertelemekten Vazgeç Kendini Onar isimli kitabı da tavsiye ederim. Sevgilerle Bu yazıyı beğendiyseniz sosyal medya hesaplarınızdan paylaşırsanız fazlasıyla teşekkür etmiş olursunuz. Daha fazla bilgi için beni sosyal medyada takip etmeyi unutmayın - Facebook, Instagram, Pinterest ve Twitter. Read the full article
0 notes
sahteligingercegi · 3 years
Text
Geceyi sevmeye ne zaman başladınız? Ben hep severdim. Herkesin uyuduğu,insanların bağırıp çağırmadığı, kavga gürültünün çok az olduğu nadir zamanlardır gece. Çünkü herkes uyur. Gece insanı rahatlatır, huzur verir ve düşünmek için zaman sunar. Saatlerin nasıl geçtiğini anlayamaz insan. Düşünürsün çünkü, hayal kurarsın, gerekiyorsa çalışırsın, okursun, yazarsın vs. çok şey yapabilirsin geceleri. Ama sabahları öyle değil. Gecenin tam tersi. Herkesin sesi, kavga gürültü, bağırış çağırış... Kendimden söylüyorum bunları. Gün doğumuna kadar oturup çok şey yapıyorum. Geceyi çok severim ben. Yaşamım bana huzuru aramayı öğretti, birinde değil, bir yerde değil, bir saatte değil. Huzur varsa orası senindir. Belli bir yer değil çünkü huzur sen istediğin zaman değil kader istediği zaman en beklenmedik yerde/kişide veya zamanda karşına çıkar. Benim huzurum gece ve gün doğumu. Çok güzeldir gün doğumu. Kuşlar yavaş yavaş ötmeye başlar ve güneşin ilk ışıkları görünür. Çok güzeldir gece ve günün ilk ışıkları. Sonrası zaten muamma....
13 notes · View notes
world-of-kar · 4 years
Text
Hayatın maratonu ve monotonluğunda kaybolmayalım biz… Toz zerrecikleri bile anlam kazansın… Her ışık hüzmesi hayran bıraksın, her esinti sadece tenimizi değil ruhumuzu da okşasın. Her dalga sıkıntıları alıp uzaklara götürürken bize huzur getirsin. Kuşlar bu defa uyum içinde ötsün, herkese gürültü gelen bize tatlı bir melodi gelsin. Herkesin basıp geçtiği o kurumuş yaprağa biz durup bakalım, şekli bize bir şeyleri anımsatsın. Başkalarının fal için yolduğu papatyaları biz koparmaya kıyamayalım… Her zaman etrafımızdaki güzellikleri keşfetmek için bakalım dünyaya. Yarışmayalım hayatla; varsın biraz ağırdan alalım, anın tadını çıkaralım. Güneş asla erkenden doğmak için acele etmez, çiçekler vaktinden önce açmaz, biz de her anımıza aynı kıymeti verelim. Elbet her gün birbirine benzer ama biz hep biraz çılgın olalım, biraz beklenmedik, biraz farklı, biraz eğlenceli… Her gün aynı saatte aynı şeyleri yesek bile her defasında farklı olsun bizim için.
-K
155 notes · View notes
Photo
Tumblr media Tumblr media
Güneşin doğuşunu seyretmek oldum olası çok anlam yüklediğim bir eylem oldu benim için. "Doğa güne uyanıyor, kuşlar ötmeye başlıyor" şeklinde değil. İlk kez güneşin doğuşuna şahit oluşum, (en azından hatırladığım) 2005 yazına denk gelir. Liseye başlamadan önceki yaz. Büyüdüğümü ilk kez hissettiğim andı. 
Yaz tatili için Fethiye'ye gitmiştik, ve denizin neredeyse dibinde bir yerde kalıyorduk, gerçekten balkona çıktığında deniz ayaklarının altında gibiydi. Haliyle aşırı sıcaktı, klimasız durulamayacak kadar sıcak. Bir gece aniden, sıcaktan dolayı uyandım. O kadar bunalmıştım ki, nefes alamıyorum gibi hissettim. Saat herhalde 5,5-6 dolaylarıydı, ama bunalmışlık hissimle o an "Güneşin doğuşunu izleyeyim bari" düşüncesi hiç aklıma gelmedi. Biraz hava alayım diye balkona çıktım, bir dakika içinde de Güneş denizin olduğu taraftan yükselmeye başladı. Ömrüm boyunca hiç unutmayacağım, iyi ki şahit oldum dediğim bir andı. Malum Ankara'da deniz eşliğinde güneşin doğuşunu izlemek pek mümkün olmuyor. O kadar güzel bir serinlik, o kadar güzel renkler vardı ki, aklıma kazındı. 
O yaz ergenliğimin artık iyice başladığı yazdı, asilik nöbetleri, beni kimse anlamıyor hisleri iyice baş göstermeye başlamıştı artık. O yaza kadar ben hâlâ evcilik oynuyordum, yaşıtlarımın çoğunun aksine, ben 14 yaşımda hâlâ makyaj yapma, kaşları falan alma, "çıktığın biri" olması olaylarına girmemiştim. Fiziksel değişimler olsa da, ruhen hiç büyümüş ya da hiç de farklı hissetmiyordum. Ama o dakikalarda, güneşin doğuşunu izlediğim o dakikalarda, artık ilk kez gördüğümden mi, bilemiyorum, her şey çok farklı geldi birden. Güzel bir hüzün çöktü. Hüznün de güzeli olur mu deme, bazen olur. Mutlulukla karışık, yumuşak bir hüzündür o, içini acıtıp parçalamaz. Şöyle bir iç çekmek gibi. Bazı Fransız filmleri gibi. Mutluluktan ağlamak gibi. 
Bir anda dedim ki evet galiba ben artık aynı ben değilim, büyüdüm. "Yaşasın büyüdüm!" gibi de değil, "Lanet olsun ki büyüdüm..." gibi de değil. Bir yandan "Beni bekleyen yeni nasıl deneyimler var acaba?" heyecanı, bir yandan "Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" mutsuzluğu. Çok yoğun bir "hayatım değişmek üzere" hissi vardı, neredeyse kokusunu alabildiğim, dokunabildiğim. Çok hoşuma gitti bu his, o yüzden orada kaldığımız süre boyunca her sabah alarm kurdum, kalktım ve güneşin doğuşunu izledim. Şimdi 15 yıl sonra, bu kez bir bozkır manzarası var önümde, güneşe eşlik eden. Seviyorum bu mahalleyi çünkü, hâlâ bakir sayılır, hâlâ bu saatte trafik sesinin olmadığı, tamamen sessiz bir yer. Ne yazık ki, "eskiden olduğu gibi" değil burası da, o yüzden binalar görüşümü kesmeye başlamıştı. Yıllardır uyku bozukluğu yaşayan biri olarak, güneşin doğuşuna şahit olmadığım geceler artık pek az, ama bir şekilde yetmiyordu manzara. Bir türlü güneşin ilk kez yüzünü gösterdiği o ana şahit olamadığımdan. 
Ben de yaklaşık bir hafta kadar önce, her şeyi göze aldım, dedim ki ben o anı göreceğim. Çıktım evden, saat 6'yı bulmadan. Kafamda bir yandan "Acaba bir komşu falan görürse ne derim?" gibi düşünceler. Öyle ya, insanlar korkuyor hava ağarmadan sokakta yürüyen birini görünce. Hırsız mı acaba diye. Ne üzücü, "Güneş'in doğuşunu izlemeye çıktım" demenin normal karşılanmadığı bir çağda, zamanda, ya da ülkede yaşıyor oluşumuz, oysa ki gerçek en basit haliyle buydu. O yüzden, kalbim birinin beni görme ihtimaliyle çarparken, en geçerli bahaneyi buldum, "Sabah koşusu yapıyorum."
Neyse... 200-300 metre yürüdüm ve bu açıklığa geldim sonunda. Eğer bir ressam olsaydım, ömrümü gün doğuşu ve gün batışları çizmeye adardım, renkler o kadar cezbediyor beni. O kadar sessizdi ki, cebimdeki anahtarların şıngırtısı, kendi adımlarımın tok sesi, hatta ceketin kolunun gövdeye sürtmesi, içine karışabileceği gündelik gürültü olmadığında, neredeyse oturulup dinlenilecek, kulak verilecek sesler gibi geldi kulağıma. Ne kadar yoğun, ne kadar gürültülü yaşadığımızdan sık sık şikayet ederim, ama en çok o anda idrak ettim. Çoğu şeyi görmeden, duymadan, hissetmeden, yok sayarak yaşıyoruz, çoğu zaman sahiden öyle olması gerekiyor. Sonra da yok mindfulness yok meditasyon, farkındalığı arttırmaya çalışıyoruz. O kadar çok uyaran olmadığında, vücut zaten bildiği şeyi yapmaya fırsat buluyor, farkındalık zaten orada, bunu gördüm. Bunu duydum.
Sonra bunu bir rutin haline getirdim, her gün yürüdüm, yürüyorum oraya, beş dakika boyunca güneşi seyrediyorum. Bu defa o " hayatım değişecek" hissi olmadan. Bilmiyorum, belki de en başından özlemini duyduğum o histi, onu hissedebilmek için bunca ihtiyaç duydum buna. Henüz yakalayabildim diyemem, hayatımı değiştirmek için gereken güç mü, azim mi, motivasyon mu, her ne ise uzun süredir arıyor ve bulamıyorum. Ama manzara çok güzel ve belki iki saniyeliğine, neden olmasın diyorum bazen. Belki, mümkündür.
1 note · View note
evreninsonu15-blog · 5 years
Text
Sen geldin
Pes ettiğinde, en dibe battığında, umudunu tam kestiğinde mi gelir insanın başına güzel şeyler? Sizi bilmem ama benim başıma tam da öyle geldi. Dipte, yerde, bir gram sevgiye muhtaçken buldu beni. Sevgisiyle suladı, aşkıyla büyüdüm, öpüşüyle tekrar hayata tutundum, canlandım. Saat akmaya devam ederken, öylesine birebirden duruverdi benim için. Kafamda bir sessizlik hayal ettim. Senin konuşmadığın bir sessizlik. İnanır mısın gürültüden duramadım. Susuşunun yarattığı gürültü başa çıkılır cinsten değildi. Sen bana baktıkça benim içim çekiliyor sanki, kalbimde zelzeleler oluşuyor, kıyamet kopuyor bir yerlerde. Birden geldin girdin hayatıma. Yanında rengarenk ışıklarını da getirdin. Kapkaranlıktı tüm şehir. Sen geldin, bir şimşek çaktı tüm şehir aydınlandı. Kupkuruydu topraklar. Sen geldin, yağmur yağmaya başladı.Orman sessizdi. Sen geldin, kuşlar en güzel sesleriyle şarkı söyleme başladı. Gök gürledi güzel bir müzik çalmaya başladı ve tüm şehir uyandı. Sen geldin. İnanabiliyor musun? Sen geldin, sen geldin
Hoş geldin..
2 notes · View notes
Text
karşısından geçemeyenler
ey kentlerin kalbini kıran gereksiz kalabalıklar, çoğalmayın. sabrın taşı çatlamaya yüz tutmuşken, köşelerde ağlamayın. umutları törpüleyen güzel atlar, koşmayın. doğduğu yerde güneşin, bulutlar toplanmayın. koyun koyuna yatan huzursuzluklar, barışmayın. çakılacak evrenin dibine bu düzen, meraklanmayın. henüz yolun başındayız, bırakmayın. bir çırpıda köşelerinden dönülen sokaklar. birbirini tutmayan kaldırım taşları. zorla tutulan eller. korkuyla duyulan saygı. çiçeklerin açmadığı o topraklar. bekleyin. sırtımda gölgenin çekip gitmeyen ağırlığı. koşamayan bir kısrak, yüreğim. ezildim. bana çiçek topla, doldur bir külaha, bırak avuçlarıma. sonra geç karşıma, dünyanın ucundan düşercesine. viski ve iki buz, bir de parçalanmış sesler. uçurtmanın sarsıntısı rüzgarı korkutmuş. göğsümde zemheri bir gürültü. karşı balkonlarda mutluluk bitki örtüsü. bir elin yanında diğeri yok, iki elin birbirine kavuşası. başıboş oturulan tanıdık sofralar. her derde deva gereksiz ilaçlar. şiire hasar veren parıltılı market rafları. memleketinde zafer şarkıları okunmamış çocuklar. aşkı çatlatan korkusuz kıskançlık duygusu. bir su birikintisinde saklı gökkuşağı. yerden kalkamayan alkolikler. bir iki bina sonra ulaşılamayan denizler. korku dolu bakışlar. çorbaya atılmış fazla tuz. gözlerine çarpan bu boş gemiler seni hiçbir yere götürmeyecek. kuşlar yağmalıyor aklını. ipin ucu kaçmak için can atıyor. ne de olsa gökyüzü uçsuz bucaksız, yeryüzü şiirsizler durağı. göğüs kafesime oturan iltihap. damarlarımı birbirine bağla. şarapların tadı yok. insanların zamanı. ne zaman bitecek bu kaygı? akşamların onurlu mücadelesi devam ediyor. fark edilmeden açılan üçüncü biralar. ekmek arası siyaset. şarkıların arasında gezen ütopyalar. farz ettiğin o hayalin kaşını patlatmışlar. her şey bitti diyenler. Bitmedi daha sürüyor o kavga. ve sürecek. Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
1 note · View note
iam-ddee · 3 years
Text
Elimde telefon'um bunları yazıyorum, önümde mum'um, oturuyorum öylece. Hani bilirsiniz siz de arada sırada öylece oturursunuz. Işıklar kapalı, perdeler kapalı, hayat algımız kapalı. Her şeye kendini kapatırsın. Sağında solunda önünde arkanda sadece düşüncelerin ve anıların vardır ya. Öyle bir öylece işte. Sadece düşünüyorum. Hayatı, geleceği, geçmişi, anıları, ailem dediklerimi, her şeyi düşünüyorum işte. Bir kelimeye ne çok anlam yükleyebilirseniz yükleyin o kelime her zaman öznel bir anlam içerir. Her kes için farklıdır o kelimenin anlamı. Benim için öylece kelimesi bir çok anlama gelirken senin için sadece sıradan bir kelimedir işte. Anlamsız bir kelime...
Sıra sizde. Önünüze bir mum alın. Her şeye algınızı kapatın ve sadece seslere odaklanın. Gürültü yapan boş seslere değil, bir kuş sesine, bir rüzgâr sesine, bir deniz sesine odaklanın. Belki de odaklandığınız ses bir hiçlik sesidir. Olsun o da bir ses sonuçta değil mi? Mumun ışığına, ateşine odaklanın. Ve hayatın sizin için yazdığı şeyleri gözden geçirin. Geçmişini, anılarını, geleceğini, şu anını düşün bu seslere odaklanmışken. Zaten bir kez odaklandın mı her şey ip yumağı gibi çözülmüyor mu? Kalbine odaklan. Her bir atışının sesini duy. Her bir atışta yaşama tutunuşun için hayatının değerini bil. Dün için yaşama. Bugün ve yarın için yaşa. İkisini ayrı ayrı yaşa demiyorum. İkisini de birlikte yaşa. Belki iki günü birbirine bağlayan gece için, belki de yarınların gündüzleri için yaşa. Ne için yaşarsan yaşa ancak yaşa. Herşey için. Kendin için, hayatlarını yaşayamayanlar için, benim için, kalbin için, ailen için, arkadaşların için, gökyüzü için, kuşlar için, denizler için, rüzgârlar için yaşa. Tüm bu güzellikler elindeyken yaşa.
Bu senin dünyan. Kim ne dersin desin yaşa. Özgürce yaşa. Deli dolu yaşa. Ağlayarak, gülerek yaşa. Bomboş yaşa. Yaşamak güzel olduğu için yaşa...
0 notes
2019bestdiyideas · 3 years
Text
Külkedisi Sindirella'nın Masalı
Tumblr media
Bir varmış…. bir yokmuş…
Yıllar yıllar önce, orta çağ denilen bir dönemde, güzel bir çiftlikte iyi kalpli mutlu bir aile yaşarmış…
Daha sonra bu ailenin çok güzel bir kızları dünyaya gelmiş. Bu güzel kızın adını “Sindirella” koymuşlar. Külkedisi sindirella masalı da böyle başlamış…
Çok mutlu bir yaşam sürerlerken Sindirella’nın annesi hasta olmuş ve ne yazık ölmüş. Uzun yıllar küçük sindirella ile babası birlikte yaşamışlar fakat Sindirella’nın babası kendisine de bir şey olur da küçük kızı yalnız kalır diye çok korkuyormuş. Bu nedenle evlenmeye karar vermiş ve kendisine uygun bir eş aramaya başlamış. Arkadaşları onu başka bir şehirde yaşayan ve Sindirella’nın yaşlarında iki tane kızı olan başka bir kadın ile tanıştırmışlar. Daha sonra Sindirella’nın babası ve kadın anlaşmışlar ve evlenmişler.Kısa bir süre sonra kadın iki kızıyla birlikte Sindirella ve babasının yaşadığı eve gelerek yerleşmişler.  Sindirella çok iyi kalpli bir kızmış ve iki yeni kardeşi olduğu için çok mutlu olmuş.  Ne var ki üvey kardeşleri  Sindirella kadar iyi değillermiş.  Kendilerini beğenmiş, bencil, kıskanç ve sorunlu çocuklarmış. Aslında anneleri de iyi bir kadın değilmiş ama öyle görünmeye çalışıyormuş.
SİNDİRELLA ve ÜVEY KARDEŞLERİ
Günlerden bir gün Külkedisi Sindirella’nın babası iş için uzak bir seyahate gidecekmiş. Herkese tek tek ne istediğini sormuş. Üvey annesi ve kızları elbiseler, çeşit çeşit ayakkabılar ve takılar istemişler. Külkedisi Sindirella “Babacığım ben sadece bir an önce dönmeni istiyorum” demiş .
Babası yokken üvey annesi ve üvey kardeşleri  Sindirella’ya çok kötü davranmaya başlamışlar. Evin bütün işini ona yaptırıyorlarmış. Bencil oldukları kadar tembel de olan üvey kardeşler, sabah uyandıklarında “Sindirella kahvaltıyı hazırladın mı?” diye bağırmaya başlıyorlarmış. Üvey annesi de artık her işi ondan bekler olmuş. Külkedisi Sindirella onların bu davranışlarına çok üzülüyormuş ama ne yapması gerektiğini de bilmiyormuş. Nasıl bu kadar bencil olabildiklerini bir türlü anlayamıyormuş. İyi kalpli güzel kız, babasının yokluğunda sorun olmasın diye onların tüm yaptıklarını hoş karşılıyor, olanlara sabrediyormuş. Aylar sonra bir haberci gelmiş çiftliğe ve babasının yolda kaza geçirdiğini, öldüğünü  bildirmiş. Sindirella çok üzülmüş, çok ağlamış ama yapacak bir şey yokmuş. Kötü kalpli üvey annesi ve kardeşleri bu duruma üzülmek bir kenara dursun, bir de ev onlara kaldı diye seviniyorlarmış. Kısa bir süre sonra Külkedisi Sindirella’nın üvey annesi,  gerçek yüzünü ortaya çıkarmış ve bir gün ”Külkedisi artık baban yok ve sen bundan sonra en alt katta mutfakta yaşayacaksın. Yemekleri ve evin tüm işlerini sen yapacaksın” demiş.
SİNDİRELLA YALNIZ KALIYOR
Sindirella bu çiftlik ve her şey benim diyememiş. Babamın hatırına katlanmalıyım diye düşünüyormuş. Tembeller ve benciller ama benim annem ve kardeşim sayılırlar diyormuş kendi kendine. Alt kata mutfağa yerleşmiş ve bütün ev işlerini yapmaya, yemekleri pişirmeye başlamış. Öyle güzel bir yüreği varmış ki her yaptığı işi zevk alarak yapıyormuş. İşleri yaparken şarkılar söylüyormuş. Kuşlar yanına geliyor onun şarkılarına katılıyorlarmış. Sindirella, bahçedeki  tüm hayvanlarla birlikte kuşları da besliyormuş. Çok şirin çok tatlı minik fareler de varmış. Onlarla sohbet ediyor, kuşlarla şarkı söylüyormuş. Bazen ev işlerini bitirdikten sonra bahçeye çıkıyor babasının küçükken ona aldığı “prenses ve bezelye tanesi masal”  kitabını okuyormuş. Geceleri çok soğuk olduğunda, yanan ateşin  yanında, bir minderde yatıp uyuyormuş. Minik fareler ona arkadaşlık ediyormuş. Bir sabah onu ocağın kenarında uyuyup kaldığını gören üvey kardeşi ona “Külkedisi” ismini takmış. O günden sonra ona, Külkedisi  diye seslenmişler. Külkedisi Sindirella’nın iç dünyası öyle güzelmiş ki onun dışındaki kötüler ve kötü olaylar onun dünyasının güzelliğini asla bozamıyormuş.
SARAYDA BİR BALO DÜZENLENİYOR
Bir sabah, kız kardeşleri şarkılar söyleyerek kahvaltıya gelmişler. Külkedisi şaşırmış çünkü genellikle çok aksi ve asık suratlı olurlar ve Külkedisine de ters davranırlarmış. Külkedisine “Biz bugün çok mutluyuz,  çünkü bu gece saraydaki baloya davetliyiz. Kral ülkedeki tüm genç kızları baloya davet etmiş.” demişler. Daha sonra aceleyle kahvaltılarını yaparak hazırlanmak için odalarına çıkmışlar  Külkedisi de tüm genç kızlar dendiğine göre ben de gidebilirim diye düşünmüş ancak giyecek hiç elbisesi yokmuş. Babası öldüğünden bu yana boyu uzamış ve büyümüş olduğundan eski elbiseleri ona olmuyormuş. Üvey annesi de ona hiç elbise almamış. Birden aklına tavan arasındaki sandıkta annesine ait elbiseler gelmiş ve hemen oraya çıkmış. Annesinin elbisesi külkedisi Sindirella’ya biraz bol gelmiş ama daraltabilirim diye düşünmüş ve işe koyulmuş. Akşam olduğunda işi bitmiş , hazırlanmış ve aşağıya inmiş. Üvey annesi ve kardeşleri onu öyle giyinmiş, güzelleşmiş  görünce çok kızmışlar.
Üvey annesi “Külkedisi sen niçin hazırlandın, sana gelebileceğini kim söyledi?!” diye bağırmış.
Külkedisi “Ama kral tüm genç kızları davet etmiş”“demiş.
Üvey kızkardeşleri “Seni Külkedisi! Sen bizim hizmetçimizsin asla gelemezsin” diyerek elbisesini tutup çekmiş ve yırtmış.
KÜL KEDİSİ BALOYA GİDEBİLECEK Mİ?
Külkedisi çok üzülmüş. Onu öyle bırakarak baloya gitmek üzere yola çıkmışlar. Külkedisi bahçeye çıkmış ve ağlamaya başlamış. Bir yandan da neden bana bu kadar kötü davranıyorlar, ben onlara ne yaptım ki diye söyleniyormuş. Minik fareler yanına gelmişler koşarak, kuşlar yanına gelmişler uçarak. Hepsi birden Külkedisini teselli etmeye çalışıyorlarmış.
Birden gecenin içinden,  bir ışık parlamış ve bu ışık tam onların yanına doğru gelmiş. Işığın içinden de, yıldızlı, parıltılar saçan bir elbiseyle, çok güzel bir kadın çıkmış. Külkedisi’nin  yanına gelerek, saçlarını okşamış ve Külkedisi Sindirella’ya “Üzülme Külkedisi  sen çok güzel ve iyi yürekli bir kızsın. O yüzden o baloya gitmeyi en çok sen hak ediyorsun.” demiş.
Külkedisi Sindirella şaşkın bir halde ışıklar içindeki güzel kadına bakıyormuş…  “Teşekkür ederim. Siz kimsiniz? ” demiş.
“Ben iyi insanların perisiyim. İyi kalpli her insana yardım etmek görevim. Seni, o baloya göndereceğim ”demiş güzel kadın.
Külkedisi  “Ama nasıl gidebilirim ki? Elbisem yırtıldı, beni götürecek araba da yok ” demiş.
Peri  “ Hemen bana bir balkabağı getir” demiş. Külkedisi arka bahçede duran balkabağını alıp getirmiş. Peri elindeki ucunda yıldız olan, sihirli asasıyla balkabağına dokunmuş. Büyük bir gürültü olmuş , ışıklar saçılmış ve ortaya muhteşem bir araba çıkmış. Arkasından güzel peri minik farelere dokunmuş ve fareler atlara dönüşmüşler.
Peri “ Bana bir hayvan daha gerekli .” demiş ve tam o anda, bir kertenkele görmüş . Hemen  sihirli asasıyla  dokunarak,  onu da arabayı kullanacak arabacıya dönüştürmüş.
Külkedisi “Her şey tamam da ben bu baloya giysilerle gidemem ki ”demiş üzülerek.
Güzel  iyilik perisi “ Acele etme Külkedisi şimdi onu da halledeceğim” demiş ve asasıyla Külkedisine dokunmuş. Birden  her yer ışıklar içinde kalmış. Işıkların içinden külkedisi görünmüş. İnanılmaz güzel bir elbisenin içindeymiş, Camdan yapılmış çok güzel ayakkabıları olmuş. Saçlarıysa lüle lüleymiş ve saçlarının arasında parlayan yıldızlar varmış .
Güzel Peri “Acele etmelisin Külkedisi çünkü gece 12 ye kadar zamanın var. Gece 12 olmadan önce saraydan ayrılmalısın. Gece 12 olduğu an her şey eski haline dönecek. Bu güzel araba balkabağı, atlar fare olacak.  Bir tek senin elbisen ve ayakkabıların sende kalacaklar. Sakın unutma ve saate dikkat et” demiş.
Külkedisi “Çok teşekkür ederim, unutmam” diyerek güzel periye sarılmış ve hemen arabaya binmiş.
PRENS KÜL KEDİSİ SİNDİRELLA’YI GÖRÜYOR
Saraya yaklaştıklarında gelen müzik seslerinden balonun çoktan başlamış olduğu anlaşılıyordu.Sarayda Kralın oğlu yakışıklı prens bir kenar da oturmuş dans eden  gençleri seyrediyor ve dans etmeye değecek kimseyi göremiyormuş. Kral babası onun bu haline bakıp üzülüyormuş. Bu baloyu, oğlu beğeneceği bir genç kız bulabilir umuduyla düzenlemişti. Her yere haber salmış, ülkedeki tüm gençleri davet etmişti. Ama İşte oğlu yine hiçbirini beğenmemişti.
Kral üzülerek bunları  düşünürken  borular çalmaya başladı.Bu yeni bir genç kızın geldiği haberini veriyordu. Yüksek merdivenlerde Sindirella göründü. Kral,prens ve balodaki herkes yeni gelen genç kıza baktılar. Külkedisi utanarak mahcup bir şekilde salona doğru ilerliyordu. Prens onu görür görmez yerinden fırladı ve Külkedisine doğru nerdeyse koşarcasına gitti. Kral oğlunun bu halini görünce çok şaşırdı ve çok mutlu oldu. Kendi kendine “Tanrıya şükürler olsun.Nihayet bir genç kızı beğendi “ dedi.
Prens , Külkedisinin elinden tutarak salonun ortasına kadar ona eşlik etti ve onu dansa davet etti. Bütün gece birlikte dans ettiler.Prens  Külkedisinden başka kimseyle ilgilenmiyordu.Hatta onun yanından ayrılmasını hiç istemiyordu. Ne var ki saatler ilerlemişti. Külkedisi bir ara, saate baktığında, saatin 12 olmak üzere olduğunu gördü. Telaşla “Gitmek zorundayım Prensim“ diyerek koşmaya başladı.  Saraydan çıktı,sarayın merdivenlerinden inerken ayakkabısının biri ayağında çıktı. Ancak geriye dönecek zamanı yoktu. Hemen arabaya bindi ve hızla oradan ayrıldılar. Prens de atına binerek arkalarından gitmeye başladı. Yolun yarısında saat 12 oldu ve araba kabağa, atlar yeniden minik farelere dönüştü.  Külkedisi,  yolun kenarına düştü. Prensin geldiğini görünce saklandı. Arka yollardan evine döndü. Elbisesini ve tek kalan ayakkabısını çıkarıp tavan arasındaki sandığa sakladı. Prens uzun bir süre gittikten sonra,  onu bulamayacağını anlayarak, saraya döndü. Sarayın merdivenlerinden çıkarken külkedisinin ayakkabısının tekini buldu. Çok üzgün bir şekilde kral babasının yanına gitti. Olanları anlattı ve sadece Külkedisiyle evlenmek istediğini,  bu yüzden onu bulmaları gerektiğini söyledi.
PRENS KÜLKEDİSİ SİNDİRELLA’YI ARIYOR
Kral , ülkenin her yerine haber saldı Külkedisi Sindiralla’yı bulmaları için fakat bir türlü  onu bulamıyorlardı. Bu kez kral askerlerini görevlendirdi. Onlara “Ülkedeki bütün evleri tek, tek dolaşarak tüm genç kızlara, ellerindeki tek ayakkabıyı giydirmelerini ve ayağına uyanları saraya getirmelerini” emretti. Askerler tarafından evler birer, birer ziyaret ediliyor ve her genç kıza, ayakkabı  denettiriliyordu. Sonunda günlerden bir gün, Külkedisinin yaşadığı çiftliğe de geldiler. Üvey annesi kapılarda karşıladı askerleri.İki genç kızı olduğunu söyledi ve hemen kızlarını çağırdı.Kızlar dakikalarca ayaklarını ayakkabıya sokmaya çalıştılar.Kimse ayakkabının sihirli olduğunu bilmiyordu. Güzel peri,  o camdan ayakkabıları, sadece Külkedisi için yapmıştı. Külkedisi dışında hiçbir genç kız o ayakkabıyı giyemezdi. Başka genç kız var mı diye sordu askerler.Yok dedi üvey annesi.Tam askerler gitmek üzereyken mutfaktan şarkı söyleyen bir kızın sesini duydular.
Askerlerin Lideri ”Şarkı söyleyen kim” diye sordu.
Üvey anne ”O bizim hizmetçimiz,  zaten baloya da gitmedi bu nedenle ayakkabıyı denemesine gerek yok” dedi.
Askerlerin Lideri çok kızdı ve “ Derhal o genç kızı buraya getirin ..Kral ülkedeki tüm genç kızların bu ayakkabıyı denemesini istedi“ dedi.
Askerler hemen Külkedisini  mutfaktan alıp getirdiler  ve ayakkabıyı denemesini istediler.
Külkedisi “Bana beş dakika izin verin Lütfen“ dedi. Koşarak çatı katına çıktı ve balo gecesi giydiği elbiseyi giydi. Onda kalan tek ayakkabıyı da giyerek aşağıya indi. Orada bulunan herkesin şaşkın bakışları arasında şimdi deneyebilirim ayakkabıyı dedi ve  ayakkabıyı giydi. Askerlerin Lideri önünde eğilerek ”Sayın prensesim sizi saraya götürmek zorundayım” dedi.
SİNDİRELLA SARAYA GİDİYOR
Tüm bu olanlar karşısında şaşkına dönen Sindirella’nın üvey annesi ve üvey kardeşleri bir yandan prensin kendilerini seçmememiş olmalarına üzülürken bir yandan da Sindirella’nın başına gelenleri kıskançlıkla seyrediyorlarmış. Sindirella’ya bugüne kadar yaptıkları şeyler yüzünden bir daha hiç saraya gidemeyebilirler diye üzülmeye başlamışlar.
Külkedisi ” Elbette sizinle geleceğim ancak ailemin de benimle gelmesini istiyorum” dedi. Sonra üvey annesi ve üvey kardeşlerine dönerek “ Sizler bana, çok kötü davrandınız, çiftlik benim olmasına rağmen, bütün işleri bana yaptırdınız ve kendinize hizmet ettirdiniz. İş yapmak ve çalışmak güzeldir ve bana asla zor gelmedi. Ben sizler için üzüldüm çünkü çok tembel , bencil ve kötü yüreklisiniz. En kötüsü de insanları kullanmanız.Bundan sonra değişeceğinize söz verirseniz benimle saraya gelebilirsiniz” dedi.Her üçü de özür dileyerek söz verdiler iyi bir insan olacaklarına. Hep birlikte arabalara binerek saraya doğru,  yola çıktılar.
Askerlerden biri atıyla, onlardan önce saraya ulaşmış ve müjdeyi vermişti.  Kral, kraliçe ve prens sarayın önüne çıkmış onları bekliyorlardı. Prens arabaların geldiğini görünce bahçeye doğru koştu ve Külkedisini karşıladı. Sevinç ve mutluluklar kucaklaştılar. Kral hemen düğün hazırlıklarına başlanması emrini verdi. Kırk gün kırk gece düğün yapıldı. Çok ama çok mutlu oldular.
Külkedisi Sindirella'nın Masalı
0 notes
jakokusu · 4 years
Text
jako papağanların üremesi
Jako papağan üremesi nasıl olur ?
Jako papağanların son derece zeki ve sempatik oldukları nedeni ile insanlar tarafından sevilen evcil hayvanlardan sayılırlar. Ama jako papağanların üremesi ile kendiniz için para kazanabilirsiniz, çünkü bu kuşların eğlenceli olmaları ve konuşma yeteneği yüksek fiyatlara satılmasına neden olmaktadır. Bu yazımızda jako papağanların evde nasıl üremesi yapıldığına dair size bilgi vereceğiz.
Tumblr media
Jako papağanların üremesi için başka bir alan veya dairenin olmasına gerek yoktur ve kolayca evinizde bile bu işi yapabilirsiniz. Herşeyden önce sağlıklı bir papağan çifti bulmanız lazım ve bu papağanların sağlıklı olmasına dikkat ediniz. Papağanlar için uygun bir kafes ve yuva olması önemlidir, çünkü eğer kafes küçük olursa papağanların psikolojik hastalığa kapılmasına neden olur ve genel olarak tüy yolma şeklinde ortaya çıkar bu yüzden kafesin boyutu uygun olmalıdır.
Jako papağanlar için yuva genel olarak çizme şeklinde olmalıdır ve anne papağan yuva girişine en uzak kısımda kuluçkaya yatar.
Jako papağan üremesi için bazı koşullar ise önemli olmaktadır. Ebeveyn papağanlar için doğru yem, ve kuluçkaya yatması için için uygun bir alan ve yeterli aydınlatma ve en önemlisi odada havalandırma olması çok önemli olmaktadır. Jako papağanların üremesinin başarılı olması için gereken koşulların temin edilmesi gerekir.
Jako papağanların çiftleşmesi :
Jako papağanların başarılı çiftleşmesi için az önce söylediğim gibi sağlıklı bir çift almanız lazım aldığınız erkek ve dişi jakolar genç ve sağlıklı olması önemlidir. Eğer jako papağanların cinsiyetini bilmiyorsanız ve erkek ve dişilerin farkları konusunda bilginiz yoksa PCR cihazı yardımı ile cinsiyetini belirleyebilirsiniz.
Profesyonel yetiştiriciler zaten bir bakışta papağanın erkek veya dişi olduğunu anlıyorlar, eğer çok sayıda jako papağanınız varsa onları büyük bir kafese bırakın, böylece kendileri istedikleri eşi seçerler ve eğer az sayıda aldıysanız, sadece çiftleşmek için bir kafese bırakabilirsiniz.
Jako papağanlar sosyal hayatı severler ve doğal hayatlarında bile toplumlar halinde yaşarlar, bu yüzden bazı kuşlar gibi kendi türlerinden olan birine zarar vermezler.
Erkek ve dişi papağan eğer birbirleri ile çiftleşmeye meyilli olursalar farklı davranışlar yaparlar ve eğer anormal davranışları fark ederseniz ikisini bir kafese bırakmanız gerekir. Dikkat edin kafesin boyutu en az 1*1 metre olması ve yükseklik ise 1 metre olması gerekir.
Jako papağanlar için kafes ve yuva seçimi :
Jako papağanların çiftleşmesi için kafesin yeteri kadar büyük olmasının yanı sıra gürültü ve git gelden uzak olmalıdır. Ve kafes içinde yerleştırdığınız yuva ( L ) şeklinde olmalıdır. Yanı kısacası papağanların kafesleri kendilerini güvende hissedecekleri bir ortamda ve alanda olması başarılı bir çiftleşme yapmalarına olanak sağlayacaktır.
Dişi papağan çiftleşmeden sonra 2 ila 5 adet yumurta yapabilir. Jako papağanların çiftleşmesi zor değildir ve eğer koşullar müsait olursa genel olarak başarılı çiftleşmeler yaparlar. Jako papağanlarda dikkat etmeniz gereken diğer konu oda sıcaklığı olmaktadır, jakolar sıcak bölgelere ait hayvanlar oldukları için 30 dereceye kadar sıcaklığı severler ve çiftleşmeleri için en uygun sıcaklık 20 ila 24 derece olmaktadır. Eğer daha düşük olursa onlar için zararlı olabilir.
Jako papağanların yemi çiftleşme döneminde diğer günlerden daha kaliteli ve güçlü olmalıdır ve jako papağanların vücutları için gereken besin değerleri ve mineralleri içeren yemlerin verilmesi gerekir.
Jako papağan üremesi için kuluçka makinesi :
Jako papağan üremesi için kullanmak istediğiniz kuluçka makinesi kaliteli ve güvenilir bir marka olması önemli olmaktadır, jako papağan yumurtaları pahalı bir yumurta olması için yumurtalardan tam çıkım alması önemli olmaktadır.
Jako papağan yumurtalarını kuluçka makinesine yerleştirmeden önce kuluçka makinesini 24 saat boyunca boş olarak çalıştırmanız gerekir, böylece kuluçka makinesi yumurtalar için gereken koşulları temin eder ve eğer makine çalışmasında bir sorun olursa fark edebilirsiniz.
Jako papağanların kuluçka dönemi 24 ile 28 gün arasında olmaktadır ve gelişim için ısı ve nem ayarları önemli olmaktadır.
Jako papağan kuluçkası için gereken ısı ve nem değerleri :
Jako papağan yumurtasının gelişimi için gereken ısı değeri 37,2 ila 37,5 olmaktadır ve nem oranı ise en az 38 ve en fazla %52 olmaktadır. Eğer jako papağan yumurtası boyutu normalinden daha büyükse 38 ile 45 arası nem oranı ve eğer küçük ise 46 ile %52 arası nem oranı gerekmektedir.
Jako papağan yumurtası gelişimi için önemli faktörlerden birisi yumurtaların çevrilmesi olmaktadır ve jako papağan yumurtası gelişim döneminde en az 4 ila 8 tur dönmesi gerekir ve son 3 yada 4 gün ise çevirme işlemi tamamen durması gerekir, çünkü son 3 gün çıkım dönemi olmaktadır ve yavruların yumurtadan çıkma zamanı olmaktadır.
Jako papağanların çiftleşme mevsimi :
Jako papağanlar genel olarak kışın son aylarında ve ilkbaharda çiftleşirler, ama kuluçka makinesi kullanarak istediğiniz zaman kuluçka yapabilirsiniz. Jako papağanlar yılda 2 kere yumurta yaparlar, düşük sayıda yumurta yapımı jako papağanlarda yavruların bakımı ve beslemesi zor olduğu için az sayıda yumurta yaparlar. Çünkü anne papağan fazlasıyla yorulabilir ve gücünü kaybeder.
Sonsöz :
Bu yazımızda jako papağanlar hakkında ve afrika gri papağanların üremesi hakkında sizin için bilgi vermeye çalıştık ve umarız faydalı olmuştur. Jako papağanların zeki oldukları ve ne kadar akıllı oldukları herkese için malumdur, eğer jako papağanların davranışları ve hatta jako papağan beden dili hakkında bilgi almak isterseniz altın kuluçka web sitesinde blog bölümünü ziyaret etmenizi tavsiye ederim.
0 notes
farkvar6768-blog · 4 years
Text
Pandemi sonrası hayvanlarda yalnızlık kaygısı olacak
Tumblr media
Gökçe KARAKÖSE, Ömer HASAR / İSTANBUL, (DHA)- Dünyayı etkileri altına alan koronavirüs hayvanların da psikolojisini etkiledi. Veteriner Psikolog Prof. Dr. Tamer Dodurka, “Evcil hayvanlar sahipleriyle şu an çok mutlular. Tekrar eski günlere dönüldüğünde çoğu hayvanda yalnızlık kaygısı hastalığı göreceğiz” dedi. Hızlı bir şekilde dünya geneline yayılarak küresel salgın durumuna dönüşen koronavirüs insanların bulunduğu kadar hayvanların da psikolojisini etkiliyor. Sokakların sessizliği, hayvanat bahçelerinin geçici vakit ziyaretçilere kapatılmasının hayvanlar üzerindeki etkileri ile ilgili konuşan Veteriner Psikolog Prof. Dr. Tamer Dodurka, pandemi bitiminde bilhassa evcil hayvanların yüzde 50’sinden çoksında yalnızlık kaygısı görüleceğini ifade etti. Hayvanlarda meydana çıkabilecek bu psikolojik rahatsızlığın tedavi edilebileceğini bildiren Prof. Dr. Dodurka, “Korkuyla hayvanlardan uzak kalıp, onları sokağa atıp kendimizi hayvan sevgisinden mahrum etmeyelim. Hayvanlardan Covid-19 nedeniyle çekinmemize şu an amacıyla lüzum yok. Hayvanlara dokunduktan sonra ellerimizi yıkamak yeterli olacaktır” diye konuştu.
HAYVANAT BAHÇESİNDEKİ CANLILARIN STRESİ BİTTİ
Hayvanat bahçelerinde yaşam sürdüren canlıların fazlasınun insanla rastgele bir diyaloğu, bağlantısı ve sosyalliği olmadığını bunun da doğalarında bulunmadığını anımsatan İstanbul Rumeli Üniversitesi Rektörü Veteriner İç Hastalıklar ve Psikoloji Eksperi Prof. Dr. Tamer Dodurka, “Hayvanat bahçesindeki fazlası canlı bu dönemde rahat etti diyebiliriz. Hatta Hong Kong’ta 10 yıldır çiftleşmeyen pandalar pandemiden sonra çiftleşmeye başladılar. Çünkü gerilimleri kalktı. İnsanların zenginliği oradaki vahşi hayvanlar amacıyla bir gerilim faktörüdür. Yine de birtakım hayvanlar bilhassa şempanzeler başta olmak üzere eğlenceyi ve oyunu seven ve daha sosyal hayvanlar. Vahşi olmalarına karşın onlar insanların gelmelerinden bir nebze mutlu olabilirler. Çünkü sıkıntıları gider ve eğlenirler. Bunun dışındaki fazlası tür insanların gelmelerinden esasen çok mutlu değillerdi” ifadelerini kullandı. ETKİSİ ZAMANLA GÖRÜLECEK Bu canlıların gene insan görmeye başladıklarında gene gerilimli günler başlayacağı amacıyla gene aynı şekilde çiftleşmelerinin etkilenebileceğini dile getiren Prof. Dr. Dodurka, “Hayvanların çiftleşmesi mühim bir rahatlık ve sevinç belirtisidir. Çünkü gerilim bulunduğu vakit hayvanların ilk başta çiftleşmeleri engellenir ve bu tabiatta da böyledir. Pandemiden sonra insan hareketleri, gürültü, etraf kirliliği, fabrika dumanları, inşaatlar azaldığı amacıyla tabiattaki hayvanlar da rahat etti. Bunlar insan olmadığı amacıyla hem daha basit yiyecek aramaya başladılar hem de onlarda da gene çiftleşmeler arttı. Bunun da etkilerini vakit amacıylade göreceğiz diye düşünüyorum” dedi.
EV HAYVANLARI ÇOK MUTLU
Evcil hayvanların sahipli ve sahipsiz olarak ayrılması lüzumtiğine ilgi çeken Prof. Dr. Dodurka, “Sahipsiz hayvanlar bilhassa sokak köpekleri, bize yakın olan kuşlar, martılar pandemiden olumsuz etkilendi. Lokantalar, iş yerlerinin kapanması bunların atıklarıyla beslenen hayvanları etkiledi. Ev hayvanları belki biraz daha mutlu olabilirler zira sahipleri evden çıkamıyor ve onlarla beraberler. Şu an onlar çok mutlular” diye konuştu. YÜZDE 50’DEN FAZLASINDA YALNIZLIK KAYGISI GÖRÜLECEK Tekrar eski günlere dönüldüğünde, sahipleri doğrultusundan evde yalnız bırakılan hayvanların yüzde 50’sinden çoksında yalnızlık kaygısı görüleceğini altını çizen Prof. Dr. Dodurka, sözlerine şu şekilde devam etti: “Köpekler sahiplerine alışınca ve aniden yalnız bırakılınca bu hastalık gelişiyor. Bu da psikolojik bir rahatsızlık bunun amacıyla de tedavi lüzumebiliyor. Bunu önlemenin bir yolu var. Bu canlıları aniden bire yalnız bırakmak yerine belli Aralıklarla yalnız bırakıp, bu vakitı uzatırsak daha basit adapte olabilirler. Bu hastalık köpeklerde daha çok gözüküyor. Kediler de daha nadirdir. Kediler de sosyal hayvan ama köpekler insana daha bağlı, daha kolektif yaşam sürdüren bir hayvan bulunduğu amacıyla doğasında yalnızlık yok. Bu amaçla köpekler daha çok etkileniyorlar.” Read the full article
0 notes
baknedio · 4 years
Text
Pandemi sonrası hayvanlarda yalnızlık kaygısı olacak
29 Nisan 2020, Çarşamba 11:41
İstanbul
Tumblr media
Gökçe KARAKÖSE, Ömer HASAR / İSTANBUL, (DHA)- Dünyayı etkisi altına alan koronavirüs hayvanların da psikolojisini etkiledi. Veteriner Psikolog Prof. Dr. Tamer Dodurka, “Evcil hayvanlar sahipleriyle şu an çok mutlular. Tekrar eski günlere dönüldüğünde birçok hayvanda  yalnızlık kaygısı hastalığı göreceğiz” dedi.
Hızlı bir şekilde dünya geneline yayılarak küresel salgın haline dönüşen koronavirüs insanların olduğu kadar hayvanların da psikolojisini etkiliyor. Sokakların sessizliği, hayvanat bahçelerinin geçici süre ziyaretçilere kapatılmasının hayvanlar üzerindeki etkisi hakkında konuşan Veteriner Psikolog Prof. Dr. Tamer Dodurka, pandemi bitiminde özellikle evcil hayvanların yüzde 50’sinden fazlasında yalnızlık kaygısı görüleceğini ifade etti. Hayvanlarda ortaya çıkabilecek bu psikolojik rahatsızlığın tedavi edilebileceğini belirten Prof. Dr. Dodurka, “Korkuyla hayvanlardan uzak kalıp, onları sokağa atıp kendimizi hayvan sevgisinden mahrum etmeyelim. Hayvanlardan Covid-19 nedeniyle çekinmemize şu an için gerek yok. Hayvanlara dokunduktan sonra ellerimizi yıkamak yeterli olacaktır” diye konuştu.
HAYVANAT BAHÇESİNDEKİ CANLILARIN STRESİ BİTTİ
Hayvanat bahçelerinde yaşayan canlıların çoğunun insanla herhangi bir diyaloğu, bağlantısı ve sosyalliği olmadığını bunun da doğalarında bulunmadığını hatırlatan İstanbul Rumeli Üniversitesi Rektörü Veteriner İç Hastalıklar ve Psikoloji Uzmanı Prof. Dr. Tamer Dodurka, “Hayvanat bahçesindeki çoğu canlı bu dönemde rahat etti diyebiliriz. Hatta Hong Kong’ta 10 senedir çiftleşmeyen pandalar pandemiden sonra çiftleşmeye başladılar. Çünkü stresleri kalktı. İnsanların varlığı oradaki vahşi hayvanlar için bir stres faktörüdür. Yine de bazı hayvanlar özellikle şempanzeler başta olmak üzere eğlenceyi ve oyunu seven ve daha sosyal hayvanlar. Vahşi olmalarına rağmen onlar insanların gelmelerinden bir nebze mutlu olabilirler. Çünkü sıkıntıları gider ve eğlenirler. Bunun dışındaki çoğu tür insanların gelmelerinden zaten çok mutlu değillerdi” ifadelerini kullandı.
ETKİSİ ZAMANLA GÖRÜLECEK
Bu canlıların tekrar insan görmeye başladıklarında yine stresli günler başlayacağı için yine aynı şekilde çiftleşmelerinin etkilenebileceğini söyleyen Prof. Dr. Dodurka, “Hayvanların çiftleşmesi önemli bir rahatlık ve mutluluk belirtisidir. Çünkü stres olduğu zaman hayvanların ilk başta çiftleşmeleri engellenir ve bu doğada da böyledir. Pandemiden sonra insan hareketleri, gürültü, çevre kirliliği, fabrika dumanları, inşaatlar azaldığı için doğadaki hayvanlar da rahat etti. Bunlar insan olmadığı için hem daha kolay yiyecek aramaya başladılar hem de onlarda da yine çiftleşmeler arttı. Bunun da etkisini zamanla göreceğiz diye düşünüyorum” dedi.
EV HAYVANLARI ÇOK MUTLU
Evcil hayvanların sahipli ve sahipsiz olarak ayrılması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Dodurka, “Sahipsiz hayvanlar özellikle sokak köpekleri, bize yakın olan kuşlar, martılar pandemiden olumsuz etkilendi. Lokantalar, iş yerlerinin kapanması bunların atıklarıyla beslenen hayvanları etkiledi. Ev hayvanları belki biraz daha mutlu olabilirler çünkü sahipleri evden çıkamıyor ve onlarla beraberler. Şu an onlar çok mutlular” diye konuştu.
YÜZDE 50’DEN FAZLASINDA YALNIZLIK KAYGISI GÖRÜLECEK
Tekrar eski günlere dönüldüğünde, sahipleri tarafından evde yalnız bırakılan hayvanların yüzde 50’sinden fazlasında yalnızlık kaygısı görüleceğini vurgulayan Prof. Dr. Dodurka, sözlerine şöyle devam etti:
“Köpekler sahiplerine alışınca ve birden yalnız bırakılınca bu hastalık gelişiyor. Bu da psikolojik bir rahatsızlık bunun için de tedavi gerekebiliyor. Bunu önlemenin bir yolu var. Bu canlıları birden bire yalnız bırakmak yerine belli aralıklarla yalnız bırakıp, bu süreyi uzatırsak daha kolay adapte olabilirler. Bu hastalık köpeklerde daha çok gözüküyor. Kediler de daha nadirdir. Kediler de sosyal hayvan ama köpekler insana daha bağlı, daha kolektif yaşayan bir hayvan olduğu için doğasında yalnızlık yok. Bu nedenle köpekler daha fazla etkileniyorlar.”
  Kaynak: DHA
Bu Yazı Pandemi sonrası hayvanlarda yalnızlık kaygısı olacak adresinde ilk olarak yayınlanmıştır. BakNeDio.Com.
source https://baknedio.com/pandemi-sonrasi-hayvanlarda-yalnizlik-kaygisi-olacak/
0 notes
tr-hypnosismic · 5 years
Text
Fling Posse | Stella
Tumblr media
Gentaro:
Yıldızlar bilinmeyene doğru kayıyor.
Sanki çekilmiş gibi, gecenin kıyısını izliyor.
Bir kral, yanmış kılıcın gezegeninde,
Bir haydut, yıldız üstüne; sağında kuvars ve solunda kum,
Ve bir bilim adamı, parlamayı unutmuş bir yıldızın üstünde.
Hepsi şans eseri aynı kayan yıldıza baktılar.
Hikayelerinin parçalarıyla dolu bir gemi,
Parıldayan yıldızların arasında dolandı ve uzaklara doğru uçtu.
Dice:
Ülkenin geri kalanı yok edildi.
Savaşın yenilgisiyle ardında bıraktığı kül ve duman.
Halk, mucizenin trajedisinin ortaya çıktığını söyledi.
Kendini kınamasına ve pişmanlığına rağmen yıldızların partıltısının izlediği bir kaçak,
Siyah-beyaz bir pencerenin öteki tarafında netliğini kaybeden bir taht.
İdeallere yapışmak ölümcül bir zehir midir?
Eğer öyleyse, kalabalığa oynamak gibi.
Bir filika yükseliyor, bilinmeyen bir gezegene doğru ilerliyor, venez m’aider.[1]
Hayatta kalmamın nedenini düşün ve yeniden inşa edebileceğim günü hayal et.
Oynanan bir dörtlük,
Kayan yıldıza ulaşmak için.
Başlangıçların bağlandığı evren…
Bizi bağlayan, sonu akılda kalıcı bir gelecek.
Sarsılmayan bir yıldız, derinlerde.
Ve tekrar tekrar,
Yörünge boyunca adım atın.
Ebedi reenkarnasyon.
Gerçek bir kayan yıldız.
“Stella by Starlight” boyunca dans,
Yörünge daha bozuk, aydınlık.
Gentaro:
Bu gece buraya garip bir şekilde şık bir ziyaretçi düştü.
Buraya düştüğüne göre şansını kaybetmiş olmalısın.
Eski bir kral ya da bir hırsız olabilirsin.
Başımı uzayda dans ettirmek isterdim.
Dünya sadist rahiplerin yarattığı içinden çıkılmaz bilmece.
Tarih sebepsiz yere hipnotize edildi. [2]
Ah, boğazımda sürünen bu can sıkıntısını öldürmek istiyorum.
Beni de yanına al, kurtarıcı aziz.
Oynanan bir dörtlük,
Kayan yıldıza ulaşmak için.
Başlangıçların bağlandığı evren…
Bizi bağlayan, sonu akılda kalıcı bir gelecek.
Sarsılmayan bir yıldız, derinlerde.
Ve tekrar tekrar,
Yörünge boyunca adım atın.
Ebedi reenkarnasyon.
Gerçek bir kayan yıldız.
“Stella by Starlight” boyunca dans,
Yörünge daha bozuk, aydınlık.
Ramuda:
Bu, çok uzaklardan gelen birçok zorluğun hikayesi.
Burası buzla kaplı, ve yaşayan tek şey benim.
Araştırmama devam etmek için kendimi hayattan, insanlardan ayırdım. [3]
Bir aşk mektubunun kağıt artıkları gibi, ancak alıcı unutulalı çok oldu.
Bir labirentin sonunda kalan malzeme gibi,[4]
Sonsuza dek açan beyaz bir kamelya gibi, [5]
Gerçeğin önünde, ahlak çığlıkları benim zincirlerim olur.
Arayışım uğruna yaşlanmayı durdurdum.
Arzuladığım hayatın bir parçası için, ama hepsi bir hayaldi.
Âşk kırık bir hayat parçası, her şey bir günün rüyası.
Zaten çoktan geç kaldım, gece ağıtı.
Yıldızlararası gürültü,
Geceleyin yükselsin gökyüzü.
Gökyüzünün kolajı gibi, yıldız ışığı, yıldız ışığı.
Ramuda: Neden benim hakkımda endişeleniyorsun?
Dice: Bize benziyormuşsun gibi hissettim.
Gentaro: “Kuş tüyü kuşlar” gibi bir şey mi? [6]
Dice: Şey...
Ramuda: Bu aptalca.
Dice: Bir dilek tarafından hapsolmuşsun.
Ramuda: Bunu nasıl anlıyorsunuz?
Gentaro: Bakarak anlayabiliyorum, bir şeyler kaybetmiş gibisin,
Gentaro, Dice: Camdan bir boncuk gibi.
Ramuda: Yapabilseydim, bir gün memleketimi görmek isterdim.
Dice: O zaman anlaştık.
Ramuda: Orada olup olmadığını bile bilmiyorum.
Gentaro: Eğer burada kalırsan, hiçbir şey değişmeyecek.
Dice: O zaman, bu boş geminin nerede biteceği hakkında…
Dice ve Gentaro: Neden bahis yapmıyoruz?
Evren kapanıyor.
Karanlıkta örtünüyor.
Yıldızdan dökülen loş bir ışık,
Aydınlatan gizemli bir bağlantı.
Sadece ikinci bir şans dileyen bir kalp.
Ama sadece bu mesaj ulaşıyor.
Isı alevden yanar ve kanatlar kozadan ortaya çıkar.
İleriye dönük durun,
Bir sonraki adımınızda duraklasanız bile hata yapmayın.
İleriye dönük durun,
Bir gün, hata olsalar bile içten bakışlarla hey şeye değer verelim.
Mümkün olduğunca uzaklaş.
Geriye baktığınızda, gölgenizin size yetişmesine izin vermeyin.
İleriye dönük durun,
Şafağın sonunda soracağım,
Bu, başarısızlıkları uçmak için kullanmanın hikayesi.
Oynanan bir dörtlük,
Kayan yıldıza ulaşmak için.
Başlangıçların bağlandığı evren…
Bizi bağlayan, sonu akılda kalıcı bir gelecek.
Sarsılmayan bir yıldız, derinlerde.
Ve tekrar tekrar,
Yörünge boyunca adım atın.
Ebedi reenkarnasyon.
Gerçek bir kayan yıldız.
“Stella by Starlight” boyunca dans,
Yörünge daha bozuk, aydınlık.
[1] “Venez m'aider” Fransızca “gel ve yardım et” demek. Aynı zamanda “mayday” tehlike sinyali anlamına da sâhip.
[2] Nüans, insanların finansal veya sosyal statülerinde sıkışıp kalmaları, daha aydınlık olmalarıdır. “Ve servet farkı ile öl”.
[3] “İnsanların yolu”, ancak bu anlam ahlakın önderlik ettiği bir yaşam anlamına geliyor.
[4]Labirentteki materyal -> bir oyunda olduğu gibi, onu bulmak için yolculuk yapmalısın;
[5]Sonsuza dek çiçek açan beyaz bir camelia -> belli bir “bilimsel” arayış, Ramuda'nın “yaşlanmayı durdurduğu” anlamına gelir.
[6] “Aynı delikten porsuklar”, aynı türden insanlar için bir deyim, ancak Gentaro kendi hakkında söylediğinden beri, kendinden mahrum bırakan bir şekilde kullanıyor.
0 notes
gazetefisilti · 5 years
Text
Işık kirliliği
Tumblr media
Elbette metropol İstanbul’da kirlilik çeşidi çok hem de pek çok. Başta o çirkin beton yığınları ile görüntü kirliliği, yüzen pet şişelerle deniz kirliliği, özellikle artan araç sayısına paralel olarak egzoz gazları sayesinde hava kirliliği, gürültü kirliliği, toprak ve su kirliliği, izmarit kirliliği say da say ! Ben, bu kez belki de çok sık duymadığınız başka bir kirlilikten bahsedeceğim. “ışık kirliliği”. Işık kirliliği nedir ? Işık kirliliği yanlış yerde yanlış miktarda ve yanlış zamanda ışığın kullanılmasıdır. Işık kirliliği çoğunlukla dış aydınlatmanın bir yan etkisi olarak da tanımlanabilir. Işık kirliliğini azaltmak için aydınlatılması zorunlu bölgelerin sadece aydınlatılması gereken zaman diliminde amaca uygun düzeyde aydınlatılması “gerekir.” Böylece lüzumsuz enerji tüketimi de önlenir. Işık kirliliği sadece insanlar için değil diğer canlılar için de önemli bir sorundur. Örneğin, göçmen kuşlar için ciddi bir tehlikedir. Geceleri yıldızlardan faydalanarak yollarını bulan kuşlar, değişen şehir ışıklarının etkisinde kalarak yollarını kolayca kaybederler. Bu şekilde meydana gelen kuş ölümleri ciddi boyutlardadır. Deniz kaplumbağalarının da ışık kirliliğinden olumsuz etkilendikleri bildiğimiz bir gerçektir. Sahilde yumurtalarından çıkan minik kaplumbağalar, geceleri kara ile deniz arasındaki aydınlık farkından faydalanarak denize ulaşmaya çabalamaktadır. Sahile yakın yerleşim yerlerindeki insanların süs amaçlı rengarenk ışıkları kaplumbağaları deniz yerine tam ters istikamette yönlendirmekte ve sayıları iyice azalmış olan bu masum hayvancıkların ölümlerine neden olmaktadır. Ayrıca ışık kirliliği uzay araştırmalarını da olumsuz etkilemektedir. Geceleyin yaşadığımız ortamları, daha iyi görmek daha kolay çalışmak ve kendimizi daha güvende hissetmek için “aydınlatıyoruz.” Bazen de “reklam” veya “dikkat çekmek” adına ihtiyaç dışı bir aydınlatma söz konusu oluyor. Işık kirliliği gençlerin gökyüzünü incelemek gibi bir doğal bir zevkten mahrum kalmasına da neden olmaktadır. Artık neredeyse İstanbul’da “yıldız gözlemi” yapmak mümkün değildir. Işık kirliliğinin nedenlerini şu şekilde özetleyebiliriz. • Park, bahçe ve spor alanlarının gereksiz aydınlatılması • Turistik tesislerin, binalarının dış cephe aydınlatmaları • Reklam panoları • Güvenlik amacıyla yapılan özel aydınlatma • Evlerden ve binalardan taşan ışıklar Işık kirliliği sadece amatör ve profesyonel astronomi için değil çevreyi korumak ve savurganlık adına da ciddi bir tehdittir. Aydınlatmanın tasarımı ve tesisatı tüm koşullar göz önünde bulundurularak ışık kirliliğine yol açmayacak şekilde gerçekleşmelidir. Dış aydınlatmanın özenli yapılması ile ışık kirliliğinin önüne geçilebilinir. İlgili bakanlıkların yayınlayacağı bir genelge ile yanlış uygulamaları yasal olarak engellemelidir. Işık ve ses gösterisi ve buna paralel olarak daha fazla tüketim hırsı özellikle ABD’nin “gösteriş” ve en büyük olma merakı ile dünyada hızla yayıldı. Kendimize daha renkli dünyalar yaratmak adına yaşadığımız dünyadaki diğer canlıları ve her saniyede bir canlının açlıktan öldüğü yoksul çocukları hiç ama hiç düşünmedik. Daha fazla ışık, daha fazla reklam, daha fazla tüketim daha fazla gösteriş ve sonuçta "tüketirken, tükeniyoruz" Read the full article
0 notes
mucahitbasarir · 5 years
Photo
Tumblr media
... Bir Düş Gördüm Bugün -Yaman Karaca- Bir düş gördüm bugün  Çok garipti insanlar yan yana hatta can canaydı Kimsenin derdi kimsenin kuyusu değildi Bir düş gördüm çok tuhaftı Bülbüller daldan dala geziyor İnsanların yüreklerini şenlendiriyordu  kuşlar kelebekler kadınların saçlarına konuyor Yüreklerin güzelliği yüzlerine yansıyordu Yıldızlar gibi masum parlıyordu gözleri Bir düş gördüm bugün kim yere düşse herkes  oraya ona doğru koşuyordu Düşümde kimse yalan konuşmuyor  Ağlayanlar o kadar içten ağlıyorduki  Göz yaşları nurlar gibiydi  Çocuklar olabildiğine mutluydu  Kimseden korkuları da yoktu Sofralar dertler yalansız çıkarsız paylaşılıyordu. Bir düş gördüm herkesin gayesi yaşamaktı Kimsenin derdi kimseden üstün olmak değildi  Bu yüzden ne kavga ne gürültü vardı  Ve bu yüzden yer gök bir başka güzeldi Düşümde kullar o kadar içten dualar ediyorduki Göklerden ansızın bereket rahmetler yağıyordu Denizlerin sesi öyle duygusal Toprağın rengi öyle masum İnsanların dudaklarından dökülen dualar  O kadar güzeldiki ağlayasın gelirdi Bir düş gördüm bugün  Zalimlerden eser yoktu Aşklar yalan aşıklar düzenbaz değildi  Seven gerçekten seviyor bırakmıyordu İhanet yoktu seven sevdiğine kıyamıyordu Düşümde bu dünyadan bir zerre bile yoktu Kimse adalet peşinde değildi  Herkes huzurlu ve mutluydu Bir düş gördüm işte ardından uyandım  Etrafıma baktığımda cehennemdeyim sandım. https://www.instagram.com/p/BvhSl48hQCyu61Whtuxgj4t4X23WUIBrDyoZ4k0/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1jr54pnyfkceg
0 notes