°Herkes kendi mezhebine dair bir ilmihal kitâbından oruç bahsini baştan sona okuyacak. Bu kesinlikle ramazana bırakılmamalı. (Ömer Nasuhi bilmen tavsiyemizdir)
° Sosyal medya azaltılmalı. Uyku düzeni sağlanmalı vb hususlar.
° Bütün ibadetler kadir gecesine bırakılmamalı. Her gece kadir gecesi bilinmeli. Bayram temizliği uğruna son günler heba edilmemeli. (Son on gün miktar arttırılabilir.)
°Ramazana dair çizelge/planlar hazırlanacak. Okunacak kitaplar,hatimler, zikirler ve yapılacak ibadetler belirlenecek.
-Ramazanda neler yapılabilir:
📌1) Ramazan Kurân Ayıdır!
- kuran okumayı bilmeyenler elifbaya başlamalı. Camiilerden, kuran bilenlerden, YouTube derslerinden yardım alınmalı.
-kuran okumayı bilip tecvid ve yüzüne okuması eksik olanlar, tecvid eğitimi almalıdır. Yüzüne ise bol bol okuyup geliştirilmelidir. (Yardım alınacak yerler ilk maddeyle aynı)
-yüzüne güzel kurân okuyanlar okuyabilecekleri kadar kuran okumalı. Mukabelelere katılmalı. Not: mukabele ramazan ayında yapılır erken veya geç olmaz.
📌2) Kurânı anlamaya odaklan!
-Kurânın muhtevasına her müslümanın hakim olması gerekir. Kuranı tanımaya dair gayret etmeli. (Örn. Murat padak cüz cüz kuranı tanıyalım kitabından her gün bir cüzün içeriğine bakilabilir.)
-Günlük okunan kuranla birlikte meali de okunabilir. (Celaleyn,hasan basri Çantay tefsir meali tarzı bir eser bitirilebilir.)
-Ya da YouTube derslerinden bir sure belirlenip onun tefsiri dinlenip not alınabilir. (Safvetut tefasir dersi vb)
📌 3)Kur'an en güzel sünnetle anlaşılır:
-Ramazanda belirli sünnetler belirle ve onları uygulamaya çalış.
(Cemaatle namaz kılmak, gün içindeki nafileler vs.)
-Her güb bir veya daha fazla hadisi şerif oku ve uygula. (Riyasüz Salihin, hadislerle islam vb bir kitabı günlük düzenli olarak oku)
📌4) Namazsız mümin , Teravihsiz Ramazan olmaz:
-5 vakit namaz eksiksiz kılınmalı. (Namaz kılmayanlar namaza başlasın. Sünnetleri terkedenler sünnetlere riayet etsin. Kaza namazları olanlar çizelge yapıp kaza namazlarını bitirmeye gayret etsin.)
-Ramazanın coşkusu camiilerimizde yatsıdan sonra kılınan Teravihle yaşanır. Teravihi 30/30 yapmaya gayret et.
-Ramazan demek gece ibadeti demek, Bu ay sahurda Teheccüd namazına kalkarak adet hâline getirmeye çalış.
-kuşluk, evvabin , mescid , tesbih namazları gibi nafile ve sünnet namazları kılarak Ramazanı ihya et.
📌5) Ramazan Dua ve zikir ayıdır:
- Namazlardan sonra tesbihatını düzenli olarak yap ve hiç bir namazdan sonra duasız kalkma. Gazze dahil olmak üzere bütün mazlumlara hususen dua et.
-sunnette ve kuranda geçen zikirler ve dualara dilini alıştır. (İmam nevevinin el ezkarı okunabilir.)
-peygamber efendimize bol bol salavat getir, istiğfarı da unutma.
📌6) malınızla cihâd etmek ve sadaka, fıtre vs vermek:
-Ramazan diyince akla elbette fitre gelir. Fitreler ihmal edilmeyip ailecek daha evvel belirlenen ihtiyaç sahiplerine verilmeli.
-Ramazan kolisi hazırlanıp Ramazandan evvel ihtiyaç sahibi bir eve hediye edilebilir.
- Herkes 30 gün boyunca gücü yettiği kadar her gün sadaka çıkarabilir. (Örn. Günde 10 Tl ile 30 gün için 300 Tl sadaka vermek)
📌7) Ramazan nefsin tezkiyesi ayıdır:
-Kişi imkanı ölçüsünde itikafa girmeli, itikâfın manevi lezzetinden ve ecrinden faydalanmalıdır.
-Sosyal medya kullanımı azaltılmalı. Ömür sermayesi muhasebe edilmelidir.
-Ramazanda iftar sofrası hazırlayalım derken yemekler israf edilmemeli unutmayalım ki ramazan israfı mübah kılmaz!
- Ramazan sadece midenin aç bırakılması olmamalı. Göz, kulak haramdan, dil yalandan gıybetten arınmalı, bütün organlar için aynı hassasiyet gösterilmelidir.
-sılayı râhim çoğaltılmalı, küsler barışmalıdır.
-bir ayağımız her zaman ilim meclislerinde olmalıdır.
Not: Unuttuğumuz veya sürçi lisan ettiğimiz bir şey varsa hakkınızı helal ediniz. Fisebilillah hazırlanmış bir yazıdır. Umarım faydalı olur. Unutmayalım bu belkide son ramazanımızdır. Allah, Hayırla ramazana kavuşmayı ve Affolunmuş bir şekilde ayrılmayı hepimize nasip etsin.
05.04.2024 DARK TRANQUILLITY KONSERİ (BEŞİKTAŞ IF)
“Dark Tranquillity”, 2024 yılının aylar öncesinden “Sold Out” olan etkinlikler serisi kapsamında önce 4 Nisan Ankara, sonra 5 Nisan günü İstanbul Beşiktaş IF’te konserlerini verdi. İstanbullular olarak konsere bir, bir buçuk saat kala (Aylar öncesinden açıklanan saat 21.00 idi.) IF’in sokağında yerimizi aldık. Garip bir durum vardı, “Sold Out” olan bir konsere göre dışarıda fazla bir yoğunluk yoktu. Bu durumu kapının erken açılmasına bağladık fakat aksine, etkinlik alanını gören camlı bölümün önüne oturduğumuzda alanın içinin de fazla kalabalık olmadığını gördük. Bu insanlar neredeydi? Cevabı; grup sahneye çıktıktan sonra aldık. “DT”nin ilk üç şarkısı boyunca insanlar mekana giriş yapmaya devam etti, içerisi hınca hınç doldu.
Mekanın nispeten geç dolmasının sebepleri; organizasyonun etkinlik saati, kapı açılış saati gibi bilgileri sosyal medya üzerinden geçmemesi, etkinlik gününün uzun bayram tatili öncesi son mesaiye denk gelmesi, Kadir gecesi günü konserin olması vs. olabilir. Sonuç olarak biz mekana girerken kapıda çok uzun bir kuyruk vardı ve dediğim gibi ilk üç şarkıdan sonra içeride nefes alacak yer kalmamıştı. Halimizden memnunduk, hatta epey memnunduk. Konser tek kelimeyle inanılmazdı. Bu yazıda konserden bahsederken ve “DT”nin inanılmaz performansını överken aynı zamanda muhteşem solistleri Mikael Stanne için ayrı bir parantez açacağım. Mikael; tavırları, güler yüzü, sosyalliği ve sosyal zekası, naifliği ve asla düşmeyen enerjisi ile bu parantezi hatta yazıyı, kocaman sayfaları, belki kitapları hak ediyor!
Konserin benim nazarımda inişleri ve çıkışları vardı. Hoş bir giriş introsundan sonra (“Iron Man-Black Sabbath”) “Encircled” “Treason Wall” “Hours Passed in Exile” şarkıları başta dediğim gibi ısınma turları olarak geçti. “DT” İstanbul’da verdikleri bir önceki konserlerinden bu yana yeni bir albüm çıkarmadı. (Son olarak “The Last Imagination” isimli güzel bir Single yayınladılar. Önceki ziyaretlerinde 2020 çıkışlı “Moment” albümü ağırlıklı bir “Setlist” izlemişlerdi.
Benim şahsen çok başarılı bulduğum bu albümden “Phantom Days” şarkısıyla konsere devam ettiler. Seyirci ciddi manada kıpırdanmaya başladı. “Terminus (Where Death Is Most Alive) ve az önce bahsettiğim yeni singleları “The Last Imagination” sonrası çalınan “Atoma” ile seyirci resmen ateşlendi. Artık geriye dönüş yoktu. Nispeten genç Bassçılarının performansı çok iyiydi. Tecrübeli klavyecileri atmosferi canlandırıyordu. (Davul ve klavyenin sesini hafif düşük bulsam da ses genel olarak iyiydi.) Gitaristleri ve Sololarına diyecek hiçbir şeyim yok, kaybolup gittim ama artık İsveçli sevilen dostlarımız “DT”nin enstrüman ekibini çok güzel bir noktaya koyup, Frontman’leri Mikael Stanne’den bahsetme zamanımız geldi çattı!
Biraz alakasız olacak ama sizlere yıllar yıllar önce İş Sanat’ta gittiğim bir “Fado” (Portekiz halk müziği.) konserinden bahsetmek istiyorum. Mariza isimli “Fado” sanatçısı konserin ortasında, uzun enstrümantel bir şarkıda sahneden seyircinin arasına inip herkesin elini tek tek sıkmıştı. (Herkesin!) Oturmalı bir seyirci düzeninde, bütün seyircilerin koltuklarının yanına gidip, gülümseyip onların ellerini sıkmak takdir edersiniz ki epey vakit almıştı. Kimse şikayetçi değildi, inanılmaz duygusal anlardı. Zaten enstrümantel bölüme geçmeden önce bu şarkıyı ve Portekiz ülkesi hakkında ki, Portekizli insanlar, Dünya insanları hakkında ki duygusallığını uzun uzun anlatmıştı. Herkes sakince, tek tek elinin sıkılmasını beklemişti. “Mariza”nın elini sıkarken onun yüzünde gördüğüm duygusallığı, insanlığı, güler yüzü ve naifliği daha önceden birçok defa karşılaştığım ve önceki yazılarımda bahsettiğim “Katatonia” grubundan Jonas Renkse dışında Mikael Stanne’de gördüm. (İsveç alçakgönüllülüğü bu olsa gerek :) Bu adam bir önceki konserleri sonrası “Dorock HMC”ye gidip sabaha kadar bütün insanlarla fotoğraf çektirmiş, muhabbet etmiş, bira içmiş, suratından bir saniye olsun gülümsemesini esirgememişti. Bu konser boyunca ve sonrasında da aynısı oldu. Dünya bir yana Mikael Stanne’in iyi niyet enerjisi bir yana! Sen Çok yaşa!
“Nothing To One” “The Dark Unbroken” “What Only You Know” ve yine 2020 albümlerinden “Identical To None” ile “DT” ara vermeden tam gaz devam ediyor. Mikael’in bir dakika duracak hali yok, sadece bazen seyircinin aşırı reaksiyonu karşısında nutku tutulup sahneden iniyor, önde ki seyircilerle hoşbeş ediyor, seyirciye inanamaz bakışlar atıp yüzlerine gülümsüyor. Konser boyunca buna benzer birçok görülmeye değer an yaşandı. Bazı şarkılarda arka planda şarkı sözlerinin aşırı iyi görseller eşliğinde verilmesi seyirciyle etkileşimi arttırdı. (Bence daha fazla grubun daha fazla konserde kullanması lazım gerçekten hoş bir detay oluyor.) Başlarda ki görsellerde neredeyse hipnotize oluyordum, zor toparladım.
“Sold Out” olan bir Metal müzik konserinde bir sürü arkadaşınızı, dostunuzu görüyorsunuz. Bu konserde onlardan biriydi, gerçekten keyifli muhabbetler yapıldı, eskiler yad edildi, abilerimiz, ablalarımız anıldı. (RIP BARON-Çağlan Tekil.) Birçok farklı duygu yaşandı... Konsere dönersek eğer, “Forward Momentum”la birlikte işler artık duygusal bir şekilde sertleşiyor. “Cathode Ray Sunshine” “State Of Trust” “Final Resistance” (Pek severim.) ve “Therein” sonrası grup yoğun alkış kıyamet eşliğinde sahneden kısa süreliğine iniyor. Herkes hep bir ağızdan grubu sahneye geri çağırmak için avazı çıktığı kadar bağırıyor ve nihayet zurnanın ZART! dediği yere geliyoruz…
Melodiyi duyar duymaz beyninizde atom bombası gibi patlayan, sizi bir anda ayağa kaldıran, “Hassiktir” dedirten şarkılar vardır. Konu “DT” olunca yine birçok şarkı insanın aklına gelir tabi ama bir tanesi vardır ki zannetmiyorum herhangi bir Metal müzik dinleyicisi buna kayıtsız kalabilsin. “Lethe” ile “DT” sahneye dönüyor, ortalık… Pek anlatabileceğim gibi değil... Çakmak çakıp eşlik eden mi dersin? Alkış tutan mı? Kendinden geçen mi? Bağırıp çağıran mı? Bütün bu hezeyanlar geçtikten sonra tabiki yekvücut olup “Lethe” diye hep bir ağızdan grubun efsane şarkısına eşlik ediliyor.
Ne önceki konserde ne de uzun zamandır “DT” bu şarkıyı canlı çalmamıştı ve bu gecenin çalınan tek “Lethe” şarkısı bu olmayacaktı! Kendimizi özel hissediyoruz, “DT” Türkiye’yi, bizde onları gerçekten çok seviyoruz. “Lost To Apathy” tamamda artık “Misery’s Crown”da (Sanırım en sevdiğim “DT” şarkısı olabilir.) iyice dağılıyorum, artık ne olacaksa olsun! İyice kabarmış saçlarım ve koca bedenimle “Headbang” yaparken sanıyorum arkada en az on kişinin manzarasını sahil şeridine dikilen gökdelen gibi kapatmışımdır. Bunun için özür dilerim, yaradılış işte. Mağdur arkadaşlara saygılar, sevgiler.
Konser bitiyor, bende bitmişim. Saçımı sakalımı toplamam on dakika falan sürmüştür. Dışarıya çıkabildiğimiz zaman biraz daha mekanın restoranında oturuyoruz. Muhabbetler, kritikler, şu konser var, bu albümü dinle vs. Bakıyoruz adamlar içeriden yavaş yavaş çıkıyor. Önceki konserden bol bol fotomuz olsa da fazlası göz çıkarmaz, koştur koştur Mikael’i yakalıyoruz. Tabiki bizi kırmıyor, ayaküstü hoş beş bile ediyoruz. (Arka fonda gülen bir dayı ve Tekel dükkanı manzaralı şahane bir Mikael’li fotoyu koleksiyona ekliyorum.) Ben bu naifliğe tekrardan hayran kaldım. Adam uçakta olsa “abi foto çektireydik” desen, herif uçaktan rahmetli Zeki Müren gibi atlar, seninle fotoyu çekilir sonra uçağa geri biner. O derece… Helal olsun sana Mikael, iyi ki bu Dünya’da senin gibi insanlar var!
Konser bitti, adamlar yorgundur şimdi otele geçerler, haydi bizde dağılalım saçmalığı içerisinde evlere gidiyoruz. Adamlar ne dağılması Dorock HMC’yi dağıtmaya gidiyor! Yetmiyor, Mikael sahnede “Razor INC.” ile birlikte iki tane “DT” şarkısı söylüyor, bunlardan biri “Lethe” oluyor. Ben böyle şey ne duydum, ne gördüm. Sabah olunca evde pişmanlıktan kendimi yedim yedim, duvara attım! Bir önce ki konserleri sonrası da yazının başında dediğim gibi Dorock HMC’de sabaha kadar oturmuşlardı. (Ah benim aptal kafam bok vardı evde.) “Razor INC.” den Başer’in Mikael’le olan sarılma görüntüleri bana teselli oluyor. Bu dostluk, bu anlayış, bu sevgi… Önceki gelişlerinde de şimdi de gözlerimi dolduruyor. Bize harika bir gece yaşatan, emeği geçen herkese çok teşekkürler! Çok yaşa “Dark Tranquillity” çok yaşa “Razor INC.” çok yaşa “Dorock HMC” Nice nice konserlerde Görüşmek üzere!
ilk defa bir bayramı evden uzak geçiricem ve işin garip kısmı buna hiç bozulmadım... az önce de annemi görüntülü aradım. tam aramadan önce de şeyi düşünüyordum "annem kesin şu an baklava açıyordur.." diye ve bingo! annem tam da düşündüğüm gibi baklava açıyordu.. her sene istisnasız bayram gecesi o baklavayı açıyor. gece gerekirse uyumuyor ve o baklavalar sabaha sıcacık bir şekilde masanın üzerinde yerini alıyor. ilk defa bi bayramımı annemin yaptığı baklavalardan mahrum geçiricem. bu biraz tuhaf ama olsun bu da bi tecrübe ve deneyim sjsnw
✨Yelda gecesi (Şeb-i Yelda) yılın en uzun gecesi; İmam-ı Zaman'ın yad edildiği, karanlıktan aydınlığa çıkmanın sembolü olan bir gecedir ama bizim için;
Mükâfat Gecesi
Bayram gecesine (arife günü) yevmü’l-câize yani mükâfat gecesi denilir. Bayram sabahı olduğunda Allah [celle celâluhû] yeryüzünün her köşesine meleklerini gönderir. Melekler yeryüzünü dolaşırlar ve sokak başlarını tutarak, insanların ve cinlerin duyamayacağı bir sesle, - Ey Muhammed’in ümmeti! Kerem sahibi Rabb’inizin huzuruna çıkın. Rabb’iniz amellerinizin (oruçlarınızın) karşılığını veriyor ve pek çok günahınızı bağışlıyor, der. İnsanlar bayram namazlarını kılmak için mescidlere gittiklerinde Allah Azze ve Celle meleklerine,
- Ey meleklerim! Çalışan kişinin, işini bitirdikten sonraki ücreti nedir, der. Melekler,
- Ey Rabbimiz! Onun çalışmasının karşılığı ücretinin tastamam ödenmesidir, derler. Allah [celle celâluhû] der ki:
- Ey meleklerim! Ben de sizleri şahit tutuyorum ki, onların ramazanda tuttukları oruçların ve geceleri kıldıkları namazların sevabını, rızam ve affım olarak veriyorum, der. Daha sonra Allah Teâlâ şöyle buyurur: Ey kullarım! Benden isteyeceğinizi isteyin. İzzetime ve celâlime yemin olsun ki, her kim bugün benden dini ve dünyası için bir şey isterse, mutlaka onu vereceğim.
Semerkand Takvimi
Gecenin karanlığını bölen ellerin vardı. Şimdi geçmiş, hatırlamak istemeyeceğim yalnızlıklarla dolu.
Bu şehre gelişin vardı. Hani benim bayram sevinci yaşadığım o sabahlar.
Hani dünyanın en uzun gecesi sayılan o sabahlar.
Hatırlar mısın bilmem, hani bütün gece uyumadan.
Hani gündüzleri bir çırpıda geçen.
Beni öyle güzel sevişlerin vardı. Sevişmelerimiz bir de. Ne güzeldi kıtaları birleştiricek gücü bulmam kendimde. Bu yarım aklımla üstelik.
Ne güzeldi içimden taşıp, denizler aşıp, onca yoldan geçip seni bana getiren o aşk’ım.
Öyle korumuştun bir keresinde beni bu yangınlardan.
Bu kir pas, bunca yokluk bitirmediyse beni, sayendeydi hani. Öyle kesmiştin bıçak gibi. Ama ne güzelde durmuştum yanında kan tutarken beni. Sen bile inanmamıştın sana olan körlüğüme.
Nasıl ellerinle, nasıl kazıya kazıya, nasılda gömdün öylece. Göre göre.
Anlatsana!
Neden yakmadın dünyayı, sen zarar verdiğin için mi bir zamanlar dokunduğun saçlarıma. Şimdi sen söyle, kaçıncı yüzündü beni sevdiğin? Kaçıncı sendi benim seviştiğim? Kaçıncı hayatındı dokunduğum? Hani yanma pahasına.
Seni yazdıran onca kelime, bak artık hepsinin üstü çizili.
Artık seni benim kalemlerim yazmıyor, artık burnumun direğini sızlatmıyor yokluğun, artık senli anılar yakmıyor canımı eskisi gibi. Seni aklımda bitirişimin yıl dönümünde kalbimde bitiriyorum. Bu sevgisizlik sana ömrünün sonuna kadar yetsin.