Uçurumun Kıyısında Bir Ülke
Duyulan ile görülen, bakılan ile fark edilen, sezilen ile yaşanan arasında uçurumun alenen her gün biraz daha açıktan var edildiği bir süreklilik ile sınanıyor bu sahne. Bütün bütün, doğrudan bir kara propagandanın esiri, muktedirin seslenişi dışında kalan hemen hiçbir şeyin güncellenmediği, duyulmadığı, konuşturulmadığı bir zemin var ediliyor. Her günü daha da karanlığa çıkartılan bir düzlem hali süreğen kılınıyor. Var edilmiş olagelen tüm o biyolojik politik deneyimleme ile mutlak iktidara biat hamlesi sürekli işlevsel kılınıyor. O nihai teslimiyet demokrasi mefhumunu hiçe sayarak onu artık gündem dışına iteleyip yeni ülke tahayyülünde gereksiz bir detay ilan ederek büyün yeniden bina ediliyor. Topyekun bir dönüşüm Orwellyen bir devinimi, fabl dahilinde dahi yok artık denilenlere sahip çıkıp, yeniden türeterek güncelleniyor artık. Yeni ülke bütün bu öğütücü mekanizmadır alenen, tamamen. Var edilen hayat akışındaki uçurum hali yeni ülkenin her nereye doğru meylini verdiğini de bildirir. Denetim, gözetim, tahakküm ekseninde yaşamın onarılması imkansız yaralara rehin edilmesi söz konusudur. Çukur dediğimiz bu hallerle birlikte güncellenen bir meseldir.
Duyulan, görülen ve bildirilen ile var edilen arasındaki uçurum derinleştikçe hayatın bir biçimde mahvına da zemin sağlama alınır. Geçtiğimiz günlerde doksan dokuzuncu yılı idrak edildiği zikredilen cumhuriyetin kazanımları diye çıkagelen şeyler reklamlarla bir biçimde sponsor addedilen eline kan bulaşmış sermaye nezdinde sunulurken, cerahatin hiçbir yere gitmediği bir zemini gerçek kılmaları söz konusudur. Bir hafta gibi bir süre içinde önce Kürd basınından dokuz gazeteci gözaltına alınır. Peyderpey var edilmiş olan bir soruşturma, birbirinden alakasız konuların bulup, birleştirip bir suç mesnedi olarak, örgüt üyeliği öne sürülerek dokuzu tutsak edilir. Memleketin tabipler odası başkanı bir insan hakları savunucusu olagelen, adli tıp uzmanı, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’yı önce malum medya, hemen ardından baş amir hedef kılar. Bu bahsin hemen üstünden bir an geçmeden soruşturma, gözaltına dönüştürülür. Kimyasal silahın, aması fakatı yokken, bunu PKK / HPG bilmiyoruz hangisine karşı kullanılmasının da insanlık suçu olduğuna dair kelam edilmesinin, bir yerde Cenevre konvasiyonuna göre, atılan anlaşmalardaki ol imzaların gerekliliği olarak soruşturulması söz konusu edilsin denildi diye Fincancı hoca mahpus edilir. Duyulan, görülen, anılan ile var edilen arasındaki devletle halkın arasında olagelen uçurum hali, Kürd toplumuna, onlarla birlikte hareket eden, lafta değil sahiden muhalefete bedel kılınır.
Bir tarafta pişirilip durulan, ya istibdat, ya hürriyet bahsinin aslında, İttihat ve Terakki’yi var eden bir oluşumun, bu ülkedeki Ermeniler başta olmak üzere gayrimüslimi daha sonra da Kürd halkının her kimliğinden çıkagelen suretleri, halkları yok etmek adına kullanıla geldiği bir figüratif slogan olduğu gözlerden kaçırılır. Cumhuriyet halk partisinin de temel odağı olarak kendisine yer bulan, kurucu önderin bu şerefli topraklar sizin (Türklerindir!), ermenilerin zerrece bu topraklarda hakkı / payı yoktur ile devam eden, sürekli güncelliği sağlama alınan bir nefret / ötekileştirme siyaseti o gümbürtü içerisinde baş amirin karşıtı olduklarını zikredenler eliyle yeniden piyasaya sunulur. Baş Amir, Kürd’ün özgürlüğüne karşıtlığı zikredip, eyleme dökerken, o muhalefet çatısı altından çıkagelen vatan bizim, böldürmeyeceğiz argümanları arasında altılı masa çoktan masal olur. Ağır ağabeylerin, hazır lokma yiyicilerin, götürelim abicim bahislerinin kıyısında bir avuç insanın muhalif olarak suna geldiği hayat böyle bir mesel değil sunumunun göz ardı edildiği zeminde ol istibdat zaten çoktan hayatı kuşatır. Görülen, duyulan, hayata dahil edilenlerle hakikatin arasındaki uçurum, bütün o iyi parti, saadet partisi, zafer partisi, memleket partisi diye bir biçimde muktedir emirleri doğrultusunda çoğalarak bölünerek her yere sirayet eden ırkçı akımlar / oluşumlar ile birlikte var edilir. Baş amirin yaptıkları neyse o adı anılanların bir biçimde suna geldikleri ülke perspektifinde, Ermeni’ye de yer yoktur, Kürd’e de, Alevi’yi de istemez, Ezidi’yi de diye devam eden bir süreklilik taşır. İyi de doksan dokuz yıldır hiç kimselerin kılınamayan, hala Türk’ün hangi kliğinin sahibi olduğuna karar verilemeyen bir menzilde adalet hiç söz konusu edilebilir mi?
Bianet’ten aktaralım: “Halkların Demokratik Partisi (HDP), Şırnak İl Örgütü’nün Cizre Belediyesi’ne kayyım atamasının yıl dönümünde düzenlenen protesto gösterisinde, kolluk güçlerince tehdit edildiklerini açıkladı:
“İktidardan aldığı talimatla daha önce milletvekillerimiz şahsında, halk ve meclis iradesine saldıran kolluk güçleri işi cinayet tehdidine vardırdı.”
“Polis, mermi çekirdeği fırlattı”
Partinin açıklamasında, HDP Şırnak Milletvekili Hasan Özgüneş konuşurken, polisin Özgüneş’e mermi çekirdeği fırlattığı belirtildi:
“Cizre Belediyesine kayyım atanmasının yıldönümünde milletvekillerimiz Hasan Özgüneş ve Nuran İmir’in de katıldığı basın açıklaması yapılmasında doğrudan “ölüm tehdidi” içeren son derece tehlikeli bir gelişme yaşandı. Polis ablukasında gerçekleştirilen basın açıklaması sırasında milletvekilimiz Hasan Özgüneş’e bir adet mermi çekirdeği fırlatıldı.
Kameralara yansıyan ve ekte paylaşacağımız görüntülerde mermi çekirdeğini kimin tarafından ve nasıl atıldığı net olarak görülüyor. Anayasayı, yasaları özellikle partimize ve halka karşı sistematik olarak çiğneyen AKP iktidarı ve güdümündeki silahlı yapıların tehdidinin ne anlama geldiğini kamuoyu biliyor. Bu duruma tepki gösteren milletvekilimiz Hasan Özgüneş, ‘Feriştahınız gelse bizi korkutamazsınız’ dedi.”
MA’nın haberine göre, HDP Şırnak İl Örgütü, Cizre Belediyesi’ne kayyım atamasının yıl dönümünde basın açıklaması düzenledi.
HDP Cizre ilçe binası önünde yapılan açıklamaya HDP Şırnak il ve ilçe örgütleri, HDP milletvekilleri Nuran İmir ve Hasan Özgüneş, Barış Anneleri Meclisi, Özgür Kadın Hareketi (TJA) yöneticilerinin yanı sıra çok sayıda kişi katıldı.
Açıklamada ilk olarak konuşan, görevden alınan Cizre Belediyesi Eşbaşkanı Berivan Kutlu, Cizre Belediyesi’ne daha önce de kayyım atandığını ama Cizre halkının her şeye rağmen kendi iradesinin ortaya koyarak yine HDP’li belediye eşbaşkanlarını seçtiğini söyledi.
Seçimlerden kısa bir süre sonra 29 Ekim 2019’da Cizre Belediyesi’ne tekrar kayyım atandığını hatırlatan Kutlu, “AKP iktidarı, seçimlerde kazanamadığı ve asla da kazanamayacağı belediyelere kayyım atamaları yaptı. Kayyım rejimiyle Cizre halkının iradesini almaya çalıştı” dedi.”
Duyulan ile görülen, bakılan ile fark edilen, anılan ile yaşatılan arasındaki uçurumu bir biçimde kestirmeden göstere gelen bir karşılaşmadır Cizre’de var edilen. Abluka güncesi dahilinde 2015 yılında yerle yeksan edilmiş bir kentte, temsili iradeye kayyım atanarak o iradenin yok sayıldığı bir zeminde bunun hukuksuzluk olduğunu zikreden bir vekil, kalan Halkların Demokratik Partisi üyelerine yönelik tehdit var edilir. Kürd sorununun varlığına dair kesintisiz kılınmış olagelen inkarla çıkılan düzlemde, aşk bodrumda yaşanıyor yazısı ile duvarlara zerk edilmiş nefretin, bodrum katlarında yakılarak katledilmiş insanların var edildiği Cizre’de iki satırlık itiraz hakkına yanıt yıllar sonra bir kere daha kurşun fişeğiyle çıkagelir. Demokrasi ediminden bunca kopuşun var edilebildiği bir zeminde hayatiyeti hiç addederek vekile kurşunla mesaj verip, halka gözdağını batının görmediği, fark etmek istemediği bir yıldırı halini yedi gün yirmi dört saat var ederek güncelleyen bir zeminde her nedir ki demokrasi, her ne haldedir, sahiden de insan hakları! Kurşun atarak bir şeyleri ama en çok da ölümü kutsayarak hangi gün var edilebildi, edilebilir ki sahiden de?
Diken.com.tr’den aktaralım: “Boğaziçi Film Festivali Komitesi, ‘Karanlık Gece’ filmiyle en iyi yönetmen ödülünü kazanan Özcan Alper’in ödül gecesinde Türk Tabipler Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı hakkındaki söylemlerinden ‘rahatsız’ oldu. Komite, ‘törende ödül kazananların politik göndermelerini ve sloganlarını kınadıklarını’ açıkladı.
Senarist ve yönetmen Özcan Alper, bu yıl 10’uncusu düzenlenen festivalin önceki akşamki ödül töreninde ‘Karanlık Gece’ filmiyle en iyi yönetmen ödülünü kazanmıştı.
Alper, ödülünü Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ta kimyasal silah kullandığına ilişkin iddiaların araştırılması gerektiğini söyledikten sonra iktidar tarafından hedef gösterilerek tutuklanan TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’ya ithaf ederek şu konuşmayı yapmıştı:
“‘Hep barış olsun, asla savaş olmasın’ diyen bir kadın Şebnem Korur Fincancı, yine sadece barış dediği için maalesef bir linç kampanyasına maruz kaldı. Umarım son olur. Umarım cezaevinden bir an önce çıkar. Bu ödülü ona ithaf ediyorum.”
O sırada salonda bulunan oyuncu Burak Haktanır, Alper’e ”O kadın TSK’ya iftira attı. Kaç gündür tüm PKK sayfaları onu destekliyor‘ diyerek tepki göstermişti.
En iyi film ödülünü kazanan ‘Kar ve Ayı’nın yönetmeni Selcen Ergün de ödülü almak için sahneye çıktığında Haktanır’ın çıkışını ”Çok eril bir dil kullanıyorsunuz” diyerek eleştirmiş, Haktanır’ın Ergün’e ”Hadi oradan” demesiyle salonda gerginlik oluşmuştu.
Festival komitesinin ödül gecesine ilişkin sosyal medya hesaplarından yapılan açıklamada isim vermeden Alper’in konuşması ‘kınandı’:
“On yıl boyunca herhangi bir ayrım yapmadan, hiç kimseyi ötekileştirmeden katılımcı bir festival olmak için çalıştık. 10. Boğaziçi Film Festivali kapanış gecesi ve ödül töreninde yaşanan istenmeyen olayların ve onaylanması mümkün olmayan siyasi söylemlerin meydana getirdiği etki bir yıllık uzun bir çalışma sonucunda ortaya koyduğumuz programın, filmlerin ve ödüllerin konuşulup tartışılamamasına sebep olmuştur. Her zaman sanatçıları ve filmleri önceleyen bir festival olarak ödül törenimizde ödül kazananların politik göndermeleri ve sloganlarını kınıyor, kültür sanat hayatımızın sağlıklı bir zeminde yükselmesi temennisinde bulunuyoruz.”
Görünen, anılan ve aksettirilen arasındaki derin uçuruma bir kısa kesit daha paylaştığımız şu yukarıdaki örnek. Hiçbir biçimde gerilla güzellemesi, örgüt propagandasına yer verme, bahis açma çabası gütmeden, bir insanlık suçu var edilmişse bunun akıbeti sorgulanması elzem olandır diyen bir hekim tutsak edilmiştir. Yönetmen Özcan Alper’de bunu, iki satır meramında, barışın egemenlerin elinde hiç edilmesine karşı yıllar yılıdır mücadele veren bir insana destek linç edilmek istenir. Festivalden çok devletten nemalanma, sponsorlarla hayatını idame ettirme telaşındaki yapının da mal bulmuş mağribi gibi atlaması ve bütün onların üstüne tüy diken resmi kanal palyaçosu tiplemenin vatan savunurken saçtığı tüm o salyalarla birlikte bir kere daha gösterilen / var edilen ile anlatılan arasındaki hakikatin ta kendisi tuzla buz edilir. Ezberden mavallar okunarak, kokuşmuş bir siyaset argümanına bir biçimde bir kere daha tutunup, kırk küsur yıldır devam olunan bir yok etme haline, bir savaş haline, en son eklenmiş kimyasal silah kullanıldığına dair tespit ve tanıklıklara karşı sözü çiğneyerek, vatan kurtarılmaya çalışılır. Oysa yer yerinden çoktan oynamıştır, Cizre ya da Amed’in Sur’u gibi gidenlerin, kaybedilenlerin hiçbiri için bir telafi yoktur. Ne asker ne gerilla ne köylü, ne korucu ne o ne bu hiçbir biçimde yıkım / ölüm sarmalından bir çıkışı bıraktırmayan bu kör karanlık sarmal, daha yeni yüzyılını ilan eden ülkede hiç ama hiçbir huzurun da kalmayacağını bir kere daha bildirir. Benzeri 2015’te yaşatılan o kara, kapkaranlık günlerin paralelinde, bir örnek tekrarında hangi istikamet var edilecektir ki hazandan gayri. Sorguluyor musunuz?
Birbirilerine değen, biri bitmeden bir başkası başlayan, hepten, her dem kötülüğün daimi kılındığı bir zeminde, görünen, gösterilen, anılan ve anlatılanların kıyısında olmakta olan yegane şey hayatın müşterek savunusunun da imkansızlığa demir attırılmasıdır. Bunca açık, bir o kadar kesintisiz bir biçimde devlet ister kendi yönetim katından olsun, isterse yol verdiği kolluğundan, işaret ettiği rehin aldığı temsilcilerine, ister eli kanlı sermayedar isterse her ne iş gördüğü kendisinin dahi bilmediği garabet tiplemelerin yekten var ettiği o naralarla şekillendirdiği hallere hep bir kısır döngü sürekli yinelene gelir. Biteviye bir hal, ki hep açmazlara çıkar. Biteviye bir yol ki hep derin çukurlara yollanan. Öylesine değil hiç ama hiçbir biçimde mübalağa değil doğrudan yıkımı arzulayan. Bitimsiz bir karanlık, biteviye bir kısır döngü dahilinde ne görülen, ne anılan, ne hakikat hakkaniyetle var ediliyor artık. Uçurumun kıyısında her anı daha da zifiri, her günü çok daha yıkıcı bir yer, bir menzilde hayat ne yana düşer, düşürülür sahiden?
Misak TUNÇBOYACI - İstan'2022
Görsel: Reuters via BBC Türkçe Servisi
8 notes
·
View notes
ORTA SINIF NEREDE?
2012 yılında ipos orta kesim üzerine yaptığı çalışmada bir anket yayınladı enflasyon %6 civarında asgari ücret 400 dolar civarında iken orta sınıfı %60 olarak tahlil etmişti... Yıl 2022 asgari ücret Şubat 2023 ten itibaren 455 dolar olacak peki sormak lazım orta direk/sınıf yada adı her neyse ŞİMDİ NEREDE? madem uçtuk şahlandık yoksulluk bitti o zaman 2012 yılında açıklanan %60 lık orta kesimin en az %80 olması gerekmez mi? toplumsal tabakalaşma ve sınıf yazını; üretim araçları sahipliği ve mülkiyet ilişkileri, artı değer üretimini merkeze alan Marksist yaklaşım; meslek, iş ve istihdam biçimi, gelir ve tüketim, toplumsal statü ve saygınlık gibi unsurlar merkeze alan Weberci yaklaşım; ve bunları bir arada kullanan yaklaşımları da kategorileştirsek bu sınıfın varlığını günümüzde kanıtlamak zor... Medyada magazinleştirilen ve genelleştirilip kodlanan yaşamlar üzerinden, AVM’lerde her şeyi tüketmeye dayanan yaşam tarzlarına ve boş zaman alışkanlıklarına dayalı gözlemlerden onlar için neyin “in” neyin “out” olduğu kanısına varılabilmektedir. Toplumsal tabakalar, basit gözlemlerle, kulaktan dolma bilgilerle, magazin basınından elde edilen verilerle tanımlanır olmuş. Toplumsal sınıfları tanımlamada, özellikle yeni orta sınıf tartışmalarında, konut tercihleri, ev döşemesi, yaşam tarzları, giyim-kuşam, yeme-içme, tüketim ve kültürel tüketim, boş zaman ve hobiler temel göstergeleri gibi kullanılarak tartışılmaya başlanmış. Bu tartışmalara müdahil olanlar, tartışmaları eski-yeni, geleneksel-modern, dindar-laik orta sınıf ikiliğinde sürdürmekte ve bu ikiliklerin gerilimli bir toplumsal konumu işaret ettiğini vurgulamaktadır. Böylesi karşıtlıklarla ifade edilen orta sınıflar, ne üretim araçları sahipliği ve mülkiyet ilişkileri, ne istihdam biçimi, ne de gelir ile ilişkili olarak tanımlanmakta. Aksine, işaret edilen ikiliklere ya da karşıtlıklara rağmen, orta sınıf ekonomik ve politik bir vurgulama ve hatta belli anlamda sosyal özellikler bir tarafta bırakılarak, sadece kültürel özellikler vurgulanarak bir tanımlama yapılmaya çalışılmaktadır. Bu nedenle, orta sınıf ve hatta toplumsal sınıf tartışmaları, ekonomik ve politik gündeme paralel olmaktan çok yazılı ve görsel medyanın gündeme getirdiği olaylar çerçevesinde ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, orta sınıf tartışmaları, 2007’deki Cumhuriyet Mitingleri ve Haziran 2013’deki Gezi Direnişi ile medyada gündeme gelmiştir. Bu nedenle, pek çok olgu ve sürecin açıklanması için başvurulan orta sınıf terimi anlamsızlaşmış ya da anlamı belirsizleşmiş; kimi, neye göre, nasıl ve ne anlamda tanımlandığı anlaşılmaz hale gelmiştir. Dolayısıyla, Sosyal bilimler açısından orta sınıfı, kuramsal ve kavramsal düzeyde tartışmak, toplumsal ve kültürel değişim ve dönüşüm dinamiklerinin yanı sıra ekonomik ve politik dinamikleri de dikkate alarak belli tarihsellik içinde yenide konumlandırmak ve açıklamak son derece önemlidir.
3 notes
·
View notes
Dışişleri'nden Filistin ve İsrail'de yaşayan Türk vatandaşlarına uyarı
Dışişleri'nden Filistin ve İsrail'de yaşayan Türk vatandaşlarına uyarı
Dışişleri Bakanlığı, X sosyal medya hesabından konuya ilişkin paylaşım yaptı.İsrail ve Filistin'deki gelişmelerin yakından takip edildiği belirtilerek, "Vatandaşlarımızın güvenli kapalı alanlarda kalmaya devam etmeleri yararlı olacaktır. Gelişmeler için Tel Aviv Büyükelçiliğimiz,Kudüs Başkonsolosluğumuz ile Bakanlığımızın resmi web sayfaları ile sosyal medya hesaplarını takip etmeniz tavsiye olunur." ifadeleri kullanıldı.
Bakanlık, acil durumlar için Türkiye'nin Kudüs Başkonsolosluğu'nun nöbetçi/acil durum telefonu "+972 54 660 62 10", Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçiliği'nin nöbetçi/acil durum telefonu "+972 52 248 66 47" ile Konsolosluk çağrı merkezinin "+90 312 292 29 29" telefon numaralarını paylaştı.
Gözden KaçmasınSon dakika... İsrail-Filistin gerilimi tırmandırıyor: Hamas 'Aksa Tufanı' operasyonunu dünyaya duyurdu... Netanyahu'dan ilk açıklama geldi: Savaştayız
BAKANLIKTAN İTİDAL ÇAĞIRSI
Dışişleri Bakanlığı yaptığı bir diğer açıklamada taraflara itidal çağrısı yaptı. Bakanlık, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:Bugün (7 Ekim) İsrail ve Filistin’de yaşanan şiddet ve gerilimi derin bir endişeyle karşılıyoruz.Bölgede sükunetin bir an önce yeniden tesis edilmesine büyük önem veriyor,
sivil can kayıplarını şiddetle kınıyoruz. Şiddet eylemlerinin ve buna bağlı tırmanmaların kimseye bir fayda sağlamayacağını vurguluyor, tarafları itidalle hareket etmeye ve fevri adımlardan uzak durmaya çağırıyoruz.Söz konusu gelişmelerin daha fazla tırmanmadan ve daha geniş bir alana yayılmadan kontrol altına alınabilmesini teminen, Türkiye olarak elimizden gelen katkıyı sağlamaya daima hazırız.
Bu doğrultuda, ilgili taraflarla temaslarımızı yoğun bir şekilde sürdürüyoruz.Bu üzücü gelişmeler, iki devletli çözüm vizyonunun önemini bir kez daha göstermektedir. Tarafları, güç kullanmaktan vazgeçerek, bu vizyon doğrultusunda, daha fazla gecikmeksizin kalıcı çözüm için çalışmaya davet ediyoruz.
Gözden KaçmasınSon dakika... İsrail basınından acı itiraf! Ordu yanıt veremedi: Görüntüler ortaya çıktıHaberi görüntüle
BÖLGEDE NE OLUYOR?
Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları, bu sabah İsrail'e "Aksa Tufanı" isimli kapsamlı saldırı başlattığını duyurmuştu.Gazze'den İsrail yönüne binlerce roket atılırken silahlı gruplar, bölgedeki yerleşim yerlerine girmişti.
İsrail ordusu da onlarca savaş uçağıyla Gazze Şeridi'ne saldırı başlattığını açıklamıştı.
Read the full article
0 notes
[ad_1] hurriyet.com.tr / DIŞ HABERLEROluşturulma Tarihi: Ağustos 15, 2023 15:51TwitterLinkedinFlipboardE-postaLinki KopyalaYazı TipiDünyanın birçok ülkesine ihracatı yapılan, savaşta ve barışta görev alabilen Türk İHA ve SİHA’ları bu sefer Alman basının gündeminde. Almanya merkezli Frankfurter Allgemeine Türk silah endüstrisini mercek altına aldı. 'Türk askeri sanayisi her zamankinden daha başarılı' diyen Alman gazete pek çok ülkenin Türk drone'larını istediğini yazdı.Dünyanın birçok kriz bölgesinde Türkiye'nin güçlenen savunma sanayiinin imzasını taşıyan silahlar yer alıyor.Özellikle SİHA'ların başarıları sonrası pek çok ülke bu silahları satın almak için adeta sıraya girerken Alman basınından dikkat çeken bir analiz geldi.Almanya'nın önde gelen gazetelerinden Frankfurter Allgemeine Türk silah sanayisini mercek altına aldı.Alman gazete 'İnsansız hava araçları söz konusu olduğunda Türkiye teknolojik olarak, askeri olarak, ekonomik olarak bir güç haline geldi' değerlendirmesinde bulundu.Andreas Mihm imzalı analizde 'Türk askeri sanayisi her zamankinden daha başarılı' denildi ve pek çok ülkenin Türk drone'larını istediğinin altı çizildi.Baykar'ın ürettiği İHA'lara dikkat çeken Alman gazete şu değerlendirmede bulundu;'Çeşitli savaşlarda denenmiş ve test edilmiş İstanbul şirketi Baykar'ın Bayraktar TB2 modeli gerçek bir çok satan. Şu anda Ukrayna'nın savunma savaşında Rus tanklarını, araçlarını, gemilerini ve hava savunma sistemlerini vuruyorlar.''Türk savunma sanayisini sadece büyüyen yeni insansız hava araçları cephaneliğine indirgemek yanlış olur' diyen Frankfurter Allgemeine yazının devamında şu ifadelere yer verdi;'Her yıl temmuz ayının sonunda sektör, İstanbul'da düzenlenen IDEF silah fuarında neler yapabileceğini gösteriyor. Bu kez de: Karada, denizde ve havada kullanıma yönelik insanlı ve insansız silah sistemleri, simülatörler, radar ve sonar cihazları, füzeler, lojistik araçlar, ikmal teçhizatı ve güvenlik sistemleri, kısacası bir ordunun ihtiyacı olan her şey gözler önüne seriyor.'Bu yıl IDEF'e yaklaşık 800'ü yurt dışından olmak üzere 1.500 şirketin katıldığının altını çizen Alman gazete 'İki milyar doları aşan sözleşmeler imzalandı' dedi.BAYRAKTAR TB2'NİN ÖZELLİKLERİ NELER?Bayraktar TB2 Taktik Silahlı İnsansız Hava Aracı, keşif ve istihbarat görevleri için orta irtifa-uzun havada kalış süresi sınıfına giren (MALE) insansız hava aracıdır.Üç yedekli aviyonik sistemleri ve sensör füzyon mimarisi ile tamamen otonom taksi, kalkış, iniş ve normal seyir kabiliyetine sahiptir.Bayraktar TB2, Türk havacılık tarihinde havada kalma (27 Saat 3 Dakika) süresi ve irtifa (25 bin 30 feet) rekorunu kırmıştır.Bu ölçekte ihraç edilen ilk hava aracı unvanını da taşıyan Bayraktar TB2'nin temel uçuş performansı şöyle;18,000 Feet Operasyonel İrtifa27 Saat Maksimum Havada Kalış SüresiTam Otomatik Uçuş Kontrol ve 3 Yedekli Otopilot Sistemi (Triple Redundant)Yer Sistemlerine Bağımlı Olmaksızın Tam Otomatik İniş ve Kalkış ÖzelliğiGPS Bağımlılığı Olmaksızın Dahili Sensör Füzyonu İle Seyrüsefer Özelliği25.000 Feet Maksimum İrtifaBayraktar TB2'nin gelişmiş özellikleri ise şöyle;Tam Otomatik Seyir ve Rota Takibi ÖzelliğiDahili Sensör Füzyonu Destekli Hassas Otomatik Kalkış ve İniş ÖzelliğiTam Otomatik Taksi ve Park ÖzelliğiYarı Otonom Uçuş Modları DesteğiHata Toleranslı ve 3 Yedekli Sensör Füzyonu UygulamasıÇapraz Yedekli YKİ SistemiÖzgün Yedekli Servo Aktüatör BirimleriÖzgün Yedekli Lityum Tabanlı Batarya Birimleri [ad_2]
0 notes
Birileri bu makaleleri kendi ülkesinde olan bitene Fransız kalmış sözde yerli basına iletsin lütfen… 😂
Alıntı:
Ve sadece bir günde 180 derece değişen Fransız basınından inciler…🙂
Le Figaro: "Ne deprem, ne enflasyon, ne de resesyon Erdoğan'a karşı galip gelebildi."
Le Monde: "Erdoğan, Türkiye'yi dünya haritasında öne çıkarma ve Türklere kendilerini gururlu hissettirme misyonunu sürdürüyor."
Boulevard Voltaire: "Osmanlılar Batı'nın emirlerine yine uymuyor"
Le Journal du Dimanche: "Erdoğan 2. turu kazanmak için gerekli avantajlara sahip"
L'Opinion: "Vazgeçilmez Erdoğan"
L'Obs: "Erdoğan'ın milletinden destek gördüğünü kabul etmek lazım"
Kaynak:
https://twitter.com/SireneOznur/status/1658790432921251841
0 notes