Tumgik
#ahmet reşat alptekin
nofatclips · 6 years
Video
vimeo
Eski Tüfek by Gaye Su Akyol from the album Hologram İmparatorluğu - Director & DP: Çağlar Kanzık
6 notes · View notes
Text
Ne olmuştu?
16 Mart 1978 günü İstanbul Üniversitesi'nden toplu çıkış yapan Hukuk ve İktisat Fakültesi öğrencilerinin üzerine Beyazıt yönünde koşan adının Zülküf İsot olduğu öğrenilen kişi "Kahrolsun komünistler" diye bağırarak bomba attı. Patlayan bombanın hemen ardından da öğrencilerin üzerine yaylım ateşi açıldı. O gün üniversite kapısında 5 devrimci öğrenci yaşamını yitirirken, daha sonra 2 öğrencinin daha hayatını kaybetmesi üzerine ölü sayısı 7'ye çıktı. 
Gerçekleşen saldırının öncesinde emniyete gönderilen bir bilgi notunda, "sol gruba mensup öğrencilerin fakülteye devam etmeleri halinde 8-10 gün içinde bu grup üzerinde dinamit atılacağı” söyleniyordu. Ancak Emniyet önlem almak bir yana, o gün yaşanalar sırasında aldığı tutumla katliamın arkasındaki organizasyonun bir parçası olduğunu net bir biçimde ortaya koyuyordu. 
O gün öğrencilerin toplu çıkışına eşlik etmesi gereken polisler “başka bir göreve” gönderilmiş, bu iş için daha sonra emniyette pek çok önemli göreve getirilecek Reşat Altay’ın sorumluluğunda yeni bir ekip görevlendirilmişti. Reşat Altay denetimindeki polisler öğrencileri okulu korumasız terk etmeye zorlamış ancak kendileri okulun dışına adım atmamıştı. Dışarıdaki az sayıda polisin de, “Beyazıt komünistlere mezar olacak” diye slogan atan ülkücü gruba yöneldiği sırada korumasız kalan öğrencilerin üzerine önce bomba atıldı, daha sonra da ateş açıldı. Atılan bombanın bir askeri birlikten alınan NATO mühimmatı olduğuysa sonra anlaşılacaktı.
Yaşanan saldırıda Hatice Özen, Cemil Sönmez, Baki Ekiz, Turan Ören, Abdullah Şimşek, Hamit Akıl ve Murat Kurt isimli öğrenciler hayatını kaybederken, 41 öğrenci de yaralandı. Öğrencilerin üniversiteyi işgal etmesi üzerine İstanbul Üniversite Senatosu, okulu süresiz kapattı.
Sadece bir isme hapis cezası
Olaydan sonra Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanı Orhan Çakıroğlu, o dönem Ülkü Ocakları'nda görevli Mehmet Gül, dönemin MHP İstanbul İl Başkanı Kazım Ayaydın ve Ahmet Hamdi Aksoy gözaltına alındı. Sanıklardan Sıddık Polat ise Elazığ'da yakalandı. 1978 yılında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı olayla ilgili soruşturma başlattı. 17 kişi hakkında takipsizlik kararı verilirken, diğer sanıklar hakkında 'idam' istemiyle İstanbul 1 No'lu Sıkıyönetim Mahkemesi'nde dava açıldı. 15 ay süren yargılama sonunda, Polat 11 yıl hapis cezasına mahkûm edilirken, diğer sanıklar delil yetersizliğinden beraat etti. Askeri Yargıtay'ın 5 Ekim 1982 tarihli kararından sonra Polat da beraat etti.
Ancak Sıkıyönetim Mahkemesinin gerekçeli kararında 16 Mart katliamının halkı çatışmaya teşvik amacı ile işlenmiş, siyasi saikli bir eylem olmasından ötürü yargılamanın adiyen adam öldürmeyi yaptırıma bağlayan Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 450. maddesine göre değil, siyasi saikli eylemleri yaptırıma bağlayan TCK 149. maddesine göre yapılması gerektiği ifadesi yer aldığını belirten o dönem kendisi de öğrenci olan avukat Cem Alptekin, 1988’de davayı tekrar gündeme getirdi.
Olayın aydınlatılmasını isteyen başta Cem Alptekin ve Hilmi Hanta olmak üzere avukatlar, 16 Mart 1988’den itibaren basın ve kamuoyu aracılığıyla tanıklara çağrıda bulundular. Bu sırada olayın zanlılarından, daha sonra olayın bir diğer faili Latif Aktı tarafından öldürülen Zülküf İsot’un ailesi avukatlarla temasa geçti. Aile, Zülküf İsot’la beraber Latif Aktı, Sıdk Polat ve polis memuru Mustafa Doğan’ın da katliama karıştığını açıkladı.
10 Eylül 1992 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yeniden suç duyurusunda bulunuldu. 2 Ekim 1995’te yeniden açılan davada Mustafa Doğan, Latif Aktı ve Özgün Koç “taamüden adam öldürmek ve yaralamak” suçlarından sanık olurken, Polat hakkında daha önce kesinleşmiş yargı kararı olduğundan dava açılmadı.
Ancak 7 kişinin öldürülmesinden 41 kişinin yaralanmasından sorumlu tutularak gıyabında yargılanan Mustafa Doğan ifade bile vermedi. Kırmızı bültenle aranan Doğan'ın adı Azerbaycan'daki darbe girişimine karıştı, hakkında Almanya'da saklandığı iddiasıyla Alman Parlamentosu'nda bir soru önergesi verildi. Alman hükümeti Türkiye'nin Doğan'ın iadesini istemediğini söyledi.
Çatlı-Reşat Altay bağlantısı
Aralarında Şükrü Balcı ve Süreyya San'ın da bulunduğu polis şefleri “görevlerinde kayıtsız kalmakla”, emniyet görevlisi Raşat Altay ise saldırıya uğrayan öğrencileri dağılma noktasına kadar koruma altında tutması gerekirken üniversite kapısında terk etmekle suçlanmış, 12 Eylül günlerinde Adapazarı Ceza Mahkemesi'de, mağdurlara haber verilmeden, yargılanıp aklanmışlardı. Susurluk kazası sonrasında Reşat Altay'ın Abdullah Çatlı ile telefon görüşmeleri ve Çatlı'nın 16 Mart katliamında kullanılan NATO yapımı TNT kalıplarını temin ettiği ortaya çıktı. Susurluk sürecinde ortaya çıkan yeni deliller ışığında Oral Çelik, Meral Çatlı, Haluk Kırcı, Murat Bayrak ve 12 Mart askeri savcısı Baki Tuğ'un da bulunduğu 11 kişi hakkında katliamla bağlantılı oldukları gerekçesiyle 13 Mayıs 1997 tarihinde suç duyurusunda bulunuldu.
Tüm bu gelişmelere karşın İstanbul 6. Ceza Mahkemesi, 20 Ekim 2008’de dava için zaman aşımı kararı aldı.
Mart 2010’da Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından da bu karar onandı. Böylece, yedi kişinin ölümü onlarca kişinin yaralanmasına yol açan bu planlı katliamın dosyası kapatıldı.
14 notes · View notes
kayserihaber · 5 years
Text
Prof. Dr. Marsel Mesulam’a Eczacıbaşı Tıp Onur Ödülü
Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Tıp Ödülleri’nin 60’ıncı yılında ‘tıp bilim’, ‘tıp teşvik’, ‘bilimsel araştırma destek ve tıp öğrencileri proje’ ödülleri de sahiplerini buldu. Bu seneki Tıp Onur Ödülü’nün sahibi Prof. Dr. Marsel Mesulam oldu.
Eczacıbaşı Topluluğu’nun 1959 yılında tıp alanında başlattığı ödüllendirme ve destek geleneğinin 60’ıncı yılı tamamlandı. İstanbul’da düzenlenen ödül töreninde konuşan Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, Türkiye’nin çağdaş geleceğine duydukları umut ve güven ile yola devam ettiklerini belirterek, “Sanayi alanındaki girişimlerimiz, sosyal alandaki yatırımlarımız ile bir ağacın birbirini besleyen dalları gibi, birbirine karışarak hep göğe yükseldi. Başarısını, oluşturduğu toplumsal değer ile ölçen kurucumuz Nejat Eczacıbaşı’nın inanç ve heyecanı, bugün hepimizin ruhuna canlılık vermeye devam ediyor” diye konuştu.
Türkiye’de sağlık hizmetlerinin kesintisiz sürmesi, refah düzeyinin yükselmesi ve yaşam kalitesinin artması için, kamu yönetimi, endüstri, üniversiteler, hastalar ve diğer bireylerin oluşturduğu bütün arasındaki yapıcı iletişim ve iş birliğinin büyük önem taşıdığını vurgulayan Bülent Eczacıbaşı, “Nejat Eczacıbaşı’nın da aralarında bulunduğu Cumhuriyetimizin kurucu kuşağı bugün aramızda olsalar, ortak sorunlarımıza, ortak çareler aramaya devam etmemizden muhtemelen büyük mutluluk duyarlardı. Cumhuriyetimizin kurucu iradesinin de en temel özelliği, çağın gereklerini yerine getiren bir bilim ve eğitim sistemine özel bir önem vermesiydi. Çağdaşlık konusundaki bu duyarlılığı sürdürmenin bugün de ortak sorumluluğumuz olduğuna yürekten inanıyorum… Çünkü, ülkemizin geleceğini hiç kuşkusuz eğitim düzeyimiz ve bilimle oluşturduğumuz değer belirleyecek. Ne mutlu ki bu yolda çalışan sizler gibi bilim insanlarımız var” dedi.
Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Tıp Ödülleri, Bilimsel Değerlendirme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Turgay Dalkara da “Birkaç yüz yıl öncesinin aksine bugün bilimin gerekliliği ve başarısı konusunda artık tereddütümüz yok. Ancak, dünyada gittikçe yaygınlaşan bilim karşıtlığı ve maalesef bunun bilim kisvesi altında yapılıyor olması bizleri kaygılandırıyor” dedi.
Prof. Dalkara, verilen ödüllerin sadece bilim insanlarımızın başarılarını onurlandırmakla kalmadığını aynı zamanda onlara, düşüncelerini bilimsel bilgiye dönüştüren uzun ve zorlu süreçteki sabır ve emekleri için de teşekkür etmemize vesile olduğunu vurguladı.
Tıp Onur Ödülü Prof. Dr. Marsel Mesulam’a Bu seneki Tıp Onur Ödülü’nün sahibi Prof. Dr. Marsel Mesulam oldu. Evrensel bilime en üst düzeydeki katkıları ve Türkiye’deki pek çok akademisyen ve bilimsel etkinliğe verdiği yakın destek nedeniyle Tıp Onur Ödülü’ne layık görülen Prof. Dr. Mesulam, davranış nörolojisi ve demans (bunama) biyolojisi alanlarında yaptığı çığır açıcı buluşlarıyla tüm dünyada tanınan başarılı bilim insanları arasında yer alıyor. İlk kez Prof. Dr. Mesulam tarafından tanımlanan demans hastalığının bağımsız bir formu olan ‘primer progresif afazi sendromu’ tıp bilim tarihinde ‘Mesulam hastalığı’ olarak anılıyor.
Prof. Dr. Marsel Mesulam kimdir? Robert Kolej’i bitirdikten sonra Harvard Tıp Fakültesi’nden mezun olan ve akademik kariyerini Chicago’da Northwestern Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde sürdüren Prof. Dr. Mesulam, hâlen kendi adıyla anılan Mesulam Kognitif Nöroloji ve Alzheimer Hastalığı Merkezi’nin direktörü ve Nöroloji Bölümü Davranışsal Nöroloji biriminin başkanı olarak görev yapıyor.
Bilimsel Kurul’un değerlendirmeleri sonucunda 2019 Tıp Bilim Ödülü ise çalışmalarını periferik nöropatilerdeki akson dejenerasyonu ile periferik sinir sistemindeki Schwann hücreleri ve sinir yenilenmesi üzerine yoğunlaştıran Prof. Dr. Ahmet Höke’ye verilirken, Tıp Teşvik Ödülü’nü Doç. Dr. Uğur Canpolat, Bilimsel Araştırma Destek Ödülü’nü Doç. Dr. Ceyda Açılan Ayhan, Tıp Öğrencileri Proje Ödülü’nü de Sena Alptekin kazandı.
Ödüller Bilimsel Kurul’un 2019 ödüllerine yapılan başvuruları değerlendirmeleri sonucunda, Hacettepe Tıp Fakültesi mezunu, Johns Hopkins Üniversitesi Nöromusküler Bölümü Direktörü, American Neurological Association ve Peripheral Nerve Society yönetim kurulları üyesi ve Toxic Neuropathy Consortium’da başkan yardımcısı olarak görev yapan Prof. Dr. Ahmet Höke Tıp Bilim Ödülü’nü kazanırken, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı’nda çalışmalarını sürdüren Doç. Dr. Uğur Canpolat Tıp Teşvik Ödülü’nün, Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapan Doç. Dr. Ceyda Açılan Ayhan da Bilimsel Araştırma Destek Ödülü’nün sahibi oldu. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi mezuniyetinin ardından Almanya Heidelberg Üniversitesi’nde intern olarak görev yapan Sena Alptekin ise, Tıp Öğrencileri Proje Ödülü’ne değer bulundu.
‘Bilime katkı, başarıya ödül’ geleneğinde 60 yıl Türkiye’de tıp ve eczacılık bilimlerinin gelişimine katkıda bulunmak amacıyla, 1959’da Dr. Nejat F. Eczacıbaşı tarafından dönemin çok değerli tıp hocaları Ord. Prof. Dr. Ekrem Şerif Egeli, Ord. Prof. Dr. Arif İsmet Çetingil, Ord. Prof. Dr. Muhiddin Erel, Prof. Dr. Reşat Garan, Prof. Dr. Sabih Oktay, Prof. Dr. Behiç Onul, Prof. Dr. Zafer Paykoç, Prof. Dr. Necmeddin Polvan’ın öncülüğünde bilimsel araştırmaları destekleme, başarılı bilim insanlarını ödüllendirme geleneği başlatılmıştı.
2019 Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Tıp Ödülleri Bilimsel Değerlendirme Kurulu Prof. Dr. Turgay Dalkara başkanlığında, Prof. Dr. Murat Akova, Prof. Dr. Şermin Genç, Prof. Dr. Ahmet Gül, Prof. Dr. Arzum Erdem Gürsan, Prof. Dr. Hakan S. Orer ve Prof. Dr. Lale Tokgözoğlu’ndan oluşuyor.
Altmış yıla ulaşan bu girişim kapsamında, dünya tıp çevrelerinde evrensel ölçütte başarı gösteren Türk hekimlerine 2002 yılından itibaren Eczacıbaşı Tıp Onur Ödülü verilmesi benimsendi. Eczacıbaşı Tıp Onur Ödülü’nün ilki Prof. Dr. Münci Kalayoğlu’na, ikincisi Prof. Dr. Olcay Neyzi’ye verilirken, Prof. Dr. Masel Mesulam da Eczacıbaşı Tıp Onur Ödülü alan üçüncü bilim insanı oldu.
2002 öncesinde, ‘Cumhuriyet Dönemi Tıp Ödülü’ adıyla verilen ödülü, 1982 yılında Ord. Prof. Dr. Hulusi Behcet, Dr. Refik Saydam, Ord. Prof. Dr. Tevfik Saglam, Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman Uzman ve Ord. Prof. Dr. Akil Muhtar Ozden, 1988 yılında Prof. Dr. Muzaffer Aksoy, 1992 yılında ise Prof. Dr. Gazi Yasargil almıştı.
IHA
The post Prof. Dr. Marsel Mesulam’a Eczacıbaşı Tıp Onur Ödülü appeared first on Kayseri Vizyon Kent Haber Gazetesi.
from WordPress https://kayserikenthaber.com/prof-dr-marsel-mesulama-eczacibasi-tip-onur-odulu/
0 notes