Tumgik
#Yoksa hüzünlenelim mi
ozgur-ce · 4 months
Text
Öncelikle izlemeden önce Kulaklığınızı takın ve sesi açın lütfen 🎧🎵🎶🦋
"Gece midir insanı hüzünlendiren,
Yoksa insan mıdır hüzünlenmek için geceyi bekleyen?
Gece midir seni bana düşündüren,
Yoksa ben miyim seni düşünmek için geceyi bekleyen?"
Şimdi yorumlarınızı bekliyorum, Cuma gecesi etkinliği olarak gece ile olursa seviniriz 💙
218 notes · View notes
akilfikirgezegeni · 4 years
Text
Tumblr media
Anılar yaratmak
Ertan Yavuz
Bazen en çok istediğim şeydi bilmediğim bir gezegenin bilmediğim bir kara parçasına doğru yolculuk etmek. Suda yaşamayı becerebilen bir canlı olsam elbet kara değil, su parçası arardım çevremde...
Ama neden olmasın belkide evrimin kırılacağı ve melez bir ırkın var olacağı başka bir yaşanmışlık diyarı kurulamaz mıydı? Hem karada hem de su da solunum yapabilen canlılar yok mu sanki? Kurbağa mesela ya da timsah; onlarda evrim geçirerek mevcut floralarına uyum sağlamamışlar mıydı?
Bazen düşüncelerimle tıpkı bir matrix boyutunda yaşadığımı hayal ediyorum. İçine hapsolmuş, dışına özlem duyan ve bir el verecek rüya tanrısına ihtiyaç duyan. Kendi kendime anılar yaratıyorum bazen de en acılı olanlarından, yaşadıklarımın olmaz olsun böyle hayat dedirten kandırmacalarından seri üretime geçiyorum. Parti parti üretilen ve içinde yok satacağını düşündüğüm bu anılarda neler neler yok ki; aldatanlar, dolandıranlar, can avcıları, ruh emicileri, yalancılar...
Saymakla bitmeyeceğine garanti verilen ürünlerdi hepside...
Küçük bir anıyı oluşturmanın olmazsa olmaz bazı şartları vardır. Öncelikle söylemem gerekir ki, hayatta olmak ve bunu biliyor olmak bu koşullara dahil değildir. Zira yaşamın tersi ölüm için anılar yok olup gidenin değil varolan ve hayatta kalanlar içindir.
Deyimsel olarak kullanılan “anı biriktirmek” bilişsel devrimini gerçekleştirmiş biz canlıların adı üstünde canlı olanlarına has kılınmış, canımız sıkıldığında hatırlayıp neşelenelim ya da hüzünlenelim diye belleklerimize kaydedilmiş mekana, zamana, içinde bulunulan duyguya göre çokta sabit olmayan kaygan ve değişken sabitliklerdir. (burada bir anlam karmaşası yaşamadan açıklama yapmak şarj oldu ;)
Hem sabit hem de değişken mi?
Anılarımız şu açıdan hem sabittir ve hem de değişkendir; Hatırat geçmişimiz genel itibariyle kendi başımızdan geçen olaylardan meydana geldiği için olay aynen korunur. Ancak olayın zamanı, içindeki kişiler, verdiği his anıyı anlatan kişinin her anlatılışında bir parça veri kaybeder ya da eklemeler yapılır. İşte bu yüzden bir anlatılan olay diğerinde daha sade ya da daha girift olabilir. Hatta bazen kişi öyle bir anı anlatır ki, iki gün önce anlattığının tam tersi bir anlam çıkarılmasına bile neden olabilir. Bu durumda o kişinin anı belleğinin sorunlu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Madem konumuz bir anda bellek konusuna geldi şunları da anlatmadan geçmeyeyim. Beynimizde doğduğumuz andan itibaren sınırsız bir kayıt mekanizması çalışmaya başlar. Bunların bazıları uzun süreli bazıları kısa süreli bellek diye adlandıracağımız kısımda hayatımızı kolaylaştırır. (kimbilir bazılarımız için belkide zorlaştırır da) Kısa süreli bellek dediğimiz bölüm yaklaşık 20 -30 sn süren ve hemen unutacağımız bilgiler için kullandığımız bölümdür. Örneğin hızlı bir şekilde söylenen ve acil olarak aramamız gereken telefon numarası ya da trafikte şahit olduğumuz kaza yerinden hızla uzaklaşan arabanın plakası (tabi bu numara eğer bir yere not etmezsek çabucak kaybolacaktır benden söylemesi) Uzun süreli bellek ise ömrümüz boyunca gerektiğinde hatırlayacağımız bilgiler havuzudur. Uyulması gereken kurallar, işimizle ilgili bilgiler, günlük rutinlerimiz, anılarımız... Tüm bunlar hayatımızı kolaylaştırmak için yerini ve zamanını beklemekte uygun şartlar oluştuğunda gün yüzüne çıkarak bizi biz yapmaktadır. Uzun süreli bellek anlam belleği, işlem belleği, anı belleği gibi bölümlerden oluşur. Mesela bir kitabı okurken daha çok anlam belleğinden yardım alırız, belli sıralamalar belli örüntüler için işlem belleğinden, anılarımız veya daha önceki deneyimlerimizi hatırlamak için ise anı belleğimizden.
Bak yine kendimi bilmediğim bir gezegenin bilmediğim bir kara parçasında hissettim yoksa orası su parçası mıydı? Aman ne biliyim belki de başka bir insanlığın başka bir evrim boyutudur burası...
Anılar yaratıyorum, Eskileri alıp...
Foto: 1984 NASA/Spacewalk
2 notes · View notes
26bozkurt-blog · 7 years
Text
PARALEL RAMAZAN ETKİNLİKLERİ.. (Burhan Bozgeyik) Belediyeler son yıllarda bir moda başlattı. Ramazan ayı geldi mi coşuyorlar. Önceleri “Ramazan Coşkusu” deniliyordu. Sonra “Ramazan Eğlencesi” denildi. Şimdi de “Ramazan Etkinlikleri” deniliyor. “Etkinliklerde” neler var' Neler yok ki! Şarkı, türkü, caz, ilahi, sohbet, talk show… Bu “etkinlikler” öncesinde iftariyelik de dağıtılıyor. Yani anlayacağınız, yemek-içmek, eğlence bedava! Her ne hikmetse bu “etkinliklerin” saati her yerde “teravih namazı” saati ile çakışıyor. Böylece belediyeler bir nevi “paralel ramazan etkinliği” sunuyor. Haydi seç bakalım, namaz mı, Ramazan etkinliği mi'... Gazetemizin “yazarlar buluşması iftarı” vesilesiyle İstanbul’a gitmiştim. Orada belediyelerin yoğun “etkinlik” afişlerine baktım, saatler teravih saati ile çakışıyor. Antep’e geldim, belediyelerin etkinliklerine baktım, burada da namaz saati ile çakışıyor. Bu işte acemilik, yanlışlık yok. “Taammüden” bir uygulama var. Yani planlı, programlı. Vatandaşa şöyle deniliyor: Vatandaş, tercihini yap! Camide 45 dakikalık namaz programı mı, yoksa bizim 1,5 saatlik yemekli, eğlenceli programımız mı'.. Şehrimizdeki etkinliklere davet edilen sanatçılara, topluluklara bakıyorum, maliyet hesabı yapıyorum. İnanın, bu yapılan harcamalarla, şehirdeki bütün fakir ailelerin en az bir aylık mutfak erzakı karşılanabilir. Yıl boyunca yapılan bu gibi etkinliklere harcanan para ile de şehirdeki bütün fakirlerin yiyecek ihtiyaçları karşılanabilir. Bunu abartmadan söylüyorum. Bu işin maddî tarafı. Gelelim, Ramazan-ı Şerifte “icad edilen” bu etkinliklerin mânevî tarafına… Biz camide teravih kılıyoruz, beyefendinin biri son sesi açılmış hoparlörden oyun havasında İlâhî söylüyor. Başka bir gün, bir başka vatandaş, gözyaşları içerisinde Hz. Hamza’nın (ra) nasıl şehit edildiğini anlatıyor. Bu basit, sıradan bir hâdise değildir. Bu işin içinde bir “bit yeniği” var. Ne gibi'... Anlatmaya çalışalım… Ülkemizde yaklaşık yüz yıldan beri dehşetli bir proje uygulanmaya çalışılıyor. O da şu: İslamiyetidejenere etme, Müslümanları gerçek İslâmiyet’ten uzaklaştırma, light İslam projesi… Bu projenin taşeronlarını teker teker saymaya kalksak, ortalık toz duman olur. En müşahhas taşeron, Fetö… Onun yaptıkları meydanda. Bu proje tuttu. Binlerce insanın inancı zedelendi. Şimdi sıkı durun, benim en çok endişe ettiğim husus şudur: Bu projenin tuttuğunu gören projenin mimarları bu işten vazgeçmeyeceklerdir. Ne yapacaklar' Projeyi halk üzerinde tesiri olan birilerine ihale edeceklerdir. Kim bu ihaleyi üstlenirse çok büyük vebale girer. Şimdiden uyarıyorum. Bu iş son derece tehlikelidir. Resmen ve alenen Allah’ın dinine harp ilan etmek demektir. Bakınız Rabbimiz HicrSûresi 9. âyette –meâlen- ne buyuruyor: “Kur’ân’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.” Tefsirlerde, bu “korumaya”, Kur’an talebelerinin ve bütünüyle İslâmiyet’in dâhil olduğu kaydedilmektedir. Fetö’nün yaptıkları ortada. İslam’ın temel değerlerini değiştirmeye çalışmıştı. Neticede ne oldu'.. Sözü döndürüp dolaştırıp yine şu mahut “Ramazan etkinliklerine” getirmek istiyorum. Beyler, bayanlar, lütfen Ramazan’da bizi rahat bırakın. Ramazan’ımızı bize bırakın. Ramazan Mü’minler için bir fırsattır. İbadet ayıdır, Kur’an ayıdır, ahlakı güzelleştirme ayıdır, fakirlerin dertleriyle hemdert olma ayıdır, cihad ayıdır, mazlumlara sahip çıkma ayıdır. Bırakın da hüzünlenelim. Vur patlasın, çal oynasın eğlenecek halimiz mi var' Bu vatanın yiğit insanları şehit düşüyor. Şehit haberleri geliyor. Gâvur oğlu gâvurlar, zâlim oğlu zâlimler, habire İslam beldelerini bombalıyor. Habire Müslüman kanı döküyor. Adam (adam dedikse sözün gelimi) açık açık “19 trilyon dolar borcumuzu Körfez ülkelerinden alacağım para ile ödeyeceğim!” diyor. Adam ve yoldaşları ülkemizin dört bir tarafını ateş çemberi ile çeviriyor, ülkemizin kuyusunu kazıyor. Bu tablo karşısında, sevinip oynayacak halimiz mi var… Kim ne derse desin, ben şu tam da teravih saatine denk getirilen “etkinliklerden” iyice huylanmaya başladım. Paranız varsa, -ki olduğu besbelli- fakir fukaranın ihtiyaçları için harcayın, şehit ve gâzi ailelerine ikramda bulunun. Ramazan’da nefsimizi azdırmayın, bizi camiden alıkoymaya çalışmayın…
0 notes