Tumgik
#Alzheimer genetik mi
cevikmedya · 2 years
Text
Alzheimer Genetik Mi? Alzheimer’ı Tetikleyen Faktörler
Alzheimer Genetik Mi? Alzheimer’ı Tetikleyen Faktörler neler? #sağlık #bilim #makale #güncel #haber #bilgi
Alzheimer, oldukça yaygın görülen demans diğer adıyla bunama türlerindendir. Özellikle hafızada görülen bozukluklarla seyretmekte olan Alzheimer hastalığı, düşünce ve davranışta pek çok bozukluğa neden olabilmektedir. Nörolojik bir rahatsızlık olarak nitelendirilen Alzheimer, genellikle yavaş ilerleyen bir hastalıktır. Beyin hücrelerinin yavaş yavaş ölmesi ya da fonksiyonunu zamanla kaybetmesi…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
entelektia · 7 months
Text
Fregoli Sendromu Nedir?
Tumblr media
Fregoli sendromu, bireyin çevresindeki insanları sürekli olarak bir kişi olarak algılaması durumudur. Bu sendrom, kişiye her an her yerde aynı kişinin karşısına çıkabileceği yanılsamasını yaşatır. Bu durum genellikle paranoid şizofreni, bipolar bozukluk veya travmatik beyin yaralanmaları gibi faktörlerle ilişkilendirilmiştir. Fregoli Sendromuna Sahip Kişiler Dışardan Anlaşılır mı? Fregoli sendromuna sahip kişiler genellikle çevrelerindeki insanları sürekli olarak aynı kişi olarak algıladıkları için bu durumu dışarıdan fark etmek zor olabilir. Ancak, bu sendrom genellikle psikiyatrik bir değerlendirme ve profesyonel yardım gerektiren bir durumdur. Kişi bu tür bir rahatsızlığa sahipse, bir sağlık uzmanına başvurması önemlidir. Fregoli Sendromu Sebepleri Nelerdir? Fregoli sendromu kesin nedeni tam olarak bilinmeyen bir durumdur, ancak genellikle şu faktörlerle ilişkilendirilmiştir: Beyin Hasarı veya Bozukluklar: Travmatik beyin yaralanmaları, epilepsi, Alzheimer hastalığı gibi beyinle ilgili sorunlar Fregoli sendromuna neden olabilir. Psikiyatrik Bozukluklar: Özellikle şizofreni, bipolar bozukluk gibi psikiyatrik bozukluklarla ilişkilendirilmiştir. Stres ve Travma: Yoğun stres, travmatik olaylar veya duygusal sarsıntılar, bu sendromun ortaya çıkmasında rol oynayabilir. Genetik Faktörler: Bazı durumlarda genetik yatkınlık, Fregoli sendromunun gelişiminde etkili olabilir. Kişinin yaşadığı bu durumu anlamak ve tedavi etmek için genellikle bir psikiyatrist veya psikologdan yardım almak önemlidir. Fregoli Sendromu Nasıl Anlaşılır? Fregoli sendromu genellikle bireyin çevresindeki insanları sürekli olarak aynı kişi olarak algılamasıyla belirtilir. Bu durumu anlamak için şu işaretlere dikkat edilebilir: Sürekli Tanıma İnançları: Kişi, farklı insanları tanıdığına inanmak yerine, sürekli aynı kişinin farklı kılıklarda ortaya çıktığına inanabilir. Paranoid Düşünceler: Fregoli sendromu yaşayan kişiler genellikle çevrelerindeki insanların birleşik bir entite olduğuna dair paranoid düşüncelere sahip olabilirler. Sosyal İzolasyon: Bu yanılsama, kişinin diğer insanlardan kaçınmasına ve sosyal izolasyona yol açabilir. Duygusal Belirtiler: Kaygı, korku veya depresyon gibi duygusal belirtiler bu durumla ilişkili olabilir. Eğer bir kişi Fregoli sendromu belirtileri gösteriyorsa, profesyonel bir sağlık uzmanına başvurması önemlidir. Psikiyatrik bir değerlendirme, doğru tanı ve uygun tedavi için yardımcı olabilir. Fregoli Sendromunun En Belirgin Özellikleri Nelerdir? Fregoli sendromunun en belirgin özellikleri şunlar olabilir: Sürekli Tanıma İnançları: Birey, çevresindeki farklı insanları sürekli olarak aynı kişi olarak tanıdığına inanabilir. Paranoid Düşünceler: Kişi, çevresindekilerin birleşik bir entite olduğuna dair paranoid düşüncelere kapılabilir. Yoğun Takip Duygusu: Birey, belirli bir kişinin kendisini izlediğini veya takip ettiğini düşünebilir. Sosyal İzolasyon: Bu durum, diğer insanlardan kaçınma ve sosyal geri çekilme eğiliminde olabilir. Duygusal Belirtiler: Kaygı, korku, depresyon gibi duygusal belirtiler bu sendromla ilişkilendirilebilir. Bu belirtiler genellikle kişinin normal sosyal etkileşimlerini olumsuz yönde etkiler. Fregoli sendromu olan bir kişinin profesyonel yardım alması, doğru tanı ve uygun tedavi için önemlidir. Fregoli Sendromu Bireysel Tedavi Edilebilir mi? Fregoli sendromu genellikle psikiyatrik bir rahatsızlık olduğu için bireysel tedavi genellikle bir uzmanın rehberliğinde yapılır. Tedavi genellikle şu unsurları içerebilir: İlaç Tedavisi: Psikiyatrist tarafından reçete edilen antipsikotik ilaçlar, semptomları hafifletmeye yardımcı olabilir. Psikoterapi: Bireyin düşünce kalıplarını anlamak ve değiştirmek için bilişsel terapi veya psikodinamik terapi gibi psikoterapötik yaklaşımlar kullanılabilir. Destek Grupları: Diğer insanlarla benzer deneyimleri paylaşan destek grupları, kişinin duygusal destek bulmasına yardımcı olabilir. Rehabilitasyon Hizmetleri: Günlük yaşam becerilerini geliştirmek ve sosyal becerileri artırmak için rehabilitasyon programları da faydalı olabilir. Kişiye özgü duruma bağlı olarak, bu tedavi yöntemlerinin kombinasyonu kullanılabilir. Ancak, Fregoli sendromuyla başa çıkmak için en etkili yöntemlerden biri uzman bir sağlık profesyoneliyle işbirliği yapmaktır. Hangi Durumlarda Uzmana Başvurulması Gerekir? Fregoli sendromu belirtileri gösteren bir kişinin uzmana başvurması önerilir: Sürekli Tanıma İnançları: Çevresindeki insanları sürekli olarak aynı kişi olarak algılamakla ilgili belirgin bir inanç varsa. Paranoid Düşünceler: Kişi, çevresindekilerin birleşik bir entite olduğuna dair şiddetli paranoid düşüncelere sahipse. Yoğun Takip Duygusu: Bir kişi belirli bir başka kişinin sürekli izlediğini veya takip ettiğini düşünüyorsa. Sosyal İzolasyon: Normal sosyal etkileşimlerden kaçınıyorsa veya diğer insanlarla ilişkileri önemli ölçüde etkileniyorsa. Duygusal Belirtiler: Korku, kaygı, depresyon gibi duygusal belirtiler varsa. Bu belirtilerle başa çıkmak için bir uzmanın yardımı, doğru tanı ve uygun tedaviyi sağlamak adına önemlidir. Psikiyatrist, psikolog veya başka bir mental sağlık profesyoneli bu tür durumlarla ilgili uygun değerlendirmeyi yapabilir ve kişinin ihtiyaçlarına yönelik bir tedavi planı oluşturabilir. Fregoli Sendromu Olan Kişiler Tamamen İyileşebilir mi? Fregoli sendromu olan bireylerde tamamen iyileşme durumu kişiden kişiye değişebilir. Tedaviye erken başlanması ve uygun destekle birlikte, semptomların hafifletilmesi ve kontrol altına alınması mümkün olabilir. Ancak, her durum özeldir ve tedavinin etkileri bireyin genel sağlık durumuna, semptomların şiddetine, tedaviye olan yanıtına ve diğer faktörlere bağlı olarak değişebilir. Fregoli sendromu genellikle uzman bir sağlık profesyoneli tarafından yönetilen bir tedavi planı gerektirir. İlaç tedavisi, psikoterapi, destek grupları gibi yöntemler kombinasyon halinde kullanılabilir. Kişinin düzenli takibi ve tedavi planına bağl�� kalması önemlidir. Tamamen iyileşme süreci zaman alabilir ve bazı durumlarda semptomlar yönetilebilir seviyede kalabilir. Önemli olan, bireyin yaşam kalitesini artırmak ve günlük işlevselliğini sürdürebilmesi için uygun destekleri almasıdır. Read the full article
0 notes
hastanerandevual · 2 years
Text
Diyabet Hastalığı Nedir Ve Tedavisi Nasıl Olur
Tumblr media
Vücutta insülin (protein hormonu) eksikliği veya yokluğuna bağlı olarak gelişen ve kandaki şeker (glikoz) seviyesinde önemli bir artışa yol açan endokrin sistem hastalığıdır. Oldukça pek çok görülen kronik bir rahatsızlıktır. trofik ülserler, kangren, diyabetik nöropati, koma ve ölüm dahil olmak üzere birçok farklı komplikasyona yol açabilen pankreasın normal işleyişinin tehlikeye girdiği bir durumdur. Diyabet Hastalığı Belirtileri Nelerdir ? Diyabet Hastalığı yavaş yavaş gelişir ve sadece bazen glikoz seviyesi her türlü diyabetik koma ve hatta ölümle kritik bir seviyeye yükseldiğinde hastalığın hızlı bir gelişimi olur. Hastalığın gelişimine bu tür belirtiler ile belli olmaktadır: 1- Ağızda Kuruluk Ve Sürekli Susuzluk Hissi 2- İnsan Vücudunda Aşırı Ağırlık Ve Halsizlik Belirtileri 3- Sürekli İdrar Oluşumu Ve idrara çok gitme 4- Aşırı Kan Basıncı Oluşma 5- Durduk Yerde Sürekli Terlemek 6- Vucütta Aşırı Kaşıntı Ve Cilt'te Kuruluk Oluşması 7- Sürekli Öfkeli Olmak 8- Sıklıkla Baş Ağrısı,Halsizlik Olması,bir anda bayılmalar oluşması 9- Karaciyerlerde Büyüme Oluşması 10- Gözlerde Bulanık Görme Oluşması 11- Ayaklarda Ağrı Ve Sürekli Uyuşma Hizleri Oluşması 12- Cinsel istek Azalması 13- Oluşan Yaraların Çabuk iyileşmemesi Diyabet Hastalığın Oluşma Sebepleri  Şeker Hastalığı Bir Çok Sebeplerle Oluşmaktadır.Günümüzde 100 Kişi'den 80'i Şeker Hastalığında Olmaktadır.Genelde Şeker Hastalığı Genetik Olmaktadır.Bir Çok Sebepleri'de Vardır.Bunlardan bazıları,Aşırı Stress,Obezite,grip,hepatit, kızamıkçık,vb Gibi Bir Çok Sebepler'den Oluştuğu Genelce bilinmektedir. Beyabet Hastalığı gibi bir hastalığı Tespit etmek için bir endokrinologun hastanın şikayetlerini dinlemesi ve muayene yapması gerekir. Kliniğimizin Endokrinoloji Anabilim Dalı'nda diyabet tanısı için bir takım laboratuvar tetkikleri yapılmaktadır. 1- Kan Kimyası; 2- hormonal muayene; 3- İdrar analizi; 4- glükoz dayanımı testi; 5- Ultrason ve EKG; 6- kandaki insülin seviyesinin ölçülmesi, vb. Her hasta için tedavi, Özel Medical Clinic'ten birinci sınıf bir endokrinolog tarafından, hastalığın ciddiyet derecesine ve şekline, hastanın genel durumuna ve bununla ilişkili komplikasyonlara bağlı olarak en modern yöntemler kullanılarak seçilir. gerekli tüm faaliyetleri yürütmek için teknolojiler. Diyabet Hastaları Uygulaması Gerekenler 1- insülin iğne tedavisi; 2- kan şekeri için Gerekli ilaçlar; 3- Sağlıklı Besinler 4- Belirli Şartlar'da Fizik Tedavisi Uygulama. Bu Belirtileri Kendinizde Görüyorsanız Hiç Vakit Kaybetmeden Hemen Bir Doktor ile Görüşmenizde Kesin Fayda Olucaktır.Diyabet Hastalığı Nedir diyabet hastalığı, diyabet hastalığı nedir, çoçuklarda diyabet hastalığı belirtileri, diyabet hastalığı tedavisi, diyabet hastalığı nasıl oluşur, diyabet hastalığı geçer mi, diyabet hastalığına ne iyi gelir, diyabet hastalığı nedir kısaca, diyabet hastalığına bakan bölüm, tip 2 diyabet hastalığı nedir, tip 1 diyabet hastalığı, tip 2 diyabet hastalığı, tip 1 diyabet hastalığı nedir, diyabet hastalığı ameliyatı, şeker hastalığı ameliyatı, şeker hastalığı ameliyatı fiyatı 2021, şeker hastalığı ameliyatı fiyatı, şeker-hastalığı ameliyatı olanlar forum, şeker hastalığı ayak yarası, şeker hastalığı ameliyatı fiyatı 2020, şeker hastalığı ayak şişmesi, şeker hastalığı askerliğe engel mi, şeker hastalığı ayak yanması, diyabet hastalığı nasıl anlaşılır, şeker hastalığı ve diyabet arasındaki fark, koroner arter hastalığı ve diyabet, diyabet ve periferik arter hastalığı, alzheimer hastalığı tip 3 diyabet midir, tip 1 diyabet hastalığı ameliyatı, diyabet hastalığı animasyon, diyabet ayak hastalığı, diyabet şeker hastalığı ameliyatı, diyabet hastalığı belirtileri, diyabet hastalığı beslenme, diyabet hastalığı bakım planı, diyabet hastalığı bölümü, diyabet hastalığı beslenme listesi, diyabet hastalığı bitkisel tedavi, diyabet hastalığı biyoloji, Read the full article
0 notes
veyselkeles00 · 5 years
Text
Alzheimer Kimlerde görülüyor? Tanı nasıl konuyor?
Alzheimer Kimlerde görülüyor? Tanı nasıl konuyor?
[toc]
Alzheimer Yaşlılığın Kaderi mi?
Alzheimer; hafıza, konuşma, yön bulma, insanları tanıma, problem çözme gibi çeşitli zihinsel işlevlerin zamanla zayıfladığı, günlük işleri yerine getirme yeteneğimi azaldığı ve davranış bozukluklarının görülebildiği ilerleyici bir beyin hastalığı olarak nitelendiriliyor ve ilerleyen bir unutkanllğın ön planda olduğu “bunama” olarak adlandırılan hastalık…
View On WordPress
0 notes
Text
Alzheimer Nedir?
Alzheimer, kognitif fonksiyonların azalmasına, çalışma kapasitelerinin ve sosyal ilişkilerin azaltılmasına ve kişinin davranış ve kişiliğine müdahale etmesine neden olan nörodejeneratif bir hastalıktır. İlk başta hasta en son hafızasını kaybetmeye başlar. Yıllar önce olayları doğru bir şekilde hatırlayabilir ama en son ne yemek yaptığınızı bile unutabilir.
Alzheimer kişinin günlük yaşamı üzerinde büyük etkiye neden olur ve öğrenme, dikkat, rehberlik, anlayış ve dil kapasitesini etkiler. Kişi, kişisel hijyen ve yiyecek gibi temel rutinler için bile başkalarının yardımına giderek daha fazla bağımlı hale gelir.
Alzheimer, demansın en yaygın nedenidir. Sosyal becerilerin kaybolmasına sebep olur. Alzheimer hastalığını beyin hücrelerini olumsuz etkiler ve zamanla öldürür, hafıza ve zihinsel işlevlerde sürekli bir kötüleşmeye sebep olur. Bu yüzden bulmaca çözmek gibi hobiler hastalara tavsiye edilmektedir.
Demans günlük yaşamın temel faaliyetleri için tamamen başkalarına bağımlı olduğu durumdur. Halk arasında buna “bunamak” denilmektedir.
Alzheimer’ın aşamaları nelerdir?
Alzheimer hastalığı semptomların giderek kötüleşmesi ile karakterizedir. Bununla birlikte birçok hasta daha fazla unutkanlık süresine sahip olabilir. Alzheimer hastalığı semptomlarının evrimi üç aşamaya ayrılabilir:
Başlangıç aşaması: Başlangıç aşaması nadiren algılanır. Akrabalar ve arkadaşlar (ve bazen de profesyoneller) bu durumu yaşlanma sürecinin normal bir evresi olan “yaşlılık” olarak görür. Hastalığın başlangıcı aşamalı olduğundan, hastalığın ne zaman başladığını tam olarak bilmek zordur.
Kişi bu aşamada şunları yapabilir:
Konuşma özelliği ile ilgili problemler (dil problemleri)
Önemli hafıza kaybı
Zamanı veya haftanın gününü bilmemek
Tanıdık yerlerde kaybolmak
Karar vermede zorluk
Ruh hali, depresyon veya anksiyete değişimi
Belirli durumlarda nadir veya agresif öfke ile tepki gösterme
Hobiler ve diğer faaliyetlere ilgi kaybı.
Orta aşama: Hastalık ilerledikçe, sınırlamalar daha net ve daha ciddi hale gelir. Demanslı kişi günlük yaşamda güçlük çeker ve aşağıdakiler oluşmaya başlar:
Özellikle son olaylar ve insanların isimleri ile çok unutkan olmak.
Artık yalnız yaşamamayı başlamak
Yemek pişiremez, temizleyemez veya alışveriş yapamaz hale gelmek
Bir aile üyesine ve bakıcısına aşırı derecede bağımlı olmak
Kişisel hijyen, yani yıkanma ve giyinme konusunda yardıma ihtiyaç duymak
Konuşma ile ilgili zorlukların devam etmesi
Soruların tekrarı, çığlık, sarsılma ve uyku bozuklukları gibi kendini kaybetme ve davranış sırasına göre problemler.
Halüsinasyonların görülmeye başlanması(var olmayan şeyleri görme veya duyma).
İleri boyutta ise: Bellek bozuklukları çok ciddileşir ve hastalığın fiziksel tarafı daha belirgin hale gelir. Kişi şunları yapabilir:
Yemek yemekte sorun yaşamak
İletişim kuramamak
Akrabaları, arkadaşları ve aile nesnelerini tanıyamamak
Etrafında neler olduğunu anlamakta zorluk çekmek
Eve dönüş yolunu bulamamak
Yürümek zorlanmak
Yutmada zorlunmak
İdrar yapmada zorlanmak
Tekerlekli sandalye veya yatak ile sınırlı bir hayat sürmeye başlamak.
Alzheimer Nedir?
0 notes
elazigsurmanset · 3 years
Text
Beyin Check Up’ı Nedir?
Tumblr media
Bunama gibi sinsi bir şekilde ilerleyen beyin hastalıklarında erken teşhisin önemine işaret eden uzmanlar, herhangi bir şikayeti olmasa dahi 60 yaş üzerindeki bireylere 5 yılda bir beyin check up yaptırmalarını tavsiye ediyor. Beyin check up’ı beyin sağlığını ölçmek için kullanılıyor. MR, nöropsikolojik testler gibi bir dizi tetkikten oluşan beyin check up sayesinde kişinin unutkanlık ya da bilişsel işlev kaybının hangi aşamada olduğu ve ilerleme riskinin olup olmadığı anlaşılabiliyor. Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi, NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Barış Metin, beyin hastalıklarının erken teşhisinde kullanılan beyin check up’ına ilişkin bilgi verdi. Ailemde bunama var, acaba ben de bunar mıyım? Beyin check up’ın hastaların kendi talepleri üzerine olduğu gibi uzman doktorun önerisi üzerine de gerçekleştirildiğini kaydeden Prof. Dr. Barış Metin, “Hastalarımızdan sıklıkla ‘Benim beynimde bir sorun var mı? Beyin fonksiyonlarımı bir gözden geçirmek istiyorum’, ‘Ailemde bir bunama var, acaba ben de bunar mıyım?’, ‘Çok unutkanım. Acaba bunun altında başka bir hastalık mı yatıyor?’ gibi şüphe ve şikâyetlerle bizden çeşitli beyin fonksiyonlarını ölçmemiz isteniyor. Buna halk arasında beyin check up’ı deniyor.” dedi. Beyin sağlığını ölçmek için; beyin check up Beyin check up’ının bir dizi tetkikten oluştuğunu kaydeden Prof. Dr. Barış Metin, “Beyin check up’ı hastaların beyin sağlığını ölçmek için kullanılıyor. Aslında şu anda herhangi bir problemi olmayan ama hastanın ilerde önemli bir hastalığa yakalanma risk olabilir mi diye görmek için yaptığımız bazı tetkiklerden oluyor.” diye konuştu. Bunama riski MR ile görüntülenebiliyor Beyin check up’ta MR, elektroensografi, nöropsikolojik testler gibi bir dizi tetkik uygulandığını kaydeden Prof. Dr. Barış Metin, “Beyin görüntüleme yöntemlerinden MR yapılabiliyor.   MR bize ne veriyor? Örneğin bunaması olduğundan şüphelendiğimiz bir hastamız var. Ailesinde de bunama var. Kendisi de biraz unutkan olduğunu söylüyor. Bu hastamızın beyin MR’ını yaptığımız zaman eğer beyinde çok da ciddi olmayan ama erken dönemde küçülme, bazı bölgelerde hacim kaybı söz konusuysa ki biz bu MR’a baktığımız zaman bunu görebiliyoruz. Böyle bir durum varsa erken dönemde daha hastada bunama olmadan önlem alabiliyoruz.” dedi. Beyin haritalaması ile unutkanlığın nedeni anlaşılabiliyor Unutkanlığı olan kişilere bazı testler uygulayarak bunun nedenlerinin ortaya çıkarılabildiğini kaydeden Prof. Dr. Barış Metin, “Unutkanlığın bir dikkat bozukluğuna mı bağlı olduğu, yoksa bir Alzheimer hastalığına bağlı bellek bozukluğuna mı bağlı olduğu beyin haritalaması yardımıyla birçok vakada çoğu zaman gösterilebiliyor.” diye konuştu. Prof. Dr. Barış Metin, ayrıca nöropsikolojik testler unutkanlığın ya da bilişsel işlev kaybının hangi aşamada olduğunun ve ilerleme riskinin olup olmadığının anlaşılabildiğini kaydetti. Beyin check up’ı kimler yaptırmalı ? Özellikle belli bir yaşın üzerindeki kişilerin, özellikle 60 yaş üzerindeki bireylerin herhangi bir yakınması olmasa bile bu tip check up’ları 5 yılda bir yaptırmalarını öneren Prof. Dr. Barış Metin, “Çünkü bunama, beyinde çok sinsi ilerleyen bir hastalık. Hasta bunu fark etmeden önce bunamalar ciddi bir biçimde beyinde harabiyete neden olabiliyor. Bunları erkenden tespit edebilmek için 5 yılda bir beyin check up yaptırmak gerekiyor.” diye konuştu. Erken dönem bunama bulgusu, tedavilerden fayda görebilir İleri yaşın yanı sıra beyin check up’ı daha sık ve daha erken yaptırması gereken hastaların da olabildiğini kaydeden Prof. Dr. Barış Metin, “Örneğin 55 yaşında bir hastamız var. Kendisinin hafif unutkanlığı var. Ailesinde annesi ve babasında bunama görülmüş. Bu hastamıza böyle bir tetkik dizisini MR, nöropsikolojik testlerden oluşan testler yaptırmasını öneririm çünkü bu tetkiklerde erken dönem bunama bulgusu varsa bu hastamız erken dönem birtakım girişimlerden, yaşam tarzı değişikliklerinden, çeşitli nörolojik ve psikiyatrik ilaç tedavilerinden fayda görebilir. Ailevi bunama yapan mutasyonlar olabilir Ailesinde birden fazla bunama hastası olan, birinci derece ve ikinci derece yakınlarında varsa ailevi bunama yapan mutasyonlar olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Barış Metin, bunları tespit etmek için genetik testler de istenebileceğini söyledi. Beyin check up’ı beyindeki stres düzeyini de gösterebilir Sadece yaşlı hastaların değil kimi zaman genç hastalarında da beyin sağlıklarıyla ilgili ciddi kaygılar olabildiğini, bu kişilerin de çeşitli beyin tetkikleri dizisinden yararlanabildiğini kaydeden Prof. Dr. Barış Metin, şunları söyledi: “Örneğin kişi çok ciddi stres altındadır. Buna bağlı ciddi bir yıpranmışlık durumu vardır. Ama bu durum çeşitli müphem şikâyetlerle kendini gösterebilir. Ne kadar stres altında olduğunu çok fark etmeyebilir. Bu beyin check up’ını yaptığımızda kişinin ne kadar ciddi bir yük altında olduğunu, ne kadar yıprandığını görebiliyoruz. Bu yüzden genç hastalar performansını yeteri kadar kullanamadığını düşündüğünde, bir miktar unutkanlığı olduğunu düşünen genç hastalarımızda maruz kaldığı stres düzeyinin ona etkisini görmek için ya da başka bir beyin hastalığı olup olmadığını anlamak için beyin check up’ı yaptırılabilir. Genç hastaların bunu yaşlılar gibi rutin değil de çeşitli kaygılar ve performans düşüklüğü ortaya çıktığında yapılması gerektiğini söyleyebiliriz. Yaşlı hastalarda daha düzenli aralıklarla hiçbir şikayeti olmadığında dahi 5 yılda bir bu tetkikleri yaptırmasını öneririm.” Beyin check up’ı nasıl uygulanıyor ? Beyin check up’ı bilimsel ve farklı branşlardaki uzman bir kadro ile uygulanıyor. Test sonuçları çok boyutlu olarak değerlendiriliyor ve sonrasında da kişiye özel bir tedavi programı ile sorunlara çözümler üretiliyor. Beyin check up’ında beynin zihinsel faaliyetleri ve performansı değerlendiriliyor. Bilgisayarlı EEG cihazlarıyla beynin sağlıklı çalışıp çalışmadığı kontrol ediliyor. Hafıza ve dikkat ölçmeye yarayan testlerle fonksiyon bozuklukları ortaya çıkarılıyor. Beyin check up’ında  bilgisayarlı EEG (CEEG) cihazıyla beyin fonksiyonları izleniyor ve beyin haritası çıkarılıyor. Ayrıca yine bilgisayar yardımıyla hafıza ve dikkat ölçmeye yönelik kognitif testler uygulanıyor. (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı) Read the full article
0 notes
yararliabi · 4 years
Text
DOWN SENDROMU HAKKINDA BİLİNMEYENLER
Tumblr media Tumblr media
DOWN SENDROMU NEDİR? Down sendromu, genetik bir farklılık, bir kromozom anomalisidir. En basit anlatımı ile sıradan bir insan vücudunda bulunan kromozom sayısı 46 iken Down sendromlu bireylerde bu sayı üç adet 21. kromozom olması nedeniyle 47 olmaktadır. Down sendromu tedavi edilmesi gereken bir hastalık değil, genetik bir farklılıktır. Hücre bölünmesi sırasında yanlış bölünme sonucu 21. kromozom çiftinde fazladan bir kromozom yer alması ile meydana gelir. Down sendromuna sebep olduğu bilinen tek etmen hamilelik yaşıdır, 35 yaşüstü hamileliklerde risk artar. 40 yaşında, bir kadının Down sendromlu bir çocuğa sahip olma şansı her 100 doğumda 1'dir. Ancak genel olarak genç kadınlar daha fazla bebek sahibi olduğundan Down sendromlu çocukların %75-80'i genç annelerin bebekleridir. Ülke, milliyet, sosyo-ekonomik statü farkı yoktur. Ortalama her 800 doğumda bir görülür. Tüm dünyada 6 milyon civarında Down sendromlu birey yaşamaktadır. Hafif veya orta seviye zihinsel ve fiziksel gelişim geriliğine sebep olur. 47 KROMOZOM NASIL OLUR? İnsan vücudunu oluşturan kromozomların 23 tanesi anneden, 23 tanesi ise babadan gelmektedir. Down sendromunda 21. kromozom 2 değil 3 adet olmaktadır (Bu sebepten dolayı Down sendromu Trisomy 21 diye de bilinmektedir). Bunun sonucu olarak toplam kromozom sayısı 46 değil 47 olmaktadır. DEĞİŞİK TİPLERİ VAR MI? 3 tip Down sendromu vardır; 1-Trisomy 21: Down sendromlu nüfusunun %90-%95'ini oluşturan standart tiptir. Bu tipte fazladan bir adet 21.kromozom yumurta veya sperm hücresinden gelmekte veya döllenmenin daha ilk aşamalarındaki bir noktada yanlış bölünme nedeniyle (yani kromozomlar bölünürken birbirine yapışık kalması ve bu yapışıklığın bir taraftan 2 diğer taraftan da 1 kromozom gelmesine yol açması nedeniyle) yeni hücreler 3'er adet kromozom ile toplam 47 kromozom olarak oluşurlar. 2- Translokasyon: Down sendromlu nüfusunun %3-%5'ini oluşturan tiptir. Bu tipte 21.kromozomun bir parçası koparak başka bir kromozoma (örn. 14.kromozom gibi) yapışmaktadır. Birey adet olarak 46 kromozoma sahiptir ama genetik bilgi olarak 47 kromozom bilgisi vardır. Burada da 21.kromozom 3 adet olduğundan birey standart tipteki aynı özellikleri gösterir. Down sendromunun diğer tipleri kalıtımsal değildir. Yalnız translokasyon tipte ebeveynlerden bir tanesinin taşıyıcı olması durumunda Down sendromu kalıtımsal olmaktadır. Bu oran %33'dür. Eğer taşıyıcı anne ise translokasyon Down sendromlu çocuk doğurma olasılığı %20, taşıyıcı baba ise %5-%2 arasındadır. Translokasyon tipte ileriki doğumlardaki risklerin bilinmesi açısından genetik danışmanlık daha önemli olmaktadır. 3- Mozaik: Down sendromlu nüfusunun %2-%5'ini oluşturan tiptir: Bu tipte bazı hücreler 46 kromozom taşırken bazıları 47 kromozom taşımaktadır. Yanlış bölünme döllenmenin ileri aşamalarında gerçekleştiğinde bir hat 46 kromozom diğer hat ise 47 kromozom olarak devam eder ve mozaik bir yapı oluşturur.
Tumblr media
DOWN SENDROMU TANI TESTLERİ NELERDİR? Hamilelik sırasında, Down sendromunun erken teşhisine izin veren iki tip test vardır.Fetüsün Down sendromuna sahip olup olmadığını kesin olarak tahmin edemezler. Çoğunlukla, bu testler doktor ve gelecekteki ebeveynlere sendromu tanımlamak için daha fazla tanı testinden geçmenin gerekli olup olmadığına karar vermede yardımcı olur. Tarama testleri arasında Nukal Yarı Saydamlık Tarama testi (11-14 haftada gerçekleştirilir), Alfa-Fetoprotein (AFP) kan testi (15-20 haftada yapılan "üçlü ekran testinin bir parçası olarak da bilinir) ve fetüste Down sendromu olasılığına dair ipuçları verebilecek sistem taraması ve büyüme değerlendirmesi ultrason testleri vardır. DOWN SENDROMUNUN FİZİKSEL VE ZİHİNSEL ÖZELLİKLERİ NELERDİR? Down sendromlu çocuklar bir takım ortak özellikleri paylaşır, ancak bunların hepsini veya hatta çoğunu Down sendromlu tek bir kişide de bulabilirsiniz.  Daha yaygın fiziksel özelliklerden bazıları; Yüz özellikleri: Düz bir yüz profili, burun nispeten küçükken çoğunlukla düz ve geniş bir burun köprüsü, nispeten yuvarlak bir kafa, eğimli gözler, küçük kulaklar ve işitsel kanalın dar bir yapısı, pürüzsüz saç, genişliğini geçen bir çizgi avuç içi, küçük bir ağız ve nispeten büyük bir dil.Genel özellikler: küçük kafa, düşük kas tonusu ve kas güçsüzlüğü, eklem kayışlarında genel gevşeklik, küçük eller, kısa parmaklar, yedekte ve ayaktaki ikinci parmak arasında büyük bir boşluk.                 Bunlar ve diğer fiziksel özellikler, Down sendromlu çocuklarda yaygın olarak görülen bazı sorunlara yol açabilir, örneğin: Düşük kas tonusu ve eklemlerin belirgin zayıflığı harekette önemli kısıtlamalara yol açar ve bu nedenle Down sendromlu çocuklar, özellikle bebekler, kusurlu motor geliştirebilir. Hareket kontrolü ve yaşlarının diğer çocuklarına göre hafif motor becerilerin ve daha kaba motor becerilerin (emekleme, oturma, ayakta durma, yürüme) yavaş gelişmesine neden olabilir. Bugün, mesleki terapi ve fizyoterapi kullanarak, bu yetenekler önemli ölçüde geliştirilebilir. Doğum sırasında Down sendromlu bebeklerin büyüklüğü çoğunlukla ortalamadan küçüktür, ancak yaşıtlarından daha yavaş bir oranda büyüme eğilimindedir. Bu da yaşlarına göre daha küçük olmalarına neden olur. Down sendromlu bebekler için özel büyüme eğrileri vardır.
Tumblr media
Down sendromu bireylerin klinik özellikleri; Down sendromlu hastalar, doğumdan sonra, büyüme ve gelişmeleri sırasında ve hatta daha büyük yaşlarda sağlıklarını riske atabilecek vücutta çeşitli sistemleri içeren tipik tıbbi problemlere sahiptir. Örneğin, Down sendromlu çocukların yaklaşık% 40'ında kardiyak doğum kusurları vardır ve solunum problemleri geliştirme riski vardır. Down sendromlu çocukların çoğu görsel ve işitsel problemlerden muzdariptir: işitme problemleri, orta kulakta sıvı birikmesinden ve bu sendromun benzersiz kulak yapısından kaynaklanabilir. Görsel sistemdeki karakteristik problemler arasında "Tembel Göz" (Ambliyopi / Şaşılık) ve Katarakt sayılabilir. Bu nedenlerle, işitme testleri ve göz testleri doğumdan kısa bir süre sonra, bu sistemlerin işleyişini iyileştirmek ve kusurları ve bozuklukları olabildiğince erken keşfetmek için gereklidir. Down sendromlu çocuklarda yaygın olarak bulunan ek tıbbi problemler arasında hipotiroidizm (gelişmede ve obezitede gecikmeye neden olabilir), kısa vücut yüksekliği, sindirim sorunları (iç tıkanıklıkların nispeten yaygınlığı, kabızlık, Çölyak), enfeksiyona karşı yüksek duyarlılık, karakteristik ortopedik problemler ve cilt problemleri. Yukarıda açıklanan tıbbi koşulların çoğu, tıbbi, gelişimsel ve fonksiyonel durumu iyileştirmek için erken tanı ve erken ve sürekli tedavi gerektirir.           Down sendromlu hastalar, doğumdan sonra, büyüme ve gelişmeleri sırasında ve hatta daha büyük yaşlarda sağlıklarını riske atabilecek vücutta çeşitli sistemleri içeren tipik tıbbi problemlere sahiptir. Örneğin, Down sendromlu çocukların yaklaşık% 40'ında kardiyak doğum kusurları vardır ve solunum problemleri geliştirme riski vardır. Down sendromlu çocukların çoğu görsel ve işitsel problemlerden muzdariptir: işitme problemleri, orta kulakta sıvı birikmesinden ve bu sendromun benzersiz kulak yapısından kaynaklanabilir. Görsel sistemdeki karakteristik problemler arasında "Tembel Göz" (Ambliyopi / Şaşılık) ve Katarakt sayılabilir. Bu nedenlerle, işitme testleri ve göz testleri doğumdan kısa bir süre sonra, bu sistemlerin işleyişini iyileştirmek ve kusurları ve bozuklukları olabildiğince erken keşfetmek için gereklidir. Down sendromlu çocuklarda yaygın olarak bulunan ek tıbbi problemler arasında hipotiroidizm (gelişmede ve obezitede gecikmeye neden olabilir), kısa vücut yüksekliği, sindirim sorunları (iç tıkanıklıkların nispeten yaygınlığı, kabızlık, Çölyak), enfeksiyona karşı yüksek duyarlılık, karakteristik ortopedik problemler ve cilt problemleri. Yukarıda açıklanan tıbbi koşulların çoğu, tıbbi, gelişimsel ve fonksiyonel durumu iyileştirmek için erken tanı ve erken ve sürekli tedavi gerektirir. Down sendromu ile doğan bir çocuğun yaşam beklentisi son birkaç yılda önemli ölçüde artmıştır ve şu anda 55 yıldır. Modern tıbbın ilerlemesi ve sağlık hizmetlerindeki genel iyileşme ile yaşam beklentisinde bir artış olacağını tahmin ediyoruz. Down sendromlu yetişkinler hakkında, sadece demans, Alzheimer ve Osteoporoz gibi tipik yaşlılık problemlerinin genel popülasyona göre nispeten erken ve yüksek yaygınlıkta göründüğünü söyleyeceğiz. Sendrom ayrıca çocukların zihinsel işlevlerini de etkiler - dil, konuşma, telaffuz, ifade, anlama, iletişim, okuma ve yazma ve daha fazlası. Down sendromlu hastaların farklı derecelerde zihinsel gerilik yaşadığını söylemek kabul edilebilir. Bununla birlikte, birçok zeka testinin çoğunlukla deneklerin ifade edici yeteneklerine bağlı olduğunu ve Down sendromlu hastaların bu alanda tipik bir problemi olduğundan, IQ derecelerinin hak ettiklerinden daha düşük olabileceğini hatırlamak önemlidir.
Tumblr media
Down sendromlu çocukların özel karakteri Tipik olarak, Down sendromlu çocuklar hoş ve kullanışlı bir mizacına sahiptir ve arkadaş canlısıdır ve kolayca arkadaş edinirler. Buna ek olarak, saf oldukları, iyi bir geniş kalpleri olduğu ve duygusal zeka ile ilgili her şey için keskin duyuları olduğu bilinmektedir.  Bu özellikler Down sendromlu hastaların kendilerini eğitim sistemine, işgücüne ve topluma entegre etmelerini sağlar. Down sendromlu çocuklar gizli potansiyellerini tamamen çıkarmak için erken müdahale hizmetlerinden yardım alabilirler. Çeşitli nedenlerden dolayı, iyi tıbbi bakım alan ve çevrelerinden destekleyici tedavi gören çocukların şanslarını daha kolay sosyal beceriler geliştirebilir, farklı çerçevelere (okul, toplum, iş) sığdırabilir ve bağımsız kararlar verebilir. Hayatlarını etkiler. Down sendromlu insanların öğrenme güçlükleri hakkında şaşırtıcı bir açı Tipik olarak Down sendromlu çocuklar çocukluklarında önemli öğrenme güçlüklerinden mustariptir. Okullarında başarılı olan ve bağımsız yaşam, iş, sosyal yaşam ve aile hayatı da dahil olmak üzere bağımsız yetişkin yaşamına ilerleyen Down sendromlu çocuklar vardır. Ne kadar başarılı oldukları tıbbi durumlarına, zihinsel ve fiziksel yeteneklerine ve ailenin, tıbbi sistemin ve toplumun desteğine bağlıdır. Down sendromlu çocuklar arasındaki büyük benzerlik yanıltıcı olabilir. Zamanla, bu çocukların birbirlerinden çok farklı oldukları ve her birinin özel olduğu ve bireysel tedavi ve bakım gerektirdiği anlaşılacaktır.
Tumblr media
 ONLAR HASTA YA DA ENGELLİ DEĞİLLER. SADECE BİZDEN FARKLILAR BİZLER 46 KROMOZOMLUYKEN ONLAR 47 KROMOZOMLULAR. Read the full article
0 notes
uzmdrtimuryilmaz · 7 years
Text
Yediğin şey SEN MİSİN?
Almanların ünlü ata sözü “du bist was du isst” yani “Ne yersen o’sundur” sinir biliminin mideyi ikinci beyin ilan etmesinden dolayı yeniden gündemde ve bu sefer eskisinden çok daha sağlam argümanları var.
Modern bilim sayesinde artık beslenmeyi sadece enerji kaynağı ve yapı taşlarını yenilemek için yapmadığımızı biliyoruz. Yediklerimizin ruh halimiz, davranışlarımız, sağlımız, kararlarımız, siyasi ve dini görüşlerimiz ve bütün bunların yorumlanmaları üzerine etkileri olduğu gösterildi. Beslenme tedavileri depresyon, bunama, parkinson ve kanser gibi ilaçların bile etkilerinin son derece sınırlı olduğu hastalıklarda kullanılıyor.
Yeni bilgiler ışığında sindirim sistemimizi bir nörolog gözüyle sizlere anlatmama izin verin. Mide ve bağırsaklarımızda bir kedinin beyninde bulunan sinir hücreleri kadar sinir hücresi ve bir domuz beynindeki nörotransmitter çeşitliliği kadar nörotransmitter mevcut. Bu yapıları ilk inceleyen bilim insanları “gereksiz” gibi gözüken bu sinir ağının tek işlevinin bağırsakları hareket ettirmek ve sindirimi düzenlemek olmadığını anlamışlardı. Teknolojinin ilerlemesi sayesinde artık bu “ikinci beyin” dediğimiz yapının birçok önemli görevi bulundu
 İkinci beyin esas beyinimiz ile iki yönlü bir iletişim halinde. Yani sürekli olarak elektromanyetik hızda mesajlaşıyorlar. Mesela mutluluk hormonu dediğimiz seratonin’in %90 nı bağırsaklarda üretilip bu sinir yolakları ve dolaşım ile yukarı beyine yollanıyor. Erkeklerin kalbine giden yol midelerinden geçer o kadar da yanlış bir tanımlama değilmiş.  Bu iki beyin arasındaki iletişim köprüsü olan “vagal” sinirin uyarılması yada kesilmesi durumunda epilepsiden depresyona birçok “ruhsal” hastalığın tedavisi yada tetiklenmesi mümkün. 
Öte yandan ikinci beynimizin orta boşluğunda yemek atıklarının olduğu bölgede mikrobiyata denilen bir bakteri ve DNA-RNA havuzu bulunmaktadır  Bu havuz vücudumuzdaki toplam hücre miktarının 10 katıdır. Yani kendi DNA’ mız kendi bedeninde azınlıkta. İnsan davranışlarının temelinde DNA ve onun ürünlerinin ne kadar önemli olduğu düşünülürse ve mikrobiyatanın DNA cümbüşünün sadece bağırsak boşluğunda kalmadığı bilgiside buna eklenince insan davranışlarında beslenmenin etkisinin ne kadar önemli olduğu anlaşılacaktır.
Birinci beyin ve ikinci beyinin aralarındaki bağlantı ve mikrobiyatanın davranışlarımız hatta anılarımız üzerine nasıl etkide bulunduğunu anlatmak için yapılmış iki deneyi sizlerle paylaşmak ve sonrasındada bütün bu bilgiler ışığında nasıl beslendiğimizin sağlığımız ve kişiliğimiz üzerine etkisini ve belkide en önemlisi tükettiğimiz hayvansal gıdaların kaynağı olan “canlılara” uyguladığımız çağdışı işkence ve soykırımın nasıl insanı etkilediğini tartışalım.
Birinci deneyimiz hafıza ve yediğimiz gıdalar arasındaki ilişki hakında. Bu deneyde bilim insanları solucanları bir labirente yerleştiriyorlar. İki yön var karşılarında . Ya bir tarafa gidip hayatta kalacaklar yada diğer tarafa gidip elektrik şoku nedeni ile ölecekler. Bu deneyi 100 solucan ile yapıyorlar ve defalarca tekrarlıyorlar. Solucanlar her seferinde istatistiksel bir fark yaratmayacak şekilde ortalama %50 %50 eşit dağılarak ilerliyorlar. Sonra bu deney modelini değiştirip ilk model de ölen solucanları sıfır kilometre bam başka solucanlara yediriyorlar. Ve bu labirente daha önce hiç girmemiş bu sıfır kilometre solucanları labirente bırakıp ne yapacaklarına bakıyorlar. Esasen beslenme ve hafıza -zihin-tercih arasında bir ilişki yoksa bu yeni solucanların tıpkı bir önceki deneyede olduğu gibi yine eşit dağılmaları gerekmektedir. Ancak sonuç böyle çıkmıyor. Solucanlar “nedense” elektrikli ölümü daha az oranla seçiyorlar. 
Bu deneyde solucanların ölen akranlarının düştüğü hataya nasıl daha az düştüklerinin açıklanması gerekiyor. “Nasıl oluyorda bir solucan bir başka solucanın et parcalarını yiyip onun ölümüne sebep olan tehlikeden uzak kalmayı tercih edebiliyor? “ . Hafızanın proteinler ile ilişkili olduğu biliniyor.  Canlılar anılarını ve  öğrenme davranışlarını beyinlerindeki hücrelerde proteinler depolayarak ve onları fosforluyarak gerçekleştiriyorlar. Özellikle solucanlar gibi ilkel hayvanlarda  ilkel bir bağırsak bulunduğundan bu hafıza proteinlerinin daha az parçalanarak emilmesinden hafıza ilintili proteinlerin zaten yine daha az gelişmiş olan solucan sinir sistemine alınması ve bu sayede yeni solucanların elektrikli yolu daha hiç tecrübe etmeden hatırlayıp seçmemeleri en olası teori.
Bu deneyin insan ve beslenmesi ile ilgili ne gibi çıkarımları olabilir? Yani yediğimiz gıdaların sadece yapı taşlarını tüketmiyorsak onların genetik, epigenetik ve kazanılmış tecrübelerinide tükettiğimize göre acaba özellikle hayvansal gıdalarda tüketilen canlıların tıpkı bu solucan deneyinde olduğu gibi “anıları, korkuları, hüzünleri,öfkeleri,acıları” bize aktarılıyor olabilir mi?
Bu teorimi klasik bilim adamlarının hemen çürütmeye çalıştıklarını ve itiraz edeceklerini düşünebiliyorum ancak çağımızda klasik bilim adamının fizikteki Newton kadar hatrı sayılır bir revizyona ihtiyaç duyduğunu unutmamak lazım. Ben yinede onların itirazlarını sizlere dillendireyim. 
Bu teorime ilk itirazları solucanların ilkel oluşu bizim ise sözde ilkel olmayışımızdan dolayı , solucanlardaki kadar geçirgen bir bağırsak yapımızın olmadığı olacaktır.  Tükettiğimiz hayvanlarda solucanlar kadar ilkel olmadığı için bu örneğin geçerli olamayacağını söyleyeceklerdir. Hata sonrasında tükettiğimiz gıdaların genetik materyallerinin, proteinlerinin ve diğer yapıtaşlarının en küçük parçalarına kadar parçalandıktan sonra emildiğini ve bundan dolayı solucanların bu örneğinin insanlar için geçerli olamayacağını söyleyeceklerdir. YANILIYORLAR
Bi kere yediğimiz gıdaların genetik materyallerinin en küçük yapı taşlarından çok daha kompleks formlarının bile sindirim sistemimizden hem de sinirler aracılığı ile vücudumuza alındığı ; hatta bize yabancı bu protein parçacıkları ve genetik materyallerin alzheimer , parkinson ve ALS gibi hastalıkların sebep sonuç ilişkisinde yer aldığı gösterildi.  Yani yediğimiz gıdaları en küçük yapı taşlarına ayırmıyoruz. 
Bu demek oluyor ki tükettiğimiz bir tavuğun etini yediğimiz zaman özelliklede o tavuğun sinir sistemine ait parçalarında (ki aslında santral ve periferik sinir sisteminin olmadığı neredeyse hiçbiryer yok) tükettiyoruz.  O tavuğa ait hafıza proteinleri ve belkide daha bulamadığımız bir sürü duygu proteinleri veya onların kalıntıları mevcut. Ve biz bu tavuk etini tükettiğimiz zaman bazen bu protein veya genetik materyal kalıntılarınıda kendi sinir sistemimize aktarıyoruz. Yani beslenirken sadece tavuğun  enerji ve yapı taşı kaynaklarını değil “ruh-tin-zihin-nörokimyasal elektrik fırtınasından sorumlu biyolojik molekülleri” diyebileceğimiz kısımlarınıda kendi benzer bölgelerimize ulaştırıyoruz. Muhtemelen avcı toplayıcı bazı yamyam kabilelerin “güçlü savaşçının kalbini yersen onun cesareti sana geçer” mitosunun altında yatanda benzer mekanizmalardır. 
İkinci deneyimiz ise tükettiğimiz gıdaların ve antibiyotiklerin, bağırsağımızdaki iyi huylu bakterilere dolaylı olarakta davranışlarımız üzerine etkisi ile ilgili. Bu deneyde de farelerin bağırsaklarındaki bakterilerin yanına bir toksoplazma türevi bakteri yerleştiriliyor. Dikkat ederseniz farelerin ne genetikleri nede büyüdükleri sosyal çevre değiştirilmiyor sadece bağırsaklarındaki bir bakteri değiştiriliyor.  Deney sonucunda mikrobiyataları değiştirilen bu farelerin doğal avcıları olan kedilerden korkmak yerine büyük bir sevgi besleyip onlarla oyun oynamaya çalıştıkları ve deney sonucunda da çoğunun kediler tarafından öldürüldüğü gözlemlenmiş.
Evet ne oldu yine o klasik bilim adamlarına? Nerede o davranışçı Freud’iyan lar, genetik davranışçılar? Burada fare doğal avcısı olan kediden korkmak kadar ilkel ve eski bir davranışı sadece bağırsaklarında yaşayan bir bakteri türünü ekleyerek değiştirebildiniz. Ne genetiği ile oynandı nede sosyal çevresi ile nede seanslar yapılıp çocukluk travmaları ile yüzleştirildi. 
Bu deney çok etkili bir şekilde tartışmasız olarak davranışlarımız ile bağırsağımızda ki mikrobiyata arasındaki ilişkiyi göstermektedir.  Davranış paternlerimizin , bırakın yediğimiz gıdalar ile ilişkisini ;  özelliklede gereksiz kullanılan antibyotikler sebebiyle sürekli olarak yapısını bozduğumuz bağırsağımızda yaşayan bakterilerimizin ne kadar ilintili olduğunu göstermektedir.
Tükettiğimiz hayvansal gıdaların kaynağı olan hayvanlara tarım çağının başından beri ama özelliklede son yüzyılda uyguladığımız şiddet, hapsetme, anneden erken ayırma, acı çektirme, kötü beslenme, işkence etme, genetikleri ile oynama, onları sosyal ilişkilerinden yoksun bırakma gibi sözde “insancıl” (esasen insanı insan olduğu için utandıran) yöntemlerimizden dolayı bugün sofralarımız da bulunan hayvansal ürünlerin zaten  sağlıksız olduğunu ve hipertansiyon, şeker hastalığı, bunama, şizofreni , parkinson, kanser gibi birçok hastalığa sebep olduğunu zaten biliyorduk. Şimdi bu yeni bilgiler ışığında tükettiğimiz gıdaların kaynağı olan hayvanların mutsuzlukları, bozulmuş ruh halleri, üzüntüleri, acıları, öfkeleri de bize aktarılıyor olabilir mi şeklinde bir soru sormanın çok da yanlış olmadığı kanaatindeyim. 
29 notes · View notes
haberoldu-blog · 6 years
Text
Unutkanlık hastalığından kurtulmak için müthiş karışım! Portakal ve havucu...
https://haberoldu.com/unutkanlik-hastaligindan-kurtulmak-icin-muthis-karisim-portakal-ve-havucu
Unutkanlık hastalığından kurtulmak için müthiş karışım! Portakal ve havucu...
Her şeyi unutmaya mı başladınız? Hafızanızın zayıflamaya başladığından şüphe mi ediyorsunuz? Günlük beslenme programınıza ekleyeceğiniz bazı besinlerle onu güçlendirmeniz mümkün..
    HAFIZAYI GÜÇLENDİREN MÜTHİŞ KARIŞIM
Yoğun çalışma temposu, gündelik hayatta yaşananlar ve stres gibi nedenler hafızayı olumsuz etkileyerek unutkanlığa neden olabiliyor. Bu nedenle hafızayı güçlendirmek için doğru besinler tüketmek gerekir. Dr. Feridun Kunak, içerisinde portakal, ginkgo bloba ve havuç olan hafıza güçlendiren, unutkanlığa iyi gelen doğal sirke yapımını ekrana getirdi. Kunak, sirkeyi beklettikten sonra süzüp içilmesini tavsiye etti.
    UNUTKANLIĞIN BELİRTİLERİ
Unutkanlığın altında yatabilen 9 önemli hastalık şöyle;
1- Alzheimer 2- Damar tıkanmaları 3- Tiroit bozuklukları 4- B12 vitamini, folik asit gibi bazı vitaminlerin veya maddelerin eksiklikleri 5- Kalp hastalığı 6- Karaciğer hastalığı 7- Böbrek hastalığı 8- Parkinson hastalığı gibi santral sistemi hastalıkları 9- Genetik veya santral sinir sisteminin yıkımına yol açan bazı nadir hastalıklar.
Kaynak: HABER7.COM
0 notes
ciftlinkbankvurgunu · 6 years
Text
Eğitim Klasik Masaj
Eğitim Klasik Masaj Bunlar iki farklı Alzheimer tipi hastalık mıdır? Genetik araştırmalarda ayrı olarak mı ele alınmalıdır? Ya da aynı fenotipe mi sahiptirler? Diyabette olduğu üzere hastalığı tanımlayabilecek kesin bir laboratuvar Şehir olcı bir salyangoz kabuğu gibi, kendi içine ve çatıları akşam •ineşinde parıldayan binalardan oluşan canlı bir kalbin çev-esinde kıvrılıyordu. Moskova benim oldukça iyi tanıdığım Marienburgdanya da Ernst Glückün odasında sadece resimlerini gördüğüm Rigadan çok farklı inşa edilmişti. İlk kokular burunlarımıza gelmeye başlamıştı! Kabakl&rdaki yemeklerin, ara sokaklardaki atık suların, pazarlardaki ve sokaklardaki çöplerin, tüccarların yağ ve parfümlerinin, binlerce insanın ve bunların çıkardıklarının kokuları; mutlu, kederli binlerce yaşamın kokusu. Ahırlarda böğüren hayvanları, nehrin değirmen çarklarına çarparak çağlayışını, at nallarının şehrin kaba taşlarla kaplı caddelerindeki takırtısını duyabiliyordum. Nerede başlıyordu, nerede bitiyordu? Bütün büyüsüyle ve akıl almaz boyutlarıyla Rus İmparatorluğunun kalbi arsızca ve gururla gözlerimizin önüne seriyordu kendini. Önümde aceleyle yürüyordu, birkaç kez pelerininin kenarlarına takılarak 205 tökezledi; ama gülerek, çıplak ellerinde ve ateş gibi yanan yüzündeki karla hemen doğrulup yoluna devam etti. from ümraniye escort
0 notes
ronireklam · 6 years
Photo
Tumblr media
Teknoloji Nedir – Teknoloji Hakkında Bilgiler - yedıncı veya SON bölüm Teknoloji Gençleri Nasıl Etkiliyor? Teknoloji, sadece gençleri değil, toplumun tüm katmanlarını etkiliyor. Bu olumlu ya da olumsuz (daha çok da olumsuz) etkilenmeden, teknolojiyi, teknoloji üreten şirketleri suçlamanın pek de doğru olmadığını düşüyorum. Teknoloji, insanlar için hayatı kolaylaştıran büyük bir nimet. Bunu dozajını kaçırmadan ve doğru amaçlar için kullanmak insanların elinde. Benzer konular gündeme gelince hep verdiğim bir örnek var. Diyorum ki, teknoloji bizi kullanmasın, biz teknolojiyi kullanalım! Bir çok ürün ve hizmet üreten şirket var. Bu ürün ve hizmetler içinde bize ve amaçlarımıza uygun olanları seçmek, satın alıp almama kararını vermek bizim elimizde. Tabii ki şirketler kârlarını maksimize etmek için, ardarda yeni ürünler ve hizmetler çıkarıyorlar. Ardarda piyasaya çıkan ürünlerden bazan kafamız bile karışabiliyor. Hangisini satın alacağımızı, hangisinin gerçekten bizin ihtiyaçlarımıza cevap vereceğini tespitte zorlanıyoruz. Böyle bir kafa karışıklığıyla karşılaşmamak için, teknolojiyle ilgili gelişmeleri takip etmek, haber ve yorumları okumak yararlı olacaktır. Özellikle gençlerin, teknolojik ürünleri gösteriş için bilinçsizce tükettikleri görülüyor. Yeni piyasaya çıkan bir cep telefonunu, ailesinin ya da kendisinin ekonomik imkânlarını zorlayarak satın alan, aylar sürecek taksitlere giren gençler biliyorum. Bu gençlerin tek amacı, çevresindeki arkadaşlarında bulunanlardan aşağı kalmayacak bir ürüne sahip olmak. Teknolojinin Neden Olduğu Hastalıklar Son 30 yılda başta ABD ve Avrupa olmak üzere tüm dünyada bu alanda yüzlerce araştırma yapıldı; hâlâ da yapılıyor. Kimi araştırmalarda dikkat çekici sonuçlara ulaşıldı. Örneğin;1994′te ABD ve Finlandiya’da yapılan araştırmalar, elektromanyetik alanların çok sık etkisinde kalan işçilerde alzheimer hastalığının normal insanlara göre erkeklerde 4,9 kat ve kadınlarda 3,4 kat daha çok görüldüğünü ortaya koydu. 1998′te gerçekleştirilen bir başka araştırmada da radyo operatörleri, endüstriyel donanım işçileri, veri işleme aygıtı tamircileri, telefon hattı işçileri, elektrik santralları ve trafo merkezlerinde çalışan işçilerle film makinistlerinde alzheimer, parkinson gibi hastalıklarla beraber başka birtakım nörolojik bozuklukların daha çok görüldüğü ortaya çıktı. 1979′da ABD’de yapılan bir epidemiyolojik (tıbbın, insan topluluklarında hstalıkların dağılımını ve bu dağılıma yol açan etkenleri araştıran bir dalı) araştırma, enerji iletim hatlarına 40 m.’den daha yakın yaşayan çocukların, normal çocuklara göre 2-3 kat daha fazla kansere yakalandığını ortaya koymuştu. 1988′de ve 1991′de yine ABD’de, 1992 ‘de İsveç ve Meksika’da ve 1993 ‘de Danimarka’da yapılan araştırmalarsa çocuklarda görülen kanserlerle ve özellikle de lösemiyle iletim hatlarına yakın yaşama arasında bir ilişki olduğunu ortaya koydu. Finlandiya’da yapılan bir başka araştırma erkek çocukların merkezi sinir sisteminde oluşan tümörlerle iletim hatları arasında ki ilişkiyi saptadı. 1994′te Kanada’daki 2 ve Fransa’daki 1 elektrik şirketinin çalışanlarını kapsıyordu. Toplam 223.000 kişi üzerinde gerçekleştirilen bu istatiksel çalışmada 4000 kanser hastası saptandı. Bu çaılşmada yüksek elektromanyetik alanların etkisinde kalanlarda lösemi 2-3 kat fazla görülürken, beyin tümörü 10 kat daha fazla görülüyordu. Tüm bu bulgulara karşın lösemiyle elektromanyetik alanlar arasında kuşkuya yer bırakmayacak biçimde bir ilşki olduğu kanıtlanamadı. Geçen yıl ABD Ulusal Çevresel Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nün 6 yıldır süren ve 60 milyon dolara malolan araştırması sonuçlandı. Enstitü, araştırma sonuçlarını bir rapor biçiminde ABD Kongresi’ne Haziran ayında sundu. Rapora göre “Elektromanyetik alanların tümüyle güvenli oldukları söylenemez. İnsanlar onların etkisinden olabildiğince kaçınmalıdırlar. Ama elektrik hatlarının oluşturduğu elektromanyetik alanların, insanların kanser yada başka bir hastalığa yakalanma riskini arttırdığına yönelik kanıtlar zayıftır. Bu konudaki araştırmalar sürecektir.” İsveçli bilim adamları cep telefonuyla yapılan 2 dk.’lık bir görüşmenin bile ne denli ciddi sorunlar yaratabildiğini gösterdiler. Araştırmaya göre 2 dk.’lık konuşma, kandaki zararlı proteinlerin ve toksinlerin beyne girmesini engelleyen savunma mekanizmasını devre dışı bırakmaya yetiyordu. Bu durumda azheimer, parkinson ve multiple sclerosis (MS) gibi sinir hastalıklarının oluşma riski artıyor. Mayıs 1998′de İsveçli bilim adamı Dr. Kjell Hansso Mild, ekibiyle birlikte gerçekleştirdiği büyük bir araştırmanın sonuçlarını açıkladı. Çalışma sonucuna göre, cep telefonuyla uzun süre konuşanlarda yorgunluk, baş ağrısı, deride yanma hissi ortaya çıkıyordu. Kulaklık-mikrofon seti kullananların %80′inde bu tip sorunların olmadığı gözlendi. Haziran 1998′de Almanya’da Freiburg Üniversitesi Nöroloji Kliniği’nde yapılan bir araştırmada da cep telefonlarının yüksek tansiyonla ilişkisi ortaya kondu. Bu araştırmada 10 gönüllünün başlarına cep telefonu bağlandı. Araştırmacılar, deneklere haber vermeden telefonları açıp kapadılar. Telefonlar açıkken, deneklerin tansiyonlarında 5-10 mmHg’lik bir artış gözlendi. İngiltere’de yapılan ve 11.000 kişinin gönüllü olarak katıldığı bir başka araaştırmadaysa, uzun süre cep telefonuyla konuşanlarda baş ağrıları, baş dönmesi ve dikkat dağılması gözlendi. Bilimsel araştırmaların art arda gelen bu olumsuz sonuçları insanları kuşkulandırıyor. Artık “cep telefonlarının insan sağlığına daha ciddi etkileri olabilir mi?” diye düşünüyor herkes. Yine ilk akla gelen soru : “Cep telefonlarıyla kanser arasında bir ilişki olabilir mi?” Dünyada 200 milyon dolayında cep telefonu kullanıcısı var. Bu sayı ABD’de 80 milyonun üzerinde ve her ay buna yaklaşık 1 milyon ekleniyor. Cep telefonunun insan sağlığına etkileri ve özellikle de kanserle ilişkisi üzerinde yürütülen çalışmalar ABD’de merakla izleniyor. Çünkü beyinlerinde tümör oluşmuş onlarca kişi, iletişim şirketlerine dava açmış durumda. Tümör oluşumlarına cep telefonlarının mikrodalga yayınlarının yol açtığını ileri sürüyorlar. Benzer davaalar başka ülkelerde de açılmış durumda. Bilimsel araştırmaların sonuçları bu davaların seyri açısından büyük önem taşıyor. ABD’de cep telefonu endüstrisi beş yıldır, cep telefonlarının insan sağlığı üzerine etkilerini araştıran çalışmaları destekliyor. Hatta bunun için Telsiz İletişim Endüstrisi Birliği, 1993′te Telsiz Teknoloji Araştıraları (WTR) adlı bir araştırma kurumu bile kurdu. Bu kurumun asıl amacı, öncelikle beyin tümörleri olmak üzere birçok hastalıkla cep telefonları arasında bir ilişki olup olmadığını saptamak. İki koldan yürütülen çalışmalar için beş yılda 25 milyon dolar harcandı. Bir yandan epidemiyolojik araştırma sürdürüldü; bir yandan da laboratuvarlarda deneyler yapıldı. Laboratuvar çalışmaları iki konu üzerinde yoğunlaştı: Beyin tümörü oluşumu ve genetik yapının değişimi. Bu sırada Avrupa ve Avustralya’da da konuyla ilgili birçok araştırma yapıldı; hâlâ süren çok sayıda araştırma da var. Bunlardan birkaçında düşük düzeyli radyo dalgalarının hayvanların bağışıklık ve sinir sistemlerinde bozukluklara, davranışlarında değişimlere yol açtığı ve kanser oluşumunu hızlandırdığı gözlendi. Örneğin Avustralya’daki bir araştırmada, fareler 18 ay boyunca cep telefonunun yaydığı mikrodalgaların etkisinde bırakıldı. Bu farelerde kanser oluşum oranının normal farelere göre iki kat arttığı saptandı. İsveçli Dr.Lennart Hardell’in araştırmasının geçen yıl Mayıs ayında yayımladığı sonucu: Cep telefonu kullanımı insanlarda beyin tümörü oluşumunu hızlandırmıyordu ; ama beyni tümörlü hastaların, telefon tuttukları tarafta tümör oluşma oranının 2,5 kat fazla olduğu ortaya çıktı. Aynı araştırma ABD’de de yapılmış ve aynı sonuçlara ulaşılmıştı. En önemli gelişmeyse, WTR’nin beş yıllık araştırmasının sonuçlarını açıklaması oldu. Araştırmanın başındaki Dr.George Carlo “Bu veriler insanlarla doğrudan ilişkili ilk verilerdir. Bunlara göre cep telefonu yayınları insanlarda beyin tümörü rüskini biraz artırıyor, insan kan hücrelerini etkiliyor ve farelerde de DNA bozukluklarına yol açıyor.” diyor. Telefon şirketlerince desteklenen bir araştırma kurumundan böyle bir açıklamanın gelmesi çok önemliydi. Sağlığımızı tehlikeye atacağımıza, cep telefonlarımız acil durumlar dışında kullanmamaya çalışalım. Böylece hem beynimiz, hem de cebimiz rahat eder…
Sonuç
Teknoloji günümüzün vazgeçilmez unsurlarından biridir. Ülkelerin gelişmişlik seviyesi bulundurdukları teknolojik ortamları ile değerlendirilmektedir. Teknolojinin kullanım alanları oldukça geniştir. Eğitimden, savunma sanayine kadar her alanda kullanılan teknoloji sosyal ve ekonomik hayatında bir vazgeçilmezi durumuna gelmiştir. Teknolojinin faydaları ve zararları; teknolojiden faydalanma durumumuza göre değişmektedir. Örneğin bir televizyonu genel kültürümüzü artırıcı programları izlerken kullanmamız faydalı, zamanımızı öldürürken kullanmak zararlı olduğu gibi. Bu örnekler çoğaltılabilir; son yüzyılın buluşu olarak değerlendirilen internet ise; elektronik ortamda hızlı bir şekilde bilgiye ulaşmamızı sağlarken; internete bağımlı insanlar oluşturup, sosyal hayattan insanların kopmasına da neden olmaktadır. Buradaki ölçü demekki teknolojiyi ne şekilde kullandığımızdır. Teknolojinin gümüzüzde geldiği ürküten boyutu ise; özellikle gen teknolojisinin çok gelişip insanları klonlamaya kadar geldiği bu da gelecek için robotlaşan ve tek tip insanların türemesine neden olabilir. Diğer yandan gelişen teknoloji ile birlikte biyolojik ve kimyasal silahların üretilmesi insanlığı tehdit eden diğer teknolojik tehlikeler olarak değerlendirilebilir. Teknolojinin kullanımı ve sonuçları değişmektedir. Örneğin; teknoloji kullanılarak kurulan bir fabrikada üretim yapılmakta ama artıkları doğaya zarar vermektedir. Yine teknoloji kullanılarak arıtma tesileri kurulup bu tehlike minumuma indirilmektedir. Yani teknolojinin fayda ve zararları birlikte ilerleyip kullanıma göre netice vermektedir. http://ronisoft.net sirdaş
0 notes
turkonus · 4 years
Text
Alzheimer nedir? Belirtileri ve Alzheimer Testi
Alzheimer nedir? Belirtileri ve Alzheimer Testi https://bilgideposu.ra6.org/bilgi-icerikleri/nedir/alzheimer-nedir-belirtileri-ve-alzheimer-testi.htm
0 notes
itsbelinceltme-blog · 7 years
Text
Kırışıklık Kürü!
New Post has been published on http://www.belinceltme.com/kirisiklik-kuru/
Kırışıklık Kürü!
Kırışıklık kürü Aslında bazen siz ne yaparsanız yapın sonuç pek değişmiyor. Her organınız gibi cildinizde az ya da çok ama mutlaka yaşlanıyor. Yine de yapılabilecek bir şeyler yok mu? Tabii ki var! Enteresan bir yaz yaşıyoruz. Ve neredeyse her güne altmışını çoktan geçmiş eski bir efsanenin nefes kesici görüntüleri ya da tedbirsiz yakalanmış genç bir mankenin katmerlenmiş göbeğiyle başlıyoruz. Kısacası bu yaza paparazziler damgalarını vurdular. Kimi ünlüleri göklere çıkarıp, kimilerine dip yaptırdılar. Yani bu yaz da “genç kalma-genç görünme”, “ellilik lokum”, “altmışlık efsane” dedikodularıyla geçti. Paparazzi kameralarının en çok yoğunlaştığı yerler selülitler, göbekler ve cilt kırışıklıkları oldu. Gazete ve dergilerdeki ünlülerin resimlerine dikkatle baktığınızda, yirmilik ya da altmışlık fark etmiyor, çoğunun kırışıklık ve selülit mağduru oldukları hemen anlaşılıyor. Yine de yapılabilecek bir şeyler var. Eğer bazı basit noktaları gözden kaçırmazsanız yaşlanma yolculuğunda cildinize de yardımcı olabilirsiniz. İşte size özet bir yaz sonu kırışıklık kürü rehberi: KIRIŞIKLIK AZALTMA PLANI Güne mutlaka iyi bir kahvaltıyla başlayın. Kahvaltıda taze meyve, yumurta beyazı, kahvaltı gevrekleri, zeytin, yoğurt, taze yeşilbiber ve domatesi tercih edin. Kahvaltıdan önce alacağınız 200 miligramlık bir alfa lipoik asit ve 500 miligramlık L-karnitin tabletini, kahvaltı sonrasında 100 miligramlık bir kapsül CoQ10 ile tamamlayın. CoQ10 kapsüllerini zeytinyağıyla temas ettirdikten sonra kullanmanızı tavsiye ederim. Faydalanma olasılığınız daha da artacaktır. Öğün atlamayın, öğle yemeğini protein, akşam yemeğini karbonhidrat (sebze, meyve, tahıl) ağırlıklı alın. Gün boyu sık ve az su için. Şekerli ve gazlı içeceklerden uzak durun. Soda ve mineralden zengin sular en iyi tercihlerdir. Balığa, bakliyat ve tahıllara sofranızda daha yer verin. Domatese öğlen ve akşam sofralarınızda da yer açmayı ihmal etmeyin. Nişastalı, unlu, yağlı, kızartmalı sofralardan uzak durun. Kahveyi azaltın. Yemek üstüne tatlıdan vazgeçin.       BAZILARI DA HAYAT HEDİYESİ Salatalarınıza öğütülmüş keten tohumu, ayçiçeği çekirdeği ekleyin. Şeftali ve kayısıya ara öğünlerde öncelik verin. Karpuzu inciri üzümü abartmayın. Son bir tavsiye: Yüzünüzdeki bazı çizgilerin hayatın size armağanları olduğunu da unutmayın… Tiroit hastalıkları psikolojik sorunlara yol açar mı? Tiroit hastalıkları bazı psikolojik sorunlara yol açabiliyor. Örneğin hipertiroidi, yani tiroit bezinin aşırı çalıştığı durumlar sinirlilik, öfke nöbetleri, alınganlık, gerginlik, endişe gibi duyguların yoğunlaşmasına sebep olabiliyor. Hipotiroidi yani tiroit bezi tembelliğiyse, depresyonla ilişkili işaretlere neden olabiliyor. Benzer şekilde ruhsal sorunların tiroit hastalıklarına yol açabildiği de belirtiliyor. Örneğin doğum sonrasında oluşan depresyon ile haşimato hastalığı ve buna bağlı doğum sonrası hipotiroiditinin ilişkili olabileceği belirtiliyor. Balık yemek bunamayı geciktirebilir mi? Balığın, özellikle omega-3’ten zengin olan balıkların zekâyı güçlendirme ve belleği destekleme yanında bilinçsel gerilemeyi geciktirdiğini gösteren bulguların sayısı her gün biraz daha çoğalıyor. Omega-3 yağları ister balıktan, ister başka kaynaklardan kazanılsın bilinçsel gerileme üzerinde son derece ciddi yararlar sağlıyor. Eğer daha sık balık, ceviz, yeşil yapraklı sebzeler, keten tohumu ve diğer omega-3 zengini besinler yerseniz belleğinizin bundan mutlu olacağı aklınızda olsun. İsterseniz birkaç kopya daha vereyim: Folik asit, B12 vitamini, B6 vitamini de belleğe iyi gelen doğal destekler. Depresyona yol açan nedenler hangileri? Depresyonu tetikleyen faktörlerin başında kayıplar geliyor. Eş kaybı, evlat kaybı, anne babanın kaybedilmesi, iş kaybı, şehir değiştirmeler, ekonomik kayıplar ve daha pek çok neden depresyona yol açabiliyor. Emekliliğin bile depresyona neden olduğu biliniyor. Bazı hastalıkların, bazı ilaçların da depresyonu tetiklediği, yani dolu bir tabancayı ateşleyebileceği belirtiliyor. Doğum sonrası dönemler, menopoz dönemine atılan yeni adımlar, başarısızlıklar, beklediğini bulamamalar da depresyon sebebi olabiliyor. Bazı insanlar gereksiz yere uzamış hüzünler yaşayarak da depresyon tuzağına düşebiliyor. Tiroit veya kortizol hormonlarının eksikliğinin de depresyonla ilişkili olabileceği aklınızda olsun. Eğer depresyonla ilgili bir sorununuz varsa lütfen komşunuzun ilacını kullanmayın. Bana sorarsanız depresyonun tedavisini yalnızca psikiyatristlere bırakın. Kadınlar efor testi yaptırmalı mı? Koroner kalp hastalığının bir erkek hastalığı olduğu yönündeki yanlış bilgileri unutun. Özellikle 50 yaş sonrasında kadın ve erkeklerin kalp damar hastalığına yakalanma riski neredeyse eşitlendi. Bu nedenle 50 yaş sonrası erkeklere uygulanan kalp koruma programlarının kadınlara da uygulanması gerekiyor. Özellikle kolesterol dengesizliği yaşayan, sigara içen, hipertansiyon, kan şekeri yüksekliği ve benzeri kalp riskleri taşıyan kadınlarda sadece istirahat EKG’siyle yetinmemek ve mutlaka efor testinden de istifade edilmesi öneriliyor. Kadınlarda kalp hastalığı işaretlerinin erkeklere oranla daha silik ve atipik olabileceğini ve ilk krizlerin hayati etkilerinin daha yüksek olduğunu unutmayın. Toplam kolesterol ölçümü mü HDL ve LDL değerlerini belirlemek mi daha önemli? Kanınızda “toplam kolesterol” diye özel bir kolesterol dolaşmıyor. Total veya toplam kolesterol vücudunuzdaki iyi ve kötü kolesterolün toplamı ile bu rakam trigliserid ölçümünüzde elde edilen değerin beşte birinin eklenmesiyle elde ediliyor. Yani, LDL kolesterol + HDL kolesterol + trigliserid / 5 olarak özetlenebilecek bir formül söz konusu. Kolesterol bakımından şanslı veya şanssız olduğunuzu gösteren temel değerler iyi ve kötü kolesterolünüzün ölçümleriyle konuşan rakamlardır. Eğer kötü kolesterolünüz 130’dan yüksekse dikkatli olmanızda yarar var. İyi kolesterolünüz 40’ın altındaysa yine benzer dikkati göstermeniz gerekiyor. Toplam kolesterol ölçümleri bazen gereksiz telaşa yol açabiliyor. Çünkü trigliseridiniz çok yüksekse veya faydalı kolesterol HDL’niz beklenenden fazlaysa toplam kolesterolünüz de yüksek bulunuyor. Bu nedenle kolesterol durumunuz hakkında herhangi bir fikir yürütülebilmesi için iyi ve kötü kolesterol değerlerinizin belirlenmesi şart. Alzheimer hastalığının risk faktörleri neler? Genetik önemli bir risk faktörü ama zannedildiği kadar ön planda değil. Yaşın ilerlemesi önemli bir faktör olarak gösteriliyor. 65 yaş sonrasında hastalık olasılığı her 5 yılda bir iki katına çıkıyor. Kadınlarda Alzheimer riski erkeklere oranla biraz daha yüksek. Kalp damar hastalığı olanlarda, şeker hastalarında, depresyon sorunuyla boğuşanlarda, kafa travmaları geçirenlerde de risk artabiliyor. Aritmi ne anlama geliyor? Kalbinizin büyüklüğü yumruğunuzun büyüklüğü kadardır. Bu yapının neredeyse tamamı kas dokusundan oluşmuştur. Kalbin, içine gelen kanı doku ve organlara pompalayabilmesi için dakikada ortalama 80 defa kasılması gerekiyor. Kasılabilmesi için de kendi kendine elektrik akımı üretmesi ve bunu bütün hücrelerine hızla dağıtması şart. Enerji üretim merkezinden (sinüs düğümü olarak biliniyor) uyarı çıkışında veya elektrik enerjisinin dağıtım sistemiyle kalp kaslarına ulaştırılmasında bir arıza olduğu zaman ritim bozukluğu halinden söz ediliyor. Böyle bir durum “kalbin teklemesi” ile de ifade edilebiliyor. Kalp ritminin bozulma ihtimali yaşlandıkça artıyor. Tiroid hastalıkları, alkol, sigara kullanımı, uykusuzluk, fazla miktarda kafein kazanımı gibi durumlarda da ritmin bozulma ihtimali artıyor. Ritim bozukluğu bazen ani ölümlere yol açabileceğinden son derece önemli bir durum. Hürriyet – Osman Müftüoğlu
0 notes
Text
Kırışıklık Kürü!
Kırışıklık kürü Aslında bazen siz ne yaparsanız yapın sonuç pek değişmiyor. Her organınız gibi cildinizde az ya da çok ama mutlaka yaşlanıyor. Yine de yapılabilecek bir şeyler yok mu? Tabii ki var! Enteresan bir yaz yaşıyoruz. Ve neredeyse her güne altmışını çoktan geçmiş eski bir efsanenin nefes kesici görüntüleri ya da tedbirsiz yakalanmış genç bir mankenin katmerlenmiş göbeğiyle başlıyoruz. Kısacası bu yaza paparazziler damgalarını vurdular. Kimi ünlüleri göklere çıkarıp, kimilerine dip yaptırdılar. Yani bu yaz da “genç kalma-genç görünme”, “ellilik lokum”, “altmışlık efsane” dedikodularıyla geçti. Paparazzi kameralarının en çok yoğunlaştığı yerler selülitler, göbekler ve cilt kırışıklıkları oldu. Gazete ve dergilerdeki ünlülerin resimlerine dikkatle baktığınızda, yirmilik ya da altmışlık fark etmiyor, çoğunun kırışıklık ve selülit mağduru oldukları hemen anlaşılıyor. Yine de yapılabilecek bir şeyler var. Eğer bazı basit noktaları gözden kaçırmazsanız yaşlanma yolculuğunda cildinize de yardımcı olabilirsiniz. İşte size özet bir yaz sonu kırışıklık kürü rehberi: KIRIŞIKLIK AZALTMA PLANI Güne mutlaka iyi bir kahvaltıyla başlayın. Kahvaltıda taze meyve, yumurta beyazı, kahvaltı gevrekleri, zeytin, yoğurt, taze yeşilbiber ve domatesi tercih edin. Kahvaltıdan önce alacağınız 200 miligramlık bir alfa lipoik asit ve 500 miligramlık L-karnitin tabletini, kahvaltı sonrasında 100 miligramlık bir kapsül CoQ10 ile tamamlayın. CoQ10 kapsüllerini zeytinyağıyla temas ettirdikten sonra kullanmanızı tavsiye ederim. Faydalanma olasılığınız daha da artacaktır. Öğün atlamayın, öğle yemeğini protein, akşam yemeğini karbonhidrat (sebze, meyve, tahıl) ağırlıklı alın. Gün boyu sık ve az su için. Şekerli ve gazlı içeceklerden uzak durun. Soda ve mineralden zengin sular en iyi tercihlerdir. Balığa, bakliyat ve tahıllara sofranızda daha yer verin. Domatese öğlen ve akşam sofralarınızda da yer açmayı ihmal etmeyin. Nişastalı, unlu, yağlı, kızartmalı sofralardan uzak durun. Kahveyi azaltın. Yemek üstüne tatlıdan vazgeçin.       BAZILARI DA HAYAT HEDİYESİ Salatalarınıza öğütülmüş keten tohumu, ayçiçeği çekirdeği ekleyin. Şeftali ve kayısıya ara öğünlerde öncelik verin. Karpuzu inciri üzümü abartmayın. Son bir tavsiye: Yüzünüzdeki bazı çizgilerin hayatın size armağanları olduğunu da unutmayın… Tiroit hastalıkları psikolojik sorunlara yol açar mı? Tiroit hastalıkları bazı psikolojik sorunlara yol açabiliyor. Örneğin hipertiroidi, yani tiroit bezinin aşırı çalıştığı durumlar sinirlilik, öfke nöbetleri, alınganlık, gerginlik, endişe gibi duyguların yoğunlaşmasına sebep olabiliyor. Hipotiroidi yani tiroit bezi tembelliğiyse, depresyonla ilişkili işaretlere neden olabiliyor. Benzer şekilde ruhsal sorunların tiroit hastalıklarına yol açabildiği de belirtiliyor. Örneğin doğum sonrasında oluşan depresyon ile haşimato hastalığı ve buna bağlı doğum sonrası hipotiroiditinin ilişkili olabileceği belirtiliyor. Balık yemek bunamayı geciktirebilir mi? Balığın, özellikle omega-3’ten zengin olan balıkların zekâyı güçlendirme ve belleği destekleme yanında bilinçsel gerilemeyi geciktirdiğini gösteren bulguların sayısı her gün biraz daha çoğalıyor. Omega-3 yağları ister balıktan, ister başka kaynaklardan kazanılsın bilinçsel gerileme üzerinde son derece ciddi yararlar sağlıyor. Eğer daha sık balık, ceviz, yeşil yapraklı sebzeler, keten tohumu ve diğer omega-3 zengini besinler yerseniz belleğinizin bundan mutlu olacağı aklınızda olsun. İsterseniz birkaç kopya daha vereyim: Folik asit, B12 vitamini, B6 vitamini de belleğe iyi gelen doğal destekler. Depresyona yol açan nedenler hangileri? Depresyonu tetikleyen faktörlerin başında kayıplar geliyor. Eş kaybı, evlat kaybı, anne babanın kaybedilmesi, iş kaybı, şehir değiştirmeler, ekonomik kayıplar ve daha pek çok neden depresyona yol açabiliyor. Emekliliğin bile depresyona neden olduğu biliniyor. Bazı hastalıkların, bazı ilaçların da depresyonu tetiklediği, yani dolu bir tabancayı ateşleyebileceği belirtiliyor. Doğum sonrası dönemler, menopoz dönemine atılan yeni adımlar, başarısızlıklar, beklediğini bulamamalar da depresyon sebebi olabiliyor. Bazı insanlar gereksiz yere uzamış hüzünler yaşayarak da depresyon tuzağına düşebiliyor. Tiroit veya kortizol hormonlarının eksikliğinin de depresyonla ilişkili olabileceği aklınızda olsun. Eğer depresyonla ilgili bir sorununuz varsa lütfen komşunuzun ilacını kullanmayın. Bana sorarsanız depresyonun tedavisini yalnızca psikiyatristlere bırakın. Kadınlar efor testi yaptırmalı mı? Koroner kalp hastalığının bir erkek hastalığı olduğu yönündeki yanlış bilgileri unutun. Özellikle 50 yaş sonrasında kadın ve erkeklerin kalp damar hastalığına yakalanma riski neredeyse eşitlendi. Bu nedenle 50 yaş sonrası erkeklere uygulanan kalp koruma programlarının kadınlara da uygulanması gerekiyor. Özellikle kolesterol dengesizliği yaşayan, sigara içen, hipertansiyon, kan şekeri yüksekliği ve benzeri kalp riskleri taşıyan kadınlarda sadece istirahat EKG’siyle yetinmemek ve mutlaka efor testinden de istifade edilmesi öneriliyor. Kadınlarda kalp hastalığı işaretlerinin erkeklere oranla daha silik ve atipik olabileceğini ve ilk krizlerin hayati etkilerinin daha yüksek olduğunu unutmayın. Toplam kolesterol ölçümü mü HDL ve LDL değerlerini belirlemek mi daha önemli? Kanınızda “toplam kolesterol” diye özel bir kolesterol dolaşmıyor. Total veya toplam kolesterol vücudunuzdaki iyi ve kötü kolesterolün toplamı ile bu rakam trigliserid ölçümünüzde elde edilen değerin beşte birinin eklenmesiyle elde ediliyor. Yani, LDL kolesterol + HDL kolesterol + trigliserid / 5 olarak özetlenebilecek bir formül söz konusu. Kolesterol bakımından şanslı veya şanssız olduğunuzu gösteren temel değerler iyi ve kötü kolesterolünüzün ölçümleriyle konuşan rakamlardır. Eğer kötü kolesterolünüz 130’dan yüksekse dikkatli olmanızda yarar var. İyi kolesterolünüz 40’ın altındaysa yine benzer dikkati göstermeniz gerekiyor. Toplam kolesterol ölçümleri bazen gereksiz telaşa yol açabiliyor. Çünkü trigliseridiniz çok yüksekse veya faydalı kolesterol HDL’niz beklenenden fazlaysa toplam kolesterolünüz de yüksek bulunuyor. Bu nedenle kolesterol durumunuz hakkında herhangi bir fikir yürütülebilmesi için iyi ve kötü kolesterol değerlerinizin belirlenmesi şart. Alzheimer hastalığının risk faktörleri neler? Genetik önemli bir risk faktörü ama zannedildiği kadar ön planda değil. Yaşın ilerlemesi önemli bir faktör olarak gösteriliyor. 65 yaş sonrasında hastalık olasılığı her 5 yılda bir iki katına çıkıyor. Kadınlarda Alzheimer riski erkeklere oranla biraz daha yüksek. Kalp damar hastalığı olanlarda, şeker hastalarında, depresyon sorunuyla boğuşanlarda, kafa travmaları geçirenlerde de risk artabiliyor. Aritmi ne anlama geliyor? Kalbinizin büyüklüğü yumruğunuzun büyüklüğü kadardır. Bu yapının neredeyse tamamı kas dokusundan oluşmuştur. Kalbin, içine gelen kanı doku ve organlara pompalayabilmesi için dakikada ortalama 80 defa kasılması gerekiyor. Kasılabilmesi için de kendi kendine elektrik akımı üretmesi ve bunu bütün hücrelerine hızla dağıtması şart. Enerji üretim merkezinden (sinüs düğümü olarak biliniyor) uyarı çıkışında veya elektrik enerjisinin dağıtım sistemiyle kalp kaslarına ulaştırılmasında bir arıza olduğu zaman ritim bozukluğu halinden söz ediliyor. Böyle bir durum “kalbin teklemesi” ile de ifade edilebiliyor. Kalp ritminin bozulma ihtimali yaşlandıkça artıyor. Tiroid hastalıkları, alkol, sigara kullanımı, uykusuzluk, fazla miktarda kafein kazanımı gibi durumlarda da ritmin bozulma ihtimali artıyor. Ritim bozukluğu bazen ani ölümlere yol açabileceğinden son derece önemli bir durum. Hürriyet – Osman Müftüoğlu
Kırışıklık Kürü!
0 notes
astrokariyer-blog · 7 years
Text
Alzheimer Tamamen Çözülebilir Mi?
Özellikle yaşlanan insanların en fazla korktuğu hastalıklardan biri olan Alzheimer hastalığı sonunda tarihe karışabilir.
Bilim adamları kesin bir çözümü bir türlü bulunamayan Alzheimer hastalığına sonunda bir çözüm bulmuş olabilir. Kobay farelere ağrı kesici etkisi bulunan mefenamik asit veren Manchester Üniversitesi araştırma ekibi, bu asitin aynı zamanda oldukça önemli bir şeyi daha yaptığını keşfetti; Alzheimer hastalığı belirtilerini ortadan kaldırması.
Alzheimer hastalığı belirtileri taşıyan farelere bir ay boyunca mefenamik asit veren araştırmacılar, hafıza kaybı ve beyin iltihabı gibi faktörlerin ortadan kalktığını keşfetti. Bu keşif de araştırmacıları gelecek için oldukça umutlandırdı.
Ancak ortada büyük bir soru var; aynı tedavi yöntemi insanlarda sonuç verir mi?
Deneylerde farelerin kullanılmasının sebebi, farelerin genetik materyallerinin insanlar ile olan benzerleri (hatta bu benzerlik bazı durumlarda %97'ye kadar çıkmakta). Fakat böyle bir benzerliğin olması, farelerde işe yarayan tüm şeylerin insanlarda da aynı şekilde işe yarayacağı anlamına gelmiyor.
Yani bu keşfedilen şeyde de durum aynı. Mefenamik asit Alzheimer hastalığının belirtilerini ortadan kaldırıyor ancak şu an için bu sadece farelerde geçerli bir durum. Araştırmacıların bir sonraki hedefi ise fareler üzerinde daha kapsamlı bir araştırma yaparak, hazır olunduğunda benzer işlemi insanlara uygulamak ve aynı sonucu elde edebilmek.
0 notes
turkonus · 4 years
Text
Alzheimer nedir? Belirtileri ve Alzheimer Testi
Alzheimer nedir? Belirtileri ve Alzheimer Testi https://bilgideposu.ra6.org/bilgi-icerikleri/nedir/alzheimer-nedir-belirtileri-ve-alzheimer-testi.htm
0 notes