Tumgik
#Alternatif Tip Yontemleri ve Bitkisel Tedavi sifamarket lokmanhekim bitkiseltedavi alternatiftıp
alternatif-tip · 7 years
Link
Bazı bilgileri sörfçülerimle paylaşmayı, uygun bulmaktayım bu benim şahsi meselemde olsa. Çünkü ben 13 sene fibromyalji (yumşak doku romatizması) yüzünden her yılın 9 ayı belime 3 m uzunluğunda kuşak bağlamak zorunda kaldım.  Yine askerde (1989) yakalandığım allerji nedeniyle 13 sene hayvansal besin (Et ve etmamülleri peynir vede yumurta) yiyemedim. Bu allerjide sonra (1994) bahar nezlesi ve alerjik astımla birlikte beni canımdan bıktırdı. Sizlerinde aynı şekilde acı çekmemeniz için bu bilgilere ulaşmanızı istiyorum. 13 yaşında iken köye (Kayseri/ Bünyan/ Taçın) gittim ve çocuklarla (1970 Mart sonu) ırmakta yüzdükten sonra çimenlere yattık. Teyzem üstümü değiştirmemde israr ettiysede kabul etmedim ve sabah kalktığımda yüzüm yara içinde, dudaklarım çatlamış ve titriyordum. Şehirde mahallenin yaşlı kadınları şunu yapın bunu yapın diyerek benim üzerimde aylarca deney yaptılar. Bütün eklemlerim kireçleşmişdi ve merdivenleri dahi çıkamıyordum. Sonunda doktorumun fizik ve iğne tedavisiyle eklem kireçlenmesinden kurtuldum, fakat fibromyalji’den (yumşak doku romatizması) kurtulamadım. Tabiki kimyasal ilaçların ileride çok tehlikeli neticeler doğuracağını o zamanlar bilmiyordum. Ekim 1978 Almanya’ya geldim ve tedavi olmak için, doktora gitmeye başadım, fakat nafile. Bunun üzerine kendim 1980′de şifalı bitkiler üzerine araştırmalara başladım. Türkçe yayınlanan kitaplardaki reçeteleri üç yıl denedim ve faydasını göremedim. Umutsuzluğa kapıldığım bir anda Avusturyalı M. T. Allahın Bahçesin…adlı kitabıyla tanıştım. Ordaki bilgilerden bir reçete geilştirdim ve uyguladım vede çok şükür fibromyalji’den (yumşak doku romatizması) kurtuldum. Bu kitapta derli toplu bir reçete mevcut değildir, bu nedenle okuduğunuzda pek istifade edemezsiniz. 1989′de askerlik yaparken tabak, kaşık, çatal, kazan vb., mutfak eşyasını sadece soğuk suyla çalkalıyorduk, tabiki bakteriler, viruslar ve mantarlar hemen devreye girer. Besin alerjisine böylece yakalandım. Doktorlar “Et ve Etmamürleri” yeme dediler. 1994′den ihhtibaren 15 Mart - 30 Mayısa kadar bahar alerjisi ve alerjik astıma yakalandım. 15 Mart 2002′e kadar bahar nezlesi, allerjik astım ve bronşite karşı çare bulamadım ve 5 hafta istirahate ayrıldım. Doktorlar kortizon ve kramplara karşı spray kulanmak zorunda olduğumu söylediler ve mecburen kulandım ve 15 gün içinde kortison’dan sersemledim, konsentrem yok oldu, okuduğumu anlamaz ve yazamaz oldum. 27 (1980) yıldır süren araştımalarımada kendi üzerimde 350 Bitki-, Mineral-, ve Hayvan drogları denedim. Her türlü hastalığa çare bulurken, allerjiye karşı bugüne kadar çare bulamamıştım. Şimdi bunuda çörekle kısmen tedaviettim. Kısmen diyorum, çünkü çöreği bıraktığım an rahatsızlıklarım yeniden başlıyordu. Bu nedenle korkumdan tam 7 ay çörek çayı içtim. Sonrada daha etkili olduğuna inandığım Aloe Vera ve Noni ile tanıştım bu iki ürünü birer sene kulandım bağışıklık sistemini güçlendiriyorlar. Ama noni ve aloe verayı bırakınca allerji yeniden ortaya çıktı. Araştırmalarıma devam ettim ve bu arada insanların çok kolay temin edebilecekleri ve uyguluyabilecekleri yeni bir buluşum oldu. Aloe Vera ve Tahitian Noni’den çok çok daha etkili Gökçek İksiri, çünkü curufu temizleyici özeliği var ve bu özeliği ile tedavi kesin tedavidir. 26.10.2005 tarihinde çok basit ve çok faydalı bir reçete, daha önce aloxi diye anılan ve üzerinde 10 yıldır çalıştığım, buluşumu yeniledim ve geliştirdim. Gökçek İksir, bu iksir 26 yıllık bir tecrübenin ve arştırmanın ürünüdür. Gökçek Tonik 2. önmeli doğal buluşumdur. Gökçek Diyet 3. önemli buluşumdur. Çay harmanları: bazı hastalıklarda ise şifalı bitkilerden ayrı bir çay harmanı hazırlamak gerekli olabilir. Yüksek Kimya Mühendisliği eğitimine devam ederken kimyasal ilaçların yantesirlerini 1983′de yaptığım deneylerle tesbitettim. Bundan sonra yaptığım araştırmaları unutmamak için aldığım notların bu alanda yazılan bir çok kitaptan’dan daha kaliteli olduğunu görünce bir kitap yazmaya karar verdim. Manuskiriptimimi 1994′de 1996′da 1998′de 2000′de ve nihayet 2002′de olmak üzere sürekli yeniliyerek yayınlanabilir hale getirdim. Yayınevleri 5-6 ciltlik bu eserin hem çok ilmi hemde çok geniş kapsamlı olduğunu bu nedenle ekonomik olmadığını söylemektedirler. Bu Eser için 12 yılda 1000 bitkinin 7000 Fotografını çektim, 2 yıl açık öğretime (Bitkisel tedavi uzmanlığı) devam ettim. Ben geniş bilgi vermek zorundayım, zira Kekik deyince hangi Kekik akla geliyor. Türkiyede 52 tür Kekik yetişmektedir ve bunlardan sadece Hakiki Kekikotu (Thymus. v. ) sinüzit ve bronşite karşı kulanılır, diğerlerinin özelikleri ise henüz incelenmemiştir. Ak kekik (Toros kekiği) enaz hakiki kekik kadar etkili olmasına rağmen üzerinde her hangi bir araştırma yapılmamıstır. Türkiyede 83 tür Adaçayı yetişmektedir ve bunlardan sadece şifalı adaçayı (Salvia o.) şifa maksadıyla kulanılabilir ve bu bitki yazın en hararetli aylarında dahi harareti düşürür. Alıç’ın Türkiyede 90 türü yetişmektedir ve bunlardan sadece loplu veya dişli Alıç kalp ve kandolaşımı rahatsızlıklarına karşı kulanılır. Kılıçotunun bilinen 400 türü mevcuttur ve bunlardan sadece (Hypericum p.) sinirlilik, depresyon, korku ve içhuzursuzluğa karşı kulanılır.Türkiyede bu şifalı bitkilerin % 95′i yetişmektedir ve % 5′inide yetiştirmek mümkündür. Almanyada hastalar doktorlarından bitkisel ilaçlar isterler ve Almanların % 60′i bitkisel ilaçlar kullanırlar. Almanyada 200 büyük ilaç firması diğer ülkelerden getirtikleri bitki droglarından kapsül, damlama, merhem, ampül ve haplar imal ederler ve bir yıllık gelirleri 5 milyar dollardır. Ben 361 anabaşlıkta 551 bitkiyi ayrıntılı olarak inceledim ve öylede yayınlanmasını istiyorum, yani kuşa çevrilmesine karşıyım. Vatandaş şifalı bitki yerine faydası olmayan ve hatta zehirli bitkilerin çayını içerlerse sorumlusu kim olacaktır. Bugün Türkiyede yayınlanan bir çok kiktap yığınla yanlışlarla doludur ve bunların yeri Raflar değil çöplüklerdir ve hatta internetki Türkce metinler dahi çok ilkel, 1000 yıllık eski bilgileri olduğu gibi yayınlıyorlar. Artık Dünyaya şöyle bir bakmanın zamanı gelmedimi? Lütfen birazcıkda olsa ilim olsun! Bu eserin en önemli farkı başta ABD, Almanya, Fransa, Ingiltere, Rusya, Çin, Japonya, Hindistan, Israil gibi ülkelerde 1000 den fazla üniversite kliniğinde yapılan tedavidenemeleri, araştırmaları, değerlendirmeler ve sonuçları kaynakları ile verilmektedir yani bugüne kadar yazılan kitaplarda olduğu gibi mişli muşlu masalsı değildir. Şifalı Bitkiler ve Alternatif Tıp İsimli kitabım çıktı Avrupalı; 15-16. Yüzyıl da, Türk (Osmanlı) ve Arap’tan (Endülüs) aldığı ilimle başlattığı Rönesans  ile bugünlere geldi. Türk Milletinin 500 yıllık gerilemesinin sebebini doğru teşhis eden Atatürk, Türk rönesansını (yeniden yapılanma veya Maturidi ye dönüş) başlattı, fakat “Milli Şef” tarafından bu hareket baltalandı ve milletimiz 80 yıl daha kaybetti.Ben İbrahim Gökçek, ”Şifalı Bitkiler ve Alternatif Tıp” alanında 1000 yıldır geri sayımımıza dur! diyecek bu eseri yazdım. Evet! bu kitabı yazmak için 12 yılı pasif, 15 yılı çok yoğun, yani 27 yıl çalıştım.Bu kitapta şimdiye kadar diğer kitaplarda olmayan çok şey göreceksiniz. Özelliklede çeşitli hastalıklara karşı 1000′e yakın reçete bulacaksınız. Bu alandaki Türk rönesansını ben başlattığım için çok mutluyum. Bu kitap 3 cilt, 1860 sayfa olup şifalı bitkiler çok yönlü olarak ele alınmıştır, ayrıca hastalıklar ve tedavileri ve de genel bilgilerden oluşmaktadır. Bitkinin Türkçe, Almanca ve Latince isimleri ve halk arasındaki isimleri. Bitkinin drogları (şifalı kısmı), tarihçesi, botanik, yetiştirilmesi, hasat zamanı, birleşimindeki maddeler, birleşimindeki bazı önemli maddelerin açık formülü, tesir şekli, klinik araştırmalar ve sonuçları, klinik araştırmalarına göre kullanılış şekli, komisyon E’ ye göre kullanılış şekli, aroma terapideki yeri, homöpatideki yeri, çayı, çay harmanları, tentürü, posyon’u, eterik yağları, ekstresi, kremi vs. yan etkisi var mı? Bütün bunlar irdelenmektedir. Belgeler: Bazı kişiler şifalı bitkiler veya hastalıklar üyerine yazdıklarım veya bana ait Gökçek İksiri üzerine fikirlerini beyan edeceklerine, senin Kimya Mühendisliği okuduğuna inanmıyorum. Dört yüksek okul okudum ama bazı nedenlerle diploma almadan okuldan ayrıldım diyorsun. Bu doğru değil sana inamıyoruz gibi akıl mantık dışı sataşmalar karşısında Gazi Eğitimde Sosyalbilgiler, Almanyanın Krefeld Şehrindeki Fachhochschule’de (TOPLAM 7 yıl 12 gün artı bir yıl hazırlık okulu, artı bir yıl staj, artı bir yıl dil kursu) Endüstriel Organik Kimya Mühendisliği, Anadolu Ümiverisitesinde İşletmecilik bu açı öğretim ve 5 yıl süren Heilpraktiker açık öğretim okuduğuma dair belgeleri burda yayınlamak istemedim halde buna mecbur kaldım. Hamdolsun yalan söylemem buna ihtiyacım yok.  Lütfen beni bu tür sataşmalı yazılarla meşgul etmeyin. Bana göre dplomalı olamak diplomasız olamktan çok çok önemlidir. Yani bir mesleğin uzmanı olmak o konuda ve bu alanda bilgi sahibi olmak çok çok önemli, yıllarca okudum ama sonuca ulaşamadım. Ben bunun acısını çekiyorum. Fakat araştırma ve okumadan uzak kalmadım, hatta işçi olmak beni daha çok bu alana yitti. Çalıştığım günler 5-6, çalışmadığım günler 10-15 saat zamanımı araştırmaya ayırıyorum. Ama diplomaya güvenip yan yatan ve hiç araştırma yapmayan insanlarda çoktur. Edison, Hazerfen Ahmet Efendi, Uluğ bey ve Mimar Sinana gibi binlerce dahi Üniveriste görmedi. Üniveriste insana araştırmanın metodunu öğretir ve diplomasını verir, bu işin başlangıcıdır. Gerisi diplomayı alan zatın gayretine kalmıştır. Okumak elbette ço çok önmeli ve güzel ama ezberci eğitimle TEK ilim adamı yetiştiremezsiniz ve öylede. AB ve ABD’de okuyan Türk Öğrenciler bu ülklerde en önemli mevkilerde. Nasıl olduda allerjiye binlerce doktor çare bulamazken, ben buldum, çünkü 17 yıl bu acı ile mücadele ettim cilesini çetim, sahlara kadar uyuyamadım, ölmek için Allah dua ettiğim günler oldu. Hamdolsun şimdi 30 yaşındaki bir delikanlıdan daha iyiyim. Nasrettin hoca damdan düşmüş ve ayağı kırılmış, her kafadan bir ses gelince bana damadan düşen birini çağırın demiş. Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
alternatif-tip · 7 years
Link
Asidoza karşı etkili doğal ürünler                                                                                                  
1. Tedavisi Gökçek İksiri ve Gökçek Tonikle ve doğru beslenmekle mümkündür. (Gökçek Diyet) 2. Bazik Tuz veya Karbonat iyi gelir fakat etkileri geçicidir. Akut hallerde kulanılır.
Asidoz:Helicobacter pylori isimli bakteri asidoz nedeniyle zayıflayan mide ve onikiparmak bağırsağına daha kolay yerleşir. Candida albicans isimli maya mantaları ise bütün sindirim organlarının mukazasında bunsada daha çok bağırsaklarda, özeliklede kalın bağırsağa yerleşir. Her ikiside asitlenmeye sebep olur ve toksik maddeler özeliklede zehirli gazlar, zehirli alkoller ve biyojen aminler (örneğin allerjiye sebep olan histamin) üretirler.
Bir çözeltide varlığı ile bir asit veya bir alkalinin eklenmesinden oluşan pH değişmelerini azaltan kimyevi maddelere tampon adı verilir. Vücudun kimyevi tamponları içinde 4 ana tampon sisteminden söz edilebilir: Eritrosit-Hemoglobin tampon sistemi, protein tampon sistemi, fosfat tampon sistemi ve bikarbonat-karbonik asit tampon sistemi. İnsan bünyesinde, kanın pH'sı bir ömür boyu belirli bir denğede tutulmakta olup ortalama pH:7,4'dır. İnsan ömrü boyunca, yaz ve kış, gece ve gündüz demeden kanın pH'sı sabit tutulmaya çalışılmaktadır. pH'da çok az bir oynamanın (asit veya baz (alkali) 02 oranında dahi kayma olunca hayati tehlike olur. Yani pH'sı 7,35'in altı veya 7,45'in üstü olursa hayati tehlike olur. pH'nın korunmasında vücudun tampon sistemleri ve bu arada akciğer ve böbreğin büyük rolü vardır. Akciğer ve böbreklerde asit iyonların dışarı atılır. Bikarbonat-karbonik asit tampon sistemi tampon sistemler içinde adından en fazla bahsedilen bir sistemdir. Bikarbonat-karbonik asit sistemi, zayıf bir asit ve bunun kuvvetli bir bazla meydana getirdiği tuzun karışımından ibaret bir sistem olup, diğer bütün tampon sistemlerin tabi olduğu kanunlar uyarınca çalışır.
Vücudumuzda 100 trilyon hücredeki metabolik değişimler yani hücrede enerji oluşumu sırasında karbonikasit (H2CO3) çıkar ve ayrıca bazı besinler (et, peynir ve mamüleri) ve içecekler (siyah çay, kahve ve kola) vücudun asit oranını aşırı yükselir. Eritrosit-Hemoglobin tampon sistemi ve sodyumbikarbonat (NaHCO3) karbonikasidi tampon sistemi ile vücudun aist-baz denğesi korunur. Karbonikasit ve laktikasit (sütasidi) su ve karbondiokside dönüşür ve buda böbrekler ve akciğer tarafından dışarı atılır. Dışarı atılamayan asitler mineraller tarafından tuza (asidik tuzlar, bazik tuzlar veya halojenik tuzlar, yemek tuzu değil) dönüştürülür, sonra bağdokularına CURUF şekline yerleşir (depolanır) ileride atılmak için. Bu sürekli depolama hücre ve dokuların beslenmesini engeller. HCO3 + X (metal, ametal helogen, örneğin sodyum, klor, flor, kalsiyum, magnesiyum vb.)------>HCO2X oluşur. Ve bu CURUFTUR ve bu curufa ileride bakteri virüs ve mantarlar yerlaşerek zehirli gazlar, zehirli alkoller ve hormona benzer biyojen aminler üretirler. Vede sayısız hastalıkların merkezi oluşur. Kanda ve hücreler arası sıvıda karbonik asit, asetik asit, fosforik asit, sülfirik asit ve sütasidi (laktik asit) yoğunlaşması kalp kaslarına zarar verir ve kalp krizi ortaya çıkar. Ayrıca beyin kanaması, kandolaşımı anormalikleri ve müzmin iyileşmeyen yaralar görülür. Hemoglobin ve sodyumbikarbonat asidin bir kısmını tampon sistemi ile baza çevirir ve asitlenmeyi önler. Tabii vücutta yeterince mineral varsa, yoksa depoluyarak CURUF oluşturur. Bu nedenle derin nesfes alınca daha çok karbondioksit dışarı atılır ve buda vücuttaki asidin azalması demektir. Mide tarafından tuz ve karbonikasidin sodyumbikarbonat ve tuzasidine çevrilmesi ile ortaya çıkar. ( NaCl + H2CO3 ----> NaCO3 + HCl ) Mide derisi bir kaç tabakadan oluşur iç tabakalar bu görevi görür. Tuz asidi midenin içine verilirken sodyumbikarbonat Pankreasa gönderilir. Kanın pH-Değeri 7,4?dır, yani hafifi bazik olup bu değer 7,35-7,45 arasında hafif değişebilir. Vücüdumuzdaki bir çok metabolizma hareketleri sonucu (proteinler parçalanınca fosforik asit, sülfirik asit, yağlar ve karbonhidratlar parçalanınca asetik asit va karbonik asit oluşur.) asit oranı yükselir ve bunun beli bir zaman sonra yeniden normal seviyeye gelmesi gerekir. Bazik olan minereallerle (potasyum, sodyum, kalsiyum, magnesyum) gibi) kanın asit-baz denğesini sağlamada önemli rol oynar. Bilindiği gibi tuzun yapısı sodyum ve klorid isimli iki elementten oluşur. Şayet kişi aşırı et, peynir ve mamülleri, tatlılar yer ve siyah çay, sigara ve alhol içerse kandaki pH-değerinin asitlesmesine sebep olur, çünkü bu besinler asitleşmeye neden olurlar. Bağırsaklarda pH-Değeri 5-7 arası olması gerkir, yani hafif asidik bir ortam olması gerekir. Bağısakflorasının en önemli faydalı bakterisi olan laktikasitbakterileri (sütasidibakterileri) ancak bu ortamda yaşayabilirler. Bagirsakflorasini oluşturan bakteriler lifli besinleri parcaliyarak yağasitlerine dönüştürürler, bu insan sağliği için cok önemlidir. Bağirsakforasi ayni zamanda B12 ve K2-Vitamini gibi önemli vitaminleride yaparlar. Bu ne demek, bu kişi şayet lifli besinler (sebzeler, meyveler ve kepekli un mamüleri) yemezse avitaminoza (vitaminyetersizliği) ortaya cikar. Bağırsakalrdaki zehirli gaz dışarı atılmazsa sindirim salğılarına karışır ve zehirlenmeye neden olur. Kalp kaslarının pH'sı 6,9 yani çok hafif asitli ortamdadır, fakat 6,5'in altına düşerse kalp krizi olur. Asitleri lenf bezi asidik tuz çevirirken şişer. Asidoz nedeniyle mantarlar özeliklede bağırsak mantarları çoğalır. Asidozla birlikte amoniak, aflotoksin ve aldehidler çoğalır ve bunlaer başta karaçiğer ve beyine zarar verirler. Asidoz nedeniyle küçük kandolaşımı anormalikleri ortaya çıkar ve basur oluşur. Tatlı besinler metabolik değişimler sonucu aside dönüşür. Bu asidi atmaya çalışır aramazsa curufa dönüştürerek depolar. Fazla yağlar (et ve peynir) asetikaside buda asetik tuzuna dönüşür. Bu nedenle Et mamülerindeki protein ürük aside dönüşür, buda ürikasit tuzuna dönüşerek curuf şeklinde depolanır. Asitler asidik tuza dönüşürken aşırı oranda sodyum, potasyum ve kalsiyum gibi mineraller harçanır. Asitleri nötürleştirmekte veya hücre yapımında kulanılması gereken mineraller azalır. Hücre asitlenmesi ve curuflanması nedeniyle hücreler sertleşir. Örneğin Eritrozitler sertleşince oksijeni ve besleyici maddeleri hücrelere kadar taşıyamaz çünkü esnekliğini kaybeder. Asidoz nedeniyle nefes darlığı ortaya çıkar çünkü eritrozitler oksijen taşımakta ve ve kılcal damarları çemkete zorlanır. Asidozla birlikte kanda proteinde varsa kanın akışı yavaşlar çünkü koyulaşır. Curuf için harçanan mineraller saç, kemik ve kemikten alındığından, kemiklerin yoğunluğu azalır, tırnaklar kırılır ve saçlar dökülür. Curufun sertleşmesi deride şişli,klere yani selülite sebep olur. Asidoz nedeniyle iğne şekilinde asit kristalleri oluşur ve bu kristaller kıkırtakları tahripeder ve neticede disklerde beslenemez ve disk fıtığı görülür ve eklemler deforme olur. Asit kristalleri sinir hücrelerine batar ve sinirsel ağrılar görülür. Asitlenme kolesterolada sebep olur. Asit kandaki kalsiyumu kendine bağlar, kanda kalsiyum bulamazsa damarların iç duvarındaki kalsiyumu alır ve buradada bulamazsa kemiklerden kalsiyum alır. Alınan kalsiyum yerine kolesterol görev alır. Şayet sürekli azalan kalsiyum yerine kolesterol eklenirse damarlar sertleşir. Bu sertleşen damarlar mesela tansiyonun yükselmesi ile birlikte damarın iç duvarında çentikler (küçük yırtılmalar) görülür. Bu yırtıklarda kolesterolla yamanır ve sürekli damarlar sertleşir. Kemiklerde bir miktar kalsiyumun eksilmesi büyük bir problem olmayabilir ama kanın çok hafif asitlenmesi ölüm demektir. Kemo terapi gören ağır hastalarda aşırı hücre ölümü görülür, hücre ölümleri kandaki ürikasidi artırır. Bu nedenle eksilen kalsiyumu açil olarak damardan takviyeetmek gerekir. Fosforasitli içecekler (limonata) kandaki ve kemikteki kalsiyumu dışlar ve onun yerine geçer. Böylece kemik erimesi görülür. Romatizma bir asidoz hastalığıdır. Et ve peynir yiyenlerde aşırı oranda ürikasit görülür. Bunu asidik tuza çevirmek için aşırı oranda X-Elementleri (sodyum, potasyum, kalsiyum, flor, klor, magnesiyum vb..) gerekir. Ürikasiti Ürikasit kristallerine dönüştürerek depolanır. Böbrekler beli miktarda ürükasiti dışarı atar. Şayet protein alımı devam ederse veya çürük diş varsa (buda sürekli protein parçalanmasına neden olur) böbrekler bu kristalleri dışarı atamazsa, ürikasit tuzuna çevirerek depolar ve bu kristallerde dokuya batarak ağrı verir. Midenin zayıflaması veya iltihaplanması nedeniyle kaliteli veya yeterince sodyumbikarbonat üretemez. Buda vücutta asitlenmeyi önleyen en önemli faktör olan sodyumbikarbon yetersizliğine vede neticede asidoza sebep olur. Asidoz sonucu: Kalp ve kandolaşımı rahatsızlıkları, kabızlık, romatizma, gut hastalığı, şeker, yağ hazımsızlığı, kanser ve diğer iltihaplı bir çok hastalık ortaya çıkar. Et-, peynir ve etmamüleri vücudumuzdaki H+ (hidrojen) ve C+ (karbon) iyonlarının yükselmesine neden olur. Bunu nötüleştirmek için O2- (oksijen) iyonları gerekir ve O2- iyonlari ile birlikte H2CO3 (karbonikasit) ortaya çıkar. Buda H2O (su) idraryoları ile CO2 (karbondioksit) nefesyolları ile dışarı atılır. Aşırı et-, peynir ve etmamülleri ise H2CO3?nin aşırı yükselmesine sebep, buda kanın asitlenmesi demekdir ve bu büyük tehlikedir. Asitlenmeyi durdurmak için küçük beyin akçiğere O2- alımını yavaşlatmayı emreder, O2-alımının yavaşlaması ile birlikte beslenemeyen hücreler nedeniyle kişi hemen yorulur. Uyumakla yorğunluk geçmez, bu nedenle en fazla haftada iki gun et yenmelidir ve asla peynir yenmemelidir. Pankreas zafiyeti: Bir diğer faktör ise bilindiği gibi mide asidi olup onu pankreasın salğıladığı sodyumhidrojenkarbonat?la nöturleştirir. Şayet pankreas zafiyeti söz konusu ise o zamanda kandaki asit ? baz dengesi bozulabilir. Asit-baz denğesinin bozulmasi bir çok hastalığın ortaya çıkmasına sebeb olabilir. Bu hastalıkların başında hertürlü allerji, hertü iltahaplı (enfeksiyon) rahatsızlıkları, kronik yorğunluk, belfıtığı, kas ve eklem rahatsızlıkları, mide-bağırsak rahatsızlıkları ve yüksek tansiyona sebeb olabilir. Bu nedenle bazik ağırlıklı besinlerle beslenmek gerekir ve bunlarin basında sebze ve kepekli ekmek gelir. Yanlış beslenme sonucu bağırsaklarda pH-7 civarına (nötür) veya hafif üstüne çikarsa, buda besinmaddelerinin sindirimi sırasında ortaya çıkan amonyumu (NH4+) amonyaka (NH3) dönüşmesi demektir. Amonyak nötür, yani positif veya negatif yüklü olmadığından kolaylıkla hücrelere sızar ve buradan kana karışır. Kandaki amonyak biyojen aminler ve mikropların salğıladığı zehirli gazlar ve zehirli alkoller'de karaçiğer tarafından arıtılır. Bu ise karaciğeri aşırı yorar vede asli görevini yapamaz, yanıi enzimler salğılıyamaz hale gelir. Bu durumun uzun sürmesi bağırsakflorasının bozulmasına vede daha çok artık madde ortaya çıkması demektir ve bu şeytan üçğeni bozulmaz ise bir çok hastalığa neden olur. Amonyak hücreler için tehlikeli bir zehirdir, amonyum ise bağırsakmukazasını temizleyici özeliklere sahiptir. Mide-Bağırsak zafiyeti: Bir diğer önemli faktör ise mide aşırı katkı maddesi içeren besinler (konserveler, çikolata, keks vb.), soft içecekler (kola, fanta vb.), özeliklede dikkatsizce kulanılan kimyasal ilaçlar ve bunlarında en tehlikelisi olan ve bağırsak florasını ve mide mukazasını tahrip eden antibiyotiklerdir. Böylece zamanla çok kolay gastrit (mide iltihaplanması, midemukazası iltihaplanması ve bağırsak florasının bozulması ve iltihaplanması tabi azalan faydalı bakterilerin yerine MANTARLARIN yerleşmesi. Bunedenle Mide yeterince intrinsic fakrorü (sialinasitli glukoprotein) salğılıyamaz ve bağırsakalrdaki mantarlarda sürekli mikotoksinler (mantar zehirleri) üretir. Intrinsic faktorü B12-Vitamini, Folikasit, Methionin ve minerallerin bağırsaklar tarafından absorbe (emilme) edilmesini sağlar. Yani nasılki diabet hastaları için insulin ne kadar önemli ise besinlerin sindirilmesi içinde İntrinsic faktorüde o kadar önemlidir. İntrinsic faktorünün yetersizliği vitamin ve mineral yetersizliğine sebep olur. Neticede bir çok hastalık ortaya çıkar ve bunlardan bazıları: Allerji, derihastalıkları, sindirim organlarindaki rahatsızlıklar, vb hastalıklar ortaya çıkar. (Nhp 12.03.1722) Doğalilaçlarla asidoz, yani kanın asitlenmesi tedavi edilebilir. Bunların başında 1-) Gökçek İksiri 2-) Gökçek Tonik 3-) Bazik Tuz gelir, fakat bu kalıcı bir tedavi değildir, sadece geçici olarak asidi düşürür. Kalıcı tedavi sadece Gökçek İksiri ve Gökçek Tonik ile mümkündür. Su alırken asitli su veya içecek (cola, fanta, gasoz) vede özelikle siyah çay asla içilmemelidir. Özelikle içme sularına karbonikasit (gazlı içeceklerin hepisinde mevcuttur.) katılmaktadır, bu ise sağlıklı değildir. Bunedenle naturel su içilmeli vede birleşiminde hidrojenkarbonat olanlar tercihedilmelidir. 2-) Asit-baz dengesini en iyi ZYE preparatları veya Gökçek İksiri dengelemede yardımcı olabilir. Bu asidoz?a doğru yönelen pH-değerini normala çevirir vede hertürlü mikrobu (bakteri, mantar, virus ve parazitler,) zararsız halle getirir. Ayrıca aradoku ve muhazadaki (sümüksü iç deri; mide mukazası, bağırsak mukazası gibi) artık maddelerin dışarı atılmasını sağlar ve lenf bezelerini çalıştırır (nezleye bak). Ayrıca stres, aşırı çalışma temposuda vücudun asitlenmesine neden olur ve bu nedenle psikolojik rahatlama (izin yaprak veya meditasyonla) gereklidir. 3-) Pankreas zafiyeti nedeniyle Pankreasın yeterince bikarbont (H CO3-) salğılayaması sonucu ortaya çıkan asidoza karşı karbonat hapı (sodyumhidrojenkarbonat = Na HCO3) alınır, fakat bu kalıcı bir tedavi metodu değildir. Mutlak suretle mide ve bağırsakaların regenerasyonu gerekir. Buda anacak ve ancak Gökçek İksiri ile mümkündür. Bağırsak florası ve kılcal kan dolaşımı sağlıklı yaşayabilmek için çok önemlidir. Çünkü vitamin, mineral, aminoasit, enzim, glikoz, vb, besleyici maddenin hazırlanması, hücrelere ulaşması ve de mikroplarla mücadele eden makrofaj, T ve B- Hücreleri gibi savunma mekanizmalarının hücre aralarında dolaşması buna bağlıdır.Gökçek İksir'i ile tedavi olmak mümkündür. Tabii doğru beslenirseniz tedavi sürecide o oranda kısalır.Gökçek İksiri vücudu cüruflardan arıtır, iltihaplı hastalıkları iyileştirir ve bağışıklık sistemini güçlendirir.Gökçek Tonik mide-bağırsak rahatsızlıkları, deri hastalıkları ve her türlü alerjiye karşı etkilidir.Asla peynir yememeli, çünkü asidoza ve iltihaplanmaya sebep olur.Siyah çay, kahve ve kola içilmemeli, çünkü bağırsakları kurutur ve vitamin, mineral ve aminoasitlerin alımını (absorbesini) önler.Alkol ve sigaranın zararları belli kanser, damarların yağlanması vb, artı uzun süre bira içilirse cinsel ikdidarsızlık ve hatta kısırlığa sebep olmaktadır.Sucuk salam sosis gibi et mamullerine 5-6 ay ara vermek gerekir (sade temiz et az yenilebilir) çünkü asidoza sebep olmaktadır.Bu da birçok hastalığın ana kaynağıdır.Akşam yemeği yerine yoğurt, meyve veya salata yenilebilir veya sebze çorbası içilebilir.Hayvansal besinler, patates, tahıl (beyaz pirinç), bakliyat ve hamurlu yiyecekler, özelikle de tatlılar akşam yenirse tam sindirilmez ve zamanla problemlere sebep olur.Ne kadar beyaz pirinç, patates, hamurlu yiyecekler, tatlı yiyecek ve içecekler, o kadar yağ oluşturur.Çünkü nişasta glikoza (şekere) dönüşür, şekerde yağa dönüşerek vücutta depolanır.Şeker ve antibiyotikler bağırsak mantarları çoğaltır, mantarlar ise her türlü hastalığı tetikler.Tatlı deyince akıla baklava, çikolata, dondurma vs gelir, fakat karpuz da tatlıdır ve bu da mantarı tetikler, çünkü aşırı şeker içer Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
alternatif-tip · 7 years
Link
Malumunuz son üç-dört senedir medayadan sürekli beden temizliği, kozmik temizlik vücudu arındırıcı tedavi yöntemlerinden bahsedilmektedir.Aslında rahatsızlıkla ilgili söylenenler doğru, fakat tedavi yöntemleri çok yanlış olduğundan insanlar lavman ve hidrokolonterapi gibi yanlış tedavi yöntemleri büyük felaketlere sebep olmaktadır.Berlinde bir bayan televizyondan takip ettiği medyatik bir beyefendiye güvenerek ve inanarak....Hastaneye gidiyor ve hidrokolonterapi yaptırıyor, yani kalın bağırlarını yıkatıyor.Netice ne oluyor.Karnı davul gibi şişen bayan sürekli tuvalete gitmeye başlıyor, karnı ağrıyor, halsiz, dermansız ve bitkin olduğundan evinde hiç bir şey yapamadan sadece yatıyor.Bu bayan beni aradı ve ne yapabiliriz dedi ve aynı şekilde Antalya, Ankara, istanbul ve Adana'dan telefonlar almaya başladım.İnsanların %80'in de sindirim sorunu var ve çözüm arıyorlar ne yapabilirim diye aylarca düşündüm ve Lifli Detoks'u ürettim.Tabii her zaman olduğu gibi bu defada önce kendi üzerimde denedim.Lifli Detoks sanki bağırsakları fırça ile temizlemişsiniz gibi bağırsakları temizler.Siyah çay, peynir, beyaz un mamüleri ve tatlı yiyecek ve içecekler bağırsaklar da zift veya zamk gibi pislikler bağırsak mukozasına yapışır.Lifli Detoks bu zifti çözer ve bağırsakları temizler.Şayet kişi et yerken yanında beyaz undan yapılan ekmek yerse beyaz unda ki nişasta etin etrafında zamk gibi bir bulamaç oluşturur ve midenin salğılamış olduğu asit bu bulamaca etki edemediğinden et'teki vitamin, mineral ve aminoasitlerin değerlendirilmesi mümkün olmaz.Bazıları ban gelip ben çok sağlıklı besleniyorum bende nasıl avitaminoz (vitamin yetersizliği), mineral yetersiliği veya aminoasit yetersizliği olur diyorlar.Sebebi bu yanlış beslenme artı siyah çay 5 dakikadan fazla demlenirse bağırsakları kurutur ve bağırsaklar besinlerde ki vitamin, mineral ve aminoasitleri absorbe edemez.Peynir yediğinize örenğin 100 gram peynirden 200 mg kalsiyum bağırsaklarınız emerse, peynirin sebep olduğu asidoz nedeniyle 500 mg kalsiyum kaybeder.Yani uzun vadede peynir kemik erimesine sebep olur.Tatlının zararlını saymama gerek yok kemik erimesi, sinirsel zafiyet zamanla diyabet hastalığı görülür.Artı günümüzde Amarikan tarzı fast food beslenme, cips, kola, kikolata gibi aşırı katkı maddesi içeren yiyecek ve içecekler aynı hormon gibi etki yapar ve insanlarda depresyon, panik atak, alerji, deri hastalıkları sindirim rahatszılıkları gibi farklı farklı rahatsızlıklara sebep olur.Bence bu hidrokolonterapi kolon kanseri gibi ağır vakalarda ve diğer ağır bağırsak vakaları gibi acil durumlar da kullanılır.Keyfi olarak basit kabızlık veya benzeri problemler nedeniyle hidrokolonterapi yapılmaz.Çünkü hidrokolonterapi yapıldığında bağırsaklarda ki faydalı bakteriler (bağırsak çiçekleri, bağırsak florası) dışarı atılır.Bilindiği gibi faydalı bakteriler b6, b9 ve k vitaminleri üretirler ve lifli besinleri parçalar, yağları yağ asidine, proteinleri amino asitlere dönüştürürler.Faydalı bakteriler azalınca zararlı bakteri ve mantarlar çoğalır ve üretikleri tokik maddelerde çoğalır.Toksik maddeleri karaciğer arıtmaya çalışır.Bu toksik maddeleri karaciğer arıtamazsa kanda dolaşan toksik maddeler diğer organlara depolanır.Hangi organa ne kadar toksik madde depolanırsa o organda problem çıkar.Beyinde oluşan plaklar beyin kanamasına, kap damarlarındaki yaplanma kalp krizine, cinsel organlarda ki yağlanma cinsel isteksizlik ve iktidarsızlığa, böbrekler de oluşan mercanımsı oluşumlar kronik böbrek yetmezliğine, pankreastaki yağlanma diyabete sebep olur vb. bir çok hastalık ortaya çıkar.Tedavi için iksir, tonik ve Lifli Detoks kullanmak gerekir. [nggallery id=1] BAĞIRSAK FLORASI,Probiyotikler Bağırsaklar alan olarak 300 -400 m2 büyüklüğünde, yani bir top sahasının yarısından biraz daha büyüktür. Bağırsak florasında bilinen 500 tur bakteri mevcuttur ve bunlar 100 trilyon arasında yekun tutar ve insandaki hücrenin 10 katıdır. Bunlar genellikle kalın bağırsaktadır. Sağlıklı bir insanda bağırsak florasındaki bakterilerin % 98'i faydalı olup yediğimiz besinler-deki proteinleri aminoasitlere, karbonhidratlar, disakkaritlere ve yağları yağ asitlerine dönüştürürler. Örneğin proteinler 30 000-300 000 molekülden oluşur ve bunu amino asitlere (tek moleküle) enzimler veya bakteriler aracılığı ile dönüşürler. Faydalı bakteriler bir taraftan besinleri parçalayarak moleküllere ayırırken diğer taraftan da BC (Folikasit), B2, B6, B12 ve K-Vitamini üretirler. Aşırı et, peynir, yumurta ve mamulleri yiyen kişilerin sindirim organları zamanla yeterince ve kaliteli enzim salgılayamazlar ve bakterileri de görevlerini yapamayınca sindirim problemleri başlar. Faydalı bak*terilerin oranının azalması ile onların yerine patojen (hastalık yapan) bakteriler, virüsler, mantarlar ve parazitler yerleşir ve dengeler bozulur. Kişide immün zafiyeti (bağışık sistemi), alerji, enfeksiyona karşı dayanıksızlık, iltihaplı hastalıklar vb. rahatsızlıklar ortaya çıkar. Probiyotikler: Bağırsak mukazasını (bağırsak duvarını ) zararlı maddelerden korur. Bağışıklık sistemini güçlendirir. BC (Folikasit), B2, B6, B12 ve K-Vitamini üretirler. Yiyeceklerin hazmını kolaylaştırır, Mantarların ve bakterilerin üretmiş olduğu toksik maddelerin kana geçmesini engeller.Bağışıklık sistemini güçlendirmek. Kronik iltihaplı hastalıkların oluşmasını önler. İshali kabızlık, şişkinlik ve gaz oluşumunu önler. Matar ve bakterilerin üretiği toksik madeler başağrısı, migren, depresyon, panik atak gbi rahatsızlılara sebep olur, propbiyotikler bunu önler. Yaşlanmayı ve hatta kanser gibi ağır hastalıkları önler. Lenf sisteminin % 85'i bağırsaklardadır, lenf sistemini güçlendirirerek kokuşmayı önler. Kalın bağırsaklarda 500 tür ve miktar olarak 100 trilyon civarında ve de ağırlık olarak takriben 1,5 kg bakteri ve mantar bulunur. Bakterilerin bir kısmi fecesle (dışkı ) ile dışarı atılır ve bu yolla dışarı atılan bakteri oranı bir yılda 70 kg.ı bulur. Bakteriler protein artıklarını parçalayarak moleküllere ayıran bakteriler (bakteroides, proteus, E. coli, ve clostrium gibi) ve karbonhidrat artıklarını parçalayarak moleküllere ayıran bakteriler (Bifidobakterium, laktobacillus ve streptokokçu faecalis gibi) arasında bir denge vardır. Faydalı bakterilere probiyotikler denir. Antibiyotik ilaçlar, konserveli besinler, hazır yiyecekler (hamburger , Cheesburger vb.) asitli içecekler, (cola, fanta vb.) aşırı hayvansal besin, siyah çay ve kahve faydalı bakterilerin azalıp zararlı bakterilerin çoğalmasına neden olur. Böylece zamanla E. coli, enterokokken ve clostridin gibi bakte*rilerin oranı aşırı artar. Buda başta alerji olmak üzere birçok hastalığın ortaya çıkmasına neden olur. Manchester mikrobiyolojik araştırmalar merkezinden Dr. M. Moradı10 alerjik rahatsızlıkları olan ve 10 alerjik rahatsızlıklar olmaya bir yasındaki bebekler üzerinde araştırma yapmıştır. Bu araştırmalarda alerjik rahatsızlıkları olanların kalın bağırsaklarında yüksek oranda clostridium difficile tespit edilmiş ve bu bakterinin de igG oranını yükselttiği görülmüştür. Berlin Postam'dan Dr. Habil Jurgen Schulz bağırsak florasının bebeklerin doğduktan sonra anne sütü, inek sütü veya mama ile beslenmelerine göre şekillendiğini tespit etmiştir. Buna göre anne sütü ile beslenen çocukların bağırsak içeriğinin pH-Değeri 3,5-5 arasında ve mama ile beslenenler de ise pH-Değerinin 7 veya hafif üzerinde olduğunu tespit etmiştir.Sindirim organları günde ortalama 7 -8 litre salgı (enzimler, hormonlar, vitaminler, asitler ve alkalik maddeler) üretir. En ideal enzim pH-Değerinin 4,5-6,5 arasında olması halinde salgılanır. PH-Değerinin nötre, yani 7'ye yakın olması halinde enzimin kalitesi %70'lere vara oranda düşer. Buda kişinin yediklerini sindirmeden çıkarması demektir, yani besinlerdeki vitaminler, mineraller, aminoasitler, yağ asitleri ve glikozlardan yeterince istifade edemez. Bağırsaklardaki pH-Değerini nötrlü bir ortamda seyri halinde proteinler aminoasit yerine biyojen aminlere dönüşürler ve bunlardan özellikle de histamin alerjiye sebep olur. İkinci olarak Amonyum (NH4+) yerine Amonyak (NH3) oluşur. Amonyak nötr olduğundan kolayca kana karışır, bu ise hücreler için bir zehirdir. Üçüncü olarak faydalı bakterilerin yeterince B-Vitaminleri üretememesi nedeniyle Homocystein elimine edilemez, bu ise oldukça tehlikeli maddedir. Homocystein LDL-Kolesterolünü oksitler ve yabancılaşan kolesterolü makrofaj yiyerek süngersi artık maddeler oluşur ve bu da damarların iç yüzeyine yığılarak damar sertliğine sebep olur. Bu da ilerleyen süreç içinde başta beyin kanaması ve kalp enfarktüsüne sebep olur (OMZ 3.03.4). Dördüncü olarak bağırsaklarda faydalı bakterile*rin antibiyotik ilaçlar nedeniyle azalmasından dolayı onun yerine tehlikeli mantarlar çoğalır ve artan mantarlar zehirli gazlar ve zehirli alkoller üretirler ve bunların karaciğer tarafından arıtılması Sindirim organlarını yorar ve asli görevini yapamayan sindirim organları yıpranır. Beşinci olarak bağırsak florasının bozulması zamanla pankreas, karaciğer, mide ve bağırsakların ürettiği enzimin kalitesinin düşmesi nedeniyle kişide yağ-, protein- ve karbon hazımsızlığı nedeniyle kişide yağlanma, şişmanlık, damar sertliği ve alerji gibi hastalıklar ortaya çıkar. Ayrıca bağırsak florasının bozulmasına dişeti iltihaplanması, lef bezelerinin iltihaplanması, alkol, sigara, aşırı kahve ve aşırı siyah çay içmede sebep olur. Akut pankreatitte bağırsaklar 30.000 Daltona varan orandaki büyük moleküllerin dahi geçmesi için kanalları büyütür. Enzimlerin kalitesi düştüğünden besinleri tam sindirilmez ve bu nedenle bağırsaklar geçişleri kolaylaştırmak içinkanalları (virüsler) genişletir. Böylece tam sindirilmemiş besin maddeleri absorbe edilir ve bu alerjiye sebep olur. şayet kana sadece besin maddeleri geçmez aynı zamanda Candida albicans isimli maya mantarı da kana geçerse ve bu kan dolaşımın iflası ve yani ölüm demektir. Altıncı olarak Bir diğer önemli faktör ise Midenin ağır katkı maddesi içeren besinler (konserveler, çicolata, kek vb.) ve soft içecekler (cola, fanta vb.) nedeniyle tahrip olur. Böylece zamanla çok kolay gastrit (mide İLTİHAPLANMASI, mide mukozası İLTİHAPLANMASI) oluşur. Bu nedenle Mide yeterince intrinsic faktörü (sialinasitli glukoprotein) salgılayamaz. İntrinsic faktörü B12-Vitamini, Folikasit, Methionin ve minerallerin bağırsaklar tarafından absorbe (emilme) edilmesini sağlar. Yani nasıl ki diyabet hastalan için ensülin önemli ise besinlerin sindirilmesi için de intrinsic faktörü o kadar önemlidir. intrinsic faktörünün yetersizliği vitamin ve mineral yetersizliğine sebep olur. Neticede birçok hastalık ortaya çıkar ve bun*lardan bazıları: Alerji, deri hastalıkları, sindirim organlarındaki rahatsızlıklar, vb hastalıklar ortaya çıkar. (Nhp 12.03.1722) Bağırsak florası ve kılcal kan dolaşımı sağlıklı yaşayabilmek için çok önemlidir. Çünkü vitamin, mineral, aminoasit, enzim, glikoz, vb, besleyici maddenin hazırlanması, hücrelere ulaşması ve de mikroplarla mücadele eden makrofaj, T ve B- Hücreleri gibi savunma mekanizmalarının hücre aralarında dolaşması buna bağlıdır.Tabii doğru beslenirseniz tedavi sürecide o oranda kısalır. Asla peynir yememeli, çünkü asidoza ve iltihaplanmaya sebep olur.Siyah çay, kahve ve kola içilmemeli, çünkü bağırsakları kurutur ve vitamin, mineral ve aminoasitlerin alımını (absorbesini) önler.Alkol ve sigaranın zararları belli kanser, damarların yağlanması vb, artı uzun süre bira içilirse cinsel ikdidarsızlık ve hatta kısırlığa sebep olmaktadır.Sucuk salam sosis gibi et mamullerine 5-6 ay ara vermek gerekir (sade temiz et az yenilebilir) çünkü asidoza sebep olmaktadır.Bu da birçok hastalığın ana kaynağıdır.Akşam yemeği yerine yoğurt, meyve veya salata yenilebilir veya sebze çorbası içilebilir.Hayvansal besinler, patates, tahıl (beyaz pirinç), bakliyat ve hamurlu yiyecekler, özelikle de tatlılar akşam yenirse tam sindirilmez ve zamanla problemlere sebep olur.Ne kadar beyaz pirinç, patates, hamurlu yiyecekler, tatlı yiyecek ve içecekler, o kadar yağ oluşturur.Çünkü nişasta glikoza (şekere) dönüşür, şekerde yağa dönüşerek vücutta depolanır.Şeker ve antibiyotikler bağırsak mantarları çoğaltır, mantarlar ise her türlü hastalığı tetikler.Tatlı deyince akıla baklava, çikolata, dondurma vs gelir, kavun, karpuz ve üzümde tatlıdır ve bunlarda mantarı tetikler, çünkü aşırı şeker içeriler. [nggallery id=2] Mantarlar, mycosis, mikozis, mikoz Mantarlar önce eksojenik (harici) ve endojenik (dahili) mantarlar olmak üzere iki gruba ayırılır. Eksojenik mantarlar deri, tırnak ve ayak mantarları diye üç grupta incelenir. Endojenik mantarlar iki grupta incelenir ve bunlar küf mantarları (aspergillus, ?) vede maya mantarı candida albicans, ?) Küf mantarı olmadan maya mantarı yaşıyamaz. Küf mantarı ve maya mantarlarının vücuda yerlaşmesibağırsak florasının tahribatına nedeniyledir. Son yıllarda Almanyada sürekli candida albicansın ne kadar tehlikeli olduğundan bahsediliyor, fakat bu mantarın neden bu kadar çok yayılabildiği ve nasıl olupta bir çok hastalığa sebep olduğu konusunda pek birşey yazılmıyor. İşte burada bu konu matarların yayılmasına antibiyotitik ilaçlar (bakterileri öldürürcü) ve antimikozit (mantarları yokedici) ilaçlar ve kortizonlu ilaçlar en önemli etkenler olduğunu göreceğiz. Küf mantarı hem faydalı hende zararlıdır. a-) Faydaları: 1-) Tabiattaki artık maddeleri çürütür ve toprağa dönüştürür. 2-) Hayvan ve bitli artıkları ve ölüsünü vede insanın artılkarını toprağa dönüştürtür. 3-) İmalat sanayinde üretim aracı olarak kulanılır. 4-) Vitamiler, enzimler ve antibiyotikler üretümünde kulanılır. b-) Zararları: 1-) Odun, tekstil, kağıt ve besinleri tahripederek milyarlarca zarara sebep olur. 2-) Bitki hastalıklarının baş sorumlusu olup, meyve ve sebzeleri tahripeder ve milyarlarca zarara sebep olur. 3-) İnsan ve hayvanlarda enfeksiyon ve allerji başta olmak üzere birçok hastalığa sebep olur. 4-) Küf mantarlarının üretikleri zehirler (mikotoksinler) kanser başta olmak üzere birçok hastalığa sebep olurlar. Mantar türleri: Mantarlar likenlerle birlikte yaşarlar. Likenler fotosentezle karbonhidratları üretirler ve mantarlarda su ve mineralleri likenlere sunarlar. Böylece problemsiz birlikte yaşarlar. Antibiyotik ilaçların %25?inin küf mantarından eldeedilir. Bunedenle antibiyotik ilaçlar küf mantarlarının gelişmesi ve yayılması için ideal ortam oluştururlar. a-) Maya mantarları: Candida albicans ve kryptokokken en önemlileridir. b-) Küf mantarları: Aspergillus türleri, penicillum, mucor, botrytis, fusarium, alternaria ve cladosporium türleri en önemlileridir. Mantarların yayılışı: 1-) Besinlerle küf mantarları yayılır. 2-) Kimyasal ilaçlar küf mantarlarının yayılmasına sebep olurlar, örneğin penisillin küf mantarından eldeedilmiştir. 3-) Ağır metaller: Bakır ve civa gibi küf mantarlarının yayılmasına sebep olur örneğin eskiden bakır kaplarla yenen yemeklerden dolatı sıksık zehirlenmeler olmuştur. 4-) Küf mantarını tenefüs ederek zehirlenme Küf mantarı nerede bulunur? Ahırları, hayvan bulunan evler, hyvan yemleri, tahıl ambarları, nemli veya yaş odalar, ev tozu, eski koltuklar, eski döşeme, tam olarak kurumamış yeni binalar, ağaç mobilya ve lamimnat gibi tahta döşemelerde kulanılan kimyasal ilaçlar, mutfak, besin depolanan kelerler, klimalar, nemli havanınaolduğu mekenlar, süsbitkileri, bitki artıkları, sabunlar ve kozmetik maddeler, diş macunları, kimyasal ilaçlardan: antibiyotikler, antialarjikler, antihistaminikler, kortizon ve mide-bağırsak ilaçları küf mantarları içerirler. Ayrıca kimyasal meteotlarla hazırlanan ilaçlar örneğin B12-Vitamini, penisilin vb. Küf mantarlarından eldeedilir. Buda fayda yerine zarar verir. Mantar hastalıkları: Deri, tırnak ve ayakta görülen mantar türleri genelikle mukozada mantar olduğuna işarettir. Küf mantarları nefesyolları ve sindirim sistemine, özeliklede mide-bağısak mukozasına yerleşirler. Nefesyollarına yerleşmişse allerji, astım, allerjik bronşit ve mide-bağırsak mukozasına yerleşmişse besinallerjisi, migren, depresyon, hormon anormalikleri vede mide-bağırsak rahatsızlıklarına sebep olurlar. Mikotoksinler (mantar zehirleri): Kronik bronşit, astım, psödo-krup, bronş karzinomu, ishal, kabızlık, bulantı, besinallerjisi, kronik bağırsak ilt. (enterit), kalın bağırsakilt. (kolit), kalın bağırsak ülseri, psodö-allerji, allerji, allerjik astım, kronik bronşit, enfeksiyon ve çoçuklarda hiperaktifitete neden olur. Buna karşı kulanılan kortizonlu ilaçlar küf mantarının yayılmasına neden olduğundan hastalık dahada karmaşı bir hal alır ve daha başka hastalıklarda ortaya çıkar. Mikotoksinler organizmayı taripeder, mutajenik (genetik değişim yaratan), kanserojen (kanser yapıcı ), ve teratojenik (organ ve dokuların özürlü olmasına sebep olan) etkilere sahiptir. Mikotoksinler, mantar zehirleri: Küf mantarının zehirlerini yani mikotoksinleri üretmesi besin maddeleri ve hayvan yemleri ile mümkündür. Nemli ekmek hemen küflenirken , kuru ekmek asla küflenmez. Küf mantarı 0-40 derece arasında her zaman mikotoksin salgılıyabilir. Küf mantarının mikotoksin üretimi durdurulamaz, fakat besinler hazırlanırken dikat edilirse küf mantarının yayılması önlenir. En tehlikeli çavdar mahmuzu mantarıdır. Bu mantar ishal, kusma, bulantı, başağrısı, organların ölmesi, sinirlerin tahrip olması, kaslaerda karıncalanma, kramplar, sara vb. Rahatsızlıklara sebep olur. Küf mantarının en önemlileri: 1-) Aspergillus flavus 2-) Aspergillus fumigatus 3-) Aspergitus niger Bunlar çok tehlikeli mikotoksik maddeler olan: Aflotoksin B1, G1, M1, Patulin, Ocratoksin A, Kojiasidi (Cojiasidi) ve Penisilinasidi üretürler. Bu mikotoksinler: Tansiyon düşürücü, mutajen, teratojen, kanserojen, ce nefrotoksik etkiye sahiptirler. Küf mantarlarının üretiği bazı zehirler ise östrojen (dişilik hormonu) gibi etkiye sahiptirler. Mikotoksikozlar (Mikotoksinlerin sebep olabileceği hastalıklar): İshal, kusma, mide ağrısı, ağız ve yutakta yanma, kas krampları, nefes alış-verişlerini felçe uğratma, nabız zafiyeti, titreme, üşüme, eklem ağrıları, bazı uzuvlarda uyuşukluk, nefes darlığı, sara, hafıza kayıbı, koma, romatizma, MS (multiple skleroz), Parkinson hastalığı, Lupuserythematodes (kılcal damarlardaki patalojik değişiklikler, kronik yorğunluk, hormon anormalikleri vb hastalıklar Mikotoksikoz türleri: a-) Eksojenik (harici) nedenlerle ortaya çıkan mikotoksikozlar: 1-) Küf mantarının yayılması, örneğin: Orman, tahıltarlaları ve binalar 2-) Kimyasal ilaçlar ve ağır metaller, örneğin haşerelere karşı kulanılan ilaçlar. b-) Endojenik (dahili) mikotoksikozlar: 1-) Mikotoksin içeren ilaçlar 2-) Antimikozitikalar (mantarlara karşı kulanılan ilçlar) 3-) Küf mantarlarının üretiği besinler Bunlardan eksojenik mikotoksikozları tedavi etmek kolaydır. , fakat endojenik mikotoksikozlar çok problem yaratabilir. Endojenik mikotoksikozlar primeri (birinci) ve sekodori (ikinci) olmak üzere iki gruba ayrılır. Primer mikotoksikozlar direkt olarak küf mantarları tarafından sebep olunan rahatsızlıklar olurken sekondori mikotoksikozlar ayrıca bağırsakların, özeliklede ince bağırsağın tashrip olması nedeniyle daha kompleks bir durum ortaya çıkar. Mantarların semptomu (belitileri) 1-) Maya mantarları şeker ve karbonhidratlarla beslenir ve bunlarda ürettiği zehirli gazlar şişkinlik yapar. 2-) Nefes darlığı ve kalprahatsızlıkları: Karındaki gaz diyaframı yukarı doğru kalrdırır. Sıkışan akciğer nedeniyle defes darlığı ve sıkışan kalp nedeniylede kalp rahatsızlıkları görülür. 3-) Dişeti ve dilde beyaz tabakalar oluşur fırcalamave yıkama ile gecsede yenide oluşur. 4-) Deride kaşıntıya sebep olur. 5-) Bağırsak mantarlarının aşırı şeker tüketmesi nedeniyle kişinin kanında şeker yetersizliği görülür. Vücudun şeker ihtiyacı giderilemediğinden kişi sürekli şekerli maddeler yer. Sürekli yemek yeme nedeniyle kişi kilo alır ama kilo veremez, bu nedenlede diyetler işe yaramaz.Bazı kişilerde aşırı şişmalığa sebep olur. 6-) Bağısaklardaki mantarlar faydalı bakterileri yavaş yavaş yokederek yerini alı. Bu nedenlede kişide kabızlık, ishal vb. Rahatsızlıklar ortaya çıkar.Bu mantarlar sonra idrar yollarına geçer. 7-) Kişi alkol içmediği halde ağzı alkol kokuyorsa buna bağırsak mantarlarınaın sebe olduğu alkol üretimindendir. 8-) Kronik mesane ve vajina iltihaplanması:Antibiyotik ilaçlar bakterileri öldürürken mantarların yayılmasına neden olur. Böylece daha tehlikeli ve sıksık iltiplanmalar görülür. 9-) Eklem ve kas ağrıları: Mnatarların salğıladığı mikotoksinlereklem ve kaslarda yoğunkaşarak ağrılara sebep olur. Bu ağrıların romatizmadanmı mikotoksinlerdenmi olduğu analşılamaz. 10-) Yorğun dermansız ve konsentre olamama: Vücut sürekli mantarlar ve zehirleri (mikotoksiler) ile uğraşmaktan kendini regenerasyon (yenilem) yapamaz ve kişi genelikle yorğu olur ve konsentre olamaz. 11-) Cinsel isteksizlik: Kişide enerji yetersizliği olduğundan, buda cinsel isteksizliğe sebep olur. Ayrıca mantarların salgıladığı mikotoksinler hormon beneri etkiye sebep olduğundan kadınlarda kısırlığa dahi sebep olabilir. Mantarlar doğum konturol hapları ile dahada çok yayılırlar ,çünkü bu onların besinin oluşturur. Mantarlar her insanda başka rahatsızlıklara sebep olabilir. Bu nedenle bu mantarın rahasızlığı şu değil denemez. Kendini teşhis etme: 1-) Şişkinlik, kabızlık, ishal 2-) Makatta kaşıntı ve kızarıklık 3-) Mide ağrısı ve ağız kokusu, 4-) Dişte ve dile beyazımsı veya sarımsı pas gibi tabaka 5-) Aşırı yorğunluk, dermansızlık konsantre olamama, unutkanlık, isteksizlik 6-) Aşırı tatlı yeme isteği ve aşırı açlık duygusu 7-) Kasların titremsi ve kas ağrısı 8-) Nefes darlığı, burun tıkanması, kulak iltihaplanması 9-) Ense, omuz, sırt ve bel ağrısı 10-) Eklem ağrısı ve şişmesi 11-) Deride sivilce, saçların yağlanması, deride kuruma, 12-) Küf gibi pis bir koku 13-) Adet halinde aşırı ağrılar mantar enfeksiyonu nedeniyle 14-) Prostatit, kolit, ve faranjit gibi iltihaplı rahatsızlıklar 15-) Mesane iltihaplanması, instersistiyel sistit, cinsel isteksizlik 16-) Mikotoksinler migren, baş ağrısı, depresyon ve panik atakı tetikler 17-) Diabet, kolesterol ve yüksek tansiyonu tetikler 18-) Kurdeşen, kaşıntı, polen alerjisi, besin alerjisi, alerjik astım Bunlardan birkaçı görülürse mantar olabilir Küf mantarı nasıl teşhis edilir? Defi-hacet testi: Defi-hacettenin (dışkı ) değişik noktalarından alına nümuneler laboratura gönderilir ve inceleme sonucunda mantar bulunursa tedaviye başlanır. Çoğu zaman defi-hacet testi yeterli olmamakta ve ve kişideki mantarlar teşhis edilememektedir. Bu nedenle şüpheli durumlarda kann testi yapılmalıdır. Hemagglutinasion test, yani kanda İmmünglobulin Tip M (İgM) kanda bir hafa gibi kısa süreli devriye görevi yapar, şayet İgM kanda varsa mantarda var demektir. İmmünfloreszenz testi: Buradakanda immünglobulin Tip G (İgG) olup olmadığına bakılır, şayet varsa vücutta bir aydır mantarlara karşı mücadele olduğunu gösterir. Küf mantarının tedavisi: 1-) Besinlerin bozulmadan atrılması gerekir, bozulunca tehlikelidir. 2-) Evin temiz tutulması ve küf mantarından korunması 3-) Kimyasal ilaçlar, özeliklede küf mantarının yayılmasın sebep olabilecek penisili ve kortizonlu ilaçlardan uzak durlmalıdır. 4-) Spor yapılmalı 5-) Hijyene dikkatedilmeli 6-) Mantarları azdıran ekmek, mantı, makarna, tatlı yiyecekler ve tatlı içeceklerden uzak durulmalıdır. Talı yiyecek ve içecekler vede hamurlu yiyecekler mantarın ana besinlerini oluşturur.Tatlı yiyeckler sadece baklava çikolata değil, kavun, karpuz ve üzüm gibi tatlı meyvelerde mantarları besler.Bu nedenle dikkatli belenmek gerekir. Bağırsak florası ve kılcal kan dolaşımı sağlıklı yaşayabilmek için çok önemlidir. Çünkü vitamin, mineral, aminoasit, enzim, glikoz, vb, besleyici maddenin hazırlanması, hücrelere ulaşması ve de mikroplarla mücadele eden makrofaj, T ve B- Hücreleri gibi savunma mekanizmalarının hücre aralarında dolaşması buna bağlıdır.Tabii doğru beslenirseniz tedavi sürecide o oranda kısalır. Asla peynir yememeli, çünkü asidoza ve iltihaplanmaya sebep olur.Siyah çay, kahve ve kola içilmemeli, çünkü bağırsakları kurutur ve vitamin, mineral ve aminoasitlerin alımını (absorbesini) önler.Alkol ve sigaranın zararları belli kanser, damarların yağlanması vb, artı uzun süre bira içilirse cinsel ikdidarsızlık ve hatta kısırlığa sebep olmaktadır.Sucuk salam sosis gibi et mamullerine 5-6 ay ara vermek gerekir (sade temiz et az yenilebilir) çünkü asidoza sebep olmaktadır.Bu da birçok hastalığın ana kaynağıdır.Akşam yemeği yerine yoğurt, meyve veya salata yenilebilir veya sebze çorbası içilebilir.Hayvansal besinler, patates, tahıl (beyaz pirinç), bakliyat ve hamurlu yiyecekler, özelikle de tatlılar akşam yenirse tam sindirilmez ve zamanla problemlere sebep olur.Ne kadar beyaz pirinç, patates, hamurlu yiyecekler, tatlı yiyecek ve içecekler, o kadar yağ oluşturur.Çünkü nişasta glikoza (şekere) dönüşür, şekerde yağa dönüşerek vücutta depolanır.Şeker ve antibiyotikler bağırsak mantarları çoğaltır, mantarlar ise her türlü hastalığı tetikler.Tatlı deyince akıla baklava, çikolata, dondurma vs gelir, kavun, karpuz ve üzümde tatlıdır ve bunlarda mantarı tetikler, çünkü aşırı şeker içeriler. Allerji ve şişkinliğin sebei bağırsak mantarlarıdır: Sibel hanım tam 10 yıl yakalandığı amansız hastalıklar ki bunların başında özeliklede meyve, fındık, fıstık vb yiyeceklere karışı allerji, iltihaplı hastalıklar ağrılar vb,. Frankfurt ve çevresindeki kliniklerde gitmediği uzman doktor kalmaz. Fakat doktorlar hastalığına teşhis koyamazlar, kız kardeşi bana bunun ne olabileceğini sordu. Bende şayet yemekten sonra şişkinlik oluyorsa, allerjisi varsa ve kalbinde sıkışma gibi haller oluyorsa mutlaka bağırsak mantarı vardır vebunu teşhis etmek çok zordur dedim. Sibel hanım doktoruna bağırsak mantarı olup olmadığının teşhis edilmesini istemiş, doktorları buna biz karar veririz derelersede bayanın diretmesi karşısında bir düzine araştırmadan sonra bağırsakalarında 45 cm lik bir kısmın tamamen tahrip olduğunu ve hemen amaliyat olması gerektiğini söylemişler ve ameliyat etmişlerdir. Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
alternatif-tip · 7 years
Link
Siyah Havuç Çok Sağlıklı
Antioksidan olduğu bilinen sebzenin, iltihap kurutucu ve ateş düşürücü özelliği de ortaya çıktı. Bilim adamları, siyah havucun, Batı dünyasında yaygın olan sağlıksız beslenme modelleri sonucu ortaya çıkan sağlık sorunlarına karşı etkili olduğunu bildirdi. İtalyan La Stampa gazetesinde çıkan habere göre, Avustralya'daki Queensland Üniversitesi'nde görev yapan bilim adamları, yaptıkları araştırmada, içinde bulunan antosiyanin adlı mor pigmentler sayesinde oldukça etkili bir antioksidan işlevi gören siyah havucun, ayrıca önemli bir iltihap kurutucu, ateş düşürücü (anti inflamatuar) özelliği olduğunu da gözlemledi. Araştırmacılar, fareler üzerinde yaptıkları araştırmada, hayvanlara yağ ve karbonhidratlar açısından zengin bir diyet uyguladı. Kısa sürede kilo alan farelerde, yüksek tansiyon, diyabet glikoz toleranssızlığı, karaciğer ve kalp rahatsızlıkları ortaya çıktığını gören araştırmacılar, bundan sonraki 2 ay boyunca hayvanlara verilen besinlere siyah havuç suyu ekledi. Elde edilen sonuçlar karşısında şaşıran araştırma ekibinin başındaki Lindsay Brown, farelere uygulanan "korkunç" besin programının sürdürülmesine rağmen, tüm bulguların normale döndüğünün gözlemlendiğini söyledi. Turuncu havuçlardan yaklaşık 28 kat fazla antosiyanin içeren siyah havucun antioksidan özelliğinin zaten bilindiğini belirten Brown, ancak farelere uygulanan kötü diyete karşı etkisinin, bu sebzenin, iltihap kurutucu, ateş düşürücü (anti inflamatuar) özelliği olduğunu da ortaya koyduğunu kaydetti. gökçek gıda,gökçek şifa,gökçek ilaç Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
alternatif-tip · 7 years
Link
Depresyonun enfeksiyon hastalıkları gibi parazit, bakteri ya da virüslerden kaynaklanıyor olabileceği ve aşıyla tedavi edilebileceği öne sürüldü. ABD'deki Stony Brook Üniversitesi'nden Türk asıllı Dr. Turhan Canli, depresyonun duygu durum bozukluğundan ziyade bir enfeksiyon hastalığı olarak yeniden tanımlanabileceğini ileri sürdü. Canli, depresyondaki kişilerin bulaşıcı hastalıklara yakalanan kişilerinkine benzer belirtiler gösterdiklerini, enerjilerinin azaldığını, yataktan kalkmakta zorlandıklarını, çevrelerine ilgilerinin azaldığını belirtti. Depresyondaki kişilerin katıldığı araştırmaların, bu kişilerin beyninde enfeksiyon belirtilerine rastlandığını ortaya koyduğunu belirten Canli, bu bulguların bakteri, parazit veya virüse karşı bağışıklık sisteminin harekete geçtiğini gösterdiğini vurguladı. "Biology of Mood and Anxiety Disorders" dergisinde yayımlanan makalede Canli, bakteri, virüs ve parazitlerin genetik yapıda değişikliklere yol açabileceğine, parazitlerin doğum sırasında ya da ebeveynler ve çocuklar arasındaki temasla bulaşabileceğine dikkati çekti. Depresyona yakalananlar ve sağlıklı kişilerin katıldığı geniş çaplı araştırmaların parazit, virüs ya da bakterilerin depresyonun nedeni olduğunu göstermesi halinde hastalığın ilerde aşıyla tedavi edilebileceğini belirtti. Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
alternatif-tip · 7 years
Link
Oldukça sulu bir besindir. A, C, B1 ve B2 vitaminleri ile fosfor, demir, kükürt, manganez ve protein içerir. Salatalığın Faydaları: İdrar söktürücü ve kanı temizleyicidir. Bağırsakları yumuşatır ve kabızlığı giderir. Basura iyi gelir. Harareti keser. Sinirleri yatıştırır. Yorgunluğu giderir. Romatizma ağrılarını hafifletir. Uykusuzluğa iyi gelir. Kolesterolü düşüren salatalık kalp ve damar hastalıklarına vücudu korur. Vücudun enfeksiyonlara karşı direncini arttırır. Böbrek hastalıkları ile bağırsak iltihabı ve gut hastalığında faydalıdır. Ter bezlerinin sağlıklı çalışmasına yardımcı olur. Salatalık Nasıl Kullanılır? Salatalık taze olarak, haşlanarak ya da turşusu yenir. Kabuğuyla yenildiğinde Besin değerleri korunmuş olur. Ayrıca salatalık, cilt bakımı ve temizliği için sıklıkla kullanılır. Salatalık dilimlenerek cilde konursa, cildi yumuşatır ve nemlendirir. Ciltteki kaşıntıları, kırışıklık, sivilce ve lekeleri giderir. Çiller için, salatalık soğuk süte doğranıp bu karışım yüze sürülmeye devam edilirse faydası görülür. Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
alternatif-tip · 7 years
Link
Herpes, uçuk, herpes simplex labialis, dudak ucuğu Dudak uçuğuna uçuk veya latinceden herpes veyahutta herpes simplex labialis?de denir ve buna virüslar sebep olur vede tam oarak herpes-simplex-virüs tip 1?da (HSV Tip 1) denir. Burada dudaklarda küçük, sulu ve kaşıntılı kabarcıklar oluşur. Bu uçuk, hasas ağrı verici ve kaşıntılıdır. Bu kabarcıklar kendiliğinden beli bir süre sonra iyileşir, fakat uçuk herhangi bir süre sonra tekrar ortaya çıkabilir. Herpesin bilinen iki türü vardır. Bunlar herpes-simplex-virüsü tip 1 (HSV Tip 1) ve herpes-simplex-virüsü Tip 2 (HSV Tip 2) diye adlandırılır.  Herpes türleri: Bunlardan HSV Tip 1dudaklarda ve çevresinde uçuklara sebep olan virüstür ve buna kısaca herpes labialis denir. HSV Tip 2 ise cinsel organlarda ucuğa sebep olan virüstede kısaca herpes genitalis denir. Bu iki virüsde kısaca genelikle deri, mukoza (sümüksü deri) ve sinir hücreleri ve nadirende iç organlara yerleşerek enfeksiyona sebep olur. Hastalık oldukca yaygındır. Yetişkinlerin % 90?ında herpese karşı kanda antikor bulunur, yani bu insanların en az hayatta bir kez herpese yakalandığına işarettir. Kişi bir kez herpese yakalanınca vücudunda buna karşı antikor oluşur. Cinsel organlarda görülen herpese (HSV Tip 2) karşı ise insanlaın % 30?unda antikor bulunur. Herpep çok nadiren ağır bir hastalığa sebep olur.  Herpesin oluşumu?  HSV Tip 1 insana damlacık enfeksiyonu veya dokunma ile başlar. Damlacık öpüşürken tükrük damallarının karşıdakine geçmesi ile olur. Herpes genelikle çocuklarda 3-5 yaşalrında görülür ve bu herpes bulaştıktan sonra 2-14 gün enkübasyon (hastalık etkeninin vücuda girişi ile ilk belirtilerin ortaya çıkışının görüldüğü süre) süresi görülür.  Virüs derinin en üstündeki hücrelere yerleşir ve burada sulu ve kaşıntılı kabarcıklı kaşıntılar olşturur. Virüs buradan sinir hücrelerine geçer ve oradan sinir hücrelerinin köküne gitmek ister. İmmün sistemini yanıltmak için özel bir kapsül yaparak içinde saklanır. Vüvudun zayıf anında virüs harekete geçerek sinir hücrelerinden tekrar derinin en üst tabakasına gelir ve burada yeniden kaşıntılı ve sulu kabarcıklara sebep olur. Virüsün tekrar harekete geçmesine reaktifitet denir.  Reaktifleşmenin sebepleri: 1-) Ateşli enfeksiyon hastalıkları 2-) Adethalleri 3-) İmmün zafiyeti 4-) Yaralanmalar 5-) Hormon anormalikleri 6-) Stres 7-) UV-Işnlarını sayabiliriz Uçuk 7-14 gün içinde tekrar iyileşebilir.  Hastalığın belirtileri: Uçuk insanların % 90?nında problemsi bir şekilde ortaya çıkar ve kayıp olur. Nadiren ağız iltihabı ve ülseri görülebilir. Buda ağızda kabarcıklı ve iltihaplı yaralara sebep olur ve bunu ateş, ağır ağrılar, lenf bezelerinin şişmesi ve isteksizlik gibi haller takip eder. Bu sonra virüsün reaktifleşmesine (yeniden harekete geçmesine) ve başta dudak, ağız ve çevresinde vede nadirende yanak, burun çevresi, üst dudak ve göz çevresinde görülebilir. Dudakda ortaya çıkan uçuk kaşıntı ve gerginliğe sebep olur vede nadiren ağrıyabilir. Bu belirtilerden sonra sulu ve kaşıntılı kabarcıklar 6-10 gün sonra kabuk bağlıyarak iyileşir.  Uçuk ne gibi komplikasyonlara esebep olabilir? Şayet kişinin immün zafiyeti varsa o zaman çok dikkatli olması gerekir, özeliklede AİSD hastaları kemoterapi gören kanser hastaları  1-) Akciğer iltihaplanmasına (zatüürre) sebep olur 2-) Göz korneasına yerleşen herpes görme zafiyetine sebep olur.  3-) Yüz sinirini tahripederek yüz felçine (fasials parez) sebep olur.  4-) Beynin iltihaplanmasına (ensefalit) sebep olabilir. 5-) Yaranın herpesle birlikte bakteri enfeksiyonuna uğraması sonucu super enfeksiyona sebep olabilir. Herpesin tedavisi: Herpes aciciovir içeren merhemlerle tedavi edilebilir, fakat bu tedavi geçicidir. İmmün sistemi zayıflayınca herpes tekrar ortaya çıkabilir. Gökçek İksiri başta T-Hücreleri olmak üzere immün sistemini harekete geçirir ve böylece vücudun beli bölgelerinde (özeliklede plaklarda) saklanan ve gizlenen bakteri ve virüslerin tanınarak ortaya çıkması ve yok edilmesini sağlar. Mononükleoz Enfeksiyonun kendine has özel bir semtomu yoktur. Kan?dan teşhisi enfeksiyonun başlangıç safhasında mümkündür. Hasalık ilerlemişse virüsü teşhsi mümkün değildir. Hastalığa sebep olan Epstein Bar Virüsüne akılı virüste denir. Virüs bağışıklı sisteminin antikor üretmesini durdurur. Böylece virüs onlarca yıl vücutta kalabilir ve sürekli bağışılık ssitemini zorladığından bağışıklık sistemi aşırı zayıflar ve bu nedenle problemsiz yok edilebilecek bakteri, virüs ve mantarlar sürekli çoğalır ve yayılır. Herbalist Tobias Zaum 35 yıllık araştırması sonunda bu virüsün kronik yorğunluk sendromuna sebep olduğunu tesbitetmiştir. (Nhp 6.06.418) Epstein Bar Virüsü bir herpes virüs ailesindendir ve sadece Gökçek İksiri ile tedavi edilebilir.  Bağırsak florası ve kılcal kan dolaşımı sağlıklı yaşayabilmek için çok önemlidir. Çünkü vitamin, mineral, aminoasit, enzim, glikoz, vb, besleyici maddenin hazırlanması, hücrelere ulaşması ve de mikroplarla mücadele eden makrofaj, T ve B- Hücreleri gibi savunma mekanizmalarının hücre aralarında dolaşması buna bağlıdır.Tabii doğru beslenirseniz tedavi sürecide o oranda kısalır. Asla peynir yememeli, çünkü asidoza ve iltihaplanmaya sebep olur.Siyah çay, kahve ve kola içilmemeli, çünkü bağırsakları kurutur ve vitamin, mineral ve aminoasitlerin alımını (absorbesini) önler.Alkol ve sigaranın zararları belli kanser, damarların yağlanması vb, artı uzun süre bira içilirse cinsel ikdidarsızlık ve hatta kısırlığa sebep olmaktadır.Sucuk salam sosis gibi et mamullerine 5-6 ay ara vermek gerekir (sade temiz et az yenilebilir) çünkü asidoza sebep olmaktadır.Bu da birçok hastalığın ana kaynağıdır.Akşam yemeği yerine yoğurt, meyve veya salata yenilebilir veya sebze çorbası içilebilir.Hayvansal besinler, patates, tahıl (beyaz pirinç), bakliyat ve hamurlu yiyecekler, özelikle de tatlılar akşam yenirse tam sindirilmez ve zamanla problemlere sebep olur.Ne kadar beyaz pirinç, patates, hamurlu yiyecekler, tatlı yiyecek ve içecekler, o kadar yağ oluşturur.Çünkü nişasta glikoza (şekere) dönüşür, şekerde yağa dönüşerek vücutta depolanır.Şeker ve antibiyotikler bağırsak mantarları çoğaltır, mantarlar ise her türlü hastalığı tetikler.Tatlı deyince akıla baklava, çikolata, dondurma vs gelir, kavun, karpuz ve üzümde tatlıdır ve bunlarda mantarı tetikler, çünkü aşırı şeker içeriler. Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
alternatif-tip · 7 years
Link
  Deve dikeninin bilinen diğer isimleri şöyledir; Akkız, Eşek dikeni, Kenger ve de Kansa. Boyları 1 metreyi bulabilen bitkilerdir. Anayurdu Afrika’ dır. Ancak Akdeniz de de yayılmaya başlamıştır. Marmara ile Ege bölgesinde çok yaygın bir bitkidir. Genellikle Yaz aylarında çiçekleri açmakta, .içeklerin renkleri beyaz yada sarıdır. Kendine has güzel bir kokuya sahiptirler. Deve dikeni taze olarak yenildiği gibi yaprak ve tohumlarından da çay yapılarak tüketilir. Deve Dikeni’ nin Yararları (Faydaları) • Deve dikeni karaciğer dostu olan bitkilerdendir. Karaciğerin hücrelerinin yenilenmesini sağlayarak, Karaciğeri arındırarak temizler. Toksinleri atar. • Mide ile bağırsaktaki problemler için de faydalıdır Deve dikeni, Aynı zamanda kabızlığa da engel olur. • Deve dikenini emziren anneler kullanmalıdır, Sütün artmasın da çok faydalı bir bitkidir. • Deve dikeni safra kesesinde oluşan rahatsızlıklar içinde faydalıdır. • İştahı açan etkisi de bulunan Deve dikeni, iştahsızlıktan yakınanlar için güzel bir yardımcıdır. • Prostat hastalığı içinde Deve dikeni faydalıdır. • Alkol alımından sonra oluşan yüzdeki kızarmalara da faydalıdır Deve dikeni. Deve Dikeni’ nin Zararları Deve dikenini zararı bulunmamaktadır. Çok tüketilmesi sonucunda ishale neden olabilir. Aynı zamanda iştahı da açtığı için rejim yapanların dikkatli tüketmesin de fayda vardır, rejimi olumsuz etkileyebilir. Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
alternatif-tip · 7 years
Link
AKASMA Çok Yıllık | 0,5-1,5 m | 5-7 Aylar | Otu | Zehirli Akasma, Aufrechte Waldrebe, Clemalis recta Fil bahri  Fil bahr Fukara otu Peçek Familyası: Düğün çiçeğigillerden, HahnenfuBgewâchse, Ranunculaceae Drugları: Akasma otu; Clemati herba Akasma otundan tentür ve natürel ilaç yapılır. Zehirli olması nedeni ile çayı içilmez. Giriş: Düğün çiçeğigillerin alt grubuna ait olan Clematisgillere dahil olup bizi ilgilendiren iki önemli türü vardır. Akasma; Clematis recta ve Adi Akasma; Clematis vitalba olarak bilinen bu iki türdür. Latince “recta” dikine yükselen, “clematis” kelimesi klema’dan türemiş olup sarmaşık anlamına gelir. Akasmayı 13.yy.da Salernitan Okul doktoru Platearius kansere karşı kullanmış ve günümüzde New York Metropolitan Hastane-sinde baldır ülserine (ulcus cruris) karşı kullanılmıştır. Vatanı Avrupa’nın Güneydoğusu, Türkiye, Horasan ve Türkistan olup günümüzde birçok ülkede kültür bitkisi olarak yetiştirilmektedir. Akasma genellikle ovalarda, güneşli yörelerde, göl, gölet veya ırmak kenarlarında yabani olarak da yetişir.  Botanik: Akasma 50-150cm boyunda çok yıllık bir bitki olup dikine yükselir. Yaprakları kanat şeklinde olup 5-9yapraktan meydana gelir. Yaprakları geniş mızrak şeklinde, karşılıklı, kısa saplı, üst yüzeyi mavimsi yeşil, alt yüzeyi tüylü ve kenarları bütündür. Çiçekleri bitkinin üst dallarında demet gibi topluca bir arada bulunur. Taç yaprakları dil şeklinde, 4-5adet beyaz renkli, ortada sarımsı beyaz renkli döllenme tozlukları bulunur. Meyveleri çok küçük lacivertimsi siyah çekirdek şeklinde ve etrafında takma saç gibi bir düzine beyaz tüyleri vardır ve olgunlaşınca rüzgârlı havada but tüyler vasıtası ile uzaklara uçabilir.  Yetiştirilmesi: Vatanı Türkiye olan bitki Türkiye’nin hemen her yöresinde rahatlıkla yetişir Hasat zamanı: Mayıs’tan Temmuz’a kadar yaprak, çiçek ve taze sürgünleri toplanır ve taze olarak tentür veya natürel ilaç yapımında kullanılır. Bitkiyi dikkatle ve eldivenle toplamak gerekir. Maalesef şifalı bitkiler toplama, kurutma, paketleme ve depolama işlemleri sırasında çok yanlışlar yapılmaktadır. Bitkinin şifalı kısmı yaprak veya çiçekleri ise asla Güneş altında kurutulmaz ve mutlaka gölgede kurutulmalıdır. Ayrıca 1 - 2 günde kurudu ise 2 gün daha kurumada bırakmak mahzurludur, çünkü birleşimindeki eterik yağları kaybettiğinden kalitesi düşer. Sadece bitki kökleri Güneşte kurutulur ve kurur kurumaz hemen paketlenip depolanması gerekir. Şifalı bitkilerin aktarlarda açıkta satılması kalitesini kısa sürede sıfırlar. Birleşimi:  a) Akasma taze iken Protoanemonin içerir ve kurutulunca daha az tesirli olan Anemonin’e dönüşür. (düğünçiçeğine bak.) b) Organik asit; Beher asit ve Melisenasit c) Caulosaponin, Clematiol, Trimethylamin ve C-vitamini içerir. Araştırmalar:  1) Modern anlamda klinik araştırma yapılmamış olup yapılan araştır-malarda çok sınırlıdır. New York Metropolitan hastanesinde Dr. Wolanski baldır ülserine karşı kullanmış ve etkili olduğunu ispat¬lamıştır. (Nhp.2.95.277). Ayrıca migrene karşı da etkili olduğu iddia edilmiştir. 2) En önemli araştırmayı ben yaptım çünkü daha öncede sağ hayam şişmiş ve bu nedenle doktora gitmiştim fakat bir şey yapamadı. O zaman sirke içerek tedavi etmeye çalıştım fakat sirkeyi bırakınca ağrılarım yeniden çoğaldı. Bunun üzerine Akasma tentürü ile teda¬viye başladım. 3 hafta içinde rahatsızlık geçti. (01.10.2001). bu tedaviye ara verdikten sonra (2 ay sonra) tekrar rahatsızlandım. Bunun üzerine Çörek tohumu ile tedaviye geçtim ve bırakınca yine rahatsız oldum sonunda kendi geliştirdiğim Gökçek İksirini kullanarak iyileştim. Tesir şekli: Bakterisid (bakterileri öldürücü), fungusid (mantarları yok edici), iltihapları önleyici, deriyi tahriş edici, lenf yollarını açıcı ve cinsel gücü artırıcıdır. Kullanılması: Homeopati’de Akasma tentür başta; hayaların şiş¬mesi ve iltihaplanması (testis iltihabı=Orşit), haya üstü bezsinin şişmesi ve iltihaplanması, haya kordonlarının ağrıması, prostat iltihap¬lan¬ması, idrar kordonu iltihaplanması, baldır ülseri ve derideki kaşıntılı kabarıklara karşı kullanılır. Ayrıca kasık bezlerinin şişmesi ve sertleş¬mesi, boyun, koltukaltı, lenf bezlerinin şişmesi ve de sertleşmesi, gut hastalığı, bel ağrıları, aşırı idrar yapmaya çıkma (Pollaküri) ve kan dolaşımı anor¬malliklerine karşı kullanılır.  Çayı: Zehirli olması nedeni ile çayı içilmez.  Homeopati’de: Akasma çiçek açmaya başladığı andan itibaren çiçek, tomurcuk, yaprak ve taze sürgünlerinde 20gr bir şişeye konur ve üzerine %70’lik 80ml Alkol ilave edilir. şişe güneş ışınlarından uzakta muhafaza edilir ve arada bir çalkalanır. 4-6hafta sonra süzülerek Homeopati’de <<Clematis>>ismi ile anılan tentür elde edilir. Bu tentürden günde 3-5defa 10-15damla alınır.  Hastalığın belirtileri (semptom):  1) Vücudun her yerinde nevraljili romatizmalı ağrılar 2) Bel soğukluğu nedeni ile idrar yapmada zorlanma 3) Hayaların, lenf bezelerinin şişmesi diğer bezelerin sertleşmesi 4) Deride sulu ve yanan kabarcıklar 5) İyileşmeyen ülserler 6) Salgıların azalması ile rahatsızlıklar artar 7) Nevraljili, romatizmalı ağrılar terleyince iyileşir 8) Deride kaşıntılı, yakıcı kabarcıklar özellikle yüz, el ve baş ve de ensede  9) İdrar yolları ağrılı ve batıcı 10) Haya kordonlarının nevraljisi (haya kordonlarındaki sinirsel ağrılar) 11) Cinsel birleşmeden horlanma ve baş ağrısı 12) Cinsel birleşme sırasında penisin ağrıması 13) Ensede sulu, kaşıntılı, kabarcıklı yara Bu gibi hallerde Akasma tentürü gerekir.  Yan tesirleri: Akasma taze iken oldukça zehirlidir. Bu nedenle toplarken uzmanların toplaması ve de eldivenle toplanması gerekir. Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
alternatif-tip · 7 years
Link
  Karaciğer yağlanması karaciğerin kendini koruma amaçlı oluşturduğu yağ bezleridir. Yağlanmaya iltihap/yangı eşlik ederse bu durum önce karaciğer hücre harabiyetine (nekroz), sonra fibroza ve oradan da siroza ilerler. Karaciğer yağlanması olan insanlar; eğer fazla kiloluysa mutlaka kilo vermeli ( en az kilosunun’u), yağlı gıdalardan uzak kalmalı, bol meyve sebze tüketmeli ve düzenli egzersiz yapmalıdır. En önemlisi de mutlaka bu konuda uzman olan bir doktora başvurmalıdır. Ülkemizde bu konuyu en iyi bile uzmanlık alanı iç hastalıkları uzmanları olup, bunlar içinden de özellikle bu konuda uzmanlaşmış gastroenteroloji uzmanlarıdır. Karaciğer yağlanması; karaciğer hücrelerinde normalden fazla, hatta bazen aşırı derecede yağ toplanması nedeniyle meydana gelen tıbbi bir durumdur. Toplumdaki her 4-5 kişiden birinde karaciğer yağlanması görülmektedir. Kadın ve erkekte aynı sıklıkta görülür. Normal sağlıklı bir insanda karaciğer hücrelerinde az miktarda yağ bulunabilir ve bu herhangi bir hastalığa neden olmaz. Ancak karaciğerde yağlanma aşırı miktarda olduğunda, birtakım yapısal ve fonksiyonel değişikliklere yol açar. Karaciğerde aşırı yağ birikmesi sonucu 2 durum meydana gelir: 1) Karaciğerde yağlanmanın bir sonucu olarak karaciğerde iltihap/yangı meydana gelir ve tıp dilinde buna steatoheapatit adı verilir. 2) Karaciğerde sadece yağlanma olması ve herhangi bir iltihap/yangının olmaması Steatohepatit geliştiğinde bu zamanla karaciğer hücrelerinin harap olmasına (nekroz) yol açar ve fibroz denilen, aynı zamanda karaciğer sirozunun başlangıcı sayılan duruma neden olur. Nekroz ilerledikçe olay siroza doğru ilerler. Bu konuda yapılan çalışmalarda steatohepatiti olan hastalarınında karaciğerde fibroz, -15'inde ise karaciğer sirozu gelişebileceği saptanmıştır. Ayrıca steatohepatite bağlı gelişen karaciğer sirozu zemininde karaciğer kanserinin de gelişebildiği gösterilmiştir. Bu nedenle karaciğer yağlanması tanısı konan hastalar ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmeli ve sıkı takip edilmelidir. Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
alternatif-tip · 7 years
Link
  Sinameki Bitkisi: Sıcak bölgelerde yetişen sarıçiçekli, bir metreye kadar boylanabilen, çalı şeklinde bir bitkidir. Sinamekinin Faydaları: Bağırsaklardan su emilimini engelleyerek sulu ve yumuşak dışkılamayı sağlayan, çok etkili bir müshil olan sinameki idrar söktürür ve kabızlığı giderir. Bağırsak kurtlarını düşürmeye yardımcı olur. Damarları açar. Sinirleri gevşetici özelliği ile sakinleştirir ve ağrıları hafifletir. Sinameki Nasıl Kullanılır? Yaprakları kaynatılıp çay gibi içilir. Sinameki çayı kabızlıkta kullanılır. Sirke ile kaynatılıp saç derisine sürülürse dökülmesini önler. Bu karışım egzama ve yaralara karşı da faydalıdır. Sinamekiyi uzun süre kullanmak bağımlılık ve bağırsaklarda tahriş yapabilir. Ayrıca, fazla miktarda kullanmak da zararlıdır. Bağırsakların çalışmasını hızlandırdığı için ilaçların emilmesini azaltabilir, bu nedenle ilaç kullananların sinameki kullanmamaları tavsiye edilir. Zayıflamak amacıyla da kesinlikle kullanılmamalıdır. Rahim kaslarının kasılmasına ve bu nedenle düşüğe sebep olabileceğinden hamilelikte sinameki kullanılmamalıdır. Hızlı Saç Uzatma Formülü, Sinameki Kürü Hızlı saç uzama formülü olarak bilinen sinameki kürü, saç uzatma yöntemleri arasında neredeyse hepinizin bildiği ve mükemmel sonuç aldığı bir kür. Fakat bilmeyen ziyaretçilerimiz için sık sık bahsi geçen bu kürü, blog arşivine almakta fayda var diye düşünüyorum. Ayrıca, ilave önerilerim olacak. Hazırlanışı : 1 çay bardağı su ile yaklaşık 1 tatlı kaşığı sinameki 1 dakika kadar kaynatıp süzülüyor. Yeterince ılık hale geldiğinde içerisine 1 yemek kaşığı tatlı badem yağı ve 1 ampul bemiks vitamin ekleniyor. Şahsi önerim evigen ve bepanthene ampullerden de birer tane ilave etmeniz. Böylece aynı anda evigen ile saçınızın e vitamini ihtiyacını karşılayabilir, yenileme ve onarma görevlerini üstlenen bepanthene ile saçınızın yapısını sağlıklı hale getirebilirsiniz. Bu karışımı sürekli çalkalayarak önce saç diplerine uygulayıp masaj yapılmalı. Kalanı saç boylarına uygulanmalı. Tüm bitki çaylarında olduğu gibi sinameki ile hazırlayıp zenginleştireceğiniz bu çayı da her uygulama öncesinde yeniden hazırlamanız gerekmekte, birkaç seferlik hazırlanıp bekletilemez. b vitamini olan bemiks ampulün kokusu biraz ağırdır ancak bu daha çok yaz mevsiminde sorun olur. Havaların soğuması ile beraber koku da azalacaktır. Yine de rahatsız olursanız saçlarınızı yıkayıp fazla suyunu havlu ile aldıktan sonra, 1 bardak kadar suya birkaç damla lavanta yağı ekleyerek hazırlayacağınız son durulama suyu ile saçlarınızı yeniden yıkayıp diplere masaj yapabilirsiniz. Saçınızda kalan bu lavantalı su saçlarınızdaki vitamin kokusunu alacaktır. Lavanta yağı yerine lavantanın kendisiyle bir durulama suyu hazırlamak isterseniz uygulama şeklini saç bakımında lavanta başlıklı yazımda bulabilirsiniz. Sinameki kürünü özellikle ay büyürken kullanmanızı öneriyorum. Uygulamak için ilk tercihiniz yağ veya protein-meyve günleri olmalı. Eğer kaçırdıysanız mineral günlerin de uygulayabilirsiniz. Hızlı saç uzatmaktaki hüneri kanıtlanmış olan bu kürü uyguluyor ve sonuç alamıyorsanız mutlaka kan değerlerinize baktırmanızı öneriyorum. Muhtemelen demir vb. Bir mineral eksikliğiniz vardır. Bu problemi aştıktan sonra sorunsuz bir şekilde sinameki küründen sonuç alabilirsiniz. Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
alternatif-tip · 7 years
Link
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muhsin Akbaba, kış aylarında sık görülen soğuk algınlığı ve gribe karşı yoğurt tüketilmesini önerdi. Yoğurdun sofralardan eksik edilmemesini isteyen Akbaba, "Yoğurt vücudun savunma sistemini güçlendiren bir gıdadır" dedi. Yılın her döneminde yeterli ve dengeli beslenmeyle sağlığın korunması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Muhsin Akbaba, beslenmeye kış aylarında daha fazla dikkat edilmesi gerektiğini söyledi. Kışın hastalıklara karşı bolca meyve ve sebze tüketilmesini öneren Prof. Dr. Muhsin Akbaba şöyle konuştu: "Vücut direncini artırmak ve vücuda yeterli miktarda vitamin ve mineral alınmasını sağlamak için sebze ve meyve çeşitlerinden yararlanılması gerekiyor. Savunma sistemini güçlendirici A ve C vitamini gibi antioksidan vitaminlerden zengin, sebze ve meyveler tüketilmelidir. Taze sıkılmış meyve sularının tüketilmesi de önemlidir." NELER YEMELİ? E vitamininin de bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde etkili olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Muhsin Akbaba, şunları kaydetti: "Soğuk algınlığı ve diğer enfeksiyonlara karşı E vitamini vücut direncini arttırmaktadır. E vitamini için yeşil yapraklı sebzeler, fındık ve ceviz gibi yağlı tohumlar ve kuru baklagillerin yeterli miktarlarda tüketilmesi önemlidir. Kışın yetersiz güneş ışınları, vücudun D vitamini gereksiniminin karşılanamamasını neden olur. D vitamininin yanı sıra balık, beyin fonksiyonlarının gelişimi için gerekli omega, kalsiyum, fosfor, selenyum ve iyot mineralleri ile E vitamini için de iyi bir kaynaktır. Sofranızdan yoğurdu eksik etmemeniz gerekir. Özellikle soğuk algınlığı ve gribe karşı vücudun savunma sistemini güçlendiren bir gıdadır yoğurt. Kışın özellikle çocuklara ayrı bir özen gösterilmeli. Ev, ofis, sınıf, toplu taşıma araçları, sinema ve tiyatro salonları gibi çoklu kullanım alanları iyi havalandırılmalı. Birçok mikrop ve virüs, hava yolu ve el ile temas sonucu bulaşmaktadır." Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
alternatif-tip · 7 years
Link
    Aloe Vera, Aloe Vera Jel, Aloe Vera'nın Faydaları, Aloe Vera Doğal Antikanserojen, Cilt Bakımı için Aloe Vera, Güzelik için Aloe Vera
Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
alternatif-tip · 7 years
Link
Çoğu durumda düzenli olarak egzersiz yapılsa ve beslenme düzenine dikkat edilse de kilo vermekte güçlük çekilebilir. Bu gibi durumlar genellikle basit 5 hatadan kaynaklanmaktadır. Türkiye Vücut Geliştirme Şampiyonu Ahmet Koç kilo verememe nedenleri hakkında bilgi verdi. D VİTAMİNİ EKSİKLİĞİ "D vitamini vücut için oldukça önemli bir vitamin olmasının yanında, kilo vermek için de gereklidir. D vitamini, her yaş grubu için önem teşkil eden ve genellikle fazla kiloların sebebi eksikliği olan bir faktördür" diyen Türkiye Vücut Geliştirme Şampiyonu Ahmet Koç; "Kilo vermek isteyen herkesin, günlük D vitamini ihtiyacını karşılaması oldukça önemlidir. D vitamini besinlerden karşılanabilen bir vitamin değildir. Bu sebeple günlük ve düzenli olarak gün ışığında en az 15 dakika yürümek gerekmektedir. Bu konuda yapılan araştırmalar D vitamini ihtiyacı karşılayan kişilerin daha hızlı ve daha etkin bir şekilde kilo verdiğini ortaya koymuştur" ifadelerini kullandı. KARBONHİDRAT TÜKETİMİNİN YETERİ KADAR KISITLANMAMASI Kilo vermek isteyen kişilerin mutlaka karbonhidrat sınırlandırması yapması gerektiğini söyleyen Ahmet Koç, "Düşük karbonhidrat, yüksek protein temelli beslenme düzeni, bu aşamada oldukça önemlidir. Yapılan araştırmalara göre düşük karbonhidratlı diyet programında kişinin alması gereken ideal karbonhidrat oranı günlük olarak 50 gramın altında olmalıdır. Bunun dışında bu oranın vücudun keton üretmesinde ve yağ yakmasında ideal olduğu bilinmektedir. Zayıflamak isteyenler mutlaka karbonhidrattan zayıf, proteinden zengin bir beslenme düzenini sağlamalıdır. Bununla beraber günlük vitamin, mineral ihtiyacının da karşılanması oldukça önemlidir" diye konuştu. YOĞUN STRESE MARUZ KALMA Stresin insan sağlığı üzerinde olumsuz etki yarattığını vurgulayan Koç, "Yoğun strese maruz kalanlar zor kilo vermektedir. Kronik stres olarak ifade edilen bu durum, kortizol hormonların salgılanmasına yol açar. Kortizol hormonu da kan şekerinin yükselmesine yol açar ve yağ yakımı bu sebeple daha da zorlaşır" dedi. HATALI ÇALIŞMA VE AŞIRI KARDİYO "Ağır kardiyo yapmak uzun vadede kilo vermeyi sağlamamaktadır. Örnek olarak her gün ağırlık kaldırıyorsanız, kilo veremediğinizi fark edebilirsiniz" diye konuşan Koç; "Bu noktada önemli olan vücudu dengeli çalıştırmaktır. Her gün aynı egzersizi yapmak kilo vermeyi zorlaştırır. Ayrıca düzensiz çalışma ve dinlenme süreleriniz varsa, kaslarınızı biraz olsun zorlamıyorsanız yine yağ yakımın da etkili bir davranış söz konusu olamaz. Bu durum için ideal ağırlık çalışmalar 30-60 saniye dinlenme ve 1 RM’nin 70-85’i ağırlıklarla çoklu vücut hareketleridir" ifadelerini kullandı. BESİN INTOLERANSI Gıda intoleransının yağ yakımında önemli bir faktör olduğunu söyleyen Koç, "Özellikle de glüten ve süt ürünlerine karşı intolerans söz konusu olabilir. Bu durumdan şüpheleniyorsanız, şüphelendiğiniz gıdadan 1 hafta uzak durmalı ve durumu değerlendirmelisiniz. Ardından da gerekli durumlarda kan ve idrar testleri yaptırmalısınız. Test ettiğiniz gıdaya karşı intoleransınız varsa kendinizi daha iyi hissedecek ve sindirim sisteminizi düzene soktuktan sonra yağ yakımınızın hızlandığını fark edeceksiniz" şeklinde açıklamalarda bulundu. Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
alternatif-tip · 7 years
Link
Limonun pek çok şeye faydası olduğu bir gerçek. Ama eminiz ki donmuş limonu daha önce duymadınız.Öncelikle ne yapmanız gerektiğini söyleyelim.
Limonu yıkadıktan sonra buzluğa koyarak dondurun. Donan limonu rendeyle rendeleyin. (kabuklarıyla beraber)Rendelediğiniz limonu yemeklerinizde kullanabilirsiniz. Salatanızda, dondurmanızın üzerinde, çorbada…Rendelenmiş limonunuz, limonun suyundan çok daha fazla vitamin içermektedir. Limonu dondurup rendelediğiniz de, tüm besleyici özelliklerini kaybetmeden kullanıyorsunuz demektir. Bu şekilde çok daha sağlıklı besleneceksiniz!
Bunun yanı sıra rendelenmiş limon, vücut direncini arttırır…
Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
alternatif-tip · 7 years
Link
Ter Kokusu İçin Şifalı Bitkiler nelerdir? Ter kokusu nasıl önlenir? Ter Kokusuna Bitkisel Çözüm arayanlar için bazı tavsiyelerimiz var.
Bitkiler, eskiden beri deodorant amaçlı kullanılmıştır. Anti-bakteriyel özelliğe sahip bitkiler, ter kokusunu önlemede yardımcı olabilirler. Bilinmesi gereken şey, ter normalde kokulu değildir. Terin yaydığı protein veya yağlar, bakterilerin gelişmesine uygun ortam oluştururlar.
Adaçayı: Adaçayı ter kokusu için kullanılan bitkilerin başında gelir. Tentür ile sulandırılmış yağı yüz ve genital bölgeleriniz hariç terleyen bölgelerinize doğrudan sürün. Adaçayı çay olarak da içebilir ya da terleyen bölgelerinizi adaçayı ile yıkayabilirsiniz. Hamile kadınların adaçayını içmemeleri ya da vücutlarına sürmeleri uygun değildir. Elma sirkesi: Koltuk altınıza elma sirkesi sürmek, ter kokusu için güzel bir çözümdür. Sirkenin antibakteriyel olduğu zaten bilinmektedir. Şalgam suyu: Şalgamın suyunu sıkıp koltuk altlarınıza sürerseniz, kötü ter kokusundan kurtulabilirsiniz. Karbonat ve Mısır Nişaştası: bu ikisini karıştırıp kötü kokan bölgelerinize sürebilirsiniz. Çinko içeren sebzeler: Çinko eksikliği, vücudun kötü kokmasına sebep olabilir. Ispanak, maydanoz, lahana,  salatalık, hindiba çinko açısından zengin sebzelerdir. bunlardan bir kaç tanesi ile deodorant kokteyli yapabilirsiniz. Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes