5 EKİM 2022
"Yürü gidiyoruz," dedi Berk.
"Hayır, siz ikiniz gidiyorsunuz, ben Çağrı'nın yanına dönüyorum. Ona söz verdim."
"Saçmalama," dedi Ali, "Katil yakalandıktan sonra da notları göndermeye devam etmişsin, mezarla ilgili saçma sapan şeyler söylüyorsun... Bir yetişkinin fikrini almamızın zamanı geldi de geçiyor bile..."
"Çağrı'ya söz verdim!" diye bağırdı Ege. "Bunun ne demek olduğunu anlıyor musun ha, ona söz verdim!" *
"Boş ver..." dedi Berk. "Küçüklüğünden beri tanırım bunu. Katır gibi inadı vardır."
"Öyleyse n'apacağız?" diye sordu Ali.
"Hep birlikte gideceğiz Çağrı'nın yanına..." diyen Berk, gidip Ege'nin koluna girdi. "Gözümün önünden kaybolma."
"Benimkinin önünden de kaybolma," diye diğer koluna girdi Ali, ve Ege'yi, evine kadar yürüttüler.
*****
"Ölülerin mezardan organlarının çalındığına çok şahit oldum ama... ama... ama..."
"Ya sen ne saçmalıklar öğrendin bu Ege abinden?" diye konuştu Çağrı. Sırıtıyordu. "Daha mantıklı cümleler öğreteceğim sana. Şimdi, dünyanın en güzel isminden başlayalım... Çağ-rı. Repeat after me, Çağ-rı Ko-çak. Kolçak değil ha, Ko-çak... zorlanıyor musun? O zaman sen de başlangıç için Çaça diyebilirsin."
"Bu da ne böyle?" diyerek içeri üç kişi girdi. Çağrı, kıyafetleri farklı olan Ege'nin, bir çift polis misali Ali ve Berk tarafından tutulduğunu gördü. Bir tek kelepçeleri yoktu ellerinde.
"Aynı soruyu, ben de siz üçünüze soracaktım," dedi Çağrı.
"Çağrı, sen burayı tertemiz yapmışsın..." dedi Ege.
"Evet, başka işim-gücüm yoktu, ben de, 'Kendimi böyle oyalayayım,' dedim... yanlış anlama, senin için değil, bu pislikte bu papağancık daha fazla nefessiz kalsın istemedim..."
"Ama... ama... ama... Mezardan kaçırılan ölüyü ilk defa görüyorum!" dedi papağan.
"Sen bütün o notları bu papağanın yanında mı yazdın?" diye sordu Berk.
"Evet, kimin ruhu duyacaktı ki? Nasıl olsa burada yapayalnızım, gelen-giden yok..."
"Bir dakika, bir dakika..." dedi Çağrı. "Ne notundan bahsediyorsunuz?"
"Ege, tahtadaki yazıyı yazan kişi," dedi Ali. "Namı-diğer, Notları Gönderen Kişi... sana da kısa bir özet geçeyim Çağrıcım, bizim bu okulun bursunu kazanmamız bir tesadüf değildi. Her şeyi, adını NGK diye kısalttığımız bu arkadaşa borçluyuz... başlangıçta, notlar direkt bana, Arap'a ve Zeyno'ya geliyordu. Sonra, her nedense bana notları Osman amca üzerinden ulaştırmaya başladı, bi' de oyuna Berk'i dâhil etti... bunların açıklaması için sabırsızlanıyoruz biz de."
"Var ya, yemin ediyorum benim aklıma gelmişti..."
"Nasıl gelmişti oğlum?" diye sordu Berk.
"Tahtadaki yazıyı yazan kişi... sonra, o yazıdan Tozluyaka'daki duvarda da gördüm... bu, zeki birinin işine benziyordu. E ben olmadığıma göre, benden sonra en zeki ikinci kişi, Ege olabilirdi... Ege... Ege... öyleyse sen... Leyla ve Zeyno konusunda da rol yapıyordun, değil mi?"
"Hayır, bu süreçte hiç yalan söylemediğim biri varsa, o da sensin..." dedi Ege.
"Bi' dak'ka, bi' dak'ka..." dedi Ali. "Ne Zeyno'su, neler dönüyor bur'da?"
"Ali, daha fazla geç kalmayalım istersen," dedi Berk. "Açtıracak bir mezarımız var."
*****
Ayla, Kenan'ın ziyaretinden döndüğünde beti-benzi atmıştı. Cemre, "N'oldu anne?" diye sordu. "Asıl sana n'oldu?" diyen kadın, kızını kendisinden çok da farklı bir durumda bulamadı. "Parti sonrası sendromu mu?"
"Evet, benim partim iğrenç geçti, sevgilim gelmedi bile!"
"Belki de uğraştığı meseleler nedeniyledir..." dedi Ayla.
"O da ne demek anne, bir şey mi biliyorsun?"
"Evet," diye oturdu kadın, "Aslında Berk aracılığıyla biliyorum. Bir mezar açtırmak için, benim yardımıma ihtiyaç duyuyorlar."
"Hangi mezarı..." diye korkarak sordu Cemre.
"Vefa Akın'ın mezarını tabii ki..."
*****
Mezar açtırmak, kolay bir iş değildi; çok uzun bir süreç bekliyordu Ayla'nın da dâhil olduğu yetişkin grubunu, ama kimsenin bekleyecek sabrı yoktu. Riskli yolu tercih ettiler, Ayla, açıkçası o grubun tek çıkış biletiydi. Erketeye yatmıştı, herhangi birine yakalanırlarsa, bir avukat olarak onları savunmak için. Ama Bilal gibi gücü-kuvveti yerinde olan birkaç adam, izinsiz bir şekilde küreği vuruyorlardı toprağa...
Bilal, her defasında, "Bismillahirrahmanirrahim," diyordu. Sanki mezarın içinden, bir hortlak çıkacaktı.
"Ali," diye bir el dokundu delikanlının eline. Cemre'nin geldiğini fark etmemişti bile Ali. "Ne işin var bur'da senin Cemre?" diye sordu.
"Ne demek, 'Ne işin var,' sevgilimin yanında olmak istiyorum..."
"Cemreciğim, bu manzara kadınlara göre olmayabilir..."
"Annemi çağırırken bir kadına göre olmadığını hesaplamamışsınız ama...?"
"Kusura bakma, çevremizde en güvendiğimiz avukat bir tek oydu..."
"Sevgilim, belki sırası değil ama... ben dünkü davranışlarım için özür dilerim. İlaçlarımı bıraktığım için o kadar sinirlendim... ama sana söz veriyorum, tekrar başlayacağım ilaçlarıma..."
"Cemre, inan gönlümü sonra alırsın..." dedi Ali. "İnanamıyorum ya. O küreği toprağa bizzat kendi ellerimle vurmuştum, şimdi elim gitmiyor aynı toprağı kaldırmaya..."
Cemre, mezarın içinden tabut çıkacağını biliyordu. Rutubetli topraklara, ölünün tabutuyla gömülmesi dinen caizdi. Cemre de, Vefa'nın öyle gömüldüğünü biliyordu. Tabutun boş olması imkânsızdı. Taşıyanlar, ağırlığından anlardı boş olsa. Nihayet ulaşmışlardı tabuta da...
"Allah'ım, sen işlediğimiz günahları affeyle..." diyen Bilal, tabutun kapağını kaldırdı.
İçinden, cansız bir mankenin çıkmasıyla, Cemre'nin çığlığı basması da bir oldu.
Cemre'nin geçirdiği, bir tür sinir kriziydi. Olduğu yere yığılmış, başını elleri arasına alarak, avazı çıktığı kadar bağırıyordu. "Biri sustursun şu kızı, yerimizi belli edecek!" dedi Bilal.
"Cemre, iyi misin güzelim, ha'di gel, gidelim tatlım benim..." dedi annesi, kızını arabaya sürüklemeye çalışırken. "Buna n'oluyor ya?" diye sordu, başından beri en metanetli durabilen tek kadın olan Zeyno. Aslında bu gerginliğine sebep, biraz da dün resmen kendine ilanıaşk eden Çağrı'nın varlığıydı...
"Ona söylemiştim, ona göre değil bu görüntüler... korktu her'alde," dedi Ali.
"İyi de, bu kadar korkacak ne var?" diye sordu Zeynep de. "Ona ne yani?"
"İlaçlarını bırakmış bir süredir..." dedi Ali. Ege'ye döndü. Zeyno'nun metanetinden, kendisine de bulaşmıştı. "Buna açıklaman nedir Bay NGK?" diye sordu.
"Bilmiyorum," dedi Ege ama, muhatap aldığı Bilal gibi yetişkinlerdi, "Bakın, şimdi herkes beni dikkatlice dinlesin tamam mı, evet, Alileri okula sokan da; millete notları gönderen de bendim, ama bana gelen mesajların adresini bilmiyorum."
"Ne demek bilmiyorsun ya?" diye sordu Arap.
"Bakın, benim internetle aram her zaman iyi olmuştu, Berk'le Çağrı şahitlerim, ve belki siz de biliyorsunuzdur, internette bazı siteler var. Standart kullanıcıların ulaşamayacağı... Oradan bana erişildi, Vefa'nın intihar etmediği, katledildiği söylendi. En son olarak da, bu mezarın boş olabileceği söylentisini ulaştırdılar..."
"Bir dakika!" diye bağırdı Çağrı. "Bunu daha önce nasıl da fark edemedim!"
Herkes ona baktı. Halen bir mezarlıkta olduğunu unutmuş gibi dengesizce davranmıştı... ama Çağrı, hemen Ali'ye yanaştı. "Bro, göster şu tahtadaki yazı tipini... duvardaki yazı tipini falan..."
Ali, dediğini yapınca bir öncekinden de çok bağırdı: "Bu I'ların, İ'lerin yazılış şekli falan... bu 1 sayısının ne anlama geldiğini biliyorum!"
*****
Kenan, hapishanedeki yaşama alışmıştı artık. Genellikle, kavgalarını kendisinden uzak yapsınlar diye para verdiği koğuş arkadaşlarından biraz uzak bir mesafedeyken, bir gardiyan geldi. Ona rüşvet verilemezdi elbet... Copunun birazcık görünmesiyle, Kenan'ın alışkın olduğu bir lise manzarası meydana geldi: Mahkûmlar, sanki teneffüste ettikleri kavgayı öğretmenlerinden saklamaya çalışıyormuş gibi, ranzalarına dağılmışlardı şimdi.
"Kenan Yağızoğlu!" dedi gardiyan. "Avukatın seninle görüşmek istiyor."
Kenan'da da bir metanet peyda olmuştu. Avukatın, boş çıkan mezarla ilgili anlattıklarına sadece, "Bu ne anlama geliyor?" diye cevap verdi. "Ben iyice aptallaştım burada..."
"Bu, sizin durumunuzu değiştirmeyecek," dedi adam. "Belli ki Vefa'nın cesedi, daha gömülmeden kaçırılmış... organ mafyası olabilir, sonuçta bir deli babası vardı, bu kadar kimsesiz birinin cesedini, cansız bir mankenle değiştirerek, kimsenin ruhunun duymayacağını düşünmüş olabilirler... sizi bunun için araştıracaklardır, ama bir şey çıkmadığını görecekler."
"Peki, herhangi bir yetişkin, hatta belli ki benden de aptal olan sen, Vefa'nın yaşıyor olabilme ihtimalini hesaba katıyor musunuz hiç?"
"Hayır, efendim, bu imkânsıza yakın."
"Niye, morgdaki cesedi en son kim gördü?"
"Tabii ki babası Osman Bey..."
"Yani o yarım akıllı..." dedi Kenan. "Gidebilirsin."
"Sizi oradan çıkarmak için elimizden geleni yapıyoruz efendim..." dedi avukat da.
"Beni buradan çıkaracak tek anahtarın oğlumda olduğunu biliyorsun..." dedi Kenan. "Berk ifadesini değiştirmediği sürece, bana güneş ışığı yok..."
"Kenan," dedi avukat. Kader mahkûmu, şaşkınlıkla döndü. Avukat konuşmaya devam etti:
"Bir yol daha var Kenan... bunu sana avukatın değil, kırk yıllık dostun olarak söylüyorum. Bak, ben hiç mafyaya avukatlık yapmadım, ama mafyanın karıştığı çok dava gördüm... Mafyaların, en klasik taktiği, suçu birilerine yıkmalarıdır. Seninse, bu suçu senin üzerinden alacak çok adam var tehdit edebileceğin..."
"Onu geç avukat..." dedi Kenan. "Artık tehditleri, şantajları yöntemlerim arasından çıkarmaya başladım... Berk haklıydı aslında. İçer'de düşünmek için çok zamanı oluyor insanın..."
"Beni yanlış anlama... zaten içer'de olduğun için, tehdit etsen de karşı taraf yüzde elli ciddiye alır seni. Bu da, riske atılacak bi' yüzde değil. Benim tavsiyem, birini paraya boğman... nası' olsa mezara götürmeyeceksin o paraları. Bul bi' fedai, 'Sana hapishanede çok iyi bakacağım,' de, biraz da muhtaç durumda olsun sevdikleri, onlara da dışarıda bak... sen dışar'dayken, katilin yapacağı iki şey kalır geriye: Ya kendi suçunun üstüne kaldığı kurban, birken ikiye çıktığı için iyice gevşeyecek, ya da tam tersi, korkarak hata yapmaya itilecek, ki ikisi de işimize gelir..."
"Bak avukat..." dedi. "Açıkçası, senden umudu kesmiştim. Biliyorsun, hasbelkader, bu işten yakamı sıyırabilirsem, seni kovacağımı bile söylemiştim bir sinir harbiyle... ama eğer bunu başarabilirsen, dile benden ne dilersen."
"Başarabilirim, başaracağımı da biliyorum," dedi avukat. "Sana gereken, anonim biri değil. Eğer anonim biri, sıfırdan ortaya çıkıp, Vefa'nın cinayetini üstlenirse, buna bilhassa Tozluyakalılar inanmaz..."
"Bilhassa da Ali... çok zeki çocuktur..."
"Sen daha iyi tanırsın... Kenancım, açıkçası benim çok uygun bulduğum bir aday var..."
"Kimmiş o?"
"Vedat Narinses. Aslında, Bilal dört üzerinden dört adaydı, neticede Kader adındaki mahalleli kadına âşık, ama onu daha evvel tehdit etmişsin... bize de Vedat kaldı. Bak, bu adamın, iki oğlundan başka hiç kimsesi yok hayatta. Fakir bir adam, 'Bilal'le Arap'a krallar gibi bakacağız,' deriz. 'Seni de içeride paraya boğacağız... yeter ki Vefa'nın cinayetini üstlen.' Sonra sen çıkarsın, o girer içeri... Sen de dışar'dayken, biz katili bulana kadar, Vedat içer'de kalmaya devam eder... Katil bulunana kadar kalır, bence kazan-kazan durumu."
"Ha'di, durma," dedi Kenan. "Vedat'ı gizli görüşmeye çağır. Yirmi dört saat daha kalmayacağım bur'da."
"Kenancığım, atladığın bir mesele var," diye cevap verdi avukat. "Berk'in ifadesini değiştirmek için, yine de bir formül bulman lazım..."
Ama avukatın şeytanlıkları, Kenan'a da ilham vermişti.
Kenan nihayet Berk'i neyin vazgeçireceğini biliyordu.
*****
Çağrı, 34 BRK 11111 plakalı aracın torpidosunu açmaktayken, herkesin alnı gerginlikten terliyordu. Berk'se kendine kızıyordu. Bunca zaman, bu arabanın içinde duruyormuş demek... Ama Berk'in ne bu torpidoyu açtığı vardı, ne de sadece bir arabası.
"Bu senin işin mi?" diye sordu Önder.
Ege başını eğdi. "Sayılır."
"Cevabın ikna edici olmadı ama... sıradaki sorumu tahmin edersin Ege: Neden bunca zaman sustun?"
"Hocam, eğer beni talimatları veren kişileri ispiyonlamam için zorlayacaksanız, şimdiden söyleyeyim, benim dudaklarım mühürlüdür... polisler işkence etse bile veremem kimliklerini, zaten bilmiyorum!"
"Oğlum saçmalama!"
"Siz onun kusuruna bakmayın..." dedi Ali. "Çok film izleye izleye, kendisini iyice gizli bir dâhiden saymaya başlamış..."
"İşte!" diye bağırdı Çağrı. "Buraya baksanıza! Burada kasetler var..."
"Bu araba kaset oynatır mı Berk?"
"Hayır hocam."
"Öyleyse yürüyün evime gidiyoruz. Neyse ki bende eski bazı eşyalar duruyor halen..."
Evet, Önder biraz eski kafalıydı ve, nostaljik hiçbir eşyayı atmıyordu. Ali, büyük bir gerginlikle, ekranın hemen karşısına oturan kişi oldu.
Ekranda, Vefa görünüyordu. Kamerayı tutan kişinin karşısında oturuyor, elindeki kâğıdı okuyordu. "Böyle bir seansa da ilk kez denk geliyorum..." dedi. "Hayattaki en büyük korkum mu..." Vefa, bir şiiri ezbere okumaya başladı:
"Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
"Dante gibi ortasındayız ömrün.
"Delikanlı çağımızdaki cevher,
"Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
"Gözünün yaşına bakmadan gider."
"Vefa terapiye mi gidiyormuş gerçekten de?!" diye şaşk��nlıkla böldü Ali.
"Evet. Ölmek. Bunu herkese itiraf edemiyorum, zaten korkak gibi görünmek istemiyorum, ama ben ölümden çok korkuyorum. Aslında bunun... benim ölüme en çok yaklaştığım günle bir ilgisi var. Çok küçüktüm, evimizde yangın çıkmıştı. Oradan beni, Ali kurtarmıştı... o yüzden Yangın Ali lakabını aldı zaten. O günden beri, ölümden ne kadar korktuğumu anlatamadım hiç kimseye... sadece kendim için değil endişem; benim bir tanecik babam var, bu hayatta... ben de gidersem, ona kim sahip çıkacak?"
Kameranın sahibi, cevap verecek gibi bir nefes aldı, ama kayıt orada sonlandı.
Herkes, aynı gerginlikle nefes alıp veriyordu. Bütün gözler, Ali'ye dönmüştü, tepkisini merak ediyorlardı. "Bu nefesten, kim olduğunu anlayamayız."
"Beni Notları Gönderen Kişi olarak seçenlerin elinde..." dedi Ege, "Belli ki bu kayıtlar varmış. Senin aksine, Aliciğim; onlar bir hissiyatın değil, bir gerçeğin peşinde olaraktan, Vefa'nın... cinayete kurban gitmiş olabileceğini düşünmüşler..."
"Vefa ölümden ne kadar da korkuyormuş..." dedi Çağrı. "Böyle bir insan intihar edemez."
"Bundan sonra n'apacağız?" diye sordu Arap.
"Yapılacak tek bir şey kaldı..." diyen Ali, aklındakini tamamen söylemedi onlara. "Beklemek. Bizle tekrar iletişime geçmelerini beklememiz lazım... başka çare yok."
Fakat kendisi asıl olarak, saatin tamir edilmesini bekleyecekti.
Çünkü o saatte, bu kasetlerdekinden de fazla bilgi vardı. Katilin Kenan Yağızoğlu olup olmadığının, yani o yüzde birlik meselenin cevabı, o saatteydi.
*****
"N'aber bro ya!" diye bir gürültüyle Berk'in evine girildi. "Ne bu camın hali? Niye yaptırmıyorsun bunu?"
Berk, kucağında bir kafes tutan Ozan'ı gördüğüne şaşırmıştı. "Bro, sen de geçmiş olsun dilemeye mi geldin?"
"Hem öyle, hem de sana bir emanetim var..." diye kucağındaki kafesi masaya bıraktı. "Ben birkaç günlüğüne kaçıyorum şehir dışına."
"Ne! Olmaz, benim evde zaten köpek var... Hem ayrıca... senle fare ne alaka?"
"Bir kere, fare değil hamster... benim psikologu biliyorsun, terapi niyetine aldırdı bir evcil hayvan. Hem ne fark eder... oğlum, bu köpeklerin en büyük düşmanı kediler değil mi? E kedilerinki de, fareler değil mi? Düşmanımın düşmanı dostum olduğuna göre, senin Hato benim Melisa'yı çok sevecek..."
Berk, kafesteki hamster'a baktı. Gerçekten de çok tatlı bir hayvandı. "Adı gerçekten de Melisa mı? İnanamıyorum sana."
"Niyeymiş, Kanat Bey atının adına Melisa koyabiliyor da, ben hamster'ımın adına Melisa koyamaz mıyım?!"
"Birader, Kanat Melisa'nın sevgilisiydi..." dedi Berk. "Laf açılmışken, madem Kanat'la Melisa ayrı, siz niye birlikte değilsiniz Melisa'yla?"
"Çünkü şimdi de gönlünü o varoşa kaptırdığını iddia ediyor!"
"Hangi varoşa?"
"Or'jinal midir, Çakma mıdır, o bakkal çırağına... ha'di Behlül kaçar!"
"Gerçekten Behlül olsan, gam yemeyeceğim de..."
"Oğlum sen bilmiyorsun, geçen Naz'la Ece benim için kavga ettiler..."
"Ufak at da civcivler yesin..."
"Berkocuğum, sen kaç zamandır sosyal medyaya girmiyorsun? Bir bak bakalım Ozan Yılmaz hashtag'ine, Melisa'nın kankalarını tek tek elden geçiriyorum lan..."
"Bi' de bunu övünç malzemesi olarak kullanıyor musun yani?"
"Sen asıl bombayı duymadın, ben bu tatile Hazal'la gideceğim..."
"İşte şimdi attın Ziya!"
"İstersen iddiaya girelim! Ben bu Hazal'ı, tatile götürürüm, götürmekle de kalmaz, onu orada tavlarım..."
"Hazal'ın Kanat'ın kuzeni olduğunun farkındasın değil mi?"
"Aynı zamanda Aziz'in de kuzeni...?"
"Ne zaman vazgeçeceksin Kanat'ı taklit etmekten?"
"Berkçim, zor şeyler yaşadın..." dedi Ozan. "Babasını, kendi ellerinle hapse tıktıran biri olarak, senin üstüne gelmiyorum bugün fazla... başka bir gün olsun, ben sana yapacağımı bilirim..."
Ozan gittikten sonra, Berk, Önder'in kaşla göz arasında söylediklerini düşünmeye başladı. "Vesayetini almak için, bizim evimiz her daim hazır Berk..." demişti. "Zaten oğlum gibisin, Çağrı ve benle gül gibi geçinip gidersin..."
"Ben evimde iyiyim," demişti Berk.
"Ne demişler, 'Bu devran hep böyle sürüp gitmez ki...' eğer bizi kabul etmezsen, eninde-sonunda devlet olaya elini koyacak... bir anda kendini yetimhanede bulacaksın..."
Berk, Ege'nin de aylardır kendi evinde tek başına yaşadığını söyleyecekti ki, kendini zor tuttu. Ege'nin durumu farklıydı. Onun bir annesi ve babası vardı bir yerlerde, sağ ve hür... Ege'nin devlet korumasına zaten ihtiyacı yoktu. "Hocam, beni idare ediverseniz bi'kaç ay..." demişti. "Siz söylemezseniz, devletin kulağına ner'den gidecek? Birkaç aya zaten on sekizim..."
"Saçmalama oğlum!" diye Ege'ye yaptığı gibi çıkıştı Önder. "Ağzından çıkanı kulağın duysun! Ne ahlaksızca bir teklif bu?" Ama Berk'in üzerine daha fazla gitmemişti. Şimdi de, Nesrin'i bekliyordu.
Genç kadın, "Hayrola," diye geldi, "Genelde ben çat kapı gelirdim evimize... yani... evinize...? Hangi dağda kurt öldü de beni yana-yakıla buraya çağırdın? Mesele Çağrı mı?"
Hayır, mesele yine Çağrı filan değildi. Önder'in hayatından aksiyon hiç eksik olmuyordu ki, sıra oğlunu asla ihmal etmeyeceği şekilde Çağrı'ya gelsin...
"Her şeyi biliyorum," dedi Nesrin'e.
"Anlayamadım, neyi biliyorsun Önder?"
"O kasetleri o torpidoya koyan sensin..." dedi eski kocası. "Berk'e ehliyetini aldığı gün, hediye olarak almıştın o arabayı, anahtarları kopyalatmış olmalısın."
"Saçmalama. Evet, arkadaşımın çocuğuna araba hediye etmek bir zengin adeti, bunu yaptım çünkü aynısını Kenan da Çağrı için yapmıştı..."
"Sana inanmıyorum. Ve doğruları anlatana kadar da şur'dan şuraya gidemezsin. Vefa Akın ile ilgili ne biliyorsun Nesrin...?"
11. BÖLÜMÜN SONU...
*Gönderme Yapılan Sahne: GORA - Koklatın Kendinizi...
1 note
·
View note
✨Soru Postu✨
1~Adın ne?
2~Nerede yaşıyorsun?
3~Mesleğin/okuduğun bölüm ne?
4~Kaç yaşındasın?
5~Boş zamanlarında neler yapıyorsun?
6~Ne kadar zamandır tumblr kullanıyorsun?
7~Kullanıcı adını neyi düşünerek koydun?
8~En sevdiğin takım?
9~En sevdiğin renk?
10~En sevdiğin yemek?
11~Film önerebilir misin?
12~Şarkı önerebilir misin?
13~Kitap önerebilir misin?
14~Kesinlikle yapmam dediğin 3 şey?
15~Kesinlikle hayatımdan çıkarmam dediğin 3 alışkanlık?
16~En sevdiğin hayvan?
17~Hayal kurmayı sever misin?
18~Hangi burçsun?
19~Yükselenin ne?
20~Hayatın nasıl gidiyor?
21~Kendini birkaç cümleyle tanımlar mısın?
22~Kendini 5 kelimeyle özetler misin?
23~En sevmediğin insan tipi nedir?
24~En sevdiğin insan tipi nedir?
25~Asla yapmam dediğin bir şeyi yaptın mı?Yaptıysan ne?
26~Komik bir anını anlatır mısın?
27~Üzgün hissettiğin bir anını anlatır mısın?
28~Rezil olduğunu düşündüğün anını anlatır mısın?
29~Sürekli tumblrda aktif misin?
30~En çok kullandığın uygulamalar neler?
31~Sigara/alkol kullanıyor musun?
32~Dışardan insanlar seni nasıl biri olduğunu söylerler?
33~Hayatına geçirdiğin bir söz bir felsefe var mı?
34~Sosyal misin asosyal mi?
35~YouTube da takip ettiğin kanal var mı?Varsa ne?
36~Instagramda takip ettiğin sayfalardan önerebilir misin?
37~FF verir misin?
38~Oynadığın bir bilgisayar oyunu var mı?Varsa ne?
39~İleriye dair bir planın var mı?Varsa ne?
40~Bir ilkokul anından bahseder misin?
41~Bir lise anından bahseder misin?
42~Bir üniversite anından bahseder misin?
43~Hayatında iyi ki yapmışım dediğin neler var?
44~Hobilerin neler?
45~Fobin var mı? Varsa ne?
RENK AT DA MODUMUZ DEĞİŞSİN🦆
Morcivert:Hadi gardaş olalım.
Bok rengi:Muhteşemsin.
Saks mavisi:Arkadaşın olmak isterdim.
Kuş konmaz rengi:Kendine birşey dokundurmuyorsun.
Çikolata rengi:Çok tatlısın.
Ördek başı:Sevimlisin.
Alev kırmızısı:Ateşlisin.
Karolina mavisi:Samimi gelmiyorsun.
Bebe mavisi:Çok çocukça davranıyorsun.
Lavanta moru:Postlarına bayılıyorum.
Nane yeşili:İçimi ferahlatıyorsun.
İslam yeşili:Gözümde dindar birisin.
Orkide rengi:Benim için özelsin.
Yanık turuncu:Sana düştüm.
Kavuniçi:Kalbinin içinde olmak isterdim.
Saman sarısı:Hasta gibisin.
Civciv sarısı:Müslüm baba gibi dertlisin.
Titan beyazı:Güçlüsün.
Cam göbeği:Dostun olmak isterdim.
Eflatun:Sevgilin olmak istiyorum.
Mint yeşili:Tanışmak isterdim.
Soytarı:Çok güldürüyorsun.
Donuk turuncu:Özlettin kendini.
Fildişi:Defresifsin.
Buz mavisi:Tanımıyorum.
Birbirimizi tanımada güzel sorular. Elden ele yayalım.
1K notes
·
View notes