Tumgik
sondakibulutum-blog · 6 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Osmanlı Bayram Kartları; 
“Iydiniz Said, Ömrünüz Mezîd Olsun” 
(Ottoman Eid Postcards, 1900s)   
682 notes · View notes
sondakibulutum-blog · 6 years
Photo
Tumblr media
Mimar Sinan'ın imzası ve mührü. “Değersiz, fakir Sinan” anlamına gelen “el-fakirü'l-hakir Sinan” yazıyor.
270 notes · View notes
sondakibulutum-blog · 6 years
Photo
Tumblr media
“İçimde bir sürü kuru bahçe var ve sen Allah'ım, yağmurun Rabbisin..”🕊
3 notes · View notes
sondakibulutum-blog · 7 years
Photo
Bu kadar güzel bir şeyler.♥️
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
16K notes · View notes
sondakibulutum-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
Kalbe şifâ...
2 notes · View notes
sondakibulutum-blog · 7 years
Audio
Cahit Sıtkı Tarancı- Desem Ki.
5K notes · View notes
sondakibulutum-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
Ehl-i dehre âlemin ma’mûresin ‘arz etseler Ehl-i fakrun hissesine mülk-i istiğnâ düşer  Avnî 
Dünya halkına dünyanın ülke ve şehirlerini sunsalar, Fakirlerin (fakr ehlinin) hissesine tokgözlülük ülkesi düşer.
23 notes · View notes
sondakibulutum-blog · 7 years
Text
Dinsiz bir Türk olacağıma, iyi bir Müslüman olan Amerikalı olmayı tercih ederim. Ne diyor Necip Fazıl, “Eğer gaye Türklükse, bilmek lazımdır ki, Türk Müslüman olduktan sonra Türktür!” Şu ırkçılığınızdan vazgeçin! Allah size Türk olduğunuz özel muamele göstermeyecek! Üstünlük takvadadır, ırkta değil!
392 notes · View notes
sondakibulutum-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
Gamına gamlanıp olma mahzun
Demine demlenip olma mağrur
Ne dem bâki, ne gam bâki, ya Hû. 
                Muhibbi            
143 notes · View notes
sondakibulutum-blog · 7 years
Quote
BİLİYOR MUYDUNUZ ? Osmanlı ’ da Okçuluk tekkesinde kayıt yaptırabilmek için , oku en az 594 metre uzağa atabilmek gerektiğini , tarihin kaydettiği en büyük okçunun ise Tozkoparan İskender olup , Hicri 957 senesinde İstanbul'da yapılan bir yarışmada oku ile 826 metreden hedefini vurarak birinci olduğunu , bugün ise dünyadaki en iyi okçuların 500 küsür metrelere ancak ulaşabildiğini biliyor musunuz ?
(via ottoman-empire)
71 notes · View notes
sondakibulutum-blog · 7 years
Text
Osmanlı padişahlarının meslek ve meşguliyetleri
I. MEHMED (ÇELEBİ MEHMED): 
Yay ve kiriş ustasıdır.  Bu işin piri (ustası) olduğu için kendisine “yay gerdiren” manasına gelen “kürüşçü” adıyla da anılmaktadır. Aynı zamanda avcıdır.
II. MEHMED (FATİH SULTAN MEHMED):
  Bahçıvandır. Gülleri aşılama ve ağaç yetiştirme konusunda beceriklidir. Aynı zamanda bir kitap kurdu ve koleksiyoncusudur. Haritalar üzerine çalışmalar yapmış ve harita ustası olup çok meraklısıdır. Fâtih, ayrıca ok için parmağa takılan yüzükler, kemer tokaları ve kılıç kınları da imal ederdi. Bütün bu özelliklerinin yanında ünlü bir şairdir.
II. BEYAZID:
İcazetli Hattattır. Ayrıca okçuluğa meraklı olduğu için, bütün ok imâl edenleri İstanbul’da buluştururmuş. Marangoz olduğu da bilinmektedir. Aynı zamanda şairdir.
I. SELİM (YAVUZ SULTAN SELİM): 
 Kuyumcudur. Çok kitap okur. Bir kitap kurdu olduğu bilinmektedir. Hatta denilir ki çok okumaktan gözleri bozulmuştu. Bu yüzden gözlük takan tek padişahtır.  Ayrıca kitap okurken, satırları takipte kullanılan altından hilâller yapardı. Bu hilâllerin uç kısımlarına kıymetli taşlar yerleştirirdi. Ok atmayı sever ve iyi bir yay ustasıdır. Aynı zamanda iyi bir silahşordur.
I. SÜLEYMAN (KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN): 
Kuyumcudur. İtalyan kuyumculuk sanatının örneklerini uygulayacak kadar işinde mahirdir. Aynı zamanda kunduracı yani kavaftır.
II. SELİM: 
Hacıların Hac yolunda kullanmaları için hilâl şeklinde asalar yapıp, bunları hacılara dağıttırırdı. II. Selim, aynı zamanda şairdir.
III. MURAD:
 Ok yapardı. Şairdir. Hüsnü hat sahibidir. Yani hattattır.
I.İBRAHİM:
 Hacıların asalarına hilâller yapardı. Aynı zamanda bağa işçiliğinde de mahirdi. Yani bağa işçiliği (deniz kablumbağasının kabuğundan yapılan kaşık, tesbih, vb. ürünler) yapardı.
III. MEHMED:
 Kaşık ustasıdır. Okçuların kullandığı özel yüzükler yapardı. Padişah, “Yüzükçüler Loncası” üyesiydi. Yaptığı kaşıkların saplarını inci, mercan yakut vb. taşlarla süslerdi ve süslemecilik sanatı olan hakkaklıkta önemli bir yeri vardır. Aynı zamanda şairdir.
I. AHMED: 
Kaşık ustasıdır. Okçuların kullandığı özel yüzükler (asalar) yapardı. Bu merakı yüzünden “Kemankeşler Loncası (yani okçular- loncası)” üyesiydi. Çerkez kamçıları işlemekte ustadır. Şairdir.
II. OSMAN:
 Saraççılığa ilgi duyardı. Bindiği atların eyerlerini kendi yapardı. Ancak ne acıdır ki bu padişah, tahtan indirilip, yeniçerilerin eline geçtikten sonra, son yolculuğuna eğersiz bir ata bindirilerek gitmiştir..
IV. MURAD:
 Güzel yazı yazan bir hattat ve aynı zamanda şairdir. Kemankeşlikte (okçulukta) mahirdir.
IV. MEHMED:
 Avcılığıyla ünlüdür. Bu yüzden “Avcı Mehmed” diye de anılır. Aynı zamanda şairdir. Bestekârdır. Askerî marşlar yazardı.
II. MUSTAFA:
 Şairdir. Hüsnü hat sahibidir. Ok atmada ustadır. Şairdir.
III. AHMED: 
Hattattır. Şairdir. Fakat onu diğer padişahlardan ayıran bir yönü de gergef işlemeye meraklı olmasıdır.
I. MAHMUD:
 Birden fazla mesleği vardır. Kantaşı üzerine mühür kazırdı. Abanoz ve fildişinden hilâller (kürdanlar) yapardı. “Hilâl”i merak edenlere anlatayım. Hilâl, kemik ve şimşir gibi sert ağaçlardan yapılan, kulak ve diş temizliğinde kullanılan, ucu sivri, arka tarafı kaşık gibi enli bir alettir. I. Mahmud bu hilâllerden yapardı. Mücevher işlerdi. Oymacılıkla da ilgilenirdi. Çok yönlü bir padişah olan I. Mahmud, bütün bu yaptıklarını pazarda sattırır, parasıyla ihtiyaçlarını giderir, sadaka verirdi. Aynı zamanda şairdi.
III. SELİM:
 Şair ve bestekârdır. Aynı zamanda mükemmel bir silah ustasıdır. Tüfeklerin gez ve arpacıklarını ince hesaplarla çok mükemmel yaptığı için kurşunlar hedefi şaşmıyordu.
II. MAHMUD:
 Üslûp sahibi bir hattattır. Müzisyendir. Kuyumcudur. Sedef işlemeciliği yapar.
I. ABDÜLMECİD:
 Modern bir ressam, Batı usûlü alafranga besteler yapan bir bestekârdır. 
* Abdülaziz’in oğlu Şehzâde Seyfeddin Efendi ise mahyacıdır. Ramazan mahyalarını o hazırlamaktadır. Aynı zamanda şairdir.
I. ABDÜLAZİZ:
 Ünlü bir pehlivandır. Kalaycı olduğuna dair belgeler vardır.
V. MURAD:
 Müzisyen. Bestekârdır. Ressamdır.
II. ABDÜLHAMİD: 
Marangozdur. Bu meslekteki inceliği ve tasarımı rakipsizdir. Ayrıca kakmacılık ve süsleme sanatıyla da uğraşmıştır. Amerika’da açılan bir dünya sergisinde marangozluk ve doğramacılık dalında birincilik almıştır.
522 notes · View notes
sondakibulutum-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
OSMANLI'DA YAŞAM
1- Osmanlıda şehirler kurulurken, nasıl ki bir suya taş attığınızda halkalar merkezden başlayarak yayılır. Aynı şekilde önce bir mabet yapılır ardından da halka halka evler ve işyerleri inşa edilirdi.
2- Eğer bir evin camında sarı çiçek varsa benim evimde hasta var, ey satıcılar veya sokaktan geçenler sakın yüksek sesle bağırıp rahatsız etmeyesiniz demekti. Eğer bir evin camında kırmızı çiçek varsa bu evde evlilik çağında bir kız vardır. Sokaktan geçen gençler konuşmalarınıza dikkat edin ölçüsüz laflar kullanarak bu hanımefendiyi mahcup etmeyesiniz anlamına geliyordu.
3- Hayat geçiciydi ve yüzyıllar boyu bu evlere sahip olamazlardı. Evlerin duvarlarına ‘Ya Malikül Mülk’ yazarlardı, ‘Ey Allah'ım bütün mülk senindir. Ben kapının bir kölesiyim, her şey senden benim aslında hiç bir şeyim yok’ manasına gelirdi.
4- Kapı tokmağında ‘Ya Fettah’ yazılıydı. Bu bütün kapalı kapıları açan ve sıkıntıları gideren anlamına geliyordu. Akşam eve sıkıntılı gelen bir baba kapıda bu yazıyı okuyunca belki de biraz rahatlıyor ve sıkıntıları giderilebiliyordu. Şimdi birçok işyeri kapısında ‘İtiniz’ yazıyor bu da medeniyette geldiğimiz son noktayı gösteriyor.
5- İnsanlarımız eskiden edeplerindeki inceliklerden ötürü “ışığı yak” demezlerdi. Çünkü yakmak olumsuz bir kelime olduğu için onun yerine “ışığı uyandır” denilirdi.
6- Gece vakti yatacakları zaman ise “lambayı (mumu) söndür.” demezlerdi. Çünkü söndürmek olumsuzluk çağrıştırdığı için “lambayı dinlendir” denilirdi.
7- Eskiden eve misafir geldiği zaman ev sahibi onların ayakkabılarının burunlarını dışarıya doğru değil de içeriye doğru baktırırdı. Böyle yapmakla “biz sizin misafirliğinizden çok hoşnut kaldık, evimizi yeniden şereflendirmenizi bekleriz” demek isterlerdi.
8- Eve bir misafir geldiği zaman kahvenin yanında su ikram edilirdi. Misafir aç ise suyu, tok ise kahveyi alırdı. Eğer suyu almışsa ev sahibi bunu çok ince bir üslupla anlar, hemen sofrayı kurar ve misafirin karnını doyururdu.
9- Kapı tokmakları çift halkadan müteşekkildi. Bunlardan, aslan başı motifli ve büyük olanı kalın, çiçek motifli ve küçük olanı da ince ses çıkartırdı. Eğer eve bir erkek misafir gelmiş ise, kalın sesli tokmağı tıklatır, içerdeki ev sahibi gelenin beyefendi olduğunu anlar, kapıyı evin beyi açar, bey yoksa mahremiyete uygun olarak kapı açılırdı. İnce sesli tokmağın sesi duyulmuş ise, gelenin bir hanım olduğu anlaşılır, kapıyı evin hanımı açardı.
10- Osmanlı insanları, kurduğu vakıflarla sadece insanları değil, hayvanları da düşünmüştür. Kuşlar için kurulan vakıflar özel izlenimler sonucunda oluşturulmuştur. Uçuş rotalarında yaralanıp düşmeleri halinde onların tedavisini yaparak sürüsüne yetiştirmek üzere çalışmalar yapan Göçmen Kuşlar Vakfı, kışın kar ve buzdan yerlerde yiyecek bulamayan kuşların ölmemesi için buz ve kar üzerine yiyecek bırakan Darı Vakfı gibi vakıflar kurulmuştur.
11- Alaaddin Çelebi Osmanlı’da su verme adabını şöyle anlatır: “Birine su verirken uzaktan veya yüksekten sunmayalar, maşrapanın yahut bardağın kulpunu kolayca tutabileceği şekilde su içecek kişinin sağ elinin olduğu tarafa çevireler. Muhatabın üzerine damlatmamak için bardağı iki eliyle alttan tutarak sunalar. Ve alan kimse sağ eliyle ala, Bismillah deyip başlaya, bardağın dibini suratına tutmadan yavaş yavaş içe. Ağzını doldurup yutmaya ki, yürekte zahmet peyda olur. Su verenler boşalan bardağı aldıktan sonra sıhhat ve afiyet dileyeler ki, su içen kişi nefes alıp cevap verebilsin.”
12- Osmanlı kültüründe bir incelik örneği olarak, çarşıya inerken veya eve dönerken, büyüklere hürmet sadedinde bir yaşlı zatın yanından geçip gidilmezdi, ancak onun “Geç oğlum ben yavaş yürüyorum .” deyip müsaade etmesinden sonra gidilirdi.
13- Evde çocuklar dahil kimse ayakta yemek yemezdi, önce eller yıkanır, sofraya birlikte oturulur, evin en büyüğü başlamadan yemeğe kimse başlamazdı. Büyükanne veya büyükbaba yemeğe başlarken herkesin hatırlaması için besmeleyi yüksek sesle çeker, sofradan kalkılırken “hayırların fethi, şerlerin def’i için Fâtiha Suresi okunurdu.
14- Mahallede birisi öldüğünde, cenaze evine ilk önce kıble istikâmetindeki komşusundan olmak üzere, bir hafta, on gün yemek yollanır, kimse onlara işittirecek tarzda gülüp, eğlenmezdi. Böylece komşunun acısına ortak olunurdu.
15- Osmanlı medeniyeti kelimeler üzerine bina edilmemiş, güzellikler, hayatın bütün safhalarına işlenmiş ve yaşanmıştır. Eskiden ramazan bayramında bütün dükkanların kapanması da bu duruma güzel örneklerden birisidir.
2K notes · View notes
sondakibulutum-blog · 7 years
Text
"Onlar boğazı zincirleyecek kadar zekiyse, biz de gemileri karadan yürütecek kadar deliyiz!"
Fatih Sultan Mehmed Han
2K notes · View notes
sondakibulutum-blog · 7 years
Text
Dünyada başka hiçbir millet yoktur ki, bir gecede 1000 yıllık tarihi silinsin ve o günü bayram olarak kutlasın... -Necip Fazıl Kısakürek
1K notes · View notes
sondakibulutum-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
2K notes · View notes
sondakibulutum-blog · 7 years
Text
Osmanlı'da hanımlara verilen en önemli hediye aynaydı. Bu hediye, sana verebilecek senden daha güzel bir şey bulamadım manasını taşıyordu.
Osmanlı inceliği işte.
4K notes · View notes
sondakibulutum-blog · 7 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
“Kim bu kavme benzemeye çalışırsa ondandır.”(Ahmed Bin Hanbel)
“Eğer sana gelen ilimden sonra onların hevalarına uyarsan, bil ki sen de zalimlerdensin." (Bakara-145) 
4K notes · View notes