Tumgik
perfectbananafish · 4 years
Text
günler geçiyordu ve o.
kendi dediğin kim?
bir kitap okudu biriyle/herkesle/kimseyle konuştu
parçalandı
hah tam yaptım dur abi hallettik heralde
ama insanlar vasco de gama’dan enzimlerden ve bilmediği daha pek çok şeyden bahsetti
güzel birkaç şiir dizesini ezberlemeye
yeltendi
ama dünyanın kabalığı her köşe başında
her taşın altında
sevdiğinin bile iki dişinin arasında
kendi içine döndün sonra (hep öyleydin) ama köşeler yine orda
yuvarlak- yus-yu-var-lak bir şeylere temas etmeye-şeylerle temaşa etmeye ihtiyacın var
dokunmaya, hissetmeye, fısıldamaya, boynunda sıcaklık hissetmeye
böyle şeyler tasarlanmaz
planlanmaz
metodolijk yaklaşılamaz
bunu sen bile yapamazsın
sen. bile.
bilebile.
mükemmelleyicetçilik ve şekilcilik
ve senin C- alman
buna fazla manalar yüklemek istemiyorum
ama yüklüyorum
bu benim rahatlama noktam
1 note · View note
perfectbananafish · 4 years
Text
hayat denen kaypak varoluşun, sürekli ilerleyen akıntının, değişimin kendisinin bir parçası olamamak, hatta ne, parçası olma ihtmalini tasavvur ve tahayyül bile edememek benim ben olarak yaşadığım en acı verici gerçekliğimdir. kendini kaybetmek kendini bulmanın önkoşuludur oysa. ama bize bu öğretilmez, kaybolma, sarsılama, şaşma, düşünme, düşme, gülme, ağlama, bir ağaç gövdesi gibi sal yalnızca köklerini karanlığını bilmediğin toprağa. emanet et kendini. soruşturma. oysa insan değil toprağın, kendi karanlığını bile bilmez. bilmemelidir de, keşfetme olmaz yoksa. bilmediğin topraktan medet um, devam et, öl, gömül, toprak ol- ne olduğunu bilmeyen. baştan.
eğer insan toplumsallık dışında ve ondan bağımsız olarak düşünülemiyorsa ve toplum kendini bilmeyen bir takım et yığınlarından oluşuyorsa bu sistemin sonucu ne olacak? bu sistemden medet umulur mu? bu sisteme bel bağlanır mı, güvenilir mi, onaylanır mı, uyulur mu, vaaz edilir mi? bu sistemde ancak tutsak olunur; ama ironi, her bir gönüllü tutsaklık bu sistemib onaylanması ve yeniden üretilmesidir. ne diyoduk, ölme eşeğim ölme.
ancak, keşfetme yeteneği ve potansiyeli denklemden çıkardılığı anda, hayat sadece bir ilüzyon, alçak bir kandırmacadan ibarettir. gerçekliğin, olabileceklerin yalnızca ince bir katmananına bakıp ona şükretmeyi ona şaşırmayı ondan ilham almayı öğütler sistematik öğreti. daha fazlası olduğu, olabileceği, ve bu potansiyelin gerçeğe dönüşme, somutlanma olasılığının yalnızca sana bağlı olduğu düşüncesi insanın sayısız gecesini yutmaya yeter. basit bir yeterince iyi yaşıyor muyum? sorusu değil bu. daha derin, daha temel bir problem; varlığını sarsan ve düzeltilmediği sürece de sarsmaya devam edecek olan ve yaşamın kendisini imkansız hale getirecek olan bir problematik bu. insanın kendini gerçekleştirme potansiyelini ve bunun kendisine bağlı olduğunu farketmesi aynı zamanda bunca zamandır bunu gerçekleştirememesinin asli sebebinin de yine kendisinin koyduğu bir takım bilinçsiz ve keyfi sınırlamalar olduğunu anlamasıyla çarpışır. çarpışmanın altında boğulursun bir süre, boğuluyorum. kendini bir türlü bırakamamak bu düşünceye, değişimi yok saymak engellemeye çalışmak ne kadar aptalca oysa. biliyorsun da, bir yapabilsen ne potansiyeller doğacak. evet güya gelişti dünya evren bilim falan filan ama sen daha varouşunun temelini tehdit eden bir çelişkinin yokolmasını sağlayamadın daha. o yapılmadığı sürece her şey ilüzyon. sen ilüzyonsun gerçeklerin değerlerin öyle olduğunu düşündüğün kişiliğin her şeyin h e r ş e y i n bir ilüzyon.
“insan türünün önünde ikili bir perspektif vardır: Bir tarafta şiddetli zevkin, dehşetin ve ölümün perspektifi- tam anlamıyla şiirin perspektifi- ve karşıt yönde bilimin veya faydacılığın gerçek dünyasının perspektifi. Yalnızca faydalı olanın, gerçek olanın ciddi bir özelliği vardır. Bu özellik yerine baştan çıkarmatı tercih etme hakkımız asla yoktur: hakikatin bizim üzerimizde hakları vardır. Hatta üzerimizde tüm haklara sahiptir. Bununla birlikte, Tanrı olmasa da, tüm haklardan daha güçlü bir şeye yanıt vermek zorundayız. O imkansız’a ki, ancak tüm haklardaki hakikati unutarak, yok olmayı kabul ederek ulaşabiliriz.”
0 notes
perfectbananafish · 4 years
Text
Dante ilahi komedya’sında Virgil ile ilk karşılaştığında gördüğü şeyin/kişinin bulanık, solgun gözüktüğünden bahseder ve onu bir gölgeye benzetir. Bir gölge gibi solgun gözükmesine neden olarak da şunu der “çünkü uzun süredir konuşmuyordu”. Bu kısmı ilk okuduğumda durup kalmıştım biraz, çünkü bu gerçekten de biraz böyleydi. Dil, ve onun yerinde kullanımı (eğer bu mümkünse) gerçekten varlığınızın olmazsa olmaz bir parçası haline geliyordu. İnsan konuştukça varlığını her an yeniden üretiyor ve kanıtlıyordu; hem başkalarına hem de kendine. Bir tür hatırlatmaydı bu: sen burdasın bak bunlar da senin düşüncelerin ve onların dışa vurumu da seni görünür kılıyor. Kendini açıklama, izah etme durumu varlığımızın kontür çizgilerini belirginleştiriyor yani. Uzun zaman kendimizi izah etmediğimizde izah edilecek şeyin ne olduğunu unutuyoruz belki de, kim olduğumuzu, neye inandığımızı, neyi hissettiğimizi. Konuşmamak, yani üretmemek bir şekilde yokoluşun da zeminini oluşturuyor belki de, bir gölge gibi yavaşa arka planla bir olmaya, tüm renklerini yitirmeye başlıyorsun. Çünkü yaşamak biraz da kendine yaşadığını hatırlatmak sürekli.
0 notes
perfectbananafish · 4 years
Text
Tumblr media
gecenin bir anı, seni pek seviyorum küçük iskender.
0 notes
perfectbananafish · 4 years
Text
E, F ve K ile ilgili bir öykü kazıyacağım
hiçbir şey değilse bile
minnetimin somut hali olacak bu
1 note · View note
perfectbananafish · 4 years
Photo
Tumblr media
David Spriggs, Tempest, 2009, white paint on layered transparencies inside a display case
32K notes · View notes
perfectbananafish · 4 years
Text
“ölümlülüğümüzün farkında olarak yaşamak, gerçekçilik, ironi, doğruculuk ve sonluluğumuz ile kırılganlığımızı sadeleştiren bir anlayışla yaşamaktır”.
0 notes
perfectbananafish · 4 years
Text
“Sonuçta”, der Nietzsche “insan, şeylerde onlara kattıklarından başka hiçbir şey bulamaz”.
1 note · View note
perfectbananafish · 5 years
Text
Good Girls, Beth
Burası kafamdaki karmaşayı herhangi bir uyarı, düzen ya da süsleme olmadan boşalttığım bir yer haline geldi, sorun yok.
Good girls bir yaz canım sıkılıp “amaan yemek yerken bitiririm, çerezlik” dediğim bir diziydi, ama ikinci sezonda bence ilişkiler ve ikilemler izlemesi çok daha hoş bir seviyeye gelip, desperate housewife gorunumundeki kisilerin sinirlarinin ne oldugu, heveslerinin ve daha da onemlisi geleneksel hayat tarzlarindan bunca zit noktada bulunan kararlarin onlarin gercek kimligini ortaya cikarmasi cok ilginc. suan 5. bolum baslarindayim ama ozellikle 4. bolum “choose your poision” bunun en iyi anlasilabildigi ve bu anlamda gerilimin had safhada oldugu bi bolumdu. Dizinin hikayesini surukleyen iki ana gerilim noktasi beth ya da elizabeth ile cete uyesi arkadasimiz (ismini hatirlayamiyorum suan) ve uc arkadasin secimleri ve birbirleriyle olan etkilesimlerinden olusmakta. bu sirada tabi cinayetler islenip, marketler soyulup, sorusturmalar gerceklesmekte iken bir yanda da sadakat, arkadaslik ve sevgi gibi temalar derinlik kazaniyor. Her neyse, benim favori karakterlerimden olan Beth tam bir alfa aslinda, is bitirici, sogukkanli, pratik bir makyavel karakter diyebiliriz. gorsel bir takim kontrastlar karaktere derinlik katma acisindan onemli: onu genelde ya mutfakta ya cinayet aninda goruyoruz. bir yandan cocuklarina hayvan sekilli sandvicler hazirlarken ve el isleriyle ugrasirken diger yandan kotu cocuk cete uyesiyle yatip kalkar, para aklar ve cesetleri cope firlatir. butun bunlari yaparken en sogukkanli ve mantikli durabilen de yine odur. Beth i ilginc yapan seylerden biri dizide de soylendigi gibi iyi bir insandan (iyi bir anneden, iyi bir esten, guzel bir kadindan) daha ilginc biri olmasi. Evet bir yandan cok guzel, evi harika ceviren, cocuklarina karsi sevgi dolu, iyi bir evde oturuyor, esi gorece basarili falan ama Beth pek cok yerde bu hayattan tatmin olmadigini gosteriyor- iste bu tatminsizligin zirve yaptigi yer de Dean(kocasi) ile ciktiklari yemek ve sonrasinda bar sahnesi. Yemekte beth araba satma isini nasil daha bir sonraki seviyeye tasiyabileceklerini anlatirken dean spesiyalden falan bahseder, sonra da inanilmaz can sikici ‘hayatim harikasin ama ben sana nasil cocuk buyutcegini soyluyomuyum falan hebele hubele’ toplarina girer (ki kendisi asiri hayal dunyasinda beceriksiz bir karakter olarak karsimiza cikiyor bu noktada) ve beth’in yavasca dusen yuzunde seyirci de beth’in evrimini adim adim takip eder kanimca. bu sahnede en hoslandigim anlardan biri de Dean’in icki teklifine beth’in ‘bourban on the rocks’ olarak cevap verip bir nevi tarafini belli etmis olmasi ve rio (ismini hatirladim simdi) ya dogru inanilmaz bir kayis gerceklestirmesidir. bu arada sahne kadinin cirkin gercegi ciplak olarak gormesi- karsidaki adamin onun yeteneklerini ve fikirlerini kucumsemesi, gormezden gelmesi, hamurlu ellerinle erkek adamin isine karisma tavri, evliliklerinin gercekligi; beth’in bir noktada dean’den umut dilenmeyi birakmaya karar vermesi (ki rio ile olan bir sonraki sahne beth’in guclugu bir kadin oldugunun ve guc arayisinda oldugunun ve bu yuzden de bu gucu temsil eden tarafa-“iyi” olani birakip- gecisi acisindan da sembolik. herneyse, inanilmaz bir ibsen havasi var bu noktada. nora’nin bilmem kac yillik bebek evinden cikisi ve torvald’in aslina bakarsaniz ayni dean gibi dar kafali bir ezik olmasi gibi seyler ve bizim ana karakterimiz icin geri donusu artik pek de mumkun olmayan bir donusun yasanmasi vb gibi durumlardan ibsen abimize de bilincli veya bilincsiz bir selam cakmistir. yalniz beth karanliga cikmaz, ne yapacagi bellidir aslinda, onunde iki yol var denebilir cunku: good girl mu bitch boss mi?
2 notes · View notes
perfectbananafish · 5 years
Text
Kinda weird that u can think about someone as much as u want and they have no idea
4K notes · View notes
perfectbananafish · 5 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Beach
23K notes · View notes
perfectbananafish · 5 years
Text
gözümle fotoğrafını çektiğim anlar, bugün, 15 mayıs, ve ben sınıfdan çıkarken bana ilham vermiş o üç kişiyi bana bakıp gülerken, ve bana değer verdiklerini hissederken yüzlerinin her bir kıvrımını çalışmak isterdim.
zaman böyle anları hem çabucak geçirtir, hem arkasından hep düşündürtür. Ama S ve F benim hep aklımın bir kenarında kalacak, geçirdiğim dönüşüm bunu gerçekleştirecek kadar vefakar. S, S ve F. Acaba bidahaki sefere karşılaşmamız ne olur?
selametle.
0 notes
perfectbananafish · 5 years
Text
20 yaşındayım ve alabildiğine aceleciyim, meraklıyım, endişeliyim, mutluyum. Çünkğ hayatın ancak böyle yaşanabileceğini düşünüyorum. Başka bir versiyonum olma ihtimali şimdilik inandırıcı gelmiyor. 20 yaş garip bir yaş, ilk nefret ettim, geri dönmek istedim, hazır hissetmedim. Şimdi bu yaşın içerisinde geçirdiğim 4 ayda şunu anladım: bu yaş yavaş yavaş hissedilen ve anlaşılanlardan. Kendimi en çok bulduğum, ve içimden bir sesin hayatımı en çok değiştirecek önemli kararları, olayları, kişileri içerecek yaş olduğunu söylediği bir yaş bu. “Kişiliğine çapa atmak” Buna çok yaklaşıyorum sanırım.
Bir cuma günü okulda her zaman geldiğim çalışma alanındayım, oturduğum yerin en sevdiğim özelliği hem izole hem de pek izole olmaması. Acil çıkış kapısına yeterince yakın, kapıdan gelecek seslerden yeterince uzak ve ışığı tam gerektiği gibi alan bir nokta bu. Ve bu saatlerde, 11.58, aklıma gelen şey kendimin hiç bir parçasını unutmamak, arkada bırakmamak düşüncesi. Kişiliğimi bana hatırlatacak yerlere asmak, yapıştırmak ve resmetmek; böylece değiştirdiğim bütün derileri görebilmek ve şuandaki için şükretmek.
Bu yazı hiç bir şeye yaramasa, bana gelişmenin ve değişmenin, her zaman yeni arayışlar içerisinde olmanın o tatlı tadını tanıtan o sevgili üç kişiyi hiç unutmamak’a yarasın.
0 notes
perfectbananafish · 5 years
Text
Bir sanat eserinde olduğu gibi, bir insan da katman katmandır elbet. Bunu derken insan sanat eseridir mi demek istiyorum, çok önemli değil.
Ressam şunu demek istiyor aslında demek de can sıkıcı biraz. Ama ressamın bir şey dediğini iddia etmek için o resmi iyi tanımak gerekir. Sadece gösterdiğini değil, sakladıklarını da. Hatta en çok sakladıklarını. Karanlıkta olanın kıvrımları, yaraları, eksikikleri, fazlalıkları, uyumsuzlukları ve ahengi; apaçık duranın kıvrımından, yarasından, eksikliğinden, fazlalığından, uyumundan ve ahenginden çok daha fazla şey anlatır çünkü.
İnsanlık tarihi boyunca bu nasıl bu kadar göz ardı edilmiş? Ben bunu nasıl bu kadar göz ardı etmişim? Gösterdiğine inanacak kadar iyimser olmamalı insan. Kim demişti bunu, bir kişinin iki ben’i vardır aslında diye. Derin ben’e ulaşmak için yüzeysel ben’den kopmam gerekiyorsa, ve bu bana diğer bazı şanslılara lütfedildiği gibi lütfedilmediyse, napacağım demektir bu? Garip şey bunu düşünmek, ekmek alırkenki ben çok da ben değilim aslında. Zaman geçsin diye konuştuğum kişiye gülümserken de ben değilim çok. Ya da gerçek manada ben değilim. Belki de, gerçek ben yalnızca bütün bunlardan sıyrılabildiğimde ortaya çıkıyordur. Kahraman olmak mı gerekir illa, ya da mistik, insanın kendisine ulaşabilmesi için. Cidden böyle ikiye ayrılabilir mi ben dediğim, yoksa zaten ‘ben’ yaptığım her şeyde, her oluş anımda biraz biraz kendini gösterir mi. Başkasını bilmem, ama bu ben, pek de böyle değil. ‘Ben’ demekten korkan bir ağızdım bir hafta önce. Şimdi bunu demek dünyadaki en mantıklı şeymiş gibi gelmekte.
1 note · View note
perfectbananafish · 5 years
Text
bazen gözlerimi kapattığımda en eski anımı, sevdiğim insanların yüzlerini, ilk heyecanımı, hayatımın devrim noktalarını, utançlarımı, kokuları ve elimden kayıp gittiğini hissettiğim daha pek çok şeyi hatırlamaya, beynimde bir yerde korumaya almaya çalışıyorum. bunun ne kadar zor olduğunu bilemezsin. göz kapaklarımı birbirine geçecekmiş gibi sıktığımda bile olmuyor bazen. her şey parça parça, her şey çok bulanık. haksızlık bu, bazısı beş yaşını bile hatırlıyor, ben bir türlü hiç bir şeyi hatırlayamıyorum. ama bazı unutmadıklarım yok değil ama onlardan bahsetmek istemiyor canım hiç. istediğimi hatırlayabilsem şöyle bir oh çekip çimenlere sırt üstü yatacağım. güneş yanaklarıma vuracak. bulutlar geçip gidecek. öğlen hiç bitmeyecek.
1 note · View note
perfectbananafish · 5 years
Text
kuşların geçişini, bulutların karşılaşmasını beklemek.
1 note · View note
perfectbananafish · 5 years
Text
aynanın yüzünü yansıtmaması ve duvarın sana bakması her sabahın mümkünü.
4 notes · View notes