Tumgik
oblomovunyegeni · 2 years
Quote
"yokuş nasıl çıkılır? çık ve yokuş çıktığını düşünme."
Tumblr media
1 note · View note
oblomovunyegeni · 2 years
Quote
"özgürleşmenin mührü nedir? kendin karşısında utanmamaktır."
Tumblr media
0 notes
oblomovunyegeni · 2 years
Quote
"şimdiye kadar insanları ahlaklı yapmak için kullanılan tüm yollar, ahlaksızlıktan geçti."
Tumblr media
1 note · View note
oblomovunyegeni · 2 years
Quote
her şeyi unutmuş olacağın günler kapıda, her şeyin seni unutacağı günler yakın. bil ki çok geçmeden hiç kimse ve hiçbir yerde olacaksın.
Tumblr media
0 notes
oblomovunyegeni · 3 years
Text
İnsan neden sürekli geçmişe özlem duyar?
Sürekli geçmişe dönme isteği bir hastalık veya takıntı olmadığı gibi yaşlılık belirtisi de değildir. Hemen her yaştan insana sirayet edebilecek olağan bir durumdur. Ancak bu isteğin derininde hayatla ilgili çok önemli bir gerçeklik var. Ben bu hakikatin farkına vardığımda yaşama karşı düşüncelerim baştan aşağı değişmişti, umarım bu yazıyı okuyacak olanlara da aynı değişimi yaşatabilirim.
İnsanın fiili olmasa bile zihni olarak hareket etmesi gerekir, buna siz müdahale edemezsiniz. Kalbiniz nasıl çarpıyorsa beyniniz de aynı oranda çalışıyor ve bu sürekli bir hareketi doğuruyor. Burada bahsettiğim zihni hareket “bir şeyler bulma” veya “bir şeylerden kurtulma” gayreti olarak gösteriyor kendisini. Yani insan ya arayıcı ya da toplayıcı konumundadır. Her iki durumda da belirlenen bir hedef vardır. Hedef dedim, tartışmaya açık bir kelime kullandım. Amaçsız yaşadığını, hayattan bir şey beklemediğini düşünen insanlar gelip bu önermeye itiraz edebilirler. O nedenle önce bu iki kalıp yargıyı yıkmak istiyorum.
Hayattan bir şey beklemeyenler yaşam dediğimiz şeyi yanlış tanımlıyor. Yaşamak bir sürecin devam ettirilmesi değildir, ritüel değildir, yeni güne başlamak hiç değildir. Yaşamak sadece bilincin açık olma halidir. Bilinç kaybı, uyku vs. gibi olayların dışında insan her zaman yaşıyordur ve bunu hissediyordur. Eğer bir insan gerçekten amaçsızsa, hiçbir hedefi ya da beklentisi olmadığını iddia ediyorsa bir odada durmalı ve bilinci kapanana kadar beklemeli sonra da ölmelidir. Çünkü yaşamak dediğimiz şey tam olarak budur; bilincin açık olmasıdır. Bunun üzerine kondurulan diğer tanımlamalar, yaşama “farklı bir anlam yüklediğinizin” sonucudur ki bu sizin nihilist olmadığınızı gösterir. Hayattan bir şey beklemiyorsunuz ancak yaşamınıza son verecek kadar cesur değilsiniz diyelim, ölümden korkuyorsunuz; tam bu saatte korkunuz ve ölüm bir anlam kazanmış oluyor. Yani hayattan bir şey talep ediyorsunuz, yani sizi hala yaşama tutan bazı şeyler var. Küçük de olsa anlam teşkil eden her şey insanın yaşama olan bağlılığıdır. Bu nedenle amaçsız yaşamak, beklentisiz yaşamak gibi bir durum söz konusu olamaz. Amaçsızsa zaten onun adı yaşamak olmaz. Bu konuya açıklık getirdiğimize göre devam edelim.
İnsan hayatını devam ettirecek derecede güçlü bir takım hedefler belirler ki bunların en bilineni mutluluktur. Mutluluk arayışı, din, dil, ırk, sınıf fark etmeksizin bütün insanoğlunun ortak bir noktada buluştuğu duygudur. Pek çok insan hedeflerini mutlulukla harmanlama yolunu seçer. İsteğim dünyayı gezmek. Bu isteğimi parlattığım duygu ise mutluluk; ben dünyayı gezersem mutlu olacağıma inanıyorum. Bu manzarada mutluluk yemeklerin aromasını arttıran bir Çin tuzu görevi görüyor aslında. İnsanlar da hayallerini ona göre kuruyor, hedeflerini ona göre şekillendiriyor. Burada bir sorun çıkıyor ortaya; insan güzel bir geleceği düşlüyor düşlemesine ama şartlar bazen daha ağır basıyor. Birey içinde olduğu dönem dolayısıyla geleceğe umutla bakamıyor. İnsan umut neredeyse mutluluğu da oraya yerleştirmek ister. Geleceğin çok kötü olduğu belliyse, hayallerin gerçekleştirilmesi çok uzak ihtimalse ve insan, bu zamana kadar yaşamına anlam katan mutluluğu gelecekte konumlandıramazsa ne olur? Cevap veriyorum: onu yeniden konumlandırmak ister. Çünkü buna mecburdur. Kişinin yaşamasını sağlayan o ereğin sürekli taze kalması gerekir. Siz bunu istemeseniz bile daima harekete alışmış olan beyin bunu kendiliğinden halledecektir. İnsan yaşadığı zamanda huzurlu olsaydı mutluluğu geleceğe koymazdı, gelecekte de aradığı yoksa geriye ne kalıyor? Geçmiş. Yaşadığı zamandan mutsuz olup mutluluğu geleceğe taşıyamayan, bir anda yaşanan ortam değişikliğinden kaynaklı depresyona giren insanların geçmişe dönme isteğinde bu yatıyor işte. İnsanoğlunun hayatı mutluluğu konumlandırmakla geçer ve onun bir yerde mutlaka olması gerekir ki yürüyüş devam etsin. Gelecekte görünmeyen bu hayat amacı mecburen geçmişe koyulur ve kişilerde bir özlem belirir. Hedefler belli engellerin ardına koyulur, hareket bu şekilde sağlanır. Çünkü geçmişin canlandırılamayacağı bilinir, işte bir engel daha. Bu engel beyni rahatlatır. Ulaşılması gereken bir türlü elde edilemez ve hayat devam eder. Ulaşılmazlık sürekli hale gelmezse insan yaşayamaz.
Basit olaydan çıkarılacak felsefi derinliği açıklamak için çözmemiz gereken son aşamaya geldik: Şimdiki zaman. İnsanın mutluluğu geleceğe ya da geçmişe koyma isteğini açıkladım. Buna karşın neden yaşadığı anda mutlu olamadığını sorgulamadım. Yaşanan anda mutluluğu sorguluyorsak artık onun tanımını iyi bir şekilde yapmamız gerekecek. Bu tanım aradığımız sorunun da cevabını verecek.
Mutluluk bir duygu durumudur.
Çok basit görünen bu tanım aslında insanoğlunun ezelden beri yaptığı bir yanlışa ışık tutuyor. Hayatımızı mutluluk adına şekillendirirken onun bir duygu olduğunu unutuyoruz çoğu zaman. Daha net anlaşılması için şöyle bir kıyaslama yapayım: İnsan ağlamak için yaşar mı, hedeflerini bunun için gerçekleştirmek ister mi? İleride çok sinirli bir insan olacağınızı düşünüp kendinizi kamçılar mısınız? Bunlar kulağa nasıl garip geliyorsa “mutlu olmak için yaşamak” da aynı oranda garip gelmeli. Çünkü bu verdiğim örnekler aynı. Mutluluk bir duygu durumudur ve süresi çok kısadır. Askerlik bittiğinde dünyanın en mutlu insanı olursunuz ancak bu bir süre devam eder. Eğer mutluluk süreklilik teşkil eden bir duygu olsaydı bugün askerliği bitirmiş bütün insanların sonsuza kadar mutlu yaşaması gerekirdi. Bu yüzden yaşanan anda mutluluğun ömrü kısadır, gelecekte yaşanacak mutluluğun da ömrü kısadır. Bütün bunlar beynin insanı harekete mecbur bırakmak için icat ettiği oyundan başka bir şey değildir. Bugün sizin için ıstırap gelen şu saatleri bundan beş yıl sonra büyük bir özlemle anacaksınız. Gerçekleştirdiğinizde sizi dünyanın en mutlu insanı yapacak o hayaller, gerçekleştikten sonra derin bir hüzün bırakacak sizde. Bütün bunlar hareketin devamı için, tabiat böyle ilerliyor. Mutluluğun anlık bir duygu durumu olduğu bilinmesine rağmen onun üzerine milyonlarca hayat inşa ediliyor. Ben bunun bir kısır döngü olduğunu anladığımda, insanlara, hayallerime ve hayata karşı bakış açım tamamen değişmişti. Kendimi eskisinden daha özgür hissetmeye, hayatı sandığımdan daha renkli görmeye başladım. Çünkü kısır döngüler başlangıcın ve bitişin sürekli tekrar edeceğini müjdeler; hiçbir şey için geç kalınmış değil, hiçbir şey tam anlamıyla bitmiş değil, başlangıçlar her zaman olası. Bütün bunların yanında yaşamanın sandığımdan daha kolay olduğunu keşfettim. Eskisi kadar heyecanlı değilim, sanırım ilk defa büyüdüğümü hissettim.
Hiçbir şeyi toparlayamayacağım hissi beni dehşete düşürürdü. Bu nedenle sonlardan her zaman korktum. Çünkü bir daha beklediğim fırsatların gelemeyeceğini sandım. Hayatın işleyişini çözdükten sonra bu korkumu yendim. Ben istesem de istemesem de kartlar yeniden dağıtılacak, hayatta olduğum için oyuncu masasında kalmaya devam edeceğim. Bir değil on kere kaybetsem bile bu gerçek değişmeyecek. Hayatın yaşadığım müddetçe bana aynı yemeği vereceğini biliyorum. Bir önceki öğünde yeteri kadar karnımı doyurmamış olabilirim. Bu bir şeyi değiştirmez. Çünkü bir kere daha gelecek. Mükemmel değil mi? Umarım bu yazıyı okuyan insanlar da benimle aynı şeyleri yaşar. Bu da demek oluyor ki hevesim kırılmış, yenilgilerden moralim bozulmuş olsa da yeniden ayağa kalkmak için her zaman fırsatım olacak. Ve ben bu fırsatları değerlendirmeye başladım bile.
5 notes · View notes
oblomovunyegeni · 3 years
Quote
Bize hiç bir şey yapılmadı, yalnızca tam bir hiçliğin içine koyulduk, çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhunu hiçlik kadar baskı altına alamaz.
Tumblr media
3 notes · View notes
oblomovunyegeni · 3 years
Quote
Herkes başkasında, kendisinin her türden suçlarını, hatalarını, kötü davranışlarını ve çirkinliklerini açıkça gördüğü bir ayna bulur.
Tumblr media
11 notes · View notes
oblomovunyegeni · 3 years
Quote
Sonra öğrendim bunun asla olmayacağını, insanların değişmeyeceğini ve onları kimsenin değiştiremeyeceğini ve bunun çabalamaya değmediğini! Evet, böyledir!
Tumblr media
7 notes · View notes
oblomovunyegeni · 3 years
Quote
Sevmek ve sevilmek ihtiyacında olduğumdan, aşık olduğumu sandım. Başka deyimle, aptallık ettim.
Tumblr media
8 notes · View notes
oblomovunyegeni · 3 years
Quote
"İçinde yaşadığı dünyayı, binlerce gizli işkence aletiyle dolu ve ışığın girmesini engelleyen körleştirici aynaların gizlendiği büyük ve karanlık bir hapishane gibi görüyordu."
Tumblr media
3 notes · View notes
oblomovunyegeni · 4 years
Text
İnsanın Kendini En Özgür Hissettiği An
çoğunluk “kaybedecek bir şeyin olmadığı zaman” demiş, ben buna katılmadığımı söylemek isterim. insan var oldukça kaybedecek bir şeyi mutlaka vardır, en kötü durumda hayatını kaybedebilir ve bu, gözü kararmış kahramanlara güzelleme yapıldığı amerikan filmlerine benzemez. muhatap olduğu insana veya kavrama diş geçiremeyen insan kendisini daha derine gömme ve bu şekilde varlığını hissetme yolunu seçer. ölümü güzelleyenlerin, hiçliğe sarılanların veya inatla kaybedişleri arayanların bu davranışı bir zihin mülakatı sonucu değil duygusal gelgitlerin acısıyla sahiplendiklerini düşünüyorum. kendisini kırbaçlayan hristiyanlar bunu tanrıya yakınlaşmak için yaptıklarını düşünüyordu; oysa savaştıkları gerçeklere söz geçiremedikleri ve bu nedenle çaresiz kaldıkları için böyle bir adet edindiler. temelinde duygunun olduğu hemen her davranışın insani bir cevap olduğu gözden kaçmamalı. bu durumda hayatı kötüleyenlerin, ona lanet edenlerin yaşama en çok sarılan, ondan en çok şey bekleyen oldukları unutulmamalı.
insanlardan bağımsız hareket eden kişilerin gerçekten özgür olduğunu iddia eden yazar arkadaşlarımız da var. onlara göre başkalarına açıklama yapmak zorunda kalmayacak bir hayat inşa etmek özgürlük için elzemdir. ben buna da katılmıyorum. insan diğerlerine hesap vermediği bir dünyada olabilir, bunun keyfini de çıkarabilir. bunun özgürlüğün anahtarı olduğunu öne sürenler, düşüncenin sadece belli bir şeyi yani sadece insanı ele aldığını zannediyorlar. her imkanın tedarik edildiği herkesten uzak bir evde yaşamak böyleleri için bir hayaldir. bu düşü gerçekleştirsek ve onlara böyle bir ev tahsis etsek bunun mutluluğu en fazla iki üç hafta sürecektir. düşünceler tuttuğuna sarılan ve onu çözmeden bırakmayan bir ahtapota benzer; insan yoksa hayat var, hayat yoksa varoluş var; tanrı var, ölüm var, mutluluk var… kişi diğerlerinden tamamen kopsa bile fikirlerin bundan etkileneceği süre çok kısadır. düşünceler ilk bulduğuna yapışmaya devam eder ve maddi şeylerden azalan boşluğu maneviyatla doldurma arayışına girer. kimden kaçarsa kaçsın kendisinden uzaklaşamaz insan; yalnız olduğunda bile manevi şeyler peşinden gelir. hiçbir şey bulamazsa neden var olduğunu düşünür. insanın ezelden beri sosyal bir canlı olduğunu, buna göre bir kültür inşa ettiğini söylememe gerek yok sanırım. kısacası insanlardan kopmak da gerçek özgürlüğün anahtarını bize vermez.
vazgeçmeyi göze aldığı an denmiş. bununla aynı temeli paylaşan bir diğer fikir de korkuların yenmesi. vazgeçse de korkuları yense de özgür olamaz insan. birincisinden başlayalım: her şeyden vazgeçme eşiği teoride vazgeçilmeyecek yeni şeyleri doğurmayı gerektirir; kararlılık gibi, burnunun dikine gitmek gibi. bu senaryoya baktığımız zaman insanın her şeyden vazgeçtiği bir hayat zaten mümkün değildir. bunlar bireylerden, koşullardan veya hayat şartlarından ilham almaz. bizzat insanın kendi doğası gereği çıkar ortaya. kararlı bir karakteriniz varsa ve bunun elzem olduğunu düşünüyorsanız vazgeçmekten kaçtığınız bir şeyi kendi başınıza doğurduğunuz demektir. bu yöntem somut olanı soyuta indirgemekten başka bir işe yaramaz; insandan vazgeçebilirsiniz ancak bu sefer kendi ilkelerinizden vazgeçmemeye başlarsınız. bir an için burada kast edileni “maddi olanın reddi” olarak tanımlayalım. herkesin yaptığı bir hata bu; stoacılar da aynı tuzağa düşmüştü ama onların yaşam standardı buna müsait bir zemin hazırlıyordu. 2020 yılında maddi dünyadan kaçmak gibi bir şeyin söz konusu olabileceğini düşünmüyorum. bu, düşüncelerin somut durumdan etkilenerek şekillendiği gerçeğini göz ardı etmektir ki çok yanlıştır. manevi hayatı övmeye yemin etmiş stoacı filozoflar bile buna tatmin edici bir cevap bulamadı. günümüz dünyasında somuttan kaçmak veya somuttan kaçma üzerine bir hayat inşa etmek beyhudedir. herkes bunun iyi bir yol olduğunu düşünüyor; savaşı kazanmak ancak savaş meydanında kalabilmekle mümkün olabilir. savaş ezelden beridir her zaman somut dünyanın içinde oldu. eğer atina yıkımın eşiğinde olmasaydı platon “filozof kral” teorisini ortaya atamazdı. thales gördüklerinden yola çıkmasaydı dünyanın sudan oluştuğu fikrini öne süremezdi. hülasa “her şeyden vazgeçmek” uzaktan ihtişamlı görünse de gerçekte imkansızdır. korkuları yenmek de aynı doğrultuda ilerleyen düşüncenin bir farklı sonucudur. korkulara sebep olan şey bilinmezliktir. cevabını bulamayan zihin korku salgılamaya başlar, bu kadar basittir aslında. eğer siz korkuyu yenmeyi salık verirseniz bilinmezliklerin olmadığı bir dünyayı öğütlemiş olursunuz. yaşadığımız dönemde bu zaten mümkün değil, insanın tabiatında da gelecek her zaman bilinmezdir. gelecek var oldukça korku da devam edecektir. bu nedenle insanın, korkularını tamamen yenmesi mümkün değildir.
geriye bu anlattıklarımdan daha küçük öneriler kalmış ve ben bunları hızlı geçmek taraftarıyım; sosyal medyayı kapatmak, türkiye’yi terk etmek, yalnız yaşamak, denizde yüzmek, terhis olmak, istifa etmek, aradığını bulmak, hayalleri gerçekleştirmek… bütün bu yazılanlar da somut dünyada bir başlangıcı ve bitişi olan anlar genelde. bitişe ve sona indirgenmiş özgürlük özgürlük değildir. çünkü hayatın motoru zaten bunda gizlidir; bazı şeyler hep başlangıç aşamasında olmalı ve bazı şeyler hep bitime yakın durmalı. bu hep böyle devam eder. istisna tecrübeleri bir kenara bırakıp düşünün; hayatınızda başlangıçta ve bitişte olmayan herhangi bir şey var mı? bir tomurcuğa ilgi gösterdiğiniz an başlangıçtır; onu toprağa gömersiniz, sularsınız ve o size bir elma verir. elmaları topladığınız an da bitiştir aslında. ama dışarıdan bakıldığında böyledir. oysa bu sürekli tekrar eden bir döngüdür. elmaları toplar sonra tekrar ekersiniz, tekrar toplarsınız ve tekrar ekersiniz. tamamen karanlığa bürünmüş bir yerde iki yer aydınlıktadır sadece; başlangıç ve bitiş. bunlar sürekli olarak kendini tekrar etmek durumundadır. bu nedenle başlangıcı ve bitişi bariz belli olan hiçbir şey gerçek özgürlük değildir. hayat verdiğim tanıma uyuyor aslında; yaşamda özgür olmak mümkün değildir dememi bekliyorsunuz. ama değil. yaşam elde edeceğimiz bir şey olmadığı için özgürlüğü onun kurallarından çıkaramayız. o zaten kendi başına devam ediyor ve biz onun için misafiriz.
insanın en özgür olduğu an, bir şeylerin üstesinden gelebildiğini fark ettiği andır. özgürlük öyle derin öylesine yüce bir kavram ki en büyük hazda saklar kendini. insanlar hayatın bu güzelliğini görmeyi reddeder çoğu zaman ama onun içinde sandığından daha büyük cevher olduğunu bilmelidir. herhangi bir şeyi başarabildiğine inanan insan dünyanın en özgür bireyidir; ilk olarak kendi varlığıyla gerçekten tanışma imkanı yakalar. sandığı kadar kötü ve işe yaramaz değildir. istediğinin peşinden giderse onu elde edeceğine ikna olmuştur ki bu çok büyük bir özgüvendir; cihanın en donanımlı öğretmeni gelse ona bunu aşılayamaz. arzu edilen limana yanaşıyor olmak bir diğer şeyi, mücadele edebilme duygusunu kamçılar. yine söylüyorum, özgürlük istediğini yapmak demek değildir; sana zor gelen şeylerin üstesinden gelebilmektir. saatlerce kafa yorduğu matematik sorusunu çözen bir öğrencinin hevesini ve hırsını düşünelim; dünyanın en büyük engelini koysalar onun gözünde bir toz parçası kadardır değeri. bir zorluğun üstesinden gelen kişi imkansız olan hiçbir şeyi görmez olur. ama bu kısa sürer ki yaşamın motorunu oluşturan en büyük etken de budur. insanın bir şeyler başarabildiği inancını sürekli canlı tutması gerekir. yoksa bu ingilizce öğrenme serüvenine benzer; okulda öğrenilir, gerçek hayatta pratik yapılmadığı için unutulur. bir işin üstesinden gelmek, olayın mahiyetini tamamen siler atar. bu özellik iyi değerlendirilmelidir. gerçekleştirilen hedeflerin büyük ya da küçük olması önemli değildir; sadece üstesinden gelmektir asıl olan. buradan ne çıkar? özgürlüğünü arayan insan ilk başta dünyanın seyrin ayak uydurmalıdır: sürekli hareket, ölüme kadar hareket. kısa süreli dinlenmelerden bahsetmiyorum. özgür olmak bir şeyleri başardığını gören ve böylece daha iyisini yapabileceğine inanan insanların içinde yeşerir.
tüketim çağında yaşamak, çoğu şeyi “elde edilen” bir ürün gibi koydu önümüze. insan koşacak, mücadele edecek ve sonunda hayalini gerçekleştirecek. peki ya sonra? bunun cevabını kimse aramıyor. söz konusu özgürlük olunca aynı bakış açısı devam ediyor. özgürlük elde edilecek, “hissedilecek” bir kavram değildir, o insana eşlik eder. özgürlüğün bir hedef değil bir refakatçi olduğunu, devam edip etmeyeceğine sizin tavrınıza göre karar verdiğini unutmayın. değerli şeyler elde edilmez, kazanılır ve sonrasında yaşanan hikaye onu elde tutmak üzerine geliştirilir.
4 notes · View notes
oblomovunyegeni · 4 years
Quote
değeri ya da değersizliği başkalarının gözünde nasıl göründüğüne dayalı bir varoluş ne kadar acınası
Tumblr media
3 notes · View notes
oblomovunyegeni · 4 years
Quote
"bizi mutlu ya da mutsuz eden, olayların nesnel açıdan ne oldukları değil, bizim için, kavrayışımız için ne olduklarıdır"
Tumblr media
7 notes · View notes
oblomovunyegeni · 4 years
Quote
"her birey özel bir yanılgı,zavallı bir şey ve var olmaması gereken bir varlıktır. ve hayatın gerçek amacı bizi bundan kurtarmaktır. bunu açıkça gösteren şey, bir çok insanın, hatta bütün insanların hayal ettikleri bir dünyada olsalar bile mutluluğa ulaşamayacak şekilde yaratılmış olmasıdır. hayal ettikleri bu dünya, düşkünlük ve acıdan sıyrılmış olsa can sıkıntısının avucuna düşecekler ve can sıkıntısından kaçabildikleri ölçüde de düşkünlüğe, acılara, sıkıntılara yeniden yöneleceklerdir."
Tumblr media
0 notes
oblomovunyegeni · 4 years
Quote
"güzellik bir bok değil, uçar. çirkin olduğun için talihlisin. biri sana ilgi gösterirse başka bir nedeni olduğunu biliyorsun."
Tumblr media
3 notes · View notes
oblomovunyegeni · 4 years
Quote
azimli olmadığım doğru ama azimli olmayanların da yaşayabilecekleri bir yer olmalıydı, mevcut yerlerden daha iyi bir yeri kastediyorum. sabahın altı buçuğunda bir çalar saat sesiyle uyanıp yataktan fırlayan, giyinip zorla bir şeyler atıştıran, sıçıp, işeyip, dişini fırçalayan, saçını tarayan, başka birine büyük paralar kazandırdığı bir yere ulaşmak için trafikle boğuşan ve tüm bunlara sahip olma fırsatı bulduğu için müteşekkir olması istenen biri hayattan nasıl keyif alabilir?”
Tumblr media
2 notes · View notes
oblomovunyegeni · 4 years
Quote
"başkalarına gösterdiklerinin haricinde bir şeye sahip olamayanlar. Sadece yüzeyi idrak edebilirler, özü değil."
Tumblr media
4 notes · View notes