Tumgik
munzevibirkisi · 6 months
Text
Tumblr media
Tenhalığı seviyorum, sık görüşülmeyen ama bağı da koparılmayan dostlukları, sakin mekanları, az rastlanılmayı, kendimle kalmayı, kendimi saklamayı ve de sınırlarımı..
108 notes · View notes
munzevibirkisi · 1 year
Text
Dostoyevski nankörlüğü şu vurucu cümleyle özetliyor:
“Havalar soğuduğunda insan gölge veren ağaçları unutur.”
91 notes · View notes
munzevibirkisi · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media
“Artık güneşin doğmasını bekleyecek gücüm kalmadı ama siz yeni doğacak güneşi mutlaka bekleyiniz.”
-Stefan Zweig'in intihar mektubu...
127 notes · View notes
munzevibirkisi · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
İnsan bir kere kendini anlatmaktan vazgeçmişse bir daha bunun için hiç sesi çıkmaz..bazen içindekileri öyle derine gömer ki kimse bulamaz ve göremez o koca dağları. Anlaşılmasın diye üzerine de çiçekler eker...
315 notes · View notes
munzevibirkisi · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media
Bu dünyada yalnızız bunu bazı zamanlar çok daha iyi anlıyorum. Bizi kendimizden daha fazla düşünen, değer veren ve düştüğümüzde ayağa kaldıracak kendimizden başka hiç kimse yok.
Allah ve kendimiz, bu kadar.
308 notes · View notes
munzevibirkisi · 2 years
Photo
Tumblr media Tumblr media
724 notes · View notes
munzevibirkisi · 3 years
Text
Tumblr media
"Sevsek yeter, şükretsek kâfî, insan olsak tamamdır."
772 notes · View notes
munzevibirkisi · 3 years
Text
Tumblr media Tumblr media
"Soğuk söz duymuş gönül.
Kırk yaz görse ısınmazmış.."
1K notes · View notes
munzevibirkisi · 3 years
Text
Tumblr media
"yolu rastgele yürürsen ömür olur, denginle yürürsen şiir olur."
2K notes · View notes
munzevibirkisi · 4 years
Photo
Tumblr media
wildwood
64K notes · View notes
munzevibirkisi · 4 years
Text
Tumblr media
"Sevsek yeter, şükretsek kâfî, insan olsak tamamdır."
772 notes · View notes
munzevibirkisi · 4 years
Text
Dostluk nedir?
Tumblr media
Ömer Nasuhi Bilmen’‘in Büyük İslam İlmihali’'ni okurken, şu hadis-i şerifle karşılaştım: “Eski dostluğu devam ettirmek, imandandır.”
“Dostlukta kıdem esastır” nasihati gereğince, hemen üç kadim dostumu aradım ve Peygamber Efendimizin bu mübarek sözünü onlarla paylaştım: Ahmet Murat, İbrahim Paşalı ve Tarık Tufan.
İnancıma göre, dostluk, bir nasip meselesidir ve insanın dışında gelişir. Şununla dost olayım deyip olamazsınız. Dostluk, Lütfi Bergen’'in o güzel ifadesiyle söylersek, yürürken belirginleşen bir şeydir. Bir de hatırlatma: “Katlandığımız değil, razı olduğumuz insanlar dostlarımızdır.”
“Önce refik, sonra tarik” denilerek, yola çıkacağımız insanları dikkatli ve rikkatli seçmemiz tembihlenir. İlk olarak şunu söyleyelim: “İnsanı, yol değil, yol arkadaşları yorar.” Yola çıkacağımız insanları yüzde yüz isabetle seçme şansımız ise maalesef yoktur. Çünkü bu seçimi veya elemeyi, esas itibariyle yapacak olan bizler değilizdir; yoldur, yolculuktur. Yanımızdakinin dostumuz olup olmadığı, yolculuk esnasında ortaya çıkar. Özellikle siyasette ve ticarette, hatta edebiyatta, bu yürüyüşlerin büyük bir kısmı hüsranla sonuçlanır. Tanıdığımızı sandığımız insanları tanıyamamış olmanın üzüntüsü ve şaşkınlığı, bizi, yolculuktan daha fazla yorar. Tam da burada, Mustafa Kutlu’'nun şu sorusu önemlidir: “Kırk yıl birlikte olmuş olsak bile, bir insanı ne kadar tanıyabiliriz?” (Ezel Erverdi Kitabı, Sayfa 99)
Hep söylüyoruz, yine söyleyelim: Rakamlar maddiyatı, harfler ise maneviyatı temsil eder. Dolayısıyla, rakamlar (ve hesaplar) üzerinden sahici bir dostluk oluşmaz, sadece ortaklık kurulur. Taraflar, ancak bir harfin (anlamın) ucundan tutarlarsa, dost olabilir veya kalabilirler. Rakam ile harfi toplamaya kalkışırsanız eğer, bu işlem, sizi Nurettin Topçu’'nun şu sözüne götürür: “Menfaat yaşamak, ahlak ise yaşatmak ister. Bir arada barınamazlar.”
Madem sahici dostluklar harfler ve anlamlar vasıtasıyla kuruluyor, o halde, edebiyatçılar arasındaki bu çekişme de nedir? Böyle sorabilirsiniz.
Ne kadar ulvi amaçlarla yazarsak yazalım, sonunda, iş gelip benlik meselesine dayanıyor. Edebiyat dünyasında beş-altı senelik birlikteliklerin bile uzun sayılması, bundandır.
Peki, birçok insanın “hesap uzmanı’'na yahut ’'madde bağımlısı’'na dönüştüğü bir devirde, çevremizdeki insanların dost olup olmadığını nereden anlayacağız? Galiba, serinlik veriyor mu, vermiyor mu, ona bakmak gerekiyor. Said Yavuz’'un da dediği gibi: Yüzler vardır, ruhun susamasını dindirir.
Yıllar önce, ’'dost, her zaman taze olandır” diye yazmıştım. Bu tazeliği, ancak şöyle izah edebiliriz: “Eski, hiç eskimeyendir.”
Kadim bir dostluğun oluşabilmesi için zorluklara, yokluklara ve imtihanlara ihtiyaç vardır. Bütün bunlardan alnının akıyla çıkan münasebete ise “sınanmış dostluk” diyoruz. Şöyle anlatalım: Asıl marifet, bahar aylarında veya yaz mevsiminde değil, kışın açabilmektir. Yani iyi gün dostu olmak kolaydır, en mühimi, kötü gün dostu olabilmektir.
Toparlayalım: Siyasi ikbal ve buna benzer dünyevi şeyler için “kırk yıllık dostların” birbirini yok saydığı günlerden geçiyoruz. Hesap yapmaktan iş yapmaya veya dostluk kurmaya vakit bulamayanların sayısı da her geçen gün artıyor. Bazı dost bildiklerimiz ise kırıcı, kıyıcı ve ifşa edici. Oysa dostluk, açmayı değil, kapatmayı gerektirir. Sözgelimi dostunun sırrını herkesten saklamak, ayıplarını örtmek, sözüne müdahale etmemek, iyiliğini istemek, onun hüznüyle mahzun olmak; bütün bunlar, “dostluğun adapları” arasındadır. (Marifetname’'den) Çünkü dostluk ve kardeşlik, öldükten sonra da devam eden kıymetlerimizden biridir. “Ahiret kardeşliği” diye boşuna denilmiyor.
10 notes · View notes
munzevibirkisi · 4 years
Text
Tumblr media
Tenhalığı seviyorum, sık görüşülmeyen ama bağı da koparılmayan dostlukları, sakin mekanları, az rastlanılmayı, kendimle kalmayı, kendimi saklamayı ve de sınırlarımı..
108 notes · View notes
munzevibirkisi · 4 years
Text
Hz. Fatıma iştahsız olmuştu.
Hz Ali Hz Fatıma’nın hanei şeriflerine teşrif edip:
“Ya Fatıma! Dünya tatlılarından gönlün ne istiyor?” diye sordu.
Hazreti Fatıma:
“Ya Ali, nar istiyorum” buyurdu.
Hazreti Ali Efendimizin yanında hiç para yoktu.Uzun uzun düşündü. Sonra kalkıp çarşıya gitti. Biraz borç para aldı ve onunla bir nar satı aldı. Eve giderken yol kenarına bırakılmış bir ihtiyar hasta gördü.
Hazreti Ali Efendimiz o ihtiyara yaklaşıp:
“Gönlün ne istiyor?” diye sual buyurdu.
O da:
“Ya Ali! Beş gündür buraya atılmış duruyorum. İnsanlar geçip giderler. Kimse bana iltifat etmez. Benim canım nar istiyor.” Dedi. Hazreti Ali Efendimiz düşündü.
“Eğer bu elimdeki narı bu ihtiyara verirsem, Fatıma narsız kalacak. Eğer buna vermezsem Cenabı Hakk’ın ayeti celilesine “Ve dilenciye gelince (onu) azarlama” (Duha 93.10) ve Resulüllah Efendimizin(Laa teruddüsseeile velev kene ale fersin) emirlerine muhalefet etmiş olurum” diye düşündü ve narı ihtiyara verdi. İhtiyar şifa buldu. Hazreti Fatıma validemiz Hazreti Ali Efendimiz Fatıma’dan haya ederek hanei saadetine geldi. Hazreti Fatıma, Hazreti Ali Efendimizi görünce O’nu ayakta karşıladı. Narın hadisesini öğrenince:
“Ya Ali! Sen üzülme; Allahü Teala’nın izzet ve celaline yemin ederim ki sen o ihtiyara o narı verdiğinde gönlümde, nara karşı olan iştah gitti” dedi. Hazreti Ali O’nun bu sözleri ile ferahladı. O anda bir kimse gelip Hazreti Fatıma’nın kapısını çaldı. Hazreti Ali Efendimiz:
“Kimsin?” diye sual buyurduklarında:
“Aç kapıyı ben Selman-ı Farisi’yim” diye ses geldi. Hz. Ali kalkıp kapıyı açtı ve Selman (ra) içeri girdi. Elinde üzeri mendille örtülü bir tabak vardı. O tabağı Hz. Ali’nin önüne koydu. Hz. Ali Efendimiz:
“Bunu kim gönderdi?” Dedi. Hz. Selman:
“Bunu Allah Teâlâ Hazretleri Resûllah’a gönderdi. Nebi Aleyhisselam da zatı şerifinize gönderdi” buyurdu. Hz. Ali Efendimiz tabağın örtüsünü açtı. Baktı ki, tabakta dokuz tane nar var. İmam-ı Ali buyurdular ki:
“Yâ Selman! Bu getirdiğin bana olsa on olurdu. Çünkü Hakk Teâlâ: “Kim bir iyilik ile gelirse onun için on misli vardır” (En’am 6, 160) buyuruyor. Bu ise ona uymuyor. Buyurdular. Selman (r.a) tebessüm ederek, sakladığı bir narı da çıkarıp tabağa koydu. Ve:
“Yâ Ali! Allah’a yemin ederim ki bu narlar on idi. Fakat ben seni tecrübe için bir tanesini saklamıştım” buyurdu
95 notes · View notes
munzevibirkisi · 4 years
Text
Hz. Fatıma iştahsız olmuştu.
Hz Ali Hz Fatıma’nın hanei şeriflerine teşrif edip:
“Ya Fatıma! Dünya tatlılarından gönlün ne istiyor?” diye sordu.
Hazreti Fatıma:
“Ya Ali, nar istiyorum” buyurdu.
Hazreti Ali Efendimizin yanında hiç para yoktu.Uzun uzun düşündü. Sonra kalkıp çarşıya gitti. Biraz borç para aldı ve onunla bir nar satı aldı. Eve giderken yol kenarına bırakılmış bir ihtiyar hasta gördü.
Hazreti Ali Efendimiz o ihtiyara yaklaşıp:
“Gönlün ne istiyor?” diye sual buyurdu.
O da:
“Ya Ali! Beş gündür buraya atılmış duruyorum. İnsanlar geçip giderler. Kimse bana iltifat etmez. Benim canım nar istiyor.” Dedi. Hazreti Ali Efendimiz düşündü.
“Eğer bu elimdeki narı bu ihtiyara verirsem, Fatıma narsız kalacak. Eğer buna vermezsem Cenabı Hakk’ın ayeti celilesine “Ve dilenciye gelince (onu) azarlama” (Duha 93.10) ve Resulüllah Efendimizin(Laa teruddüsseeile velev kene ale fersin) emirlerine muhalefet etmiş olurum” diye düşündü ve narı ihtiyara verdi. İhtiyar şifa buldu. Hazreti Fatıma validemiz Hazreti Ali Efendimiz Fatıma’dan haya ederek hanei saadetine geldi. Hazreti Fatıma, Hazreti Ali Efendimizi görünce O’nu ayakta karşıladı. Narın hadisesini öğrenince:
“Ya Ali! Sen üzülme; Allahü Teala’nın izzet ve celaline yemin ederim ki sen o ihtiyara o narı verdiğinde gönlümde, nara karşı olan iştah gitti” dedi. Hazreti Ali O’nun bu sözleri ile ferahladı. O anda bir kimse gelip Hazreti Fatıma’nın kapısını çaldı. Hazreti Ali Efendimiz:
“Kimsin?” diye sual buyurduklarında:
“Aç kapıyı ben Selman-ı Farisi’yim” diye ses geldi. Hz. Ali kalkıp kapıyı açtı ve Selman (ra) içeri girdi. Elinde üzeri mendille örtülü bir tabak vardı. O tabağı Hz. Ali’nin önüne koydu. Hz. Ali Efendimiz:
“Bunu kim gönderdi?” Dedi. Hz. Selman:
“Bunu Allah Teâlâ Hazretleri Resûllah’a gönderdi. Nebi Aleyhisselam da zatı şerifinize gönderdi” buyurdu. Hz. Ali Efendimiz tabağın örtüsünü açtı. Baktı ki, tabakta dokuz tane nar var. İmam-ı Ali buyurdular ki:
“Yâ Selman! Bu getirdiğin bana olsa on olurdu. Çünkü Hakk Teâlâ: “Kim bir iyilik ile gelirse onun için on misli vardır” (En’am 6, 160) buyuruyor. Bu ise ona uymuyor. Buyurdular. Selman (r.a) tebessüm ederek, sakladığı bir narı da çıkarıp tabağa koydu. Ve:
“Yâ Ali! Allah’a yemin ederim ki bu narlar on idi. Fakat ben seni tecrübe için bir tanesini saklamıştım” buyurdu
95 notes · View notes
munzevibirkisi · 4 years
Text
Tumblr media
Bir gün arkadaşıma dedim ki ;
Sen çok iyi birisin ama şunu şöyle, bunu da böyle yaparsan daha iyi biri olursun.
Bana döndü, biraz şaşkınca güldükten sonra
“iyi ama” dedi “o zaman ben, ben olmam ki sen olurum.Beni kendine benzetmeden sevemez misin? ”
<><><><><><><><><><><><><><><><><><>
151 notes · View notes
munzevibirkisi · 4 years
Text
“Allah Teâlâ Hz.Musa(a.s.)’ya “Evlerinizi kıblegâh yapın ve namazı kılın.” buyurmuştu. Hz.Musa(a.s.), Ümmetini o evlerde kılınan namazlar ve yapılan dualarla Kızıldeniz’i geçmeye hazırladı. Denizleri yaracak, Medine’yi kuracak, Mekke’yi fethedecek kadrolar gökten gelmeyecek; Müslümanların evinde yetişecek. Bu yüzden aklın ve ruhun, evindeki mobilyanın boyaya, perdenin halıya ne kadar uyduğuna değil, Namaz ve Cihad programının Erkam bin Ebi Erkam’ın evine ne kadar benzediğine yoğunlaşsın.”
28 notes · View notes