Tumgik
Text
Kozmetoloji Nedir ?
Ülkemizde daha çok medikal estetik uygulamalar – nonivaziv antiaging tedavi yöntemleri ya da cerrahi müdahale gerektirmeyen estetik uygulamalar olarak bilinen tedaviler nelerdir?
Kozmetoloji; insan vücudunun epiderma, tırnaklar, kıllar, saçlar, dudaklar ve dış genital organlar gibi değişik dış kısımlarına, dişlere ve ağız mukozasına uygulanmak üzere hazırlanmış, tek veya temel amacı bu kısımları temizlemek, koku vermek, görünümünü değiştirmek ve/veya vücut kokularını düzeltmek ve/veya korumak veya iyi bir durumda tutmak olan ürünleri, preparatları ve cihazları geliştiren ve kullanım tekniklerini ortaya koyan bilim dalıdır. Kozmetoloji günlük kullanımın yanısıra, belirli profesyonellerin estetisyenlerin, güzellik uzmanlarının ve uzman hekimlerin uygulayabileceği çeşitli ürünler geliştirir. Günümüz de; bu ürünlerin üretimleri ve geliştirilmeleri aşamasında görev alan eczacı, kimya mühendisi, kimyager, biyomühendis, biyomedikal mühendisleri, uygulama ve satış esnasında yer alan estetisyenler, güzellik uzmanları ve tıbbi kozmetik ürünlerin (bazı cilt bakım kimyasallarının, bazı cihazların ve enjeksiyon gerektiren mezoterapi ürünlerinin uygulaması alanında yeterli bilgi ve beceriye sahip uzman hekimler, her biri kozmetolojinin ayrılmaz birer parçasıdır.
Ülkemizde daha çok medikal estetik uygulamalar – nonivaziv antiaging tedavi yöntemleri ya da cerrahi müdahale gerektirmeyen estetik uygulamalar ya da dermokozmetik uygulamalar olarak adlandırılan uygulamaların, tümü insanların daha genç, daha güzel, daha bakımlı olmasını sağlayan ve bünyesinde yaşlanma karşıtı tedavileri barındıran tedavi yöntemleridir.
Lazer epilasyon, lazer ile cilt yenileme, farklı dalga boylarında çalışabilen özel olarak tasarlanmış radyofrekans, kavitasyon cihazları gibi cihazlar ile sunulan antiaging, bölgesel incelme ve selülit tedavileri, bölgesel incelme ve sıkılaşma sağlamak için geliştirilen soğuk lipoliz, lazer lipoliz cihazları ve vakum terapi cihazları ile yapılan tedaviler, antiaging amaçlı yada bölgesel incelme-selülit tedavisi amaçlı yapılan mezoterapi uygulamaları, dermal dolgu enjeksiyonları, botoks enjeksiyonları, saç ekimleri, PRP uygulamaları, kök hücre tedavileri, yağ enjeksiyonları, ozon uygulamaları, dermabrazyon işlemleri, peeling tedavileri ve medikal cilt bakımları her biri kozmetik uygulamalar sınıfında yer alır ve mutlaka uzman hekim kontrolünde yapılmalıdır.
Her tedavi, komplikasyon oluşma ve çeşitli yan etkiler görülmesi gibi riskleri bünyesinde taşır. Bu nedenle, bu tarz uygulamalar yaptırırken; mutlaka komplikasyon oluşma riskini minimuma indirebilecek, yada tüm tedbirlere rağmen oluşabilecek komplikasyonları ortadan kaldırabilecek ve aynı zamanda yapılan tedavilerden maksimum verim alınmasını sağlayabilecek derecede bilgi, birikim ve tecrübe sahibi doktorlar tercih edilmelidir.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yeni trend sosyal hayatımıza, iş hayatımıza ara vermeden, cerrahi müdahalelerden ziyade non invaziv yöntemlerle, ameliyatsız bir şekilde gençleşmek, güzelleşmek, daha iyi görünmek yönündedir. . Bu tarz uygulamaların artık cerrahi müdahaleleri tamamen gereksiz kıldığı algı son derece yanlış olmakla birlikte, teknolojinin estetik ve güzellik alanında da artık insanlara kolaylıklar sunduğu tartışılmaz bir gerçektir.
Kaynak: http://erdagimedikal.com/kozmetoloji-nedir/
0 notes
Text
Dolgu Kalitesini Etkileyen Temel Faktörler
Bir dolgu kalitesi ve güvenilirliği açısından değerlendirilirken temel de 3 noktaya dikkat edilmelidir. Birinci nokta dolgunun üretildiği ülkede ilgili makamlardan aldığı sertifikalar, sağlık bakanlığı onayları, CE sertifikaları veya FDA onayları; ikinci nokta dolguda kullanılan hyaluronik asit kaynağı ve üçüncü nokta ise retiküler formda- çapraz bağlı hyaluronik asit üretilirken kullanılan çapraz bağlama ajanıdır. Hyaluronik asit dolgusu, dokularda fibroblastlar tarafından sentezlenen, doğrusal-uniform kimyasal yapıda bulunan, molekül ağrlığı 2,5-10 milyon Dalton arasında değişen oldukça uzun bir biyopolimerdir. Ayrıca bağ dokunun vizkositesinden, doğal olarak cildin parlaklığından, neminden ve elastikiyetinden büyük ölçüde sorumludur.
Tumblr media
Endüstride yaygın olarak 2 farklı yöntemle üretilir: 1)Taşlama, kimyasal uygulama ve pürifikasyon sonrasında horoz ibiğinin ekstraksiyonu
2) Bakteriyel fermantasyon: Hyaluronik asit iplikçikleri genetik olarak modifiye edilmiş bakteriler tarafından sentezlenir.
(Stretococcus equi, E. coli. vb) Hayvansal kaynaklı hyaluronik asit dolgularının alerji riski yüksektir, o nedenle öncesinde alerji testi gerektirebilir. Bu açıdan bakteriyel fermantasyon sonucu üretilen hyaluronik asit dolguları daha güvenilirdir, alerji riski taşımaz, öncesinde herhangi bir teste ihtiyaç duyulmaz. Bakteriyel fermantasyon ile üretilen dolguların bazıları bir miktar antibiyotik içerebilmektedir, bu da antibiyotik alerjisi olan insanlarda alerjiye neden olabilir. Bu nedenle, uygulanan dolguların kaynağının, içeriğinin bilinmesi ve aynı zamanda hastanın herhangi bir rahatsızlığının olup olmadığı detaylı bir şekilde sorgulanması son derece önemlidir.
Retiküler formda hyaluronik asit bazlı dolgu üretilirken çeşitli çapraz bağlama ajanları kullanılmaktadır. Çeşitli ARGE çalışmaları ve klinik çalışmalar neticesinde en güvenilir olarak saptanan (alerji riski bulunmayan, toksik etkisi olmayan ve oldukça kaliteli ve sağlam bir ağ yapısı oluşmasını destekleyen) çapraz bağlama ajanı BDDE (butanediol diglisidil eter) dir.
Dolgu seçimi yaparken; hekimlerimizin de öncelikle dikkat ettikleri noktalar ilgili ülkelerden alınan sağlık bakanlığı onaylarının, FDA yada CE sertifikalarının) varlığı, dolgunun tercihen bakteriyel fermantasyon neticesinde üretilmiş olması, antibiyotik içermiyor olması ve tercihen retiküler formun BDDE çapraz bağlayıcısı ile sağlanmış olmasıdır. Ayrıca kaliteli bir doku yumuşak olmalıdır; viskozitesi açısından uygulayıcı hekime kolaylık sağlamalı, enjeksiyon sırasında dokuda rahat hareket edebilmeli; kanül ile ve iğne ile rahatlıkla uygulanabilmelidir.
Sertifikasyon konusunda firmaların yönlendirmesi ile ne yazık ki Türkiye de çok yanlış bir algı oluşturulmuş, hekimlerimiz ve dolgu yaptıran insanlar ne yazık ki oldukça yanlış yönlendirilmiştir. FDA onayı bulunmayan dermal dolgu kullanılmamalıdır, CE belgesi yeterli değildir diye anlamsız, gerçeği yansıtmayan son derece yanıltıcı ifadeler ile Amerikan menşeili olmayan ya da Amerika da satışı bulunmayan ürünlere yönelik bir karalama kampanyası başlatılmıştır.
FDA (Food and Drug Administration – Amerika Gıda ve İlaç Dairesi); Amerika’da Sağlık Bakanlığı’na bağlı gıda, kozmetik, ilaç ve medikal ürünlerin denetiminden sorumlu birimdir. CE ( Conformite Europeene) ‘Avrupa Normlarına Uygunluk’ anlamına gelmektedir. CE uygunluk işareti, üzerine vurulduğu ürün ya da ürün grubunun sağlık, güvenlik, çevre ve tüketicinin korunması açısından sahip olması gerekli asgari şartları “Yeni Yaklaşım Direktiflerine” uygun olarak sağladığını gösteren bir işarettir.
CE işareti bir ürünün üretiminden, sunumuna kadar gerekli her tür şartı sağladığının bayanı niteliğindedir. Avrupa’da CE onayı alan her ürün ilgili resmi kurum (bakanlık) tarafından değerlendirildikten sonra verilmektedir. Yani Amerika pazarında bir FDA onayı ne anlama geliyorsa, Avrupa ülkelerinde de CE onayı aynı anlama gelmektedir. CE onayı bulunan bir Avrupa dolgusu, üretimi yapılan ülkenin Sağlık Bakanlığı’ndan üretim iznini alır ve denetimler neticesinde CE onayını alır. Amerika’da üretilmeyen ya da Amerika’da satışa sunulmayan medikal bir ürünün, kozmetiğin ya da gıda maddesinin FDA onayı alma zorunluluğu olduğunu düşünmek son derece yanlıştır.
Türkiye’de sağlık bakanlığı onayı ne demekse, Amerika’da da FDA onayı aynı anlamı taşır. Hatta ülkemize girişi yapılan medikal ürünlerde aranan onay FDA onayı değil, CE belgesinin varlığıdır. Avrupa menşeili, CE belgesi bulunan (sağlık bakanlığından onaylı) hiçbir ürün için ülkemizde tekrar bir denetim mekanizması devreye sokulmaz; CE belgesi olan medikal ürünler kaliteli olarak değerlendirilirler.
Kaynak: http://erdagimedikal.com/dolgu-kalitesini-etkileyen-temel-faktorler-dolgu-secimi-dolgu-guvenilirligi-ve-ce-fda-onaylari/
0 notes
Text
Minoksidil, Dutasterit, Multivitamin ve Multimineral Kompleksler ile Saç Mezoterapisi
Saçlarınızı kaybediyorsunuz; çeşitli önlemler almaya çalıştınız, şampuanlar, serumlar ve çeşitli spreylerin kullanımı ile malesef herhangi bir sonuç alamadınız; PRP ve Saç Mezoterapisi yaptırmaya karar verdiniz. PRP ve mezoterapi tedavileri yaptıran ama sonuç almadığını söyleyen insanların yorumları nedeniyle kararsız kaldınız.. Peki tedavi sonrası memnun kalmayan hastaların gerçek bir PRP Kiti ile ya da Konsantre Mezoterapi Ürünleri ile doğru bir tedavi gördüğüne emin misiniz? Saç tedavilerinde; başarılı, tatmin edici sonuçlar almanız tamamen tedavinin yapılacağı kuruma, doktora ve en önemlisi de tedavi de kullanılacak ürünlere bağlıdır. Doğru ürünler ile doğru ellerde yapılan saç mezoterapisi ve PRP uygulamalarında, saç dökülmesi tedavilerindeki başarı % 80 in üzerindedir. Özellikle 40′lı yaşların başındaki hastalarda, 6 seans sonrası saç dökülmesinin tamamen durduğu, yeni saçların çıktığı bilinmektedir. Düzenli bir tedavi sonrasında yapılan koruyucu seanslar ile desteklendiğinde, sonuçların kalıcı olduğu bilinmektedir.
Tumblr media
Saç mezoterapisinde amaca uygun olarak seçilen ilaç karışımları, bölgesel olarak küçük dozlarda, 30G – 32 G 4mm iğneler kullanılarak cildin orta tabakasına 2-3 mm derinliğe mikroenjeksiyonlar şeklinde uygulanmaktadır. Derinin orta tabakasında bulunan kılcal damarlara etkin bir şekilde ulaşan maddeler hızlı bir şekilde etkisini gösterir. Saç mezoterapi tedavilerinde, saç köklerini besleyen vitamin, mineral komplekslerin, kan dolaşımını hızlandırıcı etkenlerin ve saç dökülmesini tetikleyen hormonların saç kökleri üzerindeki olumsuz etkilerini baskılayıcı etkenlerin enjeksiyonu tercih edilmektedir. Saç tedavilerinin olmazsa olmaz etkenleri; vitamin gruplarından, Vitamin B Grubu (Pantenol, Piridoksin, Tiamin, Biotin) ve Minerallerden ise Demir ve Çinko dur. Melilotus(tıbbi yonca) gibi kan dolaşımını arttıran etkenlerin yanı sıra, Minoksidil ve Dutasterit de saç mezoterapisinde 4 – 6 seans sonrası oldukça başarılı sonuçlar alınmasını sağlayan etkenlerdir.
Doğru tedavi protokolleri ve konsantre mezoterapi ürünleri ile 4-6 seans saç mezoterapi tedavisi ile başarı kaçınılmazdır. Mezoterapi ile saç dökülmesi tedavisine başlanmadan önce, hastanın sağlık durumu; saçının dökülmesini tetikleyecek herhangi bir sağlık probleminin varlığı mutlaka sorgulanmalıdır. Yine, hastanın kullandığı saç bakım ürünleri, beslenme şekli, yaşam tarzı, hayatındaki stresin ve duygu durumunun sorgulanması da son derece önemlidir.
Saç mezoterapisinde kullanılan etkenleri ve etki mekanizmalarını özetle sunacak olursak, Panthenol vitamin Pro-Vitamin B5 olarak bilinir. Uzun süreli nemlendirme sağlar ve saç gövdesinin gücünü arttırır. Bazı çalışmalarda; pantenolün aşırı ısınma ve aşırı kurutma sonucu saç ve saç derisinde oluşabilecek hasarları engellediği ve hasarların etkilerini ortadan kaldırdığı kanıtlanmıştır. Saçlara sağlığını yeniden kazandırır ve saçlarda kırık oluşumunu, uç kısımlardaki yıpranmaları azaltır. Piridoksin B6 vitaminidir. DHT (dihidrotestosteron) oluşumunu ve androjen reseptör aktivitesini inhibe eder.
Tiamin B1 vitaminidir. Vücuda B-1 yeterli miktarda alınmazsa, hücreler gıdasız kalır. Saçlar açısından da, Tiamin eksikliğinde saç tellerinde incelme ve saçın uzamasında yavaşlama görülür.
Biotin B7 vitaminidir. Biotin miktarı vücutta tükendiğinde saç kalitesi azalır, cansız ve güçsüz saçlar belirir. Melilotus (kokulu-tıbbi yonca) dolaşımı hızlandırma ve ağrıyı azaltma etkileri ile bilinen bitkisel bir bileşendir. Melilotus deri altı dokularda mikrosirkülasyonu artırır. Doku içerisinde vitamin, mineral ve diğer yapı taşlarının etkin bir şekilde dağılımını destekler. Çinko, Bakır, Manganez, Demir, Selenyum, Krom içeren multimeral kompleksler cilt kalitesini arttırmanın yanı sıra saç tedavilerinde saçık kalitesini arttırma, saç köklerini güçlendirme, ince saç tellerinin daha sağlıklı ve kalın bir yapıya kavuşmasını destekler.
Dutasterit; saç dökülmesini engellemek ve saç kalitesini arttırmak amacıyla kullanılır. Etki mekanizması şöyledir; genetik olarak gelen kıl kökü hassasiyetinden dolayı saçların dökülmesine sebep olan dihidro testesteron (DHT) hormonunun oluşumunu engeller. Testesteron (T), 5 alfa redüktaz enzimiyle dihidro testesterona DHT ye dönüşür. Dutasterit, testesteronu bloke ederek, dihidrotestesterona (DHT) dönüşümünü engeller. DHT nin azalması sonucu kıl kökündeki hasar azalır ve zayıflamış olan saçlar güçlenir. Dutasterit, mezoterapi uygulamaları ile lokal olarak sadece saç köklerine verildiğinden kesinlikle hormon seviyesinde azalmaya neden olmaz, sadece ilgili dokuda saç köklerini DHT nin olumsuz etkilerinden korur. Dutasteritin, vitamin kompleks, mineral kompleks ve hyaluronik asit içeren saç mezoterapi ürünleri ile kombineli kullanımı mümkündür.
Retinoik Asit, Retinol (Vitamin A) olarak da bilinir. Hücre büyümesinde ve farklılaşmasında rol oynar. Oldukça güçlü bir antioksidan etkiye sahiptir. Cildin ikinci tabakası olan dermis ve bazal katmanda aktive olur. Burada fibroplastları uyararak, kollajen, elastin ve hyaluronik asit sentezini arttırır. Kollajen ve elastin üretimini arttırarak cilde kaybettiği elastikliği yeniden kazandırır. Cilt ve saç hücrelerinin (keratinositlerin) hücresel üretimini-genetik yazılımını onarır. Ciltteki yeni damar yapımını da düzenleyerek kanlanmayı arttırır. antimikrobiyal, antiseptik ve antioksidan etkileri ile ön plana çıkan vitamin A; akne,hiperpigmentasyon, leke, çatlak ve kırışıklık tedavilerinde oldukça
Etkili olan Vitamin A, Retinoik Asit, saç dökülmesi tedavilerinde de saç sağanını uyaran, yeni saçların çıkmasını destekleyen oldukça etkili bir ajandır.
Minoksidil, Minoksil olarak da bilinir; saç dökülmesini azaltan ve yeni saçların çıkmasını tetikleyen vazodilatör bir etkendir. Saçlı deride ayrıca kan dolaşımını hızlandırarak diğer etkenlerin, vitamin ve minerallerin de etkinliğini arttırır. Minoksidilin, vitamin kompleks, mineral kompleks ve hyaluronik asit içeren saç mezoterapi ürünleri ile kombineli kullanımı mümkündür.
Doğru ürünler ve doğru tedavi protokolleri ile canlı, sağlıklı ve güçlü saçlara kavuşmak hayal değil...
Kaynak: http://erdagimedikal.com/minoksidil-dutasterit-multivitamin-ve-multimineral-kompleksler-ile-sac-dokulmesi-tedavileri-sac-mezoterapisi/
0 notes
Text
Hyaluronik Asit Bazlı Dermal Dolgu Uygulamaları - Hyaluronidaz Enzimi ile İstenmeyen Etkinin Ortadan Kaldırılması
Estetik amaçlı dolgu uygulamaları, yüzdeki ince kırışıklıkların, derin çizgilerin, göz altındaki çökmelerin giderilmesi ve/ veya yüzün yeniden yapılandırılması amaçlarıyla yapılmaktadır; daha dolgun dudak ve daha belirgin elmacık kemikleri, ellerin, boyun ve dekolte bölgelerinin daha pürüzsüz ve genç bir görünüme sahip olması ve yüzün daha dolgun, daha parlak ve daha canlı bir görünüme sahip olması için en çok tercih edilen dolgu türü hyaluronik asit bazlı dermal dolgulardır.
Tumblr media
Alın kırışıklıkları, glabellar kırışıklıklar, periorbital kırışıklıklar ve peribukkal kırışıklıkların giderilmesinde genellikle 18-20 mg/ml yoğunlukta hyaluronik asit bazlı dermal dolgunun kullanımı yeterlidir. Glabellar kırışıklıklar ve peribukkal kırışıklıklar daha derin ise 20mg/ml yoğunluktan daha fazla bir yoğunluğa sahip (22 – 24 mg/ml) bir dolgu daha derine uygulanabilir.
Nazolabial katlantıların, hoşnutsuzluk çizgilerinin giderilmesinde, dudak hacminin arttırılmasında 22 -24 mg/ml yoğunluğa sahip dolguların kullanımı idealdir. Yanak hacminin arttırılması, elmacık kemiklerinin belirginleştirilmesi için ise yoğunluğu en az 24 mg/ml olan ve çapraz bağ yapısı daha yoğun olan ürünler tercih edilmelidir.
Dolgu uygulamalarında en riskli alan ise oldukça hassas olan göz çevresidir. Güvenli bölge sınırını aşmadan, oldukça yüzeysel bir şekilde yoğunluğu 18 mg/ml i aşmayan, çapraz bağ yapısı oldukça zayıf olan ya da hiç çapraz bağ içermeyen düz bağlı saf hyaluronik asidin mezodolgu uygulamaları tercih edilmelidir.
Dolgu seçimine ne kadar dikkat edilirse edilsin (özellikle bakteriyel fermantasyon ile üretilmiş, BDDE çapraz bağlayıcı ajanı içeren ve viskozitesi rahat uygulama sağlayan kaliteli bir dolgu tercih edilse bile) maalesef bir takım kontraendikasyonlar – yan etkiler gelişebilmektedir.
Hastaların dolgu enjeksiyonundan önceki 2-3 içerisinde aspirin, non-steroid antienflamatuvar kullanımından, C vitamini takviyesinden, yoğun çay-kahve tüketiminden kaçınması gerektiği konusunda bilgilendirilmeleri son derece önemlidir.
Enjeksiyon sonrası, masaj yapılması, Arnica veya türevi antienflatuvar ve heparinoid içeren bir krem sürülmesi son derece önemlidir. Ayrıca optimal ve uzun süreli bir etkinin sağlanabilmesi için, enjeksiyon sonrası hastanın 1-2 gün süresince; güneş, yetersiz uyku, sigara ve alkol tüketimi, özellikle yüz bölgesini kapsayan aşırı egzersizden kaçınması konusunda bilgilendirilmesi gerekmektedir.
Hamile veya emziren kadınlar, akne veya herpes gibi enflamatuvar ve/veya enfesiyöz tipte cilt sorunları olanlarda hyaluronik asit bazlı dolguların yaratabileceği etkilere dair yeterince klinik çalışma bulunmadığı için, kullanımı pek önerilmemektedir.
Yine hastanın patolojik geçmiş öyküsü de son derece önemlidir; hipertrofik yara geliştirme eğilimi, otoimmün hastalıklar, immünoterapi uygulaması, hyaluronik aside karşı aşırı duyarlılık hususlarında hastanın tıbbi geçmişi ayrıntılı bir şekilde sorgulanmalıdır.
Ayrıca, dolgu uygulamalarının hemen sonrasında; lazer, kimyasal peeling veya dermabrazyon işlemleri aynı seansta yapılmamalı; bu tarz uygulamalar için dolgu enjeksiyonundan sonra en az 1 hafta geçmesi beklenmelidir.
Hyaluronik asit bazlı dolgularda alerjik reaksiyon oluşması riski daha çok hyaluronik asit kaynağı ve kullanılan çapraz bağlama ajanı ile doğrudan alakalıdır. Dolgu seçimine ne kadar dikkat edilirse edilsin (özellikle bakteriyel fermantasyon ile üretilmiş, BDDE çapraz bağlayıcı ajanı içeren ve viskozitesi rahat uygulama sağlayan kaliteli bir dolgu tercih edilse bile) maalesef bir takım yan etkiler gelişebilmektedir. Enjeksiyondan sonra, kaşınma veya ağrıyla ilişkilendirilebilecek enflamatuvar reaksiyonlar (kızarıklık, ödem, eritem..) nadiren de olsa görülebilir. Ancak bu tarz yan etkiler en geç 1 hafta içerisinde son bulur.
Dolgu uygulamalarında ürüne bağlı olarak, uygulama yapılan hastaya bağlı olarak yada uygulamaya bağlı olarak nadiren de olsa sertlikler veya nodüller gözlemlenebilir. Enjeksiyon sonrası yapılan masajlar, enflamatuvar granülomalar gibi komplikasyonların görülmesini büyük ölçüde engeller.
Hasta konforunu arttırmak adına, lidokain, tetrakain gibi anestezik madde içeren dolgular da kullanıma sunulmuştur. Ancak bu tarz dolgularda şöyle bir dezavantaj bulunmaktadır; eritem ve morarma riski daha yüksektir, özellikle uygulama esnasında aynı bölgeye tekrar enjeksiyon yapıldığı takdirde ciddi morluklar oluşur ve kanama gözlemlenir. Ayrıca bazı hastalarda saf hyaluronik asit bazlı dolgunun alerjik etki göstemediği ancak, anestezik madde içeren hyaluronik asit bazlı dolguların alerjik etki gösterdiği gözlemlenmiştir. O nedenle, lokal olarak anestezik bir krem ile hastanın acı hissinin baskılanması daha uygun bir yöntemdir. Hyaluronik asit dolguların üretimlerinde, zaten ilgi tamponlar kullanılarak pH 7 olarak ayarlanmaktadır; enjeksiyonunda acı ve yanma hissi oldukça azdır; ancak dudak ve göz çevresinde hassasiyet biraz daha fazladır. O nedenle, anestezik bir krem ile lokal anestezi sağlanması tavsiye edilmektedir.
Bazı dolgu uygulamalarında, enjeksiyon bölgesinde nadiren de olsa renklenmeler görülebilir; geri dönüşümlüdür, bir hafta içerisinde düzelme beklenir.
Dolgu uygulamaları esnasında dolgunun etkisi hemen gözlemlenir, ancak ilk etapta iğnenin yaratmış olduğu travma neticesinde şişlikler ve ödem oluşacağından asıl etki 3-7 gün içerisinde gözlemlenir. O nedenle kontrol ve/veya korreksiyon 1 hafta sonra yapılır. Hipokorreksiyon durumunda aynı dolgu (çapraz bağ ajanı açısından önemlidir) ya da düz bağlı saf hyaluronik asit ile nokta enjeksiyonu yapılabilir. Aşırı şişkinliğin gözlemlendiği hiperkorreksiyon durumunda ise termal tedavi, özellikle radyofrekans uygulaması önerilir ve implantın merkezine hyaluronidaz enzim enjeksiyonu yapılabilir. Genellikle, piyasada bulunan hyaluronidaz enzimleri 100 U/ml ya da 150 U/ml formundadır. İlk işlemde 0,1-0,2 ml hyaluronidaz enzimi, dolgunun yapıldığı derinlikle aynı derinliğe nokta enjeksiyonu şeklinde uygulanmalı ve mutlaka masaj yapılmalıdır. Tek seferde 0,5 ml den fazla hyaluronidaz enzimleri verilmemeli ve asıl sonucu görmek adına en az 3 gün beklenmelidir. Eğer gerek görülür ise 2. enzim enjeksiyonu 3 gün sonra yine 0,1-0,2 ml olarak uygulanmalıdır. Dolgunun gözlemlenen fazla etkisinin veya yarattığı nodüllerin giderilmesinde; hem radyofrekans hem de enzim enjeksiyonu yapılacak ise; dokuda yaratılacak ısı etkisiyle çapraz bağ yapısı zayıflatılarak, su tutucu, hacim arttırıcı etki termal etki ile azaltılacaksa bu uygulama daha önce yapılmalı, en az 15-20 dakika sonrasında enzim enjeksiyonu yapılmalıdır; çünkü ısı enzimin yapısını bozar ve aktivitesini zayıflatır. Enzim enjeksiyonundan hemen sonra ise termal etki yaratacak hiçbir işlem uygulanmamalıdır.
0 notes
Text
Daha uzun süreli rejuvenasyon etkisi için Hangi Dolguyu Tercih Etmeliyiz?
Tumblr media
VOLOMA, CaHA Bazlı Dermal Dolgu ile Yüz ve El Rejuvenasyonu
Tamamen uygulama yapılacak bölgeyle ve uygulama yapılacak hastaların beklentileriyle alakalı olarak dolgu tercihlerimiz şekillenmektedir. Dudak ve göz çevresinde sadece hyaluronik asit bazlı dolgular ile güvenilir uygulamalar yapılırken; yüzün diğer bölgelerinde ve el üzerinde kalsiyum hidroksisapatit bazlı dolgular yada hyaluronik asit katkılı kalsiyum hidroksiapatit bazlı dolgular ile daha uzun süreli ve daha tatmin edici sonuçlar almamız mümkündür.
Kalsiyum Hidroksiapatit Bazlı Dermal Dolgular ile özellikle yüz zigoma bölgesi uygulamaları ve el üstü uygulamalarında uzun süreli mükemmel sonuçlar alınmaktadır. Uygulama sonrası yüz bölgesinde elde edilen V etkisi; nazolabiyal katlantılarda açılma ve elmacık kemiklerindeki belirginleşme kişiye daha genç ve dinamik bir görüntü sağlamakta ve bu etki 18-24 ay devam etmektedir. El üstünde Hyaluronik Asit bazlı dermal dolgular ile de rejuvenasyon etkisi mümkündür. Ancak benzer sonuçlar elde edebilmek için daha fazla ürün kullanımı (1,5 ml CaHa bazlı dolguya karşılık, 4 ml yüksek çapraz bağ yapısına sahip, oldukça konsantre bir HA bazlı dolgu kullanımı) gerekmektedir. Ayrıca el üstü oldukça hareketli bir bölge olduğundan, hyaluronik asit dolgular 6 ay içinde etkisini kaybetmektedir.
Ancak el üstü rejuvenasyonunda, daha az miktarda CaHA bazlı dolgu enjeksiyonu ile uzun süreli (14-16 ay) oldukça tatmin edici sonuçlar alınmaktadır. Yine bir alternatif olarak, yeni nesil hyaluronik asit katkılı CaHA dolgular tercih edilebilir. Ciltte kollajen sentezi ve nem ihtiyacı üst seviyede karşılanırken, CaHA ile 14-16 ay boyunca genç el etkisi devam eder. Sadece 1,5 ml VOLOMA CaHA bazlı dermal dolgu ile iki el üzerine uygulama yapılabilir ve bu etki 14-16 boyunca devam eder. 16 ay sonra tekrarlanan 2. uygulama sonrası etki süresi 24 aya kadar uzar.
El Üstü Dolgu Enjeksiyonlarında Daha Doğal ve Daha Konforlu Uygulamalar için mutlaka kanül tercih edilmelidir. Önerilen Kanül 25G 50 mm Dermasculpt Mikro Kanül www.dermaculpt.net 22G 50 mm Dermasculpt Mikro Kanül de kullanılabilir.
0 notes
Text
Estetik Dermatolojide ve Antiaging Tedavilerde Glikolik Asitin Önemi
Medikal Cilt Bakımı ve Antiaging Tedavilerde; GLİKOLİK ASİT,kimyasal peeling etken maddesi, mezoterapi ürünleri ve dermokozmetik ürünlerin aktif bileşeni olarak birçok alanda karşımıza çıkmaktadır. Glikolik asit; glikoz esaslı şeker asididir. En küçük moleküllü Alfa hidroksi asit (AHA) olma özelliği ve düşük pH seviyesi onu çok daha önemli kılmaktadır; bu özellikleri sayesinde dermise etki etmesi oldukça kolaydır. Glikolik Asit, antiaging tedaviler kapsamında daha çok leke, akne, gözenek, scar tedavilerinde, ince kırışıklıkların tedavisinde, keratosis ve pigment bozukluklarının tedavisinde oldukça yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.
Tumblr media
Glikolik asitin en çok kullanıldığı alan, kimyasal peeling uygulamalarıdır; % 10, % 20, % 35, % 50 ve % 70 lik formları bulunan Glikolik Asit Bazlı Kimyasal Peeling uygulamaları mevcuttur. Medikal cilt bakımı kapsamında % 50 ve % 70 lik formaları tercih edilmektedir; bu tip kimyasal peeling ürünleri mutlaka uzman hekim kontrolünde uygulanmalıdır. Genellikle 15 günlük tedavi periyotları ile, toplam 4-6 seanstan oluşan tedavi protokolleri şeklinde uygulama yapılır. Akne, leke, skar ve gözenek tedavisinde oldukça başarılı sonuçlar elde edilir. Glikolik Asit Bazlı Kimyasal Peeling Ürünlerinin konforlu ve verimli sonuçlar sunması ürünün kalitesi ile doğru orantılıdır, pH dengesinin korunması da son derece önemlidir; uygulama verimliliği açısından kısmen nötralize edilmiş, tamponlu kimyasal peeling ürünleri tercih edilmektedir.
Kimyasal Peeling Tedavilerini desteklemek ve sonuçların devamlılığını sağlayabilmek adına glikolik asit bazlı cilt bakım ürünlerinin düzenli günlük kullanımı oldukça önemlidir.
Piyasada bu kadar çok cilt ürününün olduğu günümüzde, izokozmetik ve amenokozmetik cilt ürünleri arasındaki temel farklılıklar iyi anlaşılmalıdır; Medikal Cilt Bakımı amenokozmetik cilt bakım ürünlerinin kullanımını gerektirir.
Amenokozmetik Cilt Ürünleri; epidermiste ve dolaylı olarak dermiste etkili olurlar: Retinoid, Alfa-Hidroksi Asit, anti-eritematöz, pigmentleyici ve beyazlatıcı ürünlerdir. Bu ürünler cildin gençleştirilmesinde kullanılan daha agresif ama daha hızlı tekniklerin hazırlanmasını, korunmasını veya değiştirilmesini mümkün kılar (mekanik, fiziksel (lazer) ve kimyasal soyma işlemleri)
Ürün Portföyümüzde yer alan; Exfolderm®alanındaki en yeni ve en ileri amenokozmetik ürün serisidir. Exfolderm, sırayla kollajen ve glikozaminoglikan sentezini uyaran çok özgün aktif bileşiklerle (AHA bitki ekstraktları, flavonoidler, organik güneş kremi) özel olarak formüle edilmiştir. Bu ürün serisi akne, leke, kırışıklık, hiperpigmentasyon ve diğer estetik bozuklukların tedavisi için idealdir.
Exfolderm®Profesyonel Kimyasal Peeling Solüsyonları ve Kimyasal Peeling Tedavilerini Destekleyici, kırışıklık, hiperpigmentasyon, akne ve ciltteki diğer estetik bozuklukların tedavilerine yönelik krem ve jel formunda cilt bakım ürünlerinden oluşmaktadır.
Glikolik Asidin, kozmetik dermatolojide en çok tercih edildiği alanlardan bir tanesi ise estetik mezoterapi uygulamalarıdır. Glikolik Asit, akne, skar, leke, çatlak ve ince kırışıklıkların tedavilerinde, Glutatyon, Retinoik Asit, Minaral Kompleks ve Vitamin Kompleks ile kombineli kullunılmaktadır. Özellikle mikroiğneleme cihazları (dermaroller, mesoroller dermapen, cosmopen vb.) ile bu tür mezoterapi ürünlerinin uygulanması tedavinin verimliliğini arttırmaktadır.
https://erdagimedikal.com/urunler/MesoMedica.pdf
Glikolik Asit, küçük molekül yapısı ve düşük pH seviyesi sayesinde epidermisi arındırma, hasarlı dokuyu uzaklaştırma, dermiste kolayca etki gösterebilme, kollajen sentezini uyarma, dokuda rejuvenasyon sürecini başlatma, pigmentasyon bozukluklarını düzenleme özelliklerine sahiptir. Bu nedenle, glikolik asit estetik dermatoloji uygulamalarında en çok tercih edilen etken maddelerden bir tanesi olmuştur.
Sağlıklı ve mutlu günler dileğiyle
0 notes
Text
MESO NUTRILIFT UYGULAMASI | 10 Yaş Gençleşmek İstemez misiniz?
Olgun ciltler için ve stres, toksin,,yaşlanma süreci neticesinde canlılığını kaybetmiş ciltler için hazırlanmış özel bir kokteyldir. Hyaluronik Asit, 4 Mineral, 9 Vitamin, 4 Amino Asit, Sodyum DNA- Somon DNA ve DMAE içeren Meso Nutrilift Kokteyl güçlü antioksidan etki, yoğun nem verme, canlandırma ve detoks etkileri ile yaşlanmaya bağlı cilt deformasyonlarını ve ciltte oluşan düzensizlikleri hızlı bir şekilde onarır. Tek seans uygulama ile Mesolift- Mesoglow ve Mesofiller Etkilerini çarpıcı bir şekilde sunar. Uygulamadan hemen sonra olumlu etkiler gözlemlenir ve etki 1. Hafta itibariyle maksimum düzeye ulaşır. Meso Nutrilift Kokteyl cilt altına mezoterapi tekniğiyle enjekte edilebildiği gibi künt uçlu mikro kanüller ile mezodolgu formunda da uygulanabilmektedir. Meso Nutrilift Kokteyl ‘in dermapen gibi mikroiğneleme sistemleri ve iğnesiz mezoterapi cihazları ile uygulaması da oldukça tatmin edici sonuçlar sunar. Hastanın cilt durumuna ve doktorun tercih edeceği uygulama yöntemine bağlı olarak 1-6 seans uygulanması mümkündür. Daha sonra tedavi sonuçlarının devamlılığı için üç ayda bir koruma seansı önerilmektedir.
Tumblr media
Meso Nutrilift Uygulamasının, Dolgu, Botulinum Toksin, PRP, Kimyasal Peeling ve Lazer Tedavileri ile birlikte kombineli kullanımı mümkündür.
Meso Nutrilift Uygulaması; Kılcal mikro dolaşımı hızlandırır, kollajen sentezini artırır, hücelerin onarımını destekler, sildin nem ihtiyacını karşılar;; cilde yumuşaklık, elastikiyet, pürüzsüzlük ve dinamik bir görünüm kazandırmak için gerekli olan tüm içerikleri sağlar. Bu ürün cilde yeniden canlılık, parlaklık, dayanıklılık ve gençlik ışıltısı kazandıracak güçlü bir antioksidandır. Yüz ve vücut üzerinde etkilidir.
Meso Nutrilift (Regenerative Nutri Kompleks) içeriği oldukça zengindir: Hyaluronik asit, 10 mg / ml, 1.800 KDAL; bu ürün özellikle cilt hidrasyonunu optimize etmek için geliştirilmiştir. Cildin nem ihtiyacını karşılar ve su kaybını önler. Magnezyum glukonat, karbonhidrat ve protein metabolizmasında enzimatik reaksiyonlar ve dokulardaki yapısal bütünlüğün korunması için oldukça gerekli bir metabolitidir. Hücresel düzeydedir; nörotransmitter olarak hareket eder ve kas gevşemesini kontrol eder. Kalsiyum emilimine ve kollajen sentezini düzenlemeye yardımcı olur. Kalsiyum glukonat; vücudumuzda büyük miktarlarda mevcuttur. Bu mineral nöromüsküler aktivitede yer almaktadır. Hücre zarından besin geçişine destek olur. Potasyum glukonat; sodyum ile birlikte, hücresel asit-baz stabilitesinde, su ve iyon dengesinde önemli rol oynar; hücre zarında konsantrasyon gradyanı oluşturarak iyonik dengeyi düzenler. Sodyum glukonat; ekstraselüler sıvı ve hücrelerde yer alan en önemli iyondur. Temel olarak, hücrede beslenme ve atık süreçlerini düzenlemek ve asit / baz dengesini ayarlamak için kullanılır. Retinol palmitat – A vitamini; cildin görünümünü iyileştirme yeteneğine sahiptir.
Mikro peeling (soyma) işleminde kullanılır, hücre yenilenmesini arttırır. Bu özelliklerinden dolayı antiaging uygulamalarında kullanılır; kırışıklıkların ve ifade çizgilerinin tedavisinde ve yağlı ciltlerdeki sebum dengesinin sağlanmasında oldukça etkilidir. Askorbik asit – C vitamini; kolajen sentezi için gerekli amino asitlerin sentezinde görev alır. C ve E vitaminleri en çok bilinen ve sağlık için oldukça önemli olan antioksidanlardır. Hücrelerde oluşan ve hasara neden olabilecek serbest radikalleri nötralize eder.
Alfa – tokoferol – E vitamini; bağ doku hücreleri içerisinde bulunur, epitel oluşumunu ve aktivitesini destekler ve protein, karbonhidrat ve yağ metabolizmasında görev alır. Aynı zamanda bir antioksidan görevi görür ve güneş ışınlarına karşı cildi korur. Tiamin - B1 vitamini; karbonhidrat transformasyon sürecinde çok önemlidir sinirsel iletimde ve oksijen metabolizmasında önemli görevler üstlenirler. Şişkinlikleri ve koyu halkaları azaltmak ve yaşlanma karşıtı etki göstermek gibi özellikleri vardır. Riboflavin – B2 vitamini; cildin, tırnakların, saçların ve mukozanın büyümesi, yenilenmesi ve sağlığı için gereklidir. Yüzde sebum salgılanmasını azaltır, böylece sivilce ve siyah nokta oluşumunu azaltır. Nikotinamid – B3 vitamini; kollajen yıkımına karşı cildi korur, cildin nemini artırır ve güneş ışınlarının zararlı etkilerine karşı cildi korur. Deskpantenol – Vitamin B5 hücre yenilenmesini destekler, cildi yeniler ve nemini artırır. Piridoksin – B 6 vitamini; karbonhidratların, proteinlerin ve lipitlerin sentezinde ve kırmızı kan hücrelerinin, hormonların oluşumunda önemli bir rol oynar. Ayrıca amino asitlerin yapısına katkıda bulunduğu için, antikorların üretimine de katılır. Hücrelerde sodyum ve potasyum dengesini korumaya yardımcı olur. DMAE; hızlı bir şekilde cildin sıkılaşmasını sağlar ve görünümünü iyileştirir. Ayrıca diğer antioksidanların etkilerini artırır. Kas yapısını destekler, kırışıklıkların ve sarkmaların görünümünü azaltır. Sodyum DNA – Somon DNA; yüksek kapasitede su absorbe etme özelliği sayesinde cilt yüzeyini nemlendirir. Sodyum DNA uygulamasının oldukça etkin bir şeklide yaşlanma karşıtı etki gösterdiği ve cilt dokusunu yumuşatma yönündeki etkileri kanıtlanmıştır. Arjinin; hücre bölünmesi ve kollajen sentezi süreçlerinde önemli bir rol oynar. Aspartik asit; RNA ve DNA nın fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için gerekli olan bir aminoasittir. Ayrıca, immünoglobülin ve diğer antikorların üretimi için de gereklidir. Prolin; kollajen oluşumunu arttırarak cilt dokusunu geliştirir. Kollajen, % 15 prolin içerir. Hidroksiprolin; kollajenin temel bileşenidir ve kollajen stabilitesi açısından oldukça önemlidir. Biotin – Vitamin H ( Suda çözünen ); Hücresel düzeyde metabolik fonksiyonu sayesinde, canlandırıcı bileşen olarak etki gösterir.
Meso Nutrilift Ürününün içeriğini incelemek için lütfen tıklayınız…
0 notes
Text
Dermal Dolgu Uygulamalarında Neden Dermyal?
Dermal dolgu tedavisi; yüzdeki hafif, orta ve derinleşen kırışıklıkların yumuşatılması, yüzün kaybetmiş olduğu hacim ve genç görünümün tekrar kazandırılması için uygulanan etkili bir yöntemdir. Ayrıca dermal dolgu enjeksiyonları; dudak, çene ve elmacık kemiklerinin yeniden şekillendirilmesi, el üstü, boyun ve dekolte rejuvenasyonu için de yapılmaktadır. İçerdikleri ham maddeye ve üretim teknolojisine bağlı olarak piyasada farklı dolgu grupları mevcuttur. Ancak, oldukça doğal sonuçlar sunması, komplikasyon riskinin çok düşük olması ve dokuyla tam uyumluluk göstermesi nedeniyle hyaluronik asit bazlı dermal dolgular en çok tercih edilen dolgu gruplarıdır.
Tumblr media
Hyaluronik asit maddesi insan vücudunda normal şartlarda yoğun olarak bulunan, zamanla azalan bir biyopolimer olduğu için dermal dolgu tedavilerinde kullanılması, eksilen hyaluronik asidin yerine konması son derece güvenli doğal sonuçlar sunar.
Dermyal; biyofermente hyaluronik asidin farklı oranlarda BDDE (butanediol diglisidil eter) çapraz bağlama ajanı kullanılarak retiküle forma getirilmesi sonucu üretilir. Dermyal hyaluronik asit bazlı dermal dolgu ürünleri herhangi bir alerjik reaksiyona neden olmaz. Yüz, el üstü ve dekolte bölgelerinde kullanıma uygundur. İsviçre, Matex Lab tarafından üretilmektedir ve 2007 yılından günümüze, dünyada 40’dan fazla ülkede güvenle kullanılmaktadır. CE Class III (sınıf III) tıbbi cihazdır; implant ruhsatına sahip bir üründür. Dermyal hyaluronik asit bazlı dermal dolgu ürünleri; Dermyal 18, Dermyal 24R, Dermyal 32HR olarak içerdikleri hyaluronik asit ve BDDE çapraz bağlama ajanı konsantrasyonlarına göre üç farklı formda sunulmaktadır. Dermyal 18; hafif ve orta derecedeki kırışıklıkların tedavilerinde, Dermyal 24R; orta ve şiddetli kırışıklıkların tedavisinde, Dermyal 32HR; şiddetli cilt kırışıklıkların tedavisinde ve yüksek volüm artışının hedeflendiği bölgelerde kullanıma uygundur. Ekspres kırışıklıklarda, botulinum toksini ile kombine Dermyal 24R veya Dermyal 32HR enjeksiyonu yararlı olabilmektedir.
DERMYAL: CPM® (Cohesive Polydensified Matrix- Kohesiv Polidensifiye Matriks) teknolojisi ile üretilmiştir, eşsiz viskoelastik özellikleri sayesinde; kullanımı oldukça rahattır, uygulayıcı doktora ve hastaya üst düzey konfor sunar, doku ile tam uyumludur ve son derece doğal sonuçlar sunar. İsviçre menşeilidir, dokuda kalıcılığı 9-12 aydır. (Dudakta 6-9 ay). Aynı kişide 2. ve 3. uygulama ile birlikte kalıcılık süresi artar.
*Dermyal 18 – 18mg hyaluronik asit içerir, çapraz bağ yapısı çok düşüktür, yüzeysel dolgu uygulamaları için idealdir. Göz çevresi ve alındaki ince kırışıklıklar için kullanılabilir.
*Dermyal 24R – 24 mg hyaluronik asit içerir, 4. Dereceden çapraz bağ yapısına sahiptir, orta dermis dolgu uygulamaları için idealdir. Dudak, nazolabial, peribukkal kırışıklıklar için idealdir.
*Dermyal 32HR – 28 mg hyaluronik asit içerir, 5. Dereceden çapraz bağ içerir, oldukça retiküledir, su tutucu özelliği yüksektir, derin dermis ve subkutan dolgu uygulamaları için idealdir. Dudak (daha dolgun isteniyorsa), derin nazolabial oluklarda, yanak ve çene yapılandırmada kullanımı idealdir.
Dermyal Asit Bazlı Dermal Dolgu Kullanımının Faydalı Sonuçları
Dermyal hyaluronik asit enjeksiyonu sonrası; ciltte canlılık, parlaklık ve dolgunluk etkisi hemen gözle görülebilir seviyeye gelmektedir. Ancak dolgunun uzun süre devam edecek etkisi 7. Gün sonunda belirginleşir. Dermyal, uygulama yapılan kişiye ve bölgeye bağlı olarak, 9-12 ay arasında değişen kalıcılığa ve etkiye sahiptir. Aynı kişide 2. ve 3. uygulama ile birlikte kalıcılık süresi artar.
Dermyal enjeksiyonu sonrası, kişiler sosyal yaşamlarına dönebilirler; hafif kızarıklık ve az miktarda ödem olabilir, 24 saat içerisinde tamamen geçer.
Dermal dolgular ve uygulama klinikleri hakkında dataylı bilgi almak için Erdağı Medikal ile iletişime geçebilirsiniz.
0 notes
Text
DPG PRP ve Mesomedica Mezoterapi Ürünleri ile Trikolojik Tedaviler
Tumblr media
DPG PRP kiti, selüler rejuvenasyon tedavisi sunan üst düzey bir trombosit konsantre kitidir. Özel tüpleri ve akrilat bazlı jel teknolojisi sayesinde % 96 verimlilik ile trombositlerin yapısı bozunmadan 5 dakika içerisinde hazırlanmasına ve uygulanmasına imkan sunan bir kittir. CE Sınıf IIb kapsamında gerçek bir trombosit konsantre sistemidir ve FDA onayı vardır. Bu alanda ülkemizde en büyük sıkıntı hücresel tedavi gibi son derece dikkat edilmesi gereken bir konuda; ucuz maliyetleri yüzünden basit laboratuvar tüplerinin PRP tedavi kiti olarak sunulması ve uygulanmasıdır. Düşük maliyetleri yüzünden tercih edilen bu sistemlerin yapıları bozunmadan konsantre trombosit sunması imkansız iken diğer en önemli risk ise bu ürünler ile ayrıştırılan kan komponentlerinin hastaya enjeksiyonunun sağlık açısından son derece tehlikeli olmasıdır; içerdikleri antikoagülan ve ayrıştırıcı jeller kanserojendir, yine analiz için geliştirildiklerinden bir takım kanserojen kimyasallar içermektedirler. Basit bir kan analiz tüpü ile, antikoagülan içeren cam tüp ile yada boş laboratuvar tüpleri ile PRP tedavisi sunmak imkansız ve son derece risklidir. Bu ürünler Sınıf I yada Sınıf IIa tıbbi ürünlerdir ; sadece kan analizi için geliştirilmiş sistemlerdir; biyouyumluluk toksisisite testleri yoktur, bu ürünler trombositleri etkin ve konsantre bir şekilde toplayacak yetiye sahip değillerdir; bunların invivo trombosit konsantre kiti olarak, PRP tedavisi sunmak amacı ile kullanımı son derece tehlikelidir, amaç dışıdır. Maliyet açısından ucuz laboratuvar analiz tüplerinin tercih edilmesi yüzünden, maalesef ülkemizde PRP tedavisi yaptırıp hiçbir sonuç alamadığını belirten, maddi -manevi mağdur olan binlerce insan vardır. PRP Tedavi sistemlerini seçerken; ilgili ürünlerin üretim amaçları, tıbbı ürün sınıflandırmaları, biyouyumluluk ve toksisite testleri, klinik çalışmaları, sağlık bakanlığı tıbbi ürün kayıtları, tıbbi cihaz kurumu ulusal bilgi bankası sistemindeki cihazın sınıfı ve kullanım amaçları detaylı bir şekilde sorgulanmalıdır.
BAŞARILI BİR PRP TEDAVİSİ İÇİN; kan değerlerinin uygunluğu , sağlık durumunun sorgulanması, PRP tedavisi için uygun endikasyonun saptanması, PRP tedavi protokolünün oluşturulması ve tabi ki güvenli ve etkili bir trombosit konsantre sisteminin (PRP Kitinin) seçimi son derece önemlidir.
Görselde sunulan hasta: 28 yaşında, Erkek
Tedavi Protokolü:1 seans DPG PRP ile PRP Tedavisi ve 3 seans MesoMedica Mesohair Kokteyl ile Mezoterapi Tedavisi
Seanslar haftada 1 seans olarak düzenlenmiştir ve hastanın tedavi sonrası görseli 1. ayın (4 haftanın) hemen sonrasında alınmıştır. PRP Tedavisinde 1 adet DPG PRP kit kullanılmış, saç mezoterapi seanslarında sadece 2 ml MesoMedica Mesohair Kokteyl kullanılmıştır. Bilindiği üzere Gerçek bir PRP Tedavisi, 15. gün itibariyle belirgin sonuçlar sunmaya başlar; tedavinin iyileştirici etkileri 2. aya kadar hızlı bir şekilde kendisini gösterir, daha sonra 6. aya kadar da olumlu etkiler, iyileşme, canlanma etkileri devam eder. Bu süreçte kollajen sentezini arttıracak mikroiğneleme tedavileri (Dermapen, dermaroller) ve mezoterapi ürünleri enjeksiyonları ile tedavi bir adım öteye taşınabilir; daha tatmin edici ve daha kalıcı sonuçlar alınabilir. Bilindiği üzere, trombositleri (plateletleri) aktive eden, büyüme faktörlerinin vermliliğini arttıran en önemli biyomolekül kollajendir; dokuda kollajen sentezini arttırarak PRP Tedavi sonuçlarımızı daha başarılı kılmak mümkündür.
0 notes
Text
Akne Tedavilerinde Mezoterapi, Mikroiğneleme ve PRP Kiti Kullanımı
Akne sorunları, genellikle 8-10 yaşlarında başlar ve hayatımız boyunca çeşitli nedenlerden dolayı devam edebilir. Aknenin oluşum temelinde genetik faktörler, hormonal etkenler (kadınlarda menstrüasyon dönemi, gençlerde ergenlik dönemi) , mevsim değişiklikleri, stres, emosyonel bozukluklar ve kullanılan birtakım ilaçlar yatmaktadır.
Tumblr media
Günümüzde akne ve akne skar tedavilerinde özellikle mezoterapi tedavisi, PRP tedavisi, mikroiğneleme yöntemleri ve kimyasal peeling uygulamaları ön plana çıkmaktadır. Yine glikolik asit bazlı cilt bakım ürünlerinin evde düzenli kullanımı akne tedavilerine destek olmakta ve tedavi sonrası akne oluşumunu engellemektedir. Mezoterapi ürünlerinden Retinoik Asit, Glikolik Asit, Glutatyon, Vitamin Kompleks ve Mineral Kompleks enjeksiyonları ile aknelerin 2-4 seans uygulama ile tedavisi sağlanabilmektedir. Akne skarlarının tedavisinde ise mikroiğneleme (dermapen, dermaroller, mesoroller.. vb) ile mezoterapi ürünlerinin kombineli kullanımı oldukça başarılı sonuçlar sunmaktadır.
Akne tedavisi devam eden hastalarda uygulanan kimyasal peeling tedavileri ile cilt tonunda iyileşmenin yanı sıra, aknelerin tekrar oluşumu engellenebilmektedir. Özellikle yağlı cilt tipine sahip kişilerde ayda 1 seans glikolik asit bazlı peeling uygulamaları ile akne oluşumu engellenebilmektedir. Glikolik asit bazlı cilt bakım ürünlerinin düzenli ev kullanımı ile de ciltte sebum dengesi sağlanmakta, cilt sıkılaşmakta, gözenekler daralmakta ve akne oluşumu engellenmektedir.
Günümüzde akne skar tedavilerinde PRP Kiti uygulamaları da ön plana çıkmaktadır, özellikle kalsiyum klorür ve batroksobin içeren PRP uygulamaları (PRF ‘Platelet Rich Fibrin’ Uygulamaları) oldukça başarılı sonuçlar alınmasını sağlamaktadır.
Bu yöntemler akne tedavilerinde kullanıldığı gibi koruyucu tedavi kapsamında da kullanılabilmektedirler; akne yatkınlığı olan kişilerde koruyucu tedavi kapsamında belirli periyotlarda mesomedica mezoterapi etkenlerinin enjeksiyonu, kimyasal peeling uygulamaları ve glikolik asit bazlı cilt bakım ürünlerinin ev kullanımı önerilmektedir.
Sağlıklı ve mutlu günler dileğiyle;
0 notes
Text
Çatlak Tedavilerinde PRP Kiti, PRF Kiti ve Mezoterapi Tedavileri
Tumblr media
Çatlaklar vücut fonksiyonlarını hiç bir şekilde etkilemeyen, ancak insanları oldukça mutsuz eden kozmetik problemlerden bir tanesidir.
Deri çatlakları (yani strialar) dermişin, yani orta tabakasının yırtılması sonucu oluşur, ilk evrelerinde leke tedavilerinde uygulanan yöntemler ile ortadan kaldırılması mümkün iken, ileri evrelerde skar tedavisi gerektirmektedir. Çatlaklar, genellikle aşırı kilo alıp verme durumlarında, gebelikte, bazı ilaçların kullanımında ve hormon tedavileri sonrası oluşmaktadır. Çatlakların en sık görüldüğü bölgeler ise karın, göğüsler, bel bölgesi, üst kollar, bacakların ve dizlerin iç kısımlarıdır. Özellikle doğum sonrası kadınların % 80 ‘inde çatlak oluşumu gözlemlenmektedir.
Çatlak tedavisinde birincil hedef çatlak oluşumundan hemen sonra müdahale olmalıdır. Özellikle ilk 6-12 ay içerisinde tedavisine başlanan çatlaklarda başarı oldukça yüksektir. Henüz skar oluşumuna kadar ilerlememiş çatlaklarda leke tedavilerine benzer tedavi protokolleri yeterli olmaktadır; kimyasal peeling uygulamaları, dermaroller uygulamaları, glikolik asit, glutatyon , hyaluronik asit, retinoik asit, multivitamin ve multimineral solüsyonları ve mezoterapi ilaçları ile yürütülen tedaviler yeterli ile olabilmektedir. Ancak ileri evrelerde bulunan, derinleşmiş, skar yapısına yakın çatlakların tedavisinde, PRP (Platelet Rich Plasma) ve dermaroller ile mezoterapi ajanlarının kombineli kullanımı başarılı sonuçlar sunmaktadır. Çatlakların yapısına bağlı olarak PRP (Platelet Rich Plasma) yerine PRF (Platelet Rich Fibrin) tercih edilebilmektedir. Bunlara ek olarak dermabrazyon ya da çeşitli lazer ile fotorejuvenasyon uygulamaları kullanılabilmektedir.
PRP Kiti ve Doğru yaklaşımlar ile; etkin bir PRP Tedavisinin (kandaki trombosit yoğunluğunun 3-4 katı daha yoğun trombosit eldesi sunan PRP Tedavisinin) , konsantre mezoterapi ürünleri ile kombineli kullanımı çatlak tedavilerinde 4-6 seans uygulama sonrası neredeyse % 100 başarı sunmaktadır.
Günümüzde PRP tedavisi yada mezoterapi tedavisi gördüğü halde sonuç alamamış birçok hasta bulunmaktadır. Bunun temel nedeni yanlış ürünler ve yanlış tedavi yöntemleridir. Çünkü PRP Tedavi Kiti yada PRP Tüpü diye sunulan bir çok ürün PRP tedavisi sunamayan oldukça riskli ürünlerdir; trombosit eldesi sağlayamamakta sadece plazma eldesi sunmaktadır, ayrıca sağlık açısından çok da uygun olmayan , sadece yüksek miktarda sitrat içeren basit laboratuvar tüpleridir. Gerçek bir PRP tedavisinin, özel jel teknolojileri ve iç yüzeyleri özel olarak kaplanmış PRP Tüpler ile yapılması mümkündür. Gerçek PRP Tüpler % 94-98 oranında platelet eldesi sunan ve bu plateletleri belirli bir hacme hapsederek, kandaki platelet yoğunluğunun en az 3 katı daha yoğun PRP eldesi sunabilen, sağlık açısından risk değerlendirmesi yapılmış ürünlerdir. PRP tedavisinde kullanılacak ürünlerin gerekli tüm biyouyumluluk ve toksisite testlerinden geçtiğinden, kanın ayrıştırıldıktan sonra hastaya güvenle enjekte edilebileceğinden emin olunmalıdır ve bu ön koşulları sağladığından emin olmak adına Medikal CE Class IIb onayı mutlaka aranmalıdır.
Mezoterapi ürünleri ise seyreltik olabilmekte yada aktif ajanların kaynağı yetersiz kalabilmektedir. Mezoterapi tedavilerinde doğru mezoterapi ilaçlarının seçimi oldukça önemlidir; etkin formulasyona ve yüksek konsantrasyona sahip ürünlerin doğru protokoller ile uygulanması başarılı sonuçlar sunmaktadır. Gerçek bir mezoterapi tedavisi uygulandığında başarı kaçınılmazdır.
Çatlak, tedavisi en zor kozmetik problemlerden bir tanesi olarak görülmektedir; ancak kaliteli ürünlerin, etkin tedavi protokolleri ışığında düzenli bir şekilde uygulanması ile bu tedavilerde başarı oldukça yüksektir.
Sağlıklı ve mutlu günler dileğiyle,
0 notes
Text
PRP Tedavisi ve PRP Kitlerin Etkinlik Bazında Değerlendirilmesi
PRP Tedavisi ve PRP Kitlerin Etkinlik Bazında Değerlendirilmesi
Bilindiği üzere; plateletler – veya diğer adıyla trombositler—vücudumuzdaki hasarlı dokuların onarımını ve doğal hallerine dönmelerini sağlamak için gerekli olan “büyüme faktörlerini” yapısında barındıran kan bileşenleridir.
Dokularımızda herhangi bir hasar oluştuğunda kanımız plateletleri bu dokuya toplayarak bir onarım süreci başlatır, PRP Kiti uygulamasının amacı ise bu hedef dokuya kan dolaşımı ile taşınabilecek plateletten çok daha fazla plateleti tek seferde verebilmektir. Böylece hasarlı dokunun onarımı da daha hızlı ve etkin bir şekilde başlatılır. PRP ile edilen platelet yoğunluğu, kandaki standart platelet yoğunluğundan 2 ila 4 kat daha fazladır.
Tumblr media
PRP tedavi kiti uygulaması hücresel tedavinin uygulama alanlarından yalnızca biridir. Yeni bir yöntem değildir; dental (diş) implantlarla başlayan uygulama alanları; Estetik tıp, ortopedi, iyileşmeyen yara tedavisi gibi alanlarda hızla yayılmaktadır. Son dönemlerde ise kronik ağrı tedavisinde, tendon hasarlarında, romatizmal yakınmalarda PRP kullanımına ait çeşitli bilimsel çalışmalar yapılmıştır ve PRP uygulamasının bu alanlarda kullanımının olumlu etkileri saptanmıştır.
Ülkemizde PRP uygulamalarında her zaman aynı verimlilikte sonuçlar alınamamakta ve hasta memnuniyeti sağlanamamaktadır. Bunun temel nedeni ise maalesef Türkiye’de PRP kit olarak piyasaya sunulan son derece kalitesiz, denetimsiz ürünlerin varlığıdır. PRP tüpler içerisinde kanın etkin bir şekilde ayrışmasını sağlayacak, mümkün oldukça fazla plateleti plazma kısmında toplayacak nitelikte bir ayrıştırıcı jel (seperator jel) ve antikoagülan madde bulunmaktadır. Ayrıca CACl, batroksobin veya trombin gibi maddelerin ilavesi ile de PRP tedavileri yapılmaktadır. Bu maddelere de aktivatör denmektedir. Ne var ki, son dönemde yapılan bilimsel çalışmalar göstermiştir ki bu tarz aktivatörlere ihtiyaç duyulmamaktadır; klinik çalışmalar neticesinde 3 aylık dönem sonucunda tedavi sonuçları bakımından herhangi bir farklılık görülmediğini ileri süren çalışmalar bulunmaktadır. Etkin bir PRP uygulamasından 2 hafta sonra etkileri gözlemlenmeye başlar, 2. Ay sonunda oldukça belirgin hale gelir ve iyileşme 6. Ayın sonuna kadar devam eder. PRP ile elde edilen plazmaya CaCl ilavesi ile dolgu etkisi de sağlanabilmekte ayrıca ortopedik rahatsızlıkların tedavisinde CaCl ilavesi ile daha verimli sonuçlar alınmaktadır. Yine hyaluronik asit içeren PRP tüplerde bulunmaktadır; PRP ve dolgu tedavisi birlikte sunulabilmektedir.
PRP Kitlerde kaliteyi belirleyen temel faktör ayrıştırıcı jelin polimerik yapısıdır, silikon bazlı, alkil metil akrilat bazlı ve alkil akrilat krospolimer bazlı çeşitli ayrıştırıcı jeller üretilmektedir. Bunların bazıları kanserojen olabileceği gibi maalesef etkin bir ayrıştırma sağlayamadığından başarılı bir tedavi de sunamamaktadır. PRP Kit seçiminde ilgili ürünün üretici bilgileri, üretildiği ülkedeki sağlık bakanlığı onayları, kalite-yeterlilik belgeleri, (CE-EC yada FDA onayı, Class IIb kapsamı ), var ise klinik çalışmaları, biyouyumluluk ve toksisite testleri mutlaka incelenmelidir. Ne yazık ki içerisinde ayrıştırı jel bile bulundurmayan, sadece antikoagülan olarak tri-sodyun sitrat içeren basit laboratuvar tüpleri de PRP tüp olarak sunulmakta ve uygulanmaktadır. Tabi ki bu tarz ürünler ile başarılı bir tedavi elde edilemediği gibi maalesef enfeksiyon riski de bulunmaktadır.
Etkin bir PRP uygulamasından 2 hafta sonra olumlu etkiler gözlemlenmeye başlar, 2. Ay sonunda oldukça belirgin hale gelir ve iyileşme 6. Ayın sonuna kadar devam eder. Aynı bölgede 2. Bir PRP uygulamasına ihtiyaç duyulur ise, minimum 1 ay sonra tekrarlanmalıdır. Oldukça farklı PRP tüp ya da kit piyasada bulunmaktadır; bazılarında haftada 1 seans -15 gün de 1 seans ya da ayda 1 seans uygulama önerilmektedir,, minimum 4 yada 6 seans gerekmektedir diye protokoller sunulmaktadır. Bazılarında tek seansta 9 cc kan alımı yeterliyken, bazılarında 20 cc bazılarında minimum 40 cc kan alınması gerektiği yönünde bilgilendirmeler yapılmaktadır.
Ancak DPG PRP Kiti ile  gerçek ve başarılı bir PRP tedavisi; sık uygulamalar ve tek seansta yüksek miktarda kan alımını gerektirmez. Kaliteli bir PRP tüp özel polimerik ayrıştırıcı jeli sayesinde mümkün olduğunca az kandan; kısa sürede maksimum derecede, oldukça yüksek konsantrasyonda platelet elde edilmesini sağlar. Hasta ve doktor açısından kolaylık sağlar ve başarılı tedavi sonuçları ile üst düzeyde memnuniyet sunar.
Ayrıca PRP ile elde edilen plazmaya CaCl ilavesi ile dolgu etkisi sağlanabilmekte, yine ortopedik rahatsızlıkların tedavisinde CaCl ilavesi ile daha verimli sonuçlar alınmaktadır.
Etkin PRP Tedavilerinde, PRP uygulaması öncesi ilgili dokuda, kan dolaşımını hızlandırması ve ilgili plazmanın etkin dağılımını arttırmak adına dermaroller uygulaması (mikroiğneleme tedavisi) önerilmektedir. PRP uygulamaları yine mezoterapi ile kombine edildiğinde oldukça güzel sonuçlar alınmaktadır. PRP uygulamasından 15 gün sonra; haftada 1 seans olacak şekilde 4-6 seanslık mezoterapi tedavisi ile desteklenmesi (özellikle saç ve antiaging amaçlı uygulamalarda) önerilmektedir.
Ayrıca saç ekimleri, öncesinde ve sonrasında PRP tedavileri ile desteklendiğinde, daha güçlü ve sağlıklı saçlar elde edildiği bilinmektedir.
0 notes
Text
PRP Kiti Nedir?
PRP kiti, PRP eldesinde kullanılan özel medikal bir  üründür. PRP; platelet bakımından yani trombosit bakımından zengin olan kan plazmasıdır.
PRP Tedavisinde, PRP kiti kullanılarak hastadan kan alınır, özel tüpler  içinde santrifüj işleminden geçirilir ve platelet bakımından zengin plazma elde edilir. Yeni nesil özel sistemler sayesinde, tek sefer 5 dakika santrifüjleme ile kan komponentleri yapıları bozunmadan ayrıştırılması mümkündür.
Tumblr media
PRP kiti ile zenginleştirilmiş trombosit konsantresi;  büyüme faktörleri bakımından zengindir; büyüme faktörleri ise doku hasarının giderilmesi ve  hücre yenilenmesi için gerekli yapı taşlarıdır. Normalde 1ml kan içerisinde ortalama 200,000 adet trombosit  bulunurken, PRP kiti sayesinde 1ml kandaki trombosit sayısı 1,000,000 adetin üzerine çıkarılmaktadır; böylece kısa sürede hızlı bir iyileşme ve rejuvenasyon süreci yürütülmektedir.  PRP tedavilerinde temel amaç, tek bir seferde mümkün olduğunca trombosit bakımından zengin plazmayı doku içerisine enjekte edilmesini sağlamaktır. PRP tedavilerinde; Platelet konsantrasyonunun sağlanması kadar  plaletlerin yapısında bozulma olmaması da oldukça önemlidir. Bu nedenle basit cam tüpler, basit enjektörler yada eski plazma ayrıştırma sistemlerinin kullanımı ile gerçek bir PRP tedavisi yapılması mümkün değildir. Gerçek bir PRP Tedavisi ancak gerçek bir PRP tedavi kiti kullanılmalıdır. Bu özel PRP Sistemleri kısa sürede, oldukça konsantre ve verimli PRP eldesine imkan sunar.
PRP  Tedavisi, çok uzun yıllardan beri fizik tedavi, ortopedi ve diş hekimliği branşlarında kullanılırken; yeni dönemde estetik dermatoloji, medikal estetik ve plastik cerrahi branşlarında da oldukça yoğun kullanım alanı bulmaktadır.
Yeni nesil PRP Kitleri her branşa özel olarak geliştirilmiş çeşitleri ile sunulmaktadır. Bu sistemlerin tümü CE  Class IIb Trombosit Konsantre Sistem Sertifikasına sahip, FDA Onaylı sitemlerdir.  Estetik PRP, Ortopedi  PRP, Dental PRP ve Saç PRP olarak farklı çeşitleri mevcuttur. Hedeflenen tedaviye yönelik; hyaluronik asit, batroksobin, kalsiyum klorür ve biotin gibi  etkenler ile desteklenmiş  özel katkılı PRP Kitleri de sunulmaktadır.
PRP tedavileri, yalnızca uzman doktorlar tarafından uygulanması gereken  tedavilerdir. PRP kiti ile yapılan uygulamaların faydasına bakıldığında kısa sürelerde hasarlı dokunun iyileşmesini sağladığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Ayrıca,  PRP  tedavilerinin, cildin kolajen ve elastin üretimini arttırarak  hızlı bir rejuvenasyon etkisi sunduğu da bilinmektedir.  Örneğin; estetik PRP kiti ile birkaç uygulama seansı sonrasında ciltteki kırışıklıklar, akne lekeleri, gözaltındaki çökkünler, morluklar ve benzeri pek çok cilt problemi   iyileştirilmekte, yaşlanma sürecinin etkileri ciddi oranda ortadan kaldırılmaktadır.  Yine saç tedavilerinde PRP;  saç soğanını uyarıcı yeni saçların çıkmasını tetikleyici etkinin yanı sıra var olan saçların kalınlaşıp güçlenmesini sağlayıcı etki göstermektedir. Saç ekimleri PRP destekli yapılmakta, ekim den 6-8 hafta  Sonrasında PRP enjeksiyonları önerilmektedir.
Tumblr media
DPG PRP ile Kusursuz Sonuçlar Elde Edin
Dermoaroma tarafından İtalya’da üretilen DPG PRP kiti, Napoli Federico II Üniversitesi Malzeme Mühendisliği ile ortak ARGE çalışması neticesinde geliştirilmektedir.  Dermoaroma,  estetik, dental, ortopedi ve saç tedavilerinde kullanılan özel trombosit konsantre sistemleri sunmaktadır.  DPG PRP kitlerinde firma tarafından özel geliştirilmiş, patentli alkil akrilat krospolimer bazlı ayrıştırıcı jel (inert separator jel)  bulunmaktadır. İnert separator jel sayesinde elde edilecek trombosit verimliliği %95-96 oranındadır.. Bu oran  cam/ plastik bazlı basit ayrıştırma sistemlerinde,  ya da silikon bazlı ayrıştırıcı jeli bulunan sistemlerde trobosit verimliliğ %35-40 civarında olmaktadır. Ayrıca,  PRP kiti olarak sunulan birçok sistemin biyouyumluluğu konusunda maalesef yeterli çalışma yapılmamıştır;  kanserojen etkisinin olup, olmadığına dair yeterli düzeyde çalışma yapılmadığı gibi klinik çalışmaları da  bulunmamaktadır. O nedenle, PRP Tedavilerinde kullanılan PRP Kitleri son derece önemlidir.
PRP tedavilerinde kaliteyi arttıran ve fark yaratan unsurların başında platelet yoğunluğu ve kalitesi gelmektedir. Dermoaroma DPG PRP kitleri ile elde edilen plazmanın platelet yoğunluğu normal kandaki yoğunluğa oranla 6 kat daha fazla olduğu  klinik çalışmalarca kanıtlanmıştır; biyouyumluluk ve toksisisite raporları ile güvenilirliği ve kalitesi uluslararası akredite laboratuvarlar tarafından  tescillenmiştir. Dermoaroma DPG PRP kiti ile yapılan tedavilerde,  platelet yoğunluğunun fazla olması seansta genel olarak tek tüp kullanımı ile avantaj sağlamaktadır. 2. Seansın 3. ya da 4. hafta sonra yapılması genellikle yeterli olmaktadır. Hastadan hastaya değişmekle birlikte, genellikle 2-4 seans DPG PRP uygulaması yeterli olmaktadır.  Dermoaroma DPG PRP tedavilerinin etkisi belirgin bir şekilde ikinci hafta sonunda gözlenmektedir. Tedavi den sonraki  ikinci ayın sonunda ise değişimler belirgin hale gelmektedir ve iyileşme süreci altıncı aya kadar devam etmektedir. Dermoaroma DPG PRP kitleri CE ve ISO kalite belgelerine sahip olmakla beraber sağlık bakanlığı tarafından onaylıdır. Ayrıca FDA – CE Sınıf II B – Class IIB Trombosit Konsnatre Sistem  Sertifikasına sahiptir. Dermoaroma DPG PRP kitleri içerisinde; özel tedaviler için geliştirilmiş,  Hyaluronik Asit, Kalsiyum Klorür, Kalsiyum Klorür + Batroksobin, Sint – OSS (Sentetik Kemik Tozu) katkılı özel DPG PRP tedavi kitleri de bulunmaktadır.
Kaynak : PRP Kiti Nedir?
0 notes
Text
Daha Kalıcı ve Daha Etkin Dolgu Uygulamaları – Mezodolgu (Mesofiller- Mesoglow) ve Dolgu (Filler) Kombinasyon
Günümüzde yağ enjeksiyonlarının yanı sıra en çok tercih edilen dolgu uygulamaları, hyaluronik asit bazlı dermal dolgu uygulamalarıdır. Hyaluronik Asit Bazlı Dolgu Uygulamaları; ağrı ve acı hissi oluşturmaması, istenildiği zaman enzim enjeksiyonları ile etkisinin bir kaç saat içerisinde ortadan kaldırılabiliyor olması, kalıcılığının 9-12 ay devam etmesi, kısa süre içerisinde klinik şartlarda uygulanıyor olması, sağlık açısından risk teşkil etmemesi ve tabi ki doğal bir görüntü sunması açısından oldukça fazla tercih edilir bir uygulama haline gelmiştir.
Tumblr media
Yüz, boyun, dekolte ve eller üzerinde zamanla meydana gelen kırışıklık ve volüm kaybını gidermek ya da dudak, elmacık kemiği ve çenede dolgu uygulamalarıyla yüz hatlarının belirginleştirilmesi amacıyla tercih ettiğimiz dolgu enjeksiyonlarında daha kalıcı ve daha güzel sonuçlar alınması mümkündür.
Medikal Estetik uygulamalarda tedavilerin birbiri ile kombinasyonu ve belirli zaman aralıklarıyla tekrarlanması sonuçların kalıcılığı ve etkinliği açısından oldukça önemli olduğu bilinmektedir.. Mesofiller uygulaması, bir çeşit mezoterapi uygulamasıdır; mezoderm tabakasına hyaluronik asit uygulaması anlamına gelmektedir. Mesoglow uygulaması da yine bir çeşit mezoterapi uygulamasıdır; mezoderm tabakasına hyaluronik asit + vitamin ve mineral komplekslerin enjeksiyonu anlamına gelmektedir. Mezodolgu (mesofiller ve mesoglow) uygulamaların klasik dolgu uygulamaları ile kombinasyonu, tedavi sonrası daha güzel ve kalıcı sonuçlar alınmasını sağlar.
Bilindiği üzere, dolgu enjeksiyonları üst dermis – orta dermis ya da derin dermise yapılmaktadır. Uygulama yapılacak alana ve amaca yönelik dolgu seçimi son derece önemlidir. İnce kırışıklık ve nem kaybını gidermek için uyguladığımız dolguların yoğunluğu genellikle 20mg/ml den azdır ve bu dolgu malzemeleri düz bağlı hyaluronik asit içerir ya da oldukça az çapraz bağ içerir. Daha konsantre ve daha yoğun çapraz bağ yapısına sahip dolgular ise orta dermiş yada derin dermise uygulanır. Bazen daha kalıcı olması ve daha fazla volüm vermesi açısından, yoğunluğu 20 mg/ml den fazla olan ve orta derecede çapraz bağ yapısına sahip dolgu malzemeleri biraz daha yüzeysel olarak uygulanmaktadır. Bu tarz uygulamalarda maalesef granülomlar oluşabilmekte; ürün uniform bir dağılım sağlayamamakta ve asimetriler meydana gelebilmektedir. Yoğunluğu 20 mg/ml den fazla olan ve yoğun çapraz bağ yapısına sahip dolguların orta dermise ya da derin dermise uygulanması son derece önemlidir. Dolgu uygulamalarında daha kalıcı ve daha fazla volüm etkisi almak adına yüzeysel dolgu enjeksiyonlarından kaçınılmalıdır. Daha kalıcı ve daha fazla volüm etkisi almak için, klasik dolgu uygulamalarının mesofiller – mesoglow uygulamalar ile kombineli kullanımı son dönemlerde oldukça tercih edilir bir yöntem haline gelmiştir.
Klasik dolgu uygulamasından önce, uygulama yapılacak bölgenin nem ihtiyacı karşılayabilmek, dokuya canlılık ve bir miktar volüm kazandırabilmek adına, mezoderm tabakasına düz bağlı hyaluronik asit enjeksiyonları yapılabilir. Hatta düz bağlı hyaluronik asidin yanı sıra multivitamin ve multimineral enjeksiyonları da uygulanabilir. Böylece ilgili doku da nem, vitamin ve mineral açısından doygunluk sağlanır, canlı ve parlak bir cilt elde edilir. Daha sonra ilgili bölgede volüm sağlamak amacıyla dolgu enjeksiyonu yapılabilir. Dermal Dolgu Uygulamalarının, Mesofiller + Mesoglow Uygulamalar ile kombinayonu sonucu daha güzel ve kalıcı sonuçlar alınması mümkündür.
0 notes
Text
Başarılı Bir PRP Tedavisi İçin Hangi PRP Kiti Kullanılmalıdır?
PRP Kit (Platelet Rich Plasma) yani Platelet Bakımından Zengin Plazma Tedavisi son dönemlerde oldukça popüler bir tedavi olmuştur. PRP Tedavisi; hastadan alınan kanın özel sistemler aracılığıyla ayrıştırılarak, platelet bakımından zengin bir plazma yani trombosit konsantresi elde edilerek, tedavisi hedeflenen bölgeye enjeksiyonu temeline dayanmaktadır. Kanımızdaki plateletlerin (yani trombositlerin) vücudumuzdaki yaraların iyileşmesi, dokunun yenilenmesi, kollajen sentezindeki artış ve ilgili bölgedeki damarlanmada artış sağlama, yumuşak doku ve kemik dokuda rejenerasyonu indükleme gibi rol aldıkları temel görevler vardır. Plateletler bu görevleri; içlerinde bulunan, yara iyileşmesini arttıran ve doku rejenerasyonunu hızlandıran çeşitli büyüme faktörleri (growth faktörler) sayesinde yapar. Bunlardan en bilinen ve üzerinde birçok bilimsel çalışma yapılan, etkileri klinik çalışmalar ile kanıtlanmış olan büyüme faktörleri;
PDGF (Platelet Derived Growth Factor), TGF-ß (Transforming Growth Factor Beta) ve IGF’(İnsülin Benzeri Büyüme Faktörü) dür. PRP Tedavisi farklı isimler ile de anılmaktadır; PRP Tedavisine, GRP (Growth Factor Rich Plasma) – Büyüme faktör bakımından zengin plazma tedavisi diyen kurumlar hatta GRP, PRP den farklı bir tedaviymiş gibi lanse eden kurumlar mevcuttur. Literatürde PRP Tedavisi olarak yer almaktadır, zaten tedavi plateletlerin içerdiği growth faktörler (yani büyüme faktörleri) sayesinde sonuç vermektedir. PRP tedavisi günümüzde ilk olarak fizik tedavi, ortopedi ve diş hekimliği branşlarında çeşitli hastalıkların tedavisinde tek başına veya çeşitli implantlar ve sentetik materyaller ile birlikte uygulanmıştır. Son 5 yılda ise PRP Tedavisi, Kozmetik Dermatoloji alanında oldukça popüler bir tedavi olmuştur. Yaşlanma Karşıtı Tedavilerde, Saç Dökülmesi Tedavilerinde ve Saç Ekimi yaptıran hastalarda ekim başarısını arttırabilmek adına PRP tedavisine çokça başvurulmaktadır. Saç ekim hastalarında daha başarılı sonuçlar almak adına PRP’li saç ekim işlemleri yapılmaktadır (donör bölgeden alınan kökler PRP solüsyonu içerisinde bekletilerek ekim işlemi yapılmaktadır). Ayrıca, ekim sonrası başarıyı arttırmak adına PRP Tedavisi önerilmektedir. ( Genellikle ekim operasyonundan, 1 ay sonra; 1 er ay arayla 4-6 seans PRP tedavisi önerilmektedir). Antiaging Tedavilerde (Yaşlanma Karşıtı Tedavilerde) PRP tek başına kullanıldığı gibi; dermapen-dermaroller gibi mikroiğneleme sistemleri, iğneli radyofrekans sistemleri ile birlikte de uygulanmaktadır. PRP, rejeneratif tedavilerin yanı sıra , gözenek, akne, skar ve leke problemlerinde de oldukça fazla tercih edilen bir yöntemdir. Özellikle mezoterapi ile kombineli uygulamaları son dönemde oldukça tercih edilmektedir. PRP tedavisinde, plateletleri aktive eden, büyüme faktörlerinin verimliliğini arttıran biyomolekülün KOLLAJEN olduğu bilinmektedir; mikro iğneleme sistemleri ve mezoterapi uygulaması ile artan kollajen sentezi sayesinde PRP Tedavisindeki başarı oranı artar. (Genellikle PRP ve mezoterapi kombineli tedavi protokolleri; ayda 1 seans PRP + sonraki 3 hafta boyunca haftada 1 seans Mezoterapi olarak planlanmaktadır. Toplamda 2-4 seans PRP genellikle yeterli olmakta ve sonrasında hastaya koruma seansları önerilmektedir. Her PRP seansında mikroiğneleme sistemi ile tedavinin desteklenmesi kesinlikle verimliliği arttırmaktadır.
PRP tedavisine ilgi bu denli artarken; ülkemizde PRP Sistemi üretimi yapacak ve bunları analiz edecek, geliştirecek bilgi ve birikim yeterliliği maalesef yoktur. Hala ilkel ayrıştırma sistemlerini kullanan, in vitro analiz tüpleri ile sözde PRP Tedavisi sunduğunu düşünen, plazma ayrıştıran cam ve plastik ürünlerin PRP sistemi olduğunu düşünen oldukça fazla kişi ve kurum bulunmaktadır. Ya da PRP sistemlerinde elde edilen trombosit konsantresi, basit in vitro analiz tüplerindeki trombosit sayımı ile aynı yöntemle yapılabilir gibi bir algı vardır ve PRP Sistemleri bu şekilde trombosit sayımına tabi tutulmaya çalışılmaktadır. Halbuki Class IIb (Sınıf IIb) Trombosit Konsantre Sistem Sertifikasına sahip PRP Kiti, kandaki trombosit yoğunluğunu minimum 4 katına çıkardıkları klinik çalışmalarca kanıtlandığı için bu sınıflandırmaya tabi tutulmuşlardır; bu sistemler güvenli, steril, toksik olmayan saf bir trombosit konsantresi sunar. Ülkemizdeki çeşitl bilgi, birikim eksiklikleri ve maddi kaygılar nedeniyle maalesef PRP Tedavisi aldığını düşünen ancak dair maddi manevi zarar gören insan sayısı oldukça fazladır.
Günümüzde tüm dünyada artık en çok tercih edilen PRP Sistemleri; özel inert ayrıştırıcı jeli ve özel tüpleri sayesinde % 90’nın üzerinde trombosit verimliliği sunan sistemlerdir. Bu sistemler protein yapısından dolayı oldukça hassas olan plateletleri denature etmeyecek özellikte tasarlanmıştır; kısa sürede tek santrifüjleme işlemi ile PRP eldesine imkan sunar. Bu sistemlerin çoğu Avrupa menşeilidir ve Class IIb Tıbbi Cihaz Sınıflandırılmasında Trombosit Konsantre Sistemi olarak sunulmaktadır. Bu sistemler basit cam tüp değildir, iç yüzeyleri özelleştirilmiştir ve içerdikleri ayrıştırıcı jeller biyouyumludur, toksik değildir, herhangi bir kimyasal içermez, ayrıştırma sonrasında eritrositleri ve sitratı ayrıştırıcı jelin altına hapseder; herhangi bir kontaminasyona maruz kalmayan saf trombosit konsantresi eldesine imkan sunar. 5- 10 dakika içerisinde standart kanın 4-4,5 katı kadar trombosit yoğunluğuna sahip otolog plazma (PRP) eldesine imkan sunar. Güvenli ve etkilidir. Üst segment PRP Sistemleri; daha başarılı tedavi sonuçları için endikasyonlara yönelik çeşitli katkılar ile sunulmaktadır. (Hyaluronik Asit, Batroksobin, Kalsiyum Klorür, Trombin ve Biotin vb. katkılar gibi)
DPG PRP; % 96 Trombosit verimliliğ sunan, Class IIb (sınıf IIb) Trombosit Konsantre Sistem Sertifikasına sahip, İtalya menşeili bir PRP Sistemidir.
PRP Sistemleri ile alakalı bilgi almak için websitemizi inceleyen ve detaylı bilgi için firmamıza ulaşan ziyaretçilerimizin sıklıkla sordukları birkaç soru ve cevabı aşağıda bilginize sunulmuştur;
- PRP Tedavisi ne demektir?
Hastanın kendi kanından elde edilen platelet bakımından zengin plazmanın kişiye tedavi amaçlı tekrar uygulanmasıdır.
- PRP Tedavisi nenden çok farklı fiyatlar ile sunulmaktadır; tedaviden çok memnun kalan insanlar kadar hiç etki görmediğini söyleyen insanlar da var; bunun sebebi nedir?
Gerçek bir PRP tedavisi ancak kaliteli bir PRP Kit ile mümkündür.
Bazı kurumlar gerçek PRP Sistemlerini; özel trombosit konsantre sistemlerini kullanırken, bazı kurumlar maalesef analiz amaçlı geliştirilen, birçok kimyasal içeren, enjeksiyona uygun olmayan, trombosit konsantresinden ziyade sadece plazma eldesine imkan sunan, düşük maliyetli in vitro kan analiz tüplerini kullanmaktadır. Gerçek PRP sistemleri ile PRP tedavisi sunan kurumlarda tedavi sonuçları başarılıdır, tedavi maliyetleri biraz daha yüksektir. Ancak in vitro kan analiz tüpleri kanserojen olmalarının, halk sağlığını tehdit etmenin yanı sıra PRP tedavisi sunmamaktadır. Bu tarz analiz tüpleri ile sunulan sözde PRP tedavileri başarısız, tehlikeli ve maliyetleri oldukça düşüktür. Yine uzak doğu menşeili ya da yerli üretim sistemler ile yapılan PRP tedavileri daha düşük maliyetler ile sunulmaktadır.
- DPG PRP Uygulaması sonrası nelere dikkat edilmelidir?
Günlük hayatınıza devam edebilirsiniz, ancak 24 saat direkt güneş temasından kaçınılmalıdır.
- DPG Tedavisi nasıl planlanır?
Kişinin ihtiyacına göre 2-4 seans uygulama önerilir, seans aralıları 3-4 haftada bir olarak planlanır. Gerçek bir PRP tedavisi genellikle 2. Haftadan daha erken uygulanmamaktadır. Tabi ki en doğru tedavi protokülüne uygulayıcı hekim karar verecektir.
- DPG PRP Tedavi seansı ne kadar sürer?
DPG PRP ile platelet konsantresi 5 dakika içinde hazırlanır. Hazırlık ve uygulama süresi 20-30 dakikadır.
- DPG PRP Uygulamasında acı-ağrı hissedilir mi?
Uygulama bölgesine lokal bir anestezik krem-sprey uygulanması önerilir, uygulama esnasında ağrı-acı hissi olmaz; ancak sonrasında birkaç saat süren hafif yanma ve gerginlik hissi oluşabilir.
- DPG PRP kozmetik dermatoloji alanında ne tür tedavilerde kullanılır?
DPG PRP ’nin başlıca estetik uygulama alanları yaşlanma karşıtı tedaviler, ciltteki leke, gözenek, skar sorunları ve saç dökülmesi sorunlarıdır.
- Growth Faktör içeren (yani büyüme faktörü içeren) mezoterapi solüsyonları PRP Kadar etkili midir?
Growth faktör içeren mezoterapi solüsyonları etkilidir ancak bir PRP tedavisi kadar etkili değildir. PRP bir hücre tedavisidir, kişinin kendi kanından elde edilen büyüme faktörlerinin mezoterapi solüsyonlarındaki büyüme faktörleri ile kıyaslanması çok doğru bir yaklaşım değildir.
0 notes
Text
Dermal Dolgular | Hyaluronik Asit Bazlı Dolgu
Dermal Dolgular
Cildimizin dolgun, elastik ve canlı görünümünü, yapısında doğal olarak bulunan elastin lifler, kollajen ve hyaluronik aside borçluyuz. Yaşa, yaşam koşullarına ve genetik faktörlere bağlı olarak zamanla cildimizin yapısında bulunan hyaluronik asit miktarı azalır ve cilt elastikiyetini kaybeder; ciltte kırışıklıklar ve sarkmalar meydana gelir.
Dermal dolgular; laboratuvarlarda tamamen sentetik olarak üretilebilir, hayvansal kaynaklardan üretilebilir veya bakteriyel fermantasyon sonucu üretilebilirler. Her dolgunun çeşitli avantajları ve dezavantajları bulunmaktadır. Tabi ki hasta için en uygun dolgu tipini belirleyecek olan kişiler doktorlarımızdır. Cilt dolguları (sentetik-hayvansal kaynaklı veya bakteriyel fermantasyon kaynaklı olsun) çeşitli amaçlar için kullanılmaktadır; Dudağın dolgunlaştırılması ve konturunun düzeltilmesi, göz çevresinde (kaz ayağı bölgesi)ndeki kırışıklıkların ağız çevresindeki kırışıklıkların ve alın kırışıklıklarının giderilmesi ve yüz konturunun düzeltilmesi (çene ve elmacık kemiklerinin görünümünün değiştirilmesi ve yüzdeki genel çökkünlüğün giderilmesi)vb. Günümüzde en çok tercih edilen ve en az komplikasyon riski barındıran dolgu yöntemleri yağ enjeksiyonları (kişinin kendi yağının uzman bir hekim tarafından alınarak dolgunluk istenen bölgeye enjeksiyonu) ve bakteriyel fermantasyon ile üretilen hyaluronik asit bazlı dolgu enjeksiyonlarıdır.
Tumblr media
Cildin doğal yapısı çeşitli dermokozmetik ürünlerle, vitamin, mineral destekleriyle kısmen iyileştirilebilse de hyaluronik asit enjeksiyonları 1990’lı yıllardan beri bilinen ve sürekli geliştirilen en etkili yöntemdir. Hyaluronik asit nem verme ve su tutucu özelliklerinden dolayı, çeşitli çapraz bağlayıcı ajanlar ile retiküler forma getirilerek, çapraz bağlı molekül yapısı desteklenir ve su tutucu özelliği arttırılır. Hyaluronik asit bazlı dermal dolguların kalıcılığı; dolgunun kalitesi, dolgu yapılacak hastanın yaşı, cilt durumu, yaşam koşulları ve dolgunun yapıldığı bölge gibi faktörlere bağlı olarak 6-12 ay arasında değişmektedir. Tekrarlan dolgu enjeksiyonları ile kalıcılık arttırılabilir. Örneğin ilk defa dolgu yaptıran bir hastada kalıcılık 6 ay olarak gözlemlenmiş ise; 6 ay sonraki 2. uygulama sonrası kalıcılığın 9-12 ay olduğu gözlemlenmektedir.
Hyaluronik asit bazlı dolguların hangi bölgeye ve nasıl bir derinliğe (dermis tabakasına veya subkutan tabakaya) enjekte edileceği arzu edilen sonuç açısından son derece önemlidir. Molekül ağırlığı ve çapraz bağ yapısına göre dolgu derinliği tayin edilmektedir; molekül ağırlığı daha düşük olan ve çapraz bağ yapısı yoğun olmayan dolgular dermis tabakasına enjekte edilirken, molekül ağırlığı daha yüksek olan ve çapraz bağ yapısı yoğun olan dolgular subkutan tabakaya enjekte edilmektedir. Enjeksiyon yapılacak bölgeye en uygun ürünün seçilmesi ve doğru derinliğe, doğru miktarlarda enjekte edilmesi elde edilecek sonuç açısından son derece önemlidir. Doğru ürünler, alanında uzman hekimler tarafından uygulandığında, hyaluronik asit bazlı dolgular ile edilen sonuçlar oldukça başarılı ve tatmin edicidir. Hyaluronik asit bazlı dolgu uygulaması; komplikasyon riskinin son derece düşük olması, istenmeyen bir görüntü (aşırı dolgunluk veya asimetri gibi) meydana geldiğinde radyofrekans ve hyaluronidaz enzimi destekleri ile görüntünün giderilebilmesi, uygulamanın 15-20 dakika (uygulama öncesi anestezi kremi ile sağlanan anestezi süreci dahil) gibi oldukça kısa bir sürede sonuçlanması ve etkinin hemen gözlemlenmesi açısından oldukça fazla tercih edilen bir antiaging yöntemidir.
0 notes
Text
NONINVAZIV ANTIAGING TEDAVİLERDE KÜNT UÇLU MİKROKANÜL: Dermasculpt
DOLGU ENJEKSİYONLARINDA, PRP ve MEZODOLGU ENJEKSİYONLARINDA KANÜL SEÇİMİ
Medikal estetik uygulamalar her geçen gün popularitesini arttırmakta, insanlar sosyal yaşamlarına ara vermeden, kısa sürede oldukça doğal sonuçlar ile gençleşmekte ve güzelleşmekte.. En çok tercih edilen noninvaziv antiaging tedavilerin başında dolgu, mezodolgu ve PRP (Platelet Bakımından Zengin Plazma) tedavileri gelmektedir. Medikal estetik uygulamalar ile gençleşmeyi, güzelleşmeyi, daha iyi görünmeyi amaçlayan insanların büyük çoğunluğu doğal sonuçlar ve uygulama esnasında ağrı, acı, morarma, kızarıklık, ödem gibi yan etkilerin oluşmamasını, sosyal hayatlarına, günlük yaşantılarına sorunsuz devam etmeyi arzular.. Dolgu kanülü ile ağrı, acı, ödem, kızarıklık, morarma gibi yan etkileri ortadan kaldırmak ve daha doğal daha güzel sonuçlar , daha konforlu uygulamalar sunmak mümkün.. Daha çok dermal dolgu enjeksiyonlarında tercih edilen mikro kanüller, artık PRP tedavilerinde, mezodolgu (Mesofiller), mesoglow (multivitamin+multimineral enjeksiyonlarında), mesolift tedavilerde de çokca tercih edilmektedir. İğne yerine mikrokanülün öncelikli tercih sebebi ağrı, acı hissi, morarma ve ödem gibi istenmeyen yan etkilerin oluşmaması ve oldukça doğal sonuçlar sunmasıdır. Dermal dolgu uygulamaları için geliştirilen mikrokanüller 30G -16G ve 25mm – 100 mm aralığında farklı ebatlarda sunulmaktadır. Doğal sonuçlar ve konforlu uygulama için doğru kanül seçimi son derece önemlidir. Uygulanacak bölge ve ürüne uygun ölçülerde kanül seçimi, kanülün kesimi, esnekliği ve kalitesi son derece önemlidir; uygulama esnasında tıkanma, kırılma, katlanma gibi olumsuzlukların yaşanmaması için doğru kanüller, doğru ürün ve teknikler bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Yine kanüle uygun, girişi noktasını hazırlayacak uygun iğne ucunun kanül ile birlikte sunumu son derece önemlidir. Kanülden daha geniş bir iğne ucu ile giriş noktası açılmadığında, uygulama esnasında ciddi sorunlar yaşanabilmekte, kanül rahatça ilerletilememekte, uygulanan basınç sonucu hastanın canı acımakta ve bazen dolgu enjektörü zarar görmektedir. Uygun iğne uçları ile birlikte sunulan kanülleri tercih etmek bu tarz sorunların yaşanmasını engellemektedir.
Tumblr media
Genellikle göz altı çökkünlüklerinin giderilmesi, aydınlık göz çevresi için gözaltı ışık dolgusu uygulamalarında; en ideal olan 15-20mg/ml konsantrasyona sahip, düz bağlı yada oldukça düşük çapraz bağ oranına sahip hyaluronik asit bazlı dermal dolguların ve hyaluronik asit + multivitamin+multimineral içeren mezodolgu ürünlerinin enjeksiyonudur. Gözaltı ve göz çevresi oldukça hassas bir bölge olduğundan, iğnenin travmatik etkilerinin, ödem ve morlukların oluşma riskinin son derece yüksek olduğu bir bölgedir. Bu bölgede klasik iğne yerine mikrokanül ile uygulama çok daha başarılı sonuçlar sunar. Göz altı dolgu uygulamalarında; 30G yada 25G kanül uygun olacaktır. Uygulanın kapsayacağı alana göre 25mm – 40 mm uzunluğunda kanül tercih edilebilir. (Göz altı dolgu uygulamalarında Dermyal 18’ in Dermasculpt DS 27Gx25mm yada Dermasculpt DS 27Gx40mm ile uygulanması önerilir. Gözaltında MesoMedica Hyaluronic Asit, Multivitamin ve Multimineral Kompleks uygulamaları için Dermasculpt DS 30Gx25mm uygundur)
Yüzde mezodolgu uygulamalarında ve yüzde PRP enjeksiyonlarında ; DPG PRP Enjeksiyonlarında , MesoMedica Hyaluronic Asit, Multivitamin ve Multimineral Kompleks Enjeksiyonlarında Dermasculpt DS 27Gx40mm kanül yada Dermasculpt DS 27Gx50mm kanül kullanımı uygundur.
Yüzde PRP enjeksşyonlarında 27G mikrokanül ideal iken, Trombosit Jel uygulamalarında (DPG PRP Hyaluronik Asit Jel Matriks, DPG PRP Batroksobin+CaCl Trombosit Jel, PRF, Platelet Rich Fibrin enjeksiyonlarında Dermasculpt DS 25Gx40mm kanül yada Dermasculpt DS 25Gx50mm kanül kullanımı uygundur.
Nazolobiyal dolgu uygulamalarında orta kalınlıkta bir dolgu kullanılacak ise 25 G kanül kullanımı uygundur, ancak derin nazolabiyal olukların giderilmesi amacıyla daha kalın bir dolgu kullanılacak ise 22G kanül kullanımı idealdir. Nazolobiyal katlantılarda Dermyal 24R Dermasculpt DS 25Gx40mm kanül yada Dermasculpt DS 25Gx50mm kanül ile uygulanması tavsiye edilirken ; Dermyal 32HR kullanılacak ise Dermasculpt DS 22Gx50mm kanül seçimi uygun olacaktır.
Zigoma bölgesinde derin dolgu uygulamalarında 22G kanül kullanımı idealdir. Voloma CaHA, kalsiyum hidroksiapatit bazlı dermal dolgunun yada Dermyal 32HR hyaluronik asit bazlı dermal dolgunun Dermasculpt DS 22Gx50mm kanül ile uygulanması idealdir.
El sırtı Hyaluronik Asit yada Kalsiyum Hidroksiapatit Bazlı Dermal Dolgu Uygulamalarında 25G ve 22G kanüller tercih edilebilir.
16G ve 18G kanüller yağ dolgu enjeksiyonları için idealdir; Dermasculpt DS 18Gx70mm kanül yada Dermasculpt DS 16Gx100mm kanül yağ dolgu uygulamaları için geliştirilmiştir, standart dermal dolgu uygulamaları için tavsiye edilmez.
Yüz güldürü sonuçlar için en az dermal dolgu kadar, uygulama tekniği ve kanül seçimi de önemlidir.
0 notes