Tumgik
Text
Londomelis*
‘..Sağlam bir sigara yaktık. Hazırlanması uzun süren ama kullanımı pratik. -çekiyorsun içine sonra bırakıyorsun işte, nefes gibi yani burada bir şey yok. Londra’nın nadir güneşli günlerinden biriydi. Ağaçların kıpıttısı sanki rüzgar sesiyle baktığım yercesine benim için dans ediyorlardı. Birden renkleri koyulaşmaya başladı. Endişelendim, belki üşümüşlerdi. Sorun neydi?  Sorum falan yoktu abi deli misim Ya hiç ağaç üşürmü allah aşkına, yapmayın. Sonra gökyüzüne baktım, güneşe doğru, büüyük ihtimal baktığımın halüsünü görmüş olabilirim o kafamla güneş biraz imkansız be yavrum seslerini duyar gibiyim. Neyse daha pahabiçmeyeceğim. Tatlı sevimli bir bulutun güneşin önünden geçmek üzere olduğunu ve benim için şenlenen doğayı kıskandığını düşündüm.  Mükemmel, hayatımda görmediğim turquaz renkli havluyu gördüm. Aman tanrım bu benim olamayacak kadar güzel derken koydum kafamı çimlere. Buluta da ağaçlara da güneşede hak verdim. Birimiz oksiyen üretiyoruz birimiz bütün herşeyi bizim için yapan fırın. Diğerimiz, küçüklük anılarımızda çimlerde koşup aa bak bu unicor bende sıpaydırmeni görüyorum bak bak ağ atıyor dediğimiz o sevimli bulut. Siz olsanız ayrım yapabilir misiniz? Ben birini bile bir tık fazla sevemem. Neyse derken çantamdaki herşey geldi aklıma hepsini bir sıraya koydum. Bu beynimle oje seçiyormuş hissi yarattı bana.  Sonra bir gözgöklüğü taktım. ( means: eskiden uçakları kullanılan tiplerden ama bu duruma özel durum için bu stil gözlük olup camlarını güneş gözlüğüne çeviren bir melis.) Kafamın belli bir yeri uyuşmaya başladı, kapalı gözlerim bana orda olan ama yerini bilmediğim hiç kullanmadığım bir yeri bu yüzden şimdi titreşiyor ve banada karıncanlanma hissediyormuşum.  Ve bir den gördüüğüm şey, Kocaman titreyen, kırmızı, birbirlerine bağlı kabloları olan ama kablolara rağmen şeklini koruyan koca bir patatese benzeyen bir organ duruyor mor mavi ışıklar saçıyordu. Sonra kapıyı çaldım, bu sarsıntının gürültünün, tıkırtının nereden geldiğini öğrenmek için. Ev komşularımız gibi. Hani o önceleri kurabiye için gelen sonraları nedir bu ses gece yarıları diye yakınan komşular gibi.  Almınım üstü uyuşuyor ve devam ediyordu. Rüzgar ve böcekler saçlarım için dışarıda savaşıyorlardı. İçerde tektim. Ben tekim ben tekim diyen kadın geldi aklıma ciddi olamadım. Kocaman eski bir kapıyı aralar gibi araladım ama bu kapı böyle hemen omuz attığında kıracak cinsten bir kapı olmayacak sertti ve metal tahtayla örülmüştü. Burada neler oluyor derken, umursamazlık organındaydım. Şimdi ne organı bir de umursar,(cersar) ben koydum bu şeye ismi ben buldum care ingilizcede okunuşundan sar umursarın sarı)   Beynimizde hisleri oluşturan ve belli etkilerle harekete geçirdiğimiz yapısal bir kısım var. Bazılarını harekete geçirip bazılarını geçiremiyoruz. Hepsi aynı anda olamıyor mu? diye soran cinyısları duydum. Aslında hepsi var aslında hepsi hareket halinde, kendimizi bulmak için hepsini deniyor ve hepsini çalıştırıyoruz. Ama kendini bulduğunda ona yoğunlaşıyorsun. Yoğunlaştığın şeyler senin karekterin oluyor. Ama sen hepsisin aslında, hepimiz cimri hepimiz kıskanç, pıs ve kötüyüz. Sadece bunları deneyip seçerek yaşıyoruz. Yani hem uçuyorsun hemde uçtuğun yeri görebilyorsun gibi.Sonra elim çantaya gidiyor ve yazıyorum.Ve karşınızda not alarak ‘yükselen’ bir beyin duruyor.  Step by step etkileniyoruz. Ve bir odaklandığımı anladığımda attığım kahkhanın nedenini anlamayazsınız. bunun suyu köpürtmesini, ANLAYAMAZSINIZ. Çimlerde yürüyorum çimlerin içerişinde dolaşan şeylerden sesler geliyor.  AMA UMRUMDA DEĞİL. Anlımın uyuşması geçiyor ve beyin güncelleme tamamlandı uyarısı veriyor. Can alıcı nokta bunlara kahkaha atıyorum. Mozart beni yakıp geçiyor şu ara yeşil yaprakların içinde yok olucasına Lötüs pozisyonunda dans ederken.. Ah canım Mozart, sen olmasan nasıl yapardık bilmiyorum. Galiba sen olmasan osuruk sesleriyle mutlu olan insanlar gibi olacaktık. Bu arada osuruk sesi güzel ve yaratıcı yönleri de var gerçi. Ama şşş geliyor.. Birden Mozartın çıkışı benimde çıkışım oldu. Yoga yapan insanların seccade kullanıyor gibi o altlarına aldıkları bez parçasını neden kullandıklarına kızdım.  Hey Yogacı, Çimlere, toprağa, doğaya bedenini aç. Sonra ticaret ve insanların isteklerinden doğan çapkınlıkları düşündüm.  Ya bu dünyada o yoga battaniyesi olacaktı tabi. Üretim istekten doğardı. Ve bu hareketleri evde deneyen ve ya spor salonunda çalışan insanlar olmasaydı ne yapardık bilemiyorum. Ya bu yerler kayıyor diye bizde bunu yaptık abi al bak tamamen PLASTİK hemde ucuz abi hikayesi gibi. Eve gitmek için yürüdüğümüz yolu tekrar yürüyorum, parka gelirken yerde biri açık biri kapalı iskambil kağıtları görmüştüm hani arkası mavi yok mu şu desenlilerden. Üstü açık olan 7′li sinekti. O sırada sadece görmüştüm. Şimdi ikiside kapalı duruyorlardı. Rüzgarı ve ya insanların geçerken oluşturdukları etkilen belkide şimdi ikiside kapalıydı. İçimden 7′yi önce bulursam yarın kendim büyük boy bir oyuncak alacağım, eğer ilk seferde bulamazsam bir şey olmayacaktı ama o 7 kesin vardı. Biri 7′li sinek olmalıydı. Bir Bacak vardı avcumda yok mu yakışıklı olan kart, o. Diğerine uzanırken büyük bir şoka uğradım. Ben değil aslında beynim uğradı. İkincinci başka bir bacaktı. 7′li sinek kesinlikle yoktu. Tanrının insanlarla iletişime geçmesi bir sembol olarak düşündüm ilk. Death Note gibi. Hepiniz hatırlarsıınız. Kartları anlandırmaya çalıştım. Beynimin istediği aslında 7′li sinek değildi. Onun orada olup olması ona bir şey katlamayacaktı. Biliyordu, hatırlıyordu ve şüphe etmiyordu kendinden. Sonra küçük çocukların bu kartları bırakıp gözlemlediğini ve insanların buna nasıl tepki verdikleri bir araştırma planı yaptıkları daha cazip bir gerçeklik geldi.  Kimin aklına gelir neler olacağı ama en sevdiğim ve güldüğüm ihtimalle sonlandırdım anımı.  Sanırım benim dünyamda elektronlara bir ad verecek olsam 7′li sinekliler derdim. Bir sürü ihtimalin bir sürü benzerinin aksine benim karşıma çıkmış ve ben enerjimi ona yönlendirmediğim belkide başka bir yerde olması gerektiğinden kavuşamadık kendisiyle. Neyse kendisine kırgın, kızgın değilim. İstediğin yere ışınlanabilirsin ama bir gün yine istediğin yerde olmaya çalışacağım.
Melis Sonu. Not: Sonunda bir dövme tasarladım, kendini yemeye çalışan bir deniz kızı bir  yuvarlak. Üzerinde çalışılıyor.
0 notes
Text
‘Bugün bir güzellik yapıp size Pisagor’un güzeller güzeli eşinden bahsetmek istiyorum. Kıskançlığımı bir kenara bırakarak tabiki.. Adı, Theano bu muhteşem kadının. Sayılar dünyasında rahatça dolaşabilen iki aşık.. Sayılara ve kadınlara saygısı olan bir adam ve ondan öğrenilecek bir ton şey.. Pisagor’un en sosyal öğrencisi, en güzel aşığı.. Bazen sayılar bile yetersiz kalıyor belki de, şimdi nasıl açıklayacağız Sayın Pisagor bu teoremi? Bize kadın erkek eşitliğini sayılarla açıkladığın ve bunu en güzel şekilde gösterdiğini biliyoruz. Ya bunları hissetmek? Teorilerin gibi bu hissin devamlılığını sağlamak? Sayıları kabul ettirmek, dönemsel farklar yaratmak, insanlara güneş olmak, güneşe dünyadan meydan okumak, astronomi sahasında 90′dan gol atmak..’
0 notes
Text
Kendimi bu sabah Rousseau gibi hissediyorum.  İtiraflar kitabında ‘şaplak atma’ bağımlılığından bahsetmişti. Bu olay onu nasıl cinselliğe sürüklüyorsa beni de acıyı boğmaya sürüklüyor. Bu sabahta teşekkürler R.
0 notes
Text
Deniz kızı olmak.
Soğuk ve sessiz bir şehir burası.. Bazen bir park köşesinden geçip giderken diğer köşelerinde ziyan olan cümlelerindeki hapsedişleriyle gizli.. Kent demek istiyorum buraya, kocaman kendi içinde kaybolmuş bir kent.. Karadelik, kendi içine çekiyor bu kent. Ne olup bitiyorsa oluyor ve bitiyor.  Emiyor bu kent herşeyi. En güzel yanı havası diyorum bazen, yağmur güzel şey. Bereket, ayrıca burası artık yağmurlarıyla değil berekiyle anılan bir kent olmalı. İlk geldiğim zamanlarda bir gezgindim. Oysa hala öyleyim. Bildiğin,öğrendiğin,iyisini kötüsünü benimsediğin, hayır aslında onları sevdiğin bir gemiden okyanusun içine atılmak gibi.  Başka bir yer, ıslak, nefes alamıyorsun. Ciğerlerin acıyor ilk başta sonra alışıyorsun. Balıkça bilmiyorsun, ama öğreniyorsun.  Çünkü onlarla yüzmek, onlarla avlanmak zorunda kalıyorsun.  İstanbul’dan kalkıyor işte bir gemi ve rotanı keşfe çıkıyorsun. Ve birden seni bir deniz kızına dönüştürüyor. Masal kahramanı olmaktan uzak, yıldızlara dokunabilen bir denizkızı. 
0 notes