Tumgik
love-your-darlings · 7 months
Text
ölümü düşünerek yaşamak
psikanalizde diyorlar ki ölümü düşünmeden yaşıyoruz. ölmeyecekmişiz, hayatımızdakiler ölmeyecekmiş gibi. aklımıza getirmiyoruz. dün gece görece daha rahattım. ekranı elimden bırakmak ve defterime yazmak iyi geldi, kendime bu basit iyilikleri yapmayı unutabiliyorum. uyumadan önce bir sürü şey geçti kafamdan yine.
bunlardan biri hayatın ne kadar uzun olduğuydu. bir anda içime tüm gerçekliğiyle oturdu ve fark ettim. hayat gerçekten çok uzun. henüz yirmilerim bitmedi ama neler neler oldu. bunu daha otuzları var, kırkları var, ellileri altmışları belki yetmişleri seksenleri ve doksanları var?? onlarca yıl var. sonra her on yılın sonlarında olduğumu hayal ettim. çok hızlı geçtiği ve o kadar uzun zaman geçti mi ya hisleriyle el ele olabilirsin gibi??
aklımdan geçen diğer şey de ölümdü. ölümü düşünmeden yaşıyoruz evet ama ölümü düşünerek yaşasak ne değişirdi diye düşündüm. bir grup ruhu sönmüş karamsar zombi gibi ortalıkta mı geziniyor olurduk? sonra ölümü düşünürken aklıma teyzem geldi. teyzemi aramak istedim. babamla konuşmak istedim. hiçbir şeyi parçalamak istemedim.
sonra bıcır'ı düşünmediğimi fark ettim öldüğünden beri. sonra biraz oraya gittim. bıcır'ın aşırı zayıflamış ayakları sürüyen halini görmenin nasıl bir his olduğunu ankara'ya geldiğimden beri ziyaret etmediğimi fark ettim. ben bıcır'ın son nefesini gördüm. yanında oturdum, başını okşadım, tedirgin oldum. son nefesin nasıl bi şey olduğunu daha önce görmemiştim. halsizlikten zoraki bir nefes içeri çekiliyor, sonra kontrolsüz bir şekilde çıkıyor, can çekişiyormuş hissi uyandıran bir sesle. dün bi süredir gerçekliğini idrak ede ede düşünmediğim bir şeyin de annemin aslında ölümle boğuşuyor olduğuydu. yani gerçekten ölümle boğuşuyor. bir nedenden dolayı makinelere bağlı ve tutunabildiği kadar tutunsun diye zorluyorlar.
she was a tortured soul but most of the torture was from her to herself. hayatımda yoktu gerçekten. beni tanımıyordu. şu anda ankara'da nasılsam böyle gidiyordu. uzaklarda bir yerde var, genel durumu, haletiruhiyesi hiçbir zaman iyiye gitmiyor, hayatıma ve bana dahil değil, ama bir yerlerde var. bir yerlerde olmamasından nasıl etkileneceğim hiç ön göremiyorum.
geçtiğimiz yaz tatilden dönüğümde üzerimde takılar vardı, takmayı seviyorsan sana bendekilerden vereyim demişti, yine baya sarhoştu. ne yapmak istediğini görmüştüm. neden olmasın, yapabilirim diye düşünmüştüm, sadece sarhoş olmamasını istemiştim. sonraki günlere ertelendi ve gerçekleşmedi.
istanbul'a bir tur cenaze için gideceğiz fikri hakim. gidince o takı kutusunu bulup içine bakacağım, ablamı da kafalayacağım büyük ihtimalle. içindekilere bakarız, hoş bulduklarımızı alırız. anneden fiziksel bir sembol.
0 notes
love-your-darlings · 7 months
Text
öfke
içimde çok yoğun bir öfke var. bunları yazarken dinginleşmiş bir öfke, ofise gitmenin, ablamla konuşmanın ((ve aramızdaki tansiyonun (büyük ihtimalle bir süreliğine) durulmasının)) dindirdiği bir öfke. o da öfkeli hissediyormuş. dediğine göre teyzemle bugün konuştuklarında teyzemi de çok öfkeli bulmuş. kendi içimdeki öfkenin farkındaydım ama ablamda ve teyzemde de aynı yoğunlukta bir şeylerin harlandığını bilmiyordum.
inanılmaz öfkeliyim.
yakmak istiyorum. kollarımdan dışarıya alevli dokunaçlar istediğim uzunlukta ve biçimde uzansa ve o dokunaçları etrafa sallasam, istediğimi yaksam, canımı yakanı, bana çok yaklaşanı. her şeyi. bazen kontrolsüzce. kendim de parçalanarak. bağırarak. kollarımı dört bir yana sallayarak ve daha da fazla bağırarak. sadece öfke dökme, çırpınma, bağırma. geçmişte canımı yakmışlara ya da yanlış oldukları, yanlış davranıp başkalarını üzdükleri halde (görünürde) tek bedel ödememişlikleriyle devam edenlere tek tek yargılarını dağıtarak, sonra onları da ateşten kollarla yakarak, bedel ödeterek. yakarak, bağırarak, acı çekerek ve çektirerek. çünkü sanırım gerçekten de acı çekiyorum. daha önce de çekmiştim ama farklı şeylere, farklı şekillerde.
bu sanırım ölüm acısı.
tam dışarı vuramıyor gibi hissediyorum. alevimi topraklıyor gibi hissediyorum. tamamen dışarı çıkabilse tüm dünyayı yakacağım, her şeyi ve herkesi ama çıkamıyor. nasıl dışarı vuracağımı da bilmiyorum. ağlamak da istemiyorum. parçalanmak da istemiyorum. ama bi yandan da haykırmak istiyorum.
annem ölüyor. herhangi bir ümit görmüyorum. o da istemiyor zaten. istemiyordu da. boğazında delik açacaklar sırf yaşasın?? diye. bir noktada da ölecek. cenazesine gideceğiz. çok da anne kız olamamıştık. hastalandı, içine kapandı, dünyadan koptu. kendi endişelerinde kayboldu. zaten yara olan bir yer, şimdi de üzerine ölüm geliyor. buraya ne yapılabilir? çözmesi bende. o da bir yolculuk.
yakmak istiyorum gerçekten herkesi, her şeyi ve kendimi. karanlığı hissetmek istiyorum. kaçmak zorunda hissetmediğim için mutluyum. i will be true to myself.
karanlıktan konuşmak istiyorum, hayatın nasıl da anlamının olmadığından ve ölümden konuşmak istiyorum. sonrası illa yaşama bağlanacaktır zaten. kafamın içinde bağlandı.
ölümden de boktan olan bir şey varsa o da kapitalizm ama sanırım :d
konuşmaya, derinleşmeye, dalmaya ihtiyacım var. karanlığa da dalmaya su yüzüne de çıkmaya.
tanışılacak insan kadar kaybedilecek insan da var. teyzemi düşünüyorum. bende temsil ettikleri. her canlının ölecek olması.
özgürce ağlayabildiğim için mutluyum, yazabildiğim için mutluyum.
derinleşebildiğim için mutluyum.
bunlar hayatıma kimleri, nasıl insanları getirecek merak ediyorum. hayat akabildiği sürece, düğümler duvarlar bir şeyleri engellemediği sürece sıkıntı yok sanırım.
0 notes
love-your-darlings · 8 months
Text
uyarıcılar
şu sıralar gerçekten boğuk. yani bakıyorum, gerçekten sabah uyanınca hareket etmek istemiyorum. istanbulda geçirdiğim günlere katlanır buluyorum kendimi. cumartesi ankaraya döneceğim, kendi hayatıma. ama tabii ki buradaki ağırlıklar da hayatımın bir parçası. sadece birebir burada olmamak, kendi düzenimde ilerleyebilmek içimi görece daha da rahatlatacak diye hissediyorum.
bıcır hiç iyi değil, gözleri içeri çökmüş, zayıf, her an son nefesini verecek. bi gözlerine bakıyorum, bi de gövdesine nefes alıp vererek iniyor mu diye. canlılığın en yüzeysel, en belirgin iki büyük emaresi. gözleri nefesinden daha az canlı. acaba ne hatırlıyor, nasıl bir halde merak ediyorum. ona seslenip dokunuyorum sürekli, bunları algılayabilir. beni zaten tanıyor. iki gün önce ben çocukluk yatağımda yatarken, henüz elden ayaktan tamamen kesilmemişken yanıma çıkmak istedi. o zamandan beri de yatağımda yatıyor. ben ablamın yatağına geçtim artık uyumak için. dün gece uyuyamadım. sabah babamın uyanıp bıcır'a baktığını duydum, kalkıp direkt yanına yaşıyor mu diye sordum. gerçekten bu sabahı çıkaramaz diye düşünmüştüm.
yarım saat kırk dakika nefesini izlemiştim ve gerçekten o ana tanıklık edeceğime inanmıştım. gövde inecek ve bir daha kalkmayacak. iki nefes arası normalden uzun sürdüğünde birkaç kere bunun heyecanını yaşadım. oldu, bitti gerçekten. sonra göğüs yine kalkınca beklemeye devam ettim.
sonra düşündüm nasıl bir insan olmak istiyorum? nelerin yanında durmak, nelere maruz kalmak, nelerin enerjisini ruhumda taşımak istiyorum? ölümün ağırlığını ruhumda taşırsam arkadaşlarım beni anlayabilir, benimle rezone kalmaya devam edebilir mi? beni anlamaları ve rezone kalabilmeleri için çabalamalı mıyım? bu son sorunun cevabının hayır olduğuna kanaati geçtiğimiz yıllarda zaten vermiştik. ne yaşıyorsak en derinde yalnız yaşıyoruz ve herkes sadece bir yere kadar ulaşabilir. zorlamaya gerek yok.
deminki soruları düşünme nedenim de bıcır'ı uzun uzun izlememden kaynaklıydı. ne seçiyorum kendim için? ölüme tanıklık etmek mi? son nefese. neden orada durdum? bıcır için mi kendim için mi? ikisi de sanırım. hem yanında olduğumu bilsin istiyorum. hem de kendim ölümü anlamak istiyorum. olabildiğince şeyi içime çekip anlamlandırmak sanki. yine bir ölümle başa çıkma mekanizması. kaçmak da olabilirdi. madde de olabilirdi. maruz kalıyorum diye öfkeyle harlamak da olabilirdi. bunlar sırayla da olabilir.
ölüm var sonuçta. çizim yapabiliyor olsaydım türlü türlü şekillerde ölümü çizmek çok isterdim.
bıcır 21 yaşında dostlar. uzun yaşadı. o geldiğinde ben ilkokula yeni başlıyordum.
içimdeki en ilginç isteklerden birinin şu süreç biraz daha geçince ve hazır hissedince bi asit patlatmak olduğunu fark ediyorum :D ama yalnız değil kesinlikle, yalnızlığı sevmiyorum. tek başıma vakit ok ama yalnızlık no. yanımda güvendiğim birinin olmasını isterim. ölümü sindirirken ve duyguları boşaltırken yardımcı asit olabilirmiş gibi geliyor ama ağır bir kimyasal tabi, olur olmaz, gidişat gösterir.
bunu yazarken bir kahvaltı molası verdim, geri masa başı yaptığımda bıcır artık nefes almakta çok zorlanıyordu. uyuturlar belki diye veterinere giderken yolda öldü.
baybay baby
0 notes
love-your-darlings · 8 months
Text
tema ölüm ve hastalık
bir süredir büyük olaylar yaşıyorum. acılı geçmişimiz olan annem yoğun bakımda ve yedi yaşımdan beri bizimle olan kedimiz yaşlılıktan zor yürür, etrafa işer ama yine de tutunur halde. annemi yoğun bakımda ziyaret ettim, sakinleştirilmişti. tavana bakıyordu. elini tutup ona onu sevdiğimi söyledim. bıcır'a da elimle su tuttum içsin diye çünkü giden suyun yerine yeni su gelmesi gerek. hareketlerine çok alert hissediyorum. yatakta yanıma çıkmak istedi, çıkamadı. inmek istedi, düştü. tema ölüm ve hastalık. herhangi bir şekilde kaçışı yok. kim nereye gömülmeli bunun düşünceleri aklıma geliyor yalın ve duygudan arınmış şekillerde. bunu demek garip ama annem belli (belki hala iyileşir tabi), ananemle dedemin yanı. peki bıcır? ritüelistik olmalı, herhangi bir yer olamaz. (yine iyileşme ihtimali var tabii ama) annemin er ya da geç gideceği yer de olabilir. hep birlikteydiler. yine birlikte olmaya devam edebilirler.
kendimi ve kafamı korumak istiyorum ama koruyacağım diye yalan dolan kaçışlara da saplanamam. bir nötr hissediyorum bir öfke hissediyorum. gözyaşlarıyla ağlama fazı geride kaldı gibi ama tabii ki de geri gelebilir, gelecektir de. şu sıralar ya nötrlükle iş bitirmem gerek ya da stres hissi ağır basıyor, sonra stresi öfke takip ediyor. geçmişimde canımı yakmış insanlara bir tur harlanıyorum içimde. 🔥 suratlarına bağırıyorum umrumda olmadan. sonra duruluyor tabi. bazen içimdeki ses cynical, sistemkar ve karanlık bir hal alıyor. sonra bu ses karakterime oturacak mı diye düşünüyorum. bazen de ben bunları yaşarken ne kadar çiçek böcek olamasam da bunları dinleyen arkadaşlarımı hatırlıyorum. "ıyyy dark, ne kadar da vibe killll" diye düşünmediklerini görüyorum. bu tarz olgun olmayan tavırlar hayatımdan uzak olduğu için mutluyum. buna daha önce maruz kalmıştım, kırgınım.
nasıl bir insan olmak istiyorum? cynical, sitemkar ve dark değil kesinlikle. ama yaşadıklarımdan da etkileneceğim. yoklar gibi davranamam. iç sesime böyle vurursa çıkaracağız. sonra nereye gittiğini göreceğiz. hiçbir zaman başladığı yerde kalmıyor zaten. hep deviniyor ve bunu seviyorum.
neyse, genel olarak hislerimi izlediğimi fark ediyorum. onun dışında da işe kafa veriyorum. sevdiklerimi korumak, onlara iyi gelmek istiyorum. ama bu sevdiklerim bu durumda ailem ve orayla oturmuş atışmalar, iritasyonlar, kırgınlıklar, can yangıları var. kendimi keşfin ayrı bir boyutunu deneyimliyorum. yaşanan olaylarda anlık olarak gelen hisler, bunlara nasıl farklı şekillerde tepki verdiğim, kendimi ifade edişim, koruyuşum.
laylaylom hissetmiyorum, kamera gözlerim çalışmıyor, detaylara heyecanlanan, gördüğün yakalamak isteyen o iç itki, o ilham perisi uykuda. ama ölmüş bitmiş mahvolmuş da hissetmiyorum, en çok bu histen dolayı mutluyum. dirayet. yeniden yerine zıplama gücü.
bir sürü şey yaşıyorum, hepsini de dolu dolu yaşıyorum. iç dünyamın farkında hissediyorum.
yazmanın iyi geldiği bir gerçek.
bir arkadaşım birbirimizin yılmaz bekçileri olacağız dedi.
korkunun karşısında yılmamak.
korkuyu yok saymadan, kabul ederek.
0 notes
love-your-darlings · 1 year
Text
kendime yeni bir oyuncak aldım
kendime çok fena 1 oyuncak aldım, çıkan şeyleri aklım almıyor, delireceğim
(kinky bir durum yoktur)
((ablam sağ olsun))
(((allah umarım aklıma mukayyet olur, bunu yapmasını dilerim)))
((((çıkan şeylerden bir şeyler paylaşacağım ama biraz daha oynamam lazım ama her oynamada da daha fazla şey birikiyor ne yapacağım bilmez haldeyim ey dağlar gökler dereler ve kırlar))))
(((((müşkül olmaya müşküliyet diyebilir miyiz?)))))
0 notes
love-your-darlings · 1 year
Text
ben hep bir tumblr kızı olmuştum ve patriyarkadan neden nefret ediyorum
Tumblr media
ben hep bir tumblr kızı olmuştum. bugüne gelene kadar çok fazla hem inanılmaz güzel hem de ziyadesiyle kötü, hem kendim hem başkaları için yıkıcılığını görüp görmek dışında bir şey yapamadığım şeyler yaşadım, duydum ya da gördüm. kendimi de tanıdıkça ve yıllar içinde darmaduman olan (ve aslında hiç doğru düzgün inşa olamamış) özgüvenim de kendini buldukça ifade gücüm arttı. o yüzden artık twitter için uzun olan ama yine de anlatmak istediğim şeyleri anlatacağım bu bloğu açma kararı aldım, bayağıdır da aklımdaydı. yeni hesap açarken how old are you sorusunda otomatik olarak karşıma çıkan 13’ü silip 27’ye çevirmek ayrı süperdi. bu, özüme nazik bir yerden yeniden bağlanma + yıllar boyunca etrafımda gördüğüm halde hem sindirilip dışlanma korkusu yaşadığımdan hem de nasıl başkaldıracağımı, ses çıkaracağımı bilemediğim için benim de sessiz kaldığım sikik tavırlara, yıllar boyu hep duyduğum öfkeyi daha iyi artiküle edebilme adımı. (umarım uzun cümlelerle aranız iyidir yoksa iyi artikülasyon gg :d)
bayağıdır aklımda olmasına rağmen blog açma ve uzun uzun oraya yazmayı içimde indükleyen olay şuydu:
biraz çalışmak ve yürüyüş yapmak için beltura gitmiştim (bir süredir aile yanında, istanbuldayım ve beltur rocks!!). beltur maceramdan, sahilin ve kedilerin huzurlu koynundan eve dönüş yolculuğumda, kaldırımda karşımdan dört erkeğin geçtiği bir an yaşadım. dördü de rezervuar köpekleri kapak fotoğrafındaki gibi yan yana geniş geniş yürüyordu. hava karanlık, cadde geniş ve işlek ama işleklik sadece yolda. kaldırımda görünen başka kimse yok. çığlık atarsam, hengame çıkarsa da duyulmayabilir, umursanmayabilirim. hızlıca geçen arabaların içinden biri, eğer park etmiş başka bir arabanın arkasında değilsek belki görür. ama hızını kesip arabadan çıkmak, müdahalede bulunmak ister mi? asla kesin değil. dolayısıyla bu ekip alenen tehlike.
karşımdan bir ya da birden fazla erkeğin böyle şartlarda geçtiği durumlarda yaşadığım iç tepkiler, kafamdan geçenler genelde şöyle: geliyor… bak, tehlike assessment’ı, bilemezsin, yüzüne bak, yanlış anlayabilir, bakmayı sana salça olmak için bir sinyal gibi görebilir, bakma, gözlerini kaçır, HAYIR, HADDİNİ BİLECEK, BANA BİR ŞEY YAPAMAZ, SİKERLER, kaçırmıyorum gözleri, güvenli değil, hızlan, yürü yürü yürü, ok, geçti, yürümeye devam, sıkıntı yok, var ama yok, it’s gonna be ok.
dörtlü rezervuar ekibiyle de yine tam olarak bu akışı yaşadıktan sonra kafam yolun devamında başka dünyalara aktı. hayatımda, yolda erkek görünce içime sinen korkuyu yarattıran, oturmuş düzenin beslediği ve koruduğu bütün sıkıntılı karakterleri, dışladıklarını, kırdıklarını, üzdüklerini, yıprattıklarını, yaralarını kendi kendine sarmaya bir köşede bıraktıklarını düşündüm.
yürürken GAZA GELDİM. ZATEN BLOG AÇMAK AKLIMDAYDI. MART AYI DA GELİRKEN, (11 AYIN SULTANI KUTLU MART AYI, BALIKLAR VE KOÇLAR ÜZERİNE NÜKTEDAN BİR AÇILIŞLA) BİR BLOG SERİSİ OLUŞTURMAYA BAŞLAYACAĞIM: PATRİYARKADAN NEDEN NEFRET EDİYORUM! İLK TACİZİMDEN BAŞLAYIP ÜNİVERSİTE HAYATIM BOYUNCA GÖRDÜĞÜM BÜTÜN SIKINTILI HAREKETLERİ HER ŞEYİ AÇIK AÇIK YAZMA FİKRİ. SERİNİN İLKİ: İLK TACİZİM. İKİNCİ YAZI: ORTAOKUL VE LİSE. ÜÇ VE EN DERİNİ EN FENALARININ İÇİNDE OLDUĞU: ÜNİVERSİTE. gerçekten bu son alanda kadınların duygusal dünyada başına gelenler bence bir hayli sert. sadece taciz ve tecavüz (ikisini de pek çok kez duydum, ilkinden bana da oldu) üzerinden kurgulamıyorum da. erkek alanlarda, oraların göz boyayıcılığında, şişmiş ama kendiyle bağlanmayı unutmuş egoların yanında varolmak, özdeğerimizi sıkı, teknik, duygusuz, havalı olana bağlamak, bunların peşinden giderken kendimizi, compassion’ı, durmayı, dinlemeyi, görmeyi, kendimize ve gördüğümüze güvenmeyi, kendimizi belirtmeyi, ifade yetisini unutmak.
hem kendi yaşadığım şeyler hem de yaşamasam da duyduğum ya da duyguları yaşanırken tanıklık ettiğim ve bende iz bırakmış bir sürü hikaye, hızlandırılmış bir seansla kafamdan aktı gitti. anlatacak ve konuşulacak çok şey var aslında ama konuların hep etrafında dolanmayı tercih ediyoruz. burası da bundan sonra bir akışın parçası olur belki, why not? ve bu gidişatta doğrudan da değinilir belki.
kafamdaki bu akış, eve dönüş yolculuğumda kısa bir sekteye uğradı. a101’e girdim. bu a101 iki katlıydı. ev ürünleri, bebek bezleri, deterjanlar vb. üst kattaydı. bu setting beni hem şaşırttı hem de kendimce eğlendim. çağdaş üst kata çıkar gibi yukarı çıktım, bir french press aldım. (çünkü ailem granül kahve tüketmeye ok:(() sonra aşağı inip bir yakubun kahvesi (hehe) patlattım. ürünlerimi alıp eve devam ettim. kafa akışımın a101’le sekteye uğraması durup bittiği anlamına gelmiyordu. bilgisayarı çıkarıp yazmaya başladım. yazmayı özlemişim, lisedeyken de yazardım. bu akşamın yemeği pırasalı börek. biz ailecek pırasalı böreği açıp içine yoğurt yayıp yoğurdun üzerine acı toz biber serperiz. bunun için heyecanlıyım.
0 notes
love-your-darlings · 1 year
Text
neden love-your-darlings?
öncelikle loveyourdarlings halihazırda alındığı için. salutations to you, fellow lover of darlings! ikinci olarak “kill your darlings meaning” anahtar kelimeleriyle yalın bir google araması, bize aşağıdaki kısa paragrafı vermekte:
“Kill your darlings” is a common piece of advice given by experienced writers. You kill your darlings when you decide to get rid of an unnecessary storyline, character, or sentences in a piece of creative writing—elements you may have worked hard to create but that must be removed for the sake of your overall story.
love-your-darlings çünkü, no. bizden çıkan basitçe bizimdir, öldürülmelerine gerek yoktur. duygular, acılar, sevinçler, yetenekler, sevgiler, sevgililer, kırgınlıklar, geçmişler, gelecekler, geliyor olanlar hepsi bizim ve ‘overall story’ onlarsız eksik kalır. bu yüzden ne kadar acıtsa da, açması ne kadar korkutsa da, garip ya da yargılayan bakışlar hayal edip kabuğa çekilmeye meyil gelse de we will love all of our darlings.
0 notes