Tumgik
gonzalos · 1 year
Text
Biz ancak çocuklarımıza anlatacağımız birer masal oluruz;
sıradan bir başrol.
On dakikalık ebeveyn nasihatlerinin
kötü kahramanları...
6 notes · View notes
gonzalos · 1 year
Text
bir taş atmak gerekmiş bazen
hafif sektirip uzağa
yükünden gocunur gibi, içinden söker gibi
kelimesiz anlamları kovalar anlamsız kelimelere yüksünür gibi.
0 notes
gonzalos · 1 year
Text
...bir uyku gerekmiş meğer 
her şeyi unutup bir hiçmişçesine
hakikatten arınır gibi, sıyrılır gibi alemden
muammasız bir tefekküre teslim, ritimsiz varlığımı unutmuş gibi.
0 notes
gonzalos · 1 year
Text
Önce kendimi tanıştırayım;
"Ben sıcağı sevmeyen bir çay bardağıyım"
Adına methiyeler düzülen memnuniyetsiz bir sefil imgeyim,kanaat etmeyişim sebebi olduğum değil,var olanların samimi olmayışıdır.
Mutfağa girdiğim ilk an tezgahın üstünde sınıf arkadaşlarım ile karton kutuda kullanılmayı bekliyorduk heyecanla.
Saçma değil adiceydi bence kullanılmak ancak bizim yaratılma amacımız hizmet etmekti.Ve kullanılmak için diğerleri gibi münferit değil müşterek halde çaresiz, mutfak poşetinin buğulu görüntüsüne henüz alışmış, mutfağın fısıltılarını dinliyorduk. Meraklı henüz piyasa sürülmüş altı adet çay bardağıydık ve neresinde bakılırsa bakılsın kalifiye edilmemiş basmakalıp toprak kırıntıları.
Çay bardakları;
"Toplumun orta tabakası, işçi sınıfının en hayalbaz çocukları"
İlk müsabaka sıkıntılı geçmişti.Canımız yanıyordu ve tabiidir ki biz bakir çocuklardık.Mutfakta yemek kokularının ardından kendimi tepsinin kucağında,ev ahalisinin önünde bulmuştum. Çırılçıplak ve içimi eritecek sandığım çay ile beraber podyumda çıkmış görevlerimizi ifa ediyorduk. Sonra lanet lavabo ve "O" nun tılsımlı davetkar sesi.
Uzun uzun baktım kahve fincanına,bu kadar güzel bir şey daha önce görmemiştim. Benim bu zamana kadar gördüklerim demir kazanlar üzengiler kalıplar ve ateşti .Ben ateşten biçim bulmuş biriydim. Benim ıstırabımdan daha fazlasına dayanmış birinin inanılmaz görüntüsü hala beni dehşete düşürür. O berrak beyazlık, o el işlemesi nakkaş işi gövdesi...
Beni benden alan ve kıraat etmişçesine bütün mutfağı ibadete davet eden ilahi şarkıları. Bu bir zulmün öncü depremiydi, hamurum ateşe dayanmıştı da saatlerce; okyanuslar gibi derin bu çağlayana kapılmadan durabilirmiydim açıkçası bilmiyordum.
Gece olmuştu ve tüm mutfak aletleri gibi konuşmaya başlamıştık kendi dilimizde. Biz mutfak dolabının en kolay yerinde vitrinlenirdik, biz kolaydık çünkü diğerleri gibi değil birbirimize benzer ve şeffaf maddelerdik, her iş için kullanılacak bu toplumun orta tabaka ağır işçileriydik.
Zaman ilerliyor arada bulaşık sepetinde rast geliyorduk, medeni cesaretim onu karşısında pamuk helva gibi dağılırdı.
Sahibemizin telaşı içinde iki kelime edecek vaktimiz olurdu.
Pek terslemezdi beni ama o da kullanılınca aksi tavırları olur, cesaretimi darmadağın ederdi.
Rüya gibi gelirdi gülümsediği zamanlar ama mutfaktakiler asla uyumazdı ve ben onu rüyamda hiç göremezdim. Sanırım şuurumu yitiriyordum günden güne. Bir deyişle aşk bulaşmıştı.İnsanlar aşık olurdu.Peki çay bardakları Varmış böyle hastalıklı haller, mutfağımızın ağır abisi Haydar öyle demişti. Altı yıl olmuş mutfağa gireli hiç kırılmamış, düşmemiş,en kıdemlilerden biriydi.
Burada da heryerde olduğu gibi bir hiyerarşi ve burjuvazi vardı. Biz kolay ulaşılan raflarda, kahve fincanı ve kupalar daha üst raflarda yer bulurlardı kendine.
O kupalar var ya ne adi şerefsizlerdir, ne takımlar harcadılar. Ne ince belli dostlar yitirdik bir kupa uğruna .Bilmezsiniz siz dantelli raflarda, kahve fincanlarını sürekli taciz eder bazen de bardakların üstüne düşer paramparça ederlerdi.
Gariban değil miyiz ulan kırılıyoruz işte toparlanmak ne mümkün. Çöpte bulurlardı diğer parçalarını kırılanlar. Hele ev ahalisinin bir yerine batmışlarsa; lanet ömür boyu onları takip ederdi. En azından Haydar abinin bize anlattıkları bunlardı.
**
Basit yaşayın derdi hep üstelik. Cammaddelilerdik. Kırılgan ve tehlikeliydik.Kullanışlı fakat atıl dururduk eksikliğimiz zor farkedilir kimse bizi pek önemsemezdi. En azından kupalar veya kahve fincanları kadar yüksekte değildik. Biz sıcağı sevmeyen çay bardaklarıydık.
**
Bizden hallice olsalar da gösterişli olanlar bizden daha namerd amaçlara hizmet ettiler. Biz karın tokluğuna yaren sabah kahvaltılarına eşlik ederdik. onlar ya dış mihraklı kahvelere,alkollere alışıktı. Biz bu coğrafyanın racon bilen elemanlarıydık.
Zaman bu ya alışkanlıklar gibi aşık da yaratıyor zamanla ve kahve fincanına o kadar alışmıştım ki "sadece sesi dahi benim huzurumun kabesi ederdi." Lavaboda kırılmamak için imtina eder kupaların sataşmalarına ses çıkarmazdım. Janti piçler bizi o kadar kışkırtırdı ki geceden kalma bulaşık olursa sabah mutlaka bir kaç zaiyat verilirdi. Hatta bir defasında Haydar abi birinin kulpunu kırmayı başarmıştı...
Ağır abiydi ve bizim uzun süre övündüğümüz şey onun sahip olduğu hürmetti.
Ben en çok Haydar abiyle gittiğimiz rakı alemlerini severdim. Evin babası bazen çoluğu çocuğu bir yerlere yollar Körfez'e bakan balkondan Neşet Ertaş'a son peygamber kisvesini rüc'u ederdi. Sabah akşam çay içilen biz bir çay bardakları, bir anda alemin harbi çocukları olurduk. Hele evin direği sarhoş olunca kadeh tokuşturmaya gerek kalmadan biz şakırdardık. Tabaklar tıkırdar çatal bıçak yerinde durmazdı. Biz bir aileydik ve rakıyla keyf ederdik. Dedim ya biz bu evin afilli filintalarıydık. Kırılana kadar pes etmez kırılınca beş para etmezdik...!
Mutfağa döndüğümüzde kahve fincanının sesini duyamıyordum. Herkes bizi konuşur şakalarla bize sataşırdı. Keyfimizde tıkırındaydı tabaklar sayesinde ama fincanın sesini duyamamak huzursuz etmişti.
Tezgahtan başımı kaldırdım yukarı baktım yaratıcımın olduğu yere. Fincanın hemen üstündekine dua ederdik. Mutfak lambaları bizim Tanrımızdı, çünkü sadece onun aydınlığı bizi rahatlatırdı. Ama baktığım karanlıkta bir kupa, aşık olduğum kahve fincanımın yamacında onunla sevişiyordu.
Sarhoş ilk gecemde fincanımı kaybetmiştim. Onunla olmayacağımı bile bile onu sevmiş aynı hızda kaybetmiştim. Önce yuvarlanmaya başladım.
Onlara ulaşmak benim huzurumun bitişi olacaktı ama denemek zorunda hissediyorum. Parçalanmak üzereydim.Kırılıyordum
Çırpınırken bu sahneyi bitirmek için arkadan bir tirad işittim birden.Haydar abinin sesiydi ve öfkeden önce kulak verilecek tek şey onun tecrübesiydi.Sakin ol diyordu zamanı var. Sakin.
Sakindim ama huzurlu değildim. Öncü bir etkisi dokunduğum dudakları kesme riskindende öteydi. Beni kullanan tüm varlıkların kalbini paramparça etmek istiyordum. Ateşten yaratılmış bir cammaddelinin böylece beklemesi içten değildi.
Ancak tecrübe kerhanede değil de mutfakta olunca saygı duyulacak bir durumdu.
Ve diğer bir durum ; "O artık bir kupa kızıydı ve ben hiç sinek valesi olamayacaktım."
Üstelik gökkubbemizdeki 40 woltluk tanrımız ışıktan başka birşey vaadetmiyordu...!
1 note · View note